Quantcast
Osmanlı’nın son Mekke Şerifi Ali Haydar Paşa, Fahrettin Paşa ve Medine Müdafaası – Belgesel Tarih

Ekrem Hayri PEKER
Ekrem Hayri  PEKER
Osmanlı’nın son Mekke Şerifi Ali Haydar Paşa, Fahrettin Paşa ve Medine Müdafaası
  • 09 Aralık 2018 Pazar
  • +
  • -
  • Ekrem Hayri PEKER /

Loading

Ali Haydar Paşa, 1866’da İstanbul’da doğdu. Şehzadelerle beraber saray okulunda okudu. İkinci Meşrutiyet’in ilanından sonra Ayan Meclisi’ne üyesi oldu. 1910’da Evkaf Nazırı, 1912’de Ayan Meclisi başkanı oldu. 1916 yılında vezir rütbesiyle Mekke Şerifi yapıldı. Ancak etkisi Medine’den öteye geçmedi. Şerif Hüseyin’in başlattığı isyan yayılınca trenle İstanbul’a gönderildi. 1935 yılında Beyrut’ta vefat etti. Bestekâr Şerif Muhittin Targan, Ali Haydar Paşa’nın oğludur.

KUTSAL TOPRAKLARA VEDA EDERKEN

Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasının üzerinden üç ay geçmişti.  Bab-ı Âli’den sürekli gelen telgraflar, İngilizlerin bir muhriple İstanbul’dan getirdiği Osmanlı yetkilileri… Bunların hiç biri Medine Koruyucusu Fahrettin Paşa’yı teslim olmaya ikna etmemişti. Paşa, “Ben, Peygamberimizin mezarını, bu asilere teslim etmem” diyordu. Hükümetin, padişahın telgrafları ona vız gelmişti. İstanbul hükümeti,  Adliye Nazırı Haydar Molla’yı bir İngiliz zırhlısıyla Hicaza gönderdi. Haydar Molla, Fahrettin Paşa’dan teslim olmasını istedi. Paşa, “Ben Peygamberimizin mezarını bunlara bırakamam” deyip bu teklifi de reddetti.

“Elbiselerini getirdiler, giydirdiler. Koltuklarına girdiler, Bâb-ur Rahma önüne kadar götürdüler. Paşa, burada başını çevirdi. Acılı ve hüzünlü, her şeyden umudu kesmiş bir bakışla Hücre-i Resullullah’a (Peygamberimizin mezarı) baktı… Aniden kılıç ve tabancasını hatırladı. Bunları getirdiler. Paşa, “Götürünüz, Hazret-i Peygamber’in kızı Hayrunnisa Hazret-i Fatma’ya emanet ediniz. Medine savunucusunun kılıcını, tabancasını ancak o koruyabilir” dedi. Emanetleri götürüp yerine koydular. Sonra otomobile bindirildi. Koluna bir kaymakam, karşısına bir jandarma yüzbaşısı yerleştirildi… Medine ve onu müdafaa eden Fahrettin Paşa böylece teslim oldu.

Mekke Şerifi, sonunda İngilizlerin teşvikiyle isyan etmişti. Kuşçubaşı Eşref Bey’in “Şerif isyan edecek, onun için hazırlanıyor” uyarılarına Cemal Paşa kulak asmamıştı. Şerif’in İstanbul’da rehin tutulan çocukları serbest bırakılıp, bölgeye gönderilmişti. Çocukları güya gönüllü toplayıp, Osmanlı ordusuna yardım edeceklerdi.

Şerif Ali Haydar Paşa kardeşi Şerif Cafer, oğulları Abdülmecit, Şerif Muhittin ve Emin beylerle bölgeye geldi. 14 Mart 1917’de Medine’den ayrıldı

Şerif Hüseyin’e nefes aldırmayan Vehip Paşa Kanal Seferi için görevlendirilince yerine 1915 yılında Galip Paşa atandı. Enver Paşa ve Cemal Paşa 20 Şubat 1916’da Medine’ye geldiler. Şerif Hüseyin ve bölgedeki şeyhlerle görüştüler.

