Quantcast
Eski Zamanlardaki Susurluk: Ulaşım – Tarihi Yollar – Tarım ve Hayvancılık – Borsa – Belgesel Tarih

Nurettin KUŞ
Nurettin  KUŞ
Eski Zamanlardaki Susurluk: Ulaşım – Tarihi Yollar – Tarım ve Hayvancılık – Borsa
  • 06 Mart 2019 Çarşamba
  • +
  • -
  • Nurettin KUŞ /

Loading

Anadolu Ulaşım güzergahları
Osmanlılar döneminde; Anadolu sağ kol yol güzergahı: İstanbul’dan başlayıp İzmit, İznik, Eskişehir, Seyitgazi, Hüsrevpaşa Hanı, Ilgın, Konya, Adana, Antakya, Şam, Mekke ve Medine.

Orta yol güzergahı: İstanbul, Gebze, İzmit, Bolu, Merzifon, Tokat, Sivas, Malatya, Harput, Diyarbakır, Nusaybin, Musul ve Kerkük.

Sol kol güzergahı: Ortayol güzergahı Merzifon’dan ayrıca Ladik, Niksar, Karahisar, Şark-i Kelkit, Aşkale, Erzurum, Kars ve Tebriz.

Ana kol güzergahı: Bu yolların dışında bir ana yol daha var ki; Üsküdar’dan başlayan ve Çeşme’ye kadar uzanan; Üsküdar, Gebze Dilovası, Gemlik, Mudanya, Uluabad ve ikiye ayrılıp Çanakkale güzergahı ve SUSIĞIRLIK, Manisa,İzmir ve Urla’ya uzanan ve Selçuk, Milas güzergahı.

Osmanlı devleti üzerine bir çok araştırması bulunan Franz Taeschner’in yabancı dillerde yayınlanan kitabı 1926 yılında Hamit Sadi tarafından Osmanlıca’ya çevrilmiş ve Darülfünun Edebiyat Fakültesi Mecmuasında da 5 cilt olarak yayınlanmıştır. Anadolu’nun ve bilhassa bu güzergahın önemini, Roma, Bizans, Selçuklular ve Osmanlılar dönemi ortak çalışmasında, bu yol üzerindeki kervansaraylara, hanlara ve bilhassa SUSIĞIRLIĞI’nın kervanlar için ticaret bakımından önemine ve bu bölgenin özelliklerine çokca yer verilmektedir.

Daha önceki çağlarda bu yol güzergahının çok kullanıldığı ve bölgenin özellikle 19. yüzyılda büyük değişimlerle ticaret yolu haline dönüştüğünü vurgulanmaktadır.

16.yüzyıl incelemelerinde ise Balıkesir’in tarihi, fiziki, demografik ve sosyo-ekonomik yapısı incelendiğinde, bugünkü yerinde değil de 16,5 km kuzeydoğusunda, Küçük Asya’nın Misya denilen bölgesinde, bilhassa Susurluk’un Demirkapı, Yıldız bölgesine yakın, HADRİANOUTHERAİ kentinin olduğu yer yani BABAKÖY civarıdır. Babaköy-Bigadiç arası ve Başpınar mevkileri bölgede ilk yerleşim yerleri olarak görünür. Erken Tunç Çağının ilk evresinden ikinci evresinde de kullanılan Babaköy’ün 4 km Başpınar mevkiine yakın mezarlıkta platonun üzerindeki arkeolojik alan kaçakçılar tarafından tahrip edilmiştir. Bu mezarlığın Roma ve Bizans dönemlerinde de kullanıldığı iki taş sanduka ile mezarlardan anlaşılmaktadır. Mezarla birlikte küp ve ölüt armağanları gaga ağız testiler parlak yüzeyli üç ayaklı kaplar çömlek kapaklar değerli buluntular gösteriyor ki uzun zaman merkezi olarak kullanılmıştır.

Balıkesir ilimizde orta ve geç Tunç çağına ait yerleşme alanları çok azdır. Yani SUSURLUK nehrine verimli topraklara yakın ve çevreler ve yollar tercih edilmiştir. Balıkesir kentinin ilk yerleşenleri Mizi yada Misi ismi ile anılan Misyalılar olup Friglerle ayni kökten beyaz ırk Aryan kısmının Pelaj mensuplarıdır. Tarımda oldukça ileri düzeyde oldukları araştırmalardan bilinmektedir. Bağımsız bir devlet kuramayan Misyalılar’ın Hitit, Frig, Pers, Büyük İskender ve Bergama Krallığı egemenliği altında yaşadıkları araştırmalarda açık görünmektedir. 1949 arkeolojik çalışmalarında, Kalkolitik ve Bakır çağdaki Bitinler, Mizler ve Frigler döneminde merkez BABAKÖY civarı görünmektedir. Başpınar civarında yapılan arkeolojik kazılar göstermektedir ki genelde su havzaları yakın bölgeler yerleşim alanları olarak tercih edilmiştir. Balıkesir’in bugünkü yerinde yerleşimi sonraki dönemlerde gerçekleşmiştir. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Tarih Ana Bilim, Yeniçağ Tarihi Bilim Dalı doktora tezlerinde de bu konuya detaylı bir şekilde açıklık getirilmiştir.

