Quantcast
Ulubatlı Hasan’ın Tasvir Edildiği Chronicon Maius’un (Büyük Kronik) Melissinos Tarafından Uydurulduğu İddiâsının Reddi – Belgesel Tarih

Hakan YILMAZ
Hakan  YILMAZ
Ulubatlı Hasan’ın Tasvir Edildiği Chronicon Maius’un (Büyük Kronik) Melissinos Tarafından Uydurulduğu İddiâsının Reddi
  • 22 Ağustos 2021 Pazar
  • +
  • -
  • Hakan YILMAZ /

Loading

İstanbul’un fethi tarihin dönüm noktası sayılabilecek en önemli olaylardan biri olduğu için aynı zamanda üzerinde de en çok tartışılan tarihî meselelerden biri olmuştur.* XVI. yüzyılda fethin “ṣulḥen mi, ʿanveten (savaşla) mı” gerçekleştiği tartışmasıyla başlayıp, günümüze dek farklı iddialar ekseninde çeşitlilik kazanan bu tartışmaların en önemlilerinden biri, hattâ belki de en önemlisi; fethe tanık olmuş Bizans’lı müverrih Yorgios Sfrancis’in (ö 1478’den sonra) uzun zamandır haksız gerekçelerle Makarios Melissinos’a atfedilen Chronicon Maius’unda yer alan “Ulubatlı Hasan” rivâyetinin efsâne mi, gerçek mi olduğu konusudur.

Sfrancis’in muhâsaranın iyice şiddetlendiği bir anda, Lopadion (Ulubat)’lı olduğunu bildirdiği “Hasan” adlı bir yeniçerinin surlara sancak dikerken şehid olması ânını ayrıntılı olarak aktaran bu rivayeti, ilk kez XX. yüzyılın başlarında Osmanlılar’da belirgin bir şekilde ön plâna çıkarılmış ve Ulubatlı Hasan’ın “İstanbul surlarına sancak diken ilk yeniçeri” olduğu bilgisi zamanla halk arasında bilinen en meşhur rivayet hâlini almıştır. Ne var ki rivayetin muhtasar bir kaynağın genişletilmiş versiyonunda yer alması; 1930’larda Yunan ve Romen akademik çevrelerinde kronikteki bilgilerin Safrancis’e ait olmadığı ve buna bağlı olarak son zamanlarda “Ulubatlı Hasan”ın da sonradan uydurulmuş “efsâne”ler arasında yer aldığı yönünde asılsız birtakım iddiaların ortaya çıkmasına sebebiyet vermiştir.

İstanbul’un fethi sırasında imparatorun baş muhâfızı olan Yorgios Sfrancis’i (sağda) imparator XI. Konstantin Dragazes’le bir arada gösteren bir duvar resmi. F. Kontoglou, Belediye Binası, Atina.

Konuyu tartışan araştırmacılardan bir kısmı rivayeti tereddütsüz “efsâne” sayarken, kimileri ise bu konuda peşin bir hükme varılamayacağı, mevcut kıstasların rivayeti asılsız saymak için yeterli olmadığı yönünde nispeten daha temkinli bir yol izlemişlerdir.

Chronicon Maius’un Sfrancis’e Ait Olmayan Pseudo (Sahte) Bir Eser Olduğu İddiâlarının Kesin Bilimsel Kanıtlar Işığında Çürütülmesi

Ahmed Muhtar Paşa’nın meşhur eseri Fetḥ-i Celīl-i Ḳosṭanṭīniyye’de yer alıp literatürde yavaş yavaş fethin simgesine dönüşmeye başlayan “Ulubatlı Ḥasan” rivâyeti, Cumhuriyet’in ilk yıllarında kimi zaman gerginleşip kimi zaman sakinleşen Türk-Yunan diplomatik ilişkileri ekseninde, fetih bağlamında çoğu zaman etkisini daha da kuvvetle hissettirmiştir. Bu durum ise bekleneceği üzere Yunan ve Romen siyasî ve akademik çevrelerinde ciddî bir rahatsızlığa neden olmuş; 1931 yılından itibâren -aslen İstanbul doğumlu olan ve 1926 yılına kadar İstanbul’da yaşayıp eserler kaleme alan- Yunan tarihçi Ioannes Papadopulos (ö. 1957), bilâhare Romen târihçi Vasilis Grecu ve Hanak-Philippides gibi araştırmacıların temelsiz iddiâları ekseninde; -hiçbir bilimsel kaygı gözetilmeksizin- Sfrancis’in Chronicon Maius’unun “pseudo” (sahte) bir eser olduğu ve XVI. yüzyılda Monemvasia metropoliti Makarios Melissinos (ö. 1585)[1] tarafından uydurulduğu iddiasının türemesi sonucunu doğurmuştur[2]. Bu konuda ortaya atılan sözde kanıtlar başlangıçta meseleye objektif yaklaşan bilim adamları tarafından peşinen reddedilmişse de[3], içeriği yeterince sorgulanmadan yeni bir keşifmiş havasına sokularak zamanla tarih câmiasında abartılı bir şekilde rağbet bulmuştur.

Sfrancis’in Chronicon Maius’un III. kısmında Ulubatlı Hasan’ın Romanos Burcu’na çıkışı ve berâberindeki “On Sekiz” yoldaşı ile birlikte şehid oluşundan söz ettiği satırlar. British Library, Add. Ms. 36539, f. 84r, st. 6-27.

Adı geçen araştırmacıların kroniği başkasına değil de özellikle Melissinos’a atfetmeleri, kendi ütopyalarından başka hiçbir temele dayanmayan bu sabit varsayıma odaklandırdıkları gerekçeler ekseninde; eseri güya uydurduğu öne sürülen “sahtekâr” (!) derleyicinin Mora’da yaşamış bir kimse olması, genişletilmiş metinde de Mora’ya ve Melissinos ailesine ilişkin yeni bâzı eklentilerin bulunması ve kroniğin nüshalarının Makarios Melissinos’un son zamanlarını geçirdiği Roma ve Napoli çevrelerinde yer alması… gibi basit ve yüzeysel birtakım temellendirmelere dayanır. Oysa eserin aslî müellifi Sfrancis’in Konstantinopolis’in düşmesi sonrası kaçıp sığındığı yer de -bizzat kendi ifâdelerine göre- Mora’dır ve üstelik 1460’ta Fâtih’in burayı da fethetmesi üzerine o, Korfu Adası’ndan yola çıkarak tıpkı Melissinos gibi Roma ve Venedik’e geçiş yapıp 1466 yazı boyunca bu bölgelerde kalmıştır. Ayrıca iddiâ edildiği gibi aslında Chronicon Maius’un değil, Sfrancis’e ait olduğunda şüphe edilmeyen Chronicon Minus’un da tüm nüshaları -başta Napoli ve Vatikan çevreleri olmak üzere- İtalya’dadır[4]. İşte iddiâcılar büyük bir çelişki ve çarpıtma eseri olarak, Chronicon Minus’un bu bölgedeki mevcut nüshalarını[5] tereddütsüz Sfrancis’e ait kabul ederken, Maius’un nüshalarını[6]: “Burada Melissinos yaşamıştı!” diyerek, hiçbir delile dayanmadan keyfî bir biçimde ona atfetmişlerdir[7]. Bu ise akademik realite ile zerre kadar bağdaşmayan, ilmî bütün kriter ve teâmülleri fütursuzca ayaklar altına alan apaçık bir tahrif girişimidir.

Ulubatlı ‘Alemdâr Baba Hasan’ın Topkapı (Hagia Romanos) burcu üzerine ilk sancağı dikişini temsil eden bir resim. İstanbul Panorama 1453 Tarih Müzesi, Zeytinburnu-İstanbul.

Melissinos’tan yüz yirmi yıl önce kroniğin aslî müellifi Sfrancis de uzun süre Mora’da yaşamış ve İtalya’da kalmışken, üstelik her iki kroniğin de nüshaları aynı bölgelerde yer alıyorken, bir çarpıtma ve çelişkiler ağından ibâret olan bu taraflı iddiâların isâbetsizliği ve kroniği Melissinos’a atfetmeye delil teşkil edemeyeceği çok açıktır. Şu hâlde bu iddiâlar -eğer aşırı cehâletten kaynaklanmıyorsa- hangi “mâsum” amaca hizmet etmek için ortaya atılmıştır? Hâlbuki tıpkı Melissinos gibi Grek asıllı bir din adamı olan ve Roma çevrelerinde bulunan, dönemin tarihî ve biyografik kaynaklarını yakından tanıyan Leo Allatius (1586-1669), onun ölümünden sadece altmış beş yıl gibi kısa bir süre sonra yazdığı ve yayınladığı eserlerde Chronicon Maius’un Melissinos’a ait olmayıp, doğrudan Sfrancis’e ait olduğuna resmen tanıklık etmiştir[8]. Spekülatif yorumcuların öne sürdükleri gibi Melissinos’un dolaştığı yerlerde eserin onun tarafından genişletildiğine dair en küçük bir bilgi, malûmât ya da söylenti mevcut olsaydı, bunu herkesten önce onunla aynı yerleri dolaşan bu meşhur teolog ve müellifin bilmesi ve dile getirmesi gerekirdi. Dolayısıyla Küçük Kronik gibi, Büyük Kroniğin de Sfrancis’ten başka birine ait olmadığı, olamayacağı kesindir. Bilimsel realiteyi umursamayanların, sırf konuya yüzeysel bakanları yanıltmak ve göz boyamak için ortaya attıkları bu spekülatif yorumların içerdiği bâriz çelişkiler, iddiâcıların samimiyetsizliğini ve kroniği Melissinos’a atfetmek için her yolu denediklerini yeterince kanıtladığından, bundan sonra ne bu alenî çarpıtmalarına ne de diğer iddiâlarına itibâr edilemeyeceği ortadadır. Aklın temel dinamiklerini ve bilimselliği baz almayan bu keyfî ve âmiyâne mantığa bakılırsa, bu gerekçe ile pekâlâ zevke göre Chronicon Maius’un değil de Chronicon Minus’un Melissinos’a, yâhut Maius’un Sfrancis’e ait olduğu da öne sürülebilir veyâ buna benzer yığınla rastgele daha pek çok spekülasyonlar ortaya atılabilirdi. Ne var ki bunların hiçbirinin bilimsel gerçeklikle bağdaşmayacağını peşinen kabul etmek gerekir.

Bunların yanı sıra, bir eserin kime ait olduğunu tespit konusunda “nüshasının çok bulunduğu bölge”ye bakarak hüküm vermeye çalışmak, literatürel anlamda da tamamen yanlış, tutarsız ve isabetsiz bir girişimdir. Çünkü bir eserin nüshalarına pekâlâ yazıldığı yerden çok çok uzak noktalarda, hattâ kimi zaman belki dünyanın öbür ucunda bile rastlanılabilir. Meselâ; nüshası sadece Vatikan’da, İngiltere’de ya da Fransa’da bulunan bir Osmanlı kroniğinin yazarının, aslî memleketinden kilometrelerce ötede bulunan o topraklarda yaşadığını iddia etmek, ya da üzerinde yazarının adı zâten kayıtlı olan bir kroniği sırf nüshaları belli bir bölgede yer alıyor diye, tutup da orada yaşamış alâkasız başka birine atfetmeye kalkışmak ne kadar mantık dışı ise işte bu iddia da o derece yüzeysel ve mantık dışıdır.

