Quantcast
Göç, Fetih ve Yerleşim Yollarının Kesiştiği En Stratejik Nokta: “Sultan-Önü” (Kayır-Hânlı Uç Beyliği’nin Bilinmeyen Târîhçesi) – Belgesel Tarih

Hakan YILMAZ
Hakan  YILMAZ
Göç, Fetih ve Yerleşim Yollarının Kesiştiği En Stratejik Nokta: “Sultan-Önü” (Kayır-Hânlı Uç Beyliği’nin Bilinmeyen Târîhçesi)
  • 09 Mayıs 2024 Perşembe
  • +
  • -
  • Hakan YILMAZ /

Loading

Göç, Fetih ve Yerleşim Yollarının Kesiştiği En Stratejik Nokta: “Sultan-Önü” (Kayır-Hânlı Uç Beyliği’nin Bilinmeyen Târîhçesi) *

Tuğrul Beg-Tigin (ö. 459/1066-67) önderliğindeki Oğuz kitlelerinin 419/1028’de Ceyhun nehrini aşıp Horasan’a yerleşmeleri, dünyânın düzenini değiştirip yeniden şekillendirecek çok önemli târihî bir sürecin de başlangıcı olmuştu. Alparslan’ın 463/1071 Malazgirt zaferinden önce Doğu Anadolu’ya gelip, 446/1054’te önce Ahlat ve çevresini fetheden Gök-Taş Alp Oğuzları ile 454-458/1062-1066 aralığında Urfa’yı sıkı bir kuşatma ve abluka altına alan Horasan Sâlârı Tuğrul Beg-Tigîn Oğuzları, henüz yeni yurt tuttukları Horasan’a ayak basar basmaz Anadolu’nun da kapılarını zorlamaya başlamış; Büyük Selçuklular’a burayı fethetmelerini kolaylaştıracak sağlam ve güvenilir bir zemin hazırlamışlardı[1].

Resim 1. Tuğrul Beg-Tigin’in oğlu Seyfü’d-Devle Kutluk’un Irak’taki Kûfe-Rey bölgesi ile bağlantısını belgeleyen Silsile-nāme nüshasındaki “Reʾyī Ḳutlu Ḫān” ismi ve kısa biyografi metni. Süleymâniye Ktp. Hacı Mahmud Efendi, nr.: 4820, vr. 79a.

Horasan Sâlârı Tuğrul’un ölümünden sonra oğlu Ebû Mansûr Seyfü’d-devle Emîr Kutluğ (ö. 479/1086), tam on iki yıl Selçuklu Devleti’nin Hacc emirliğini yaparak Şiî Fâtımî devletine karşı güçlü bir koruma kalkanı oluşturmuş, Horasan ve Irak hacılarını Arap eşkıyâlarının zulmünden korumuş; ayrıca yol üzerindeki su kuyularını tâmir ettirip, Kûfe-Re’y taraflarında vâlilik yaptığı dönemde[2] inşâ  ettirdiği mescid, meşhed ve medreselerle Hanefî mezhebini yaygınlaştıracak önemli faaliyetlerde bulunmuştu[3]. Sultan Sencer ve Tuğrul-Şâh dönemlerinde Mâhân’da bulunan Bay-Tîmûr/Beg-Tîmûr’dan sonra, yine aynı bölgede ortaya çıkan Kızıl Boğa (Buka) Hân ise, Alâeddîn Harzemşâh’ın قلاوز “ḳulavuz”u (rehberi) olmasının yanı sıra, atalarından kalma Türkmen sâlârlığını da Mâhân merkezli olarak yürütmeye devâm etmiş; 617/1220’de Cengiz Hân’ın oğlu Tûlî Hân’ı bölgeye göndermesi üzerine vatanını Moğollar’a karşı savunmak istemiş, ancak buna imkân bulamayınca oğlu Kaya (Kayır) Alp ve elli bin kişilik kalabalık Türkmen topluluğu ile birlikte Doğu Anadolu’ya göç etmişti. Ne var ki Kızıl Boğa Hân, göç henüz tamamlanmadan Van’daki Erçek Gölü kıyısındaki antik Şarokonis (Gündüzlü) yakınlarında vefât edince yerine oğlu Kaya Alp/Kayır Hân geçmiş ve kuzey yönüne doğru biraz daha ilerleyerek, kavmiyle birlikte kadîm akrabaları olan Ahlat Kayıları’nın yanına yerleşmişti[4].

