Quantcast
Sömürüye Karşı İlk Milli Eylem: Bor Madeni Direnişi – Belgesel Tarih

Ekrem Hayri PEKER
Ekrem Hayri  PEKER
Sömürüye Karşı İlk Milli Eylem: Bor Madeni Direnişi
  • 22 Şubat 2023 Çarşamba
  • +
  • -
  • Ekrem Hayri PEKER /

Loading

Susurluk’u geçip, İzmir’e giderken ortası göçmüş, eski köprüyü fark ettiniz mi? Ya da yolun kenarındaki outlet centerin karşısında yer alan masa şeklindeki yükseltileri? Size bunların öyküsünü anlatacağım.

Büyük dedenizin adına kitaplarda rastladığınızda nasıl bir duyguya kapılırsınız? Üstelik madencilik alanında ilk milli direnişin önderi olduğunu okuduğunuzda hissedersiniz? Makine Mühendisi Bilal Barsbey, milli maden mücadelesini anlatan ve Ankara Ticaret Odası tarafından yayınlanan “ULUSAL MADEN VARLIĞIMIZ ve BOR GERÇEĞİ”   kitabını okuduğunda Büyük dedesi Hacı Şeyh Efendi’yle karşılaşır.

Babasının dedesi Hacı Şeyh Barsbiy ülkemizdeki maden sömürüsüne karşı ilk direnişi başlatan insandır. Araştırmaya devam edince bu konuda ilk yazının1967 yılında bir tarih dergisinde çıktığını öğrenir. İş güvenliği tedbirleri alınmadığı için maden kazalarında yüzlerce insanın öldüğü, mermer, taş ocağı ve HES kurma adına doğanın acımasızca yok edildiği günümüzde bu direnişi tekrar hatırlayalım.

Hacı Şeyh Efendi Rus Çarlığı tarafından Çerkesya’dan sürülen Çerkeslerdendir. Kafkasya’dan gelen Çerkesler’in bir kısmı güney Marmara’ya yerleştirilirler. Hacı Şeyh Efendi ve yakınları Balıkesir yakınlarında, Bursa-İzmir Yolu üzerinde stratejik bir öneme sahip Demirkapı Köyü’nü kurarlar.

Kısaca köyün tarihçesine bakalım;

Demirkapı, Balıkesir ilinin Susurluk ilçesine bağlı bir köydür. Balıkesir iline 28 km, Susurluk ilçesine 16 km uzaklıktadır. Köy, Bursa-İzmir karayolu üzerindedir. Marmara ve Ege ılıman iklimi alanı içerisindedir. Köyün ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır.

Köyden bir görünüş

Demirkapı köyü büyük çoğunluğu Çerkes (Adıge) kökenlidir. 1864’te Kafkasya’dan sürülüp önce Balkanlar’a yerleştirilen, oradan da sürülüp gelen Abzah ve Şapsığlardan  oluşmuş.Bu Çerkesler, 1878’de çevredeki Manav köylerine (Atanaz,   Karamanköy, Köylüköy, Ayşebacı, Üçpınar, vb.) 15-20 hane biçiminde devletçe dağıtılmışlardır. Dört Abzah aile önderi, Hacı Şeyh Barsbiy,  Ahmet Efendi, Hafız Tahir Efendi, Hacı Ömer Efendi o dönemde Ömerköy’e ait bir mera olan şimdiki yerlerinde toplanarak Demirkapı’yı kurmuşlardır.  İlk kurulduğunda köy 500 hane ve 2000 nüfuslu olup Abzah ve Şapsığ boylarından oluşmaktaydı. Daha sonra Muhacirlerinde yerleştirilmesiyle köy hızla büyümüştür.

Aile Kafkasya’daki Adıgey Cumhuriyet’inin olduğu bölgede, Maykop’un 40 km. kadar kuzeyinde bulunan Fars nehri kıyısında kurulu bulunan Hakurinehabl  (orijinal adı Khakurinokhabl –bir diğer adı da Şogenhabl ) köyünden gelmiştir. Habl/Hable Çerkes dilinde mahalle-köy anlamına gelir.

Büyük büyük dede ise Barsbiy Mosözkoher olarak geçiyor. Aile adı olarak da ana vatanda Barsbiy Meş’oh (ateş böceği demek) olarak biliniyorlar.

