Quantcast
İkinci Dünya Savaşı Yılları ve Varlık Vergisi – Belgesel Tarih

Ekrem Hayri PEKER
Ekrem Hayri  PEKER
İkinci Dünya Savaşı Yılları ve Varlık Vergisi
  • 14 Mart 2023 Salı
  • +
  • -
  • Ekrem Hayri PEKER /

Loading

1998-2002 yılları arasında Ankara’da Avrupa Komisyonu Delegasyonu Başkanlığı’na Karen Fogg adında kadın bir diplomat getirildi. Bu kadın diplomatın faaliyetleri, oluşturduğu ağ ve yazışmaları Aydınlık gazetesi tarafından ele geçirildi ve yayımlandı. Kadın diplomatın ve onunla beraber hareket eden, kendilerini liberal ve eski solcu olarak nitelendirenlerin hedefinde “Kemalist İdeoloji, devletçilik, milliyetçilik, Rauf Denktaş, Türk ordusu, Türkiye Devleti’nin üniter yapısı, anayasanın değiştirilemeyen ilk dört maddesi, ülkeye Türkiye adını veren ve cumhuriyeti kuran Mustafa Kemal Atatürk” vardı.

Bu ekip, Atatürk’ü küçük düşürmek için farklı konularda yayınlar yaptılar. Milis Yarbay Osman Bey’i “Topal bir mafya lideri” göstermek için yayın yaptılar. Bu saldırılanlardan birisi de VARLIK VERGİSİ kanunuydu. Varlık Vergisi saldırıların temelinde o dönemde bu kanunun uygulayıcılarından olan M. Faik Ökte’nin yazdığı “Varlık Vergisi Faciası” adlı kitap vardı.

Ökte’nin yazdıkları, Mart 1991 yılında Varşova Paktı dağılıp, 26 Aralık 1991 tarihinde Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra artık Türkiye’ye ve Türkiye’nin toprak bütünlüğüne ihtiyacı olmayan AB yandaşları ve yönlendikleri tarafından dile getirilmiştir.  1992 yılından sonra AB-ABD tarafından “Ermeni Soykırımı” iddiaları gündeme getirildi.

***

Varlık Vergisini “PİÇ” olarak nitelendiren M. Faik Ökte, kitabında geçmiş iktidarı “… Varlık Vergisinin sorumluluğu eski iktidardır. Eski iktidarın başındakiler totaliter ve acımasız karakterli insanlardır, mükelleflere işkence yapıldı…” diye suçlamıştır.

Ökte’nin kitabı kısa bir süre Demokrat Parti’nin İnönü ve CHP’yi suçlamasına vesile olmuştur. Ancak başta Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes başta olmak üzere Demokrat Parti ileri gelenleri o dönem CHP milletvekili olduklarını hatırlayıp sustular.

M.Faik Ökte Maliye Teftiş Kurulu Başkanlığından ayrıldıktan sonra Milli Reasürans şirketinde görevlendirilmiştir.

Ne Demokrat Parti ne de öldüğü 1982 yılına kadar Faik Ökte bu konuyu gündeme getirmiştir.

***

1989’da yayımlanan Yılmaz Karakoyunlu’nun “Salkım Hanımın Taneleri” romanı birden ön plana çıkarıldı ve roman farklı bir senaryo 1999 yılında ile filme alındı. Romanda konu edilen Yahudi yerine bir Ermeni vatandaş konuldu.

Roman ve film II. Dünya Savaşı yıllarında Varlık Vergisi uygulamasında “Gayri Müslim” vatandaşlara yapılan haksızlıkları ve zulmü dile getiriyordu. Kitap ve film basının desteği ile büyük bir ilgi gördü.

Oysa verginin büyük bir kısmı, yaklaşık 2/3’si Anadolu’dan toplandı. Savaş yıllarında hayvan vergisi üç katına çıktı.

CHP parti raporlarına geçen, Bilecik’te tarlasını sürmek için öküzün yanına karısını koşan köylünün, Zonguldak madenlerinde çalışmaya mecbur tutulan “mecburcu köylüler”, açlık ve hastalıktan kırılanların acılarını yazan ve dile getiren olmadı.

Daha doğrusu dile getirenler oldu ama onlar KOMÜNİST diye susturuldular, hapse atıldılar.