Resim 2. 617/1220’de Cengiz istilâsı nedeniyle Mâhân’dan Anadolu’ya göç eden “Buka” (Kızıl Boğa) Hân ve göç yolunda vefâtı üzerine yerine geçen oğlu “Kaya Alp” (Kayır Hân). Dervîş Mehmed, Subḥatu’l-Aḫbār, Österreichische Nationalbibliothek, nr.: A.F.50, vr. 12b.

Yabgulu Oğuzlar’ın “Horasan sâlârı” ve “Hân”ları olarak beş kuşak boyunca, iki yüz yıla yakın bir süre Mâhân’da hüküm süren atalarının, Kaya Alp/Kayır Hân öncülüğünde Anadolu’ya göç edip Ahlat’a yerleşmeleri Harzemli Oğuzlar için bir son değil, aksine istikbâle yönelik yeni bir başlangıcın ilk adımı olacaktı. Hân’ın “Gök Alp” ve “Gündüz Alp” adlarını taşıyan iki oğlu ve “Tuğrul/Er-Tuğrul” adını taşıyan torunu, Ahlat’a gelişlerinin üzerinden çok geçmeden Selçuklu Sultânı I. Alâeddîn’in Uç savaşlarına katılmak üzere Batı Anadolu serhaddine ulaşacak, burada fethettikleri “Sultan-önü” merkezli stratejik bölgeye yerleşerek, Oğuzlar’ın zamanla kalıcı en son vatanlarına dönüşecek olan Osmanlı cihân devletinin zeminini hazırlayacaklardı.

Kayır Hân-Oğulları’nın Akın ve Fetih-lerinden Önce “Sultan-Önü”

Harzemli Oğuzlar’ın “Hân” âilesini temsil eden Osmanlı atalarının, asırlar boyunca devâm eden göç, fetih ve yerleşim yollarının kesiştiği ve Osmanlı kuruluş coğrafyasının fethi ile nihâyete eriştiği en stratejik nokta olan Sultan-önü (Eskişehir), milâttan önce 1200 yılından sonra Frigyalılar tarafından Dorylaion adıyla kurulan ve ardından bir süre Lidyalılar’ın, 546’dan itibâren Persler’in, 334’ten 323’e kadar Makedonya kralı Büyük İskender’in, 190 yılından sonra ise Romalılar’ın hâkim olduğu; tarihî İpek Yolu ve Roma’nın meşhur İmparatorluk Yolu’nun geçtiği güzergâh üzerinde bulunan, Anadolu’nun stratejik konumu itibâriyle en eski ve en önemli yerleşim merkezlerinden biriydi.

Arap İslâm ordularının İstanbul kuşatmaları sırasında; önce 86/708’de Mesleme bin ‘Abdü’l-Melik tarafından ve daha sonra 156 / 778 yılında Hasan bin Kahtabe tarafından iki kez askerî bir üs olarak kullanılan şehrin, bu ikinci kuşatma nedeniyle ismi, çağdaş Arap müellifi Belâzûrî tarafından Grekçe orijinal adı Δορύλαιον / Dorylaion’dan ilhamla: دروليّه “Dorūliyye” şeklinde literatüre geçmiştir[5]. 27 Zî’l-ka‘de 463/26 Ağustos 1071’de vukû bulan Malazgirt Meydan Muhârebesi’nden sonra, 468/1075’te Kutalmış-oğlu Süleymân Şâh önderliğindeki Türkmenler’in İznik’e kadar ilerlemelerine kıyasla, Eskişehir taraflarındaki ilk yerel fetihlerin de bu târihlerden itibâren başladığı tahmin edilebilir. Çağdaş batı kaynaklarına göre 30 Haziran 1097’de haçlı seferi sırasında karargâhını Eskişehir’de kuran Selçuklu Sultânı I. Kılıç-Arslan, ordusuyla büyük bir höyük (tepe) üzerine yerleşmiş, ancak haçlı ordusuna yardıma gelen dört yüz bin kişilik bir yardımcı kuvvet yüzünden ordusunu mecbûren geri çekmiş, bunu fırsat bilen Bizans da bölgeyi tekrar işgâl edip ele geçirmiştir.

