Quantcast
Bursa’da Gizli Nikah ve Sinemacı Bahri Akkuşoğlu’nun Gözünden Bursa Sinemaları – Belgesel Tarih

Ekrem Hayri PEKER
Ekrem Hayri  PEKER
Bursa’da Gizli Nikah ve Sinemacı Bahri Akkuşoğlu’nun Gözünden Bursa Sinemaları
  • 08 Temmuz 2018 Pazar
  • +
  • -
  • Ekrem Hayri PEKER /

Loading

Rahmetli Ali Segban ve Tarık Segban’ı biliyoruz. Ama Bahri Eşiyok’u kaçımız hatırlar. Oysa Segban kardeşler Bursa’ya dışarıdan geldiler. Segmanlar’ı Kozabirlik Müdürü Sabri Pozen getirdi, Ablaları eşiydi. Ali Segban’ı 1967 yılında 38 yaşında kaybettik. Abisi Tarık Segban, Dilek sinemasını satıp, ABD’de yaşayan kızının yanına gitti. ABD’ye yerleşti, 65 yaşında orada vefat eti.

Bahri Bey, Bursa’nın köklü ailelerinden birisi ve sinemacılığa onlardan çok daha önce başlamış. 1933 Doğumlu Bahri Bey, sinemacılığa 1955 yılında başlamış. Babası Kapalıçarşı esnaflarından olan Bahri Bey’den Bursa sinema tarihini öğrenelim;

“Çocukluğumda Ulucami’nin yanındaki merdivenlerin olduğu yerde İstanbul Sineması bulunuyordu. Eski bir yapıydı. Onun dışında Ünlü Cadde’de Milli Sinema bulunuyordu. Türk Ocakları İpekçilik Caddesi üzerinde bulunan Ermeni Kilisesi’nde film oynatmış. Bursa’da en modern sinema Saray Sinemasıydı. Sonra Tayyare sineması yapıldı.

Baba mesleğimiz tütüncülüktü. Tütün eskisi kadar para getirmeyince tütüncülüğü bıraktım. Daha sonra dokumacılık işine girdim. Dokuduğum astarlıkları, kumaşları Sultanhamam piyasasında satıyordum. Bursa’daki Şar kulübe 1958 yılında üye oldum.

1955-56 yıllarında askerlik yaptım. Komutan postası olarak Malatya ve Diyarbakır’da askeri birliklerde film oynattım. NATO’ya girdikten sonra Amerika’dan hibe olarak yanlarında jeneratörleriyle takım halinde film makineleri geldi.

İnci Sineması 1949 – 50’li yıllarda açıldı. Orada Arabacılar Hanı bulunuyordu. Yugoslavya’dan gelen makinistliği bilen Hakkı Tura burayı açtı.  Ben ondan devraldım. Kapalıçarşı yangınında İnci Sineması hasar gördü, tamir ettirdim. Yan tarafındaki bahçesinde Yorgancılar Çarşısı açıldı.

***

Yolgeçen Sineması’nı Avukat Mümin İğmen açtı.

Ahmetpaşa otoparkının girişinde, Şimkeş mescidi arkasındaki bahçe bir kadına aitti. Burada yazlık Lale Sineması açıldı.

Sümer Sineması, Köylü Pazarı’nın olduğu yerdeydi, yıkıldı ve yerine köylü pazarı yapıldı. Devlet Sineması’nın arkasındaki boş alanda Sümer Sineması tekrar açıldı. Sinemayı açan Çoskun Nomer’di. Belediye ile rüsum yüzünden başı derde girdi. O da tuttu, biletsiz, bedavaya film seyrettirmeye başladı. Daha doğrusu, sinemanın önünde o zamandaki film ücreti olan bir liraya çikolata, nane şekeri satıyordu. Onu gösteren sinemaya giriyordu.

Belediye sonunda bir bahane bulup, sinemayı kapattı. Çoşkun Bey, Muradiye’de Çiçek Sineması’nı açtı, işletemedi. Ben alıp, işlettim. Asabi tipli bir arkadaştı. Genç yaşta kaybettik.