Fogg ve AB’ci yandaşlarının yapamadığını 2007’den sonra siyasi iktidarın desteği ile FETÖ-CIA başardı.

Türkiye için I. Dünya Savaşı’nı bitiren Lozan Antlaşması Türkiye’ye 107 milyon borç, Çoğu frengi-verem-çiçek-sıtma gibi hastalıklarla boğuşan, çok sayıda savaş gazisi olan 13 milyon nüfus kalmıştı. Üstelik 1929 yılına kadar gümrük vergilerini arttıramıyorduk.

Ülke önce liberal politikalarla kalkınma yolunu seçmiş, yabancı sermayenin yatırım yapmasını beklemişti. 1923 yılında yeni kurulan cumhuriyetin ekonomik yönünü belirlemek için İzmir’de iktisat kongresi toplamıştı. Ancak Osmanlı döneminde olduğu gibi yabancı sermaye İMTİYAZ istemişti.

Sanayiye yatırım yapacak özel sektöre destek vermek için 26 Ağustos 1924 tarihinde İş Bankası kuruldu. Ancak beklenen yatırımlar yapılmadı. Özel sektör ithalatçı olmayı sürdürdü.

1929’da dünyada başlayan ekonomik bunalım, bu tür beklentileri boşa çıkarmıştır. Büyük yatırımları devletin yapması anlayışını belirleyen “Devletçilik” anlayışına geçildi.

3 Ekim 1931 tarihinde TC Merkez Bankası kuruldu.

Sovyetler Birliği desteği ile Anadolu içlerinde dokuma ve şeker fabrikaları kuruldu. Savaş öncesi 1939 yılında Karabük Demir Çelik Fabrikası hizmete girdi.

Savaş öncesi 18 milyona yükselen nüfusun %75’i köylerde yaşıyordu. Aslında şehir ve kasabalarda yaşayanlarda tarım ve hayvancılıkla uğraşıyorlardı.

1939 yılı GSMH’nın sadece %16’sı sanayiden geliyordu.

1923 yılı itibarıyla 4.559 kilometre olan demiryolu uzunluğu, 1940 yılına kadar gerçekleştirilen çalışmalarla 8.637 kilometreye ulaşmıştır. Demiryolu hatları bugünküne çok yakındı. Başta Kars olmak üzere birçok il demiryolu ulaşımından faydalanamıyordu. Karayolları yetersizdi. İller arasında ulaşım zorlukla yapılıyordu.

1940 yılında ülkede:
4795 otomobil
1457 otobüs
4432 kamyon bulunuyordu.

Ankara-İstanbul arasında 2 hatlı bir telefon bağlantısı vardı. Haberleşme telgrafla yapılıyordu.
Radyo sayısı 73.800 adetti.
Savaş patlayınca, gençler üretimden çekilince ekonomi alt üst oldu. Devlet harcamaları 1939 yılında 390 milyondan 1943 yılında 900 milyona yükseldi ve devlet bütçesi 93 milyon açık verdi.

VE VARLIK VERGİSİ

Fiyat kontrolü kalkınca enflasyon patladı. Tarımsal üretim asker sayısının fazlalığı yüzünden düştü. Fiyatlar üçe katlandı. Devlet bütçesi açık verdi. Çözüm Avrupa’daki diğer ülkelerin yaptığı gibi BAŞ VERGİSİ koymak oldu ve 11 Kasım 1942 tarihinde 17 maddeden oluşan, 4305 sayılı “VARLIK VERGİSİ HAKKINDA KANUN” TBMM’nde kabul edildi.

Kanunda bir ay içinde kendilerine tarh edilen vergiyi ödeyemeyenler memleketin herhangi bir yerinde genel hizmetlerde çalıştırılacaklardı. Bu madde kadınlara ve 55 yaş üstü erkeklere uygulanmayacaktı.

Para, doğal olarak varlıklılardan toplanacaktı. Bu vergi için 114.368 mükellef belirlendi.

Ülke ekonomisinin %85-90’ı gayrimüslim vatandaşların elindeydi. İstanbul Ticaret Odası’nın üyelerinin yaklaşık %83’ü gayrimüslim vatandaşlardı.