XII. yüzyıl sonlarında bölgeyi ziyâret eden ünlü Arap seyyah ‘Alî bin Ebû Bekir el-Herevî (ö. 1215), Bizans egemenliğinden çıkıp tekrar Türk hâkimiyetine girmiş olan Sulṭān-öñü / Eskişehir topraklarına 569/1173-74 yılı içinde gelmiş ve el-İşārāt ilā Maʿrifeti’z-Ziyārāt adını taşıyan seyâhat-nâmesine bölgenin o zamanki durumu hakkında önemli bilgiler içeren şu izlenimlerini kaydetmiştir:

سلطانُ وگى وهو موضع عجيب ويقال له أيضا الترما بالرُومى ويقال له آوگرم وهو موضع عجيب على تخوم البلاد وحد الكافريه ازاج معقوده  وتحتها البلادى ليس مثله فى البلاد فى صفايه وحرارته وحلاوته ومنفعته يقصده أصحاب الأمراض من البلادى .

“‘Sulṭān-öñi’ne gelince; o çok ʿacāʾip bir mevżiʿdir. Onun Rūm diliyle söylenişi ‘et-Termā’ şeklinde olduğu gibi, aynı zamanda ona ‘Avigerm’ de denilir. O beldelerin aslı ve toḫūmu olup, muhteşem bir konum ve andlaşma ile belirlenmiş kāfir ḥudûdudur. Hastalık ṣāḥiplerinin kendi beldelerinden kalkıp gelerek ṣafālar sürmesi, ḥarāretini, ḥalāvetini ve menfaʿatini elde etmesi huṣūsunda beldeler arasında onun eşi ve benzeri yoktur.”[6]

Herevî’nin seyâhat-nâmesine düştüğü bu kayıt, Sultan-önü’nün batı ucunun Kayır Hân ailesinden Gök Alp, Gündüz Alp ve genç bir alp/gâzî olan oğlu Er-Tuğrul’un katıldığı Türk-men-Bizans sınır savaşlarından yarım asır öncesine dek حدّ الكافرية ازاج معقوده “Andlaşma ile belirlenmiş kāfir ḥudûdu” olarak kaldığına ışık tutar. Nitekim XIII. yüzyılın ilk çeyreğinde Eskişehir ile Seyitgazi (Νακώλεια / Nakoleia) arasına üç yüz bin çadırlık bir Türkmen kitlesinin yerleşmesi, bu sırada Selçuklu-Bizans ucunun tam olarak bu sınır hattı olduğunu ortaya koyar.

Resim 3. Ünlü Arap seyyah Herevî’nin, XII. yüzyıl sonlarında Sultân-önü’nün “Andlaşma ile belirlenmiş kāfir ḥudûdu” olduğuna ışık tutan satırları. Kitābu’l-İşārāt ilā Maʿrifeti’z-Ziyārāt, Edirne Selimiye Ktp. Yzm. nr.: 542, vr. 23b, st. 15-19.