1972-1973 Öğrenim döneminde öğrencilerin oynadığı tiyatrodan bir sahne

Köydeki ortaokuldaki öğrenciler yetmişli yılların başında köyde yaşayanlara tiyatro gösterisi yaparlardı. Köyde 1960’ların başında açılan kapalı sinema on yıl hizmet vermiştir.

Kadın ve erkeklerin eşit olduğu ve tek eşliliğin egemen olduğu Çerkes Köylerindeki yaşam şehirlerden farksızdı. Teknolojik gelişmeler takip edilirdi. Köye ilk radyoyu Barsbey ailesi getirmişti.

Dışarıya göçler nedeniyle Demirkapı nüfusu şimdilerde 150 haneye düşmüştür. İlk adı Çınarlı olan köy söylentilere göre, köye giriş çıkışları denetleyen demirden kapılar yapılmış olması nedeniyle DEMİRKAPI adını almıştır. O dönemlerde nüfusu 2000’e ulaşmış olan, kervan yolu üzerinde yer alan, pazar kurulan ve kumaş dükkânları da bulunan Demirkapı günümüzde dışarıya göç veriyor olmasına karşın İstanbul-İzmir karayolu üzerinde bulunması, Ömerköy demiryoluna, Balıkesir il merkezine ve Susurluk ilçesine yakınlığı nedeniyle önem taşıyan bir yerleşim yeridir. Köyün nüfusu o dönem adı Fırt olan bugünkü Susurluk’tan daha fazlaymış. Köyde yaşayanlar gelişmeleri takip ederler,

Çerkes kültürünün yaşandığı köyde düğünler Çerkes geleneklerine göre devam etmektedir.

Köyde yapılan Çerkes düğününden bir görüntü-1975

Kurtuluş Savaşı yıllarında Ethem Bey ve daha sonraları yurt gezileri sırasında Mustafa Kemal Atatürk köyde Adil Bey’in evinde konaklamışlardır.

Adil Bey’in konağının son hali
Ethem Bey’in ve daha sonraları Mustafa Kemal Atatürk’ün kaldığı oda

Direnişin öyküsünü Bilal Barsbey’den dinleyelim. Büyük dedem Hacı Şeyh Efendi ise yörede bir efsaneydi. Türkçeyi az biliyordu, Çerkesce ve Arapça konuşurdu. Köyü kurduktan sonra Mısır’a El-Ezher Medresesi’ne öğrenim görmeğe gitmiş. Giriş çıkışları emniyete almak için demir kapılar yaptırmıştır. Köyün adının buradan geldiği rivayet edilir.

DÜNYADA BOR

Bor, bundan dört bin yıl önce uzak doğuda, Tibet’te biliniyordu. Babilliler bu madeni uzak doğudan getirtip, altın işlemede kullanıyorlardı. Mısırlılar ise botu mumyalama işlerinde, Romalılar cam yapımında ayrıca Eski Yunan ve Romalılar temizlik yaparken kullanıyorlardı. M. S. 900 yıllarında Arap hekimler ilaç kullanıyorlardı.

Çinli sanatkârlar yaptıkları sanat eseri düzeyindeki cam ve seramik üretiminde bor kullanıyorlardı.

Yapılan arkeolojik çalışmalarda Sümerlerin altın ve gümüş işleyen kuyumcularının en elverişli lehim elemanı olarak bor bileşiklerinden yararlandıkları anlaşılmıştır. Romalılar kalsiyum boratın antiseptik özelliklerini ve bu nedenle dövüş yapılan arenaların zeminine serptikleri bilinmektedir. (Çınkı. M. Mustafa, Ulusal Maden Varlığımız ve Bor Gerçeği, s:58, Ankara 2002)

İlk borik asit demir sülfatın ısıtılmasıyla Kimya öğretmeni William Homberg tarafından elde edilmiştir. Elementer bor 1808 yılında Fransız Gay-Lusac ve Baron L. Thenard ve İngiliz Sir Humpry Davy tarafından bulunmuştur.

Pandermit Minerali

Bor maden olarak ilk defa Güney Amerika’da And Dağları’nda bulunmuştur. Borik asit üretimi endüstriyel anlamda ilk defa 1830 yılında İtalya’da yapılmıştır.