Balıkesir bölgesinin 17.nci yüzyılda demografik fiziki ve soysa ekonomik yapıları incelenmiş ve Milli kütüphanede bulunan Balıkesir Şeriyye sicillerinden,Başbakanlık Osmanlı arşivleri ve değişik tasniflerinden belgelerden gerekse Vakıflar Genel müdürlüğünde mevcut vakfiyelerden ayrıca Balıkesire ugramış seyyah ların Seyahatnamelerinden tesbit bilgiler doğrultusunda yapılan ve daha önceleri Balıkesir üzerine yapılan araştırmalar bir arada yararlanılarak yapılan inceleme ve karşılaştırmalar ışığında bu çalışmaları dört bölüm halinde tamamlanmış olup Şimdiki BALIKESİR in olduğu yerde yerleşim yeni dönemlerde oluşturulmuştur. Eski yol yerleşim yerlerine ve su nehir havza kenarlarına yakın bölgelerden geçmektedir.
Alman Arkeologların en ünlülerinden birisi olan ve Osmanlı İmparatorluğu Arkeoloji çalışmaları baş danışmanlığını da yapmış, Alman arkeolog Theodor Wiegand, “Antik bölge Misya’nın kalbi Sultançayır’daki köprü olduğunu söylemiştir. Bu köprü ipek yolu üzerinde Ege’den gelen yolun Çanakkale ve İstanbul ayağında aynı zamanda kervanların dinlendiği ve ihtiyaç giderdiği SUSURLUK girişindedir. Şu andaki BALIKESİR-Susurluk yolu nehrin Batı kenarında iken Eski yol Susurluk nehrinin doğu tarafını takiben gelir ve DEMİRKAPI YILDIZ (Ildız ) ve dağ eteklerini takip ederek Sultançayır tarafına köprü ile geçiş yapar ve oradan kuzeye devam eder.Alman Arkeologların en ünlülerinden birisi olan ve Osmanlı İmparatorluğu Arkeoloji çalışmaları başdanışmanlığını da yapmış, Alman Arkeolog Theodor Wiegand, Ren bölgesinde doğmuş 1864′ de arkeoloji öğrenimi sonrası 1891′ de doktorasını almış, arkeoloğ C Human’ın ölümü üzerine Priene kazılarına devam etmiş kazı yöneticiliğini üstlenmiş ve Zeus tapınağını ortaya çıkarmıştır.

1899′ da Milet’te, hem de Didima ve Sisam adasındaki Hera tapınağında kazılara başlamış olup 15 yıl kazı çalışmaları neticesinde Roma döneminde yapılmış 15.000 kişilik tiyatroyu temizlemiş Güney agorasını ortaya çıkarmıştır.

Agora anıtsal kapı, Serapis Tapınağı (Kızıl avlu) Asklepieion olarak bilinen sağlık merkezi tapınakları ve buraya giden kutsal yolu ortaya çıkarmıştır. İstanbul’da Alman Arkeoloji Enstitüsü yöneticiliğini yapmıştır. I. Dünya savaşı sırasında yüzbaşı rütbesi ile Osmanlı  ordusunda görev almış ve Şam’da çalışmıştır. 1924 Didima ve 1927-1932 Bergama kazılarını sürdürmüştür. Berlindeki BERGAMA Müzesinin kuruluşuna yardımcı olmuştur. 19 Aralık 1936′ da ölmüştür. ABD, Almanya, Avusturya, Danimarka, İngiltere, İsviçre, Rusya ve Hollanda müzelerinde ne yazık ki tarih hazinelerimiz çalınarak çarpıcı örnek bilhassa Alman arkeolog Theodor Wiegand’ın 1903′ te bulduğu Agora anıtsal kapı 1907-1908 yıllarında 750 tonluk yapı parça parça yurt dışına kaçırılmıştır. Zeus sunağı demiryolu yapılırken mühendisler tarafından kaçırılmıştır. Ve daha niceleri… Örneğin Beyhekim mescidi mihrabı, Seyyid Mahmut HAYRANİ Türbesi sandukası, 2. Selim türbesi çini pano, Zeus tapınağı, Tursus LAHDİ, Boğa başı figürlü altın bilezik, Hitit kadehi, mescidi Nebevi tasvirli İZNİK Çinisi daha niceleri.

Küçük Misya’da araştırmalar yapan arkeolog köprünün Misya’nın kalbi olduğunu vurgulamıştır. Mcestus köprüsü her iki ucundaki rampalar hariç olmak üzere 234 metre uzunluğunda ve 6,35 m. genişliğindedir ve iskelelerin merkez çizgileri arasındaki mesafe 13 m. kemerin her biri için 17,80 metre, açıklık aralığı 14,20 metre, iskele genişliği buna göre 3,60 metredir.

İnce kirişler üçgen biçimindeki kesiciler tarafından korunur ve yaklaşık 1-4 arası yayılma oranına karşı elverişli bir kalınlıkla su akışının köprüyü nispeten sınırsız geçmesine izin verir. Yaylanma hattından kilit taşına kadar yükselme 4,30 metredir. Ve 3,3 – ile 3 oranında yayılma vermekte olup köprü bu nedenle bir düzine antik segman kemer köprüsünden daha fazla kuvvetlidir.

