Maastricht, Hollanda’nın tarihi kentlerinden. Aynı zamanda Katolikliğin merkezlerinden. Her yıl burada bir yürüyüş yapıyorlar.
Maastricht Hollanda’nın Limburg ilinin merkezi olan bir kent. Maas Nehri üzerinde yer alan kent Belçika’ya komşudur. Maastricht, Maas Nehri’nin Jeker Nehri ile birleştiği noktada bulunur. Maastricht, Flemenkçe Maas nehrinin geçtiği yer demek.
Romalılar tarafından Trajectum ad Mosam adıyla kurulmuş olup Orta Çağ’da bir ticarî ve dinî merkez haline gelmiştir. 16. yüzyılda bir garnizon kasabası hâlini alan şehir ve 19. yüzyılda bir endüstri merkezi haline gelmiştir.
Maastricht Anlaşması’na ev sahipliği yaparak, Avrupa Birliği’nin ve Euro’nun doğduğu yer olmuş.
Şehrin tarihinin eski olması sebebiyle tamtamına 1677 adet devlet tarafından korunan yapı var. Bu açıdan Amsterdam’dan sonra geliyor.
Gezmeye tren garından başladık.
Caddede mimari yapısıyla dikkati çeken oteli ve Kraliçe Wilhelmina adına dikilmiş heykeli geride bırakarak tarihi sokaklarda yürüdük.
Burada butikler, restoranlar, galeriler var. Bunları geride bırakarak Sint Servaasbrug /Aziz Servaas Köprüsü’ne geldik. Taşıt trafiğine kapalı köprünün giriş kısmında tamirat vardı. Giriş daraltılmıştı. Köprüde durup gelip geçen tekneleri ve uzaktaki köprüyü seyrettik.
Köprüyü geçtikten sonra sağda ağaçlar altında çok sayıda kafe bulunuyordu. Burada kısa bir mola verdik ve kaleye doğru yürüdük. Kale kapısı dışında tabyalar bulunuyor.
Helpoort şehrin günümüzde ayakta kalan son kapısı. Yaklaşık 800 yıllık bir geçmişe sahip. Cehennem kapısı anlamına geliyor. Avrupa’da veba yaşanan dönemlerde hasta insanları bu kapıdan dışarı atarlarmış.
Gezinirken meşhur kitapçıya ve yanındaki değirmene geldik.
Boekhandel Dominicanen adındaki kütüphane Maastricht’in en çok bilinen yerlerinden birisi ve belki de dünyada Maastricht denilince akla gelen ilk yer. Burası eski bir katedral. 2006 yılında burası bir kitapçıya dönüştürülmüş. Burası hakkında geniş bir yazı ekte.
Kitapçının hemen yanı başında ünlü bir pastane var. Bisschopsmolen, meyveli turtalarıyla ünlü.
Pastanenin arkasında halen çalışmakta olan değirmeni görebilirsiniz.
Kızım Setenay Peker de burayı ziyaret etmişti. Onun da bir resmini koydum.
Burada bir pasta dikkatimi çekti. Alıp yedim. Çok lezzetliydi.
Gezinirken kendimizi Pazar yerinde bulduk. Tarihi belediye binası yanına bir pazar kurulmuş.
Pazarda başta gıda maddeleri olmak üzere çok şey satılıyordu. Burada bir şeyler yedik. Gördüğüm ilginç bir şeyi anlatmadan geçemeyeceğim. Bir peynir reyonunda bir kadın şarkı söylüyor daha sonra da ürünlerinin reklamını yapıyordu. Doğal olarak satış yerinin önü kalabalıktı. Oğlum kadının bir dönem ünlü bir şarkıcı olduğunu söyledi.
Buradan kiliseler meydanına gittik Şehrin bu bölümü Virjhof olarak biliniyor. Kiliseler meydanı dedim. Zira yan yana iki katedral vardı.
Sağda gözüken Aziz Servatius Bazilikası şehrin simgesi. Zira Kilise Hristiyanlığı Hollanda’ya getiren piskopos Aziz Servatius’un mezarı üzerine yapılmış.
Aziz Jan Kilisesi
Aziz Servatius Bazilikası yapıldığında halk büyük ilgi göstermiş ve bir süre sonra burası yetmemeye başlamış. Buna çözümü hemen yanı başına başka bir kilise yapmakta bulmuşlar.
Günümüzde ise burası Protestan kilisesi iken Aziz Servatius Katolik kilisesi olarak halka hizmet veriyor.
Aziz Jan kilisesine girdim.
Grişte Thomas Akino’yla ilgili bir yazı vardı.