Vasile Grecu’nun Sfrancis’in Büyük ve Küçük kroniklerini birbirinden ayırıp, Büyük kroniği Melissinos’a atfettiği neşri. Georgios Sphrantzes: Memorii (1401-1477),Bükreş (Bucureşti), 1966.

Bu noktada akıl ve mantık mefhumunu büsbütün aradan kaldırarak iddialarına kendilerince -tutarlı olsun ya da olmasın- kroniğin içinden sözde birtakım kanıtlar da devşirmeye çalışan iddiacılar, benzer sayısız örneğine rastlanan sıradan ve en bilindik argümanları bile büyük bir pişkinlikle birer “çelişki” imiş gibi yansıtarak, bunları da kroniğin “sahte” oluşuna güyâ delil getirmeye çalışmışlardır. Bu iddiaların başında her iki kronikteki müellif isimlerinin yazılış şekli, te’lif târihleri ve yazarın kendi resmî görevine ilişkin ifâdeleri gelmektedir. Bu noktada Kısa Kronik, Σφραντζής / “Sfrancis”in 6985/1477 yazı sonlarına ait yazdığı kısa bir giriş cümlesiyle yarım kalırken, Geniş Kronik’te kendisini Φραντζής / “Francis” diye tanıtan yazar tarafından: “29 Mart 6986/1478’de çok hasta olmasına rağmen, Corfiot soylularının ricâsı üzerine” yazıldığının belirtilmesi[9] güyâ bir “çelişki” olarak yansıtılmaya çalışılmış; ancak üzeri kapatılmak istenen asıl büyük “çelişki” örtbas edilerek, bu kısımda neden “Melissinos”un değil de “Φραντζής / Francis” ya da “Σφραντζής / Sfrancis” isminin yer aldığı veyâ buradaki tarihin neden “Melissinos’un kroniği tahrif ettiği târih” olduğu öne sürülen “1583” yılı değil de, Sfrancis’in ölümüne çok yakın bir zamana işâret eden “6986/1478” yılı olduğu açıklanamamıştır. Kaldı ki kroniğin ne metninin içinde, ne nüsha varaklarında, ne de dönemin bibliyografik kaynaklarında bir din adamı olan Makarios Melissinos’un Bizans tarihçiliğiyle uğraştığını, Yorgios Sfrancis’in nüshaları üzerinde çalıştığını veya böylesi bir “genişletme” işine kalkıştığını doğrulayacak literatürel tek bir kayıt, hattâ en küçük bir îmâ bile mevcut değildir. Dolayısıyla kroniğin içinden -sözde- “sahte”liğine delil diye cımbızlanıp çıkarılan bu ilginç satırlar, isabetsizliği alenen ortada olan bu iddianın doğruluğuna en küçük bir kanıt teşkil etmese de; bu Büyük Kroniğin de diğeri gibi doğrudan “Sfrancis” tarafından yazıldığına ve iddia sahiplerinin resmen güneşi balçıkla sıvamaya çalıştıklarına bizzat yazarının dilinden oldukça sağlam ve güvenilir bir kanıt teşkil etmektedir.

Sfrancis’in Chronicon Minus (sağda) ve Chronicon Maius’un (üstte) ilk varaklarında kendisini tanıtıp, ismini ve imparatorun yanındaki vazifesini açıkladığı satırlar. Vatican Library, Barb. Gr. 176, f. 1r, st. 1-6; British Library, Add. Ms. 36539, f. 1r, st. 1-4..

Bu noktada yazarın isminin her iki kronikte de iki farklı şekilde imlâsını bir “çelişki” gibi gösteren, hattâ bunlardan hangisinin doğru olduğu konusunda tartışmaya bile girişen; sonunda ilginç bir şekilde “gerçek” kabul ettiği Chronicon Minus’taki Σφραντζής / “Sfrancis” imlâsını değil de, “sahte” olduğunu öne sürdüğü Chronicon Maius’taki Φραντζής / “Francis” yazımını doğru kabul eden Papadopulos, içine düştüğü bu çarpıcı çelişkiyi nasıl olmuş da hiç fark edememiş veyâ -kendi mantığına göre- bundan sonra ismin doğru imlâ edildiği Chronicon Maius’u neden “gerçek” ve yanlış yazıldığı Chronicon Minus’u “sahte” ilân etmemiştir?

Benzer şekilde; Kısa Kronik’teki aynı kısımda Sfrancis’in: πρωτοβεστιαρίτης / protovestiaritis = İmparatorluk muhâfızlarının başı” gösterilirken[10], genişletilen diğer kronikte: πρωτοβεστιαρίτου / protovestiarios = İmparatorun vestiyeri (elbise sorumlusu)” olarak gösterilmesi[11] de, hiçbir ilmî kaygı gözetilmeksizin ısrarla “çelişki” noktasına çekilmiş ve bu durum metnin “Sfrancis’in görevini bilmeyen başka birinin kaleminden çıktığına” -güyâ- delil kabul edilmiştir. Oysa her iki kelimenin yazılışlarının aynı algılanacak derecede birbirine benzeyişi, özellikle son iki harfin farklı nüshalarda kolaylıkla diğerine dönüşecek bir tarzda imlâ edilişi; Kısa Kronik nüshalarındaki doğru kelimenin dağınık ve karmaşık bir imlâ sonucu kolaylıkla diğerine dönüşebileceğinin[12] bâriz bir kanıtıdır. Yazma nüshaların tenkidli metni üzerinde çalışan herkesin peşinen bileceği ve anlayacağı üzere, ortaya atılan bu zorlama iddianın tam aksine bu sadece bir “istinsah hatâsı”dır ve aynı kroniğin farklı nüshalarının satır aralarında bunun yüzlerce, hattâ belki binlerce örneğine bile rastlanır[13]. Bunun böyle olduğunu kendileri de çok iyi bildikleri hâlde, sırf eseri bir şekilde yaftalamak ve “uydurma” ithâmı altında bırakmak için, sıradan bir yazım hatâsını bile kullanıp eserin “sahte”liğine delil getirmeye çalışanların bu çarpıtmaları, aslında arka plânda delil kıtlığı yüzünden ne denli sığ ve sudan bahanelere sarıldıklarının trajikomik bir kanıtıdır.

Sfrancis’in Chronicon Minus’ta “Doğumundan önce meydana gelen olayları sessizce geçiştirdiğini” belirttiği kısım. Vatican Library, Barb. Gr.: 176, f. 2v, st. 8-11. O daha sonra Chronicon Maius’u yazarken bu olayları, görgü şâhidleri ve çağdaşı kroniklerden naklettiği bilgilerle geniş bir biçimde ele alacaktır.

Yukarıdaki tüm iddialarda göze çarpan en büyük çelişki; genişletilen bu Büyük Kroniğin “pseudo (sahte)” metnini -güyâ derlediği öne sürülen- Melissinos’un, Sfrancis’in Kısa Kroniği’ni de çok iyi bildiğini, onu doğrudan “kendi metni içine dâhil ettiğini” ağızlarıyla itiraf eden çarpıtmacıların[14], aynı Kısa Kronik’te geçen Sfrancis’in ismine, vazifesine, oğlunun kiminle evlendiğine… v.s. ilişkin diğer bilgileri, bu kez büyük bir cehâlet ve aymazlıkla onun “bilmediğini” iddiâ etmeleri, hattâ bu iddiâlarını pekiştirmek için: “Sfrancis olsaydı bunu bilmez miydi?..” kabilinden sorular bile yöneltmeleridir[15]. Bilimsel olduğu öne sürülen bir iddianın her şeyden önce tutarlı ve mantıklı olması, kendi içinde anlamsız çelişkiler barındırmaması gerekir. Geniş Kronik’teki bu farklı noktalar sıradan bir istinsâh hatâsını ve gerçek yazarın kendi tercihiyle yaptığı değişiklikleri yansıtmıyorsa, “uydurduğu” metni ona mâletmeye çalıştığı öne sürülen birinin, kendi aleyhine ve zarârına olacak böylesine alenî yanlışları bilerek yapması bu durumda hangi gerekçeyle açıklanabilir? Bu “sahtekâr” (!) derleyici mâdem ki Kısa Kroniği de görmüştü ve onun gerçek metninden tamâmen haberdardı, yaptığı “sahtekârlığı” ele vermek ve kendisini herkese rezil etmek için mi içindeki bu gerçekleri bilerek çarpıtmıştı?. Bu iddiâların bilimsellik şöyle dursun, akıl ve mantıkla bile bağdaşır tek bir tarafı yoktur.

Sfrancis’in Chronicon Maius’unun pseudo (sahte) olduğunu öne sürenler eseri ne pahasına olursa olsun Sfrancis’ten uzaklaştırmak amacıyla, bu iddiâların dışında daha öylesine sudan ve sıradan bahaneleri “çelişki” adı altında devreye sokmuşlardır ki; sanki daha önce hiç kimse tarafından yapılmamış bir şeymiş gibi, müverrihin eseri genişletirken Niketas Choniates (ö. 1217), Georgios Akropolites (ö. 1282), Nikephoros Gregoras (ö. 1360), keşiş Paraspondylos Zotikos, Sakızlı piskopos Léonard de Langasco (ö. 1459) ve Laonikos Chalkokondyles (ö. 1490) gibi selefi veya çağdaşı diğer müelliflerin eserlerinden yararlanması bile bu noktada iddiâ sâhiplerinin alenî istismarlarına malzeme olmuştur[16]. Halbuki Sfrancis, Chronicon Minus’tan bir yıl sonra genişlettiği Chronicon Maiusunda: “ταῦτα δὲ διὰ τὸ τῆς ἡλικίας μου ἀτελὲς οὐ καλῶς καὶ ἀκρι βῶς εἰδότος μου· καὶ τὰ πρὶν τῆς γεννήσεως τῆς ἐμῆς ὅσα εἰρήκαμεν, ὑπὸ ἀξιοπίστων καὶ σοφῶν συγγραφέων γεγραμμένα μέρος εἴδο μεν, τὰ δὲ ὑπὸ ἀρχόντων τῆς βασιλικῆς αὐλῆς καὶ βουλῆς καὶ τῆς συγκλήτου σοφῶν καὶ συνετῶν καὶ γηραιῶν ἠκούσαμεν, καὶ πῶς σιωπῇ παραλείπω. : Yukarıda saydığım vak‘aları iyi ve sahih olarak anlatacağım, zira bu vak‘alar cereyân ettiği zamanlarda bunları anlayabilecek bir yaşta bulunuyordum. Doğumumdan evvel meydana gelen vak’aların bâzılarını kısmen gördüğüm itimâda şâyan bilgi sahibi müelliflerin eserlerinden ve bir kısmını da imparator sarayı arhontlarından ve senato âzâlarından; bilgili, akıllı ve yaşlı adamlardan işittiğim için yazmamazlık edemem.” diyerek[17]; tüm bu çağdaş metinleri ve öncesine ait kronikleri görgü şahitlerinin anlatılarıyla birleştirerek eseri bizzat kendisinin genişlettiğini kuşkusuz bir biçimde ilân etmiş, hattâ bilimselliğe uygun bir yöntemle bunu hangi sebeple yaptığını da açıkça izâh etmiştir.