CUMHURİYET ÖNCESİ BOR MADENLERI

1850’li yılların başında, Bebek’te mermer işleri ile uğraşan Polonyalı mülteci, Henri Groppler eski ortağı Fransız Mühendis Camille Desmazures’e alçı taşından yapıldığını sandığı heykeller hediye eder. Heykellerde yüksek oranda boraks olduğunu anlayan Fransız Camille Desmazures, eski ortağıyla birlikte Türkiye’de boraks aramaya başlarlar. Aradıkları boraks Balıkesir ili Susurluk ilçesi yakınlarındaki Sultançayırı mevkiinde bulurlar. Buldukları “Pandermit” adı verilen bir bor minerali türüdür. Esasen bu saha 13 ye 14. Yüzyıllarda Romalılar tarafından işletilen bir sahadır. Hemen bulunan pandermitin işletilmesine dönük olarak sultandan 37 dönüm arazi üzerine sözde “Alçıtaşı” madeni çıkarmak üzere 20 sene müddetince işletme izni alırlar. Desmazures ve ortağı Groppler Pandermit (bor) üretimi yapacaklarını padişahtan aynı zamanda diğer yabancı şirketlerden saklamışlardır. Çünkü bu yıllarda bor ticareti oldukça iyi para kazandırmaktadır. Bir ton bor madeni Avrupa’da 8 bin dolar fiyatla alıcı bulabilmektedir. Sultançayırı işletmesinin üretime başlamasını müteakip Desmazures Paris civarında bir boraks rafine tesisi kurmuş, Sultançayırı’ndan çıkardıkları bor cevherini alçıtaşı adı altında yıllarca ucuz değer ve harçlar ödeyerek yurt dışına çıkarmışlardır.

Madenden çıkarılan mineraller eşeklerle taşınıyordu

İtalyan uyruklu M. Cove’ye Desmazures’in madenlerine yakın bir sahada, bir maden imtiyazi ihale edilmiştir. Ancak imtiyaz sahası Desmazures’in bor sahasına bitişiktir. Bunu öğrenen Desmazures, vekili vasıtasıyla ve Fransa elçiliği kanalıyla Osmanlı Hükümetini protesto eder.

İtalyan ve Osmanlı Devleti arasında kurulan ve Su Sığırlığı Nehri’nde Nehir Taşımacılığı Şirketi’nin Sözleşmesi

Ancak daha sonraki gelişmelerden Fransız Desmazures’in en geniş bir biçimde Osmanlı Ticaret ve Ziraat Nezareti ve Bursa Valiliği tarafından korumaya mazhar olduğu Susurluk Sultançayırı mevkiindeki Pandermit (bor) madenini talan ettiği anlaşılmaktadır. Bu durum Bursa’ya bağlı bir sancak olan Karesi’nin (Balıkesir) Vilayet olmasından sonra gün ışığına çıkmıştır.

Maden sahasından bir görünüş

Balıkesir’de çıkardığı bor cevherini ülkemizde işleyecek bir tesis kurmadan Fransa’daki fabrikasına taşıyan Desmazures ile bu kez, Osmanlı tebaasından Mihran Şirinyan adlı bir Ermeni arasında Pandermit (bor) işletme ruhsat sınırları üzerine anlaşmazlık çıkar.

Anlaşmazlık Ticaret ve Ziraat Nezareti’ne çözülmek üzere iletilir. Bunun üzerine, 8 Nisan 1882 tarih 2 sayılı Nezaret Emri Balıkesir Valiliği’nden ile Balıkesir Vilayeti Susurluk Nahiyesinde Demirkapı-Yıldız-Ayaklıdere noktaları arasındaki sahada bulunan ve Desmazurez ile Mihran Şirinyan arasında anlaşmazlık konusu olan borasit madenleri sınırlarının bilirkişi marifetiyle soruşturulmak suretiyle haritaların yeniden düzenlenmesi istenir. Bu amaçla Madenler Meclisi üyesi Yusuf Bey Balıkesir’e gönderilir.

Madenler Meclisi üyesi Yusuf Bey, valilikçe seçilen memurlar ve vilayet mühendisinden teşekkül heyet ile anlaşmazlık konusu bölgeye giderek incelemeleri tamamlar. Desmazures’in haksız olduğu anlaşılmıştır. Fransız Desmazures, altında bor madeni olduğunu tahmin ettiği sahalara, babasının malıymış gibi yayıldıkça yayılmış yavuz hırsız misali ev sahibini bastırmıştır. Durum Ticaret ve Ziraat Nezaretine bir raporla bildirilir.

