Quantcast
Mustafa Kemal’le Çanakkale – Belgesel Tarih

Mustafa Kemal’le Çanakkale

Mustafa Kemal’le Çanakkale

Loading

“ŞEHİTLER ALLAH’TAN ŞUNU İSTEDİLER:
-YA RABBİ BİZİ DÜNYAYA TEKRAR GÖNDER VE
SENİN UĞRUNDA BİR KERE DAHA ŞEHİD OLALIM”
HAZRETİ MUHAMMED
(O’NA, ASHAB-I GÜZİNE, EHL-İ BEYTİNE SELÂM OLSUN)

 

Mehmetçik yürüdü Allahu Ekber
Alamaz onları yerde bin makber
Yürekler göründü cihandan ekber
Ya Allah Bismillah Allahu Ekber

Conkbayırında toprak düz müdür?
Baharın mevsimi yoksa güz müdür?
Cennete gülenler başta yüz müdür ?
Ya Allah Bismillah Allahu Ekber

Ölüm düğün günü yiğit harmanı
İstemez düşmana boyun kırmanı
Dilinde söylüyor Hakk’ın fermanı
Ya Allah Bismillah Allahu Ekber

Mehmetçik kartaldı arşa doldular
“İngilizler için afet oldular”
Mustafa Kemal’le yaran buldular
Ya Allah Bismillah Allahu Ekber

Saygı ve Şükranla
hilmi özden

MUSTAFA KEMÂL’LE ÇANAKKALE DESTANI

Birinci Dünya Savaşında, Kasım 1914 ile Ocak 1916 arasında Çanakkale cephesinde yoğun muharebeler yaşandı. 19 Şubat 1915 günü iki İngiliz zırhlısının Çanakkale Boğazı’na girip Türk mevzilerini topa tutmasıyla başlayan savaş, 18 Mart 1915 günü deniz harekâtıyla devam etti. 25 Nisan 1915’te ingiliz ve Fransız Orduları’nın Kumkale ve Gelibolu yarımadası’na yaptıkları kara çıkartmasıyla süren savaş; 7 Ocak 1916’da ingiliz ve Fransız birliklerinin Seddülbahir’den çekilmesiyle sona erdi. Bu savaşlarda insan kayıpları farklı kaynaklarda değişik sayılarda verilir. “Avustralyalı yazar Alan Moorehhead 1956 yılında yayımladığı; Gelibolu isimli eserinde tarafların Çanakkale Savaşları kayıplarını şöyle sıralar: Türkler: 251.309, İngilizler: 205.000, Fransızlar: 47.000 kişidir”

Mustafa Kemal Çanakkale muharebeleri sırasında “Vatan Müdafası”nı askerlerindeki yüksek ruh ve imanı bilerek yapıyordu. Fakat cephedeki Alman komutanların Mustafa Kemal’in bildiği bu ruhu anlamaları beklenemezdi. Üstelik öngörüleri yetersiz, Türk Milletinin, Vatanları üzerindeki hassasiyetleri onlar için çok önemli değildi. Bu yüzden Ordunun sevk ve idaresinde de gerçekçi olamıyorlardı.

Örneğin 5. Ordu Komutanı Liman Von Sanders’in düşmanın çıkartma yapacağı yerleri yanlış tahmin etmesi ve ordumuzun ana kuvvetlerini yanlış yerlerde konuşlandırması, çıkartma yapılan alanlarda savunmasız yakalanmamıza neden olmuştur. Halbuki savunma hattımız Seddülbahir ve Kabatepe bölgelerinde gerekli miktarda kuvvetlerle konuşlandırılsaydı, belki düşmanın karaya bile çıkmasına izin verilmeyecek ve savaş da o kadar uzun sürmeyip, o kadar fazla kayıpla bitirilmeyecekti.

25 Nisan. 1915 Anzak Koyu çıkarması: Halim Sami Bey’den gelen raporu okuyan Mustafa Kemal, 57. Alay’a ve topçu bataryasına derhal hazır olma emrini verir. Yanındaki 57. Alay 1. Tabur Komutanı Zeki Bey, dört yıl sonra, 1919’da Çanakkale’ye geri dönen Avustralyalı tarihçi Charles Bean’e o anı ve Mustafa Kemal’in sözlerini şöyle aktaracaktır: “Alay toplandı. Mustafa Kemal şöyle dedi. “Eğer düşman kuvveti Kocaçimen’e doğru yönlenmişse bu basit bir çıkarma olamaz: bu gerçek bir şey; bu bir ana çıkarma.” Ve bunun üzerine, sadece 1 taburu değil tüm 57. Alay’ı harekete geçirmeye karar verdi.”