Kronik genişletilirken kullanılan bu çağdaş kaynakları peşpeşe sıralayan birkaç araştırmacı, Sfrancis’in dilinden çıktığı aşikâr olan yukarıdaki cümleleri dikkatlerden kaçırarak, bunu kendilerince dıştan müdahaleye delil gibi yansıtmaya çalışırlarken; bu satırlar, Büyük Kronik’te ilk devirlerin anlatımında yukarıdaki kaynakları devreye sokarak kroniği genişletenin aslında Sfrancis’in ta kendisi olduğunu -doğrudan kroniğin içinde yer alan kendi ifadeleri ışığında- gözler önüne sermekte ve iddiacıların kendi içlerinde nasıl çeliştiklerine de ibretâmiz bir örnek teşkil etmektedir.

Nitekim Sfrancis’in Kısa Kronik’te de 1401-1413 aralığındaki olayları “kısa bir şekilde ve başkalarından” aktardığını söyleyen Kayapınar, selefleri olan diğerlerini tâkiben bu özet metinde müellifin: “Ταῦτα δὴ πάντα διὰ τὸ τῆς ἡλικίας μου ἀτελὲς πάντη, οὐ καλῶς εἰδότος μου καὶ ἀκριβῶς, ἐν ᾧ δὴ χρόνῳ καὶ μηνὶ ἐγένοντο καὶ πῶς, σιωπῇ παραλείπω. : Tüm bunları suskunlukla geçiştiriyorum, çünkü o zaman yaşımın küçük oluşundan dolayı bunların hangi yıl, hangi ayda ve ne şekilde meydana geldiğini iyi bilmiyorum.” şeklindeki önceki sözlerini[18] bir çelişki havası içinde yansıtarak[19], ilk ağızdan çıkmış bu kadar açık ifâdeleri bile büyük bir cesaretle Melissinos’a atfetmeye kalkışırken, maksatlı olarak yalnız ikinci kroniğe atfedilen “başkalarından nakletme” işinin aslında sınırlı bir şekilde de olsa kısa kronikte de yapıldığını ilginç bir şekilde ağzından kaçırmıştır[20].

Şu hâlde her iki kronikte de ortaklaşa uygulanan bu te’lif metodunu Büyük Kronik sözkonusu olunca hiçbir ilmî kaygı gözetmeksizin “çelişki” sayanlar, Küçük Kronik’teki aynı durumu hangi geçerli bahaneye dayanarak dikkatlerden kaçırmışlar; işlerine gelmeyen ilk kroniği oldu-bittiye getirmeye çalışarak, çalakalem “sahte”likle damgalarlarken diğerini hangi mantıklı gerekçe ile bu ithâmın dışında tutmuşlardır?

Sfancis’in Chronicon Maius’un 1453-1478 yılları arasındaki olayları içeren son bölümündeki Mora ile ilgili tasvirlerinin 1477’den, yani metnin bittiği tarihten tam bir asır sonra yazılan Manuel Malaksos ve Monemvasia piskoposu Doroteos’un eserlerinden alıntılandığı iddiası da eseri Melissinos’a atfetmek için delil sıkıntısı çeken muhaliflerin başvurduğu basit bir çarpıtmadan ibaret olup, aslında arka planda literatürel tüm tecrübe ve teâmülleri tersine çevirmeyi hedeflemektedir. Oysa istismarcıların âmiyâne çıkarımlarının tam aksine, bu bilgileri alıp nakleden kişi kroniğini 6986/1478’de genişlettiğini açıkça belirten Sfrancis değil, ondan bir asır sonra yazmış olan Malaksos ve Doroteos’un ta kendisidir; her iki müellif de eserlerini inşa ederken, kendilerinden bir asır önce Mora ile ilgili tasvirlere yer veren Sfrancis’in son bölümünü kaynak edinmiş ve bu bölümdeki bilgileri kendi zamanlarına kadar getirmişlerdir ki, bu durum ilimden öte akıl sahibi olan herkesin zaten peşinen anlayacağı bir şeydir.

Esere yapılmış ilâve ve eklentiler kapsamında, söz konusu araştırmacıların Büyük Kronik’te Melissinos ailesine ait farklı yeni bilgilere de yer verilmesi[21] gibi kolaylıkla açıklanabilir noktaları bir tahrif gibi yansıtmaları da[22] bilimin temel kaidelerine gölge düşürecek türden bir çarpıtmadır. Çünkü Melissinos ailesi ile ilgili bu eklentilerin, Sfrancis’in Mora’da kaldığı sırada aile mensupları ile ilişkilerinin güçlenmesinden ve onlardan daha geniş bilgi alma imkânı elde etmesinden kaynaklandığı izaha imkân bırakmayacak derecede açıktır ki, o: “Ὡς ἐπὶ τὸ πλεῖστόν τινας ἐκ τούτου τοῦ γένους τῶν Μελισσηνῶν καὶ Στρατη γοπούλους ἐπωνόμαζον καὶ ἐν ταῖς χρονικαῖς ἱστορίαις οὕτως ἔγραφον δι’ αἰτίαν τοιού την· : Bu Melissenos soyundan bâzıları, kronik târihlerinde genellikle aynı zamanda ‘Stratigopoli” olarak da adlandırılmalarının nedeni hakkında aşağıdaki sebeplerden söz ettiler…” diyerek[23] aile ile arasındaki yakınlığı ve ataları hakkındaki bu bilgileri onlardan sözlü olarak aktardığını bizzat kendisi de zâten açıkça vurgulamıştır[24]. Bu ifadeler Sfrancis’e değil de Melissinos’a ait olsaydı, o kendisini bu ailenin dışında tutarak bir yabancı gibi onlardan kendi geçmişi hakkında bilgi toplamaya çalışmaz; her şeyden önce onun kendi soyundan bîhaber olması mantıklı bir gerekçeyle açıklanamazdı.

Romanos (Topkapı) burcunun gerisinde çarpışırken öldürülen son Bizans imparatoru XI. Konstantin Dragazes.

Bu noktada, Chronicon Minus’ta imparatorun Sfrancis’e “oğlunun Nikolaos Gudelis’in kızıyla evlenmesini önerdiği” bahsinin[25], Maius’ta “Sfrancis’in kızına Nikola Melissinos’un oğlunun teklif edildiği” şeklinde değiştiğine dikkati çeken iddiâ sahipleri, Mora’da Melissinos’larla yakın ilişkiler içine girdiği kendi ifâdelerinden açıkça anlaşılan müellifin[26], eserini genişletirken oğlu ile ilgili eski gereksiz bahsi kaldırarak, bunu kızının vaktiyle Melissinos ailesinden biriyle izdivaç teklifine yönelik başka bir bilgiyle değiştirmesini bile bir çelişki gibi göstermişlerdir[27]. Halbuki eserini “soyluların ısrarı üzerine” genişlettiğini belirten yazarın, yeni kroniğini onların beklentilerine uygun bir formatta yeniden düzenleyebileceği de aşikâr olduğundan; onu genişletirken artık önemini yitirmiş olan imparatorun oğlu ile ilgili eski tavsiyelerini metinden kaldırarak, aynı târihlerde muhtemelen kızı Tamara’ya tâlip olan Melissinos ailesine yönelik eski bir hâtırâsını ön plâna çıkarmak istediği çok açıktır. İddiâcıların öne sürdüğü gibi bunu yapan Melissinos olsaydı ve gerçekten soyunu imparatora yakın göstermeyi amaçlasaydı, bunu pekiştirecek en önemli kısım olan “imparator”la ilgili ifâdeleri metinden çıkarmazdı. Onun bu kısmı metinden tamâmen kaldırmış olması, iddia edildiği gibi yazarın bu yönde herhangi bir amaç taşımadığını; aksine Sfrancis’in imparatorun direktifi dışında gerçekleşmiş olan bu evlilik vak‘asını öne çıkarmakla, Mora’da görüşmekte olduğu bu aile ile eski ilişkilerini yâd etmeyi amaçladığını yeterince kanıtlamaktadır.

İddiacıların Sfrancis’in Chronicon Minus’ta Fatih’e ve Türkler’e karşı sadece “menfûr ve gaddar”, “dinsiz”, “acımasız” gibi ithamlar yöneltirken, Chronicon Maius’ta daha geniş hakaretlere yer vermesini bir çelişkiymiş gibi yansıtmaları da ilmî ciddiyetten çok uzak bir iddiadır. İstanbul’un fethi gibi en büyük ve can alıcı bir hadiseyi bile birkaç cümle ile geçiştiren müellifin, bu kadar kısa bir metinde hakaretlere çok geniş bir yer ayırması zaten beklenemeyeceği gibi; bir çelişki gibi yansıtılan Chronicon Maius’taki oğlu Yoannis’le ilgili iftira, aslında iddia edilenin tam aksine Küçük Kronik’te de vardır ve o burada: “Ἐν ᾧ δὴ χρόνῳ καὶ μηνὶ ἀνεῖλεν αὐτοχειρίᾳ τὸν φίλτατόν μου υἱὸν Ἰωάννην ὁ ἀσεβέστατος καὶ ἀπηνέστατος ἀμηρᾶς ὡς δῆϑεν βουλη ϑέντος τοῦ παιδὸς τοῦτο ποιῆσαι κατ’ αὐτοῦ, οἴμοι τῷ δυστυχεῖ…”[28] : “Aynı yıl (6962=1453) ve aynı Aralık ayında, çok menfur ve gaddar biri olan emir, benim çok sevgili oğlum Yoannis’i kendi eliyle öldürdü, çünkü -ah ne yazık ki doğru!- delikanlı ona karşı bir şey yapsın istemişti…” diyerek[29] üstü kapalı bir biçimde yine aynı şeyi îmâya çalışmıştır. Dolayısıyla iddiacıların keyiflerine göre anlamlandırıp işlerine geldiği yönde mânâ vermeye çalıştıkları bu iftiranın kroniğin kısa ve uzun her iki versiyonunda da yer alması, -savunulanın tam aksine- her iki metnin de aslında doğrudan aynı şahsın, yani Sfrancis’in kaleminden çıktığının bir kanıtıdır. O, Mora’da bulunduğu sırada gerçekleşen oğlunun bu ölüm vak‘asını kuşkusuz olayın vuku bulduğu Konstantinopolis çevrelerinden aktarmıştır ki; bunların o dönemde Dukas’a da bilgi veren taraflı kimselerden oluştuğu ve müellifin onların iftirâlarından etkilenerek aşırı yorumlara sapmış olduğu son derece açıktır.

Chronicon Minus’ta (Has Murad Paşa’nın ölümü örneğinde olduğu gibi[30]), kendi yaşadığı devrin olayları hakkında kimi zaman yanlış ve karmaşık bilgiler de aktaran Sfrancis’in, kısa kroniğin içindeki benzer hataları nasıl ki eserin ona âidiyetine gölge düşürmüyorsa; adı üstünde onun “genişlettiği” bir eserde bu ve benzeri hatalarını tekrar etmesi, bazılarını fark edip kendi eliyle düzeltmesi, verdiği bilgileri yer yer değiştirmesi ve genişletmesi, kelimeleri nâdiren yanlış imlâ etmesi ve telif tarihini güncellemesinde şaşılacak hiçbir taraf olmadığı gibi, bunlar metnin “pseudo/sahte” oluşuna da ne ilmî, ne mantıkî anlamda hiçbir delil teşkil edemez. Yalnız tarih sahasında değil, tüm bilim alanlarında cârî olan eser yazım geleneğinin asırlardır süregelen kalıplaşmış en bilindik nüanslarını sergileyen bu durumlar, eğer bir eserin “sahte” oluşuna delil teşkil etseydi; eserini genişletmeye teşebbüs eden her müellifin bu girişimini bir “sahtekârlık”, yazdığı daha ayrıntılı ve nitelikli her eseri “sahte” ve aralarında tek bir istinsah hatâsı bile bulunan her nüshasını “uydurma” kabul etmemiz gerekirdi. Bu ise bilimsellikle uzaktan-yakından alâkası olmayan bir yaklaşımdır.

