Quantcast
Çin’e giden ölümsüzlük; Nar – Belgesel Tarih

Özdenbekir KARAKAŞ
Özdenbekir  KARAKAŞ
Çin’e giden ölümsüzlük; Nar
  • 17 Ocak 2021 Pazar
  • +
  • -
  • Özdenbekir KARAKAŞ /

Loading

Çin Posta İdaresi, 2014

Çin kültürü ve mitolojisinde geç dönem yansımaları olsa bile nar girdiği tarihten itibaren kendi kültünü oluşturmuştur. Çin de nar bolluğun ve ölümsüzlüğün sembolüdür. Çin coğrafyasına girişi de ölümsüzlük arayışında olan bir İmparatorları sayesinde olmuştur. Çin’e İran (veya Afganistan’dan) nar girdiğinde 石榴 Shíliú diye adlandırılmıştır. Düğünlerde evlenen çifte, nardaki taneler kadar oğulları olması için ortasından bölünmüş bir nar resmi hediye edilmektedir.

Halk arasında daha çok Nar’ın Çin’e getirilmesinde ön ayak olan ve Uzak Asya ile Yakın Asya’nın ilişkilerinde hep köprü rolü üstlenen Sogd’ların dediği gibi dana kelimesinin Çin telaffuzu olan “danâk” diyorlarda. Sogd’larda bu ismi muhtemeldir ki Sanskritçede “dhanika”, “dhanyaka” kelimelerinden ödünç almıştır. O yüzdendir ki ilk dönem Uygur kaynaklarında ve tıp eserlerinde “dana” günümüz Türkçesiyle “tane” olarak geçmektedir.

Üç Krallık döneminde (M.S. 220-589) çok sevilen çiçekleri şiirlere konu oluyor, kırmızının en güzel hali ediliyordu; biçimi ve rengi dans eden bir cariye eteğine benzetilmektedir.

Eski Başkentin günümüzde bulunduğu yer

20.yüzyılın en büyük arkeolojik keşiflerinden biri Mart 1974’de Çinin Shanxi eyaletinin bir köyünden gelen haberle gerçekleşmiştir. Bu köyde nar ve ayva bahçelerini sulamak için kuyu açmaya çalışan Çinli, küreği kilden yapılma bir şeye çarpmış, bunu Buddha heykeli sanmıştı. Bu durumu yetkililere haber verince birkaç ay içinde Çin devletinin tüm arkeoloji ve tarih bilim ordusu bu köye akın etmiştir.

Çin Şi Huang’ın mezarını bekleyen askerler

Bu Çin köylüsünün karşılaştığı şey gerçek insan boyutunda ustaca yapılmış binlerce kilden askerden biriydi. “Terrakota ordusu” olarak bilinen bu heykeller 2300 yıl öncesine, Çin’i birleştiren ilk İmparator Çin Şi Huang dönemine aittir. Bu İmparatora atfen bu ülke halen Çin olarak adlandırılmaktadır.

Bu arada terrakotta askerlerin yanı sıra yeni kazılarda gerçek boyutlarda kil at heykelleri, bronz kuğu, ördek ve turna heykelleri de bulundu. Ve konumuzla ilgili olarak kilden yapılmış nar objelerde bulunmuştur.

Çin Şi Huang, Çin’i birleştirerek tek ulus haline getiren ilk imparatordu.

Çin Şi Huang ya da Qin Shi Huang (Çince: 秦始皇; Pinyin: Qín Shǐ Huáng, okunuşu: Çin Şı Huanğ), (MÖ 247 – MÖ 210), ilk Çin imparatoru ve Qin Hanedanlığının kurucusudur.

