Quantcast
Bir zamanlar İstanbul’dan Uluabat’a denizyolu ulaşımı vardı – Belgesel Tarih

Şaban YALAZI
Şaban  YALAZI
Bir zamanlar İstanbul’dan Uluabat’a denizyolu ulaşımı vardı
  • 24 Temmuz 2018 Salı
  • +
  • -
  • Şaban YALAZI /

Loading

Eski İmparator İsaakios Komnenos’un yeğeni, yine bir kumandan olan Aleksios I Komnenos (1081-1118) Bizans tahtını ele geçirerek, hem 30 yıldır süren karışıklıklara hem de kumandanlar arasındaki tahtı ele geçirme mücadelelerine son verdi. 1113`te Selçukluların eline geçmiş olan Bursa ve çevresini Türklerden geri aldı. Devrinde, Venediklilerden gördüğü yardımlara karşılık Venedik tüccarlarına geniş imtiyazlar verdi. Venedik tüccarları böylelikle, Marmara Denizinden su yolu ile gelerek Apolyont tüccarları ile daha güvenli alışveriş imkanına kavuştular. Eskiden Uluabat`ta çıkan şap madenlerini Cenevizliler ile Floransa Cumhuriyetleri alırdı.[i]  Antik çağlarda kullanılan bu su yolunun Bizans İmparatorluğu devrinde Selçuklu Türkleri tarafından da kullanıldığı içindir ki, Bizans İmparatoru Aleksios I Komnenos gölün giriş çıkışını kontrol altına alabilmek, Bursa’ya arkadan yapılacak Türk akınlarını durdurabilmek, Ryndakos ovasını Selçuklulara karşı korumak ve gölün girişini Türk kayıklarına kapatabilmek için Lopadion (Uluabat) kalesini yaptırmıştır. Osmanlılar döneminde de Venedik ve Ceneviz’li tüccarların Marmara Denizi’nden nehir yoluyla Uluabat (Apolyont) Gölü’ne geldiklerini, bazen de kışı gölde geçirdiklerini görüyoruz. Bu dönemde Apolyont tüccarları Bursa piyasasında önemli rol oynamakta idiler. Aleksios I Komnenos’un yaptırdığı kale aynı zamanda köprünün ağzında idi ki köprüden geçenlerin de kontrolu kolaylıkla yapılabiliyordu. Bu nedenle  Uluabat bir derbend köyüdür. . Derbend, dağ geçidi, boğaz gibi yerlerde bulunan karakol demektir. Bu köyler, “… derbendi tamamca bekleyüp her karyede nöbetçi dutub gözedeler ki, kimesnenin malına ve canına zarar olunmaya.“ Karacabey’in 24 derbent köyü üç köprüden sorumluydu.[ii]  H.1073 tarihli bir belgeye göre, Uluabat, Karasu ve Mihaliç köprülerini tamir ile mükellef olan Mihaliç zimmilerine (İslam diyarında yaşaması kabul edilmiş gayr-ı Müslimlere) Mihaliç mukataasından beher sene yirmibin akçe verilmesi ve bunların avarız ve bedel-i nuzülden muafiyetleri kararlaştırılmıştır. Uluabat ta konumu gereği geçidin emniyetini sağlamakla görevli olduğu için örfi vergilerden muaf tutulmuştur. Lopadion kalesi o zamanlar, konumu itibariyle güvenilir bir kale olduğu gibi, güçlü bir askeri üs, bir sayfiye yeri, tapınağa geçit veren bir durak ve aynı zamanda nehir yoluyla Marmara Denizi’nden gelerek Apolyont’a ve oradan da Bursa’ya mal getiren ticaret erbabını kontrol eden bir nokta durumunda çok önemli mevkide idi.

