Quantcast
Zühtü Sivritepe: ‘Mermi boynumun sol tarafını sıyırdı geçti’ – Belgesel Tarih

Nazmi KARATAŞ
Nazmi  KARATAŞ
Zühtü Sivritepe: ‘Mermi boynumun sol tarafını sıyırdı geçti’
  • 30 Mayıs 2021 Pazar
  • +
  • -
  • Nazmi KARATAŞ /

Loading

Adım Zühtü Sivritepe. İskeçe doğumluyum. Nüfus cüzdanına göre 1931, aslen 1934 doğumluyum. Savaş zamanı ekmek, şeker, gaz vesikayla verildiğinden yaşımı büyük yazdırmışlar. Ben kırk günlükken babam bizi Türkiye’ye getirmiş. Meriç Nehri’ni yüzerek geçmiş. Daha önceden gelen halamların yaşadığı Bursa’ya gelip yerleşmişiz.

Yunanistan’dayken tütüncülük yapıyorlarmış. Altıparmak’ta şimdiki kaymakamlığın karşısında Yazıcıoğlu sineması vardı. Bizimkiler geldiğinde orası tütün deposuymuş. Babam ‘Tonga Ustası’ diye oradan bize ev vermişler.

Zühtü Sivritepe

Beş yaşındayken babam, 1948 yılında da annem vefat etti. İki kardeşiz. Aramızda beş yaş fark vardı. Ablamla birlikte yaşadım.

Gerçek yaşım on yedi iken, Ekim 1951’de asker oldum. Balıkesir Susurluk’ta 95. Piyade Alayı vardı. Acemiliği orada yaptım. Matbaacı olduğum için devamı Ankara Genelkurmay Başkanlığına çıktı.

“95. Piyade Alayı içtima!” dediler. Kore’ye asker gönderilecekmiş. İri yarı, boylu posluları seçiyorlardı. Ben seçilenlerin yanında zayıf kalıyordum, buna rağmen fırladım çıktım. Tabur komutanı;

“Sen genelkurmay askerisin, geç yerine! Rütbemi mi indirteceksin.”

Geçmem diyebilir misin? Zorunlu olarak geçtim yerime. Herkes çekiniyor. Kapalıçarşıda Kuyumcular Manifatura vardı, onların babalarıyla yanyanaydım. “Sakın çıkma.” dedi. Yine fırladım, çıktım. Gençliğin etkisi işte… Yunanistan’dan memleket özlemiyle kaçıp gelen bir babanın oğlu olarak milli duygularım da kabarmıştı herhalde. Tabur komutanı;

“Sen evli misin?”
“Değilim.”
“Nişanlı mısın?”
“Değilim.”
“Annen baban var mı?
“Yok.”
“Nereden çıktın sen?”
“Komutanım, ben beş yaşındayken babam, on dört yaşındayken de annemi kaybettim. Ablamın yanında yaşıyorum.”
“Benden sana baba nasihati; gittiğin yer savaş alanı, leblebi değil, mermi yağıyor. Gidip gelmemek, gelip görmemek var. Halen gitmek istiyor musun?”
“Gideceğim komutanım.”
“Yaz!” dedi başgedikliye. “Kore’ye kendi isteğimle, gönüllü gidiyorum. Rütbe indirtmeyelim.” Sen genelkurmay askerini nasıl yollarsın.” demesinler diye kendini garantiye aldı.
Başgedikli yazdı. Komutan bana; “Oku!” dedi. Okumadan bastım hemen imzamı. Bizi İzmir Seferihisar’a gönderdiler. Orada aşağı yukarı dört ay kaldık. Komutanımız Mehmet Tarcan Yüzbaşı’ydı. Tugay komutanımız Sırrı Acar’dı.

Temmuz 1952’de, İzmir’den yola çıktık, yirmi iki günde Kore’ye gittik. Gemide karadaki gibi olmasa da eğitim almaya devam ettik. Komutanlarımız konuşmalar yapıyordu.

“Gittiğimiz yer savaş alanı… Türkiye’yi temsil ediyorsunuz. Dikkat edin!”