 Gündüz Alp, Er-Tuğrul ve Gök Alp’in Sultan-önü Çevresi ve Karadeniz Sâhilindeki İlk Fetihleri (620-622/1223-1225)

Osmanlı kroniklerinde kuruluş coğraf-yasına tekabül eden Sultan-önü (Eskişehir-Bilecik hattı)nın Sultan I. Alâeddîn dönemin-de Gündüz Alp, Gök Alp ve Er-Tuğrul Gâzî tarafından fethedildiği konusu ortak fakat karmaşık rivâyetler ekseninde işlenmişse de, bu bilgilerin uzun bir süre mâhiyeti ve tarihî açıdan gerçek olup-olmadığı tespit edilememiştir. Yapılan münferit son birkaç araştırmada nihâyet çağdaş İslâm, Bizans ve Latin kaynaklarında bölgede bir Türkmen-Bizans çatışmasının yaşandığını gösteren izlere rastlanmış; ancak bu kez de bunları Osmanlı rivâyetleri ile tenkid edip ilişkilendirecek nitelikli bilimsel bir sentez ortaya konulamamıştır.

Kroniklerde Osmanlılar’ın atalarının Mâhân’dan Anadolu’ya göç serüveninin, Cengiz Han istilâsına odaklı olarak 617/1220 yılı içinde gerçekleştiğine doğru olarak işâret edilmiş; ancak onların Ankara/Karacadağ civârına gelip Sultan-önü üzerinden Rumlar’a karşı başlattıkları akınların târihi hakkında, göçten kısa bir süre sonra gerçekleştiği dışında net hiçbir bilgi verilememiştir. Osmanlı tarafında bu konuya âit yegâne kronolojik veri, Yıldırım dönemi kroniklerinden birini kullanan İranlı müverrih Hvândmîr tarafından verilen: دو سال اوقات قرخنده فال بفراغبال گزرانيد روزىى سلطان كيقباد را گزر بر نواحى منزل او “İki yıl uğurlu vaḳitlerde dolaşmaya devâm ettikten sonra, bir gün Sulṭān Keyḳubād’ın konakladığı nevāḥīye geldiler.” bilgisinden ibârettir[7]. Buna göre Osmanlılar’ın ataları ve Mâhân Oğuzları’nın lideri “Kaya Alp” ya da “Kayır Hân”ın ahfâdı Gündüz Alp, Gök Alp ve Tuğrul (Er-Tuğrul)’un Sultân Alâeddîn’in Bizans uç savaşlarına yardım için Ankara’ya gelişleri, Cengiz istilâsı sırasında Anadolu’ya göç ettikleri 617/1220 târihinden tam iki yıl sonra, 619/1222 yılı içinde gerçekleşmiştir.

Resim 4. Batı Anadolu uçlarında Türkmenler’i örgütleyip imparator Jonh Vatatzes’in önemli kale ve beldelerini fetheden Selçuklu sultânı Alâeddîn Keykubad’ın Alanya’da yer alan heykeli.

Osmanlı rivâyetlerinin ayrıntılı tenkidi, bu uç akınları sırasında Gündüz Alp ve Gök Alp’in sâhil kenarlarında, torunu Tuğrul (Er-Tuğrul)’un ise Bithynia ve Frigya uçlarında Rumlar, Kıpçak Tatarları ve Ruslar’la çatıştıklarını ve onların bâzı stratejik kale ve beldelerini aldıklarını çözümlememizi sağlar. Bu rivâyetlerin tüm kroniklerdeki ortak sıralaması, Osmanlı coğrafyasındaki ilk fetihler dizisinin Kütahya’nın kuzey ucunda Domaniç’ten başlayıp, doğusunda bulunan Karaca-hisar kalesi üzerinden devâm ettiği ve nihâyet her ikisinin kuzey yönünde bulunan Söğüt’ün fethi ile sona erdiğini ortaya koyar.

