Quantcast
Telli Turnam Selâm Götür Sevdiğimin Diyarına – Belgesel Tarih

Dr. Halil ATILGAN
Dr. Halil  ATILGAN
Telli Turnam Selâm Götür Sevdiğimin Diyarına
  • 24 Ekim 2021 Pazar
  • +
  • -
  • Dr. Halil ATILGAN /

Loading

Turna; Anadolu insanıyla bütünleşen, türkülerimize, şiirimize, edebiyatımıza giren, bereketin, iyiliğin, güzelliğin, haberin, sevginin ve özgürlüğün simgesi olarak bilinen bir kuştur. Korunması gerektiğine, öldürülmesinin uğursuzluk getireceğine inanılır. Çok âşık turnayı görmediği halde onun üstüne dörtlükler döktürmüş, sevgilisine turna ile haber göndermiş.“Allı turnam bizim ele varırsan /Şeker söyle kaymak söyle bal söyle“ demiş. Turna: Allı turna, telli turna, sarı turna benzetmeleriyle Türk insanın gönlüne girmiş, konduğu tarlaya bereket yağdırdığına inanılmıştır.

Turnalar tek eşlidir. Eşi ölürse geride kalan ölmeyi tercih eder. Kendine yeni bir eş bulmaz. Turnalar sürekli çift yaşayarak yuvalarını diğerlerinden ayırırlar ve korurlar. Kuluçka döneminde anne ve baba nöbetleşerek yuvayı beklerler. Yaşlanan anne ve babanın bakılması, beslenmesi de geride kalan çocuklar tarafından yürütülür. Uzun ömürlü olduğu, bazı kaynaklara göre yüz yıl yaşadığı söylenmektedir. Gururlarına düşkün, son derece sade bir yaşayışı tercih ederek hayatlarını sürdürürler. Bu nedenle insanlar turnayı korumaya çalışır. Yuvalarını bozmaz, vurmaz, avlamaz. Avlandığı takdirde avcısına felaketler getireceğinin inancı yaygındır.

 

Turnalar dünyada geniş bir coğrafyaya sahiptir. Japonlarda kutsal bir kuştur. Hindularda inek ne ise Japonlarda da turna öyledir. Mısır’da, Avustralya’da Amerika’da, Roma’da, Hindistan’da, Rusya’da, Orta Asya Türklerinde de turna bilinir. Adının Japoncadan geldiğine inanılır. Türkler turnanın Gök Tanrı’yı temsil ettiğine inanır. Bu inanç onun kutsal bir kuş olarak kabul edilmesini sağlamıştır. Bilinen ülkelerde de özgürlüğü, barışı ve huzuru temsil etmiş olması turnayı kutsal bir kimliğe kavuşturmuştur. Böyle bir kimliğe sahip olması sonucunda ülkemizde bir halk ozanımız mahlasını Şah Turna koymuş, tapşırmasında da bu mahlası kullanmıştır. Benim de bizzat tanıdığım Şah Turna bayan ozanlarımızdan olup gözleri ama 1950 Sivas Gürün doğumludur.

Allı Turnam

Değişik ülke kültürlerinde de karşımıza çıkan turna, kilim nakışlarında dahi kendisini göstermiş. Anadolu insanın dilinde, telinde, yağlığında, yazmasında çorabında, dokumasında turna motifi kullanılmıştır.

Kızılderililerin başlarında kuş tüyünden yapılmış özel başlıklar bizim kültürümüzde de yaygındır. Yeni yakında Tarsus’a bağlı Tahtacı köylerinde, Gazi Antep’in Nizip ilçesinin Barak köylerinde bu geleneğin hâlâ yaşadığını tespit ettik. Uğur getirmesi için gelinlerin başına turna teleği (teli) takıldığına, genç kızların güzelliğini anlatmak için başlıklarının turna teleği ile (tüy-tel) süslendiğine şahit olduk. Ama ne acıdır ki başlıklara daha önce turna teleği takılırken bu zaman içinde tavuk tüyüne, tavuk tüyü de yerini çiçek takmaya bırakmıştır.

Eğer uğrar isen bizim ellere / Selam söyle orda açan güllere.

Anadolu’da turna özellikle Alevi – Bektaşi ozanlarımız tarafından daha da çok işlenmiş. Ozan turnayı görmemiş olsa da içindeki duygu ve düşünceler ona turnalı bir şiir yazdırmıştır. Onun için turna Anadolu Aleviliğinde önemlidir. Alevî-Bektaşi anlayışında turna Hz. Ali’yi temsil eder. Ahmet Yesevi’nin turna, Hacı Bektaş-i Veli’nin de güvercin donuna büründüğüne inanılır.