İçeride malzemeyi korumak ve kemer tonozlarına dayanan ağırlığı azaltmak adına içi boş odalar şeklindedir ve 4,40 m genişlik ve 2,40 m uzunluğunda olup köprünün boyuna eksenine eğik olarak düzenlenmiştir. Benzer oda şekilleri Roma köprülerinde uygulama şeklindedir. Dış kısımda aşağı akış tarafında iki kat daha büyük niş ile çift kemerli niş yerleştirilmiştir. Yarı açık yayla köprü üzerinde yükü hafifletmek içindir. İstinat duvarları dalkıranlar gibi özenle işlenmiş ve kireçtaşı ile inşa edilmiştir. Bağlayıcı olarak taş ve tuğla işlemleri arası yüzeyler muhtemelen mermer kullanılmıştır. İskele içini doldurmak için Roma betonu kullanıldığını belirtmektedir. Arkeolog raporunda
klasik kemerli Macestus tarzında Küçük Misya’nın Miletopolis Yolu güzergahında 39.895278 derece boylam ve 28.164722 derece Enlem koordinatlarında yapılmış 4. Yüzyılda yapılmış ihtimalinin yüksek olduğunu belirttiği köprü taş köprü için “Antik bölge Misya’nın kalbi Sultançayır taş köprüsüdür” demiştir ve köprü ile ilgili çalışmaları ile projelerini çalışmalarını diğer proje çalışmaları dolayısıyle başka arkeloglara yonlendirmiş ancak Erdek ve kuzey bölgelerde yapılan çalışmalar dolayısıyle ne yazık ki bugüne değin görüldüğü şekildedir.
Wiegand’a göre, geç Roma ya da erken Bizans döneminde bir inşaat tarihini gösterir. Hasluck, komşu Beyaz Köprü ve Aesepus Köprüsü ile mimari paralelliklere işaret ediyor ve Macestus Köprüsü bu temelde Büyük Konstantin saltanatına (MS 337 MS) dayanıyor. Köprüden yaklaşık 300 metre uzaklıktaki bir tepenin üzerinde bulunan geç Bizans kalesinin varlığı, en azından 14. yüzyılın başlarına kadar sürekli kullanım için kanıt olarak kabul edilir.
1902’deki bir keşif gezisi sırasında, Alman arkeolog Theodor Wiegand, antik yapıyı hala mükemmel bir koruma durumunda buldu; nehrin daha büyük gemiler için gezilebilir hale getirilmesinde kaba ve nihayetinde başarısız bir girişim olan sadece otuz yıl önce doğu ayağından dördüncü iskele havaya uçurulmuştu. Kısa bir süre önce, o sırada Mysia’yı da ziyaret eden İngiliz meslektaşı Frederick William Hasluck tarafına bu bilgiler verilmiştir. Daskyleion antik kenti Persler zamanı Satraplık Merkezidir. Sultançayır köprüsünü geçtiğinizde Sultançayır’dadır. Pers Krallığı yaptığı fetihlerle imparatorluk sınırlarını genişletmiş bu yerlerin kontrolu ve idareleri açısından satraplık olarak bilinen bir nevi eyalet sistemi gibi işleyen merkezler kurmuştur. Biri de SUSIĞIRLIK SULTANÇAYIR’dadır.

Sultançayır, Daskyleion antik kenti Persler Satraplık merkezlerinden birisidir. SELÇUK Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Ana Bilim Dalı eski çağ tarihi bilim dalı çalışmalarında yüksek lisans tezlerinde Prof Dr. Hasar Bahar danışmanlığında Perslerin yönetim şekli ve satraplık sistemi çalışmaları incelenmiş olup arkeolog raporlarında da köprüye çok yakın 300 metrelik tepede satraplık kalıntılarının olması köprünün yol güzergahında çok önemli ve eskiçağlara ait değerli bir yapı olduğunun ve ticaret yolu üzerindeki kıymeti belirtilmektedir. Arkeoloğ Wiegand bu sebeple bu Sultançayır köprüsünün Küçük Misya’nın kalbi olduğunu vurgulamıştır.