Sfrancis’in “surların başka bir tarafını teftişe gittiği” sırada imparatorun Romanos burcu önünde savaşırken öldürüldüğünü Chronicon Minus ve Chronicon Maius’ta benzer ifadelerle anlattığı kısımlar. Chronicon Minus, Vatican Library, Barb. Gr. 176, f. 62v, st. 5-12; Chronicon Maius, British Library, Add. Ms. 36539, f. 85r, st. 1-6.

Mesela Oruç Beg’in kroniğinin Oxford’da tek bir yazması[31] bulunan ve 872/1467-68’lerde tamamlanmadan biten sonu eksik kısa versiyonu[32] ile yegâne nüshası Manisa’da yer alan, yeni ilâve ve eklentilerle 908/1502-3 yılına kadar uzatılmış geniş versiyonu[33] pek çok açıdan Sfrancis’in bu iki kroniğine benzer. Oruç Beg’in eserinin Chronicon Minus gibi kısa kronolojik notlardan oluşan ilk versiyonunun başında müellifin adı: اورج بن عادل القزاز كاتب الأدرنوى “Orūc bin ʿĀdilü’l-Ḳazzāz Kātib el-Edirnevī”[34], mufassal ikinci versiyonunda ise: ورُوج بن عادل الكاتب الأدرنوى “Vrūc bin ʿĀdilü’l-Kātib el-Edirnevī” şeklinde[35] daha eksik bir ifâdeyle yazıldığı gibi; bu genişletilmiş nüshada muhtasar ilk metinden farklı olarak, müellifin selefleri ve çağdaşı diğer müverrihlerin eserlerinden geniş ilâvelere yer verdiği, hattâ ünlü müverrih ‘Âşık Paşa-zâde’den yararlandığını açıkça belirttiği[36]; yine -ilk versiyonunda yer almadığı hâlde- son kısımlarında metne Edirne ile ilgili uzun tasvirler de eklediği[37] ve metnin hemen her noktasında çok sayıda eklenti, çıkarma ve değişiklikler yapma yoluna gittiği görülmektedir. Şimdi genişletilmiş her eserde rastlanması doğal olan bu sıradan ve normal tasarruflara dayanılarak, mesela ilkinde müellifin adı: اورج “Orūc” şeklinde yazılıp babasının adında: قزاز “Ḳazzāz” ibâresi de varken, ikincisinin ا “elif”siz olarak: ورُوج “Vrūc” biçiminde yazılması ve devamında baba mesleğine ilişkin ibârenin yer almaması; eserde kaynağı bilinmeyen çok uzun eklentiler bulunması, yine diğerinde yokken bu nüshanın sonlarında Edirne ile ilgili geniş tasvirlerin de yer alması, ya da bu ikinci nüshanın ilkinden daha geç bir tarih taşıması… gibi sudan bahanelerle, üzerinde açıkça ismi bulunmasına rağmen bu kroniğin Oruç Beg’e ait olmadığını, bir asır sonra Edirne’de yaşamış başka biri tarafından kurgulandığını ve içindeki özgün bilgilerin güvenilir olmadığını iddia etmek mümkün müdür? Elbette değildir! İşte iddiâcıların aynı haksız gerekçelerle, alâkasız bir biçimde Melissinos’a atfetmeye kalkıştıkları Sfrancis’in Büyük Kroniği için de aynı durum geçerlidir.

İddiacıların sağlam bilimsel bir esasa değil, eserin “Melissinos tarafından uydurulduğu” saplantısına dayanarak ortaya attıkları, realitesi kendinden menkul yukarıdaki tüm iddialara karşı en nitelikli ve güvenilir cevap Chronicon Maius’un son satırlarında bizzat Sfrancis tarafından verilmiştir. Büyük Kroniği “sahte”likle damgalayanların isâbetsiz yorum ve çıkarımlarının tam aksine, eseri nihâyete erdiren en son satırlarında Sfrancis, daha önce muhtasar bir formatta yazdığı kroniğini bir yıla yakın bir süre sonra, Korfu adasında çok hasta bir hâlde iken Venedikli aslizâdelerin ricası üzerine bizzat kendisinin genişlettiğini şu ifâdeleriyle açıkça haber vermiştir:

Τέλος τοῦ παρόντος ἱστορικοῦ, ἤτοι χρονικοῦ βιβλίου παρ’ ἐμοῦ τοῦ συγ-γραφέως πονηθὲν αἰτήσει τινῶν εὐγενῶν Κερκυραίων, παρακαλούντων με, ἵνα μὴ σιωπῇ παραλείψω, ἃ οἶδα ὀφθαλμοφανῶς καὶ ἤκουσα καὶ ἀνέγνωκα. Καὶ οὕτως ἔγραψα ἰδιοχείρως καὶ ἀπέδωκα ἀνὰ χεῖρας τοῦ εὐλαβεστάτου ἱερέως κὺρ Ἀντωνίου. Καὶ οἱ ἀναγινώσκοντες εὔχεσθέ μοι διὰ τὸν Κύριον, εἰ ἔλαθα τι· τὸ γῆρας γὰρ τὸ ἐμὸν καὶ ἡ δεινὴ ἀσθένεια οὐκ εἴασέ με καλῶς διορθῶσαι καὶ τὸ παρὸν πρωτότυπον μεταγρά-ψαι καί, εἰ ἀντίστοιχα ἔλειπον ἢ συλλαβαὶ ἢ λέξεις ἢ λόγοι, ἢ καὶ καλλιγραφίᾳ ἀκῤ-ῥιβῶς διορθῶσαι. Ἐγράφη οὖν ἐν ἔτει τῷ ἀπὸ τῆς κτίσεως, ‚ϛ ϡ πςˈ Μαρτίῳ μηνὸς κθ-ῃ, ἰνδικτιῶνος ἑνδεκάτης. Τέλος καὶ τῷ θεῷ δόξα[38].

“Bu tarih kitabı gördüğüm ve okuduğum şeyler hakkında sessiz kalmamamı, onları bir kroniğe işleyip yazmamı isteyen bâzı Corfiot soylularının isteğine icâbet etmek üzere meydana getirildi. Ben onları kendi elimle yazdım ve genç yaştaki prens Anton’un ellerine teslim ettim. Bunları okuyanlar, gözden kaçırdığım şeyler için Tanrı’dan benim için bağışlanma dilesinler; çünkü ızdırâbım ve ciddî hastalığım, bu yalın nüshayı esaslı bir şekilde geliştirip yazıya dökmeme izin vermedi. Yine de mevcut olmayan karalama (müsvedde)leri, heceleri ya da kelime öbeklerini veyâ sözcükleri güzel bir şekilde, dikkatle düzenleyerek yazdım. Böylece dünyanın yaratılışının 6986. yılının (= 1478[39]) 29 Mart’ında, Tanrı’nın yüceliğiyle on birinci ve son indiksiyonda yazıldı.”

Bu ilginç satırlarda Sfrancis, bizzat kendi diliyle Chronicon Maius’u Korfu Adası’nda bulunduğu ve hastalığının tamamen ilerlediği bir sırada, Venedik asıllı Corfiot soylularının[40] kendisinden şâhid olduğu ve okuduğu tarihî olayları yazmasını istemeleri üzerine, müsvedde ve notlarını temize çekerek “kendi eliyle” yazıp onların prensine teslim ettiğini tasdik etmekte; yazdığı genişletilmiş bu yeni eserin, ilkinde mevcut olmayan yeni cümleler, ifâde ve kelimeler eklenerek düzenlenmiş ikinci bir versiyon olduğunu[41] doğrudan kendi ifâdeleri ışığında gözler önüne sermektedir.

Kroniğin sonunda yer alan bu cümlelerden açıkça anlaşıldığına göre; 6985/1477’de hastalanıp yatağa düşmüş olan Sfrancis, zannedilenin aksine bu tarihte ölmeyip ömrünün son anlarını hasta bir hâlde Korfu Adası’nda geçirmiş[42] ve orada 6986/1478 yılı Nisan ayı civârına kadar yaşamaya devam etmiştir[43]. Müellifin yazdığı nüshayı Venedik kökenli bir ailenin önde gelenlerinden birine teslim etmesi, bir istismar aracı olarak kullanılan: “Kronik nüshalarının Napoli ve Roma çevrelerine nasıl ve ne şekilde gittiği” meselesine de güvenilir bir biçimde açıklık getirmekte; onun -Melissinos ailesi örneğine benzer şekilde- bulunduğu yerlerdeki büyük soylu ailelerle yakın ilişkiler içine girdiğini resmen te’yid ederek, yeni metin parçaları ekleyip “kendi eliyle” düzeltip genişlettiğini söylediği Chronicon Maius’un da, ilk eseri Chronicon Minus gibi bizzat onun kaleminden çıkmış kendisine ait özgün eseri olduğunu kesinleştirmektedir.

Nitekim bugüne kadar inandırıcılıktan uzak bahânelerle kroniğin Sfrancis’e ait olmadığını öne sürenlerin iddiâlarının tam aksine; Avrupa târih yazım literatüründe, hattâ bizzat Roma çevresinde çok erken tarihlerden beri Chronicon Maius’a yapılan tüm atıflarda eserin Sfrancis’e ait olduğu kuşkusuz ve tereddütsüz bir biçimde dile getirilmiştir[44]. Dolayısıyla ortada aksini gösteren tek bir somut veri dahi mevcut değilken, Melissinos’un zamanına kadar inen daha eski ve köklü tüm veriler kroniğin Sfrancis’e ait olduğunu açıkça doğrularken; şimdilerde türetilmiş olan ve en küçük bir ilmî tenkide bile tahammülü olmayan bu basit, yüzeysel ve ciddiyetten uzak iddiâlara artık hiçbir şekilde itibâr etmek mümkün değildir.

Mevcut iddiaların asılsızlığını ortaya koyan tüm bu deliller, Sfrancis’in kronikteki açık ifâdeleri ve Melissinos’un ölümünden sonra yazılmış hiçbir eserde kroniği Melissinos’a atfetmeyi gerektirecek tek bir kayıt dahi gözükmemesi; Chronicon Maius’un da Chronicon Minus gibi doğrudan Sfrancis’in kaleminden çıktığını ve ölümüne yakın bir târihte bizzat onun tarafından yazıldığını bilimsel kesin bir veri olarak te’yid etmektedir.

Büyük Kroniğin Sfrancis’e Ait Olduğunu Kesinleştiren Özgün İfâdeler

Chronicon Maius metni, kroniğin Sfrancis’e ait olduğuna kesinlik kazandıran ve dış müdahale ihtimalini peşinen ortadan kaldıran onun yukarıdaki özgün ifadelerinin yanı sıra; kuşatmada imparatorun baş muhafızı olan ve ölümüne dek yanından ayrılmayan müellifin bizzat kendi dilinden çıkmış, tamâmen orijinal daha başka ifadelerini de içerir. Büyük Kroniğin aslî yazarının, eserin bütününe hâkim olan olup-bitenleri ilk ağızdan betimler üslûbu, olayların içinde olduğunu kesinleştiren “Bizimkiler / Türkler” şeklindeki özgün vurgusu, özellikle fetihle ilgili “III. Bölüm”ün dıştan hiçbir ilâve, çıkarım ve müdâheleye imkân vermeyen giriş-gelişme-sonuç esâsına dayalı bütünleşik kompozisyonu, bu gülünç gerekçeleri peşinen ortadan kaldırarak “Ulubatlı Hasan” rivâyetini de sağlam tarihî bir temele oturtacak derecede uyumludur.