 “Erzurum yöresine ait sıra barlarından dördüncü barın adı da Turna Barıdır. Turna Barında biri kadın, diğeri erkek olmak üzere iki oyuncu, bir çift turnayı temsil ederler. Oyunda ara sıra ötüşme taklitleri yapılır. İki oyuncunun birbirleri etrafında dönmeleriyle oyuna başlanır. Erkek oyuncu dişiyi aldatarak diz üstü yere çöktürür. Etrafında üç devir yaptıktan sonra sırtına çıkıp oynar. Sonra da yine erkek tarafından kaldırılır ve oyun biter. Turna barı, düğünlerde Erzurum kadınlarınca da oynana gelmiştir.

Oyunda turnanın hareketlerini taklit eden figürler vardır. Barın belirli bir yerinde erkek dişiyi çökmeye mecbur edince, seyircilerden biri dişinin önünde fındık, badem gibi şeyler koymayı unutmaz. Dişi, turna, bunları kuşun hareketlerini taklit ederek yer ve erkeği gözüyle takip ederek ötmeye başlar. Erkek turna dişinin sırtına çıkarken kanatlarını çırpar. Bunun asıl manasını çözmek güç değildir. Bölgenin en uzun ömürlü barlarından olduğu, Asya’da da çeşitlerinin bulunmasıyla sabittir.

Dünyadaki 15 tür turnadan ikisi; turna ve telli turna Türkiye’de düzenli olarak görülür. Turnanın boyu 110 – 120cm’yi buluyor. Türk halk edebiyatında özelikle Anadolu’da eski, yeni bütün lehçe ve ağızlarda turna / durna kelimesi ile adlandırılan kuş, leylek büyüklüğünde, uzun bacaklı, zarif boyunlu, parlak, duru güzel gözlü göçmen bir su kuşudur. Turnanın başının arka tarafında geriye doğru sarkan bir zülfü vardır. Tepesi, kanatlarının ucu, boynunun bir bölümü kara renktedir. Kanatlarında göz alıcı, mâvi kırmızı ve yeşil tüyler vardır. Genellikle step gibi kurak ovalarda, özellikle nehir vadilerinde, göllerde ve bataklık yerlerde görülen sıcak ülkeler kuşu turna, iki yumurta yumurtlar. Bu yumurtalar mâvimsi, çilli, karışık renktedir. Eşler, kuluçka zamanı yuvayı nöbetleşe beklerler ve yuvaya yaklaşan yabancıya saldırırlar.

Bilindiği üzere sanatta tabiat unsurlarının, hayvanların ve kuşların birer sembol olarak kullanılması Totemizm ve Şamanizm gibi inançların canlı görüldüğü eski devirlere kadar gitmektedir. Bu unsur veya sembollerin bazıları az çok içerik değiştirerek birer motif ve konu olarak zamanımıza kadar gelmiştir. At, boğa, kurt, geyik, koyun gibi hayvanlarla bülbül, güvercin, leylek gibi kuşlar, gül, lâle, menekşe nevinden çiçeklerin şairlere ilham verdiğini gösteren bir hayli kaynak mevcut. Bu canlı varlıklar arasında özellikle turnanın kutsal bir yeri vardır.”

Turna türkülerimizle de içli dışlıdır: Hiçbir ülkenin halk şarkılarında bizim türkülerimizdeki gibi işlenmemiştir. Bu da milletimizin turnaya verdiği değerin açık seçik bir ifadesidir.“Dost eline giden turnam / Bekle kelamı kelâmı” dizelerinde kesinlikle haber götüren bir ulak olarak düşünülmüş.  Ozanımız: “Turnam uğrar isen bizim ellere / Selam söyle orda açan güllere” diyerek sıladaki güllerine dahi turna ile selam salmıştır. O selam alıp vermenin usta bir icracısıdır. Onun için de her aşığın gönlüne girmiş. “Bağdat’ın Basra’nın telli turnası / Turna yardan haber geldi eğlenme” diyerek sevdiğinin adının da turna olduğunu ifade etmiştir. Milletimizin duygu yüklü oluşu, çocuklarına gurbet, turna adlarının verilmesini sağlamış, Anadolu insanı çocuğunun adını turna koyarak ona verdiği değeri ifade etmiştir.