Ch’in hükümdarının bir gayri meşru oğlu, Chao devletinde (okunuşu: Cav) tutak olarak bulunuyordu. Bu arada Lü Pu-wei (okunuşu: Lü Bu-veğ) adında bir büyük tüccarla tanıştı. Bu adam büyük bir siyasi rol oynamış olacaktı; çünkü Ch’in hükümdarının gayrı meşru olan çocuğunu veliaht ilan edilmesini temin etti ve bundan başka veliahta zevce olarak bir kız sattı. Bu evlenmeden meşhur imparator Shih-huang-ti (okunuşu: Şı Huanğ-di) dünyaya gelmiştir. Lü-Pu-wei mahmisi ile Ch’in’e gelerek başvekil olan ve 247’de hükümdar olarak öldü. Shih-huang-ti (o zamanlar adı daha Cheng [okunuşu: Cınğ] idi) daha reşit olmadan naip olmuştur. Lü Pu-wei’nin ne ticareti yaptığı kat’î olarak bilinmiyorsa da, Chao (Shansi’nin kuzeyinde) devletinin başlıca ihracatı olan at ticareti yapmış olması muhtemeldir. O zamanki askeriye için at’a ihtiyaçları olduğundan, at ticaretinin büyük siyasi tesiri de olduğu kabul edilebilir.

Shih-huang-ti iktidarı eline aldıktan bir müddet sonra Lü-Pu-wei işinden bırakılarak yerine sırf ‘hukuk mektebi’ne mensup olan bir grup müşavir iktidar mevkiine geçirilmektedir. Bunların en mühimi Li-Sih’dir. Bunlar, Lü Pu-wei’nin başlamış olduğu sakin siyaset yerine faal bir istilâ politikasına başlamışlardır. 230 ile 222 yılları arasında bir muhabere, diğerini takip ediyor ve nihayet bütün derebeylikleri zapt ve ilhak ediliyordu.” ( EBERHARD, 2019 s:78)

Çin’e adını vermiş olan bu İmparatoru, Çin Resmi tarihi tanımaz. Sebebi Konfüçyüs felsefesini ve ahlakını kaldırmak istemesidir. Hunlara ve diğer bazı kavimlere karşı Çin Seddi’ni inşa ettirmiştir. Çin’de ilk merkezî bürokratik devlet düzenini kurdu. Ülkeye herkes için geçerli olan bir yasa, para birimi, karayolu sistemi, ağırlık ve uzunluk ölçüleri ile yazı karakterlerinin standartlaşmış yazılış şekliyle yazı dilini kazandırmıştır. Halka eski gelenekleri unutturabilmek için, Konfüçyüsçü bilim adamlarınca yazılan bütün kitapların yok edilmesini buyurdu. Bu zararlı eylem, tarihe “kitapların yakılması” olarak geçti. Konfüçyüsçülük yerine legalizmi getirdi. Kurduğu sistem, sülâlelerin değişmesine rağmen günümüze kadar gelmiştir.

Çin Şi Huang’ın idaresinin temel prensipleri, hukuk filozofları tarafından hazırlanmıştı. Uygulama hukuk okullarından mezun bürokratlar tarafından yürütülmüştür ve bunların en önemlisi, dönemin asıl figürü başvekil Li Sih (okunuşu: Li Sı) tarafından yapılmıştır. (EBERHARD, 2019)

Çin Şi Huang devletin yeni prensiplerini belirledikten ve bu idari işleri başvekili Li Sih’ya bıraktıktan sonra kendini tanımladığı haliyle göğün timsali olmasından ötürü, nasıl bulutlar hükümranlık ettiği yerlerin üstünde geziyorsa o da öyle memleketini geziyordu.  (EBERHARD, 2019)

“… Doğuya gitmiştir. Seyahatleri pratik teftiş seyahatlerinden ziyade dini mahiyette idi; güneşin devrine tekâbül etmekte idiler. Bundan Shih-huang-ti’nin göçebe kavimlerin eski kuzey kültürlerine ait bir fikri kabul ettiğini görüyoruz. Bundan başka pratik ihtiyaçlara göre başşehri çok büyüterek yeniden inşa ettirdi, fakat bilhassa kendine pek muazzam bir saray yaptırdı. Bu sarayı ve ölümünden evvel inşa ettirdiği anıtkabri, astral tasavvurlara göre yapılmıştır; böylece anıtkabirin iç tarafı yıldızların bulunduğu bir kubbe şeklindedir. İmparator, sarayın içinde daima yer değiştirirdi. Bunu, herhalde suikasttan korktuğu için değil, astral sebeplerden dolayı yapmış olacaktır. Bundan başka şamanistik-sihirci marifetlerle de uğraşıyordu.” ( BERHARD, 2019 s:81-82)