*

İhsan Bey diye bir arkadaş Demirkapı’da yazlık ve kışlık bir sinema açtı. Kışlık sinema fazla çalışmadı ama yazlık Yıldız sineması çalıştı. Yıllar sonra yeri ayakta duruyor.

*

Benim oynattığım filmleri geçen tek film “Avare” filmiydi. 1957–58 yılı olmalı, onun bu kadar tutacağını tahmin edemedim. O yıllarda İnci Sineması’nı işletiyordum. Bende altta kalmadım, Neriman Köksal’ın başrolde oynadığı “Fosforlu Cevriye” filmini oynattım, Neriman Köksal’ın çok tutulduğu yıllardı. Flim çok iyi seyirci çekti, Avare’nin karşısında ezilmedim.

*

Bursa’da 17 film firmasının film dağıtıcısı oldum. Yazlık sinemalardan İnci, Rüya, Park, Zafer, Kışlık sinemalardan Yeni ve Kısmet sinemalarını işlettim. Uluyol’da dokuma fabrikalarının olduğu yerde Yıldız Sineması’nı açtım. Yer sahibi Fatma Hanım’dı. İnci sinemasını 1975 yılında kapattım.

1963 yılında Ali Segban ve Hakkı Tura’yla Sinemacılık Kollektif Şirketini kurduk. Marmara, Yeni, Zafer, İnci, Tan sinemalarını bu şirket işletti.

1972 yılında Sinemacılık Kollektif Şirketindeki hissemi ortağım Hakkı Tura Bey’e devrettim. Türkiye’nin en modern tavukçuluk işletmesini kurdum. Sonraki yıllar bu sektörden de ayrıldım.

*

Rüya Sineması’nı 38 yaşında kaybettiğimiz Ali Segban’la beraber açtık. Açılışa Nesrin Sipahi’yi davet ettik. Para almadan sahneye çıkmadı. Dere kenarına büyük bir pano yaptırmıştım. Oynayan filmlerin afişleri Setbaşı’ndan görünürdü. Rüya Sineması’nda film ücreti bir liraydı. Nesrin Sipahi geldiği akşam 2,5 TL yaptık.

Rüya Sinemasına Elmasbahçeler’den çok sayıda seyirci geliyordu. Kimi Roman vatandaşlar yanlarında getirdikleri yiyecekleri, domatesleri yerlerdi. İçeri kalabalık girerlerdi. Birkaç kişiyi aralarında biletsiz sokarlardı, biz de göz yumardık.

*

Kapalıçarşı yangınından sonra İnci Sinemasını yeniden açtım. Sonbahar mevsimi bitiyordu. Belediyenin belirlediği sezonun sonundaydık. Aysel Tanju’nun da oynadığı bu filmin afişinde Aysel Tanju’nun çıplak göğüsleri yıldızla kapatılmıştı. Yerel gazetelerden birisi (Bursa Hakimiyet’te yazan Enver Ayhan) bu afişi bahane ederek “Açık Film Oynatıyorlar” diye haber yaptı ve bu haberi sürdürdü. Bu reklamın etkisiyle seyirci patlaması oldu. Sezon kapanış tarihi bitti. Talep çok, resmen seyirci patlaması oldu. Belediye bir yandan kesilen biletlerden rüsum alıyordu, diğer yandan da her gece 50 lira ceza kesiyordu. Sinema Ekim sonuna kadar açık kaldı.

*

Kültürpark’ta belediye 2500 kişilik bir sinema açmıştı. Burasını Esat Acar 1974 yılında Gazino yaptı, işletemedi. Ben devraldım, Park Sineması adıyla sinemaya çevirdim işletmeye başladım. Uzun yıllar güzel iş yaptım ama televizyon iyice yayılınca seyirci sayısı azaldı, kapatmak durumunda kaldım. Masalı güzel bir sinemaydı.

Televizyon yaygınlaşınca yazlık sinemaların seyircileri yavaş yavaş televizyon dizilerine bağlanmaya başladı. Kaçak dizisi çok tutulmuştu. Dizinin finali oynadığı gece Park Sinemasında tek seyirci yoktu.