Mehmetçik yürüdü Allahu Ekber
Alamaz onları yerde bin makber
Yürekler göründü cihandan ekber
Ya Allah Bismillah Allahu Ekber

Mustafa Kemal durumu son derece iyi okumuş, Conkbayırı hattının önemini kavramış ve bu hat güçlü bir şekilde tutulmazsa, düşmanın stratejik olarak üstünlüğü ele geçireceğini ve savunmanın yetersiz kalacağını anlamıştır. Düşman çıkarma yaptığı zaman bölgede sadece gözetleme görevini sürdüren küçük avcı birliklerimiz bulunmaktaydı. Her ne kadar bu birlikler kahramanca çarpışarak düşmanı oyalasalar da, sayıca çok üstün olan düşman kuvvetleri, bu birlikleri ezip geçerek bölgeye yayılmaya başlar. Kanlısırt, Kırmızısırt ve daha kuzeydeki sırtlar işgal edilir. Kocaçimen’e 57. Alay’ı bizzat sevk ederek ulaştıran Mustafa Kemal’in ilk gördüğü manzara pek fikir verici değildir. Düşmanın çıkarma yapmış olduğu Arıburnu sahilleri Kocaçimen’den görülmemektedir. Bunun üzerine binbir güçlükle Conkbayırı’na ulaşır. Bu esnada Conkbayır’ın güneyindeki 261 Rakımlı Tepe’den, 27. Alay’dan sahili gözetlemekle görevli bir müfreze efradının Conkbayır’a doğru kaçmakta olduğunu görür. Mustafa Kemal onların önüne geçer. Olayın geri kalan bölümünü kendisinden dinleyelim:

“Bizzat bu efradın önüne çıkarak:
-Niçin kaçıyorsunuz? Dedim.
-Efendim, düşman! Dediler.
-Nerede?
-İşte! Diye 261 Hakimli Tepe’yi gösterdiler.

Filhakika düşmanın bir avcı hattı 261 Rakımlı Tepe’ye yaklaşmış ve kemal-i serbestiyle ileri doğru yürüyordu. Şimdi vaziyeti düşünün: Ben kuvvetlerimi bırakmışım, efrat on dakika istirahat etsin diye… Düşman da bu tepeye gelmiş. Demek ki, düşman bana benim askerlerimden daha yakın ve düşman benim bulunduğum yere gelse, kuvvetlerim pek fena bir vaziyete düçar olacaktı. O zaman artık bunu bilmiyorum, bir muhakeme-i mantıkiye midir, yoksa sevk-i tabii ile midir, bilmiyorum. Kaçan efrada:

-Düşmandan kaçılmaz, dedim.
-Cephanemiz kalmadı, dediler.
-Cephaneniz yoksa süngünüz var. dedim.

Ve bağırarak bunlara süngü taktırdım. Aynı zamanda Conkbayırı’na doğru ilerlemekte olan piyade alayı ile Cebel bataryasının yetişebilen efradının marş marş’la benim bulunduğum yere getirilmesi için yanımdaki emir zabitini geriye yolladım. Bu efrat süngü takıp yere yatınca düşman efradı da yere yattı. Kazandığımız an bu andır.

“Bir koca muharebenin ufacık bir lahzaya bağlı olduğunu, hatta bir memleket hayatının fena kullanılmış bir an yüzünden tehlikeye düşebileceğini, burada olduğu gibi iyi kullanılmış bir anın ise bir muharebenin ve bir vatanın mukadderatını iyileştireceğini o dakikayı görür gibi canlanmış bir ifade ile duymak insanın tüylerini ürpertiyor.”

Conkbayırında toprak düz müdür?
Baharın mevsimi yoksa güz müdür?
Cennete gülenler başta yüz müdür

5.Ordu Komutanı Alman Liman Von Sanders Mehmetçik için demiştir ki: “Ölüme onlar kadar gülerek giden bir millet ferdi daha görmedim”

Ya Allah Bismillah Allahu Ekber

57.Alay’ın bir taburu düşmanın kuzey kanadını tutacak şekilde yerleşir. Bu kuvvetlere Mustafa Kemal şu tarihi emri verir:

Ben size taarruzu emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman zarfında yerimize başka kuvvetler gelebilir, başka komutanlar kaim olabilir.

57.Alay bir sel gibi düşmanın üzerine atılır. Düşman sahile kadar geri püskürtülür, öyle bir darbe yemişlerdir ki, ne yapacağını şaşıran düşman askerlerinin bir kısmının kayıklara binip kaçma çabaları görülür.

