Quantcast
Truvalılar mı Türk, Türkler mi Truvalı? – Belgesel Tarih

Hasip ÖZTÜRK
Hasip  ÖZTÜRK
Truvalılar mı Türk, Türkler mi Truvalı?
  • 20 Ağustos 2019 Salı
  • +
  • -
  • Hasip ÖZTÜRK /

Loading

Bu soruyu Türkler sormadı. Atalarını soruşturan Avrupalılar sordu.[1]

İskandinavlar, Oden’in İskandinav ülkelerini işgal edip büyük bir devlet ve egemenlik kurduğunu İzlanda sagalarından öğrendiler. Odin-Odun Türkland denilen ülkeden, Asgard adlı başkentinden çıkıp gelmişti. “..Dünyanın ortasının yakınlarına, bizim Türkland dediğimiz yere en gösterişli yapı yapıldı ve yurt kuruldu. Buraya Troya denildi.” diyor Edda.

Edda, sagaların toplandığı kümelerin her birisidir.

Eddalar, “Odin Türktü, yanındakiler de Türktüler!” diyordu.

Tartışılan Türkland’ın başkendi Asgard neresiydi? Kaşgar mı? Azak yakınlarındaki Azov mu? Troya mı? Fransız ağzına göre Truva, Troya‘dır. Bana kalsa Torya derdim.

Snorre Sturlesson’un ve başkalarının çevirdiği “Gylfe nasıl aldatıldı” sagası-destanı şöyle sona erer: “…Birinin adı Tor (Hek-Tor) idi. Tor, Aketor da denilen Yaşlı Asator idi.

Onun Tor (Hek-Tor ) olarak Truva’da yaptıkları anlatılıyordu. Türkler Loke adını verdikleri Odyseus‘ten çok söz ediyorlardı. Çünkü Türkler onun büyük düşmanıydılar. “Burada bir dip not düşülmüş: Türkler, yani Truvalılar gerçekten de Oysesus’un Truva Atı kurnazlığı ile yenildiler. Latin geleneklerinde Odyseus çoğunlukla olumsuz bir kişidir. Çünkü Romalılar Aeneas (Enez) üzerinden kendilerini Truvalı sayarlar. Aynı İzlandalıların Oden üzerinden kendilerini Truvalı saymaları gibi.[2]

Bu konu yeni değildir. Bin yılı aşkın bir süredir dile getirilmektedir. Türk dünyası bunu geç öğrenmiştir. Prof. Dr. Stefanos Yeresimos, Toplumsal Tarih Dergisi‘nin Ağustos 2003 sayısında yayınladığı “Türkler Romalıların Mirasçısı mıdır?” araştırmasında, Fatih’in tarihçisi Kritovulos‘un metinlerine dayanarak aşağıdaki bilgileri vermiştir.
“1462 yılında
Midilli’yi kuşatmaya giderken Sultan II. Mehmet, Truva’da durmuş ve Homeros’ta adı geçen kahramanların mezarlarını aramış ve şöyle demiştir: Tanrı, yıllar sonra olsa bile, bu kentin ve burada yaşayanların intikamını bana nasip etmiştir. Eskiden bu kenti yıkan Yunanlıların, Makedonyalı, Tesalyalı, Moralıların çocukları, sayemde uzun yıllar geçtikten sonra, biz Asyalılara karşı o dönemde sık sık yaptıkları haksızlıklardan dolayı hak ettikleri cezayı sonunda bulmuşlardır.”

“Truvalılar Türk müydü?” başlığını, Radikal Gazetesi yazarı Haluk Şahin, 16 ve 25 Mayıs 2003 tarihli iki yazısında atmıştır. Truva filmi o sırada sinemalarda oynanmaktaymış..Şahin’in ilk yazısında şu satırları dikkati çekiyor: Türk adı Troya düştükten sonra Asyanın içlerine kaçan Troyalı generallerden Turkus’dan geliyormuş. Binlerce yıl Asya’da kalan Türkler Troya yenilgisinin öcünü almak için geri gelmişler, öcünü almışlar ve Avrupa’ya yönelmişler.[3]

“Ünlü tarihçi Gibbon’un bile Roma İmparatorluğu’yla ilgili dev eserinde değindiği gibi, bir başka açıklamaya göre; Türklerin soyu, Homeros‘un değilse bile Virgil’in süzünü ettiği cengaver Teucri’den geliyormuş.”

Türk anlamına gelen Latince Turci ve İtalyanca Turchi sözcükleri buradan esinlenmiş..”