Toplanması planlanan vergi 465 milyondu. Yapılan itirazlardan sonra vergi 425 milyona düşürüldü. Tarh edilen verginin ise 315 milyonu tahsil edildi. İstanbul’dan 221 milyon lira vergi toplandı.

Vergi sadece Türk vatandaşlarından alınmadı. Ticaretle uğraşan 3872 yabancı uyruklu insana da 79.5 milyon lira vergi konuldu. Mükelleflerin yaptığı itirazlardan sonra vergi 51 milyona düşürüldü. Tarh edilen verginin de 33 milyonu tahsil edildi.

Faik Ökte kitabında bu konuda baskı uygulandığını ve verginin düşürüldüğünü yazarak eleştirir. Cahit Kayra, bu vergileri tarh eden ve düzeltenin M. Faik Ökte olduğunu yazmıştır.

Yasalar şahıslara aşırı yetki verdiğinde keyfilik ve zülüm kaçınılmaz oluyor. Yıllar sonra uygulamacısı olduğu kanunu en ağır sözlerle eleştiren M. Faik Ökte, Varlık Vergisi Kanunu’nun 12. Maddesinin 4. Fıkrası, “Kadınların ve 55 yaşını mütecaviz (aşkın)  erkeklerin borçları hakkında Tahsil-i Emval kanunu tatbik edilmekte beraber bunlar çalışma mükellefiyetine tatbik edilmekle bunlar çalışma mükellefiyetine tabi tutulmayabilir” hükmüne uymamıştır.

Bu hükme rağmen 62 yaşındaki Musevi Cemaatı başkanı 62 yaşındaki Avukat Gad Franko kendine tarh edilen verginin dörtte birinden fazlasını ödeyip, kalanını ödeyeceğini belirtmesine rağmen Ökte tarafından Aşkale’ye sürülmüştür.

Aşkale’ye sürülenlerin 1229 kişiye (900’ü daha sonra Sivrihisar’a nakledildi) tarh edilen verginin daha sonra %60’ı terkin edildi. Bu rakam uygulamada keyfiliği ve Aşkale’ye vergi mükelleflerini göndermenin gereksizliğini bize göstermektedir.

Varlık Vergisi, savaş bütçesi için yeterli gelmedi.  1944 yılında Almanya’nın gerilemesine rağmen savaş tüm şiddetiyle sürüyordu.

TBMM kırsal kesimin üzerindeki yükü daha da arttıran bir yasa daha çıkardı. 1943 yılı Haziranında 4429 sayılı ve bunu değiştiren 26.04. 1944 sayılı Toprak Mahsulleri Kanunu ile kırsal kesim kapsamlı bir şekilde vergilendirilmiştir.

Yasayla tarım ürünlerine önce %12 vergi getirildi. Daha sonra bu vergi %10’a düşürüldü. Bir nevi aşar vergisine dönüldü.

Vergi, hububat, bakliyat, pamuk ve zeytin gibi ürünlerden alınıyordu. Bu olağanüstü vergiyle 223 milyon lira vergi toplanmıştır.

Bu vergi ile dile getirilmeyen şey, bu verginin varlıktan değil, YOKLUKTAN alınmasıdır.1939-1946 yılları arasında Toprak Mahsulleri ve Havan Vergisinden 456 milyon lira toplanmıştır. Üzerinde çok gürültü çıkarılan ve gerçekten birçok mükellefe de haksızlık yapılarak toplanan varlık vergisinden toplanan para 317.2 milyon lira toplanmıştır. Ekonomiyi elinde tutan Gayrimüslimler bu verginin 130 milyonunu ödediler. Yabancılardan ise 33 milyon lira vergi alındı.

Esas haksızlık yapılan zümre Sebatayist veya dönme olarak tanımlanan bazı mükelleflere ağır vergi konuldu. Deyim yerindeyse bazı mükelleflerin beli kırıldı.

Gelir için bazı ürünlere bilhassa şekere ağır bir tüketim vergisi getirildi.

Varlık vergisi 16 ay yürürlükte kalmıştır. 15 Mart 1944 tarihli ve 4530 tarihli ve 4530 sayılı “Varlık Vergisi Bakayasının Terkine Dair Kanun” gereği tasfiye edildi.

