Quantcast
Nyenrode-Utrecht ve Runik Yazı – Belgesel Tarih

Ekrem Hayri PEKER
Ekrem Hayri  PEKER
Nyenrode-Utrecht ve Runik Yazı
  • 20 Şubat 2021 Cumartesi
  • +
  • -
  • Ekrem Hayri PEKER /

Loading

Bazen hayat sizi hiç planlamadığınız bir yere, yöne sürükler. Bazen de aklınıza gelmeyen bir yere gidersiniz. Bazen de bir vesile olur, gitmeye düşünüp gidemediğiniz bir yere bir olay vesile olur ve bu hayaliniz gerçekleşir.

Bir dostumun ısrarıyla yolum Özbekistan’a düştü. Bu vesile ile hayalim süsleyen Semerkant, Buhara ve Fergana Vadisini defalarca gezdim. Özbekistan’da 3.5 yıl yaşadım. Çok istediğim, ama Hive’ye gidemedim.

Oğlumun askerliği nedeniyle yolum Konya’ya düştü. Anadolu Selçukluların merkezini bu vesile ile gezdim. Gittiğimiz zaman Şeb-i Arus haftasıydı. Yeni açılan merkezde semazenlerin gösterisini izledim ve şehirdeki müzelerin çoğunu gezdim.

Nyenrode, nedir, nereden çıktı diyeceksiniz. Haklısınız. O zaman hikâyeyi anlatmaya başlayalım. Oğlum dünyaca ünlü bir otomobil markasının Bursa’daki fabrikasında çalışıyordu. Yurtdışında yüksek lisans yapmak için araştırma yaparken yolu Amsterdam ve Utrecht arasında Breukelen isimli şirin bir kasabada yer alan. Nyenrode Universitesi ile kesişti.

Nyenrode Üniversitesi, Hollandalı KLM, Shell, Unilever, Philips ve AkzoNobel firmalari tarafından 2.Dünya savaşı sonrası ortaya çıkan eğitimli çalışan ihtiyacını karşılamak için açılmış bir vakıf üniversitesi. Eski Hollanda başbakanlarının da dahil olduğu birçok Hollanda içinde tanınan mezuna sahip bir okul. Zamanla daha uluslararası hale gelerek bünyesinde dünyanın birçok yerinden öğrenci kabülüne başlamış. Günümüzde birçok uluslararası öğrenci de eğitimini tamamladıktan sonra kariyerine Hollanda’da devam etmekte.

Uzun lafın kısası, bizim delikanlının Nyenrode’de master programına başlaması sayesinde ailecek Nyenrode diye bir yerin olduğunu öğrendik.

Oğlumu yolcu ettik. Aradan zaman geçip, bize okuldan ve kaldığı yurttan resimler göndermeye başlayınca “Burası nasıl bir yer?” dedik. Okul, Orta Çağda Amsterdam Utrecht arası su yolunu koruma amaçlı kurulan bir şatonun arazisinde kurulu. Kale ve etrafındaki arazinin 1946 yılında üniversiteyi kuran firmaların burayı satın alması sonucunda mevcut yerinde faaliyetlerine başlamış. Mümkün olduğunca eski hali korunduğu için gerçekten güzel bir atmosfere sahip bir yerdi.

Şato bahçesinde geyikler ve deve kuşları dolaşıyordu. Hemen internetten nasıl bir yer burası diye araştırmaya başladım.

Kaldığı odadan bir resim gönderince bizde film koptu. Kaldığı odanın altından bir dere geçiyordu.

Oğlumun on ay süren eğitim sırasında okuldan gönderdiği resimler harikaydı. Sonbaharı ayrı, kışı ayrı güzellikteydi.

Oğluma, “Bizi okuyorum diye kandırıyor musun? Okul değil, tatil kampındasın sanki” diye yazıyordum.

Okulun bulunduğu alandaki doğal güzelliğin gönderdiği resimlerden daha güzel olduğunu, içinde nilüferlerin olduğu büyük bir gölcüğün olduğunu ziyarete gittiğimde gördüm. Şahane bir göldü. İçinde kayıklar da yüzüyordu.

Şatonun etrafını çeviren hendeği dolduran su ve yakından geçen nehirden geliyormuş.

Eğitim esnasında zaman zaman çok büyük şirketlerin CEO’ları geliyormuş. Onlar deneyimlerini aktarırlarken, öğrencilerde onlara sunum yapıyorlarmış. Bu arada okulun yaptığı organizasyonlarla isteyen öğrenciler Güney Afrika, Çin ve Londra’ya inceleme gezilerine gittiler. Neyse, aylar geçti ve öğrenimi bitti. Mezuniyet törenine gidemedim. Ama ablası ve eniştesi mezuniyet törenine giderek ona moral verdiler.