Bir gece Emel Sayın ve Müjdat Gezen oynadıkları filmin galası için geldiler. 2500 – 3000 sinemaya 800 kişi geldi.

Park Sinemasının açılışına Ediz Hun’u getirdim. Buraya gelen Avni Dilligil Tiyatrosu iş yapmayınca kendilerinden para almadım. Lale Oraloğlu’nun oynadığı “Kadınlar Iıh Derse” oyunu tıklım tıklım doluydu. Ama oyun esnasında yuhalayanlar oldu. Oyundan sonra o gece kaçtılar

*

Yeni Sinema’nın yeri Gökçenlerindi. Ben kiralayıp, işlettim. Eski bir sinemaydı. Ali Segban ve kurduğum Sinemacılık Kollektif Şirketi burayı işletiyordu. Ali Osman Sönmez burayı alana kadar işlettim. Yeni Sinema’da vurdulu – kırdılı, aksiyon filmlerini oynatırdık. Kısmet Sineması’nda Türk filmleri oynatırdık. Çarşamba günleri kadınlar matinesi yapardık.

*

Yazlık Zafer Sineması Türkün ailesine aitti. Sinemanın altında Siemens bayi Selahattin Tokur’un mağazası bulunuyordu. Kışlık Zafer Sineması açılamadı. İki katlı binanın üst katını sinema yapmak isteyen Hayri Küçük bu sinemayı açamadı. Kışlık Çınar Sineması’nı Mustafa Tekin açtı. 150 kişilik hangar gibi bir yerdi. Sinemalar arasında film dağıtan Özhan Boysan Kiremitçi mahallesinde Konak Sineması’nı açtı.

İş yapacak filmlerin kokusunu çekilirken alırdım. Dağıtım ücretinin üç – dört katını verirdim. O yüzden dağıtımda bana öncelik verirlerdi. Nuri Sesigüzel’in ilk filmi “Fabrika Gülü” filmi İstanbul’da 7 hafta vizyonda kalmıştı. Minibüsle gidip, almıştım.

*

Bursa’da çekilen filmlere yardımım oldu. Kalacak yer, araba tamiri gibi birçok konuda yardımcı olurdum. Evim sinema yıldızlarına açıktı. Murat Soydan Türkiye güzeli… ile evimde gizlice Nikah kıymıştı.

Yılmaz Güney Bursa’da “Alageyik” filmini çevirirken, hapse düştü. Kendisini ziyarete giderdim. Hapishane müdürüyle satranç oynardı. Kendisi 1953 yılında Dar Film’de çalışmaya başlamıştı.

Bursa’da birçok filmin çekildiği, Samanlı Köyü yolu üzerindeki Dikencik çiftliği 10 bin dönüm büyüklüğündeydi. Alkoçlar akrabamızdı. Onların arabalarıyla Rüçhan Adlı ve Türkan Şoray’ı Bursa’ya getirirdik.

1970 yılında Yılmaz Köksal’ın çevirdiği filminde bir figüran teleferikten düşerek öldü. Cenazesini İstanbul’a ben gönderdim. Şükran Özer Harmancık’da film çevirdi?

En çok filmi Türker İnanoğlu’nun sahibi olduğu Erler Film’den alırdım.

YEŞİLÇAM’DAN HİKÂYELER

Ahmet Mekin, Muhterem Nur ve Salih Tozan’ın başrollerini oynadığı “Gurbet Yolcuları” filmi çekilirken araba verdim. Bu filmin bazı sahneleri Misi Köy yolundaki bir değirmende çekilmişti. Salih Tozan, Muhterem Nur’a “Sultanım, benimle evlenir misin?” diye takılıyordu. Muhterem Nur da “Abi, zengin desem değilsin; Genç desem genç değilsin. Ben ne diyeyim” diye cevap verirdi.