Halk müziğimizde türküler gruplara ayrılarak türkü çeşitleri özellikleriyle anlatılmaya çalışılmıştır. Kına Türküleri, Düğün Türküleri, Ninniler, Ağıtlar, Kahramanlık Türküleri gibi çeşitlere ayrılırken “Turnalı Türküler” bu değerlendir- menin dışında kalmıştır. Ben şimdi türkülerimizin tasnifine bir tür daha eklemek istiyorum. Turnalı Türküler. Bu tasniften sonra inanıyorum ki turna üstüne yakılanlar sevgi ve aşk türkülerinden sonra ilk sırayı alan bir tür olarak karşımıza çıkacaktır.

Bağdat’ın Basra’nın telli turnası.

Anadolu da turna denilince hasret gelir, gurbet gelir akla. Bir gelinin telli duvağıyla, Kızılırmak’ta sele kapıldığını hatırlar insanoğlu. Sonra, o da yanık bir türkü olur: “Nettin Kızılırmak aldın allı gelini / Çevresi oyalı pullu gelini” diyerek dökülür yüreğimize.  Sarı sıcakta, kızak çeken, ekin biçen, ot kazan, harman süren işçileri hatırlatır turna. O gurbetin, kavuşmanın,  sadakatin, uzun yaşamanın, barışın temsilcisidir. “Gökyüzünde bölük bölük” uçarlar. Dost iline giden turnalara:“Ne olur bekle kelamı, kelamı.  Kelamı, selamı al da öyle git” diye yalvarır âşık. Bağdat ellerinde Fatma Anayı, Yemen çöllerinde Hz. Ali’yi âşık ondan sorar. Telli turnanın selam götürmesini ister: Sonra vurur sazın tellerine:  “Telli turnam selam götür / Sevdiğimin diyarına” diyerek haber salar. Hatta sevdiğinin uykusunun haram edilmesi görevi bile turnaya verilir. “Gidin turnalar gidin / Yârime haber edin / Yârim uykuda ise / Uykusun haram edin. Elbette. Âşığın yavuklusu kendisinden ayrı uyuyamaz. Nasıl uyur ki… Görülmüş müdür. Türkülerimiz turna ile iç içe. Birini diğerinden ayırmak zor. Çünkü onlar birbirlerini tamamlayan önemli iki unsurdur.

Âşık yüksekçe bir yere sekilenir. Elleri şakaklarında. Yol gözler. Dert yanacak, dert dinleyecek birini arar. Aşk elinden gönlündeki yaralar lime lime. Hali perişan. Yanar kavrulur. İçi fokur fokur kaynar. O sırada turnalar geçmektedir. Dizi dizi. Katar katar. Tam sırası der âşık… Alır sazını eline vurur teline. O âşık ustaların ustası Karacaoğlan’dır.

Şeker söyle kaymak söyle bal söyle.

 “Katar katar olmuş gelen turnalar
Şu halime şu gönlüme bak benim
Şahin pençe vurdu tüyüm ağarttı
Kanadıma bir ok vurdu berk benim”

Diyerek feryat figanını dile getirir. Bir başkası da dost diyarına selam gönderecek kelam götürecek birini arar. Yana yakıla kıvranır. Bulsun ki o da yârine, dostuna selam salsın. Dost elleri uzaktır. Dağlar sarp yollar ıssız. Karlı dağlar haşmetli. Tüm haşmetiyle dimdik ayakta, uçan kuşa geçit vermez dağlar. Amma… Turnalara dayanamaz. Aşılmaz dağların ustasıdır turnalar. Ancak bu dağları onlar aşar. “Bu kelamı, bu selamı ancak turnalar ulaştırır” diyerek dillendirir âşık sazını:

Dost eline giden turna
Bekle kelamı kelamı
Uğrar isen yar yanına
Eyle selâmı selâmı

Karacaoğlan, Emrah turnaya seslenir de, Çorumlu Kul Hüseyin durur mu? Elbette durmaz. O ada alır tezenesini vurur sazının teline:  Bu bir selam salma değil yalvarışın, acımanın ifadesi olarak nağmeleşir tellerde.