Nitekim İdrîs-i Bitlisî Heşt Behişt’inin ilk Ketībe’sinde Karaca-hisâr’ın fethi öncesinde; شهر كوتاهيه وتوابع در آن ولا هنوز دار الحرب بود   “Kütāhiyye şehri [ve tevābiʿi] henüz dārü’l-ḥarb [iken]” Er-Tuğrul Gâzî’nin buradaki toprakların bir kısmını ele geçirdiğine işâret ederek: از ولايت كوتاهيه وغيرها هر روز كشورى مى كشودند وآثار مردانگى وجلادت بمردان كار مينمودند وبسيارى از ساكنان مواضع ومزارع دار الحرب “Kütāhiyye ve ġayrı iyāletlerden gün-be-gün şehrler fetḥ ü tesḫīr ve merdānelük āārını mücāhidān bir-birine tebşīr ve dārü’l-ḥarb sükkānınuñ vāfir mezāriʿ ü mevāżiʿlerin” feth ettiklerini haber vermektedir[8].

Resim 5. Sultanönü çevresinde Rumlar’la savaşıp 620-622/1223-1225 aralığında Domaniç, Karacahisar ve Söğüt’ü fetheden Gündüz Alp oğlu Er-Tuğrul Gâzî. Kitāb-ı Silsile-nāme, VGM KTDBA, D. nr.: 1872, vr. 18a.

Rivâyetin Neşrî’ye intikal eden versiyonunda ise, İdris’in “ġayrı iyāletler” ifâdesiyle söz ettiği Karaca-hisâr kuşatmasının başlangıcından Tatar baskınına kadar yaşanan olaylardan şöyle söz edilmiştir:

“Er-Ṭuġrul Sulṭān ʿAlāʾe’d-dīn’e varup, ġazāya taḥrīk idüp, Rūm leşkeriyle Sulṭān ʿAlāʾe’d-dīn gelüp Ḳaraca-ḥiṣār’uñ üzerine düşdi. Ol vaḳt daḫı vilāyet-i Kütāhiyye, ḳalʿasıyla kefere elindeyidi. Sulṭān ʿAlāʾe’d-dīn cānib-i cenūbın Er-Ṭuġrul’a tefvīż idüp, ittifāḳ ol ṭarafdan ḫayli ceng olup, kāfir bunalup Sulṭān’dan ṣulḥ ṭalep itdiler. Sulṭān Er-Ṭuġrul’a ġāyet muʿteḳid oldı, andan Sulṭān ṣulḥi ḳabūl itmeyüp: ‘Elbette ḳalʿayı virüñ!’ dirken ḫaber geldi ki: ‘…Tatār naḳż-ı ʿahd idüp, gelüp Eregli’yi ġāret itdi!..’ Sulṭān ʿAlāʾe’d-dīn fī’l-ḥāl göçüp, baʿżı leşker-ile Er-Ṭuġrul’u ḳalʿa üzerinde ḳoyup: ‘Saʿy it! Fetḥ ideydüñ, ola-mı?’ diyüp, gidüp Tatār[’ı] daḫı ḳarşula[dı].”[9]

Resim 6. Gündüz Alp’in Güzelce-hisâr’ı fethinden altı ay önce, Er-Tuğrul’un 620/1223 yılı Haziran ayında kuşatıp 1225 yılı baharında fethettiği Karaca-hisâr kalesi kalıntılarının genel görünümü.

Karaca-hisar kuşatması başladıktan birkaç ay sonra Tatar’ın baskın yaptığı belirtilen bu أرگلى “Eregli”nin, günümüz araştırmacılarının birçoğunun sandıkları gibi Konya Ereğli’si değil, 619/1222’de başlayan Sudak Seferi sırasında yoğun çatışmalar yaşandığını çağdaş kaynaklardan tespit ettiğimiz Karadeniz Ereğli’si (Ἡράκλεια Ποντική / Herakleia Pontika) olduğunu; rivâyetteki “Tatār”ların ise Sultân Alâ’eddîn’in “ceng” için “Sulṭān-öyügi”ne geldiği sırada, Gündüz Alp ve kardeşi Gök Alp müttefik kuvvetleri tarafından geri püskürtülen “deñizden çıḳmış Tatar”lar olduğunu, Enverî’nin Düstūr-nāme’sine Semerkandî’nin kayıp kroniğinden nazmen aktardığı şu dizelerinden öğreniyoruz:

“Çıḳdı Sulṭān’a deñizden çoḳ Tatār
Ḳatı yaydan cümle çāküp oḳ atar
Pādişāh getdi aña dirdi çerī
Gündüz Alp’i ḳıġırur ol serverī

Anda hem Gök Alp irişdi bile
Vār ümmīẕi bunlaruñ nuṣret bula
Geldi Sulṭān-öyügi’ne cenge Şāh
Aldı destūr iki ḳardaş ṭutdı rāh

Uġraşup varup Tatār’ı baṣdılar
Başlarını at yenine aṣdılar
Ṣınuban baḥra girüp getdi Tatār
Nice Tatār’ı bular diri ṭutar…”[10]

Resim 7. Alâeddîn Keykubâd’ın Alanya ve Antalya seferlerinde yanında yer alan Gökî Alp’e kendi adına Antalya’da dikmesini emrettiği burçlardan birinin kitâbesi. Antalya Müzesi, Env. nr.: 20.

Yazıcı-zâde ‘Alî Selçu-nāme’sine eklediği önemli bir rivâyette, bu olayların 619/1222’de Selçuklular’ın Kuzey Karadeniz’de Kıpçak Tatarları’yla başlayan mücâdeleleri ve onu izleyen Sudak Seferi ile, Batı-Orta Karadeniz havzasında İznik-Rum imparatoru John Dukas Vatatzes ve Trabzon Komnenleri’ne karşı eş zamanlı olarak yürütülen çatışmalar sırasında gerçekleştiğini açıkça belirterek şöyle der:

“Ḥüsāme’d-dīn Çobān Beg çeriyle geçüp, ḳurudan Deşt’e varup, Ḳıpçaġ’ı baṣıp, ṣıyup, Suġdāḳ’ı fetḥ idüp, Rūs’uñ ḫarācın alduḳdan ṣoñra dāḫı küffār temerrüd idemediler. Tā Tātār fetretine degin Sulṭān ʿAlāʾe’d-dīn çeriyle kend-özi Ḳonya’dan Sulṭān-öyügi’ne geldi, küffār yaġı olduġı sebebiyile ve Uc ṭarafına teveccüh itdi. Tatār geldügin işidicek kendü girü | döndi; Uc’ı Ḥüsāme’d-dīn-oġlanları’na ve Ḳayı’dan Er-Ṭuġrul’a ve Gündüz Alp ve Gök Alp’e ıṣmarladı.”[11]

Hvândmîr’in yukarıda verdiği târihi doğrulayacak şekilde, çağdaş Komnen müverrihi Lazaropulos’un Ποντική / Pontus sâhillerinde Selçuklu Uç Türkmenleri’yle Bizans-Kıpçak müttefik kuvvetleri ve Trabzon Rumlar’ı arasında 619/1222 yılında başladığını açıkça gösterdiği[12], Sultan Alâeddîn’in Ankara Çubuk nehri üzerine inşâ ettirdiği Akköprü’nün kitâbesinden de tam olarak  في ربيع الآخر سنه تسع عشر وستمايه= “619 yılı Rebīʿu’l-āḫir’inde (1222 yılı Mayıs ayında)” başladığını tespit edebildiğimiz bu olaylar dizisinde, her iki rivâyette de Sultan Alâeddîn’in سلطان اُيوگى / Sulṭān-öyügi’ne gelişi ve Gündüz Alp’le Gök Alp’i Tatarlar’ın üzerine gönderişi Sudak Seferi’nin başladığı târihten daha sonra gösterilmiştir.

Resim 8. Bizans imparatoru John Vatatzes’in oğlu II. Theodor Laskaris’in Encomium’unda 1231 barışında Türkmenler’in “krallara yaraşır mülk ve kaleleri iade ettikleri”ne işâret ettiği dizeler. Bibliothèque Nationale, Cod. Parisinus, Supp. Gr.: 3048, fol. 14v.
Resim 9. Matrakçı Nasuh’un fırçasından Bozüyük ve İn-önü’nün XVI. yüzyıldaki görünümü. Matrakçı Nasuh, Beyān-ı Menāzil-i Sefer-i ʿIrāḳeyn, İÜ Ktp. TY., nr.: 5964, vr. 15a.