*

1967 yılında Samanlı köyünde bulunan Dikencik çiftliğinde Uyanık Film Hülya Koçyiğit ve Nuri Sesigüzel’in başrollerde oynadıkları bir film çekiliyordu. Hülya Koçyiğit, dönemin ünlü futbolcularından Fenerbahçe’de oynayan Selim Soydan’la nişanlıydı. Filmin set amiri arkadaşım Kürt Cemil; Selim Soydan geldi dedi. Hülya Hanım 2 – 3 gün izin istedi. Fazla sahnesi kalmamıştı, izin verdik. Daha sonra yapımcı önce gazetelere “Hülya Koçyiğit setten kaçtı” diye haber uçurdu, sonra yanına aldığı gazetecilerle yaşadıkları evi bastı. Kapı açıldı, patlayan flaşlar, sonra gazetelerde, dergilerde boy boy fotoğraflar. Filmin bu şekilde reklamı oldu. Başka bir reklam usulü de başrollerde oynayan oyuncuların birbirlerine “Âşık” oldukları haberleriydi.

*

Cingöz Recai olarak tanınan Turan Seyfioğlu alkolden hayatını yitirdi.

*

İstanbul’dan sinema yıldızları kayak yapmaya geliyorlardı. Onları Uludağ’a götürürdüm. Müzeyyen Senar, sadece kendi içki şişesinden içerdi. Babası Kapalıçarşı’da şıra satardı.

Sinemacılar arasında “Bahri Bey’in masasında hesap ödenmez” sözü yaygındı. Ediz Hun’u bir gala için Bursa’ya getirtmiştik. Beraber yazıhaneme döndük. Yazıhanem Kafkas’ın biraz üstünde Nalbantoğlu girişinde Çıksalın İş hanının olduğu yerdeydi. Otopark yapılırken yıkıldı, arşivimi de koruyamadım. Yazıhaneye girdim, Sevim Çağlayan oradaydı. “Şahane Kadın” diye nam salmıştı. Oynadığı filmler, program yaptığı yerler İstanbul’da uçakla tanıtılırdı. Pırpır tabir ettiğimiz uçakların uçlarına bez afiş bağlanırdı. Şimdiki Beşiktaş Stadyumunun üzerinde uçardı. Kadın Ediz Hun’u bırakmadı. Ona da mecburen Çelikpalas’ta yer ayırttık. Sonra ikisini de otele bıraktık.

*

Ev Tekstil’inin duayeni Hadi Bey Türkmen Gemlik’liydi. Salih Kiracıbaşı’nın kızıyla evlenip, Bursa’nın damadı oldu. “Babamın mezarı Gemlik’te, benim ki Mudanya. Karşılıklı bakışırız” diyecek kadar nüktedandı.

Yazları Mudanya Arnavut Köy’de Esmer Necdet’in işlettiği plaj ve barın hemen bitişiğinde iki katlı tarihi bir yaşıyorlardı. Yaz aylarında görüşürdük.

*

Bahri Beyin cenazesini İstanbul’a gönderdiği figuranın acı öyküsünü SES dergisinden okuyalım:

BİR FİGURAN ÖLDÜ, YEŞİLÇAM KARIŞTI!

1971 yılında Natuk Baytan’nın yönetmenliğini yaptığı, başrollerini; Yılmaz Köksal, Figen Han, Meral Zeren, Reha Yurdakul, Kazım Kartal ve Danyal Topatan’ın oynadığı 62 dakikalık bu filmin çekimi esnasında bir figüran hayatını kaybetmişti.

İki yıldan beri figüranlık yapan 23 yaşındaki Suphi Özkaya’nın, «Önce Sev, Sonra Vur» filminin çekimleri sırasındaki ölümü Yeşilçam’da çeşitli söylentilere yol açtı. Hiçbir günahı olmadığı halde Yılmaz Köksal, bu dedikoduların bir numaralı hedefi haline geldi.
Geçen hafta içinde figüran Suphi Özkaya’nın ölümü Yeşilçam’da bomba gibi patladı ve çeşitli dedikoduların, söylentilerin çıkmasına sebep oldu.

Olayları daima gerçek yönüyle ve en doğru şekilde vermeyi prensip edinmiş olan Ses mecmuası, bu olayın da peşine düştü, olayın kahramanlarıyla teker teker konuştu ve çeşitli yorumlara sebep olduğu için bir esrar perdesine bürünen Suphi Özkaya olayını aydınlatmaya çalıştı.