Devredip gezerken dar-ı fenayı
Bağdat diyarına vardın mı turnam
Medine şehrinde Fatma Anayı
Makamı ordadır gördün mü turnam

Biz de beli dedik nice uluya
İman aldık ikrar verdik veliye
Necef deryasında İmam Ali’ye
Bu deryaya yüzler sürdün mü turnam

Diyerek dökülür yüreklere…

Telli turnam gelişiniz nereden
Yâr köyüne uğradı mı yolunuz
Bir haber isterim gül yüzlü yârden
Kerem eyle lâl olmasın diliniz

İnin şu yaylaya da edelim sohbet
İçerimde yara açıldı kat kat
Semaya ser çekti ah ile firkat
Hele biraz dertleşelim geliniz

Diyen Ruhsati de katılır kervana. Diller de tellerde nağmeleşen turna mistik bir havaya bürünür. Alevi cemlerinde Turna Semahı olarak görünür. Adını verdiği semahla dönen canlar turnanın uçuşunu, gökyüzündeki hareketlerini taklit ederek çark eder. Her dönüş onu Tanrı’ya biraz daha yaklaştırır. Biraz daha yukarıya çıkarır. Döndükçe döner. Döndükçe yükselir. Eller havada. Yükseldikçe dönen canlar Hak’la kucaklaşırlar. Turnalar Semahı canların Hak’la kucaklaşmasını sembolize eder. Kucaklaşması sayesinde tüm turnalı türküler dile gelir…

Ötüşür ötüşür gider
Oy turnalar turnalar

Turnam gelir kona kalka
Kanedinde gümüş halka

Badat’ın Basra’nın telli turnası
Turnam yardan haber geldi eğlenme

Bir çift turna gördüm durur dallarda
Seversen Mevla’yı kalma yollarda

Kakın turnam kalkın Van’dan sökülün
Erciş’in gölüne dolun dökülün

Yemen ellerinden beri gelirken
Turnalar Ali’mi görmediniz mi

Dost iline giden turnam
Bekle kelamı kelâmı

Telli turnam selam götür
Sevdiğimin diyarına

Gökyüzünde bölük bölük turnalar
Yok mu insafınız aldı dert beni

Sabahtan cemalin seyran eyledim
Gönüller perişan elinden turnam

İki turnam gelir aklı kareli
İkisine sordum biri nereli

Turnam dertli öttün derdimi deştin
El vurdun yaramın başını açtın

Turnam gelir bizim elden
Yeni kalkmış Ağırgöl’den

Turnamın kanadı al yeşil telden
Çekerim ayrılık ne gelir elden

Turnam yükseklerden uçar
Allı kanadını açar

İki turnam gelir biri Bağdat elinden
Dost kanadını kırmış pirim ne gelir elden

Diyerek nağmeleşen türküler bazen coşkun akan sular gibi çağlar. Âşıkların dilinde, telinde koro halinde yükselir semaya.

Aleviler semahın kaynağının Kırklar Meclisi olduğuna inanır. “İnanışa göre Hz. Muhammet miraç dönüşü Kırklar Meclisine uğrar. O sırada Selmani Farisi bir üzüm tanesi ile içeri girer Hz. Muhammet’e;  ‘Ey yoksulların hizmetçisi! Bu üzüm tanesini bize paylaştır’ der.  Hz. Muhammet Cebrail’in getirdiği tabakta üzüm tanesini ezer şerbet yapar. Bu şerbet, kırklardan birinin dudağına değince hepsi kendinden geçer; ayağa kalkar ya Allah diyerek semah dönmeye başlar. O gündür bu gündür erenler meclisinde semah dönülür.“ Dönülen semahlardan biri de Turnalar Semahıdır.

Halk müziği klâsiklerimizin arasına giren Turnalar Semahı Sivas Divriği’den repertuvara girmiş. Türküyü Nida Tüfekçi Mahmut Erdal’dan derlemiş, repertuvar no: 1603’tür. Türkü bir halk müziği şaheseridir. Gerek ezgi zenginliği, gerekse usul zenginliği türkünün klasikleşmesini sağlayan önemli unsurlar olmuştur. Geçmişten günümüze varlığını koruduğu gibi gün be gün de klasikleşmesi artarak devam etmektedir. Türkümüzün müzik yapısı ile usul yapısı birbiriyle bütünleşmesine rağmen bu güzellikleri sözlerde görmek mümkün değildir. Şimdi türkünün TRT repertuvarındaki sözlerine bakalım:

Repertuvardaki sözler:

Gine dertli iniliyorsun
Sarı turnam sinen yaralandı mı
Hiç el değmeden de iniliyorsun
Sarı turnam sinen yaralandı mı
Yoksa ciğerlerin paralandı mı

Yoksa sana yâd düzen mi düzdüler
Perdelerin tel tel edip üzdüler
Tellerini sırmadan mı süzdüler
Allı da turnam telli de Turnam
Sinen yaralandı mı
Yoksa ciğerlerin parelendi mi

Bu sözler Hekimhanlı Esiri’ye aittir. Aslında sözler beş dörtlük olup iki dörtlüğü semahta söz olarak kullanılmıştır. Kaynaktaki Hekimhanlı Esiri’ye ait sözler ise aşağıdaki gibidir:

Firkatli firkatli ne inilenirsin
Sarı turnam sinen parelendi mi
Niçin el değmeden sen inilenirsin
Telli turnam sinen parelendi mi

Sazım sana yâd düzen mi düzdüler
Tellerini haddeden mi süzdüler
Yâd el değip perdelerin bozdular
Sarı turnam sinen parelendi mi

Turnalar Semahında bu dörtlükten sonra gelen sözler Karacaoğlan’a aittir.

