Quantcast
Halk Kültüründen Bölgesel Ekonomik Siyasi Güç Yapılanmasına – Belgesel Tarih

Dr. Yaşar KALAFAT
Dr. Yaşar  KALAFAT
Halk Kültüründen Bölgesel Ekonomik Siyasi Güç Yapılanmasına
  • 27 Temmuz 2019 Cumartesi
  • +
  • -
  • Dr. Yaşar KALAFAT /

Loading

 

HALK KÜLTÜRÜNDEN BÖLGESEL EKONOMİK-SİYASÎ GÜÇ YAPILANMASINA*

Giriş **

Bu çalışmada, kültürün bilhassa halk kültürünün de stratejik bir obje olduğu, bu gücün, Kafkasya ve Anadolu halklarında yaşadığı, uygulanacak gerçekçi kültür stratejileri ile bu gücün harekete geçirilerek bölgesel ekonomik ve siyasî güç oluşturulabileceği savunulmaktadır.   

Halk kültürünün bir özelliği de emperyalizmin ona sızmasına karşı genlerinin diğer kültür kesimlerine nispeten çok daha mukavim olmasıdır. O gücünü biraz da anonim olmasından alır. Kendisini biteviye yenileme gücüne sahip iken, aynı zamanda onun kalelerini yıkabilmek, onu taşıyan, yaşatan halk sayısı kadar emperyalist kültür virüsünü gerektirir.

Anadolu; Kuzey ve Güney Kafkasya, Balkanlar, Yakın Orta Doğu halkları ile tarihî derinliği olan akrabalık bağlarına sahiptir. Bazı bölge halkları büyük dinlere mensup olma itibariyle doğal olarak farklılık gösterseler de, halkların bin yıl evveli itibariyle yaşamlarında ciddi değişmeler olmuştur. Bin yıl evvelin Gregoryen Türkleri bugün büyük ölçüde Gürcü ve Ermeni kimlikleri ile varlıklarını sürdürmektedirler.

Bununla kalınmamış, 93 Harbi (1877-1878) ile Gürcistan’dan Anadolu’ya dindaşlarının yanına göçü tercih eden Gürcüler, Anadolu Müslüman halkının Gürcüce konuşan kesimlerini oluşturmuşlar. Kuzey Kafkasya’nın bir kısmı ve Güney Kafkasya’nın hemen hemen tamamında yaşayan halkların ana dil ve mensubu bulundukları dinlere göre haritalandırmaları denense, dil ve dinlerin fevkalade iç içe geçtikleri görülebilir.

Farklı siyasî uluslararası bloklara mensup olunmasına ve yaşanılan farklı mensubiyetler oluşturulması arayışlarına rağmen, bölge ülkelerinin halk kültürleri arasında ciddi ortaklıklar vardır.

Uluslararası ilişkilerde ekonomi, teknoloji, silahlı güç gibi güçler üstünlük sağlayıcı faktörler olmakla birlikte, kültür bütün bunlardan çok daha etkili bir stratejik objedir. Bölge ülkeleri, kullanamadıkları bu güce sahiptirler. Bilhassa ana dil farklılığı ve mensup olunan dinlerin değişik de olabilmelerine rağmen, halk kültürlerinde aynılık derecesinde bir benzerlik vardır. Bu doğal bir sonuçtur. Bölge halkları, siyasî iradelerin müdahalelerine rağmen, tarihî süreç onlara kendi dil ve din haritalarını çizdirmiştir.

Halk kültürü, gücünü birlikte yaşanılan halkların kültür ortaklığı arz eden genlerinden alır. Aynı coğrafyayı paylaşan halkların birlikte yaşama hukukundan, komşu olabilme meziyetlerinden ileri gelen öylesine oluşturulmuş, öylesine güçlü bir dokuları vardır ki, bunu ancak etnik milliyetçilik, mikro milliyetçilik, kavmiyetçilik, ırkçılık tahrip edebilir. Bu nokta, millî olmanın karşısında, emperyalizm ile ırkçı milliyetçiliğin ittifak haline girdikleri noktadır.

Irkçılık merkezli milliyetçilik anlayışında birlikte yaşanılan halkların kültürel hakları yok sayılır. Toplum tek tipleştirilir. Kültürel farklılıklar da arz edebilen halkların bu zenginlikleri inkâr edilir.