Anıtkabir’in kubbe şekli gökyüzünü tasvir ederken, son çalışmalarda kubbenin narın yarım haline denk geldiği, narın başlık kısmının da gökle kurulan astral bağlantıları ifade ettiği ve anıtkabrin tabandan tavana kadar bir nar küresi şeklinde tasarlandığı, üst kısmındaki tacın göğün hareketlerini takip etmek konulduğu düşünülmektedir. Ayrıca yazıda da belirtilen İmparatorun muhteşem sarayında her gün ayrı bir oda da yatması narın içindeki tanelerle ilişkilendirilmiştir. Oda sayısının 600 veya 613 olması tesadüf değildir diye düşünülmektedir. Bu sarayın kalıntılarının bir kısmı bulunmuştur. Sonra ki yüzyıllarda yeni başkentte bin odalı saray yapılmıştır ve bu yeni saray Cumhuriyete kadar ki Çin’in idari merkezi olmuştur. Bu yeni sarayında İmparator taht odasının penceresinden bakıldığında yine nar bahçesi görülmektedir.

Terra Kotta askerleri, “ilklerin imparatoru” olarak bilinen Çin Şi Huang’ın mezarını koruyor. Bu derece güçlü bir imparator olmasına rağmen ölümden çok korktuğu bilinirdi.

Ölümsüzlüğü arıyordu Çin Şi Huang ve bu amaçla bütün coğrafyalara elçiler gönderip ölümsüzlük iksiri aratmıştır.

Birçok elçi belirledi İmparator, her biri dünyanın bir köşesine gidecekti. Elçilerin görevi çok zordu, dünyanın sonuna kadar gideceklerdi, şu anlatılan denizlerin son sınırına, karaların bittiği ve bilinmezliğin başladığı boşluğa kadar. İmparator bütün elçileri Sarayının büyük salonunda toplayıp onlara seslendiğinde de öyle vermişti emri; “İşte o dünyanın bittiği, karaların boşluğa, denizlerin yokluğa düştüğü yere kadar gideceksiniz. Ölümsüzlükle ilgili ne varsa getirecekseniz, bir bilgin, kâhin size boşlukta ve yoklukta da şu var derse oraya da gidip onu alacaksınız.” İmparator Çin Şi Hung, ölümsüzlük efsanelerin kaynağı Mezopotamya ve Pers diyarına, tahta oturana kadar yanından hiç ayrılmamış, güvenirliğini ispatlamış Chao Kao’yu gitmesi için görevlendirdi. O diyarların İmparatorlarına verilecek özel hediyeleri ve ipek kumaşları elçiye teslim ettiler. Chao Kao 3 pare gemiyle yola çıkacaktı. Yanına rehber, refakatçi ve tercüman olarak Sogd’lu Zahar verilmişti. İpek yolu üzerinde Çin’den aldığı ipeği ve diğer ürünleri İpek yolu üzerinden Hint diyarına ve İran coğrafyasına kadar götürürdü. Hatta bir sefer ta Kafkas diyarına kadar gitmişliği vardı. Tam bir tüccar zekâsına sahipti ve okuryazardı. Her Sogd’lu gibi coğrafyanın sorun çözücüsü, arabulucusuydu. İmparatorla dostluğu çok eskilere dayanıyordu. İmparatorun babasıyla da dostlardı. Sogd’lu Zahar deniz yoluyla gitmekten tedirgindi, hiç deniz yoluyla bir yere gitmemişti. İmparator ona “Sen karaya çıktıktan sonra yol göstereceksin” demişti. İmparatorla dönüşte gemiye binmeyeceği elçiyi varacakları yere ulaştırıp, İmparatorun istediğini bulduktan sonra, onlardan ayrılıp kendi yurduna, Sogd diyarına gidecekti Zahar.

Çin Şi Huang ölümsüzlük iksirini bulması için deniz yoluyla elçiler gönderiyordu.