Müellifin kuşatmayı bizzat olayların içinden, direkt ilk ağızdan anlatan üslûbu aslında kroniğin tüm metnine hâkim olmakla birlikte, biz burada sâdece Chronicon Maius’u yazanın Sfrancis’in ta kendisi olduğunu, ondan başkası olamayacağını en açık ve vurgulu şekilde betimleyen birkaç metin örneği aktararak, -istisnâsız- bunların hepsinin Chronicon Minus’taki tasvirlerin bir devâmı, bir parçası; hattâ kimilerinin onları sebep-sonuç ilişkisi içinde çözüme kavuşturmayı sağlayan bütünleşik ana kaynağı olduğunu göstermeye çalışacağız.

Nitekim yazarın Chronicon Maius’ta kuşatmanın son sabâhı yaşananları tasvir eden aşağıdaki ifâdeleri, o sırada olup-bitenleri anlatanın Melissinos ya da fetihten sonra yaşamış farklı bir kimse değil, o an bizzat imparatorun yanında hazır bulunan ve surları teftişle vazifeli olan Sfrancis’in ta kendisi olduğunu açıkça ortaya koymaktadır:

“Καὶ ἀναβὰς ἐϕ’ ἵππου ἐξηλϑομεν τῶν ἀνακτόρων περιερχόμενοι τὰ τείχη, ἵνα τοὺς φύλακας διεγείρωμεν πρὸς τὸ ϕυλάττειν ἀγρύπνως. Ἦσαν δὲ πάντες ἐπὶ τοῖς τείχεσι καὶ πύργοις τῇ νυκτὶ ἐκείνῃ· καὶ πύλαι πᾶσαι ἦσαν κεκλει σμέναι ἀσφαλεστάτως, δι’ ὧν δυνατὸν ἦν ἐξελθεῖν τινα ἢ εἰσελθεῖν. Ὡς δὲ ἤλθο μεν ἐν τοῖς Καλιγαρίοις ὥρᾳ πρώτῃ τῆς ἀλεκτροφωνίας καὶ κατιόντες τῶν ἵπ πων ἀνήλθομεν εἰς τὸν πύργον καὶ ἠκούσαμεν συχνῶς ὁμιλεῖν καὶ θόρυβον μέγαν ποιεῖν ἔξωθεν ἐπιτήδειον, καὶ εἶπον ἡμῖν οἱ φύλακες, ὅτι δι’ ὅλης τῆς νυκ τὸς οὕτως ποιοῦσιν· ἦσαν γὰρ σύρνοντες…”[45]

“İmparator atına bindikten sonra saraydan çıktık ve nöbetçilerin tüm dikkatleriyle mevzîlerinde bulunmalarını te’min için surları teftiş ettik. O gece herkes surlarda ve kulelerde idi; tüm kapılar da özenle kapatılmıştı ki, hiç kimse ne şehre girebiliyor ne de çıkabiliyordu. Horozların ilk ötüşü sırasında Kaligarya’ya vardığımızda, atlarımızdan inip yukarıdaki gözetleme kulesine çıkmıştık ki, dışarıdaki sesleri ve sürekli ve kuvvetli olan gürültüyü duyduk. Nöbetçiler bu seslerin tüm gece boyunca süregeldiğini söylediler.”[46]

Müellifinin ağzından çıkan bu özgün ifâdelere rağmen, bu satırların Sfrancis’e değil de Melissinos’a ait olduğunu iddia edenler; kuşatma sırasında imparatorun yanında hazır bulunan, surları teftiş etmekle vazifeli olan, horozların ilk ötüşü sırasında imparatorla birlikte Καλιγαρίοις/Kaligarya (Eğrikapı)’ya varıp gözetleme kulesinin üstüne çıkan ve surların arkasından gelen korkunç gürültüyü duyanın imparatorun baş muhâfızı “Yorgios Sfrancis” değil de, ondan “Yüz yirmi yıl sonra yaşamış olan Melissinos” olduğunu neye dayanarak öne sürdüklerini[47] bilimsel gerçekliğe uygun bir şekilde kanıtlamakla mükelleftirler.

Bu satırların öncesinde, imparatorun önceki gün λόγου σοφίας / Hagia Sophia (Ayasofya)’daki dua ve yakarışlarını ayrıntılı olarak betimleyen ve halkın ağlayışlarını sarayın içinden müellifin de işittiğini belgeleyen şu özgün tasvirler ise, onun imparatorla dâimâ bir arada bulunan, kuşatma boyunca yanından hiç ayrılmamış biri olduğunu kesinleştirecek ifâdeler içerir:

“Ὁ δὲ βασιλεὺς ἐν τῷ πανσέπτῳ ναῷ τῆς τοῦ Θεοῦ λόγου σοφίας ἐλθὼν καὶ προσευξάμενος μετὰ κλαυθμοῦ τὰ ἄχραντα καὶ θεῖα μυστήρια μετέλαβεν. Ὁμοίως καὶ ἕτεροι πολλοὶ τῇ αὐτῇ νυκτὶ ἐποίησαν. Εἶτα ἐλθὼν εἰς τὰ ἀνάκτορα, ὀλίγον σταθεὶς καὶ ἐκ πάντων συγχώρησιν αἰτήσας, ἐν τῇδε τῇ ὥρᾳ, τίς διηγήσεται τοὺς τότε κλαυθμοὺς καὶ θρή νους τοὺς ἐν τῷ παλατίῳ…”[48]

“İmparator hemen Hagia Sophia (Ayasofya) kilisesine giderek gözyaşları içinde duâ etti ve kutsanmış ekmek ve şaraptan yuttu. O gece pek çok kişi aynı şeyi yaptı. Sonra imparator saraya geldi ve orada kısa bir süre kalarak herkesten af diledi. Gerçekten, o sırada saraydan duyulmakta olan ağlaşma ve yakarışları kim târif edebilir ki?..”[49]

Chronicon Maius’un 6985/1477 yılı olaylarında nihâyet bulan British Library nüshasının son satırları (Add. Ms. 36539, f. 137v).

İmparatora her yerde eşlik eden ve sarayın içinden halkın ağlaşma ve yakarışlarını dahi işittiğini söyleyen bu kimsenin, imparatorun baş muhâfızı olan ve o an yanında hazır bulunan Sfrancis değil de “120 yıl sonra yaşayan Melissinos” olduğunu bir ezber şeklinde tekrar edenler; bu özgün ifâdeleri hangi bilimsel delil ve gerekçeye dayanarak ona atfettiklerini ilmî kriterlere uygun bir şekilde açıklamak mecburiyetindedirler.

Genişletilmiş Büyük Kronik’ten başka bir yerde yer almayan bu ifadeler, Hasan’ın burca sancak dikmesi ve Romanos/Topkapı burcunun düşmesinden sonraki gelişmeleri yine ilk ağızdan özgün bir anlatımla betimleyen kronik yazarının o an imparatoru gözleriyle gördüğünü kesinleştiren şu satırlarında da oldukça belirgin bir şekilde karşımıza çıkmaktadır:

“Ὡς οὖν εἶδεν ὁ δυστυχὴς βασιλεὺς καὶ ὁ αὐϕέντης μου, δακρυχέων ἐπαρεκάλει τὸν Θεὸν καὶ τοὺς στρατιώτας, ἵνα μεγαλοψυχήσωσι, προέτρεπε· καὶ οὐ ἦν συνδρομῆς καὶ βοηθείας ἐλπὶς οὐδεμία. Ὁ δὲ τὸν ἵππον κεντήσας δραμὼν ἔφθα σεν, ἔνθα τὸ πλῆθος τῶν ἀσεβῶν ἤρχετο…”[50]

“Benim bahtsız imparator ve efendim bu manzarayı gördüğünde, yaşlı gözlerle Tanrı’ya duâ ediyor ve cesur davranmaları için askerlerini yüreklendiriyordu. Ama artık hiçbir destek ve yardım umudu kalmamıştı. Atını mahmuzladı ve düşmanın ardı ardına büyük kitleler hâlinde saldırdığı bölgeye vardı.”[51]

Sfrancis’in imparatorla birlikte atlarına binerek teftişe gidip üzerine çıktıkları ve arka tarafından korkunç bir gürültü duyduklarını belirttiği Eğrikapı/Kaligaria burcu. Fatih – İstanbul.

Burada kimin dilinden çıktığı aşikâr olan: “ Ὡς οὖν εἶδεν ὁ δυστυχὴς βασιλεὺς καὶ ὁ αὐϕέντης μου : Benim bahtsız imparator ve efendim” ifâdesinin hâlâ Sfrancis’e değil de Melissinos’a ait olduğunu savunanlar; imparatorun “kendi imparatoru” olduğunu söyleyen ve o an hizmetinde bulunduğunu belirten bu kişinin neden “Sfrancis” değil de “Melissinos” olması gerektiğini mantıklı gerekçelerle peşinen izâha mecbur oldukları gibi; onun Romanos burcunun ardında çaresiz kalan imparatorla “yüz yirmi yıl önce” nasıl bir araya gelip buluştuğunu da yine ilmî kıstaslara dayanarak makûl bir şekilde kanıtlamak zorundadırlar.

Buraya kadar Chronicon Maius’tan aktardığımız sur teftişleri ve devâmındaki gelişmelerle ilgili tüm özgün bilgilerin son aşaması, Sfrancis’in Chronicon Minus’unun içinde aynen şu ifâdelerle karşımıza çıkmaktadır:

“…καὶ ὁ μακαρίτης αὐ θέντης μου καὶ βασιλεὺς κὺρ Κωνσταντῖνος σκοτωθεὶς ἀπέθανεν, ἐμοῦ πλησίον αὐτοῦ οὐχ εὑρεϑέντος τῇ ὥρᾳ ἐκείνῃ, ἀλλὰ προστάξει ἐκείνου εἰς ἐπίσκεψιν δῆϑεν ἄλλου μέρους τῆς πόλεως…”

“Şehrin fethedildiği aynı saatte kutlu efendim imparator Konstantin de öldürüldü. Ben o saatte orada bulunmuyordum; fakat onun emriyle şehrin başka bir tarafına teftişe gitmiştim…”[52]

Kısa Kronik’te yer alan fetihle ilgili yegâne bilgi kırıntısını içeren bu cümle, öncesinde Chronicon Maius’taki bilgiler mevcut olmadığında, önü-sonu belirsiz yarım bir bilgi metni olarak ortada kalmaktadır. Müellifin hâl-i hazırda şehrin “başka bir tarafına” teftişe gittiğini söyleyebilmesi için, mantıken daha öncesinde bir başka yeri teftişe gittiğini de anlatmış olması gerektiği ortadadır. Chronicon Minus’ta yarım kalan bu bilgi müellif tarafından Chronicon Maius’ta yine aynı üslûpla, “Kaligaria’yı teftiş” rivâyetinden başlayıp imparatorun başına gelenleri tüm ayrıntılarıyla, nitelikli ve özgün bilgiler vererek aktaran bir bilgi örüntüsü içinde tamamlanır ki; bu ifâdelerin de yine Sfrancis’e ait olduğu kuşkuya imkân bırakmayacak kadar açıktır.