Ticaret kervanlarının ve geçiş yapan yolcuların rahat şekilde konaklamalarını sağlamak için vakıf kurulmuş ve Susurluk Hanı yaptırılmıştır. İnebey vakfına ait çiftlik iken Bursa İstanbul ve Manisa tarafından gelip geçenlerin konaklaması için kervanlar için Yeniçeri Ocak elemanlarından Mustafa Çelebi tarafından bir kervansaray ve mescit yaptırılmış olup uzun yıllar durak ve dinlenme yeri olarak Susığırlık değerini korumuştur.ve hayvancılığın ve tarımın elverişli arazileri sebebiyle hububat üretimi sebebi ile 19 yüzyılda da Pazar kuruluşuna izin verilmiştir.
Vakıfa ait bu hanın, Aralık 1620’de Mustafa Çelebi ceddinden Nazıroğlu denilen Musli kendi mülkü olduğunu söyleyerek Hacı Ali adlı Yeniçeriye 20.000 akçeye satmış. Ancak bu satış, han vakıf yeri olduğu için tescil edilememiş ve iptal edilmiştir. 1620’li yıllarda Susığırlığı 60 haneden ibaret olup, 1650’li yıllarda 64 haneye, 1689 yılında ise 70 haneye çıkmıştır.
Karesi sancağından 16.yüzyılda İstanbul’a zahire, gıda maddeleri ve canlı hayvan ticaretinin hızlandırılması için küçük teknelerle SUSURLUK NEHRİ kullanılmıştır. Bu teknelerin kışı Uluabad Gölyazı gölünde geçirdikleri, İnebey vakfı kütüphanesinde yer alan Osmanlıca el yazması kayıtlarda belgelidir. Bursa güzergahında ISSIZHAN yaptırılmıştır. Bilhassa konaklama ve kışın küçük çaptaki teknelerin sığınması ve konaklaması ile kervanların konaklaması sebebiyle yapılmıştır. Susığırlık hanı kervanların bu güzergahta önemli konaklama yerlerinden biridir. Ayrıca Manyas gölü de kullanıldığı belirtilir ve Kebeler mevkiine de iskele yapılmıştır.Nehir taşımacılığı ile ilgili Osmanlı Hükümeti ile İtalyan Hükümeti arasında devletler arası 870.000 İtalyan liret sermayeli anonim şirket kurulmuş ve protokoller imzalanmıştır. 1901 yılından itibaren küçük teknelerle gıda, canlı hayvan ve maden taşımacılığı da yapıldığı belgelerle sabittir.
İş bu sözleşme birkaç önce İstanbul da Müzayede de açık artırma ile satılmıştır. İşbu ana sözleşme devletler arasında kurulmuş Anonim Şirket olup anonim şirketin tarafları Osmanlı Hükümeti ve İtalyan Hükümetidir. Ve sözleşme İtalyanca dır. Ve sözleşmede ana mevzusunda SUSIĞIRLIK nehri üzerinde yapılması öngörülen konu nehir taşımacılığı olup sadece SUSURLUK NEHRİ ni kapsamaktadır Ve taşımacılığın küçük yük ve nehirde çalışabilecek küçük çaplı gemi ve yelkenlilerle yapılmasını öngörmekte olup ana sözleşmenin sayfalarında Susurluk nehri ve yapılması planlanan ve yapılacak güzergahlara ait harita ve köyleri ilçelerin isimlerini ve sınırları belirleyen (resim 3-4)haritada bulunmaktadır. Bilhassa çuvallarla bor madeni kireç taşı ve diğer madenlerin taşımalarını da ve canlı hayvan taşımacılığını da hububat ve hububat ürünleri un vb. ürünleri de kapsamaktadır.

1901 yılından itibaren küçük teknelerle gıda, canlı hayvan ve maden taşımacılığı yapıldığı belgelerle sabittir.

Osmanlı da bilindiği üzere ilk demiryolu inşaatı 1850’li yıllarda başlar.İlk demiryolu imtiyazlarına İngilizler alır. . Kahire ile İskenderun (1851–1856), Köstence-Çernova (1857–1860), Rusçuk-Varna (1863–1866), İzmir Aydın (1856–63), İzmir Kasaba (1863–1866) hatlarını İngilizler inşa ederler. 1869 yılında Rumeli Demiryolları imtiyazını alan Avusturyalı banker Baron Hirsch’in mukaveledeki boşlukları fırsat bilmesi üzerine devleti ağır mali yükler altına sokmuştur. Osmanlı Devleti’nin yabancı şirketlere güvenini sarsılmış bu nedenle kendi imkânlarını kullanarak Haydarpaşa-İzmit ve Mudanya-Bursa demiryolu hatlarını yapmaya teşebbüs eder.İlk hattı 1871–1873 yılları arasında işletmeye açabilmişse de, Mudanya-Bursa hattı yarım kaldı ve böyle bir yatırımın altından kalkamayarak bir müddet sonra bu hatları şirketlere kiralamak veya terk etmek zorunda kalmıştır.1877–1878 yıllarında Rusya ile yaşanan savaş demiryolu yatırımlarını geri plana bırakmıştır. 1881 yılında Duyun-ı Umumiye’nin kurulmasıyla güven ortamı bulan yabancı şirketler yeniden imtiyaz talepleriyle ortaya çıkar. Osmanlı coğrafyasındaki demiryolu inşasına büyük bir ivme kazandırır. Almanlar ağırlığını hissettirirler ve Soma ile Bandırma arasında inşa edilecek bir demiryolu, hem Balıkesir ve civarını hem Osmanlı Devleti’nin mali, askeri yapısı hem de yabancı yatırımcılar adına kazançlı bir proje idi. Konumu itibariyle hem iç hem de dış ticarete oldukça müsait durumda idi. Balıkesir susurluk ve bölge hem ziraat hem hayvancılık orman ürünleri ve bilhassa maden açısından İstanbul ve başka şehirlere yurt dışına mal gönderebilmede hemde bölgedeki mevcut ticaretin büyük bölümünün bağlantı noktası Bandırma limanı olması demiryolu ehemmiyeti büyüktü.İstanbul ve yurt dışı dahil ticarette bölge açısından Bandırma Limanına ulaşım önemli idi. Dünyaya açılan kapısı gibiydi. Ayrıca Balıkesir-Bandırma güzergâh, Ege bölgesi ile Osmanlı bağlantıları göz önüne alındığında Balıkesir’in Egenin demiryolu hattı ile Bandırma Limanına bağlanması kaçınılmazdı.Bandırma-Soma Demiryolu hattı yapım teklifleri neticesi hemde Bandırma-Soma Demiryolu, stratejik, idari ve askeri anlamda büyük önemli olduğundan Soma-Manisa hatlarıyla birleşmesi neticesi asker ve askeri malzeme sevkıyatı hız kazanması ile bölgede yaşanan güvensiz durumlar kontrol altına alınabilecekti. Uzun süre çeşitli sebeplerle malalesef demiryolu imtiyazları verilmedi, yer arazi sorunları birçok sebebplerle çok geç kalındı ancak Bandırma-Soma demiryolu hattı inşaaatının tamamlanmasıyla birlikte Ekim 1912’de bütünüyle işletmeye açıldı. 190 km olan hattın Balıkesir-Bandırma arası 95 km idi. Bandırma Limanı başlangıç olmak üzere Bandırma ile Soma arasında Sığırcı, Aksakal, Okçugöl, Susurluk, Ömerköy, Yeniköy, Balıkesir, Çukur Hüseyin, Soğucak, Giresun (Savaştepe), Beyce istasyonları vardı ve . Okçugöl ile Susurluk istasyonları arasında 180 metrelik bir köprü bulunmaktaydı.Demiryolu yapımı da 1912 yılında tamamlanarak, Susurluk Tren İstasyonu’nun 16 Aralık 1912 tarihinde açılışı yapılmıştır. Bandırma Aşağı Tren İstasyonu 01 Şubat 1913’te, Bandırma Şehir İstasyonu ise 3 Ekim 1913’de açılarak bölgemizdeki gıda, hububat, hayvan ve maden nakillerine ve şehrimiz ticaretine katkı sağlamıştır. Bilhassa vargellerle maden ocaklarından Ömerköy’e gelen madenler, Ömerköy’de vagonlara aktarılıp, demiryolu ile Bandırmaya ve gemilere taşınarak ihracatın hızlandırılmasına katkı sağlamıştır.

