Türk yüzyılı olarak nitelenen XVI. yüzyılda, Kanuni Sultan Süleyman devri (1520-1566), Türk Dünyası ile olan ilişkilerimiz açısından aktif olan dönemlerdendir. Bu dönem de özellikle İran’a karşı oluşturulan, Osmanlı Devleti ile Özbek Hanları arasındaki dayanışmayı ortaya koymak gerekir. Yavuz Sultan Selim Han(1512-1520) devrinden sonra Osmanlı Devleti ile Türkistan Hanlıkları ilişkileri kısmen zayıflamıştı.
Ancak bu ilişkiler, Kanuni Sultan Süleyman iktidar da iken, 1530-1555 yılları arasında süren Osmanlı-İran savaşlarında tekrar canlanmıştır. Öteden beri, Türkistan’da bulunan Özbek Hanları, İran’da hüküm süren Safevi Şahları ile sürekli savaş halinde bulunuyorlardı. Özbek Göçgüncü Han(1510-1530), Safevi hükümdarı Şah İsmail(1501-1524) ve Şah Tahmasb’la (1524-1576) sürekli savaşmış ve bu savaşların çoğu Özbekler lehine sonuçlanmıştı.
Özbekler’in Horasan bölgesini kısmen ele geçirmeleri üzerine, Şah Tahmasb büyük bir ordu ile harekete geçti. Bu sırada Damgan şehri Safeviler tarafından zaptedilmiş ve Özbekler katledilmişti. Bu ise, o sırada Özbek hükümdarı olan Ubeydullah Han’ı[1] (1533-1539) [1] bütün Özbek hükümdarlarını yardıma çağırmaya sevk etmiştir. Yalnız Şah Tahmasb, Meşhed ile Herat arasında “Turbent-i Şeyh Acem” denilen mevkide, 10 Muharrem 935/24 Eylül 1528 tarihinde yapılan savaşta, bu bölgeyi yine İran ülkesine katmıştı. Bu arada Hint Sultanı Babür (1526-1540) Şah, yeniden huduta tecavüz etmişti. Ancak Özbeklerin başarılarından “Duçar-ı dehşet olarak” sonunun Necm-i Sani’nin sonu gibi, olacağından endişe ederek geri çekildi ve bir daha da Maveray-ı Ceyhun’a gelmedi.[2] Özbekler, Şah Tahmasb’ın cülusundan itibaren on iki yıl da altı defa Horasan’a girmiş ve orası için mücadele etmişlerdi.[3]
Kanuni Sultan Süleyman devrinin başlarında, Osmanlı Devleti’nin siyaseti daha ziyade batıya yönelmişti. Bu nedenle Özbeklerin Safevilerle mücadeleleri sırasında Kanuni Sultan Süleyman, Türkistan’la pek beklenen düzeyde iligilenememiştir. Bununla birlikte Özbek Hanları’yla ilişkinin önemini çok iyi biliyordu. Tarihi kesin olmayan ve Kanuni devrinin başında olduğu tahmin edilen bir mektupta, Horasan hâkimi, ülkede iktidar kavgaları ve iç savaşların olduğunu, Hüseyin Baykara’nın dört yıl boyunca buraları istila edip halkın ızdırap çektiğini, şimdi ise etraftan alınan yardımlarla huzurun sağlandığını bildiriyordu.
Kanuni Sultan Süleyman, batıya doğru yönelmişti. Fakat doğu da her şeyden önemli olan İran meselesinin farkındaydı. Şah Tahmasb, bir taraftan doğuda Özbekler ile çarpışırken, diğer taraftan Osmanlı topraklarına da taarruz ediyordu. Safevilerin Anadolu içlerine kadar ilerleyen tehlikeli Şii propogandasının hiç bir zaman ardı arası kesilmemişti. Osmanlılara karşı takip ettikleri düşmanca politika ile Suriye ve Mısır’daki isyan ve huzursuzluk faktörünü artırıyorlardı. Kanuni Sultan Süleyman’ın doğu cephesini boş bırakıp, batı meselesi ile on dört sene kadar uzun bir müddet uğraşması, ancak Osmanlı Devleti için tehlikeli kapıları açık bulundurmakla izah edilebilir. Bu tehlike gerçekten vuku bulmamış ise, bu bir şekilde Kanuni’nin siyasetinin doğruluğunu göstermez. Aksine bu İranlıların tedbirsizliğine delalet eder, diyebiliriz.
Safevi Şahı’nın Anadolu’daki Şii propagandasından başka, Bitlis Hâkimi Şeref Bey’in Safeviler’e meyletmiş olması Osmanlıların doğu hudutlarını emniyetsiz hale getirmişti. Bunun üzerine Kanuni Sultan Süleyman, Şah Tahmasb’a sert bir mektup yazdı. O bu mektuba cevap vereceği yerde, Osmanlılara karşı ittifak etmek üzere Macaristan ve Almanya Krallıkları’na elçiler gönderdi.
Kanuni Sultan Süleyman, ancak 1533’de Avusturya ile yaptığı barış anlaşmasının sonucunda doğuya yönelebildi. İran’ın Anadolu ve Türkistan cephelerindeki bu düşmanca faaliyetleri Osmanlı Devleti ile Türkistan’daki Özbek Hanları’nı birlikte hareket etmeye sevk etmiştir. Kanuni Sultan Süleyman’a; İran’a karşı yardım istemek ve savaşa teşvik etmek amacı ile 1534 yılında Ubeydullah Han’dan, 1540’da da Abdullatif Han(1540-1551)’dan birer mektup gelmiştir. İşte bu mektuplar da Kanuni Sultan Süleyman’ın Irakeyn Seferi’ne çıkmasında önemli birer etken olmuştur.
[1] Zeki Velidi Togan, XVI. Asırdan Günümüze Kadar Müstemleke Devrinde Asya Tarihi, Bayezid Ktb., Nr.133905, İstanbul, 1965-1966, s.60; Bu sıralarda Özbeklerin asıl Hanı Şeybani Han’ın oğlu Temur ve Yeğeni Ubeydullah idi.Göçgüncü ismen Han idi. [2] J.Pustgall Hammer, Devlet-i Osmaniyye Tarihi,Terc. Mehmed Ata, İstanbul,1332 h.,C.VI, s.67-68.
Kimya mühendisi, araştırmacı, yazar.
Bursa Mustafakemalpaşa’da (1954) doğdu. Anadolu Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümü mezunu.
TUBİTAK veri tabanına kayıtlı “Teknoloji tabanlı Başlangıç Firmalarına Özel İş Geliştirme” mentörü, C Grubu iş Güvenliği uzmanı olarak Nano kimyasalların tekstil materyallerine uygulamalar konusunda üniversitelerde konferanslar verdi.
Yayınlanmış kitaplarından bazıları:
"Kuşçubaşı Hacı Sami Bey",
"Özbek Mektupları",
"Yeşim Taşı - Ön Türkler ve Türk Tarihinden Kesitler",
"Kafkasya'dan Anadolu'ya - Zekeriya Efendi".
Belgeseltarih.com kurucu ortağı ve yazarıdır.
E-Posta: [email protected]