Quantcast
Göçküncü Karakeçili Yörükleri – Belgesel Tarih

Ömer Faruk DİNÇEL
Ömer Faruk  DİNÇEL
Göçküncü Karakeçili Yörükleri
  • 13 Nisan 2020 Pazartesi
  • +
  • -
  • Ömer Faruk DİNÇEL /

Loading

Göçküncü yörükler için yaylaya çıkmak, yeşil ovalara, kıvrım kıvrım akan derelere, alçacık tepelere, üzerlerinde pınarlar bulunan yakalara bakmak, çayırlara uzanıp koyunların melemelerini, keçilerin çıngırak seslerini dinleyip yorgunluk atmak, kaval sesiyle maziye dalmak, tekenin kayalardan sekişini görmek, bulutların pamuk yığını gibi serpildiği gökyüzü ile başbaşa kalmak, ormandaki canlıların ses ahengini dinlemek ne güzeldir…

Dağdan dağa, yayladan yaylaya göç ettiği için bunlara göçküncü yörük denir. Yörükler genelde inatçı ve kindar olurlar. Hiçbir şeyi kolay unutmazlar. Sözlerinden de kolay kolay dönmezler.

Karakeçililer, Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin bağlı olduğu yörük topluluğu olarak bilinir. Bu yörükler, kendilerini Osmanlı’yı kuranlarla akraba olarak görürler. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u fethettikten sonra kendi soyundan olan Karakeçili yörüklerini İstanbul’a yerleştirmek istemiş ve bu amaçla yörük beylerini İstanbul’a davet etmiştir. Karakeçili yörük beyleri ise aralarında istişare yapıp şu karara varmışlardır; “Biz dağda doğduk, darda ölemeyiz”

Yaklaşık 700 küsur yıldan beri Domaniç, Tavşanlı, Harmancık, Dursunbey, Keles, Orhaneli, Gökçedağ, Büyükorhan’ı kapsayan coğrafyada göçküncü tabir edilen Karakeçili yörükleri varlıklarını sürdüregelmişlerdir. Bunların bir kısmı zamanın Bursa Valisi Ahmet Vefik Paşa tarafından iskân edilmiştir. Örneğin; Orhaneli’nin Çeki, Harmancık’ın Çamoğlu ve Saçaklı mahalleleri en son iskân edilen yörükler tarafından kurulmuşlardır. İskân edilmeyenler ise Domaniç yaylalarında ve Dursunbey kışlaklarında varlıklarını devam ettirmişlerdir.

Göçküncü yörüklerin bazıları Kasım ayı başlarında Domaniç yaylalarından çıkıp, iki güzergâhı kullanarak Dursunbey ve Gökçedağ taraflarındaki kışlaklarına giderlerdi. Birinci güzergâhı izleyenler; Artıranlar-Balatdanişmend-Kozluca-Sineçler-Aliova üzerinden, ikinci güzergâhı izleyenler ise; Sarıot-Karamanlar-Eşen-Kürt (Gülözü)-Meyran Dağı-Dutluca-Alutça-Gökçedağ üzerinden kışlaklarına ulaşırlardı. Hıdrellez başlayınca da (Mayıs ayı başlarında) geldikleri yollardan Domaniç’teki yaylalarına gelirler ve buradaki Kazmurt, Bileylik, Sarıçayır, Eğridere, Üçtepeler ve Karagöl yaylalarında çadırlarını kurarlardı.

Yakın zamana kadar gelenek-görenek ve adetlerini devam ettiren bu göçer yörüklerin bir kısmı günümüzde konarlığın getirdiği bir yaşam tarzı içinde eski adetlerini unutmaya başlamışlardır. Bizim burada yazacaklarımız ise onların son yarım yüzyıl içersinde yaşadıkları ve unutulmaya yüz tutan yaşam tarzları ile ilgilidir.