Karacaoğlan’a ait birinci dörtlük:

Havayı ey deli gönül havayı
Ay doğmadan şavkı dutmuş ovayı
Ak göğsün üstünde sedef düğmeyi
Çözüp gider bir gözleri sürmeli

Hay hay çekip gider bir gözleri sürmeli
Hay hay çekip gider bir gözleri sürmeli

İkinci dörtlük:

Kuru kütük yanmayınca tüter mi
Ak gerdanda çifte benler biter mi
Vakti gelmeyince bülbül öter mi
Ötüp gider bir gözleri sürmeli

Üçüncü dörtlük:

Dere kenarında yeller hurmayı
Kılavuz ederler telli turnayı
Ak göğsün üstünde ilik düğmeyi
Çözüp gider bir gözleri sürmeli

e repertuvardaki ikinci dize:

Karacaoğlan der ki geçti ne fayda
Bir vefa kalmadı ok ile yayda

Şimdi de Karacaoğlan kaynaklarındaki sözlere bakalım:

I.dörtlük:
Havayi hey deli gönül havayi
Ay doğmadan şavkı vurdu ovayı
Türkmen kızı katarlamış mayayı
Geçip gider bir gözleri sürmeli

II.dörtlük:
Ataş yanmayınca duman mı tüter
Ak göğsün üstünde uban mı biter
Vakti gelmeyince bülbül mü öter
Öter gider yaylasına bir gelin

 III.dörtlük:
Deniz kenarında yerler hurmayı
Kılavuz katalar telli turnayı
Ak göğsün üstünde yalaz düğmeyi
Çözer gider yaylasına bir gelin şeklinde kaynaklara geçmiştir.

Şimdi semaha söz olarak geçen koşmaların genel bir analizini yapalım: “Havayi de deli gönül havayi” dizesiyle başlayan 1. dörtlük ile “Kuru kütük yanmayınca tüter mi“ dizesiyle başlayan II. dörtlük Karacaoğlan kaynaklarında altı dörtlük olarak kayıtlara geçmiştir. Kaynaklara altı dörtlük olarak geçen koşmanın sadece II. ve III.  dörtlüğü semaha söz olmuştur. Semaha söz olarak geçmeyen koşmanın diğer dörtlükleri aşağıdaki gibidir.

Biz de düştük bir güzelin ardına
Güzel göçmüş biz konalım yurduna
Yıkılası karlı dağın ardına
Çekip gider bir gözleri sürmeli

Dört yanında Arap attan inerler
Yürü diye küheylana binerler
Güzellerin salağına konarlar
Konup göçer bir gözleri sürmeli

Başına almış bir ince yemeni
Aramızdan kaldıralım gümeni
Ak topuk üstünde sandal tumanı
Boğup gider bir gözleri sürmeli 

Karacaoğlan der de lebin bal gibi
Giydiğin elbise sırma tel gibi
Reyhana karışmış sırma tel gibi
Kokup gider bir gözleri sürmeli

Semahtaki Karacaoğlan’a ait bir diğer söz de Deniz kenarında yerler hurmayı dizesiyle başlayan III. dörtlüktür. Bu koşma da Karacaoğlan kaynaklarında dört dörtlük olarak yayımlanmış, ancak bir dörtlüğü semaha söz olarak geçmiştir. Karacaoğlan kaynaklarındaki sözler aşağıdaki gibidir.

Deniz kenarında yerler hurmayı
Kılavuz ederler telli turnayı
Ak göğsün üstünde yalaz düğmeyi
Çözer gider yaylasına bir gelin

Ayağına giymiş telli yemeni
Kaldıralım aralıktan gümanı
Ak topuk üstünde atlas tumanı
Döker gider yaylasına bir gelin 

Ateş yanmayınca duman mı tutür
Ak göğsün üstünde çimen mi biter
Vakti gelmeyince bülbül mü öter
Öter gider yaylasına bir gelin

Merdine de Karacaoğlan merdine
Yaktı beni ateşine urduna
Anaçtaki karlı dağın ardına
Aşar gider yaylasına bir gelin

Semah: Karacaoğlan derki geçti ne fayda / Bir vefa kalmadı ok ile yayda dizesiyle bitmektedir. Karacaoğlan kaynaklarında bu dizeler:

Karacaoğlan der ki ama ne fayda
Rağbet kalmadı hiç yoksul da bayda
Bu ayda olmazsa gelecek ayda
On iki ayın birisinde gidelim 

Dörtlüğünden koparak semaha söz olmuştur. Aslında dizeler bir bütünlük arz etmediği için türküde yamalık gibi durmaktadır. Semaha söz olan koşmanın diğer dörtlükleri aşağıdaki gibidir.