Kadri Film Şirketi, «Önce Sev, Sonra Vur» filminin bazı sahnelerini çekmek için önce İznik’e, sonra Bursa’ya gitmişti, işte ne olmuşsa Bursa’da Uludağ’da teleferikte çekilen kavga sahnelerinde olmuş ve Suphi Özkaya isimli figüran, çıktığı elektrik direğinde 2100 voltluk cereyana kapılarak ölmüştü. Olaya hemen Bursa Savcısı el koydu ve bütün film ekibinin ifadeleri alındı.

Bursa’da çekilen “Önce Sev, Sonra Vur” filmi, teleferikte çekilen tehlikeli teleferik sahneleriyle dikkat çekiyor. Fotoğrafta Yılmaz Köksal ile Adnan Mersinli bir kavga sahnesinde.)Verilen ifadelerden anlaşıldığına göre, figüran Suphi Özkaya, hiçbir işi olmadığı halde, kendi kendine verdiği bir kararla 6-7 metre yüksekliğindeki elektrik direğine tırmanmış, oradan o esnada teleferikte kavga sahneleri çekmekte olan Yılmaz Köksal’ı seyretmeye başlamıştı. 10 dakika kadar direkte kalan Suphi Özkaya tam aşağı inecekken sağ elinin baş parmağından cereyana kapılmış ve 2100 voltluk cereyanın etkisiyle havaya fırlayarak yere düşmüştü, Bu sırada aşağıda bulunan filmin prodüksiyon amiri Necip Koçak ile çekimi yarıda bırakıp olay yerine gelen aktör Adnan Mersinli hemen Suphi Özkaya’yı sırtlamışlar ama; ne var ki 23 yaşındaki talihsiz figüran hastaneye gidemeden yolda ölmüştü. 

Olay, polis ve savcılık kayıtlarına bu şekilde geçtiği halde Yeşilçam’da tamamen aksi şekilde dedikodular, söylentiler  dolaşmaya başladı. Yeşilçam’daki söylentilere göre, Suphi Özkaya, kendi hatası neticesinde ölmemiş, teleferikte çekilen kavga sahnelerinde Yılmaz Köksal’ın yerine dublörlük yaparken, 15 metreden yere düşmüş ve beyni parçalanıp, boynu kırılarak ölmüştü.

Diğer bir dedikoduya göre ise Yılmaz Köksal’ın bütün filmlerinde dublörlük yapan Suphi Özkaya, bundan önce de defalarca ölümle burun buruna gelmiş, fakat her defasında kıl payıyla ölümden kurtulmuştu.

Bu dedikodu ve söylentiler karşısında olayın bir numaralı sorumlusu haline gelen Yılmaz Köksal ne düşünüyor, ne söylüyordu acaba? Kadri Film’in Beyoğlu’nda Eren Han’daki yazıhanesinde bulduk Yılmaz Köksal’ı. Rengi sapsarı, gözleri uykusuzluktan kıpkırmızı. Çok üzgün olduğu her halinden belli.

«Yukarıda Allah var» diyerek başlıyor söze… «6 yıllık sinema hayatımda yalnız bundan bir yıl önce oynadığım bir filmde dublör kullandım. O da sadece bir sahne içindi. Allah gani gani rahmet eylesin, Suphi Özkaya, benim iş hayatımın dışında çok sevdiğim bir kardeşimdi. Bugüne kadar birçok filmde beraber oynadık ama benim hiçbir zaman dublörlüğümü yapmadı. Çekilen filmler meydanda. Benim dublör kullandığımı ispat eden varsa çıksın ortaya.»

Biz bunları konuşurken filmin prodüktörü Kadri Yurdatap, rejisörü Natuk Baytan ile kameramanı Kaya Ererez ve Suphi Özkaya öldüğü zaman yanında bulunan Adnan Mersinli ile Necip Koçak giriyorlar odaya.

Dedikodulardan hepsi üzgün. Natuk Baytan, «Buyrun stüdyoya gidelim» diyor… «Eğer teleferikte çekilen sahnelerde Yılmaz Köksal’ın yerine Suphi Özkaya oynamışsa ben cebimden yarım milyon lira tazminat vermeye hazırım!»