Nitekim Osman Gâzî adına yazılmış eski bir monografi olan Tārīḫ-i ʿOs̱mān’ın bize ulaşan mensur özetinde, Sultân Alâeddîn’in Rebî‘u’l-âhir 619/1222 yılı Mayıs ayında geldiği Bizans ucunda savaşa hazırlanırken sefer vaktinin geçip kış mevsiminin geldiğine, ordusunu bir sonraki yılın bahar ayına kadar سلطان اُوگى / Sulṭān-öñi’nde beklettiğine, ne var ki bahar mevsimi gelip tam harekete geçeceği sırada, bu kez de Tatar’ın saldırdığı haberinin eriştiğine işâret edilerek şöyle denilmiştir:

“Sulṭān ʿAlāʾü’d-dīn ʿasker ile Ḳonya’dan ḳalḳup Burūsa’ya ʿazm itdi, ‘Sulṭān-öñi’ nām menzile vardıḳda bir nice gün tedbīr ü tedārük görince ḳış irişdi, ol yirde oturup ḳışladılar. Çün-ki yaz-bahār oldı, Sulṭān ʿAlāʾü’d-dīn merām eyledi-ki ‘Sulṭān-öñi’ nām menzilden geçüp Burūsaʾı fetḥ ide. Nā-gāh ol-demde ḫaber geldi-ki: ‘Tatār ḳavmi ʿahdi bozup memleketi çapdı, nehb ü ġārāt eylediler!’ diyü. Sulṭān ʿAlāʾü’d-dīn bu ḫaberi işitdikde ḳaṣd itdi-kim girü döne.”[13]

Enverî, Yazıcı-zâde ‘Alî ve özellikle ʿOs̱mān Tārīḫi’nde yer alan bu ortak bilgilerin bilimsel tenkidi, Sultân Alâeddîn’in 622 Rebî‘ü’l-âhir’i / 1222 yılı Mayıs’ında Ankara-Sultan-önü hâvâlisinde başlatmayı plânladığı savaşı, hazırlıkların gecikmesi ve şiddetli kış şartları nedeniyle bir sonraki yılın “yaz-bahār”ına, yâni 1223 yılı Haziran ayına ertelediğini, Sultan-önü çevresi dâhil Batı Karadeniz’den Bithynia, Frigya ve Mysia’ya kadar uzanan alandaki tüm akın ve fetihlerin de doğal olarak bu târihten itibâren başladığını gösterir. Bu bir yıllık zaman zarfında Sultân Alâeddîn, 619 yılı Zî’l-ka‘de ayı ortaları / 1222 yılı Aralık ayı sonlarında[14] uç tarafındaki komutanlarının bir kısmını ordularıyla birlikte yanına çağırarak Καλόνορος / Kālōnōrōs ( كالويوروس : ʿAlāʾiyye / Alanya) Seferi’ne çıkacak[15]; nihâyet iki ay sonra, Muharrem 620/ Şubat 1223 ortalarında bu büyük kaleyi de fethedip[16] güney uçlarında da hâkimiyet alanını genişletmiş olacaktır.

Resim 10. Kayır Hân’lı Uç beyliğinin kuruluşunun yüzüncü yılında tahta geçen Orhan Gâzî’nin, o zamanki Abbâsî halîfesi Mustansır’ın ismi ve 624/1227 târihini taşıyan sikkesi. C. Babacan (2005), 17 mm., 1.18 gr.