Halkların kültürel uyum hakları da vardır. Yönetimlerin ülkenin millî birliğini sağlamak adına bunu yapma görevleri ve vatandaşlarından bekleme hakları vardır. Ancak uyum ile asimilasyon farklı farklı içerikli kavramlardır. İnkârcılığa kapıları açmak emperyalizme faaliyet alanı oluşturur. Kültürlerini yaşayamayan halklar, bulundukları ülkelerde emperyalizm tarafından tahrik edilirler. Keza bu tür halk kesimlerinin komşu ülkelerdeki uzantıları da emperyalizm tarafından farklı formatta tahrik edilirler.

Yönetimler, enerjilerini etnik milliyetçilikle mücadeleye veya etnik milliyetçiliği teşvike yönlendirdikleri nispette, kaynaklarını tüketirler, içeride ve dışarıda huzursuzluk yaşarlar. Bu gelişme, millî devletlerin komşu millî devletlerle bölgesel güç olmalarını engeller, bölge dışı güçlerin siyasî ve ekonomik, hatta askerî faaliyet alanları haline gelir.

Dünyanın hiçbir yerinde ve tarihin hiçbir döneminde halkı tek dil ile anlaşan ve halkının inanç hayatında tek dinin bulunduğu devlet olmamıştır. Devletler, gerçekçi dil politikaları ile millî kültür dillerinin ve halklarının hayatında yer alan diğer dillerin yerlerini belirler. Bu kural, dinî hayat için de böyledir. Konuşulan bütün diller ve yaşanılan bütün inançlar, o ülkenin millî servetlerdir.

Vatan sathında binlerce yıl evveline ait arkeolojik veri ürünlerine hangi medeniyete ait olduğuna bakılmaksızın sahip çıkılabilirken, ülkenin yeraltı ve yerüstü zenginlikleri sahiplenilirken, o coğrafyanın insanının kültürel kimliğini inkâr etmenin anlamı olamaz.

Komşu ülkelerde yaşayan az sayılı halkların aralarındaki akrabalık bağlarına da saygılı davranılmalı ve demokratik bir hak olarak görülmelidir. Komşu ülkelerin halkları arasındaki kültürel akrabalık, bir anlamda bu ülkelerin akrabalıkları anlamına gelir. Akrabalık bağlarının sağlamlığından güç doğarken, zayıflığından ise zafiyet doğar.

Millî siyasî sınırlar ile resmi devlet sınırları çok kere örtüşmeyebilirler. Sınırları kapsamında komşu ülkenin halkının uzantısını barındıran devletler, onlara millî birliği tehdit etmeyecek demokratik kültürel hayatlarını yaşama ortam ve imkânını vermesi halinde, onların vatandaşlık duygularını güçlendirebilmiş olacak ve onların millî birliği tehdit eder davranışları karşısındaki engelleyici tedbirleri alırken de haklı konumuna girmiş olacaktır.

Milletlerin millî kültürel değerleri vardır. Millî destanlar bunlardandır ve onları millî yapan milletlerin malı olmalarını belirleyen özelliklerinden gelir, bunlar özeldirler. Milletlerin bölgenin derin tarihinden gelen bir kısım halk kültürleri de vardır ki, bunlar büyük ölçüde ortak özellik arz ederler. Millet hayatındaki her iki kültür vasatı şüphesiz birbirinden kopuk değildir. Kültürel akrabalığı belirleyen bağlar bunlardır. Bunların bilinmesi ve korunmaları özel millî kültürler kadar önemlidir. Halk kültürünün millî olmasının yanı sıra, halklar arası olma gibi bir özelliği de vardır.

Devletlerin millî birliklerini sağlama hakları ile halkların kültürel hayatlarını yaşayabilme halkları arasında kurulacak dengenin güçlülüğü nispetinde, emperyalizmin bölge ülkelerinin bölgesel ekonomik ve siyasî güç olmaları engellemesi o nispette başarısız olur.

Ortak halk kültürlerini, halklardan sadece birisi adına resmi politika olarak benimseyip uygulamaya koymak, o kültürlerin gerçek sahibini bulma adına o kültürleri parçalayıp yok etmek anlamına gelir.