Neyse, lafı uzattık. 2018 yılının haziran ayında oğlumun daveti olarak Hollanda’ya gittim. Amsterdam havaalanında buluştuk. Şehir merkezini gezdikten sonra yaşadığı Eindhoven şehrine gittik. Hollanda da kaldığım süre zarfında önce Eindhoven’i ve Amsterdam da geçirdim. Bazen oğlumla, bazen gelinim Melike’yle ve çoğu zaman yalnız.

Kızımın öve öve bitiremediği Utrecht ve buraya yakın olan Nyenrode’yi görmek istiyordum. Bir sabah kahvaltıdan sonra üçümüz trene atladık ve Utrecht’e geldik. Kent, Amsterdam’ın üçte biri büyüklüğündeydi. Şehir merkezi tren istasyonuna yakındı. İstasyondan kent merkezine gittik. Burası da kanallarla bölünmüştü. Kanalın yanından yürüdük.

Kanalın etrafı Amsterdam’da olduğu gibi tarihi binalarla doluydu. Binaların üzerinde yapım tarihleri yazılıydı. 400-500 yıllık binalar günümüze kadar gelmiş ve kullanılıyordu. Bu kanallarda normal kanallardan farklı olarak, kanal kenarındaki binaların altından kanal kenarına kadar uzanan orta çağda yapılış depolara sahip olmasıydı. Eskiden su ticaretini kolaylaştırmak için yapılmış olan bu tarihi depoların çoğu bugün restaurant, cafe ve sanat galerisi olarak kullanılmakta.

Kanal etrafındaki eski depoları kafelere dönüştürülmüş. Birisinde oturduk, bir bira içtim.

Kanalın içinde irili ufaklı gezi tekneleri dolaşıyordu. Kanalın üzerindeki küçük köprüler üzerinden tekneleri seyretmek çok hoştu. Köprünün trafiği de çok yoğundu. Köprüye gelmeden önce küçük bir meydan vardı. Meydanda çeşitli gruplar gösteri yapıyorlardı. Hem kendileri hem de kendileri eğleniyordu.

Bir klasik müzik topluluğunun gelip aletlerini kurması ve açık havada konser vermesi çok güzeldi. Çaldıkları parçaları daha ziyade benim gibi gezginlerden oluşan ziyaretçiler beğeniyle izlediler.

Köprüden geçip kulesi gözüken tarihi kiliseye gittik. 1200’lerde yapılmış devasa yapı daha sonra bir fırtına sebebiyle hasar görmüş ve bugünkü mevcut kilise ile kule arasında kalan kısım yıkılmış ve uzun süre enkaz olarak kaldırılmayı beklemiş. Kilise biraz küçülmüş olsa da haşmetinden bir şey kaybetmemiş. Bugün kilisenin etrafındaki meydanda gezerken hala yıkılan kısmın izlerini görmek mümkün.

Beni en çok şaşırtan şey, kilisenin yanındaki Runik yazılı taş oldu. Evet, daha önce yıkılmış kilisenin alanına ait olan bölüme bir Runik yazılı taş konulmuş. Şaşırdım, Runik yazı kültürü bildiğim kadarıyla Hollanda’ya ulaşmamıştı.

Yazıtın yanına gittim; inceledim ve değişik açılardan resmini çektim. Taşın hemen üzerinde bir kitabede taşın üzerindeki yazı yazılıydı.

Taş, 980 yılına ait. 1936 yılında Danimarka Devleti Utrecht’te hediye etmiş. Runik yazı, Ön Türkler tarafından bulunan, kullanılan ve İskitler, Hunlar tarafından Avrupa’ya yayılmış bir yazıydı. Daha sonra bu yazının farklı çeşitleri İskandinav ülkeleri ve Macarlar tarafından kullanıldı. Daha sonra bu ülkelerde yaşayanlar Hrıstiyan olunca kilise bu yazıya savaş açtı ve bu yazının olduğu materyaller yok edildiler. Taşın üzerinde çok ilginç motifler bulunuyordu.

Şehir gezimizi tamamlayınca otobüs duraklarına gittik. Oradan da bizi Nyenrode’ye götürecek otobüse bindik. Otobüs, şehrin göçmen mahallesinden geçerek Nyenrode’ye gitti. Tabelalarda Türkçe isimler görmek hoştu.

Nihayet şato uzaktan göründü, yakınındaki otobüs durağında indik ve şatoya doğru yürüdük.

Filmlerde gördüğüm şatolardaki açılır kapanır köprüden geçerek şatonun bahçesine girdik. Şatonun etrafındaki derin hendek su doluydu. Su yakındaki kanala akıyordu. Sağ tarafta 50-100 yıl önce yapılmış binalar ve eklentiler yer alıyordu. Şatonun bahçesinde seçkin bir grubun bir kutlaması vardı.