(Yazı: Cahit Poyraz / 17 Temmuz 1971, SES dergisi) Yazı için Nahit Kayabaşı’na teşekkür ederim.

 

BURSA’DA BİR FİLM YILDIZI GİZLİCE EVLENDİ

Bursa 1980’li yıllara kadar kimliğini yitirmemiş, yemyeşil ovasının alabildiğine uzandığı, derelerinde, Nilüfer Çayında balık tutulduğu henüz nüfusu 400 bine yaklaşmış bir kentti.

Tarihi mahalleleri ayaktaydı. Dağda kayak yapıp Mudanya ve Gemlik sahillerinde denize girebiliyordunuz. Binlerce dönümlük çiftlikleri ayaktaydı. Bu özelliklerinden dolayı film şirketleri için doğal bir setti.

Çok sayıda filmin tamamı veya belirli bölümleri Bursa ili ve ilçelerinde çekildi. Bursa’nın o zamanki elit kesimi, sanayicisi, çiftlik sahipleri filmcilere her açıdan yardımcı oluyorlardı.

Bursa ili ve ilçelerinde çok sayıda sinema bulunuyordu. Sadece Bursa’da ..yazlık, ..kışlık sinema bulunuyordu. Okul ve resmi kurumlardaki sinemalar hariç. İlçelerde, bucaklarda çok sayıda sinema salonu bulunuyordu. Yazlık – kışlık olarak rahatlıkla 60’tan fazla salon olduğunu söyleyebiliriz. Üstelik okullar hariç, okullarda 16mm’lik makineler bulunuyordu. Biliyorsunuz merkezi seyyar sinemacıları bu sayının dışında tutuyoruz. Bursa’da çok sayıda seyyar sinemacı bulunuyordu. Bunlar köyleri, sahillerdeki kampları dolaşıp, film oynatıyorlardı.

Bursa’da çok sayıda film dağıtıcısı vardı. Ancak bunlardan babadan film dağıtıcısı Ferruh Nayman, ofisi Tayyare sinemasında bulunan Selahattin Bey (Aytaç) ve Bursa Filmcilik şirketi.

Bursa Filmcilik Şirketinin üç ortağı vardı; Bahri Akkuşoğlu, Ali Segban ve Hakkı Tura. Şirket ofisi önce Yeni Sinema’daydı. Sonra Kafkas pastanesi yakınına ve en son Kısmet Sineması’na taşındı.

Şirket 17 film şirketinin temsilciliğini yapıp, çektikleri filmleri dağıtırken, bir yandan da sinema salonları işletiyordu; İnci, Rüya, Park, Kısmet. Dilek Sineması’nı Ali Segban ve kardeşi Doktor Tarık Segban işletiyordu.

Bahri bay ellilerde İstanbul’daki film piyasasıyla tanışmıştı. İnci Sinemasını işletirken İstanbul’daki firmalarla bağlantı kurmuştu. Bursa’ya film çekmeye gelen ekiplere yardımcı oluyordu.

*

Yaşadığı hikâyelerden en ilginciyse bir film yıldızının nişanlısıyla basından habersiz, Bursa’da nikâh kıyması ve bu nikâhın Bahri Akkuşoğlu’nun evinde kıyılması.  Evet, sinema dünyasının tanınmış bir yıldızı Bursa’ya geliyor ve gizlice nikâh kıyıyor. Bahri Bey’in sinema dünyasındaki yerini göstermesi açısından çok ilginç hikâyeyi sizlere aktarayım.

1970 yılı, Bahri Akkuşoğlu’nun evi Setbaşı’ndadır. İki önemli misafiri evinde ağırlamaktadır. Murat Soydan ve nişanlısı Güler Samuray.

*

Güler Samuray 1961 yılında Türkiye Güzeli seçilmiştir. 1967 yılında Nişantaşı’nda tanınmış bir aile tahsilini bitirip İngiltere’den dönen oğullarının şerefine bir parti verir. Bu partide Türk sinemasının yakışıklı jönlerinden Murat Soydan ve Güler Samuray da vardır. Bu partide tanışırlar.