Part ülkesine gitmek için 3 gemi ile yola çıkan elçi Chao Kao, Sogd’lu rehberi gibi yol boyunca tedirgindi. Kırsal da yetişmiş bir Çinli idi ve ilk defa denizi görüyordu. Bütün Hint denizini aştılar, aşarken Hint kıyılarının güzelliğini hayranlıkla seyrettiler. Sinus Persicus ya da Golfe Persique (günümüzde Hürmüz Boğazı) kıyılarına vardı ihtişamlı gemi, İmparatorluğun ejderhalarıyla süslü yelkenlerini açtılar ihtişamla, Harmosia (bugünkü Minab) önlerine geldiler. Burası Büyük İskender’in ölümünden sonra bu diyarlarda hükümranlığını ilan eden Komutanı Seleukos (Selefkos) tarafından kurulmuş olan Seleukos İmparatorluğuna ait bir balıkçı köyü idi. Çin elçisi hayatı boyunca yiyebileceği en güzel ve lezzetli karides ve mangoyu bu köyde yemişti. Bugün bile o yörenin karides ve mangosu dillere destandır. Köy ahalisi ilk defa böyle soylu misafir ağırlıyorlardı. Hem de imparatorlarına hediye sunacak soylu misafirler. Öyle muhteşem yelkenleri olan gemiler herhalde başka bir diyara ait havası veriyordu bu misafirlere. İmparatorluğun simgesi Ejderha, köylülerin şimdiye kadar görmedikleri bir kumaştan yapılmış, güneşte parıldayan kırmızı yelkenler. Sogd’lu rehber ilk olarak Persepolis’e gitme kararı aldı. Dillere destan Persepolis. Buradaki âlimlerden, kâhinlerden de bir şeyler öğrenebilirler, belki de aradıklarını orada bile bulabilirlerdi. Sogd rehber, Çinli elçiye gidecekleri kenti şöyle anlattı; “Pers’in büyük İmparatoru Dara (Darius) tarafından çok uzaklardan Mısır denilen bir diyardan getirilen mermerle yapılmış bir sarayı olan kent. Öyle bir saray ki dünyada başka hiçbir sarayda olmayacak büyüklükte bir salon, bu salona bir kent dolusu insan (on bin kişi aldığı rivayet edilir) rahatça toplanabilir. Bu sarayın dört kapısı vardır ve bu kapıların yapıldığı ağaçlar Hint diyarından getirilmiş, dünyanın en büyük ağaçlarından yapılmış, en büyük en ihtişamlı, işlemeleri dünyanın hiçbir tarafında bulunmayan kapılardır”.

Persepolis kenti

Persepolis’in Kâhinleri kadim şehir, şehirlerin atası Babylonia (Babil) istikametini işaret ettiler. Sogd Babylonia kentini elçiye şöyle anlattı; ”O şehrin dünyanın hiçbir yerinde eşi yoktur, dillerin doğduğu yerdir. Bilgi’nin kaynağı oradan başlar. Eğer bugün şehirler varsa, konuştuğumuz diller varsa bu kent sayesindedir”. Rehber Zahar, Babylonia ile İmparatorun kenti Seleucia arasının çok kısa olduğunu, Çin İmparatorunun gönderdiği hediyeleri bu şehirlerin atasını ziyaret ettikten sonra gidebileceklerini de Elçiye söyledi.

Babylonia kenti.

Babylonia dan birçok iksir, bitki elde ettiler. Fakat bir kâhin bütün meyvelerin prensesinden bahsetti, ölümsüzlüğün gerçek kaynağı Cennetin Ağacının Meyvesi “Nar”dan bahsetti. Kâhin;” o meyveyi buralarda da bulabilirsiniz ama Pers diyarının Nar’ı, Ut-Napiştim’in (Günümüz inançlarındaki NUH) tufandan sonra Cennetten gelen ağacı tekrar dikmesiyle yetişen meyvelerdir. O ağacı diken ölümsüzdür, o ağaç ölümsüzdür ve o ağacın meyvesi de ölümsüzdür” dedi.

Yeni güzergâhları belli olmuştu ama önce Seleukia şehri, Saray da İmparatora, Çin İmparatorunun hediyelerini takdim edecekler, sonra ver elini Pers diyarları. Zahar, Elçi Chao Kao’ya Saray da İmparatora Pers Kralının yanına gideceklerini söylememesini tembih etti. Çünkü yeni Pers saltanı olan Partlar, Seleukos İmparatorluğuna ayaklanarak kendi krallıklarını kurmuşlardı. Seleukos İmparatoru düşmanlarına gideceğini duyarsa sıkıntı çıkarabilirdi.