Oğlumun kılavuzluğunda şatonun merdivenlerinden çıktık ve binaya girdik. Önce alt katı gezdik. Yaz tatili ve hafta sonu olduğundan birkaç görevli dışında kimse yoktu. Sonra orta kata çıktık. Buradaki dershaneleri ve kafeteryayı gezdim.

Kafeteryanın penceresinden arka bahçeye baktım. Özel bir çiçek bahçesinin ardından bir koru uzanıyordu. Şatonun merdivenleri beni yormuştu. Kısa bir moladan sonra arka bahçeyi gezmeye çıktık. Ek derslikler, yurt, kafeterya ve yemekhane korunun arkasındaydı.

Bina gibi içindeki eşyalar da tarihiydi. Sonra üst kata çıktık. Kulenin dar merdivenlerinden tırmanıp dar merdivenlerden şatonun kulesine çıktım.

Şatoyu dolaşmamız bitince arka köprüden özel bahçeye geçtik. Bahçede zarif oturma yerleri, zarif bir çeşme ve çeşitli süslemeler vardı.

Bahçenin ortasında zarif bir kameriye yer alıyordu. Bahçeden çıkıp, yürüyüş yolundan arkadaki okul ve yurt binasının olduğu yere doğru yürümeye başladık. Geniş bahçenin neredeyse her tarafından küçük dereler akıyordu.

Ağır ağır yürüyerek ek dersliklerin olduğu yere ulaştık. Buradaki kafede oturup dinlendik, bir şeyler içtik. Dinlendikten sonra bahçenin oğlumun kaldığı yurdun yanına gittik. Dışarıdan odasına baktık.

Okulun arka kapısına kadar gittik. Buraya modern bir giriş yapılmış.

Sonra bahçenin diğer tarafından yürüdük. Bazı yerler özellikle el değmemiş halde bırakılmış. Devrilen ağaçlar aynen bırakılmış. Bazı yerlerde kalın sarmaşıklar göze çarpıyordu.

Yolumuzun üzerinde ceylanların, koyunların ve devekuşlarının bulunduğu özel alanın yanından geçtik.

Yolumuzun üzerine şirin iki katlı küçük bir ev vardı, kiralanabiliyormuş. Doğrusu aklım kaldı. Kiralayıp bir ay kalmak isterdim.

Şatonun girişinde tek katlı hizmet amaçlı binalar bulunuyordu.

Şatonun Yandan Görünüşü

Şatonun Bahçe Kapılarından Birisi

Şatonun odaları, kulenin daracık merdivenleri ardından şatonun geniş bahçesi derken epeyce yoruldum. Gölcüğün yanındaki kafeteryada mola verdiysek de yetersiz kaldı. Bahçenin asırlık ağaçlarının çevrelediği yollardan dış kapıya geldik. Sonra ana yola çıktık.

Şatonun Yoldan Görünümü

Okulun yakınındaki şirin bir binaya yöneldik. Bahçe içinde yer alan dekorasyonu sırıtmayan kafe lokantanın bahçe kısmına geçtik. Lokanta, kanalın yanındaydı. Oğlum, damak tadıma uygun bir yemek söyledi.

Yemeği yerken ve biramı yudumlarken nehirden geçen tekneleri seyrettim. Tekne sahipleri, lokantadakilere el sallayıp, laf atıyorlardı. Sanırım aynı kasabanın insanlarıydı, birbirlerini tanıyorlardı. Kimisinin teknesinde lüks arabaları vardı. Oğluma nereye gittiklerini sordum, denize açıldıklarını söyledi.

Geçen teknelerin direkleri yatıktı. Sanırım denize açıldıklarında yelken kullanılıyor.

İki saate yakın güzelim bahçede oturduk. Sonra yola çıktık ve yakındaki durağa yürüdük. On beş dakika sonra gelen otobüse bindik ve garda indik. Eindhoven’den geçen ilk trene bindik. Gece Eindhoven’e indik. Güzel bir gündü.

Ekrem Hayri PEKER

Kimya mühendisi, araştırmacı, yazar. Bursa Mustafakemalpaşa’da (1954) doğdu. Anadolu Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümü mezunu. TUBİTAK veri tabanına kayıtlı “Teknoloji tabanlı Başlangıç Firmalarına Özel İş Geliştirme” mentörü, C Grubu iş Güvenliği uzmanı olarak Nano kimyasalların tekstil materyallerine uygulamalar konusunda üniversitelerde konferanslar verdi. Yayınlanmış kitaplarından bazıları: "Kuşçubaşı Hacı Sami Bey", "Özbek Mektupları", "Yeşim Taşı - Ön Türkler ve Türk Tarihinden Kesitler", "Kafkasya'dan Anadolu'ya - Zekeriya Efendi". Belgeseltarih.com kurucu ortağı ve yazarıdır. E-Posta: [email protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:
Etiketler:
Ekrem Hayri Peker

BU MAKALELER İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR!

  • YENİ