Pockoke 1745’te yayınladığı seyahat notlarında “Mihaliç büyük bir ipek pazarıdır. Dut ağaçlarının fidelikleri çok; ayrıca dut ağaçları beş ayaklık bir yüksekliğe kadar budanıyor. Fransızlar Mihaliç, Panormo (Bandırma) ve Karaboğaz yünlerini satın alıp yarısını İstanbul`a, öteki yarısını da İzmir`e gönderiyor; o limandan da Marsilya`ya taşınıyor. Laupad/Uluabat adını taşıyan dere, Mihaliç`in doğusunda Apollonia Gölü`nden çıkıyor ve Ryndacus/Susurluk Irmağına ulaşıyor. Gölün kuzeydoğusunda, ufak bir ada üzerinde İstanbul`a ipek ve sirke veren ve Abellionte/Abolyont /Apollonia adı verilen bir kent var. Laupad(Uluabat) deresinden  ve Ryndacus`tan çok gemi Marmara Denizi ve İstanbul`a geçtiği için, söz konusu göl cıvardan gelen her türlü ithalata uygun. Bir yandan da çok sayıda haydut buralarda dolaşıyor…”[iii] demekte. Seyyahın tesbit ettiği gibi sorun buralarda dolaşan haydutlarda değil sadece. Marmara Denizi’nden Apolyont Gölü’ne gelebilmek için kullanılan Mihaliç Boğazı taraflarında hırsız kayıkları dolaşmakta. Hatta bu kayıkların yakalanması için Tersane-i Amire’den iki kayık tertip olunması istenmiş (H.1261), 1558’de Abdullah oğlu Murat Bey’in Mihaliç Boğazında gemisi basılıp eşyalarını çalan Hacı Ali, Oğlan Memi ve Habib oğlu Abdi tutulmuş ve cürümlerini ikrar etmişlerdir. (BK, Kepecioğlu, C.II, S.52) Marmara havzasında yelkenli ve motorlu kayıklara yapılan tecavüzlerin  ve Mihaliç Deresi civarında artan şekavetin (şikayetlerin) önlenmesi için gereken tedbirlerin alınmasıyla ilgili (DH. H.1337) arşivlerde çok belge var.

Gerek Apolyont’tan çıkan gerekse İskele köyünden yüklenen tekneler, İstanbul’da ya Yenikapı iskelesine, ya da Galata köprüsünün yanında bulunan 500/600 dükkanlı çarşının Haliçe bakan yüzünde Galata’da Azap Kapısı dahilinde kuruyemiş iskelesinin yanındaki soğan iskelesine yanaşırlardı. H.1266’da Yenikapı’daki Mihaliç kayıkları kethüdası (kahyası) Teberderan-ı Hassa’dan muhrec (ihraç edilmiş) Ahmet Ağa vefat edince bu göreve Tahsis-i Hümayun Kayığı Reisi Hüseyin Ağa tayin edilmişti. Aynı yol son yıllara kadar Karacabeyli tüccarlar tarafından da kullanılmakta idi. Büyük ölçekli tekneler, Marmara Denizinden Boğaz yoluyla gelerek, eskiden köy olan ve XIX. yüzyılda köy statüsünden çıkarılarak çiftlik statüsüne dönüştürülen “İskele” köyünün önünde durur ve “müruriye”lerini öderlerdi. H.1327 tarihli bir belge (BOA.Y.EE), Ebubekir Paşa’nın Mihaliç kasaba iskelesindeki emlakı, gümrük hanı, konak, kahve, berber, bakkal dükkanları ve ekmekçi fırınına dair bilgiler içerir.  H. 1264’teki bir belgeye göre de, Mihaliç kazası eski gümrükçüsü olan Hacı Hüseyin Ağa tarafından 150 kuruş aylıkla iskele müdürü tayin olunan Ömer’in biriken aylıkları talep edilmektedir. 1899 yılında burada görevde bulunan “Boğaz İdaresi” memurları şunlardır: Rüsumat Memuru: Bekir Efendi, Liman Reisi: Tevfik Kaptan, Katip ve Sandık Emini: Sırrı Efendi ve Kolcu: Seyit Ağa. 1908’de de Mihaliç kazası Liman Reisi Şaban Efendi ile saireye (diğerlerine) tahlisiye madalyası verilmiş.

Kemalpaşalı esnaf ise, İstanbul’dan büyük tonajlı motorlar ile getirdiği yüklerini Kirmikir altında daha küçük tonajlı motorlara yükletip, Apolyont/Uluabat Gölü üzerinden mezbaha yanında boşaltırlardı. M. Kemalpaşa mezbahasını göle birleştiren dere son yıllarda dolduğu için bu imkanları ortadan kalkmıştır.

Marmara Denizi’nden boğaza gece girecek teknelere  yol göstermek için Beyhan Sultan uhdesinde olan Mihaliç mukataası dahilinde ve Koca Suyun denize döküldüğü ağızda ve deniz kenarında kandil yakılan bir kahve ile boğazcılık cihetinin tasarrufuna dair belgede (BOA.C.ML. 328 13494 1224M 12) sözü edilen saz kahve iki aile arasında uzun yıllar dava konusu olmuştur.  H.1269’da başlayan dava H.1273’te hala sonuçlanmamıştı. İddiaya göre, Babıali Tercüme Odası hulefasından Ali Bey’in validesine ait kahveye müteveffa Arslan Mehmed Efendi’nin zevcesi Şefika Hanım müdahale etmekte ve iddiasının doğruluğunun araştırılması istenmektedir. (BOA.HR.MKT. 186 28 1273S 17 2)