Seleukia, Mezopotamya’nın en büyük ve güzel şehirlerinden biriydi. Burada Büyük İskender aylarca kalmış, Mezopotamya’yı ele geçirirken bu kenti üs olarak kullanmıştı. İmparator I. Seleukos tarafından bu bölgede devleti kurulurken, tahtın ve iktidarın merkezi olarak bu kenti seçmişti.

II.Seleukos Kallinikos döneminde basılmış bir gümüş sikke. Ters tarafta Apollo’nun resmi. Yunanca yazı ΒΑΣΙΛΕΩΣ ΣΕΛΕΥΚΟΥ (Seleukos Kralının).

Sarayda bu uzaklardan gelen misafirler çok iyi karşılandı. Elçi Chao Kao, Seleukos İmparatoru II. Seleukos’ a İmparatorunun gönderdiği hediyeleri sundu. İmparatorun ülkesine geliş amacını açıkladı. İmparator’un kentlerinde çok iyi ağırlandıklarını ve o yüzden minnettar olduğunu belirtti. Elçi saraya gitmeden halk arasında İmparatorun lakabını öğrenmişti;  “Kallinikos Pogon” diyordu halk (Güzel sakallı fatih). Elçi İmparatora tüm dikkatiyle baktı, gerçekten çok güzel düzgün hafif dalgalı sakalları vardı, duruşu mağrur ama bilge tam bir fatih gibiydi. İmparator birkaç gün misafir ettikten sonra, hem hazırlattığı hediyeleri vermek, hem de nasıl yardımcı olabileceğini sormak maksadıyla misafirlerini makamına davet etti. Yenildi, içildi, sonunda İmparator elçiye nasıl yardımcı olabileceğini ve ne tarafa doğru gideceklerini sordu. Elçi biraz düşünüp; “Saygıdeğer İmparator, buraya gelirken rehberim sıkı sıkıya tembih etmesine rağmen, hem misafirperverliğiniz hem de kadirşinaslığınıza saygıdan dolayı doğruyu söyleyeceğim. Babylonia da bir Kâhin Pers diyarında bir meyve olduğunu o meyvenin ölümsüz olduğunu söyledi. Ben de İmparatorumdan aldığım görevi hakkı ile yerine getirebilmek için Pers diyarına ve oranın Kralına gideceğim. Artık hüküm sizindir” dedi. İmparator bu doğru sözlü Elçiyi takdir etti ve yanlarına bir bölük asker vererek Pers diyarına kadar güvenli gitmelerini, Perslerle düşman olmalarına rağmen Pers sarayında da iyi ağırlanacaklarına inandığını, İmparatorun böyle kendine bağlı elçisi olduğu için onun gerçekten çok şanslı bir kişi olduğunu söyledi. İmparatorlarına götürmesi için yüklü hediyelerle onları yolcu etti.

Elçi, sarayda kaldığı süre içinde hem Büyük İskender’i hem Seleukos hanedanlığının Hintlilere nasıl akraba olduğunu, bu İmparatorluğun nasıl kurulduğunu, devleti şekillendirirken Ahamenişleri nasıl örnek almışlardı, merkezi gücü ellerinde tutarak özerk yapıyı nasıl devam ettirmişlerdi. Bunların hepsini dinledi, kaydetti. (Kaynaklardan Sekeukoslar Dönemi’nde Yunan kentleri kurulduğu öğrenilmektedir. Yalnız I. Seleukos’un 16 tane Antiokheia, 5 tane Laodikeia, 9 tane Seleukeia, 3 tane Apameia ve 3 tane Stratonikeia isimli kent kurduğu bilinmektedir. Seleukos kralları toprakları üzerinde Yunan kentleri kurup onlara bağımsız idare ve otonomi vererek, bu yeni kurulan kentlere batıdan gelip yerleşen Yunanların ekonomik durumu canlandırmalarını, kralı geliri arttırmalarını ve hanedanları için destek olmalarını sağlamışlardır. Yunan yöneticiler kendi dillerini Yunanca yazıp konuşuyor, yerli halk kendi dillerinde konuşuyordu. Ayrıca Seleukoslar çok tanrılı bir dine inanmakla birlikte yerel dinlerin uygulama ve inançlarına da karışmadılar. İsteyenler kendi dinini korumakla birlikte Yunan tanrılarına tapabiliyordu. Yunan olmayan biri Yunan kent-devleti vatandaşı olabiliyordu.) Selekos’un refakatçi askerleri Partlar’ın sınırına kadar Chao Kao ve Zahar’ın konvoyuna eşlik ettiler. Geçtikleri yerlerde İmparatorun misafirleri çok iyi ağırlandı, insanlar en içten duygularla kucakladı bu konvoyu. Gittikleri yerlerde de oraların ileri gelenleri, bilge kişileri ölümsüzlük ile bildiklerini, duyduklarını içtenlikle paylaştı. Elçi anlatılanları kaydettik, ölümsüzlük için reçeteler topladı, kimisi ölümsüzlüğü sağladığını düşündüğü nesneler verdi, iksirler getirdi. Onları da yüklerinin arasına koydu.