Bölge kolordu komutanı ve Hicaz valiliğine getirilen Galip Paşa, yerel memurların ve emrindeki bazı subayların “Şerif isyan edecek” ihbarlarına kulak asmamış, ısrar edenleri hapse atmakla tehdit etmişti. Mekke komutanı yazları Mekke Şerifi’yle Taif’e giderken Galip Paşa Şerif’in yaylaya çıkmasını beklemeden Taif’e gitmişti.

Şerif Hüseyin, 1916 Haziran ayında bir bildiri yayınladı. Şerif, bu bildirisinde Cemal Paşa tarafından Şam’da asılan Arap milliyetçilerine değinerek, “Arap büyüklerinin haksız cezalandırıldıklarını, meşrutiyetin ilanından beri Osmanlı İmparatorluğu’nun kötü idare edildiğini, genç Türklerin açmış oldukları savaş yüzünden Hicaz halkının sefalete uğratıldığını” öne sürmüştür.

İsyancılar, yakın tarihte Suudi yönetimince yıkılan Ecyad Kalesi’nde kuşatılan Osmanlı askerleri yiyecek ve cephaneleri tükenince teslim oldular. Taif şehri kısa sürede teslim oldu. Liman kenti Cidde İngiliz gemileri tarafından bombalanınca teslim olmak mecburiyetinde kaldı.

İsyanı bastırmak için dost aşiretlerden gönüllü toplamaya giden Kuşçubaşı Eşref Bey, Hayber yakınlarında Emir Abdullah tarafından pusuya düşürüldü. Ağır yaralı olarak esir düştü.

Şerifin çocukları Emir Ali 4 bin, Abdullah 3 bin, Faysal 3 bin bedeviyi yanlarına topladılar.  Bu gönüllüleri sözde kanal harekâtına destek için toplamışlardı. Bu isyan İngiliz ilerleyişini kolaylaştırdı. Mısır’da esir tutulan Arap subayların çoğu Şerif Hüseyin’in ordusunda görev aldılar. Arap milliyetçilerinin Cemal Paşa tarafından Şam’da asılması, Arap asıllı halkın Osmanlıya bakışını değiştirmiştir.

Ömer Fahrettin Paşa 31 Mayısta Medine’ye geldi ve görevine başladı. Falih Rıfkı, Fahreddin Paşa’nın savaşta işe yaramayacağını gördüğü Medine halkını trenle Şam’a gönderdiğini yazar. Paşa, Ravza’yı asker temizletti. Ezanı taburdaki hafızlara okutur. Paşa, askerlerine geceleri Karagöz oynatıyor ve mesajlarını askere bu şekilde veriyordu. Gıda sıkıntısı başlayınca Medine’yi istila eden çekirgeleri toplatır ve tavada kızartıp askere yedirdi.

Fahrettin Paşa isyan yayılmaya başlayınca içinde Halife Osman’ın ceylan derisine yazdırdığı Kur’an dâhil olmak üzere kutsal emanetleri İstanbul’a gönderdi. Kutsal Emanetler, 27 Mayıs 1917’de İstanbul’a ulaştı.

İsyan başlayınca Fahrettin Paşa, “Hicaz Kuvve Seferiyyesi Kumandanlığı”na tayin edildi. Şerif Hüseyin’in isyanı üzerine Şerif ailesinden Ali Haydar Paşa vezir rütbesiyle Mekke Şerifi ilan edildi. Ali Haydar Paşa, kardeşi ve çocuklarıyla Medine’ye geldi. Osmanlı yetkilileri bir sefer kuvveti oluşturup yaklaşık 400 kilometre uzaklıktaki Mekke’yi Şerif Hüseyin’den kurtarmayı düşünüyorlardı. Ancak bu kuvvet oluşturulamadı. Şam-Medine tren hattına ünlü İngiliz casusu Lawrance’in eğittiği bedeviler sık sık sabotaj düzenliyorlardı. Fahrettin Paşa, Cemal Paşa ile görüşüp, askeri bir törenle Şerif Ali Haydar Paşa ve ailesini askeri bir törenle İstanbul’a uğurladı. Şerif Ali Haydar Paşa kardeşi Şerif Cafer, oğulları Abdülmecit, Şerif Muhittin ve Emin beylerle bölgeye geldi. 14 Mart 1917’de Medine’den ayrıldılar.