Hanife Deresi ile Suçatı mevkiinde birleşen gölden çıkan kol mevsim-i şitada (kış mevsiminde) zaman zaman su baskınlarına neden olarak ovadaki mezruatı (ekili yerleri ) tahrip etmektedirler. Bu kayıpların önüne geçebilmek için H.1259 tarihli bir belgede “Apolyond gölünün sedleri sekiz on seneden beri tamir edilmemesi yüzünden suları Mihaliç, Kirmastı ve Manyas arazisine taşarak kırk kadar koyun, tarla ve meralarını tahrip eylediğinden, işbu sedlerin keşfi için mühendishane sınıf-ı evvel hulefasından Salih Efendi’nin tayin ve kendisine hazine-i maliyeden harcırah ve mahallince de 290 kuruş maaş ile bir Kolağası tayini ve bazı cihetlerin istilamı (yazı ile bilgi istenmesi)” talep edilmişti. Haliyle su taşkınları ovada bataklıkların oluşmasına da neden olacaktır. Bataklıkların kurutulması ve Mihaliç Boğazından itibaren su yollarının temizlenmesiyle su yolu taşımacılığına müsait hale getirilmesi  görevi H.1329’da Dilaverpaşazade Rauf Bey’e verilmişti. Bu konudaki belgede ”Kirmastı ve Mihaliç’teki nehirlerin tathiriyle (temizlenmesiyle) kabil-i seyr ü sefain haline ifrağı (getirilmesi) imtiyazı verilen Dilaverpaşazade Rauf Bey’in işe başlattırılarak bir an evvel saha-i fiile isali (ulaştırılması) esbabının (sorunların) istikmali (eksiksiz ve tam olarak giderilmesi)” istenmekte.

Susığırlık kariyesinde (Susığırlık Köyü, Yeni adı Boğazköy. O dönemde Susurluk ve Gürsu ilçelerimiz de Susığırlık adıyla bilindiğinden, bu üç isim zaman zaman karıştırılmaktadır) 8-10 yıldan beri işlemekte bulunan madenin imtiyaz sahibi Madam Sofi maden indirmekteki zorluklar ve daha az masraflı olduğu için nehir boyuna Mihaliç Boğazı’ndan vapur işletmeye teşebbüs ederek birisi “Susığırlık” isminde 50 santimetre suçeker ve diğeri “Mihaliç” namıyla 70 santimetre suda gezer iki vapuru H.1294 yılında boğazdan yukarı aşırıp Mihaliç’e bir çarık mesafede vaki değirmen cıvarına yüzdürerek ileriye sevke hayli uğraşmış ise de “Mihaliç” vapuru Mihaliç’te kalmıştır. “Susığırlık” vapuru hayli ilerlemiş olduğundan, sahiplerinde, adıgeçen nehir boyuna kırk nihayet elli santimetre vazgeçilerek vapurların suda seyir ve hareket edebilecekleri bilinci sabit olmuş ve ondan sonra eski kurallar üzerine on onbeşbin kıyyelik (kıyye=okka-şimdiki 1282 gram) sallar yaptırılıp bunlarla yukarıdan nakil olunan madenler Mihaliç Boğazı’nda vapurlara aktarılarak, büyük vapurlar ile Avrupa’ya nakil ettirilmeye başlanmıştır.

Apolyont’tan Uluabat yoluyla Mihaliç’ten zaten beş altı bin kiloluk sefineler (yukarıda    görünen yelkenliler) boğaza mal taşırlar idi.

H.1314 tarihli Hüdavendigar Vilayeti Salnamesinde “Küçük vapurlar Mihaliç Boğazı’ndan 40 mil yukarıya kadar girerek Mihaliç kasabasına bir çarık mesafede bulunan İskeleye yanaşmaktadır. Mihaliç’ten yukarıya Susığırlık (Susurluk)’a kadar dahi sallar çıkmakta olduğu halde, nehir mecrası (su yolu) dolduğundan vapurlar güçlükle karşılaştıkları için, bu yol küçük kayıklara kalmış gibidir. Bu nehir üzerinde ve Uluabat köyünden içeriye doğru inşa edilen köprünün açılır kapanır suretle yapılması büyük kayıkların Apolyont Gölü’ne kadar ulaşmasını kolaylaştırmıştır. Nehrin temizlenmesiyle küçük vapurlar Apolyont Gölü’ne  girebilecektir.(s.321)” denilmektedir.

