Quantcast
Tarih, doğa, kültür, turizm ve İznik – Belgesel Tarih

Hacı TONAK
Hacı  TONAK
Tarih, doğa, kültür, turizm ve İznik
  • 19 Aralık 2018 Çarşamba
  • +
  • -
  • Hacı TONAK /

Loading

İznik tarihin, kültürün, turizmin, en önemlisi bereketin yurdudur; doğanın eşsiz güzellik, eşsiz iklim, eşsiz bir göl bağışladığı kenttir. Uğruna kavimlerin, ülkelerin, imparatorlukların savaşması; sahip olmak yahut elde tutmak için nice kralın, nice ünlü komutanın surları önünde can vermesi bu yüzdendir. O, bir Khryseapolis, yani Altınşehir’dir.

Ne zaman kuruldu, kim kurdu?

Mitoloji, kuruluşunu Dionysos’a bağlar. Dionysos’un Lidya’lı olduğunu ve evi sayılan bir dağda, Nysia’da doğduğunu biliyoruz. Dionysos’un yurdu bakımından Nysia, Manisa’daki Spil dağı da olabilir, İznik’in yanıbaşındaki Samanlı yahut Avdanlı dağları da…

Kadmos’un kızı Semele’den doğma Zeus oğlu Dionysos,  erişkin çağa geldiğinde su perilerinden birine (Nymfe) gönlünü kaptırır. Peri, başlangıçta evlilik konusunda gönülsüzdür. Çok geçmez, bir yolu bulunur, başgöz olan iki sevgili, yerlerden yer seçip İznik’e yerleşirler.

Altınşehir böylece şenlenirken, Bakkhalar’ı ile çılgınca işler yapmayı seven Dionysos, ola ki Deliktaş’ın oralarda şöyle sesleniyordu takipçilerine:

Koşmak ne güzel, dağlarda
Bakkhos alaylarının ardından!
Sarılıp gezmek benekli ceylan postuna,
serilip yatmak toprağa,
yakalayıp boğazlamak yaban tekelerini,
atılmak Lydia’nın, Frigya’nın dağlarına!
O zaman yer yüzünde derelerde süt akar,
Derelerde şarap akar, bal akar;
Yükselir sanki yerden,
Lübnan buhurunun dumanları.

Kurucusu Dionysos olan kentin müşküre üzümünü, bardakçı yemişini ve narın, ayvanın, şeftalinin, kirazın en iyisini yetiştirmesine; havasının, suyunun İznik gölünce bir dalgalanıp, bir durulmasına elbet şaşılamaz!..

Mitolojiden ötesi

Bin yıl öncesinden kalma bir piskoposluk belgesi, tarih öncesinde, bugünkü İznik’in yerinde Helikore adında bir kentin bulunduğunu kaydeder.  Beyleri kadar halkının da gönenciyle tanınan kent, Mysialılar’ın bir saldırısı sonucunda yağmalanıp yakılıp yıkılır.

İzmirli Homeros,  adlarını Askanius’tan (İznik gölü) alan Askanialılar’ın Troya’nın savunmasına katıldıklarını söyler. Bunlardan Phalkos, Morys, Polyphetes, Palmys ve Askanios gibi yiğitler Hektorla omuz omuza savaşırlar, Akha ordularına karşı, Anadolu’yu savunmak için…

Amasyalı, coğrafya tarihçisi Strabon (İÖ. 65 – İS. 23), İznik’in,  İÖ. 316 yılında Büyük İskender’in yoldaşlarından Antigonos tarafından Antigonia adıyla kurulduğunu belirtir. Kuruluşundan altı yıl sonra, İskender’in diğer bir yoldaşı general Lysimakhos kenti ele geçirip karısının adını verir: Nikaia!

Nikaia, İskender’in ünlü generali Antipatros’un da kızıdır; bu da kente adının verilmesini daha bir anlamlı ve açıklayıcı kılar…

Lysimakhos’un ölümünden sonra Bithynia topraklarına katılan kent, Roma’nın Anadolu’da yayılması sürecinde bir süre Pontus krallığının yönetimine girer. Pontus kralı Mitridiates’in, Uluabat yakınlarındaki savaşta general Lussulus’a yenilmesi üzerine Bithynia’nın tümü ile birlikte Roma tarafından işgal edilir ve yeni egemenlerin oluşturduğu  Bithynia-Pontus eyaletinin merkezi olur.