Fahrettin Paşa, İstanbul’dan 1300 kilometre uzakta direnmeğe devam ederken önce kurmay başkanı Emin Bey, bir taburla teslim oldu. Ertesi gün Emin Bey’in emrini dinleyen bir başka tabur teslim oldu. Bunun üzerine savaşı kazanan Emir Hüseyin’in kuvvetleriyle bir teslim protokolu imzalandı.

Teslim olunacağı gün Paşa, “Hazreti Peygambere veda edeceğim” deyip, şoförüyle Ravza-i Mutahhara’ya gitti. Burada dua ettikten sonra oradaki medreseye girdi ve burada kalacağını söylediler. Emir’in kuvvetleri, Fahrettin Paşa teslim olmadan anlaşmayı kabul etmeyeceklerini bildirdiler. Bunun üzerine ertesi sabah kumandan vekili Arif Bey ve arkadaşları Fahrettin Paşa’yı ziyaret ettiler ve teslim olmayan Fahrettin Paşa’yı kıskıvrak tuttular.

Fahrettin Paşa, Afganistan’a elçi olarak tayin edildi. 1922-1926 yılları arasında bu görevi yürüttü. Paşa, bu görevdeyken Enver Paşa Tacikistan’da Bolşeviklerle çarpışıyordu. Fahrettin Paşa, soyadı kanunu çıkınca, Türkkan soyadını aldı. 22 Kasım 1948’de vefat etti. Rumelihisarı mezarlığına gömüldü.

Şerif Hüseyin 1852 yılında İstanbul’da doğdu. Dedesi Şerif Muhammed bin Abdulmuin’in ikinci şerifliği (1856 ve 1858) döneminde Mekke’de kaldı.  Daha sonra İstanbul’a döndü. Üç yıl sonra babasının vefatı üzerine amcası Emir Abdullah’ın yanına Mekke’ye gitti.  Öğrenimine burada devam etti. 1893 yılında yine İstanbul’a çağırıldı. 1905-1908 yılları arasında Mekke’de Şerifi olan Ali Abdullah Paşa, Yıldız Sarayı’na bağımsızlık gönderilen istiyor jurnalleri sonunda görevinden alındı. Bab-ı Âli’de iyi bir kulis yapan ve sarayın güvenini kazanan Emir Hüseyin,

1908’de  Sultan II. Abdülhamit  tarafından Mekke Şerifi olarak atandı. 1908-1916 yılları arasında Mekke Şerifi,1916-1924 arası Hicaz Kralı oldu.

Medine’nin tesliminden sonra geride Kızılay heyeti kaldı. Heyet, bir müddet şehri işgal eden Emir Ali ile çalıştı. Heyette bulunan Feridun Kandemir, İran’ın Türkistan’a açılan kapısı Meşhet’e konsolos olarak atandı. Bu esnada Fahrettin Paşa Kabil’de büyükelçiydi. Enver Paşa, bu sırada Tacikistan’da Bolşeviklerle mücadele etmekteydi. Enver Paşa’yı bölgeye getiren Kuşçubaşı Eşref Bey’in kardeşi Hacı Sami Bey, ise Afganistan’da lojistik destek peşindeydi.

Enver Paşa’nın şahadetinden sonra mücadeleyi sürdüren Hacı Sami Bey, bir çatışmada dizinden yaralandı.   Ata binemeyecek durumdaki Sami Bey, Türkiye’ye gidip tedavi olmak istedi. İyileştikten sonra bölgeye dönüp mücadeleye devam etmek istiyordu. Zeki Velidi Togan, Sami Bey’den mücadeleye devam etmesini ister, ama ikna edemedi.

Sami Bey, otuz kişilik maiyetiyle Türkiye’ye gitmek için yola çıktı ve Meşhet’e geldi. Burada Konsolos Feridun Kandemir’le görüştü. Ankara’dan maiyetindeki otuz kişiye izin geldi. Kendisine izin çıkmamıştı. Hacı Sami Bey, buradan kaderine doğru yolculuğa çıktı.