Ala gözlüm benim ile dilersen
Bahar ayları gelsin de gidelim
Bağlar almış ılkımını karını
Yollar çamur kurusun da gidelim

Erisin dağların karı erisin
İnsin seli düz ovayı bürüsün
Türkmen ilyi yaylasına yürüsün
Ak kuzular melesin de gidelim

Met’hederler Karaman’ın ilini
Köprüsü yok geçemedim selini
Kervan Yaylası’nı Perçem Beli’ni
Lâle sümbül bürüsün de gidelim

Üç gün oldu bizim evler göçeli
Beş gün oldu Ceyhan suyun geçeli
Önü al önlüklü yüzü peçeli
Hanım kızlar yürüsün de gidelim

Karacaoğlan der ki ama ne fayda
Rağbet kalmadı hiç yoksulda bayda
Bu ayda olmazsa gelecek ayda
On iki ayın birisinde gidelim 

şeklindedir.

Üç bölümlük semahta semahın ilk iki dörtlüğünün sözleri Hekimhanlı Esiri’ye aittir. Esiri’nin bu şiiri beş dörtlük olup 1931 yılında Sivas Halk Şairleri toplantısında (Sivas Âşıklar Bayramı) Âşık Süleyman tarafından okunmuş, Ahmet Kutsi Tecer tarafından kaleme alınmış, Musiki Mecmuasında da yayımlanmıştır. Ahmet Kutsi Tecer’in tespitlerinde sözler Âşık Feryadi’ye aittir. Yrd. Doç. Mehmet Yardımcı’nın Hekimhanlı Esiri adlı kitabında ise sözler Âşık Esiri’nindir. Hekimhanlı Esiri’ye ait sözlerin bazı dizeleri değiştirilerek semahın ilk bölümüne eklenmiştir. Hangi dizenin aslına uygun olup olmadığının tespiti için repertuvardaki sözlerle kaynaktaki sözler alt alta yazılmıştır. Karşılaştırıldığı zaman aradaki fark görülecektir. Semahta Esiri’ye ait kullanılmayan sözler ise aşağıdaki gibidir.

Sana kelam söyler davudi diller
Şu senin sedana maildir eller
Göğsüne takayım alışkın teller
Sarı turnan sinen paralandı mı

Beş perdeden çalınıyor bağlama
Esip firgatınan sinem dağlama
Bulam ustasını canan ağlama
Sarı turnam sinen paralandı mı 

Niçin yas tutarsın giydin karalar
Ahiret derdine nedir çareler
Esiri der nedir derde çareler
Sarı turnam sinen paralandı mı

Semahta Esiri’nin dizelerinden sonra gelen sözler Karacaoğlan’a aittir. Karacaoğlan’a ait dörtlükler üç ayrı koşmadan alınmıştır. Onun için de dörtlük arasında anlam bütünlüğü yoktur. Ayrı şiirlerden alınan dizelerin değiştirilerek sözlere adapte edilmesi şiirinin bütünlüğünü bozmuştur.  Daha önce de söylediğimiz gibi semah:

Karacaoğlan der ki ne fayda
Bir vefa kalmadı ok ile yayda

dizeleriyle bitmektedir. Dizedeki “ok” ile “yay” dan bir vefa beklemek söz konusu olamaz. Ok ile yay nasıl bir vefa sağlayabilir ki… Dörtlük incelendiğinde ok ile yayın dizelerle bütünleşmediği görülecektir. Onun için bu dizenin “Bir vefa kalmadı yoksulda bayda” olması gerekir. Karacaoğlan kaynaklarındaki dizeler de böyledir. Semahtaki Karacaoğlan’a ait sözler büyük ustanın üç ayrı koşmasından alınmıştır. Onun için dörtlüklerde ki ayaklar birbirini uygun değildir.   Koşmaların ifade ettiği anlamlarda farklıdır. Eğer semahta kullanılan koşmalar farklılıklar arz etmesiydi böyle bir problem yaşanmayacak bilenlerin de kulağını tırmalamayacaktı.