Çok geçmez şiddetli bir depremde yıkılır. Kamucu imparator Hadrianus’un buyruğu ile yeniden kurulur. İS. 260’larda, Goth kavimlerince iki kez yağmalanır. İmparator Diocletianus (İS. 284-365) döneminde,  “İsa ve tanrısına tapanlara” karşı çıkarılan “Nikaia fermanları”nı ve bunların öngördüğü acımasız uygulamaları yaşar. Çok geçmez, Hristiyanlıktan bütünleyici bir ideoloji olarak yararlanmak isteyen Büyük Konstantinius’un, bu dini benimsemesine ve Birinci Konsül’ü toplamasına tanık olur. Birinci Konsül, Doğu kilisesinin başını çeken ve Teslis kuramına akılcı bir açıklama getirme çabasındaki Samsatlı Arius ile yandaşlarını mahkum eder.

İS. 368 yılındaki depremde bir kez daha yıkılıp bir kez daha kurulur.

Yeni kurucu, Roma’nın Bithynia valisi Pilinus’tur. Günümüzde, kazıları süren tiyatro Pilinus tarafından yaptırıldı. Bu arada metropolis sanını aldı ve İmparatoriçe İreni’nin topladığı Altıncı Konsül’e de (787) ev sahipliği yaptı.

Selçuklu ve Osmanlı başkenti

İznik, Latinlerin  İstanbul’u işgal etmeleri üzerine bir dönem Bizans imparatorluğunun, Kılıçaslan döneminde de  Türkiye Selçuklularının başkenti oldu. Orhan Gazi’nin kuşatıp ele geçirmesinin ardından Osmanlı yönetiminin merkezi haline geldi. Gezgin İbni Batuta, İznik’i ziyareti sırasında kendisini ve başka konukları Orhangazi’nin yokluğunda Nilüfer Hatun’un karşılayıp ağırladığını, Türklerin  kaçgöç bilmediklerini ve meclislerinde “arakı” dahi içtiklerini, buna karşılık kentlerinin canlı ve şenlikli olduğunu söyler.

Batuta’nın da belirttiği gibi İznik, Osmanlı yönetiminde sanat, ticaret ve kültür merkezi olarak önem kazandı. Orhan Gazi’nin kurduğu medresede, zamanın en önemli bilginleri ders verdi ve yetiştirdikleri öğrenciler Osmanlı devletinin bir dünya imparatorluğuna  evrilmesine katkıda bulundu.  Dünyaca tanınan bir çinicilik merkezi haline gelen İznik, bu özelliğini birkaç yüzyıl boyunca sürdürdü. İznik çiniciliğinin gelişimi, Osmanlı yapıları üzerinde de açıkça izlenebilmektedir. Örneğin,  İznik Yeşil Cami minaresini süsleyen en eski İznik çinileri, biçim olarak önceki dönemleri izlemekle birlikte firuze ve yeşil renklerin çeşitliliği ve zenginliği bakımından dikkat çeken bir yeniliği ifade ederler.
İstanbul’daki yapılarda kullanılan çinilerin de İznik ürünü olduğu tarihsel belgelerden anlaşılıyor. Evliya Çelebi, İznik’te 300’den fazla çini fırınının bulunduğundan söz eder. İznik çinilerinde; lâle, sümbül, nar, karanfil gibi çiçek motifleri kullanılmıştır. Ayrıca insan, kuş, balık, tavşan, köpek gibi hayvan ve gemi motiflerine de rastlanır. Mavi, firuze, yeşil ve kırmızı en çok kullanılan renklerdir.

Görülmesi gerekenler

İznik ve çevresinde ilk yerleşimlerin, günümüzden sekiz bin yıl önce başladığı kanıtlanabiliyor. Bu da, başkenti olduğu dört imparatorluktan başka, tarih öncesinden başlayarak yeşerttiği ve barındırdığı çok sayıda uygarlığa ait izleri taşıdığı anlamına geliyor. Bunların en önemlileri şöyle sıralanabilir:

Beştaş (Obelisk): Kuzeyde, eski Roma yolu üzerinde yer alan mezar anıtı. Halk arasında Beştaş, Nişantaşı ve Dikilitaş adları ile bilinmektedir. Üzerindeki kitabeden, I. yüzyılda Cassius Philiscus adına dikildiği anlaşılan anıtın tepesinde zafer tanrıçası Nike’nin bir heykelinin bulunduğu savlanmaktadır. Günümüzde, İznik Kaymakamlığının çabaları sonucunda anıtın çevresi açılmış, üstünde yer aldığı kaidesi de ortaya çıkarılmıştır.