25/26 Nisan 1915 gecesi, İngilizler 5 tümenlik bir kuvvetle yeniden Arıburnu’na çıkarma yaparlar. Bu küçük bir ordudur. Halbuki bizim kuvvetlerimiz onlara göre hem sayıca çok az hem de bir sürü yetersizlik ve olumsuzluklarla mücadele etmektedir. Muharebe iletişimi iyi kurulamamıştır. Mustafa Kemal her türlü olumsuzluklara rağmen emrindeki birliklerle düşmana bir başarı şansı vermez.

Ölüm düğün günü yiğit harmanı

30 Nisan 1915’de Mustafa Kemal’e padişah adına Gümüş İmtiyaz Madalyası gönderilir. Bu madalya yazısının bir cümlesinde şu ifade vardır: “Geceli gündüzlü süren harbi, başarılı bir şekilde idare ederek, her an başka bir surette tecelli etmekte olan fedakar hizmetinizin sürüp gitmesini bekler, bütün kalbimle sizi kutlarım”

30 Nisan’da bir kumandanlar toplantısı yapılır. Mustafa Kemal şöyle der:

Bir’e kadar hepimiz ölerek düşmanı mutlaka denize dökmemiz lazımdır. İçimizde ve askerlerimizde, Balkan Harbi utancını tekrar görmektense ölmeyecek yoktur. Böyleleri varsa kendi elimizle kurşuna dizelim”.

İstemez düşmana boyun kırmanı
Dilinde söylüyor Hakk’ın fermanı

Âl-i İmrân Sûresi 142. Ayet “Yoksa siz; Allah, içinizden cihat edenleri (sınayıp) ayırt etmeden ve yine sabredenleri (sınayıp) ayırt etmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?”
Mâide Sûresi 35.Ayet “ Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının, ona yaklaşmaya vesile arayın ve onun yolunda cihat edin ki kurtuluşa eresiniz”.

Ya Allah Bismillah Allahu Ekber

Kahraman 57. Alay askerlerimiz için komutanları Mustafa Kemal şunları demiştir:
“Onlar mukaddes vatan toprakları için canlarını seve seve vermişler, Çanakkale Savaşlarının kaderini değiştirmişlerdir. Burada geçen her saniye, kullanılan her an, ölen her nefer Türk vatan ve milletinin mukadderatını çizmiştir. Kara savaşlarına katılan ilk birlik olan 57. Alay vatan sevgisinin ne olduğunu insanlıkta göstermiştir. Bu kahraman alayı, hayranlık, minnet ve rahmetle anıyorum.”

Mehmetçik kartaldı arşa doldular

Mustafa Kemal “Askerin önüne geçerek yüksek sesle selam verdim ve dedim ki;
-Askerlerim, karşımızdaki düşmanı yeneceğimize hiç şüphem yoktur: fakat siz acele etmeyin, önce ben ileriye gideyim. Siz ben kırbacımla işaret verdiğim zaman hep birden atılırsınız!.. Komutan ve subaylara da, işaretime askerlerin dikkatini çekmelerini emrettim. Ondan sonra hücum safının önünde bir yere kadar giderek oradan kırbacımı havaya kaldırıp, hücum işaretini verdim. Bütün erler, subaylar arlık her şeyi unutmuşlar, gözlerini, kalplerini verilecek işarete vermiş bulunuyorlardı. Süngüleri ve bir ayakları ileri uzatılmış olan askerlerimiz ve onların önlerindeki tabancaları ve kılıçları ellerinde olduğu halde subaylarımız, kırbacımın aşağıya inmesiyle birden demirden bir kitle halinde, aslanlar gibi saldırdılar ve ileriye atıldılar. Bir saniye sonra düşman siperleri içinde gök gürültüsü gibi (Allah! Allah! Allah!) seslerinden başka bir şey işitilmiyordu. Düşman silah kullanmaya fırsat bulamadı. Boğaz boğaza kahramanca mücadele sonucunda, ilk hatta bulunan düşman kamilen yok edildi. Dört saat gibi kanlı bir mücadeleden sonra 23. ve 24. Alaylarımız Conkbayır’ı düşmandan tamamen temizledikten ve 28. Alay da Şahinsırt’ın en yüksek sırtını geriye attıktan sonra, Sarılarla, Ağıldere üzerine batıya doğru saldırdılar. Askerlerimiz önlerine çıkan düşman birliklerini yeniyor, bozguna uğratıyordu.”