Kilisenin içini gezdim.
Yorulduğum için Aziz Servatius kilisesini gezmek istemedim.
Yolumuzun üzerindeki Meryem Ana Kilisesi’ni (Basilica of Our Beloved Lady) gezdim.
Dönüşe geçtik.
Tarihi köprünün üzerinde mola verdim. Nehrin kanal gibi ayrılmış bölümünden gelen gezi teknesini seyrettim.
Kim olduğunu bilemediğim sarıklı süvari heykelini geride bıraktık. Sonra gar binası yakınına bıraktığımız arabamızla Eindhoven’e geri döndük.
Gezilmesi gereken bir şehirmiş. Başka zaman gelip müzelerini de gezmek isterdim.
EKLESİA KİTAPÇISI
Dünyaca ünlü bu kütüphanenin öyküsü 13. Yüzyılda başlar. Katedralden kütüphaneye dönüşüm Napolyon’un kenti işgaliyle başlar. Katedrali inşa eden tarikat kentten sürülür.
Katedrali ve kütüphaneyi dünyaya meşhur eden burasının üç katlı devasa bir müze kütüphaneye dönüştürülmesi.
Bu kütüphanenin öyküsünü pazar günleri Cumhuriyet gazetesinin ikinci sayfası yazarlarından Mahmut Şenol’dan okuyalım.
“1216’da Papa ııı. Honorius, Aziz Dominicus’un kurduğu Dominiken tarikatının kurulmasını onayladı. Tarikat ilk kilisesini Hollanda’nın Maastricht’de açtı.
Kilise, Gotik mimarinin katedral tarzında inşa edilmiş masif yapısıyla 13. Yüzyıldan günümüze ulaştı.
Napolyon, 1794’de kenti işgal edince “Selexyz Dominicanen” adını taşıyan kilisenin kaderi değişti. Napolyon, kilisedeki papazları sürgüne gönderir. Kiliseyi depo olarak kullanır.
Daha sonra belediye arşiv dairesi, bisiklet garajı, tamirhane olarak kullanılır. Kullanılır ama kilisenin duvarlarındaki muhteşem fresklere dokunulmaz.
Harabeye dönen kilise 2004 yılında yapılan restorasyonla 3 katlı bir kitapçıya dönüştürülür. Restorasyonu yapan mimar da bu eseriyle 2008’de uluslararası alanda ödül alır.
Kitabevi “Dünyanın en muhteşem kitapçısı” unvanını taşıyor. Binlerce kitabın satışa sunulduğu raflarıyla kilise kitapçısı bibliyofillerin (kitapseverlerin) başını döndürüyor.
Kitapçının içinde müşterilerin, ziyaretçilerin, gezginlerin oturup sohbet edecekleri kafe ve restoran gibi minimal alanları da görüyoruz. Kahvenizi, çayınızı kilisede içebilirsiniz. Kilisenin tarihi tapınak yeri olan apsis ve altarı olduğu gibi korunuyor.
Mahmut Şenol 3 Mart 2024 Cumhuriyet gazetesi, s: 2”
Yakın Çağ’a kadar Avrupa’da kilisenin, bilhassa Katolik Kilisesinin yeri çok farklıydı. Kilise vergi toplayan bir devletti. Eğitim ve sağlık kilisenin elindeydi.
Bazı manastırlar el yazması kitap çoğaltma yeriydi. Çoğu dinsel metin olmakla beraber Antik ve Orta Çağ’da yazılmış kitaplar buralarda çoğaltılıyordu.
Antik Çağ’a ait çok sayıda kitap buralarda çoğaltıldığı için günümüze ulaştı. Yine çok sayıda İslam aliminin tıp, matematik ve astronomi konusunda yazdığı kitaplarda buralarda çoğaltıldı.
Kilise, Yunanca “eklesia”, kelimesinden gelmiş. Raflardaki kitapların çoğu Dutch/Felemenk dilinde. Sonra İngilizce ve Almanca kitaplar var.
Proje, Mimarlık firması Merkx + Girod tarafından yürütülmüş. Üst katlara bir asansör yardımıyla ya da parlak bir dizi merdivenle ulaşılabiliyor.
Kilisenin arkasında müşteriler ve ziyaretçiler oturup çok güzel biçimde yenilenmiş olan 14. yy. tavan işlemelerini izleyip, eskiden koronun bulunduğu yerdeki kafede kahvelerini yudumlayabiliyorlar. Kitabevine, insanların gelip dergilere ve gazetelere göz atabileceği, haç şeklinde bir okuma masası da eklenmiş.