Hypoge (mezar anıtı): Elbeyli Beldesi’nin Hespekli mevkiinde benzersiz bir yeraltı mezarıdır. Tavanında ve duvarlarında erken Hristiyanlık dönemine (lV-V. yy) ilişkin freskolar yer alır. Mezar anıt ve freskler, 1996 yılındaki vandalist bir saldırıda kısmen tahrip edilmesine karşılık özelliklerini yitirmemiştir.

Dörttepeler Tümülüsü: Elbeyli Belediyesi mezarlığı içindedir. Tümülüs’te iki anıt mezar belirlenmiştir. İki yanında iki şapel bulunan ilk mezar yol kenarındadır. Beyaz mermerden oyulmuş ikince mezar odası kaba taş ve ağaçlarla örtülüdür.

Berberkaya anıtı: Kayadan oyulmuş büyük bir oda şeklinde mezar anıtıdır. Zemininde mezarlar bulunmaktadır. M.Ö. II. yüzyıla ait olup Hellenistik dönemin İznik’teki önemli bir örneğidir. Devasa boyuttaki bu lâhdin Bithynia Kralı II. Prusias’a ait olduğu öne sürülmektedir. Kimi kaynaklarda Nysia Lahdi  olarak da geçmektedir.

Senatüs (Doğu Roma sarayı):  Sarayın yeri konusunda farklı görüşler bulunmaktadır. Bir görüşe göre, günümüzde göl suları altında, kısmen de kıyıda toprak altında kimi kalıntıları görülebilen yapılar grubudur. İS lV. yüzyılda yapılmıştır. Teslis konusunu tartışan ilk Konsil 325 yılında, ikona ve tasvirler konusuna uzlaşma getiren 6. Konsil ise 787 yılında bu sarayda toplanmıştı.

Surlar ve kapılar: İznik’in çevresini beş kenarlı bir çokgen şekilde kuşatan ve Roma öncesi dönemde inşa edildiği bilinen surlar 4970 metre uzunluğundadır. Yüksekliği yer yer 16 metreyi bulan sur boyunca 114 adet kule bulunmaktadır. İznik’in iki ana caddesinin kesiştiği noktadan bakıldığında, dört ana kapı görünür. İstanbul, Yenişehir, Lefke ve Göl kapıları. Lefke Kapı’ya karşılık gelen ve kenti göle açan Göl Kapı günümüze kalmamıştır. Görkemli İstanbul Kapı,  mermer frizleri ve tiyatrodan taşınıp yerleştirilen maskları ile de dikkat çeker. İznik üzerine 1930’lı yıllarda yayımlanan kitaplarda, bu iki masktan birinin yol kenarında durduğu belirtilmektedir. Lefke Kapı, mermer kabartmalarının yanında değişik Roma, Selçuk ve Osmanlı izlerini taşır. İmparator Hadrianus döneminde inşa edildiği savlanan Lefke Kapı’nın zemininde tekerlek izleri görülebilmektedir. İznik Kaymakamlığı’nca yürütülen çalışmalar sonucunda, çevresi temizlenmiş ve sağ girişinde yer alan bir yapı kümesi ortaya çıkarılmıştır. İmparator ll. Cladius döneminde, İS 268 yılında inşa edildiği bilinen Yenişehir Kapı da önemli ölçüde tahrip olmuş, günümüze kısmen kalabilmiştir.

Antik Tiyatro: İznik Antik Tiyatrosu göl kıyısı ile Yenişehir Kapı arasında geniş bir alana inşa edilmiştir. Tiyatro, İmparator Traianus döneminde Bithynia prokonsülü (valisi) Plinius’un çabalarıyla 111-112 yıllarında yapılmıştır. Tiyatro, XIII. yüzyılda toplu mezarlığa dönüştürülmüştür. Daha sonraki yıllarda içinde kilise, saray ve Osmanlı seramik atölyeleri ve çini fırınları yapıldığı, yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkarılmıştır.