“İngilizler için afet oldular”

Mustafa Kemal, röportajında gazeteci Ruşen Eşref’e “Çanakkale Savaşının İngilizler için afet olduğunu” söyler.
Savaştan sonra bir İngiliz yazarı, o günkü çarpışmalarda harekatı komuta eden Mustafa Kemal hakkında şöyle diyecektir:
“Mustafa Kemal’in savaş yönetiminde gösterdiği şaşırtıcı başarılar silsilesi bu tarihten itibaren başladı diyebiliriz. Ne Liman Von Sanders ne de başkasının göremediğini o görmüş, Gelibolu yarımadasına ancak Conkbayırı ile Kocaçimen Tepesinde egemen olunabileceğini o anlamıştı. Müttefikler buraları ele geçirselerdi, bütün boğaza egemen olurlar ve 20 km.’lik bir çevreyi istedikleri gibi topçu ateşine tutabilirlerdi. Küçük rütbeli ama dahi bir Türk subayının orada bulunması müttefikler için harbin en büyük talihsizliklerinden biri oldu.”

Mustafa Kemal’le yaran buldular

Mustafa Kemal “Conkbayır tepesi birliklerimizin eline geçtikten sonra, düşman karadan ve denizden yağdırdığı yoğun topçu ateşiyle bu tepeyi cehenneme çevirmişti. Gökten şarapnel ve demir parçaları yağmur gibi yağıyordu. Büyük çaplı gemi toplarının tam isabetli daneleri yerin içine büyük lağımlar açıyordu. Bütün Conkbayır koyu dumanlar ve ateşler içinde kaldı. Herkes tevekkül içinde akıbetini bekliyordu. Etrafımız şehitlerle ve yaralılarla doldu. Savaş meydanında olanı biteni gözetlerken, bir şarapnel parçası göğsüme isabet etti. Cebimdeki saat parça parça oldu. Şarapnel bu yüzden vücuduma girememiş, yalnız derince bir kan lekesi bırakmıştı”.

Mustafa Kemal’in saatinin vurulma anını Şevki Yazman ise şöyle nakleder: Askerlerin saflarından ileriyi gözetleyen grup kumandanı bir ara göğsünün sağ tarafına bir şeyin çarptığını duyuyor, başını çeviriyor ve burada bir delik görüyor. Yanında 24. Alay’ın Kumandanı ve eski arkadaşı Nuri Bey (Conker) vardır. O telaşlanıyor, “Efendim vuruldunuz!” diye bağırıyor. Maiyetinin bundan haberdar olmasını istemeyen kahraman kumandan, “Sus!” diyor, eliyle Nuri Bey’in ağzını kapıyor. Sonra hissettirmeden sızı veren bu yanını yokluyor. Bütün hızıyla bu yanına çarpan misket ceketinin cebini deldikten sonra cebin içindeki eski mektep saatini paramparça ediyor ve bu suretle Türk’ün koruyucusunu da Türk’ün talihini de koruyor.

Ya Allah Bismillah Allahu Ekber

Anafartalar Grup Komutanı Albay Mustafa Kemal 9. Ağustos. 1915 gecesi birliklerin bulundukları hattı tahkim ederek savunma için düzenlenmeleri emrini verir. Kendisi de 10 Ağustos’ta yapılacak taarruzu yönetmek için Conkbayırı’na hareket etmiştir. Öte yandan 9. İngiliz Kolordu Komutanı da, Türkler’in elinde bulundurduğu Anafarta sırtlarını elde etmek amacıyla 10 Ağustos sabahı taarruz için gerekli emirleri vermiştir. İngilizler 20.000 kişilik bir kuvvetle günlerce kazdıkları siperlere yerleşmişler hücum anını beklemektedirler. Mustafa Kemal taarruzu çok erken saatlerde baskın tarzında planlamıştır. Bu taarruz süngü hücumu şeklinde olacaktır. 10 Ağustos 2015 taarruzu çok çetin ve çok kanlı muharebelere sahne olmuştur. Mehmetçik savaşın bütün evrelerinde olduğu gibi bu cephede de çok büyük kahramanlık destanları yazmıştır. Bakın o günkü muharebedeki askerimizin kahramanlıklarını Mustafa Kemal nasıl anlatır:

Karşılıklı siperler arasında mesafe sekiz metre… Yani ölüm muhakkak! Birinci siperdekiler hiçbiri kurtulmamacasına hepsi düşüyor. İkincidekiler onların yerine giriyor. Fakat ne kadar imrenilecek bir soğukkanlılık ve tevekkülle biliyor musunuz? Öleni görüyor, üç dakikaya kadar öleceğini biliyor. En ufak bir duraksama bile göstermiyor. Sarsılma yok! Okuma bilenler ellerinde Kur’an-ı Kerim, Cennete gitmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler, kelime-i şahadet getirerek yürüyorlar. Bu Türk askerin deki ruh kuvvetini gösteren hayrete ve tebrike değer bir örnektir! Emin olmalısınız ki, Çanakkale Muharebesini kazandıran bu yüksek ruhtur!