Ancak bor madenlerinin talan edilmesi ve Bursa Valiliği’nin usulsüz işlem ve Desmazures lehine Balıkesir valiliği üzerinde baskı kurmaya çalışması Balıkesir Valisi Mehmet Reşat Paşayı vicdanen rahatsız etmiş bu durum karşısında, Mehmet Reşat Paşa, 24 Mayıs 1282 tarihli ikinci bir yazıyla;

“Desmazures, Mihran Şirinyan’Ia arasında anlaşmazIığa konu olan bölgeye bir saat mesafede 37 dönüm arazide alçıtaşı çıkarmak için 20 sene müddetle ve padişahın fermanıyla bir imtiyaz elde etmiş, o zamandan beri verilen imtiyaza aykırı (kaçak) olarak bor madeni çıkarıp dilediği gibi Avrupa’ya gondermiştir. Bursa Valiliği’nin Balıkesir valiliği nezdinde zorlayıcı mahiyetteki istekleri karşısında, Desmazures’e 37 dönümlük sahasına ilave 4 bin dönümlük bir saha veriImişse de, Desmazüres bununla yetinmeyerek, Bursa Valiliği’nin kendisini kayırmasa sonucu, imtiyazı altında bulunan maden ile civarındaki M. Cove kumpanyasının madenini içine alarak tahminen 200 bin dönüm bir yerde maden aramak için Bursa vilayetinden 24 Ocak 1880 tarihinde ruhsat aImış, nizami müddet içerisinde arama işine başlamadığı halde, Bursa Vilayetince arama ruhsat süresi altı ay daha uzatıImış, ancak bu süre içinde de Desmazures aramaya teşebbüs etmemiştir. Hepsinden önemlisi Bursa Valiliğince Balıkesir Vilayet olur olmaz verilen 200 bin dönümlük arama ruhsatı Balıkesir Vilayetinin herhangi bir tahkikat ve iznini içermediğinden geçersizdir. Diğer bir ifadeyle Bursa valiliği artık bir yetkisi kalmadığı halde Balıkesir Vilayeti sınırları içerisindeki araziler üzerinde maden arama ruhsatı vermiştir.” diyerek, Ticaret ve Ziraat Nezareti’ni Desmazures ve Bursa Valiliği’nin usulsüz ve yolsuz işlemlerinden haberdar etmiştir. Aynı yazıda Balıkesir Valisi Mehmet Reşat Paşa, zamanın Ticaret ve Ziraat Bakanına, kendisi tarafından ulaştırıIan ancak, olumlu bir yanıt alamadığı Türk vatandaşlarının maden ruhsat talepleriyle ilgili olarak adeta yalvarmaktadır.

“Ancak aylardan beri birçok yerlerde maden aramak isteyen altı, yedi şirketin dilekçeleri yüksek makamınıza mazbatalarla sunulduğu halde henüz hiç birisine olumlu bir karşılık alınamamıştır. Bunlara ruhsatname verilse diğer yerlerdeki madenleri aramak içinde pek çok istekli çıkacaktır. Böyle tabii servetlerden devlet hazinesinin nasıl ve ne kadar faydalar sağlayacağı herhangi bir açıklamayı gerektirmeyecek derecede ortadadır.”

İşte iki Osmanlı Valisi birisi (Balıkesir) Türk vatandaşlarının önünün kesilmesine isyanını dile getirerek, Türk madencilere kolaylık sağlanması için çırpınıyor, Bir diğeri (Bursa) vaki Türk Müracaatlarını görmezlikten gelerek Türk Toprağının bağrındaki kıymetleri kanun ve nizamIarı hiçe sayarak Fransız Desmazures’in ellerine yüz binlerce dönüm halinde teslim ediyor. Bu suretle bir taraftan da Türk vatandaşların önünde arama yapacakları, bor madeni üretecekleri bir metre kare arazi parçası bırakmıyordu.

Ya vekalet? Öyle anlaşılıyor ki oda Türk vatandaşlarının bor ya da sair bir madencilik faaliyetine, önüne konulmuş dilekçeleri sümen altı ederek, izin vermeyerek pek de sıcak bakmadığını aşikar bir biçimde ortaya koyuyordu. Ya yabancılar, elçileri önlerine düşmüş onların her türlü çıkarlarının bir hizmetçisi gibi çalışıyorlardı.

Yusuf Asım Bey, Fransız Desmazures ve İngiliz M. Hanson şirketine verilen Sultançayırı bor madeni sahası iIe ilgili olarak Sultana yazdığı mektup, yabancıların, yabancı şirketlerin ve onların çıkarlarının Osmanlı da ne denli üst seviyede korunduğu, aynı zamanda topraklarımızda bulunan maden varlığımızın ne denli bir kuşatma altında olduğunu açıkça ortaya koymaktadır.