SUSIĞIRLIK FARAD BÖLGESİ BALIKESİR VE BORSA
NİSAN 1614 tarihinde Susığırlığı ve Farad Bölgesinde Borsa fiyatlara örnekler…
Lahm-i Kuzu 1 Kıyye- 12 akçe
Lahm_i kara Sığır İneği 1 Kıyye- 5 akçe
Lahm_i Camız İnek-Öküz 1 kıyye- 4 akçe
Lahm_i Erkeç 1 kıyye- 7 akçe

1615 yılında İstanbul’a Farat (Susığırlığı) bölgesinden, kilesi 12 akçeden 300 kile arpa nakledilmiştir. Bölgemizde 16. yüzyılda satılan malların narh fiyatından satışları kontrol edilir ve uygun satış yapmayan esnaf ve pazarcılar uyarılar alırlar ve hatta ticaretten men edilirlerdi. Ancak bölge dışından mal getirenlere, narh fiyatının belirli oranında daha alt fiyatına mal satmalarına müsaade edilirdi.
Ticaretin güvenlik içinde yapılması, ticaretin canlandırılması ve ulaşımı kolaylaştırmak maksadı ile Osmanlı döneminde belirli yerlere derbentçi köyler, kervansaraylar ve hanlar yaptırılmıştır. Birincisi Ömerköy, diğeri Kozluca diye adlandırılan iki önemli derbent vardır. Derbentler sayesinde Kömürcü geçidi ve Hatap geçidi korunuyordu. Susığırlık ve Manisa arası Çömlekçi ve Başgelembe derbentleri, Kütahya yolunda da Kuyucak ve Develidibi derbentleri vardı. Güvenlik açısından Ömerköy’de ayrıca Balıklıdere bölgesinde askeri birlikler oluşturulmuştur. Bursa güzergahında ISSIZHAN yaptırılmıştır. Bilhassa konaklama ve kışın küçük çaptaki teknelerin sığınması ve konaklaması ile kervanların konaklaması sebebiyle yapılmıştır. Susığırlık konaklama açısından ilk konaklamalardan biridir. Osmanlı arşivlerinde bölgenin ismi FARAD olarak geçmekte ve SUSIĞIRLIK, FARAD Bölgesinin merkezi bir köyüdür. Vakıf, çiftlik derbent niteliğindedir. SUSIĞIRLIK bilahare SUSURLUK adı verilen ilçemizin bu isimden önce başka bir ismi yoktur. Bölgenin ismi FARAD’tır.1530 yılında Manyas kazasına bağlı iken 1864 yılna kadarda Karasi Livasının kazasıdr.Bu tarihte Biğadiç’e bağlanmış ve 1873 te merkez ilçe olarak Balıkesire bağlanmıştır.1887 nufusu 7294 olan ilçe de 5 tarihi han 39 mektep 39 değirmen 39 adette mescit ve cami kayıtlarda geçmektedir.
Farad Bölgesi’nin ve Susığırlık ın 1900’lü yılların başlarında, İSTANBUL’un hububat, gıda, canlı hayvan ve et ihtiyacının % 12’sini karşıladığı kaynaklardan görülmektedir.