Böcek Ayazma: Koimesis Kilisesi yakınındadır. Üstü kubbe ile örtülü, yuvarlak bir yapıdır. Hyakinthos Manastırının bir bölümü olduğu sanılmaktadır. Ayazma VI. yüzyıldan günümüze sağlam gelmiş eserlerdendir.

Koimesis Kilisesi: Piskopos Hyakinthos tarafından VIII. yüzyılda yaptırılmıştır. Hyakinthos Manastırı’nın bir bölümü olduğu sanılmaktadır. 1065 depreminde yıkılmış, Koimesis Kilisesi kalıntıları ancak ilavelerle tamir edilmiştir. Kilisenin mozaikleri ve ikonaları 1807’de İznik Metropoliti Daniel’in isteği üzerine yenilenmişti.

Ayasofya Kilisesi (müze): İki ana caddenin kesiştiği yerde, kentin tam ortasındadır. Bizans dönemi eseridir ve tahminen XI. yüzyıldaki depremden sonra yenilenmiştir. 1331 yılında Orhan Gazi Camii adını almıştır. Deprem ve yangınlarda tahribe uğramıştır. XVI. yüzyılda Mimar Sinan tarafından büyük ölçüde değişikliğe uğratılmış ve yenilenmiştir. Bir mezar odası duvarında Hz. İsa freski bulunmaktadır. VII. Konsil’in toplandığı yerdir. Bu nedenle inanç turizmi için önemli bir merkezdir. Yapının onarımına ilişkin çalışmalar sürmektetir.

Hagios Tryphonos Kilisesi: İstanbul Kapıya giden caddenin sol tarafındadır. Birkaç duvar ve döşeme mozaiklerinden parçalar bulunmuştur. Duvar tekniği ve planı kilisenin X – XII. yüzyıllarda yaptırılmış bir Bizans eseri olduğunu göstermektedir.

Ayatrifon Kilisesi: Yenişehir Kapı’ya giden caddenin sağındadır. Plan, İstanbul’daki Kariye Camine benzer. Planına göre büyük bir kubbe ile örtülü olduğu ve tabanının çok süslü mozaiklerle kaplandığı anlaşılmaktadır. Kilisenin XIII. yüzyılda Teodoros Laskaris tarafından, Aya Trifon adına yaptırdığı sanılmaktadır.

Hacı Özbek Cami: İznik’te inşa edilen ilk Osmanlı camisidir. Üstü 8 metre çapında kiremit kaplı bir kubbe ile örtülüdür. 1333 yılında inşa edilmiştir.

Yeşil Cami: İznik’in sembolü olan Yeşil Cami, adını yeşil çinili ve tuğlalı minaresinden almıştır. Caminin yapımını Çandarlı Hayreddin Paşa 1378 yılında başlatmış, fakat ölümü üzerine oğlu Ali Paşa 1391’de tamamlatmıştır. Erken Osmanlı döneminin tek kubbeli camileri arasında en görkemlilerindendir. Eşsiz minaresi caminin sağ köşesindedir. Gövdesi mavi ve yeşil renkli çinilerle zigzaglı mozaik tekniğiyle bezenmiştir. Selçuklu minare geleneğinin ilk dönem Osmanlı sanatına yansımasının önemli bir örneğidir.

Mahmut Çelebi Camii: Çandarlı Hayreddin Paşanın torunlarından Mahmut Çelebi tarafından 1442 yılında inşa ettirilmiştir.

Orhan Bey Camii Ve Hamamı: Cami, Yenişehir Kapı dışında sol tarafta tarlalar arasında kalıntı halindedir. Hamam ise, cami ile surlar arasında bulunmaktadır.

Rüstem Paşa Hanı:Bu gün evler arasında kalmış duvar kalıntıları halindedir. Yalnız kuzey ve batı duvarının bir bölümü ayaktadır. Yapı XVI. yy. da Kanuni Sultan Süleyman’ın sadrazamı Rüstem Paşa adına Mimar Sinan tarafından inşa edildiği sanılmaktadır.

İsmail Bey Hamamı:XIV. yy sonları ile XV. yy başlarına aittir. İç mimarisiyle seçkin bir yapıdır.

Haci Hamza Hamamı:Mahmut Çelebi Caminin yanındadır, ikinci Murat hamamı olarak da anılır. XV. yy da inşa edilmiştir.