Yörükler, çadır denilen evlerde otururlar. Koyun besleyen yörükler, çadırlarını keçeden (keçe çadır), keçi besleyenler ise çadırlarını kıl çullardan (kara çadır) yaparlar. Çadır yapılması için önce yünler temizlenip yayda atılır. Çullar birbirine eklenir. Üzerine sekiz kilo kadar yün serilir. Yünlerin üzerine yağmurlama yapılarak sıcak su serpilir. Hazırlanan çullar sarılıp ayakla ezilmeye başlanır. İki saat sonra keçe hazır olur. Keçeyle turluk yapılır. Daha sonra keçeden çadır yapılır. Çadır kurulurken önce derin bir çukur kazılır. Uzun ağaç çıbıklar karşı karşıa getirilip bağlanır ve yarım çember meydana getirilerek kubbe şekli verilir. Çadır iskeleti tünel şeklinde olur. Bu şekil çadıra Alıcık/Alaçık denir. Çadır iskeletinin üzerine de keçe veya çul serilir. Bunlar birbirlerine stil adı verilen küçük çıbıklarla tutturulur. Kazıklar çakılıp çadır açılır ve iplerle gerilir. Çadırın tepesi açık bırakılır. İçeride ocak yandığında duman bu açık olan yerden yukarı gider. Çadırın bir yanında yeni doğan oğlakların durduğu üç bölük oğlak gergisi olur. Anasını kurt kapan oğlaklar ise biberonla emzirilerek beslenir. Ziyankâr oğlaklar ise ayaklarından bağlanarak ipleri kazıklara çakılır. Çadırın içinde bir yanda süt çekme makinası, katık derisi, un çuvalı, bir yanda yataklar ve çöpür çuvallar durur. Çadırın içinde kışın soba yerine ocak yakılır. Yemekler bu ocakta pişirilir. Çadırın içinde yerde keçe ve onun üzerinde de kıl çullar bulunur.

Yörüklerle birlikte (Ömer Faruk Dinçel)

Sabahları erken kalkılır. Akşamları da erken yatılır. Keçilerin sütlerinden peynir, ineklerin sütlerinden ise yoğurt yapılır. Bu yoğurtların bir kısmı yenir bir kısmı da daha sonra yenilmek üzere katık derisine konur. Sabahleyin kahvaltıda zeytin, peynir, yağ, yoğurt, katık ve katmer bulunur. Çadıra misafir geldiği zaman mutlaka yörük katmeri yapılır ve gelenlere ikram edilir. Misafire elden geldiğince iyi davranılır.

Yörükler çok yer gezdiklerinden verimli yerlerin nerelerde olduklarını iyi bilirler. Soğuk günlerde hayvan güdülürken üzerlerine kepenek giyerler. Hayvan arkalarından gelmediği zaman, çam ağacından dal koparıldığında hemen gelmeye başlar. Keçilerin en çok sevdiği yiyecek çam dalıdır. Birisi bir domuz veya kurt vurup yörüklere gösterdiğinde ödül olarak kendisine keçi verilir. Hayvanlara kurt dadanıp zarar vermeye başladığında yoksullara hayır için bir keçi verilir.

Tekenin derisi yüzülür, kepeğin içine bastırılır ve üç gün bekletilir. Üç gün sonrasında derinin tüyleri yolunur ve yoğurt suyuna bastırılır. Üç gün de bu şekilde bekletildikten sonra deri, meşe kabuğuyla kaynatılıp mazılanır. Mazılanan deri içine yoğurt depilir. Depilen bu yoğurt iki veya üç ay bekletildikten sonra katık olur. Katık, böreğin veya gözlemenin içine konur, bazen de kızartılıp yenir. İneklerin sütleri harlı ateşte tencere içinde kaynatılıp kabartılır. Bu sütten daha sonra yoğurt yapılır. Yoğurt süzülmesi için ince bir tülbent torbaya konup yüksek bir yere veya ağaç dalına asılır. Yoğurdun süzülme süresi yağlı olup olmamasına bağlıdır. Yoğurt sulandırılıp yayıkta çalkalanarak tereyağ yapılır. Yaylada hayvanların bakımı yapıldıktan sonra yemek yenir. Yemekten sonra yanan ocağa etrafı çamurla sıvanmış demlik vurulur. Çay bu ocakta yavaş yavaş demlenir. Bol şekerli çaylar içilir.

Hayvanların yünleri satılır. Koyunlar Mayıs ve Ağustos aylarında kırkılır. Sonra bu yünler iğle eğrilerek ip haline getirilir. Elde edilen bu yün ipliklerden; kazak, çorap, namazla denilen seccade, dokuma ve kepenek yapılır. Yaylada kadınlar, içlerine ak basmadan yanışlı içlik, üzerine püsküllü çizge, altıparmak denlen üçetek, yünden dokunan işlemeli peşkir, altına kadife paça, başlarına fes, fesin üzerine allı yeşilli gırep, elbisenin üzerine de işlemeli sarka giyerler. Erkekler ise içlerine ak basmadan göynek, üzerine entari, onun üzerine cepken, alta depme pantolon, ayaklarına ise deriden imal edilen çarık giyerler.