Apolyont Gölü’nden başlayarak Marmara Denizi’ne açılan Mihaliç Boğazına kadar su yollarının devamlı olarak bakım altında tutulması hem ticari açıdan hem de stratejik açıdan önemliydi. Bu su yolunun kullanılması da doğal olarak bir takım kurallara bağlanmıştı. H.1274 tarihli bir belgeye göre, Mihaliç Boğazı ile Apolyont Gölünde vapur işletmek üzere  imtiyaz verilmesi kararlaştırılmıştı.  H.1277’de Hristo’nun vapur işletmek için yeniden ilmuhaber verilmesine dair bir talebi var. Nitekim H.1277’de Apolyont Gölü’nde vapur işletmek üzere Devlet-i Aliye teb’asından, Langa’da mukim Kosti oğlu Hristo nam tacir ile 11 maddelik mukavele akdedilerek 31 yıl müddetle, (16 Mayıs 1859’da) ruhsat verilmiştir.(Bursa Kütüğü, K.Kepecioğlu,I.cilt,S.135). Danyal Baba Kumpanyasının da H.1295’te gölde vapur ve kayık işletmek için imtiyaz verilmesi müracaatı var. Aynı yıl da, Mihaliç nehri seyr ü sefain imtiyazının haksız olarak ahara (başkalarına) verilerek kendisinin bu haktan mahrum edildiğine dair Mösyö de Majör dilekçe vermiş. H.1300 tarihli bir belgeye(BOA.Y.A.RES) göre, denizden başlayarak Mihaliç’e kadar Mihaliç, Karadere, Uluabat ve Susığırı çayları ve mümkün olduğu taktirde Kirmastı,Manyas ve Abolyont göllerini gemilerin geliş-gidişlerine elverişli hale koyma, yolcu ve eşya taşıma işinin tüccardan Şerif Ali Efendi’ye verilmesi talebi var. H.1320’de Mihaliç çayı ve kollarında vapur işletmek üzere Şakir Paşa’ya ruhsat verilmiş.

Zaman zaman bu su yolunun askeri amaçlar için de kullanıldığını görüyoruz. H.1237’de İstanbul’dan Mihaliç İskelesine oradan karadan Çeşme yoluyla Sakız’ın muhafazası için gönderilen iki yüz varil barut Mihaliçli Ali Reis’in kayığına yükletilmiş. H.1244’te de İzmir’de alınan tüfeklerin oradaki askerlere tevziinden sonra artanların İstanbul’a gönderilmesi için develer ile Mihaliç’e sevk olunması talimatı verilmiş. H.1241’de Ordu-yu Hümayun Cebehanesi için Kirmastı’da imal ile Mihaliç İskelesinden İstanbul’a gönderilecek on bin adet ağaç kütüğün süratle nakli için bir gemi tedariki ve tahmiline dair Mihaliç voyvodasına ve gümrükçüsüne hitaben ferman yazılmış.

[i] Uzunçarşılı İ.H.,Ord.Prof., Osmanlı Tarihi, II.Cilt, S.682

[ii] R. Kaplanoğlu, Bursa Yer Adları Ansiklopedisi, S. 44

[iii]  Richard Pockocke, Description of the East and Some other Countries, London 1745 –Fransızca çevirisi: Bursa 1772

Şaban YALAZI

Karacabey’de doğdu. Bursa Eğitim Enstitüsü mezunudur. A.Ü. Eğitim Fakültesinde Eğitim İdaresi ve Planlaması dalında Lisans Üstü çalışması, A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi İşletme İktisadı Enstitüsü’nde Marketing dalında Yüksek Lisans yaptı. Bir sure öğretmenliğin ardından Dışişleri Bakanlığı’na geçen Yalazı, Mainz Başkonsolosluğu’nda 33 yıl görev yaptıktan sonra emekliye ayrıldı. “Karacabey”, “Nüfus ve Temettuat Defterlerine Göre Karacabey’in Ekonomik ve Toplumsal Yapısı” kitaplarını yazan Yalazı, “Başbakanlık Osmanlı Arşivlerinde Mihaliç İle İlgili Belgeler”i 6 cilt halinde derledi. Son olarak “Hüdavendigar Vilayeti Salnamelerinde Mihaliç” kitabını yayınlayan Yalazı’nın Bursa Araştırmaları Dergisi başta olmak üzere çok sayıda dergi ve gazetede Karacabey’i konu alan yazıları yayınlanmıştır. Halen Bursa Araştırmaları Dergisi yayın kurulu üyesidir. Evli ve 3 çocukludur. E-Posta: [email protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:
  • YENİ
Bir Mektup.. Bir Tehdit… Bir İsyan…

Bir Mektup.. Bir Tehdit… Bir İsyan…

Haber Merkezi, 13 Mart 2024
Kalfatlı – Kalafatlı ve Kültürel Kimliği

Kalfatlı – Kalafatlı ve Kültürel Kimliği

Dr. Yaşar KALAFAT, 11 Mart 2024
İnegöl’de Bir Yıldız Söndü

İnegöl’de Bir Yıldız Söndü

Haber Merkezi, 11 Mart 2024