Pusan Limanı’na indik. Bizi iner inmez cepheye gönderdiler. Manga çavuşuydum. Bir numaralı avcı; “Ayy!!!” dedi, yere yığıldı. Gidip baktığımda ölmüştü. Bir mermi de bana geldi. Boynumun sol tarafını sıyırdı geçti. Halen izini taşırım. Şanslıyım, bir milim sola gelse şimdi ben yoktum. Beklemediğimiz bir saldırıydı. Kendimizi yere attık, ama atana kadar vurulanlar vurulmuştu. Bir arkadaş da benim üstüme düşmüştü. Hasan Suçağlar adında bir sıhhiyeci arkadaş vardı. Sağ kalanlar geri dönmeye karar vermişken, son bir defa yerde yatanların arasında canlı olan var mı diye kontrol etmek isteyince ben gözüne çarpmışım. Boynum kanıyor, kendimde değilim, ama nabzımı kontrol edince yaşadığımı anlamış. Beni hemen kucaklayıp karargâha getirmiş. İlk tıbbi müdahaleden sonra beni Tokyo’ya götürdüler. On beş gün tedavi oldum, yeniden cepheye döndüm. Çatışmalar devam ediyordu. Üç kişilik timler –Manga çavuşu, makinalı tüfek nişancısı ve yardımcısı- şeklinde gece keşfine çıkardık. Kore dağları çok soğuk, her yer buzdu. Sabaha kadar donmak işten değildi. Donmamak için birbirimizi sırtımıza alır bir yere kadar götürür getirirdik. Bir gece sabaha karşı karargâha geldiğimizde her yerim kıpkırmızı olmuştu. Sıhhiye erleri hemen fark ettiler, beni içeri sokmadılar. Karların üstünde yuvarladılar, beni hipotermiye girmekten kurtardılar. O gecenin anısı askerden döndükten sonra da sol ayağımdaki küçük iki parmağımın donuk kalmasıydı. Sonra sonra açıldı o parmaklarım…

O arada ateşkes antlaşması imzalandı. Biraz daha bekledik. Sonra bizi gönderdiler, başka kafileler geldi. Kore’de toplam on dört ay kaldım. Gemiyle İzmir’e geldik. Muhteşem bir karşılama oldu. İzmir’den de Bursa’ya geldim.[1] q

Anahtar Kelimeler: Kore Savaşı, Kutup Yıldızı, Zühtü Sivritepe…

[1] Bu yazı Nazmi Karataş’ın ‘Kutup Yıldızı, Ekin Yayınevi, Şubat 2018’ adlı kitabından belgeseltarih.com takipçileri için kendisince derlenmiştir.

Nazmi KARATAŞ

Elmalı (Biga/Çanakkale) Köyü’nde doğdu. Öğreniminin ilk üç yılını köyünde; kalan kısmını Biga’da tamamladı. Uludağ Üniversitesi Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği Bölümünden 1989 yılında mezun oldu. Özel sektörde Elektronik Mühendisi olarak 30 yıl çalıştıktan sonra emekli oldu. İş yaşamını Kalite, İSG, Çevre ve Enerji konularında yarı zamanlı danışmanlık yaparak sürdürmektedir. Evli ve bir çocuk babasıdır. Yakın tarihle ilgili bilgi, belge toplamak, yakın tarihi bizzat yaşayanlarla söyleşiler yapmak, notlar tutmak ilgi alanlarından biridir. "Nadir Öğretmen", "Evcek Selamlar", "Kobilyane Panayırı", "Bozkır Bilgeleri", "Tuz Kokmuşsa", "Kutup Yıldızı", "İsmet Çakan" ve "Abidin Balcı" adlı yapıtları yayınlandı. Eposta: [email protected] - [email protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:
  • YENİ
Bir Mektup.. Bir Tehdit… Bir İsyan…

Bir Mektup.. Bir Tehdit… Bir İsyan…

Haber Merkezi, 13 Mart 2024
Kalfatlı – Kalafatlı ve Kültürel Kimliği

Kalfatlı – Kalafatlı ve Kültürel Kimliği

Dr. Yaşar KALAFAT, 11 Mart 2024
İnegöl’de Bir Yıldız Söndü

İnegöl’de Bir Yıldız Söndü

Haber Merkezi, 11 Mart 2024
Osman, Atman, Tuman ve Vakanüvislik

Osman, Atman, Tuman ve Vakanüvislik

Ekrem Hayri PEKER, 18 Şubat 2024
Muğla Kalafatları ve Halk İnançları

Muğla Kalafatları ve Halk İnançları

Dr. Yaşar KALAFAT, 11 Şubat 2024
100 Yıllık Bir Lezzet: Hacıbaba Köfte

100 Yıllık Bir Lezzet: Hacıbaba Köfte

Ekrem Hayri PEKER, 11 Şubat 2024