“1453’te İstanbul muhasarası sırasında kentte bulunan Kardinal İsidore yazdığı bir mektupta Sultan II. Mehmet’ten Troyalıların Prensi şeklinde söz etmiştir.[4]

Haluk Şahin’in ikinci yazısında dikkati çeken bölümler vardır. “Bunlardan birisi Azeri tarihçisi Elmeddin Alibeyzade ‘Azerbaycan Halkının Manevi Medeniyet Tarihi’ adlı eserinde konuyu irdelemiş ve şu sonuca varmıştır: “Troyalıların halis Türk tayfası olduğu tasdik edilir.”

Fransız tarihçisi Jacques Poucet Avrupalı bazı ulusların Troya kökenli oldukları iddialarını inceledikten sonra sözü Türklere getiriyor. Türklerin Troya kökenli olduklarına ilişkin Ortaçağ kaynaklarından örnekler veriyor. Bunlardan bir kez daha anlıyoruz ki, o dönemde bu iddialar çok yaygınmış ve hatta tarihsel olgu olarak değerlendiriliyormuş. Örneğin Vincent de Beauvais (1190-1264) adlı bir tarihçi ‘Speculum Historiale‘ adlı eserinde şöyle yazmış: Troya’nın tahrip edilmesinden sonra, Troya askerleri ikiye ayrıldılar. Bir grup Troya kralı Priamos’un oğlu Hektor’dan torunu Francon’u takip etti; ötekilerse Priamos’un oğlu Troilus’tan torunu Turkus’un peşinden gittiler. İşte bu yüzden bugün adları Franklar ve Türkler olan iki halk var.

Ortaçağda Türkiye’yi ziyaret eden yabancı gezginlerin Türklerin Troyalılığı konusunda hiçbir şüphe duymamaları, daha önce de dikkatimi çekmişti. Örneğin İstanbul’ un Fatih tarafından alınmasından 15 yıl kadar önce Troya’ya, Bozcaada’ya İstanbul’a gelen Katalanlı gezgin Petro Tafur, Türklerin Troyalı olmaları nedeniyle Troya’nın öcünü mutlaka alacaklarını yazmıştı.”

“Bundan 5-6 yıl sonra, 1444’te bölgeye gelen ve daha sonra Sultan II. Mehmet’i de tanıyacak olan Anconali Cyriac dünyanın ikiye bölünmüşlüğüne son vermenin sorumluluğunun iki kavme ait olduğunu belirtmişti: Yunanlıların çocuklarına ve Troyalıların çocukları Türklere!

Evet, Anconali Cyriac bundan 560 yıl önce Türkleri ve Yunanlıları barış yaparak dünyayı birleştirmeye, uygarlıklar çatışmasına son vermeye çağırıyordu!

“Ortaçağda Avrupa’da Türklerle Troyalıların özdeş tutulmasına bir örneğe daha rastladım.

Eski İzlandaca sözlüklerde ‘Tyrkir’ kelimesinin iki anlamı var: 1)Türk 2)Troyalı sözü üzerine iz sürelim.

En eski İzlanda tarihçisi Ara Frode ve tanınmış İzlanda tariçisi Snorrre Sturlesson’un anlattıkları da ‘tyrkir’ sözcüğünün hem Türk hem Truvalı anlamına geldiği yönündeydi. Sturlesson ünlü eseri Edda’da Truva’nın yerini şöyle açıklıyor: Dünyanın ortası yakınlarında bizim Türkland (Türkiye ) dediğimiz yere en gösterişli yapı yapıldı ve yurt kuruldu. Buraya Truva (Troya) dendi.[5]

Storlesson Ynglinge Saga’sında, ‘Dağın güneyinde (Kafkas Dağları-A.G.) yakında Tyrkland (Türkiye) vardır.[6]

Sturlesson’dan aktaran yazar Arvvid Oseen, Tyrkland (Türkiye) sözcüğünün yanına bir not düşmüş. Diyor ki, “Tyrkland (Türkiye) 11.yy beri Selçuk Türklerinin egemenliği altındaki Küçük Asya ve çevresindeki bölgelerdir. Türkler ortaçağda isim benzerliği yüzünden Teukrer (Teükrler) Trojaner (Turuvalılar) ile aynı halk olarak görülmüşlerdir.

Buralara hükmeden Oden, İskandinavya’ya göçtü.