13 Ocak 1919’da Medine’yi teslim eden Fahrettin Paşa, Yanbolu’da bir İngiliz destroyeriyle Kahire’ye getirildi. Bir müddet sonra Paşa’nın şehri gezmesine müsaade edildi.  Paşa’nın ünü kendisinden önce gelmişti. Şehri gezdiğinde Kahireliler etrafına toplanıyor ve ortalık miting meydanına dönüyordu. Halk, “Fahrettin Paşa, Fahrettin Paşa,” diyerek nümayiş yapıyorlardı. Mısır milliyetçilerinin bağımsızlık isteklerinden rahatsız olan İngilizler bu durumdan hoşlanmadılar. Paşa, Müslümanların direniş sembolüydü. Paşanın üniforması sürekli üzerindeydi.

İngilizler, paşadan üzerindeki üniformayı çıkarıp sivil kıyafetlerle dolaşmasını istediler. Paşa, “Ben Harbiye’den çıktığımdan beri bu üniforma sürekli üzerimde, bu üniformayı çıkarmam” dedi. Fahrettin Paşa,  kışladan çıkmadı. Kısa bir süre sonra, 5 Ağustos 1919 tarihinde Malta’ya gönderildi. Burada 2 yıl 33 gün kaldı. İngilizler, İstanbul’da ve Anadolu’da kendilerine direnen ve tehlikeli gördükleri subayları tutuklayıp Malta’ya sürdüler. Fahrettin Paşa, Ali İhsan Paşa, Halil Paşa hapis tutulduğu Bekirağa bölüğünden, Nuri Paşa da Batum’daki hapishaneden kaçtı.

Mustafa Kemal, karşılık olarak Anadolu’daki İngiliz subay ve askerlerini tutukladı. Bu askerlerin bırakılmasına karşılık, Mustafa Kemal Paşa, Malta adasında tutuklu bulunan başta Rauf Bey, İttihatçılar ve komutanların serbest bırakılmasını istedi. Görüşmeler uzun sürdü. Bu arada bir grup tutuklu Malta’dan İtalya’ya kaçtı. Sakarya Savaşı’ndan sonra adada rehin tuttukları insanları serbest bıraktı. Bir kısmı Avrupa’ya gitti. Çoğu Anadolu’ya geçti. Fahrettin Paşa, İtalya, Almanya, Rusya üzerinden Kars yoluyla 24 Eylül 1921’de Ankara’ya geldi.

Ekrem Hayri PEKER

Kimya mühendisi, araştırmacı, yazar. Bursa Mustafakemalpaşa’da (1954) doğdu. Anadolu Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümü mezunu. TUBİTAK veri tabanına kayıtlı “Teknoloji tabanlı Başlangıç Firmalarına Özel İş Geliştirme” mentörü, C Grubu iş Güvenliği uzmanı olarak Nano kimyasalların tekstil materyallerine uygulamalar konusunda üniversitelerde konferanslar verdi. Yayınlanmış kitaplarından bazıları: "Kuşçubaşı Hacı Sami Bey", "Özbek Mektupları", "Yeşim Taşı - Ön Türkler ve Türk Tarihinden Kesitler", "Kafkasya'dan Anadolu'ya - Zekeriya Efendi". Belgeseltarih.com kurucu ortağı ve yazarıdır. E-Posta: [email protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:
Etiketler:
Ekrem Hayri Peker
  • YENİ
Bir Mektup.. Bir Tehdit… Bir İsyan…

Bir Mektup.. Bir Tehdit… Bir İsyan…

Haber Merkezi, 13 Mart 2024
Kalfatlı – Kalafatlı ve Kültürel Kimliği

Kalfatlı – Kalafatlı ve Kültürel Kimliği

Dr. Yaşar KALAFAT, 11 Mart 2024
İnegöl’de Bir Yıldız Söndü

İnegöl’de Bir Yıldız Söndü

Haber Merkezi, 11 Mart 2024
Osman, Atman, Tuman ve Vakanüvislik

Osman, Atman, Tuman ve Vakanüvislik

Ekrem Hayri PEKER, 18 Şubat 2024
Muğla Kalafatları ve Halk İnançları

Muğla Kalafatları ve Halk İnançları

Dr. Yaşar KALAFAT, 11 Şubat 2024
100 Yıllık Bir Lezzet: Hacıbaba Köfte

100 Yıllık Bir Lezzet: Hacıbaba Köfte

Ekrem Hayri PEKER, 11 Şubat 2024