Şimdi yeni bir macera başlıyordu. Refakatçilerden ayrılma vaktiydi, Part ülkesinin sınırına gelmişlerdi. Refakatçi askerler ve komutanla vedalaştılar, Part İmparatorun kentine doğru yola koyuldular. Yüce Dicle Nehrini Pers kayıkçılar geçirdi. Mezopatamya’nın büyük dillere destan kenti, Tizpon’a gideceklerdi. Sogd’lu rehber bu kenti çok iyi biliyordu. Elçiye samimiyetle; “ Sanki kendi memleketime gidiyorum, öyle ki sevindiriyor beni” diye konuşurken mutluluğu yüzünden belliydi.

Tizpon

Bu kent eski Mezopotomya’nın en kadim şehirlerinden biri Tizpon. Eski Ahit’te adı, “Kasfia” (Eski Ahid Ezra kitabında geçer), Araplar “El_Medain” derler. Dicle Nehrinin karşısındaki komşusu Selevkos’lar kendi kentleri Selelucia ile birleştirerek “Ktesifon” diye adlandırılırlar. Nüfusu yoğun, ticareti gelişmiş bir kenttir burası.

1.Arşak’ın isminin Yunan alfabesiyle yazıldığı gümüş drahmi

Elçi gittikleri bu diyarın hükümdarı kimdir? Neler olup bitmiştir? Merak içindedir. Zahak’tan anlatmasını ister; “Bu ülke Parniler tarafından kurulmuştur. Bundan önce buraların hükümdarı Ahamenişlerdir. Büyüklerim öyle anlatırdı, sonra Büyük İskender buraları ele geçirdi. Ölünce bizi ağırlayan İmparatorun ataları kendi hükümranlıklarını kurdu buralarda ta benim yurduma kadar. Sonrasında Parnilerin şimdi ziyaret edeceğimiz büyük hükümdarı Arşak buraları tekrar Pers yurdu yaptı” diye anlatırken, biraz soluklandı; “Aslında buradaki iki hükümdarda Mezopotamya ile Pers’in çocukları değiller. Biliyorsunuz Seleukos’lar Yunan-Makedon kökenli, hatta Hintlilerle bizden fazla akrabalar. Büyüklerime göre Parni’ler, Büyük Arşak bir İskit’tir (Antik dönem tarihçisi Strabon’un yazdıklarında söylediği de budur). İskitler masalsı Kafkasların milletlerinden biridir.” Elçi; “Buraların hikâyeleri de Çin’in hikâyeleri gibi çok muhteşem, kimisi bizimkilerden daha muhteşem. Bu diyarlar çok mistik, birçok gizemi içinde barındırıyor” dedi. “Öyledir, benim diyarlarım, saygıdeğer Elçi” diye gururlanarak cevap verdi Zahar.

Arşak’ın Sarayına vardılar. Bir iki gün saray da mihmandarlar eşliğinde misafir edildikten sonra, Elçi’nin Arşak’a sunacağı Çin İmparatorunun hediyelerini sunabilmesi için ve tanışıp istediklerini iletebilmesi için taht makamına çıkarılıyor. Elçi Pers diyarının yüce İmparatorunu saygı ile selamlayıp, İmparatoru Çin Şi Huang’ın hediyelerini sunuyor ve dostluk, barış mesajını iletiyor. Arşak; “Doğu’nun uzak diyarının İmparatorunun hediyeleri ve sözleri bizleri mutlu etti. Sayın elçi. Gönlünüz ferah olsun bizden dostluk göreceksiniz ki siz bir de elçisiniz tanrılarımızdan ‘Neriosang’ sizinledir”. (Neriosang: Antik Pers’te elçilerin tanrısı, elçi-tanrıdır).