“Hem Oden hem karısı çok dil biliyorlardı. Bu bilgeliğiyle dünyanın kuzeyinde adının çok yüksek tutulacağını ve tüm kralların hepsinden daha fazla onurlandırılacağını anladı. Bu onda Türkiye’den ayrılma isteği uyandırdı. Arkasında genç, yaşlı, kadın, erkek, kalabalık bir grupla yola çıktı.”[7]

 “Oden kuzeye doğru yolunu sürdürdü. Bugün Svitjod-İsveç dediğimiz ülkeye geldi. Oranın kralının adı Gylfe idi. Aslar denen Asyalıların geldiğini duyan Gylfe hemen davrandı ve onları karşılamaya çıktı. Oden’e baş eğerek ülkesinin egemenliğini sundu. Nereden geçseler, bu mutluluk sürdü ve buralara mutlu yıllar ve barış geldi. Herkes onların barış ve mutluluk gibi şeyler üzerinde denetimleri olduğunu düşünüyordu. Nedeni, büyüklerin onların hem güzellikte hem mertlikte diğerlerinden apayrı yapıda olduklarını görmeleri idi. Oden, kendileri için çok güzel ovalar ve çok iyi bir ortam olduğunu düşündü. Kendine şimdiki adı Sigtuna (Stokhlolm’e yakın) olan güzel bir kale kent seçti. Oraya beyleriyle (aşiret reisleri ile) Truvadaki’ne benzer bir düzen kurdu. On iki beyini ülkeyi yasalarına göre yönetmek üzere kente yerleştirdi. Her yere Türk geleneklerine uygun ve eskiden Truva’da var olana benzer, adaleti getirdi.

Daha sonra daha kuzeye doğru yola çıktı. Tüm karaları çevirdiğini düşündükleri denize dek geldiler. Bu gün Norveç denilen bu yere de oğlu Saming‘i kral yaptı. Haleygja Anlatısı’nda belirtildiği gibi tüm Norveç kralları, vezirleri (Jarl: Başbakan) ve diğer büyük adamlar onun soyundan türemişlerdir. Oden’in yanında kendinden sonra gelecek olan ve şimdi İsveç (Svitjod) Kralı olan oğlu Yngve vardı. Onun soyundan gelenlere de Yngingler (Ynglingar) denecekti.”[8]

Yeşim Taşından Baltalar

İzlanda’nın ilk tarihçisi Are Frode (Bilge Frode) Oden’in oğlunun adının Yrnge ve Tyrkja Konung (Yngve Tirkiar Konung), yani Yngve Türkiye Kralı olduğunu söyler.[9]

Beş ciltlik İsveç tarihini yazmış ve İsveç Bilim Akademisi üyeliğine seçilmiş olan tarihçi Anders Magnus Strindholm (1786-1862) Truva konusunda şunları söylüyor:

“Truva dediğimiz Asyalılar yurdunda (Asgard) tanrılar ve akrabaları yaşıyordu. Oden oradaki yüksek karargahından dünyaya bakıyordu; orada en muhteşem ve güzel tapınak Gladsheim vardı, orada 12 tanrı ve her şeyin babasının (Allfader:Oden-A.G.) konutu vardı. İnsanların yazgısı onlar tarafından belirleniyordu ve kentin bakımı yalpılıyordu. Kentin ortasında kurultay yaptılar. İda Dağı’ndan tanrılara konut kurdular. Ateş yaktılar, çekiç yaptılar, kerpeten yaptılar, örs yaptılar, çok daha başka gereçler yaptılar. Onlarla demiri, ağacı ve taşı ve altın denen madenden çok işlediler. Böylece evlerinde her şeyleri oldu. Bu Truva, önceki Asgard, şimdiye dek inşa edilenlerin en muhteşemi olan bu kent, dünyanın ortasında Türkiye denen ülkede yer alıyordu. Burada her biri ayrı milleti yöneten 12 kral ve bir krallar kralı vardı.”

“Grek yazarlardan öğrendiğimize göre, İda ve Truva’da Daktyller yaşıyordu. Bunlar maden eritmesini, bakırı işlemesini, demirden araç, gereç, silah, eskiden tanrılar için yazılan kutsal, gizemli ve dinsel işlerde kullanılan buluşlar yapmasını ilk öğrenenlerdi. Bunlar Asyalılar, eski mitler ve anlatılarla büyük çapta uyuşuyordu. Truva kralları bizi, uzun anlatılarındaki Oden’e götürür. Ona aynı zamanda Türkiye Kralı diyoruz.[10]

Ünlü İsveçli yazar August Strinberg (1849-1912) Sveriges Anor – İsveç Gelenekleri başlıklı yazısında bunu sorguluyor.