Susurluk havzasının büyük bir kısmının % 54’ü orman ve yarı doğal alanlarla kaplı olduğundan, %41’i tarıma elverişli kabul edilen ekim alanlarıdır. Corine arazi örtüsü sınıflandırma sistemlerine göre 2006-2008 çalışmaları ile Çevre ve Orman Bakanlığınca hazırlanan verilere göre arazi örtüleri sınıflandırmaları yapılmıştır. Susurluk’ta toprak yapısının etüd ve araştırmaları da kapsamlı olarak 1950’li yıllarda şeker fabrikasının kurulması kararından itibaren yapılmıştır. Bu konuda raporlar kitap haline dönüştürülmüştür. Susurluk ilçemizde tarım alanları toplamımız 25,621 ha. olup bunun 40 ha.nadas, 961 ha. Sebze, 334 ha. meyve alanı ve 24285 ha. ekilebilen kullanışlı alanlardır. Bölgemizin güneşlilik, buharlaşma haritaları, yagış ve sıcaklık meteorolojik verileri değişimleri gözönüne alındığında, ekim yönünden topraklarımız verimlidir. Susurluk ilçesinin, 25900 ha.orman ve ormansı alanlar, 5600 ha. çayır mera, 2430 ha. tarım dışı arazi ve 26170 ha. tarım alanından oluşmaktadır. Toplam da 60100 ha. yüzölçümü içinde tarım dışı sayılabilecek alan çok az olup Balıkesir ilçeleri içinde kullanışsız tarım dışı arazi oranı en düşük üçüncü ilçedir. Sulama projeleri ile tarıma elverişli olan topraklarımız istihsalın artmasında önemli rol oynamaktadır. Balıkesir bölgesinde buğday, arpa, ayçiçeği 36457 ton, nohut, mısır 458000 ton, sebzelerden de biber,domates 485.000 ton, karpuz 108.000, fasulye 22.611ton, pancar (kota durumlarına) ekimi yapılabilen alanlardır.

FOTO GALERİ–>

SUSURLUK ve nahiyelerinde canlı hayvan ticaretini canlandırmak ve ilçeye bu konuda canlılık getirmek ayni zaman da bölgemiz hayvancılığını tanıtma amaçlı panayırlar Cumhuriyetin ilanını takip eden yıllarda, 1926’da ilçe oluşumuz ile gündeme gelmiş olup 1928’den itibaren HAYVAN PANAYIRLARI düzenlenmeye başlanmıştır.

Hayvan panayırı SUSURLUK merkez İlkbaharda 15-18 Mayıs tarihlerinde
GÖBEL nahiyesinde İlkbaharda 29-30 Mayıs tarihlerinde
ÖMERKÖY nahiyesinde 07-14 Agustos tarihinde
KARAPÜRÇEK nahiyesinde 15-17 Agustos tarihinde yapılmakta idi.

Bilahare hayvan panayırlarına olan ilgi üzerine ve hayvan ticaretine katkı sağlaması amacıyla uzun yıllar devam etti. 1940’lı yıllarda panayırlara ilginin artması ve dışarıdan gelen müşteri sayısının fazlalığı nedeniyle belediyeler gelen müşteri ve ziyaretçilerin 3-4 gün süren panayırlar müddetince konaklama ve ihtiyaçlarını temin açısından büyük katkılar sağladılar ve hatta ilanlarında bu konuya değindiler.

Panayırların büyük ilgi görmesi üzerine, hayvan panayırının yanı sıra hayvancılıkta kullanılan bazı araç gereçlerin (çan,hayvan bakım tımar temizlik ve tarım alet ve malzemeleri) manifatura, yiyecek içecek, ev gereçlerinin de satıldığı tezgalar, gelenlerin ve üreticilerin geceleri istirahat edebileceği, eğlenebileceği mekanlar ve eğlenceye yönelik yarışmalar, oyun ve atlı karınca gibi çocuklarında ilgisini çekecek eğlence panayırlarıda bunlarla beraber devreye girdi. Uzun seneler panayırlar ilçemizin vazgeçilmezi oldu. Daha sonra panayırlar ilkbahar ve sonbahar panayırları olarak yerini aldı ve yılda 2 sefer yapılmaya başlandı.

SUSURLUK ilçemizde 1940’lı yıllarda Merınos koyunu üretimini teşvik amaçlı Vilayet Merinos Yetiştirme Şefliğince düzenlenen Merinos sergisi ve müsabakaları uzun süre devam etti. Ve hem Merinos koyunu bilhassa yünü içibn hemde küçükbaş hayvan teşvikleri üretimin arttırılması için çalışmalar yapılmıştır. Çok uzun yıllar ilçe küçükbaş ve büyükbaşların ve et bakımından büyük şehirlerin ihtiyacını karşılayan ve hayvanların yetiştirilmesi imkanlarından müsait olduğundan etlerin lezzet ve kalitesi ilede ünlenmiştir. 1942 yılında yapılan, Kaymakam Baki BAŞARAN, Belediye Başkanları, Hamit KEPEKLER ve kuruluş temsilcilerinin de katıldığı yarışmalara SUSURLUK bölgesinden 70 yarışmacı katıldı.Yarışmalarda Kepekler köyünden Mustafa SELÇUK, Ümiteli Köyünden Muhittin ÜMİT, Göbel’den İsmail SAYGI, Okçugöl’den Hüseyin ÇAKAL, MERİNOS KOYUNLARI 1.nciliğini almış ve 30 lira mükafat kazanmışlardır.