***

Verginin uygulayıcılarından olan Mehmet Faik Ökte Demokrat Partinin iktidarda olduğu 1951 yılında İstanbul’da “Varlık Vergisi Faciası” adıyla bir kitap yayınladı. Kitapta kendi ve daha sonra Maliye Bakanı olan arkadaşı Halil Ayan’ın yürüttüğü uygulamayla ilgili deyim yerindeyse günah çıkarmıştır.

Ökte, kitabı 1947 yılında yazdığını ve yayınlamak için zaman geçmesini beklediğini yazmıştır. Kitap, sadece varlık vergisini değil, cumhuriyet sonrası uygulanan devletçi politikaları da eleştirir. Kalkınma için yabancı sermayeden yararlanılmadığı, liberal kalkınma politikası uygulanmadığı için Atatürk ve İnönü dönemini eleştirir.

Kalkınmada yabancı sermaye ve liberalizm yeni iktidarın politikasıydı. Ama bu politikalar iflas edince Demokrat Parti hızla dış ticaret açığını kapatmak ve halkın refah seviyesini arttırmak için hızla barajlar yapmaya başladı. Çimento, şeker ve tekstil fabrikaları kurdu. Hazinede döviz kalmayınca serbestlik sona erdi ve “Tahsis” dönemi başladı.

M.Faik Ökte ve daha sonra onun izinden gidenler bu vergiyi “Irkçı” olarak nitelendiler. Oysa savaş öncesinde Atatürk ve sonrasında da Almanya’dan kaçan Yahudi ve Hitler muhalifi bilim adamlarına kucak açtı.

Savaş yıllarında Almanya’nın toplama kampına sürmek istediği Fransa, Yunanistan ve İtalya egemenliğindeki Rodos adasındaki Osmanlı tebaası Yahudileri kurtarmak için ellerinden geleni yapmışlardır. Bunların dışında da sahte belge vererek çok sayıda insanı kurtarmışlardır.

AB işbirlikçileri tarafından ırkçılık ve ırkçı vergi koymakla suçlanan dönemin hükümetleri işgal altındaki Yunanistan’a yardım ettiler.

Yunanistan, Almanya tarafından işgal edildiğinde Türkiye çok sayıda sığınmacı kabul etti. Anadolu’ya kurulan kamplarda 23 binden fazla yabancı asker savaş boyunca misafir edildi.

Çok sayıda sivil Türkiye’ye sığındı. Sadece komşu adalardan 4 binden fazla insan Anadolu’ya geçti.

Türkiye, işgal altındaki Yunanistan’a yiyecek, giyecek, sabun ve benzeri temizlik bezleri, sargı bezi ve tıbbi malzeme, aşı başta olmak üzere ilaç göndermiştir. Toplam yardım tutarı 50 bin tondur.

Bir ırkçı saldırıdan söz edilecekse İngiliz katkıları ve Demokrat Parti’nin onayıyla yapılan sadece yabancılarla beraber yaşama kültürünü değil, İstanbul şehir kültürünü yok eden 6-7 Eylül 1955 olaylarıdır. Her dönem el üstünde tutulan emekli Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu, “6-7 Eylül de bir Özel Harp işidir ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amacına da ulaştı” (Fatih Güllapoğlu’nun ‘Tanksız, Topsuz Harekat’ adlı kitabında yayımlanmıştır).

***

1943 yılında Ankara-Eskişehir arasında Beylikahır istasyonuna gittim. Görevim Toprak Mahsulleri Vergisi bağlamında köylüden alınan hububatın ne durumda olduğunu görmek ve alınabilecek önlemler konusunda merkeze bilgi vermekti. Bir büyük bataklığın kenarında kurulu istasyon ve çevresi gece gündüz bir sivrisinek bulutu içinde yaşıyordu. Köylerden kağnılarla getirilen buğdaylar tren yolunun yanındaki arsaya dökülüyor, işçiler küreklerle onları bir yere toplamaya, üstleri örtülecek hale getirmeye çalışıyorlardı. İstasyon memurları, vergi memurları, işçiler sıtmadan kırılıyordu ve durmadan kinin, atebrin yutuyorlardı. (Kayra, Cahit, Varlık Vergisi, s:117)

Savaş yıllarında yaşanan sıkıntıları dedelerimden ve o yılları çocuk olarak yaşamış annemden dinledim.