Nitekim müellif Küçük Kronik’te imparatorun ölümünden söz ettiği yukarıdaki kısa, kesik ve önü-sonu belirsiz cümlelerini Büyük Kronik’te oradakinden çok daha geniş, net ve önceki bilgilerle bağlantılı bir çizgiye taşıyarak şu şekilde aktarır:

“Καὶ ἕτεροί τινες στρα τιῶται οὐκ ἀγενεῖς μαχόμενοι ἐν τῷ τόπῳ ἐκείνῳ καὶ αὐτοὶ ἀπεκτάνθησαν πλησίον τῆς πύλης τοῦ ἁγίου Ῥωμανοῦ, ὅπου τὴν ἐλέπολιν ἐκείνην κατεσκεύασαν καὶ τὴν μεγάλην ἐλεβόλην ἔστησαν καὶ τὰ τείχη τῆς πόλεως χαλάσαντες ἐκεῖθεν ἐν τῇ πόλει πρῶτον εἰσῆλθον. Ἐμοῦ δὲ τῇ ὥρᾳ ἐκείνῃ μὴ εὑρεθέντος πλησίον τοῦ αὐθεντός μου τοῦ βασιλέως, ἀλλὰ προστάξει ἐκείνου εἰς ἐπίσκεψιν δῆθεν ἐν ἄλλῳ μέ ρει τῆς πόλεως ἤμην.”[53]

“Aynı derecede kahraman olan diğer askerler de, Türkler’in büyük topu yaptıkları, kurdukları ve attıkları güllelerle surları yıkıp şehre ilk girmiş oldukları Hagios Romanos kapısının aralarında yiğitçe savaşıp öldüler. Ben o sırada efendim imparatorun yanında bulunmuyordum; fakat emri üzerine şehrin başka bir tarafını teftişe gitmiştim.”[54]

Buradaki “Şehrin başka bir tarafını teftişe gitme” bilgisinin, Sfrancis’in Chronicon Minus’unda da aynı ifâdelerle, ancak bütünleşik bir metinden kopmuş önü-sonu belirsiz özet bir bilgi şeklinde karşımıza çıktığını az önce görmüştük. Her iki metinde de “surları teftişle vazifeli” olduğunu açıkça belirten yazar, Büyük Kronik’te olayların öncesini ve sonrasını yine aynı özgün üslûpla izah ederek, bu kroniğin de kendi kaleminden çıktığını açık ve net bir biçimde ortaya koymuştur. Kroniği sudan bahanelerle Melissinos’a atfetmeye çalışanlar ise bu özgün ve canlı ifadelerin netliği karşısında nedense susmuşlar, iddiâ ettikleri gibi bunların ona ait olduğunu kanıtlayacak tek bir bilimsel delil de ortaya koyamamışlardır[55].

Son olarak müellif, Büyük Kronik’te imparatorun cesedinin Fatih’in emriyle savaş meydanından getirtilip törenle defnettirildiği anı anlattıktan sonra da: Οὐαί, οὐαὶ κἀμοὶ τῆς προνοίας ἐν τίνι καιρῷ με ϕυλαττούσης·?.. : Heyhât! İlâhî takdir tarafından neleri görmem kararlaştırılmıştı?..” diyerek, o an orada olup-biten her şeyi gözleriyle gördüğünü bir kez daha açıkça ifâde etmiştir[56]. Bu kadar açık ve net ifâdelere rağmen bunca çağdaş anlatım ve betimlemenin Sfrancis’e ait olmayıp “Melissinos”a ait olduğunu öne sürenler, onun yüz yirmi yıl önce imparatorun ölüm anına tanıklık ettiğini nasıl ve ne şekilde ispat edebilir; veyâ bu özgün ifâdeleri Melissinos’un “uydurduğunu” hangi iknâ edici delil ve belgeye dayanarak kanıtlayabilirler?

İstanbul’un kara ve sâhil burçlarının fetihten kırk yıl sonraki görünüşü.
Hartman Schedel, “Konstantinopolis”, Nüremberg Chronicle, 1493, ff. 129v-130r.

Chronicon Minus’tan aktardığımız cümlelerin, yalnız Chronicon Maius’ta yer alan diğer cümlelerle bire-bir aynı üslûbu taşıması, onların sonucunu açıklar nitelikte olması ve aynı görevdeki kişinin ağzından çıktığının aşikâr olmasından da açıkça anlaşılacağı üzere, Büyük Kroniği genişleten kimse de olup-bitenlere bizzat şâhid olan ve o sırada surları teftişle vazîfeli bulunan Sfrancis’ten başkası değildir. “Ulubatlı Hasan”ın surlara çıkışı ve şehid olması ile ilgili tasvirlerin de üslûp ayniyeti ve öncesinde ve sonrasında anlatılanlarla bir bütünlük arzettiği için yine onun kaleminden çıkmış olduğu şüphesizdir.

Ne var ki Chronicon Maius’la ilgili zorlama iddiâları eserin sahteliğine delil getirmeye çalışanlar bu özgün ifâdelerden hiç söz etmemişler, içine düştükleri bu çelişkili duruma mantıklı bir açıklama da getirememişlerdir. Oysa bu kadar açık ifâdeleri bile Melissinos’un uydurmuş olduğunu iddiâ edecek kadar ileri gidenlerin; bu ilginç, aşırı ve sıradışı iddiâlarının bilimselliğini ispatlamak için “laf” değil, aynı düzeyde sağlam, inandırıcı ve sıradışı deliller ortaya koymaları gerekirdi[57].

  • Hakan Yılmaz
    Araştırmacı-Yazar & Yeniçağ Tarihi Uzmanı
    e-posta: [email protected]

 

DİPNOTLAR

* Bu makale 13 Nisan 2019’da Fatih Sultan Mehmed Dönemi Osmanlı Dünyası Sempozyumu’nda sunduğumuz bildiri metninin ilgili kısımlarından aynen alıntılanarak hazırlanmıştır: H. Yılmaz, “Fetihte Surlara Sancak Dikme Meselesine Farklı Analitik Bir Yaklaşım: ‘Ulubatlı Hasan’ Rivâyeti Efsâne midir, Gerçek midir?”, Uluslararası Fatih Sultan Mehmed Dönemi Osmanlı Dünyası Sempozyumu: İdeoloji-Diplomasi-Savaş-Fetih (12-13 Nisan 2019) Bildiriler Kitabı, FSMVÜ Yayınları, İstanbul 2021, s. 211-212 + 217-236.

[1] Mora’da yaşayan ve 1573-1577 yılları arasında Monemvasia metropoliti olan, yaşamı süresince Osmanlı aleyhtarı faaliyetleri ile tanınan Makarios Melissinos’un ayrıntılı biyografisi için, bk. Ioannes K. Chasiotes, Μακάριος, Θεόδωρος καΝικορος οΜελισσηνοί (Μελισσουργοί), (Tessalonica, 1966); F. Dölger, “Ein literarischer und diplomatischer Fälscher des 16. Jahrhunderts: Metropolit Makarios von Monembasia”, Otto Glaunig zum 60. Geburtstag, Festangabe aus Wissenschaft und Bibliothek (Leipsizg 1936), 25-36.

[2] I. Papadopulos, “Phranzès estil réellement l’auteur de la grande chronique qui porte son nom?”, Actes du IVe congrès international des études byzantines I, Bulletin de l’institut archéologique bulgare, IX, Sofia 1935, 177-189; Papadopulos, “Über ‘Maius’ und ‘Minus’ des Georgios Phrantzes und über die Randoten des angeblichen Pachomios.”, Byzantinische Zeitschrift, XXXVIII (1938), 323-331; Vasile V. Grecu, Georgios Sphrantzes. Leben und Werk. Makarios Melissenos und sein Werk, extras din “Byzantinoslavica”, XXVI/I (1965), 62-73; Vasile Grecu, Introducere, XIII-XIV; Marios Philippides, “The Fall of Constantinople: Bishop Leonard and Greek Accounts”, Greek, Roman and Byzantine Studies, XXII, (1981), 287-300.; W. Hanak-M. Philippides, The Siege and Fall of Constantinople in 1453, (Farnham, Asgate, 2011), 152-160; Levent Kayapınar, Chronicon Minus: İstanbul’un Fethinin Bizanslı Son Tanığı Yorgios Sfrancis’in Anıları, (İstanbul: Kitabevi Yayınları, 2009), 1-16.

[3] Meselâ, bk. M. Carrol, “Notes on the Authorship of teh siege section of the Chronicon Maius of Pseudo-Phrantzes book III”, Byzantion, LXI (1971), 28-44; LXII (1972), 5-22; LXIII (1973), 30-38; LXIV (1974), 17-22.

[4] Nitekim Riccardo Maisano, Chronicon Minus’un Biblioteca Nazionale di Napoli (Napoli Millî Kütüphânesi), Codex Neap. XVI.A.10’da yer alan yazmasını 1990 yılında Roma’da İtalyanca tercümesiyle birlikte neşretmiştir: Riccardo Maisano, Cronaca, Giorgio Sfranze, Corpus Fontium Historiae Byzantinae, Series Italica, Vol: 29, Accademia Nazionale dei Lincei, Roma 1990. Levent Kayapınar Chronicon Minus’a yazdığı “Değerlendirme”de Napoli nüshasını esas alan bu neşre atıfta bulunmasına, hattâ hazırladığı tercümede bu çalışmayı tâkip ettiğini kendi diliyle açıklamasına rağmen (krş. Kayapınar, Yorgios Sfrancis’in Anıları, 8), hemen iki sayfa sonra seleflerinin müzmin iddiâlarını tâkiben Chronicon Maius’a ait elyazmalarının “Melissinos’un yaşadığı Napoli gibi yerlerde bulunmasının, eserin 1573-1575 yılları arasında Metropolit Makarios Melissinos tarafından yazıldığı tezini kuvvetlendirdiği” isâbetsiz yorumunu tekrar ederek ilginç ve sıradışı bir çelişki örneği sergilemiştir (s. 10).

[5] Chronicon Maius’un nüshalarının bir kısmı gibi, Chronicon Minus’un da XVI.-XVII. yüzyıllarda istinsah edilmiş en eski ve en meşhur nüshalarının hepsi Melissinos’un yaşadığı dönem yâhut sonrasına tekabül eden, onun son zamanlarını geçirdiği İtalya çevresinde; Vatikan, Napoli ve Torino gibi şehirlerde yer alır: Bibliotheca Apostolica Vaticana, Ottob. Gr.: 260, ff. 113-206; Bibliotheca Apostolica Vaticana, Vaticanus Barb. Gr.: 175, ff. 1-97; Bibliotheca Apostolica Vaticana, Vat. Barb. Gr.: 176, ff. 1-81; Torino Biblioteca Nazionale Universitaria, Taurinensis: 246 (BVI/20); Biblioteca Nazionale di Napoli, Codex Neap. XVI.A.10 (ff. 1r-85v). Riccardo Maisano Chronicon Minus’un Napoli nüshasını tanıttığı “Riconsiderazioni Sul Testo Delle Memorie di Giorgio Sfranze” başlıklı makalesinde (Talariskos. Sturdia graeca Antonio Garzya sexagenario a discipulis oblata, Napoli 1987, 363-390) bu nüshaların özelliklerine de kısaca değinmiştir.