Sonuç olarak klasikleşmiş bir halk müziği şaheserinin sözlerinin kopukluk yaratması bilen kişileri rahatsız etmektedir. Ayrıca sözlerin mistik olmayışı da ayrı bir inceleme konusudur. Zira tüm semah sözleri dini içeriklidir. Ritüeldir. Ama Turnalar Semahında bu özellik yoktur. Sözlerin bu semahta nasıl ve hangi şartlarda kullanıldığını bilemiyoruz. Bildiğimiz bir gerçek var o da semahlarda dini içerikli olmayan sözlerin kullanılmayacağıdır. Kullanıldığını göre bir nedeni olmalı. Nedeni de toplumsal baskı. Toplumun baskısı aşk şairi, sevda şairi Karacaoğlan’ın dörtlüklerini semah sözü yapmış. Rahmetli Nejat Birdoğan Hoca semahın sözlerinin muhakkak dini içerikli olması gerektiğini söylerdi. Demek ki geçmişten günümüze neler kaybettik. Aşkı hakikiyle aşkı mecaziyi karıştırdık. Turnaları en iyi ifade eden sazımızın tüm özelliklerini ve güzelliklerini geçmişten günümüze taşıyamadık. Acı … Ama gerçek…

  • Dr. Halil ATILGAN

 

KAYNAKÇA

  • Ali Esat BOZYİĞİT: Halk Şiirimizde Turna, Türk Folklor Araştırmaları, S. 294, s. 6877–6878 İstanbul 1974.
  • Armağan ELÇİ: Semah Geleneğinin Uygulanması, Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, S. 12, Ankara 1999 s. 171–184.
  • Gamze TÜFEKÇİ: Semahlar, Motif Dergisi S.29.
  • Gıyasettin AYTAŞ: Türkülerde Turna, Hacı Bektaş Veli Araştırma Dergisi, Kış 2004.
  • İlhan Cem ERSEVEN: Alevilerde Semah, 3. Baskı, Ant Yayınları İstanbul 1996.
  • M. Tevfik OYTAN: Bektaşiliğin İç Yüzü, 7. Baskı İstanbul Maarif Matbaası, İstanbul 1979.
  • Mehmet ERÖZ: Türkiye’de Alevîlik ve Bektaşilik, Ankara Kültür Bakanlığı Yayını 1990.
  • Metin AND: Kutsal Kuşlar ve Turna Dansı, Forum, S. 101, Ankara 1958, s. 18–19.
  • Şükrü ELÇİN: Türk Halk Edebiyatında Turna Motifi, Türk Kültürü Araştırmaları, S. 1–2, s. 79–94.
  • Turna fotoğrafları: www.alemim.net/…/47390-turna-semahi.html www.loadtr.com/resimleri/turna