Duyunu Umumiye‘ye terk edilen gelir kalemleri içinde madencilik faaliyetlerinden alınanların olmaması oldukça düşündürücüdür. Ancak bor madenciliği gelişim süreci bu noktayı en ince ayrıntısına kadar aydınlatmaktadır. Yukarıda madencilik alanında yerli ve yabancı girişimcilerin arasındaki rekabetten Madenler üzerinden alınan vergilerin(rüsumun) %5 ten %20’ye çıktığı Asmaaltı Girit tüccarlarından Yusuf Asım’ın Padişaha yazdığı mektuptan da açıkça anlaşılmaktadır.

Türk vatandaşların yoğun müracaatları karşısında Osmanlı yerli ve yabancı madenci arasında bir seçim yapmak durumunda kaldı. Padişah seçimini yerli madencilerden yana yapmakla birlikte Padişah kararının uygulanması yabancılar ve onların elçiliklerinden gelen baskılar karşısında bir türlü sağlanamıyordu.

Bu durum karşısında yapılacak tek şey maden sahalarındaki faaliyetlerin yasaklanmasıydı. 11 Temmuz 1883 tarihinde madencilik faaliyetlerinin yasaklanmasının da bir yabancı oyunu olduğu açıktır. Nitekim yasaklama kalkar kalkmaz yabancılar tekrar maden kaynaklarımızın üzerine çöreklendiler. Bor madeni çıkaranlar bu yasaklama kararının kalkmasını bekleyecek sabırdan da yoksundular. Yasaklama ile birlikte Türk madenlerinin kaçak olarak yurt dışına çıkarılması da başlamış oluyordu.

Ticaret Ziraat, Orman ve Madenler Nezareti’nin Sadaret makamına 13 Eylül 1884 tarihinde yazdığı yazı Türk vatandaşlarının hukuklarının nasıl çiğnendiğini göstermesi açısından oldukça önemlidir;

“…Karesi (Balıkesir) vilayeti dahilinde, Fırt (Susurluk) nahiyesinde Sultançayırı denilen yerde Cove ve Hanson şirketi ile Dömazür ve ortakları gruplarının mutasarrıf oldukları arazide evvelce araştırma yaparak meydana çıkardıkları iki kıta borasit madeni imtiyazının bu şirketlere verilemeyeceğinin kendilerine duyurulması ile maden ihraç ve naklinin de tamamen yasaklanması 23 Temmuz 1883 tarihinde Sadaret emirleriyle Nezaretimize bildirilmişti.

Bunun üzerine keyfiyet o vakit kendilerine duyuruImuş ayrıca maden ihraç ve naklinin yasaklandığı da Balıkesir Vilayetine bildirilmişti.

Ancak bu kararın alındığı ve ilgilere tebliğ edildiği günden beri adı geçen şirketler gerek Babiali’ye gerekse nezaretimize sık, sık müracaat ederek, evvelce açtıkları kuyuların zamanla bozulmaması için çıkarmaya mecbur oldukları borasit cevherlerinin meydanda kalıp günden güne zayi ve telef olduğundan bahisle bunların nispi rüsumu peşinen, depozito yolu ile ödenmek şartıyIa nakline izin verilmesini istemektedirler.

  • Madenlerin devletçe emanet yoluyla işletiImelerine teşebbüs edilmesi veya,
  • Şirketlerin alacakları ödendikten sonra, bundan böyle maden cevherinin her bir tonu için Nezaretimize maktu bir bedel ödemeleri şartıyla sermaye sahibi bir şirkete verilerek işletilmesi veya,
  • Evvelce kararlaştırıIan ve Devlet Şurası ile Nafia Komisyonunca da kabul ve tasvip edilen imtiyaz şartIarının talipleri bulunan Hanson Cove şirketi ile Dömazür ve ortakIarı gruplarına ihalesi veya,
  • Kuyulardan çıkarılıp açıkta durmakta olduğu bildirilen maden cevherlerinin Avrupa’ya nakline izin verilmesi gerekmektedir.