“Ama şimdi Türkiye (Tyrkia) kralı neyin nesidir? Snorre Sturlesson diyor ki, o Türkiyeli idi. (Turkland’lıydı); ama Türkiye Snorre zamanında yoktu (1100)! O zaman aynı yerde bulunan başka bir ülkeyi kast etmiş olmasın? Bu ülke Trax,Threx,Threissa, Tark adlarıyla da anılan Traden de olabilir. İlk krallarının adı Tiras, Teires, Tyresteki ‘tir’- Tirkialand, Trekialand, Traka, Traden şeklinde görülebilir.”

“Yngve Tyrkiakung (Ying ve Türkiye Kralı) aynı şekilde Trak ( Traker) olabilir. Ancak bu Snorre’den yüz yıl sonra Küçük Asya’ya giren Türklerin, önceden Doğuya göçmüş olan sonra Doğudan geri dönen Traklarla aynı oldukları olasılığını ortadan kaldırmaz. Türkler eski tarihlerini bilmezler…”

Türk ülke arması ay ve yıldız taşımaktadır. Kimse nedenini bilmez. Yanlış anımsamıyorsam, ay ve yıldız Etrüsk (Umbrik) sikkelerinde (Crossen tab. 21’e bak) Sabin sikkelerinde, Celtiber-Keltiber ve Run sikkelerinde, bir Efesli Diana sikkesinde ve Makedon sikkelerinde vardır. Yeni araştırmalar için bu bir kılavuzdur.”[11]

Prof. Thor Heyerdahl (1914-2002) mitleri, destanları bizzat aynı koşullarda yaşayarak doğrulayan Norveçli bir bilim adamıdır. Azov şehrinden, en kuzeydeki Tagonrog körfezine kadar Oden’in izini sürmüştür. Yanında Rus ve Azeri bilimadamları da vardı. Sadece salt İskandinav sagalarını ve İzlanda sagalarını rehber edinmemiştir. Doğu Avrupa kaynaklarını ve İngiliz vekayinamelerini de rehber edinmiştir. Sonuçta, Odin’in bu yolları kat ettiği ve İskandinav ülkelerine yerleştiğini onaylamıştır. Yanındaki Asar halkının Aslar, Alanlar, Masagetlerin, Vanlar (Vanerlerin) gerçek ve bir halk olduklarını da doğrulamıştır.

Buna göre Hazar denizinin doğusunda, Horezm’de (Harzem’de) Türkiye’den göçen bir halk yaşar. Bunlar Harzem, Soğdiana, Margiana, Baktria’ya göçen İskit ve Masaget aşiretleridir. Tor, Turan denilen halk bunlardır. Türkistan’da yaşayan Kazak ve Özbek halkları da Turan halkıdır. Eski Doğu İran dili konuşan bu göçebe aşiretler arasıda Tor-Turan adlandırması yaygındır. Eski bir küme Kuzey Tanrıları da Vanir-Vanlar adıyla anılır. Bunlar Van dilinden adlanmışlardır.

Thor Heyerdahl,* bu keşif gezisi ile Asyalı akrabaların, izlerini bulduğunu kabul etmiştir. ‘Jakten Pa Odin -Odin’in İzinde’ adıyla vardığı sonuçları kitaplaştırmıştır. Norveç diliyle yazılmış kitabını İsveç diline çevirmemişler. Kendilerini ‘üstün ırk – ari ırk‘ sayan-lar bu sonuçları kabullenememişler. Kitap Norveç dilinde kalmıştır.

Yukarıdan beri alıntıladığımız bu bilgileri, ‘ari ırk’ saplantısındaki bir kısım Avrupalı halklar kabul etmek istememiştir. Ancak Avrupa’da yaşayan halkların tümü saplantı içinde değildir. Alıntılar onların araştırmalarından yapılmıştır.. Yiğidin hakkını yiğide vermekten yanadırlar. Bizler, geçmişimizin bu değerlerini onların araştırmalarına borçluyuz. Yoksa yazarın yukarıda dediği gibi “Türkler eski tarihlerini bilmezler!”..

Dostlar acı söyler…

Sağlıcakla kalın..

 

Hasip ÖZTÜRK

Saliyazilari.blogspot.com
[email protected]

Bursa, 12.07.2018

 

Kaynak: Gürgün Abdullah, İsveç’in Türklüğü Üzerine, 1b, Kaynak yay. 2011, İstanbul

 

** İliad,İlias: Troya’nın bulunduğu yarımada’nın tarihteki adıdır. Türkçe il, el sözünün yinelenmesi gibidir. Truvaya Torya demek bana daha doğru gelir.