İmparator Arşak, Elçi’nin hikâyesini iyice dinlemek için onu ve rehber Zahar’ı yemeğe davet etti. Pers diyarının en güzel yemeklerini beraberce yediler. Arşak; “Sayın elçi, bu diyarlara sizi getiren nedir? ” diye sordu. Elçi İmparatorlarını, onun ölümsüzlük arayışını, geliş yolundaki hikâyelerini anlattı. Sonunda ölümsüzlüğün bu diyarda olduğunu, Perslilerin ona “Nar” ya da “Enar” dediğini anlattı. Bir İmparatorun dostlukla gelen bir başka İmparatora yardımcı olacağını bildiğini de özellikle belirtti. Arşak, bu açık sözlü, sözünü bilen Elçi’nin anlattıklarını dikkatle dinlemiş, memnun olmuştu. “Bilir misiniz?” dedi, sonra Sogd’lu rehbere şöyle bir baktı devam etti; ”Sogd’lu dostumuz mutlaka biliyordur. Onlar da bu kutsal meyveye ‘dana’ (tane) derler. Mezopotamya da kutsal ölümsüz kişinin bu diyarlara getirdiği ağaç ve meyvedir. Bizler içinse ateş tanrısı ve tanrıların elçisi ‘Nairyosangha’’nın meyvesidir. Onun ruhunu taşır. Bu kutsal ağacın memleketi Herat’la Merv’dir. Sizlere hem bu meyveden getirteceğim. Hem de onu İmparator bahçesinde yetiştirebilsin, oralarda da ölümsüzlük kök salsın ve dostluğumuz ebedi olsun diye fidanlar vereceğim.” Elçi bu ihsanlar için çok mutlu oldu. Sohbet sırasında “Ameretat”ın hikâyesini dinledi. Hem kadim Perslerde hem de Partlar da kutsal ölümsüz kişidir. İmparator Arşak tanrı Nairyosangha’nın o ölmezlik meyvesini nasıl Ameratatta verdiğini ve bu sayede tüm bitkilerin koruyucusu yaptığını, Bu Ameretat’ın yedi Amesha Spenta’lardan biri olduğunu hepsini bir bitki ve meyvenin sembolize ettiğini Ameretatı da ‘Nar’ın sembolize ettiğini öğrendiğinde hayretler içinde kaldı. Bunları hemen kayıt etti. (İran mitolojisin de Ameretat: Amesha Spentalar’dan biri. İsminin anlamı “ölmeyen, yaşamaya devam eden“dir. Bitkilerin koruyucusu ve ölümsüzlüğün insan halidir).

Çin İmparatorunun elçisi ve maiyeti I. Arşak tarafından ağırlanmış ve İmparatorlarına götürmesi için aradığı ölümsüzlük iksiri olarak nar ve nar fidanları göndermiştir. İşte o arkeolojik kazıların yapıldığı köy o dönemin Çin merkezi idi ve Çin İmparatoru Part Kralından gelen narı yetiştirmek amacıyla bahçeler kurdurmuştur. Ne tuhaf bir rastlantıdır ki, o ölümsüz arayan İmparatorun, ölümsüz ordusu bir nar bahçesinin altında yaşamaya devam etmişti. İmparator ölümsüzlüğü bu kadar çok ararken eski Kralların ve âlimlerin on bin yıl yaşadığı ve bunu sinabar (civasülfür) içerek yaptıkları inancıyla kendisi de içtiği şaraplara cıva katmıştır. Ölümsüzlüğü arayan İmparator çok güvendiği ölümsüzlük iksirinin zehirlemesi sonucunda 39 yaşında ölmüştür.

O nar bahçelerimi, hala yaşamaktadır. Keşke Çin’in isim babası ilk birleşik Çin’in babası Çin Şi Huang İranlı mevkidaşının ona göndermiş olduğu gerçek ölümsüzlük iksirini kullansaymış diyesi geliyor insanın.  Sonrasında Çin mitolojisinde nar ölümsüzlüğün sembolü haline gelecektir.