Uzun müddetten beri devam etmekte olan şu işin iyi bir şekilde bitirilmesini gerektiren sebeplerin en mühimi bu madenlerin terk edilmiş ve kullanılmaz bir halde bırakılmasından dolayı devlet hazinesinin nispi rüsum bedelinden senede onbeş, yirmi bin lira zarar etmekte olması ve madencilikle uğraşan halktan 7-8 yüz kişinin de işsiz kalmakta bulunmasıdır…” (43)

Desmasürez, M Hanson ye M. Cove adlı Fransız, İngiliz ve İtalyan’lar tarafından Sultançayırı’ndan kaçak olarak çıkarılan cevherler yine kaçak olarak arpa, buğday ve benzer mahsul ve eşya arasında yurt dışına gönderilmektedir. Nitekim bu şekilde yapılan bir miktar kaçak sevkiyat Bandırma ‘da yolcu vapuru içerisinde üzerine arpa konulduğu halde yakalanır. Bu tür kaçakçılık olaylarının önüne geçmek pek de kolay değildir.

Aradan yaklaşık üç yıl geçer Sadrazamlık tarafından 9 Şubat 1887 tarihli bir yazı (Sadaret tezkeresi) Yıldız Sarayı Başkatiplik Dairesine ulaşır. 1883 yılındaki başarısız kalan girişim artık başarılı bir şekilde tamamlanmak üzeredir. Tezkerede Sultançayırı bor madenlerinin ihalesi, M. Cove ve Hanson ve ortaklarına nisbi rüsumundan ödenilmek üzere yüzde altı faiz ve iki amortisman ile altmış bin Iiralık bir avans verilmek şartıyla ve elli sene müddetle verildiği ve Padişahın onayıyla işlemin kesinleşeceği anlaşılmaktadır. (46)

Ancak Padişah kendinden istenen onayı vermekte gecikir ve devreye İngiliz elçisi Alfred Sandison girer. İngiliz Elçisi’nin Sadaret’e yazdıkları oldukça ilginçtir.

Yazışmalardan anlaşıldığı kadarıyla ortada yeni yapılmış bir ihale yoktur. Sözü edilen ihale 1883 yılında yapılmış bir ihaledir. Esasen buna ihale demek imkânı da yoktur. Nitekim o tarihlerde Desmazures ile M.Hanson ve ortaklarının Maden Meclisine müracaatları üzerine %9 aynı rüsumla Sultançayırı bor madenlerini işletme hakkını belirli bir süre almalarını sağlayan tezkere yazılmış, ancak Padişah tarafından onaylanmayarak maden çıkarıp satmaya izin verir bir imtiyaz yabancılarca sağlanamamıştır. Üstelik 1883 yılında yapılan bu işlemleri hükümsüz kılan ve resmen padişah tarafından emronulan bir imtiyaz vardır. O imtiyazda Asmaaltı Girit tüccarlarından Yusuf Asım efendiye verilen imtiyazdir. Üstelik Yusuf Asım efendiye verilen imtiyaz da rüsum, Desmazures ve M. Hanson ‘un tekliflerinden %5 daha yüksek olup Hazinenin daha da menfaatinedir.

Ancak Sadaret, Ticaret ve Ziraat Nezareti hukuksuz bir dizi işlemlerde ısrar etmekte, Türk vatandaşlarının hukuki kazanımlarını ve kazanımların uyguIanmasını isteme taleplerini sürekli göz ardı etmektedir. Üstelik Ticaret ve Ziraat Nezareti Türk vatandaşların maden imtiyazi taleplerini de sümenaltı etmektedir.

Her şeye rağmen Cove ve Hanson Şirketi ile Desmazures ortaklarından müteşekkil grup Sultançayırı bor madenlerinin imtiyazını padişahtan alamamışlardır. Ancak maden ocağında bulunan bor cevherleri de alınıp yurtdışına çıkarılmalıdır. Bu amaçla daha önce Desmazures’le arazi anlaşmalığına düşen bu suretle yapılan inceleme sonucu, Desmazures’e Bursa Valisi tarafından usulsüz olarak 200 bin dönüm maden arama imtiyazi verildiğinin ortaya çıkmasını sağlayan Mihran Şirinyan devreye sokulur.

Mihran Şirinyan’a Maliye Nazırı Agop Kazasyan Paşa tarafından Padişahın haberi olmaksızın Susurluk nahiyesi’ne bağlı Demirkapı Çerkesbeyleri köyü yakınında Yağmurköy denilen yerden 500 ton bor madeni teslim edilmesi, Balıkesir Valiliği’ne emronulur.

Yöre halkının gösterdiği tepkilerden korkan Şirinyan, 500 ton Bor cevherini Jandarma mahiyetinde almayı istemektedir. Bu çerçevede Maliye Nazırı Agop Kazasyan Paşanın emri Vilayet Jandarma Kumandanlığı’na tebliğ edilir. Vilayet Jandarma Kumandanı (Alaybeyi) Halil Rıza, 500 ton bor cevherini Şirinyan’ın alabilmesine nezaret etmek üzere Vilayet Yüzbaşısı Mehmet Ağa’yı görevlendirir.