İki gencin sevisi derinden ise dünürlüğe gidilip kız istenir. Pazartesi veya perşembe günü kız istemeye gidilirken hediye olarak çay, şeker, ekmek vb. şeyler götürülür. Kız uygun görürse verilir. Uygun görülmediğinde ise şeker ve çaylar geri gönderilir. Eğer kız verilecekse o gün kız evi, mendile çörek otu çıkılayarak oğlan evine verir. Sonra koca heybe yani nişan yapılır. Heybenin içine ise çerez, buğday ve ekmek konulur. Takı olarak gök boncuk ve boncuklardan örülme gıdıklık takılır. Erkeklerin takısı ise köstektir.

Düğün olduğunda çevredeki yörük obaları düğüne davet edilir. Buna okuma denir. Tüm obalar düğün için toplanır. Düğünde kıza kına yakılmaya gidilirken yedi elek ile seysene yani çeyiz gider. Elekler üzerlerine allı yeşilli grepler bağlanarak süslenir. İçlerine de; mes, ayakkabı, iğde, ekmek, çerez, buğday ve giysiler konur. Bunları da yengeler veya yakınları sıra halinde yürüyerek feslerinin üzerlerinde oğlan evine götürürler. Kız evinde seysene yani çeyiz serilir. Gelinin oğlan evine gitmesinden bir gün önce kına gecesi yapılıp eğlenilir. Kına gecesinin ilerleyen saatlerinde damat ve sağdıç odun yarmaya gelir ve bu arada damadın ayakkabıları saklanır. Düğünde üç gün çalgı çalınır. Düğün yemeği olarak keşkek, börek, bulgur pilavı ve saraylı denilen tatlı yapılır. Gelin dualarla ata bindirilerek oğlan evine götürülür. Gelin giderken yüzü örtülür, başına tas konur, onun üzerine de 7 veya 8 grep bağlanır, tavuk tüyleriyle süslenir ve al bağlanır. Akşam ise güvey salınır. Ertesi gün obanın gençleri davul ile gelir;

“işte geldik kapınıza, selamüna aleyküm hepinize” denilerek damat kaldırılır. O gün kaynanasıyla gelin bereketli olsun diye buğday dökerler. Böylece düğün sona erer.

  • Ömer Faruk DİNÇEL

Ömer Faruk DİNÇEL

Ömer Faruk DİNÇEL Bursa’nın Harmancık İlçesi’nin Karaca Mahallesinden olan Ömer Faruk Dinçel; 1971 yılında Bursa’nın Mustafakemalpaşa İlçesinde doğdu. Tavşanlı ve Orhaneli’de Tarih Öğretmeni olarak görev yaptı. 2015 yılında Dumlupınar Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Yakınçağ Tarihi Bilim Dalında Yüksek Lisansını tamamladı. Bursa’da Tarih Öğretmeni olarak görev yapmakta olan yazarın bugüne kadar çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlanmış araştırma yazıları ile 22 adet basılmış kitabı bulunmaktadır. E-posta: [email protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:
Etiketler:
Ömer Faruk Dinçel
  • YENİ
Tarihi Göztepe-Konak Tramvay Hattı

Tarihi Göztepe-Konak Tramvay Hattı

Hüseyin Yörükoğlu, 11 Nisan 2024
Bursa’nın Lezzet Durakları ve Değişim

Bursa’nın Lezzet Durakları ve Değişim

Ekrem Hayri PEKER, 2 Nisan 2024
YOLUN SONU! Çerkez Ethem ve Kardeşleri

YOLUN SONU! Çerkez Ethem ve Kardeşleri

Haber Merkezi, 29 Mart 2024
Bir Mektup.. Bir Tehdit… Bir İsyan…

Bir Mektup.. Bir Tehdit… Bir İsyan…

Haber Merkezi, 13 Mart 2024
Kalfatlı – Kalafatlı ve Kültürel Kimliği

Kalfatlı – Kalafatlı ve Kültürel Kimliği

Dr. Yaşar KALAFAT, 11 Mart 2024
İnegöl’de Bir Yıldız Söndü

İnegöl’de Bir Yıldız Söndü

Haber Merkezi, 11 Mart 2024