Kepekler’den Rahmi SELÇUK, Göbel’den Ahmet GÜNGÖR, Beyköy’den Adem BAYER, Göbel’den Mehmet BOZKAN ve Karapürçek’ten Fazlı KARDEŞ 2.ci olmuş (25lira) mükafat almıştır. Koç ve Koyun Sergisinde Ümiteli’den Mustafa SÖNMEZ’in koçu 1.nci (40lira), Beyköy’den Osman ODMAN’ın koçu 2.nci (30lira), Göbel’den Ömer DURAK, Kepekler’den Şevki YALÇINKAYA, Kepekler’den Rahmi SELÇUK’un koçları 3.cü (20lira) olarak ödüllendirilmiştir. Yarı kan koyunlarda Karapürçek’ten İbrahim PAÇALI’nın koyunu 1.nci (25lira), Göbel’den Sabri GÜNGÖR, Ömerköy’den Lütfullah AY, Ömerköy’den Hüseyin KOYUN, Göbel’den İsmail SAYGI, Beyköy’den Ahmet TURA, Demirkapı’dan Recep ABAS, Göbel’den İbrahim ÇİL, Ümiteli’den Hüseyin KARABULUT ve Halil TUFAN dereceye girerek mükafatlandırılmışlardır.
Susurluk ilçemizde ve köylerde bilhassa Karapürçek’te 1950’li yıllarda ipek böcekciliğine de önem verilmiş ve koza üretimi ilgi görmüştür. Yerel fiyatları 78- 80-85 lira olan tohum fiyatları, ilerleyen yıllarda tohum satışlarının birlikçe yapılması ve en az 25 kutu 50 kutu şartlarının getirilmesi nedeniyle fiyatların artmasına ve fiyatların 130-150 lira gibi düzeylere çıkartılmasına sebep olmuştur. Koza Birliği’nin, yanlışlıkla SUSURLUK ve çevresinin taleplerini bir yıl unutmaları ve bölgeye göndermemeleri üzerine tepki görmüş ve ipek böcekçiliği maalesef zamanla azalmıştır.

SUSURLUK ilçemiz Osmanlı döneminde istanbulun et hububat ihtiyacını karşılayan bir ziraat hayvancılık bölgesi olarak 1900 yılların ilk yarısındada ihtiyaçları karşılayan ve üretim in üst seviyede olduğu ilçe olarak görünmektedir. 1950’li yıllardan itibaren Ankara ve İstanbul illerinin et ihtiyaçlarının büyük bir kısmını karşılamaya devam etmiş Sususrluk mezbahalarında yapılan kesimlerle hergün İstanbul ve Ankara ilerimize yapılan kesimler o günün şartlarında kamyonlarla günlük olarak taşınmış ve ulaştırılmıştır. Susurluk’un 1950 yıllarda mezbahası Sususrluk Futbol sahasına şehir içinden giderken sağ tarafta Hatap deresi kenarında bugün arazisinde ilköğretim okul olan yer idi. Kesimlerin yoğun olması daha modern ve büyük mezbaha gerektirdiğinden Balıkesir yolu üzerinde bugünkü Yörsan tesislerinin ve Jandarma Binasının arazisi kısımlarında Belediye tarafından yapılmıştır. Bilhassa hayvan panayırlarının gerçekleştiği alanın hem anayol güzergahı hemde Susurluk nehri civarında inşa edilmiştir. . Susurluk Bölgesinde yetişen, lezzet olarak aranılan kuzu, koyun ve büyükbaş hayvanlar Susurluk mezbahasında kesilip, kamyonlarla Ankara ve İstanbul’a nakil edilmiştir.