Mehmet Ağa ve mahiyetindeki erler ile Şirinciyan’la birlikte Bor cevherlerinin olduğu mahale varırlar. Durumu ögrenen çerkesler toplanarak Şirinyan’ın bor cevherlerini almasına karşı koyarlar. Çıkan arbedeyi jandarma önleyemez. Çerkesler zaptiye erlerinin bazılarını ve hayvanları kazık ve sopalarla döverler, Jandarma ve Şirinyan bor cevherini bırakıp geri dönmek zorunda kalırlar.

Daha sonra Balıkesir valisi; bor cevherlerinin Şirinciyan tarafından alınmasını sağlamak üzere, vilayet Jandarma Kumandanı (Alaybeyi) Halil Rıza Efendiyi görevlendirir.

Vilayet Jandarma Kumandanı Halil Rıza Efendi mahiyetinde jandarma erleri ve Şirinyan’la birlikte bor cevherlerinin bulunduğu mahale gelir. Karşılarında Çerkes Hacı Şeyh Efendi başkanlığında 50 kadar köylü ellerinde sopalarla beklemektedir. Köylü, “Bu Hıristiyan yine mi geldi?” diyerek Jandarma ve Şirinyan’ın üzerine hücum eder. Şirinciyan köylüler tarafından bir güzel dövülür. Kan revan içinde kalan Şirinyan’ı bizzat Vilayet Jandarma Kumandanı Halil Rıza Efendi kucağında köyün içine kadar taşıyarak bir evin içine getirir. Bilahare oradan çıkılarak Şirinyan’la birlikte Balıkesir’e dönülür.

Padişahın haberi olmaksızın yabancıların menfaatlerinin korunması ve hatta bu uğurda Osmanlı Devletinin zaptiye güçlerinin kullanılmaya çalışılması sonuçta yerli halkı galeyana getirmiş devlete ve kolluk güçlerine zor kullanacak, karşı koyacak bir noktaya ulaştırmıştır.

Nihayetinde Hacı Şeyh ve üç arkadaşı Bandırma’da yakalanıp Balıkesir vilayetine getirilerek vali huzuruna çıkarılırlar. Valinin “Siz niçin Hükümete karşı gelirsiniz ve Alay Beyini döğersiniz? “ sorusu üzerine, Hacı Şeyh; “ Sultan Aziz gibi bir Padişahı hal’eden vükalaya ne yaptılar ki? Biz Alay Beyi’ni döğersek ne lazım gelir.”, “şayet Padişahımız bize bu madeni verin … diye ferman ederse o vakit bir şey demeyeceklerini” söylerler. Ardından Hacı Şeyh Barsbiy ve arkadaşları valinin huzurundan ellerini kollarını sallayarak çıkıp giderler.

Osmanlı Devleti’nin valisinin elleri kolları bağlanmış, jandarma’ya el kaldıran, mahiyetindeki Şirinyan’ı kan revan içinde bırakan ve Maliye Nazırı Agop Kazasyan’ın emirlerini hiçe sayan mahallin köylüleri ve elebaşlarına herhangi bir yaptırım uygulama cihetine gidilemediği anlaşılmaktadır. Bunun nedeni hiç kuşkusuz Maliye Nazırının emrinin Padişah iradesini yansıtmaması ve konulan yasağın keyfiyetle delinmeye çalışılmış olmasındandır.

Ayrıca bu olay Osmanlı ekonomisinde artan yabancı hâkimiyetine karşı somutlaşan mahalli tepkilerin ilklerinden olması açısından oldukça önemlidir.

Bu olayı müteakip tüm yerli halk direnişine karşın Sultançayırı bor madeni imtiyazi Cove ve Hanson şirketi ile Desmazures ve ortaklarına verilmiş,

1889 yılında Societe Lyonnaise de Borate de Chaux adlı bir Fransız şirketi de Sultançayırı yakınında Aziziye’yi de kapsayan civar sahaların imtiyazını almıştır.