Dedem, İstiklal Harbi gazisi ve İstiklal Madalyası sahibi Ahmet Çavuş’tu (Peker). Güllüce köyünün zenginlerindendi. Dört oğlunu da okutmaya çalışmıştı. Babam ve Küçük amcam Köy Enstitüsü mezunuydu. Okulda okudukları için ve aile varlıklı olduğu sanırım diğer ailelere göre pek sıkıntı çekmemişler. Köyümüz ova köyüydü. 8-10 kilometre yakınlarındaki Koşuboğazı köyünde Balıkesir-Bandırma demiryolu istasyonu vardı. Ofis’e (Yani Toprak Mahsulleri Ofisi) teslim etmek zorunda oldukları buğdayı, arpayı ve diğer tarım ürünlerini öküz arabalarıyla buraya taşımışlar. Tahıllar ya buradan trene yüklenir veya istasyon yakınlarında depolanırmış.

Tabii ki her köy bu kadar şanslı değil.  Mustafakemalpaşa’nın dağ köylerinde yaşayan annemin ailesi ve oradaki köylüler için pek kolay geçmedi.

Ofise vermek zorunda oldukları tahılları Mustafakemalpaşa’ya götürüp teslim ediyorlardı. Bu onlar için iki-üç günlük bir yoldu. Toprak yol öküz arabalarıyla doluyordu.

İlerleyen yıllarda Köyün bağlı olduğu Devecikonağı nahiyesinde kurulan bir merkeze teslim etmeye başladılar.

Köyden çok sayıda genç askere alındı. Trakya’ya gönderildi. Bunlarda çok sıkıntı çekti. Askere alınanlardan Saim Arda burada vefat etti.

Savaş boyunca bakımsızlık, açlık ve bağlı hastalıklardan 25 bin asker ve 67 bin sivilin öldüğü kayda geçmiştir.

Güvem köyünden askere gidenler; soldan sağa:
1-?
2-?
3-Saim Arda (Dönemedi. Oğlu dünyaya geldi yüzünü göremedi. Saim Arda’nın  hiç resmi olmadı. Oğlu babasının resmini bile görmedi. Faruk Okumuş, bu resmi çoğaltıp hediye edince çok sevinmiş)
4-Esat Okumuş
5-Davutpaşa  (Davut Korkmaz):Beşir’in babası -Geldikten sonra çok yaşamadı.
6-Yakup:          (İsmail Batu’nun babası)
7-Hafuz Arif: Rıza Uçarı’nın ağabeyi.
8-Demirci Nazmi (Nazmi Özdemir)
9-Ferit Okumuş (Ahmet Ferit Okumuş)
10-?
11-?

***

Gerek ofisin verdiği düşük fiyat, memurların tutumu, hayvan vergilerindeki artış, fiyatların üç kat artması ve doğal olarak tüketim maddelerinin getiremeyişinin yarattığı yokluk… Bir yandan karneye bağlı ekmek, açlık diğer yandan düzgün depolanamayan tahılların milletin gözünün önünde çürümesi…

Bütün bunların faturası ilk serbest seçimde iktidara fatura edildi ve kuşaklar boyunca unutulmadı…

Yapılacak şey yok muydu? Vardı ama Atatürk yoktu. Almanya 1941 yılında Sovyetler Birliği’ne saldırınca silah altına alınan bir milyon askerden bir kısmı terhis edilirdi.

1942 yılı ortalarında Türk Genelkurmay Başkanlığı, Almanların süren savaşı kaybedeceğini anlamıştı.

1943 yılında Almanlar Stalingrad Muharebesini kaybettiler. Savaşı Almanya’nın kazanamayacağı belli olunca mevcut askerin yarısı terhis edilip, üretime kaydırılabilirdi. Bu tür uygulama çekilen sıkıntıları çok azaltırdı.

Büyük Taarruz öncesi askerler çevre köylerdeki tarım işlerinde çalıştırılmışlardı. Maalesef bu uygulama yapılmadı. Askeri birliklerin çevresindeki köylerde bile nüfus yetersizliğinden tarım ve ziraat faaliyetleri aksadı.

Maalesef bunları düşünüp uygulamaya sokacak bir Atatürk yoktu.