*** Eanes, Aeneas (Enez) Priamos’un, denizci toronudur. Troya düşerken bir kısım halkı gemilerle Tiren denizine kaçırmıştır. Roma devletini kuranlar onlardır..Meriç’in Ege denizine döküldüğü yerdeki ilçenin adı da Enez’dir.. Tiren denizi, Roma’nın batısındaki denizdir.

[1] Toroslarda, boynuna boyunduruk konulmamış genç boğalara ‘tor tosun’ derler. Bunun anlamı ‘özgür boğa- özgür tosun’ demektir. Tasavvufta henüz icazet almamış, eğitilenlere de torlak denirdi. Toros sözü esasen boğa-boğalar demektir.

[2] Karl G.Johansson ve Mats Malm, Snorre Edda, Fabel, Hur Gylfe Blev Lurad Gylifaginning. s269

[3] James Harper, Rome vs. İstanbul: Cometing Claims and the Moral Value of Trojan Heritage

[4] Terrence Spencer, Turks and Trojans in the Renaissance

[5] Snorre Sturlesson, Edda, çeviren Biörn Colinder Forum, 1978, s:27 ve Sven Lagerbring, İsveççenin Türkçeyle Benzer-likleri, İsveçlilerin Türk Ataları, haz. Abdullah Gürgün, Kaynak Yay.2008, s:75

[6] Arvid Oseen, Snorre Sturlesson Om Sverige Bonniers Förlag, 1910, s:10

[7] Sven Lagerbring, İsveççenin Türkçeyle Benzerlikleri İsveçlilerin Türk Ataları, Haz. Abdullah Gürgün, Kaynak Yayınları,2008,s:76-77

[8] a.g.e. S:77

[9][9] Nordisk Familjebok,800tals utgb.18Vaerja. http://runeberg.org/display.pl?mode=facsimile&=nfar&page=0056

[10] Anders Magnus Strind-holm, Svenska Folkets Historia fran oldstatill nörvarande tider.(En Eski Zamanlardan Bugünlere Dek İsveç Tarihi) 1.band Stockholm Johan Hörnberg, 1834. s:116

[11] August Strinberg, Samlade skrifter, 53, Delen. Tal Till Svenska Nationen samt Andra Tıdningsartıklar 1910-1912, Albert Bonniers förlag , 1919, s:407-408.

Hasip ÖZTÜRK

Mersin, 1943 doğumlu. Emekli öğretmen, avukat İşletme Yönetim uzmanı, Araştırmacı,yazar. "Fındıkpınar Bir Sevdadır" başlığı altında Kölemenlerden günümüze erişen Pazaryeri, Pazarkent geçmişli; Yörük ve Türkmenlerin 1400 metre irtifalı yaylağı Fındıkpınar merkezli araştırması; Keşli Türkleri-Ohunkeşlik köyü merkezli Yörükler araştırması vardır. Bursa Haber Gazetesi'nde 7 yıl kadar süren köşe yazarlığı yapmıştır. Öncelikle Türk tarihi,Yörük ve Türkmenlerin tarihi konusuyla ilgilenir..Toroslar'da Keşli Yörükleri ile yakından ilgilidir. Saliyazilari.blogspot.com adlı bloğu vardır. Eposta: [email protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:
Etiketler:
Hasip Öztürk
  • YENİ
‘Hakimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir’

‘Hakimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir’

Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN, 22 Nisan 2024
Her 10 Yunan Askerinden 6’sı…

Her 10 Yunan Askerinden 6’sı…

Haber Merkezi, 19 Nisan 2024
Tarihi Göztepe-Konak Tramvay Hattı

Tarihi Göztepe-Konak Tramvay Hattı

Hüseyin Yörükoğlu, 11 Nisan 2024
Bursa’nın Lezzet Durakları ve Değişim

Bursa’nın Lezzet Durakları ve Değişim

Ekrem Hayri PEKER, 2 Nisan 2024
YOLUN SONU! Çerkez Ethem ve Kardeşleri

YOLUN SONU! Çerkez Ethem ve Kardeşleri

Haber Merkezi, 29 Mart 2024
Bir Mektup.. Bir Tehdit… Bir İsyan…

Bir Mektup.. Bir Tehdit… Bir İsyan…

Haber Merkezi, 13 Mart 2024