 

Kaynakça:

  • BOTTERO Jean, KRAMER Samuel Noah. MEZOPOTAMYA MİTOLOJİSİ. Çeviren: Alp Tümertekin. İş Bankası Kültür Yayınları. 2. Basım. İstanbul, Ekim 2017.
  • CAMPBELL Joseph. DOĞU MİTOLOJİSİ Tanrının Maskeleri II. Türkçesi: Kudret Emiroğlu. Islık Yayınları. 2. Baskı. İstanbul, Aralık 2016.
  • DERK Bodde. “China’s first Unifier; a Study of the CH’in Dynasty”. Bulletin of the School of Oriental and African Studies , Volume 9 , Issue 4 , February 1939 , pp. 1064 – 1065. https://doi.org/10.1017/S0041977X00135281.
  • EBERHARD Wolfram. ÇİN TARİHİ. Türk Tarih Kurumu. 5. Baskı. Ankara, 2019. S: 77-83
  • GLANCEY Jonathan. “Çin imparatorunun ölümsüzlük arayışı ve kilden askerler”. BBC Culture, 13 Nisan 2017. https://www.bbc.com/turkce/vert-cul-39593334
  • II.Seleukos. https://tr.wikipedia.org/wiki/II._Seleukos
  • Pers Mitolojisi https://tr.wikipedia.org/wiki/Pers_mitolojisi

Özdenbekir KARAKAŞ

1970 Kasımında İstanbul da doğdu ve Galata bölgesinde büyüdü. İstanbul’u İstanbul yapan tüm toplumsal yapılarla geçen bir çocukluk hayatı ile Galata’da Okçu Musa İlkokulu’nda başlayan ve sonrasında Bahçelievler Fikret Yüzatlı İlkokulu, Bahçelievler Ortaokulu, Şişli Endüstri Meslek Lisesi ile devam eden eğitim hayatı, Yıldız Üniversitesi’nde Kocaeli’de devam etti. Özel sektörde satış, pazarlama, yatırım, planlama ve yöneticilik pozisyonlarında uzun yıllar çalışma hayatı devam ederken Anadolu Üniversitesi’nde Felsefe okuma dönemi de oldu. Almanca biliyor. Özellikle Bizans dönemi başta olmak üzere, Selçuklu ve Osmanlı kuruluş dönemiyle ilgili birçok araştırma yapmış bulunuyor. Ayrıca uzun süredir üzerinde çalıştığı M.S. 500 adlı belgesel-dökümantasyon çalışması içerisindedir. Bunlar dışında ‘dolandırıcılık’ konusuyla ilgili basıma hazır hale gelmiş çalışması, büyük olasılıkla 2021 Mart veya Nisan gibi kitap olarak yayınlanacak. Tarım konusunda da hem bir erozyon eğitmeni hem de organik tarım uzmanı olarak çalışmalar yapmaktadır. Özellikle Tıbbi ve Aromatik Bitkiler ve Endemik Bitkilerle ilgili yoğun bir çalışma içindedir. Türkiye de eksiklik olarak gördüğü Yönetim Felsefesi ile Strateji ve Planlama konularında da çalışmaları var. Email: [email protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:

BU MAKALELER İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR!

  • YENİ
Romanlarda Sosyal ve Kültürel Yaşam

Romanlarda Sosyal ve Kültürel Yaşam

Emel ÖRGÜN, 2 Kasım 2024
“İki Kasım 1943” Karaçay Sürgünü

“İki Kasım 1943” Karaçay Sürgünü

Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN, 2 Kasım 2024
Bir Zamanlar Kültürpark

Bir Zamanlar Kültürpark

Haber Merkezi, 2 Kasım 2024
Söğütlülü Destancı Aşık Ali Şahin

Söğütlülü Destancı Aşık Ali Şahin

Haber Merkezi, 2 Kasım 2024
“Cumhuriyet Türküsü”

“Cumhuriyet Türküsü”

Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN, 26 Ekim 2024
Kefir’deki Vatan Yahut Kefir’in Kökeni

Kefir’deki Vatan Yahut Kefir’in Kökeni

Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN, 26 Ekim 2024
Söylev’in Okunuşunun 97. Yılı

Söylev’in Okunuşunun 97. Yılı

Nevin BALTA, 16 Ekim 2024