[6] Biblioteca Ambroisana, Milan (Milano), Cod. P.24 (Sup. Gr.: 613); Biblioteca Ambroisana, Milan, Cod. P.123 (Sup. Gr. 641); Bilioteca Vallicelliana, Roma, Cod Vall. Graecus CLXXII/4; Torino (Turin) Biblioteca Nazionale Universitaria, Cod. Taurinensis, B. 11 20 (Gr. 102). British Library’de kroniğin XVIII. yüzyılda istinsah edilmiş iki yazma nüshası daha vardır: Biritsh Library, Add. Ms. 3569 (ff. 1r-137v); Harley Ms. 5595 (ff. 2r-158v).

[7] Chronicon Minus’un Napoli’deki yazmasını Cronaca, Giorgio Sfranze adıyla neşreden Maisano, konu ile ilgili makalesinde Papadopulos’un bazı asılsız varsayımlarını da işin içine katarak, Makarios Melissinos’un İtalya’ya gittikten sonra dolaştığı çevrelerdeki bâzı kişileri Büyük kroniğin o bölgelerde bulunan yazmalarıyla ilişkilendirmeye ve bu isimleri Melissinos’un “sahte kopyalarını yayan işbirlikçileri” gibi göstermeye çalışırken (Maisano, 379-383); Chronicon Minus’un nüshalarının da aynı bölgelerde yer aldığını unutur ve bunları neden aynı gerekçeye dayanarak Melissinos ile -sözde- “ortakları” (!) na atfetmediği sorusunu cevapsız bırakır. Bu ve benzeri anlamsız çırpınışlar, selefleri gibi onun da uzun uzadıya kurguladığı; görünüşte ayrıntılı ve sıradışı, ancak temelde tamâmen çürük ve olağandışı tüm önerilerini kendi içinde çelişkili duruma düşürüp daha en başından itibâr edilemeyecek bir hâle getirir.

[8] Krş. Leone Allacci, Georgii Acropolitae Magni Logothetae Historia., Leone Allatio interprete (Parisiis: E Typographia Regia, MDCLI (1651), 426; Georgiis Diatriba’ya atıfla: Leonis Allatii (Leone Allacci), In Roberti Creyghtoni apparatum, versionem et notas ad historiam Concilii Florentini scriptam a Silvestro Syropulo de unione inter Graecos et Latinos, exercitationum pars prima, Romae MDCLXV (1665), 117.

[9] Sphrantzes, “Cronica (Chronicon Maius): 1258-1481”, Memorii, II, 590.

[10] G. Sphrantzes, “Cronica (Chronicon Minus): 1401-1477”, Memorii, I, Editie Critica de Vasile Grecu, (Bucureşti (Bükreş): Editura Academiei Republicii Socialiste Romania, 1966), 2-3.

[11] Sphrantzes, “Cronica (Chronicon Minus)”, I, 150-151.

[12] Doğru olan ilk kelimenin anlam değişikliğine konu olan son iki harfinden “η” harfi, uzun kenarı oval bir şekilde içe doğru kıvrılınca kolaylıkla yanlış olan “ο” harfine dönüşebildiği gibi; devâmındaki son harf olan “ς” harfi de hafif sola yatık yazılınca rahatlıkla “υ” harfi şeklinde algılanmaya elverişlidir.

[13] Chronicon Minus’un Napoli nüshası ile diğer nüshaları arasındaki istinsah farklarına ilişkin örnekler için, bk. Maisano, “Riconsiderazioni Sul Testo Delle Memorie di Giorgio Sfranze”, 385-390.

[14] I. Papadopulos, “Phranzès estil réellement l’auteur de la grande chronique…”, 177 vd.; Kayapınar, “Sphrantzes, Georgios”, 16.

[15] Levent Kayapınar, Chronicon Minus: İstanbul’un Fethinin Bizanslı Son Tanığı, Yorgios Sfrancis’in Anıları, çeviren ve notlandıran: Levent Kayapınar (İstanbul: Kitabevi Yayınları, 2009), Değerlendirme, 10. Başlangıç kısmında Chronicon Maius’un hiçbir bilimsel kaygı gözetilmeden, Papadopulos ve diğerlerinin yersiz iddiâları ekseninde “pseudo” (düzmece, sahte) olduğunun savunulduğu bu neşirde “pseudo” tâbirine odaklı aşırı yorumlar ve bâzı yayın hatâlarına yönelik kapsamlı bir eleştiri için, bk. Şahin Kılıç, “Kitap Tanıtımı/Book Rewiew: Chronicon Minus, İstanbul’un Fethinin Bizanslı Son Tanığı, Yorgios Sfrancis’in Anıları”, AÜ DTFC Tarih Araştırmaları Dergisi, XLIX (2011), 219-230.

[16] Papadopulos, “Phranzès estil réellement l’auteur de la grande chronique qui porte son nom?”, 177; Hanak-Philippides, The Siege and Fall of Constantinople…, 146-152; J.-R. Loenertz, “Autour du Chronicon Maius attribué à Georges Phrantzès”, Miscellanea G. Mercati III içinde (Studi e Testi 123 [1946]), 273-311; Loenertz, “La date de la lettre θ de Manuel Paléologue et l’inauthenticité du ‘Chronicon Maius’ des Georges Phrantzès”, EchO 39 (1940/42), 91-99. Bir müverrihin çağdaşı kaynaklardan ve görgü şâhidlerinden nakilde bulunması şayet bir kroniğin “sahte” olduğuna delil sayılacaksa, içinde uzun özgün anlatılar içeren Sfrancis’ten daha önce, başta Dukas ve Kritovulos olmak üzere bu dönemde derleme yöntemiyle eser yazmış tüm Bizans tarihçilerinin eserlerinin de “sahte” ilân edilmesi gerekirdi. Çünkü Sfrancis bire-bir fethe tanık olmuş yegâne Bizans müverrihi olmasına rağmen, bu yönteme sadece doğumundan önceki olaylar ve hakkında bilgi sahibi olmadığı konularda başvurmuş; diğer müverrihler ise eserlerini baştan sona bu gibi anlatı ve bilgilerle doldurmuştur. Ne var ki iddiâ sâhiplerinin bu müverrihleri değil de, çarpıcı bir şekilde ve resmen sudan bahânelerle kuşatmanın tek görgü şâhidi olan Sfrancis’in Büyük Kroniğini hedef almaları bu konudaki tarafgirliklerini ve samimiyetsizliklerini tüm açıklığı ile gözler önüne sermektedir.

[17] Sphrantzes, “Cronica (Chronicon Maius)”, II, 206-208.

[18] Georgios Sphrantzes, “Cronica (Chronicon Minus)”, I, III, 4.

[19] Burada müellifin, Kısa Kronik’te önceki olaylar hakkında sözü uzatmamak için kendisinden önceki ve çocukluk dönemindeki olayları geçiştirmesi, Büyük Kronik’te sonradan bu kısımları genişletmesiyle bir “çelişki” gibi gösterilmiştir ki, bu mantıkla hareket edilecek olursa yalnız Sfrancis’i değil, eserini genişletmiş tüm müverrihleri sorgusuz-sualsiz birer “sahtekâr” ilân etmek ve yerlerine keyfe ve isteğe uygun “Melissinos” gibi hayâlî daha başka adaylar bulmak gerekecektir.

[20] L. Kayapınar, Yorgios Sfrancis’in Anıları, Giriş, 4.

[21] Sphrantzes, “Cronica (Chronicon Minus)”, I, XXXIII/6, 270-277, 533 vs.

[22] W. Hanak-M. Philippides, The Siege and Fall of Constantinople in 1453, 152-160. Burada Melissinos ailesine yapılan göndermeler ve münferit değişiklikler, eseri Melissinos’un değiştirdiği saplantısıyla direkt ona atfedilmişse de, aksine Mora’da kaldığı sırada onlarla görüştüğünü, hatta geçmişleri hakkında ayrıntılı bilgiler edindiğini açıkça belirten Sfrancis’in, aslında aile ile arasındaki yakınlığını pekiştirmek için daha eskiye ait farklı bilgileri ön plâna çıkardığını gösterir.

[23] Sphrantzes, “Cronica (Chronicon Maius)”, II, 272-273.

[24] Ne var ki bu iddia hiçbir ilmî kaygı ve hassâsiyet gözetilmeksizin; Kayapınar, Yorgios Sfrancis’in Anıları, Değerlendirme, 12’de de aynen tekrar edilmiştir.

[25] “Καὶ ὥριζεν, ὅτι ἐγὼ μὲν θέλω εἶσθαι ὁ εἷς· καὶ ὅτι στοχάζεται πρὸς τὸν Γουδέλην Νικόλαον. Καὶ ἂν ἀρεστὴ ἔνι ἡ συντροφία, νὰ γέ νηται καὶ μέσον ἡμῶν συμπεθέριον, ὁ υἱός μου τὴν ἐκείνου θυγατέραν. Καὶ αὕτη μὲν ἦν ἡ δουλεία, ὁποῦ ὥριζεν, ὅτι ἤθελαν παύειν εἰς ἐμὲ τὰ ἀποκρισιαρίκια. : Bana verdiği emre göre bu makamın birinin benimle, diğerinin Nikolaos Gudelis’le doldurulmasını düşünüyordu; eğer bu ittifaktan memnun kalırsak, onunla bizim aramızda bir dünürlük ilişkisi kurulmasını ve oğlumun onun kızını almasını önerdi.” Sphrantzes, “Chronicon Minus”, I, XXXIII/6, 88-89; Kayapınar, Yorgios Sfrancis’in Anıları, Değerlendirme, 10.

[26] Sphrantzes, “Chronicon Minus”, II, IV/XVI/6, 532-533.

[27] Kayapınar, Yorgios Sfrancis’in Anıları, Değerlendirme, 10.

[28] Sphrantzes, “Chronicon Maius”, II, XXXVII/1, 104.

[29] Bk. Agostino Pertusi, İstanbul’un Fethi, I, tercüme: Mahmut H. Şakiroğlu (İstanbul: İstanbul Fetih Cemiyeti Yayınları, 2004), 209.

[30] Sphrantzes, “Chronicon Minus”, I, XLVII/1, 142-143.

[31] Oruç bin ‘Âdilü’l-Kazzâz Kâtib el-Edirnevî, Tevārīḫ-i Nesl-i Āl-i ʿOs̱mān, Oxford Bodleian Library, MS Rawlinson, Or. 5. Babinger’in bu nüsha ile birlikte Oruç’a atfederek tıpkıbasımını yayınladığı Cambridge nüshası, aslında Edirne Selimiye Bâdî Efendi, Ktp., nr.: 1189 (2091)’deki nüsha gibi Oruç’a kaynak olan muhtasar anonim kroniklerden biridir ki, bunun böyle olduğu ileride konu ile ilgili özel bir çalışmamızda delilleriyle gösterilecektir.

[32] Franz Babinger, Die Frühosmanischen Jahrbücher des Urudsch, Band I, Orient-Bucchandlung Heinz Lafaire, Hannover 1925, 3-75.

[33] Manisa İl Halk Ktp. Yz. Genel, nr.: 5506/2, vr. 144a-238b.

[34] F. Babinger, Die Frühosmanischen Jahrbücher des Urudsch, Band I, 3.

[35] Manisa İl Halk Ktp. Yz. Genel, nr.: 5506/2, vr. 144a, st. 4-5.