Eski kayıtlarda bilgiler, bölge olarak tutulduğu için genelde İlçemiz ile ilgili olan bilgiler Farad olarak geçmektedir. Bu sebeble ilçemizin fırt, fart gibi günümüze dilden dile dolaşan böyle herhangi bir ismi yoktur.Farat Osmanlıca kelime manası ile doğruyu ortaya koymaktadır. Issız yerlerde konan işaret ve kervan halkından önce su yerine gelen ve kervanın su ve diğer ihtiyaçlarını hazırlayan sunan manasındadır. Ve devamında 2 kervan konaklama yeri Uluabat gölü yakınlarına yapılan ıssız handır. Eskiden beri halk arasında söylenen rivayetler e göre kayıtlara geçirilmeye uğraşılan ve benzetmelerle nahiye merkezinin bir Ömerköy bir Susığırlık olarak değiştirilmesinden dolayı ve nahiye merkezinin bir oraya bir buraya verilmesinden halkın fırt oraya fırt buraya dediği o sebeple ismininde Fırt olduğu sadece rivayet ve uydurma bir yakıştırmadır kesinlikle SUSIĞIRLIK kazasının ismi hiç FIRT olmamıştır. Susığırlının isminin fırt olduğu birde şu hatalı Nufus Cüzdanında doğum yeri ifadelerinden söylenmektedir ki onun izahı çok açık ve nettir. Bazı SUSURLUK VE köy doğumlu bazı nufus cüzdanlarında doğum yeri FIRT yazdığı doğrudur. Ancak asıl bölge ismi farat ‘tır. FIRT tamamen uydurulmuş yakıştırılmış rivayet ve söylentilerden ibaret bir ilçe ismidir. Bazı Osmanlıcadan Türkçeye geçişte yeni Türkçe nufus cüzdanı verilirken veya yenilenirken Nufus memurlarının Yeni Türkçe ye geçişte şu an bile yapılan yazım hataları yaşanmaktadır yapılmaktadır.Fırt yazılması kazanın bucağın isminin Fırt denildiği ismini doğrulamamaktadır.Sadece yazım hatasıdır. Çünkü herkes Fırt dediği için hataya hata ile devam edilmiş olmaktadır. Milli kütüphane ve TBMM. Ve tüm kütüphaneler kayıtlara giriniz kesinlikle FIRT diye kayıtlarda bilgilere ulaşamazsınız. İlçemize ve bölgemize ait hiçbir kayıtlara bilgiye FART veya FARAT yazdığınızda binlerce kayıtlara ulaşabilirsiniz Milli kütüphane kayıtlarına ait FARAT bölgesine ait dosyaların kayıtlarını fotograf olarak aşagıda yayınlıyorum.yazılışı FART veya FARAT olarak yazılıdır. Farat Osmanlı yazılışı Türkçe olarak çevrilmesinde Fırt diye bazı kayıtların nufus cüzdanı kayıtlarının bulunmasıda hatalı yazılıştan ibarettir. Ne yazıkki yazılan kitaplarda kaynakçaların birinde yazıldığında ve iletişim ve teknolojinin her imkanı verdiği bu dönemde hala ayni hataya devam edilmekte araştırılmadan belgelerden faydanılmadan karşılaştırılmadan yeni çıkarılan kitap olsun resmi özel web sitelerinde şehrin tarihçelerinde hataya devam edilmektedir. Bu konuda elinizde 800 yazılı belge varsa ve sadece bir veya ikisinde yazım hatasından dolayı FIRT yazıyorsa 798 doğru belge yazı varken hala kopyalama veya alıntılarla hataya devam edilmesine inanamıyorum. Tarih araştırması kolay bir şey değildir. Zaman ve araştırma gerektirir. Belge gerektirir, ne kadar fazla belge fotograf ve kayıtlara ulaşabilirseniz bu konuda yayınlanan ne kadar çok kitap veya bu konuda yazılmış yazı okuyabilirseniz, dönemlerle karşılaştırabilirseniz ancak doğrulara ulaşabilir ve okuyucuya doğru anlatma aktarabilme imkanına kavuşabilirsiniz. Tarih ve araştırma isei doğru yazmak gerektiğinide hiçbir zaman unutmamalıyız… Mustafa Kemal Atatürk ‘ün şu sözü ile konuyu uzatmadan bitirmek istiyorum .Bir gün benim fikirlerim, düşüncelerim veya yazdıklarım sözlediklerim bilimle ters düşecek olursa beni değil bilimi tercih ediniz. diyebilen bir adamdır Mustafa Kemal Atatürk. Ve tarih yazarları açıkça tarih bilimi çerçevesinde tarih bilimciliği yazıcılığı görevini üstleniyorsa muhakkak tarih bilimi araştırma yöntem ve çalışmalarını uygulayarak ve bu bilinçle ve belgelerle yazacaklarını yazdıklarını düşünüyorum. *Milli kütüphanelerde Susığırlık veya Farat ve Fart yazdığınızda tüm belgelere ve dökümanlara ulaşabilirsiniz.Tüm belgelerde göreceksiniz ki FARAT VE FART Susığırlık kazası diye başlar. VE FARAT Susığırlığın ismi değil Şamlı,Demirkapı,Babaköy,Ömerköy, Yeniköy,Susığırlık Aziziye,söğütçayır,çataldağ köyleri balıkdere. Yahyaköyü, İçine alan bölgeye verilen ad olup zaman dilimlerinde değiştirilen nahiye sınırlarını belirleyen bölgenin adıdır. Bor madenleri ve SUSURLUK la ilgili her konuda araştırmalarımızı ileride sizlerle daha detaylı paylaşacağız.

 

Nurettin KUŞ

İktisatçı, hukukçu, araştırmacı ve yazar. Susurluk 1951 doğumlu . Eskişehir İTİA 1971-72 Lisans , Ankara Hukuk Fak. Özel Hukuk Bölümü Deniz Hukuku Lisans 1987. Özel sektördeki işletmelerde çeşitli görevler aldı. Emekli olduğu 1997 yılından bu yana tarih araştırmaları çalışmalarını tarih bilimi çerçevesinde sürdürüyor. Aynı zamanda, 1985 den bugüne Türkiye Yardım Sevenler Derneği (TYSD) Bursa Şubesi'nde (35 yıl) denetim kurulu başkanı ve TYSD Onursal üyesidir. Büyük Önder Atatürk ve değerli şahsiyetlerle ilgili yayınlanmış araştırma yazıları ile toplum, yaşam kültür sanatla ilgili Köşe yazıları ve şiirleri vardır. Susurluk Ticaret Borsası dergisinde araştırma yazıları yayınlanıyor. Şu anda üzerinde çalıştığı “Balıkesir Bir Sevdadır Susurluk“ kitabının 3 cildi tamamlandı, 4. cildi ise basıma hazırlanıyor. Susev Susurluk eğitim Kültür Sanat Vakfı platformunun kurucu başkanı . E-posta: [email protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:
Etiketler:
Nurettin Kuş
  • YENİ
Bir Mektup.. Bir Tehdit… Bir İsyan…

Bir Mektup.. Bir Tehdit… Bir İsyan…

Haber Merkezi, 13 Mart 2024
Kalfatlı – Kalafatlı ve Kültürel Kimliği

Kalfatlı – Kalafatlı ve Kültürel Kimliği

Dr. Yaşar KALAFAT, 11 Mart 2024
İnegöl’de Bir Yıldız Söndü

İnegöl’de Bir Yıldız Söndü

Haber Merkezi, 11 Mart 2024