 

Kaynaklar:

  • İsmail Bilgin, Çanakkale savaşı Günlüğü, Timaş Yayınları, İstanbul, 2015.
  • Ruşen Eşref, Mustafa Kemal Çanakkale’yi Anlatıyor, Şema yayınevi, İstanbul, 2010.
  • Sadedin Özgür, Çanakkale Anlatılmaz Yaşanır, Özgür Medya, İstanbul.

Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN

Hilmi Özden, 1959 yılında dünyaya geldi. Konya ve Eskişehir’de İlk ve Orta öğrenime devam etti. Yüksek Öğrenimini Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinde tamamladıktan sonra, iki yıl mecburi hizmet ve on altı ay askerlik görevlerini takiben Sağlık Ocaklarında, Köy Hizmetleri 14. Bölge Müdürlüğünde tabip olarak çalıştı. 1995 yılında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalında Prof. Dr. Gürsel ORTUĞ ve Prof. Dr. Nedim ÜNAL danışmanlıklarında“Omurganın Torakal Bölümü’nde Medulla Spinalis Çaplarının Manyetik Rezonans Tekniği İle Ölçümü ve Değerlendirilmesi”isimli tezi tamamlayarak Anatomi doktoru ünvanı aldı. 2005 yılında ESOGÜ tarafından Nottingham Üniversitesine gönderildi ve Dr. Lopa Leach’in yanında angiogenesis üzerine çalıştı. Yurt içinde sıçan ve farelerde transplantasyon, embriyonik kök hücre ve mikrocerrahi üzerine çalışmalar yapan ekiplerde görev aldı. 2013 yılında, Eskişehir Türk Dünyası Başkenti Ajansı Danışma Kurulunda ESOGÜ temsilcisi oldu. Şu anda ESTÜDAM (ESOGÜ Türk Dünyası Uygulama ve Araştırma Merkezi) müdürü olarak da görev yapmaktadır. Anatomi sahasında yurt içi ve yurt dışı çalışmaları bulunan yazar ESOGÜ Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim dalında öğretim üyesidir. Evli ve iki çocuk babasıdır. E-Posta: [email protected]

YAZAR HAKKINDA

Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN Hilmi Özden, 1959 yılında dünyaya geldi. Konya ve Eskişehir’de İlk ve Orta öğrenime devam etti. Yüksek Öğrenimini Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinde tamamladıktan sonra, iki yıl mecburi hizmet ve on altı ay askerlik görevlerini takiben Sağlık Ocaklarında, Köy Hizmetleri 14. Bölge Müdürlüğünde tabip olarak çalıştı. 1995 yılında Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim Dalında Prof. Dr. Gürsel ORTUĞ ve Prof. Dr. Nedim ÜNAL danışmanlıklarında“Omurganın Torakal Bölümü’nde Medulla Spinalis Çaplarının Manyetik Rezonans Tekniği İle Ölçümü ve Değerlendirilmesi”isimli tezi tamamlayarak Anatomi doktoru ünvanı aldı. 2005 yılında ESOGÜ tarafından Nottingham Üniversitesine gönderildi ve Dr. Lopa Leach’in yanında angiogenesis üzerine çalıştı. Yurt içinde sıçan ve farelerde transplantasyon, embriyonik kök hücre ve mikrocerrahi üzerine çalışmalar yapan ekiplerde görev aldı. 2013 yılında, Eskişehir Türk Dünyası Başkenti Ajansı Danışma Kurulunda ESOGÜ temsilcisi oldu. Şu anda ESTÜDAM (ESOGÜ Türk Dünyası Uygulama ve Araştırma Merkezi) müdürü olarak da görev yapmaktadır. Anatomi sahasında yurt içi ve yurt dışı çalışmaları bulunan yazar ESOGÜ Tıp Fakültesi Anatomi Anabilim dalında öğretim üyesidir. Evli ve iki çocuk babasıdır. E-Posta: [email protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:
  • YENİ
Bir Mektup.. Bir Tehdit… Bir İsyan…

Bir Mektup.. Bir Tehdit… Bir İsyan…

Haber Merkezi, 13 Mart 2024
Kalfatlı – Kalafatlı ve Kültürel Kimliği

Kalfatlı – Kalafatlı ve Kültürel Kimliği

Dr. Yaşar KALAFAT, 11 Mart 2024
İnegöl’de Bir Yıldız Söndü

İnegöl’de Bir Yıldız Söndü

Haber Merkezi, 11 Mart 2024