[36] Manisa İl Halk Ktp. Yz. Genel, nr.: 5506/2, vr. 155a, st. 12-15.

[37] Manisa İl Halk Ktp. Yz. Genel, nr.: 5506/2, vr. 217b-237a arası.

[38] Sphrantzes, “Chronicon Maius”, II, 590-591.

[39] Sfrancis’in belirttiği üzere, (hilkat) yaratılışı esas alan Grek takvimi ile Mîlâdî takvim arasında 5508 yıl fark vardır ve her yılın 1 Eylül’ünde bir sonraki yıla geçiş yapmaktadır.

[40] XII. yüzyılda Napoli krallığı tarafından Korfu adasını yönetmek üzere gönderilen ve 1204 Latin istilâsı sırasında tamamen adaya yerleşen Corfiotlar, XVIII. yüzyılın sonlarına kadar adada etkilerini sürdürmeye devam etmiş ve Osmanlı akınlarına karşı dâimâ Yunan halkı ile birlikte hareket etmişlerdir. Corfiotlar’ın adada kaldıkları uzun süre içinde Venedik dilini bölge halkına iyi bir şekilde öğrettiklerinin, hattâ yerel halkın konuştuğu Grekçe’ye bu dile ait pek çok kelimenin bile geçtiğinin öteden beri bilinmesi; Philippides’in kroniği Melissinos’a atfetmek için uzun uzadıya serdettiği tüm arkaik kelimelerin, aslında Korfu’da Venedik kökenli bu aile ile yakın ilişkiler içinde olan Sfrancis tarafından kroniğe eklendiğini bizzat kendi ifâdeleri ışığında te’yid etmektedir.

[41] Her iki kroniğin inşâ edildiği ana metni Sfrancis’in baştan beri elinde tuttuğu not ve müsveddelerinin teşkil ettiği, müellifin 6985/1477’de bunların arasından önemli gördüğü bâzı metinleri seçerek, ilkin bir taslak niteliğindeki Chronicon Minus’u te’lif ettiği, ancak pek çok noktada bilgi kopuklukları ve önemli eksikler içeren bu metni daha sonra tamamlamaktan vazgeçip, soyluların ricâsı üzerine daha titiz ve ayrıntılı bir te’lif yolu tutarak Chronicon Maius’u neşretmeye karar verdiği, hâliyle onun müsvedde hâlindeki notlarının derlenmiş tam şeklini eldeki Büyük Kroniğin temsil ettiği onun bu özgün ifâdeleri ışığında netleşmektedir. Sfrancis Chronicon Maius’u kendi ifadesine göre Kısa Kronik’ten bir yıl sonra tamamlanmış olmasına rağmen, her ikisinin de ortak bir tarih olan 6985/1477 yılında nihâyete ermesi, -eski doğru ve isâbetli teze uygun bir şekilde- yazarın her iki kroniği de 1477’ye kadarki notlarını içeren ana bir müsveddeden yazdığı yönündeki tespitimizi kesinleştirir.

[42] Konstantinopolis’in düşüşü sonrası Despot Thomas’ın daveti üzerine Mora’ya kaçıp yerleşen Sfrancis, 1460’ta Fâtih’in burayı da fethetmesi üzerine aynı yılın Ağustos ayı başlarında Korfu adasına yerleşmiş; vebâ salgını, elçilik vazîfesi ve Venedik-Roma seyahatleri gibi sebeplerle verdiği kısa aralar dışında, 6895/1477’de yakalandığı son hastalığına kadar burada yaşamaya devâm etmiştir. Krş. Kayapınar, Yorgios Sfrancis’in Anıları, Değerlendirme, 5-6. Yukarıdaki orijinal ifâdeleri onun bu hastalığı sırasında Kısa Kroniği genişletmeye başlayıp, bir sonraki yılın ilk aylarında, 6896/1478 Mart’ı sonunda tamâma erdirdiğini ve vefâtının kesin olarak bu târihten daha sonra gerçekleştiğini belirginleştirmektedir.

[43] Sfrancis’in ölüm zamanı hakkında tekrarlanan “1477” târihi literatürden kaldırılarak, yerine kendi ifadelerine dayanan bu yaklaşık târih yerleştirilmeli ve ayrıca kronik hakkında literatüre sokulan asılsız bilgiler bu tespitlerimiz ışığında değiştirilip düzeltilerek, Büyük Kronik ve içindeki veriler tekrar gerçek sâhibine iâde edilmelidir.

[44] Krş. L. Allacci, Georgii Acropolitae Magni Logothetae Historia.., 426; Allacci, In Roberti Creyghtoni apparatum.., 117; Georges Guillet de Saint-George, Histoire du regne de Mahomet II. Empereur des Turcs, I-II, Paris 1681, çeşitli yerler.

[45] Sphrantzes, “Chronicon Maius”, II, 422-423.

[46] Kriton Dinçmen, Şehir Düştü, 90.

[47] Marios Philippides “The Fall of Constantinople” adlı makalesinde (Greek, Roman and Byzantine Studies, XXII (1981), 287-300), Melissinos’un -sözde- kurgusunu inşâ ederken “yanlış anlaşılmamaya çok dikkat ettiğini”, “derlemeyi, en az bir görgü tanığı tarafından rapor edilebileceği aşikâr olan ayrıntılı bir materyalle zenginleştirdiğini” söyleyerek (“The Fall of Constantinople”, 299) bunların özgünlüğünü direkt kabul etmiş gözükür; ancak daha sonra bu orijinal anlatının kaynağı için ne Sfrancis dışında makûl başka bir aday gösterebilir, ne de ifadelerin doğrudan Sfrancis’e ait olduğunu te’yid edecek yönde bir görüş belirtir. Üstelik bunu yaparken kroniğin Sfrancis’e aidiyetini belgeleyen bu kesin delillere karşı, elinde Melissinos’ta ısrar etmesini haklı gösterecek daha kuvvetli bir kanıt bulunmadığını da hiç düşünmez. Yine yazarın -arka plânda aslında bir itiraf niteliğinde olan-; Melissinos’un bu ‘sahteciliği’nin (!) tamamen kurgusal bir derleme olmayıp ‘tarih’ olma konusunda iddiâlı olduğu yönündeki gizli kabullenişi de (“The Fall…”, 299), metnin aslında Sfrancis’e ait olduğu gerçeğinin inkâr edilemez belirginliğine karşı, hâlâ aksi tezde ısrar etme dürtüsünün uç noktadaki son tutunma çabalarından başka bir şey değildir.

[48] Sphrantzes, “Chronicon Maius”, III/IX, 1, 422-423.

[49] Kriton Dinçmen, Şehir Düştü, 90.

[50] Sphrantzes, “Chronicon Maius”, 428-429.

[51] Kriton Dinçmen, Şehir Düştü, 96.

[52] Sphrantzes, “Chronicon Minus”, I, 96-99.

[53] Sphrantzes, “Chronicon Maius”, 428-431.

[54] K. Dinçmen, Şehir Düştü, 97.

[55] Philippides konu ile ilgili çalışmasında (“The Fall of Constantinople”, 288-300) Sfrancis’in bu özgün anlatılarının yer aldığı kuşatma ile ilgili III. kısımda, özellikle Latin kumandan ve askerlerin savundukları burçlar ve buna ilişkin gelişmelerle ilgili bilgilerin Sakızlı piskopos Leonardo’nun mektubu ile (Bunun için, bk. J. R. Merville Jones, The Siege of Constantinople: Seven Contemporary Acconuts (Amsterdam 1972), 11-42) yakından ilişkili olduğunu gösterip, buradaki Latince arkaik kelimelerin Melissinos tarafından bir şekilde Grekçe’ye çevriltilmiş olması gerektiğini öne sürerken; Sfrancis’in kuşatmada tanıştığı Leonardo’dan mektubu doğrudan almış olmasının bundan daha mantıklı ve tutarlı bir ihtimal olduğunu ilginç bir şekilde göz ardı eder. Oysa müellifin Leonardo’dan yaptığı nakillerin yalnız Latinler’in savaştığı burçlar ve şahıslarla sınırlı kalması, yukarıdaki ilk ağızdan orijinal ifadeleri ise başka hiçbir kaynağa ihtiyaç duymaksızın doğrudan kendi gözlemlerine dayanarak aktarması, metnin yazarı için Sfrancis’ten daha makûl ve gerçekçi bir aday olmadığını, olamayacağını kesin bir veri olarak yeterince kanıtlar.

[56] Sphrantzes, “Chronicon Maius”, 432-433; Kriton Dinçmen, Şehir Düştü, 101.

[57] Bu iddiâların tümü neresinden bakılırsa bakılsın mantıksız ve tutarsız olmasına, bilimsel açıdan hiçbir ciddiyet ve ilmî anlamda en küçük bir geçerlilik taşımamasına rağmen, Feridun Emecen Fetih ve Kıyamet kitabının son baskısında bu asılsız iddiâları “peşin kabul”le müdâfaaya girişmiş ve karşılığında herhangi bir bilimsel kanıt ya da belge değil, sadece bunları ortaya atanların “Grekçe üstadları olarak bilinen Bizantologlar” olmalarını gerekçe göstermiştir (krş. Fetih ve Kıyâmet, İstanbul: Kapı Yayınları, 2019, 382). Daha önce kısa bir makalemizde de ana hatlarıyla değinip bilimsel veriler ışığında çürüttüğümüz bu iddialar hakkında şu ana kadar bu “Grekçe üstadları”ndan veyâ takipçilerinden bize en küçük bir itiraz veyâ cevap gelmemesine rağmen, onlardan daha ivedi davranan Emecen’in ilmî tek bir delil ve gerekçeye bile dayanmadan savunduğu bu eski iddiaların doğruluğunu, yâhut bilimsel kriterlere hangi açıdan uygun olduğunu -gerekirse bu “Grekçe üstadları”ndan da yardım alarak- kanıtlamasını büyük bir merak içerisinde kendisinden beklemekteyiz.

Hakan YILMAZ

Hakan YILMAZ / Araştırmacı-Yazar & Yeniçağ Tarihi Uzmanı 21 Şubat 1977’de İstanbul’un Beyoğlu ilçesinde dünyaya geldi. Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yeniçağ Tarihi Bilim Dalı’nda başladığı Yüksek Lisans (Master) eğitimini “İbn Kemâl (Kemâl Paşa-zâde): Tārīḫ-i İbn Kemāl / VI. Defter (İnceleme-Transkripsiyon-Tıpkıbasım)” başlıklı teziyle tamamladı. Kuruluş devri Osmanlı tarihi ve Yeniçağ tarihi ile ilgili yeni bulgular ve bilimsel tartışmalara yönelik makaleleri 2004 yılından beri farklı akademik ve popüler dergilerde yayımlanmakta olup, uzmanlık alanı ile ilgili farklı sahalarda araştırma ve çalışmalarını sürdürmektedir. e-posta: [email protected] | [email protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:
Etiketler:
Hakan Yılmaz
  • YENİ
Bir Mektup.. Bir Tehdit… Bir İsyan…

Bir Mektup.. Bir Tehdit… Bir İsyan…

Haber Merkezi, 13 Mart 2024
Kalfatlı – Kalafatlı ve Kültürel Kimliği

Kalfatlı – Kalafatlı ve Kültürel Kimliği

Dr. Yaşar KALAFAT, 11 Mart 2024
İnegöl’de Bir Yıldız Söndü

İnegöl’de Bir Yıldız Söndü

Haber Merkezi, 11 Mart 2024