Millî sosyal bünye kapsamında, az sayılı çok miktarda farklı halklarla birlikte yaşayabilmek, millî devletlere farklı projeler, değişik stratejiler uygulama imkânı verir. Komşu ülkedeki soydaş toplumdan hareketle yayılmacı bir politika izlenebilir. Bize göre bu emperyalizmin bölge halklarını zayıf düşürme arayışına ortam hazırlar. Ulus devleti, halkını tek tipleştirme adına bu halkları asimile etmeye yönlendirebilir. Bu arayış ve uygulamanın da bize göre doğuracağı akıbet aynıdır.

Bize göre, bölgesel ekonomik ve siyasî güç oluşturma adına izlenecek emperyalizm karşıtı stratejide, bu tür halkları komşu ülkeler arası ilişkilerde kültürel köprü olarak istihdam edebilmektir.

Bu itibarla, komşu ülkelerin üniversitelerindeki ilgili bölüm ve araştırma merkezlerinde, kültürel etkinlik amaçlı derneklerde ve uluslararası kültür şölenlerinde, öğrenci ve akademisyen mübadelesinde bu hassasiyetler gözetilebilmelidir. Keza tarihi anlaşmalarla komşu ülke sınırları kapsamındaki belirli bölgelerin demografik yapısına dair kayıt altına alınmış, yöre halkının dil ve dini ile yaşayabilme hakkına saygılı davranılmalı, ilgili anlaşmalara riayet edilebilmelidir.

Bölge ülkelerinin, ortak kültürlerinin, bölgesel siyasî ve ekonomik güç oluşturma adına sahip çıkılması tarzındaki antiemperyalist kültür stratejileri, bölgenin ilgili tüm ülkeleri tarafından benimsenebildiği sürece bir anlam ifade eder.

Oluşturulacak bu sosyokültürel taban, doğal olarak bölgesel ekonomik ve bölgesel siyasî bir gücü doğuracağı için, bölge dışı emperyalizmin hedefi olacaktır.

Sonuç olarak, ekonomik ve siyasî bölgesel güç oluşturabilmek için, bu amaçla sosyokültürel bir taban oluşturmak da gerekir. Güney Kafkasya ülkeleri ile öncelikli olmak üzere, Türkiye’nin bu potansiyeli vardır. Bu maksatla, ilgili ülkeler arasında halkların halk kültürleri konusunda bazı demokratik adımların atılması başlangıç için yetebilecektir.

* Bu çalışma, “I. Uluslararası Karadeniz Dergi Sosyal Bilimler Sempozyumu (09-11 Şubat 2018, Tiflis-Gürcistan)” için bildiri olarak hazırlanmıştır. [Yaşar Kalafat, “Güç Olmak İçin Sosyo Kültürel Taban Şart-Halk Kültüründen Bölgesel Güç Yapılanmasına”, Turquie Diplomatique, Sayı: 113 (04 Eylül 2018, İstanbul), s. 2].

** Dr. Yaşar Kalafat, Halk Bilimi Araştırmaları Kültür ve Strateji Merkezi, [email protected], www.yasarkalafat.info

Dr. Yaşar KALAFAT

Yaşar Kalafat,1939 yılında Kars'ta dünyaya geldi. Yükseköğrenimini Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesinde, zooteknist olarak tamamladı. Ardından Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu. Yaşar Kalafat, Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde çok sayıda Master yaptı. Ardından, Atatürk ilkeleri ve inkılap tarihi, anabilim dalında Şeyh Sait olaylarını konu alan çalışması sebebiyle bilim doktoru unvanı almaya hak kazandı. 2002 yılında, Kazakistan'ın Fahri doktoru ilan edildi. Yayınlanmış Kitapları Dr. Yaşar Kalafat'ın yayınlanmış çok sayıda kitabı bulunmaktadır. Bilgi için bakınız: https://kidega.com/arama?query=Ya%C5%9Far+Kalafat E-posta: [email protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:
  • YENİ
Bir Mektup.. Bir Tehdit… Bir İsyan…

Bir Mektup.. Bir Tehdit… Bir İsyan…

Haber Merkezi, 13 Mart 2024
Kalfatlı – Kalafatlı ve Kültürel Kimliği

Kalfatlı – Kalafatlı ve Kültürel Kimliği

Dr. Yaşar KALAFAT, 11 Mart 2024
İnegöl’de Bir Yıldız Söndü

İnegöl’de Bir Yıldız Söndü

Haber Merkezi, 11 Mart 2024