Dr. Halil ATILGAN

Dr. HALİL ATILGAN 1946 yılında Adana'nın Karaisalı ilçesinin İncirgediği köyünde doğdu. (İncirgediği 1993 yılında Mersin ilinin Tarsus ilçesine bağlandı.) İlkokulu köyünde bitirdikten sonra Düziçi İlköğretmen Okuluna girdi. 1964–1965 öğretim yılında Düziçi İlköğretmen Okulundan mezun oldu. Çeşitli illerde öğretmenlik, Halk Eğitimi Merkezi Müdür, Müdür Yardımcılığı görevlerinde bulundu. 1973–1975 yıllarında Çukurova Radyosunun açmış olduğu saz sanatçılığı sınavlarını kazandı. 1984 de Çukurova Üniversitesine Müzik Uzmanı olarak atandı. Çukurova Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümünde Halk Müziği ve Bağlama Dersleri Öğretim Görevlisi, Kültür Sanat Merkezi Müdürlüğü yaptı. 1990 yılında Kültür Bakanlığı Şanlı Urfa Devlet Türk Halk Müziği Korosuna Kurucu Şef olarak atandı. 1993 yılında Ankara'ya alınan Dr. Atılgan koro şefliğinin yanında Kültür Bakanlığı Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğünde (HAGEM) müzik danışmanlığı, repertuvar kurulu başkanlığı görevlerinde bulundu. Zaman içinde Anadolu Üniversitesi AÖF’nin İktisat Bölümünü bitirdi. Adana Valiliği adına yaptığı Geçmişten Günümüze Çukurova Türküleri kaset setinde yörenin özellikli türkülerini beş kasette toplayarak Türk kültür tarihinde bir ilki gerçekleştirdi. Değişik illerde çeşitli görevlerde bulunan Dr. Atılgan; İçel, Yozgat, Adana, Gaziantep, Kıbrıs, Hatay, Muğla, Niğde, Tarsus, Şanlıurfa, Osmaniye, Mersin illerinde folklor derlemeleri yaptı. Derlediği türküleri TRT, TV programlarında kitaplarında yayımladı. Folklorla ilgili araştırmalarını ise; Sivas Folkloru, Türk Folkloru, Anadolu Folkloru, Erciyes, Karaisalı, Güneyde Kültür, İçel Kültürü, Ozan, Türkiye İş Bankası Kültür Sanat, Tarla, Güney Su, Folklor Edebiyat, Ana Yurttan Ata Yurda Türk Dünyası, Ceyhan, Çağrı, Maki, Harran, Türksoy, Çukurova Lobisi, Size, Yörtürk, Turunç, Ardıç Kuşu, Türksözü, Folklar, Türk Yurdu, Düziçi, Işınsu, Türküg, Şehir, Alkış dergilerinde, Karaisalı, Sonsöz, Yeniçağ, Adana Ekspres gazetelerinde Aralık 2021 itibariyle 205 makalesi yayımladı. TRT Çukurova Radyosunda yapımı gerçekleşen Dilde Telde Çukurova, Dadaloğlu Karacaoğlan Yurdundan, Yöremiz Folklorundan programlarının yapılmasında çeşitli katkılar sağlayarak, folklor ve halk müziği konularında konuşmalar yaptı. Üniversitelerde müzikle ilgili konferanslar verdi. TRT, özel televizyon ve radyolara Dilde Telde Anadolu, Ezgi Kervanı, Sanatçı Politikacılar, Kültür Kürsüsü, Anadolu’nun Dili, Türkü Deryasında Bir Damla programlarını hazırlayıp sundu. Yaklaşık 300'e yakın Türk halk ezgisini derleyen, notaya alan Atılgan, bu ezgileri TRT, TV'nin çeşitli programlarında çaldı okudu. Çoğunluğunu Çukurova türkülerinin oluşturduğu yaklaşık 100'e yakın halk ezgisini de TRT repertuvarına kazandırdı. Şefliğini yaptığı halk müziği korolarıyla yurdun çeşitli bölgelerinde konserler veren Halil Atılgan millî ve milletler arası folklor, müzik, halk edebiyatı ve halk oyunları dalında kongre, bilgi şöleni ve seminerlere katılarak Aralık 2020 itibariyle 54 tebliğ sundu. Türk kültürüne hizmetlerinden ötürü 3 Ocak 2004 tarihinde Azerbaycan Vektör İlimler Merkezinden doktora aldı. MESAM- İLESAM-Türk Folklor Araştırmaları Kurumu üyesi olan Dr. Halil Atılgan şiirlerden ve türkülerden hareket ederek sahneye koyduğu Kurtuluş Savaşı Destanı, Türkülerin Dili, Türkülerde Ana, Sevelim Sevilelim, Urfa Kurtuluş Savaşı Destanı müzikal programlarıyla halk müziğine değişik bir sunum kazandırdı. Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğünden 01 Ocak 2010 tarihinde Devlet Türk Halk Müziği Korosu Şefi olarak emekliye ayrıldı. Dr. Atılgan Türk kültürüne hizmetlerinden dolayı çeşitli kurum ve kuruluşlarca Aralık 2021 itibariyle 17 kez ödüle layık görüldü, geçmişten günümüze 35 kitabı yayımlandı. 2015 yılının Mayıs ayında Tarsus’un İndirgediği köyü – Kaşoba mezrasında Halil Atılgan Toroslar Kültür ve Sanat Evinin (Halil Atılgan Toroslar Yörük Müzesi) açılışını yaparak toplumun hizmetine sunan Atılgan, halen TRT Türkü’de Toprak Kokan Türküler ve Dilde Telde Anadolu programlarını hazırlayıp sunmaktadır. E-Posta: [email protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:
Etiketler:
Dr Halil Atılgan
  • YENİ
Bir Mektup.. Bir Tehdit… Bir İsyan…

Bir Mektup.. Bir Tehdit… Bir İsyan…

Haber Merkezi, 13 Mart 2024
Kalfatlı – Kalafatlı ve Kültürel Kimliği

Kalfatlı – Kalafatlı ve Kültürel Kimliği

Dr. Yaşar KALAFAT, 11 Mart 2024
İnegöl’de Bir Yıldız Söndü

İnegöl’de Bir Yıldız Söndü

Haber Merkezi, 11 Mart 2024