Bu ikilinin yolları iki ay sonra bir gece kulübünde kesişir. Bu karşılaşmadan sonra ikili görüşmeye devam eder. Bu beraberlik 3 yıl sürer. Daha sonra dört ay sonra doğacak çocukları için nikâh kıymaya karar verirler.

Bu nikâhı İstanbul’dan uzakta bir yerde kıymak isterler. İstanbul’a en yakın yer Bursa’dır ve sinemacıların en büyük yardımcısı Bahri Akkuş orada yaşamaktadır.

Yardım için Bahri Bey aranır ve Bahri Bey nikâhı evinde kıymalarını ister. Nikâh günü olarak 3 Ekim Cumartesi günü saat 16.00 olarak kararlaştırılır.

Güler Samuray 1941 yılında İstanbul’da doğmuş, kolejde okumuş ve arkadaşlarının zoruyla katıldığı güzellik yarışmasında Türkiye güzeli seçilmiştir. 1962 yılında güzellik yarışmasında ülkemizi temsil için Amerika’ya gitmiş, 1963 – 1966 yılları arasında Florida’daki akrabalarının yanında yaşamış, sonra Türkiye’ye dönmüştü.

Murat soydan 1966 yılında “Perde” mecmuasının açtığı yarışmayı Tanju Korel ile birlikte kazanarak sinemaya geçti.

Nikâhta bulunanlardan biri Murat Soydan’ın abisi Erkan Tercan’dır (Murat Soydan’ın esas adı Rüçhan Tercan). Düğün pastası Kafkas pastanesinden gelmişti.

İkili, 2 Ekim Cuma günü Bahri Bey’in Çelikpalas’ta kendileri için ayırttığı 110 nolu odaya yerleşirler.

Ertesi gün Bahri Akkuş’un evine gittiklerinde mahalle sakinleri “AAA.. Murat Soydan burada” diye birbirlerine gösterirler. Düğünde Güler Samuray’ın ailesinden katılan yoktur. Murat Soydan’ın annesi ve babası gençleri hayırlı olsun diyerek Kabataş’tan Yalova’ya uğurlamışlardı.

Önce nikah defterine Güler Hanım imzayı atar. Sonra Murat Soydan imzalar, sonra da Murat Soydan’ın şahidi olarak Bahri Akkuşoğlu, Güler Samuray’ın şahidi olarak da Sabahattin Sürmeligil defteri imzalar.

Bursa’da birkaç gün kalan çift İstanbul’a döner. Çift, erken doğan çocuklarına Ali adı verirler. Ancak bu evlilik birkaç yıl sonra boşanmayla sona erer.

Ekrem Hayri PEKER

Kimya mühendisi, araştırmacı, yazar. Bursa Mustafakemalpaşa’da (1954) doğdu. Anadolu Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümü mezunu. TUBİTAK veri tabanına kayıtlı “Teknoloji tabanlı Başlangıç Firmalarına Özel İş Geliştirme” mentörü, C Grubu iş Güvenliği uzmanı olarak Nano kimyasalların tekstil materyallerine uygulamalar konusunda üniversitelerde konferanslar verdi. Yayınlanmış kitaplarından bazıları: "Kuşçubaşı Hacı Sami Bey", "Özbek Mektupları", "Yeşim Taşı - Ön Türkler ve Türk Tarihinden Kesitler", "Kafkasya'dan Anadolu'ya - Zekeriya Efendi". Belgeseltarih.com kurucu ortağı ve yazarıdır. E-Posta: [email protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:
Etiketler:
Ekrem Hayri Peker
  • YENİ
Bir Mektup.. Bir Tehdit… Bir İsyan…

Bir Mektup.. Bir Tehdit… Bir İsyan…

Haber Merkezi, 13 Mart 2024
Kalfatlı – Kalafatlı ve Kültürel Kimliği

Kalfatlı – Kalafatlı ve Kültürel Kimliği

Dr. Yaşar KALAFAT, 11 Mart 2024
İnegöl’de Bir Yıldız Söndü

İnegöl’de Bir Yıldız Söndü

Haber Merkezi, 11 Mart 2024