Meydan Hamamı:1.Murat Hamamı olarak da bilinir. Çifte hamam biçiminde inşa edilmiştir. İznik Kaymakamlığı’nın yürüttüğü çalışmayla, kubbesine değin  toprağa gömülü haldeki 1. Murat Hamam’ı, mimari özelliklerine sadık kalınarak yeniden ayağa kaldırılmış ve farklı şekilde işlevlendirilmiştir. Temizlik çalışmaları sırasında, hamamın göl tarafındaki temellerinin üzerinde yer aldığı Roma çağına ait sütunlu yol ortaya çıkarılmıştır.

Bağdat (Kaymakköşk) Yolu: Sur dışında, Yenişehir Kapı ile Lefke Kapı arasında,  kaymakköşk yolu olarak bilinen patikanın Mezbaha civarındaki uzantısı. Antik çağında ve sonrasında kenti çevrelediği ve Bağdat yoluna ulaşımı sağladığı düşünülen yol günümüzde tamamen tahrip edilmiştir.

Jüstinyen Su Yolu (Havuzbaşı):

İmparator Jüstinianus’un İS 550 yılında yaptırdığı su yolu, Dereköy yamaçlarındaki su kaynağından Havuzbaşı olarak bilinen mesire yerine, oradan da Lefke Kapı’dan geçerek kente ulaşıyordu. Yakın tarihe kadar işlevini sürdüren Jüstinianus Su Yolu’na ilişkin kalıntılar günümüzde Havuzbaşı ve Lefke Kapı civarında izlenebilmektedir.

Türbeler: Şeyh Kutbettın Camı Ve Türbesi, Eşref-i Rumî Camı Ve Türbesi, Yakub Çelebi Zaviyesi Ve Türbesi, Kırgızlar Türbesi , Sarı Saltuk Türbesi, Çandarli Hayrettin Paşa Türbesi, Çandarli İbrahim Paşa Türbesi ve İmareti, Çandarli Halil Paşa Türbesi, Huysuzlar Türbesi, Ahiveyn Sultan Türbesi, Abdülvahap Sancaktarı Türbesi.

Arkeoloji Müzesi (Nilüfer Hatun İmareti):  İmaret 1388 yılında Osmanlı Sultanı l. Murat tarafından annesi Nilüfer Hatunun anısına inşa ettirilmiştir. Erken Osmanlı mimarisinin en iyi örneklerinden biri olan Nilüfer Hatun İmareti, bu işlevini yitirdikten sonra değişik gereksinimler için depo olarak kullanılırken, 1960 yılında müzeye dönüştürüldü.

Müzede, İznik ve çevresinden toplanan arkeolojik buluntular ile Ilıpınar, Tiyatro ve İznik’teki çini fırınları kazılarından çıkarılan eserler sergilenmektedir. Müze bahçesinde; Yunan, Roma, Bizans ve Osmanlı eserleri yer almaktadır.

Doğa anıtları ve tarım

İznik ve çevresinde çok sayıda anıtsal ağaç bulunmaktadır.

Bunlardan, Müşküle köy meydanı çınarının 800-1000 yaşında olduğu rivayet edilmektedir. Müşküle yol ayrımındaki ulu çınarlar da gövde kalınlıkları, boyları ve sürüp giden gürbüzlükleri ile göz kamaştırıcıdır.  Kaymakköşk, Beypınarı, Havuzbaşı çınarları ile Kılıçaslan Caddesi, Yeşil Cami, İstanbul Kapı ve Lefke Kapı civarındaki kimi çınarlar 500-600 yaşında doğal anıtlardır. Elbeyli yolu üzerinde, Bağarası denilen alanda, Dikilitaş’a (Obelisk) giden yolun sağındaki iki servi de, İznik bölgesinin anıtsal özellik taşıyan ünlü ağaçlarındandır.

Verimli İznik ovası yaklaşık 23 bin hektarlık ekilir biçilir ve dikilir araziden oluşur. Ovadan her yıl ortalama 30 bin ton zeytin, 40 bin ton üzüm, 80 bin ton  sebze üretilir. Samanlı dağları yumuşak, Avdanlı dağlarının ise dik bir eğimle sınırladığı İznik ovası ile yamaçlarında incirin (en ünlüsü bardacık), üzümün (en ünlüsü müşkire), şeftalinin, elmanın, kirazın, ayvanın, narın en güzeli yetiştirilir.

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:
Etiketler:
Hacı Tonak

BU MAKALELER İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR!

  • YENİ