Savaş sürerken ülkenin sınır ve sınıra yakın bölgelerinde bazı camiler askeri amaçlarla kullanıldı. Kimisine mühimmat veya gıda depolandı. Kimisinde askerler barındırıldı.

Savaş bittikten sonra İstiklal Harbi esnasında İngiliz Muhipleri Derneğini kuran Sait Molla’nın takipçileri, Anadolu’yu işgal eden Yunan ordusu için, “Bu ordu halifenin ordusudur, onlara yardımcı olun, Yunan ordusuna karşı koyanlar kafirdir” diyenlerin çömezleri bu konuyu Demokrat Partinin göz yummasıyla cumhuriyet düşmanlığı olarak kullandılar.

  • Ekrem Hayri PEKER

 

KAYNAKÇA:

  • Akkılıç, Yılmaz, Bursa’da Yakın Zaman, Bursa-2006
  • Akkuş, Mine, Bursa Halkevi ve Uludağ Dergisi, Bursa-2011
  • Akkurt, Bülent, Bir Zamanlar Bursa’da, Bursa-1998
  • Avcıoğlu, Doğan, Türkiye’nin Düzeni, İstanbul-1975
  • Aydemir, Şevket Süreyya, Tek Adam, İstanbul-Mart 2011
  • Aydemir, Şevket Süreyya, İkinci Adam, İstanbul-Mart 2011
  • Bali, Rıfat N. Toplumsal Bellek ve Varlık Vergisi
  • Demirağ, Banu, Manolya Ağacının Kökleri-Dün Bursa, İstanbul-2000
  • Kayra, Cahit, 38 Kuşağı, İstanbul-2012, T. İş Bankası Kültür Yayınları-2011
  • Kayra, Cahit, Varlık Vergisi, İstanbul-Ekim 2021
  • Okur, Ali, 1927-1950 Yılları Arasında Türkiye’de Radyo Yayıncılığı, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2019
  • Peker, Ekrem Hayri, 1950-1960 Yılları Arasında Bursa’da Kültürel ve Sosyal Değişim, Bursa-2022
  • Peker, Ekrem Hayri, Bursa’da Sinema, Ankara-2021
  • Uluskan, Seda Bayındır, CHP Parti Müfettişliği ve Raporlarla Bursa Teşkilatı (1936-1945), İstanbul-2020

Gazeteler-Dergiler

  • ANT
  • Hakimiyet Milletindir
  • Yeni ANT

Siteler

  • org
  • com
  • Vikipedia

Ekrem Hayri PEKER

Kimya mühendisi, araştırmacı, yazar. Bursa Mustafakemalpaşa’da (1954) doğdu. Anadolu Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümü mezunu. TUBİTAK veri tabanına kayıtlı “Teknoloji tabanlı Başlangıç Firmalarına Özel İş Geliştirme” mentörü, C Grubu iş Güvenliği uzmanı olarak Nano kimyasalların tekstil materyallerine uygulamalar konusunda üniversitelerde konferanslar verdi. Yayınlanmış kitaplarından bazıları: "Kuşçubaşı Hacı Sami Bey", "Özbek Mektupları", "Yeşim Taşı - Ön Türkler ve Türk Tarihinden Kesitler", "Kafkasya'dan Anadolu'ya - Zekeriya Efendi". Belgeseltarih.com kurucu ortağı ve yazarıdır. E-Posta: [email protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:
Etiketler:
Ekrem Hayri Peker

BU MAKALELER İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR!

  • YENİ
Tekrarsız Süslemeler

Tekrarsız Süslemeler

Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN, 3 Aralık 2024
Sistematik Hatalar Bahçesi

Sistematik Hatalar Bahçesi

Ekrem Hayri PEKER, 3 Aralık 2024
Merdiven

Merdiven

Haber Merkezi, 21 Kasım 2024
“Heykeli Dikilecek Adam”: Kemal Akkoç

“Heykeli Dikilecek Adam”: Kemal Akkoç

Ekrem Hayri PEKER, 20 Kasım 2024
Türkülerde Felek

Türkülerde Felek

Dr. Halil ATILGAN, 19 Kasım 2024
Yenişehirli Deli Gazi Hüseyin Paşa

Yenişehirli Deli Gazi Hüseyin Paşa

Atilla SAĞIM, 17 Kasım 2024