Bu şirket çıkardığı bor minerallerini Bandırma Limanı’na suyoluyla rahatça taşımak için tek engel olan ve yöre halkı arasında Ceneviz Köprüsü olarak bilinen eski Roma köprüsünün 1897 yılında dinamitle havaya uçurulduğu seyyah Antony Monro’nun anılarında yazılıdır. (14.Yüzyıldan Cumhuriyet Dönemine Kadar Yabancı Seyyahların Gözünden Bursa İlindeki Tarihi Eserler s,187)

Fransızların ortasını dinamitle havaya uçurduğu Roma köprüsü

Ardından 1904 tarihli bir fermanla imtiyaz, Reşit Paşa ve İngiliz uyruklu William Vitaller’e 60 yıl müddetli olarak verilmiştir.

Bor tuzlarının devletleştirilmesine gelince; bu, 4.10.1978 tarih ve 2172 sayılı Devletçe İşletilecek Madenler Hakkında Kanun’a göre gerçekleştirilmiştir. Bu Kanun, belirli bölgelerde belirli cins madenlerin Devletçe aranmasına ve işletilmesine, bu madenlerle ilgili olarak daha önce gerçek kişilerle özel hukuk tüzel kişilerine verilmiş arama ruhsatnameleri ve işletme haklarının geri alınmasına karar vermeğe Bakanlar Kurulunu yetkili kılmaktaydı.  Devletçe işletilecek madenlerle ilgili ön tedbirler, değer takdiri ve kamulaştırma iş­lemleri, yargı yolu, tazminatların ödenmesi ve madene el koyma gibi çeşitli konularda ayrıntılı hükümler getirmekteydi.

Sultan Çayırı Köprüsü’nün orijinal hali

Bu kanuna dayanılarak,  tek bölgede bor tuzlarının, on bir bölgede maden kömürü ve asfaltitlerin, dokuz bölgedeki demirlerin Devletçe aranması ve işletilmesine,  bu madenlerle ilgili olarak daha önce gerçek kişilerle özel hukuk tüzel kişilerine verilmiş arama ruhsatnameleri ve işletme haklarının geri alınması;  anılan madenlerin sırasıyla Etibank, Türkiye Kömür İşletmeleri Kurumu, Türkiye Demir ve Çelik İşletmeleri Genel Mü­dürlüğü eliyle aranması ve işletilmesi için 31.10.1978 tarih ve 7/16681, 7/16682, 7/16699 sayılı ve 28.11.1978 tarih ve 7/16826 sayılı Bakanlar Kurulu kararnameleri çıkarılmıştır.

Kararnamelerin kapsamına giren 927 maden alanında 2172 sayılı Kanun uyarınca yapılması gerekli tespit ve değer takdiri işlerini yürütmek üzere kurulan 28 takdir komisyonunu kurulmuştur.  Tespit ve değer takdiri işleri tamamlanan 16 bor tuzu alanından 9’una, 238 kömür ve asfaltit alanından 85’ine 117 demir alanından 84’üne Enerji ve Tabiî Kaynaklar Bakanlığının kararıyla el konmuştur.

  • Ekrem Hayri PEKER

 

KAYNAKÇA:

  • Belgelerle Türk Tarihi dergisi, s, 24, Ekim -1967
  • Çınkı, Mustafa, Ulusal Maden Varlığımız ve Bor Gerçeği, Ankara 2002
  • Mutluçağ, Hayri, Belgelerle Türk tarihi S:1 Ekim 1967 s,24
  • Vikipedia
  • Yıldırım, Fahri, 14.Yüzyıldan Cumhuriyet Dönemine Kadar Yabancı Seyyahların Gözünden Bursa İlindeki Tarihi Eserler Bursa-Kasım 2014

Ekrem Hayri PEKER

Kimya mühendisi, araştırmacı, yazar. Bursa Mustafakemalpaşa’da (1954) doğdu. Anadolu Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümü mezunu. TUBİTAK veri tabanına kayıtlı “Teknoloji tabanlı Başlangıç Firmalarına Özel İş Geliştirme” mentörü, C Grubu iş Güvenliği uzmanı olarak Nano kimyasalların tekstil materyallerine uygulamalar konusunda üniversitelerde konferanslar verdi. Yayınlanmış kitaplarından bazıları: "Kuşçubaşı Hacı Sami Bey", "Özbek Mektupları", "Yeşim Taşı - Ön Türkler ve Türk Tarihinden Kesitler", "Kafkasya'dan Anadolu'ya - Zekeriya Efendi". Belgeseltarih.com kurucu ortağı ve yazarıdır. E-Posta: [email protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:
Etiketler:
Ekrem Hayri Peker

BU MAKALELER İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR!

  • YENİ