1223 Haziran’ı ortalarında başlayan bu uç akınları[17] sırasında Er-Tuğrul’un öncelikle كوتاهيه / “Kütāhiyye” tarafına yönelip orayı vurduğuna[18], ardından Karacahisar’ı muhâsara altına alıp güney tarafından kuşattığına ve kale halkı sulh isteyip muhâsaranın uzadığına dikkati çeken kayıtlar, Kayır-Hânlı ailesinin bölgedeki ilk yerel fethinin Kütahya, Bilecik ve Eskişehir’in birleştiği stratejik noktada yer alan Domaniç, ilk kale muhâsarasının ise Tatar akınından kısa bir süre önce başlayan Karacahisar kuşatması olduğunu netleştirir.

Farklı Osmanlı kroniklerinde ayrıntılı şe-kilde işlenen ve Ereğli yakınlarında gerçekleştiği bildirilen Sudak seferi sırasındaki Tatar akını, kronolojik ayrıntılarıyla birlikte döne-min kaynaklarına açıkça yansımıştır. Nitekim çağdaş Eyyûbî müverrihi İbn Vâsıl, Müferricü’l-Kürūb fī Aḫbāri Benī Eyyūb adını taşıyan eserinde Cengiz Hân ordusunun Suğdak’ta başlattığı Tatar-Kıpçak çatışmalarından söz ederken, عاد التتر إلى قفجاق “Ḳıfcāḳ’a yönelen Tatar”ların onları Suğdak’tan çıkardıklarına ve kaçanların;وبعضهم ركب البحر وسار إلي بلاد السلطان علاء الدين كٙيْقُباذ بن كيخسرو سلطان سلاجقة الروم “bir kısmının gemilere binerek, Rūm Selçuḳluları’nın sulṭānı Sulṭān ʿAlāʾü’d-dīn Keyḳubāẕ bin Keyḫusrev’in beldelerine doğru yol aldıkları”na, onların ise وحملوا ما عز عليهم “bunların üzerine büyük bir ḥamle yaptıkları”na açıkça işâret etmiş; aynı bilgiyi İbn Vâsıl’dan naklen tekrarlayan İbnü’l-Esîr ise  el-Kāmil fī’t-Tārīḫ’inde, Bulgar diyârı ile eş zamanlı olarak gerçekleşen Karadeniz kıyısındaki bu Kıpçak Tatarı baskınının tam olarak: أواخر سنة عشرين وستمائة = “620 (1223) yılı sonları”nda gerçekleştiğini haber vermiştir[19].

Emîr Gündüz Alp ve kardeşi Gök Alp’in Kıpçaklar’la kıyı çatışması sâhildeki Bizans kalelerinden birinin fethini de berâberinde getirmişti. Nitekim Tārīḫ-i ʿOs̱mān’ın mensur nüshalarından birinde Ḳaya Beg” ya da Ḳayır Ḫān”ın gazâ için “Sulṭān-öñi’ nām menzile” hareket eden[20] oğullarından büyüğünün “Gök Alp” ismini taşıdığı bilgisine paralel şekilde, “küççüklerinüñ ismi daḫı ‘Gündüz Alp’” olduğu haber verilmiş; Hân’ın bu “küççük oġlı”nun sâhilden yönelen bu Tatar akınına müdahâle ettiği sırada, berâberindeki “Ḳaya (Ḳayır-Ḫān’lı) cemāʿatiyle ‘Güzelce-ḳalʿası’nı kāfir elinden ḍarb-ī dest almış” olduğuna önemli bir ayrıntı olarak işâret edilmiştir[21]. Güzelcehisar Bartın’a 17, Ereğli’ye 128 km. uzaklıkta bulunan antik bir Ceneviz kalesi olup, Gündüz Alp ve erlerinin Bizans ve Kıpçak Tatarları’yla çatıştıkları sahanın orta noktasını teşkil etmekteydi.

Resim 11. Ankara’nın Beypazarı ilçesine bağlı Hırkatepe’de Gündüz Alp’e izâfe edilen türbe.

Semerkandî geleneğini tâkip eden üç Osmanlı müverrihinden biri olan İdrîs-i Bitlisî, Heşt Behişt’inin ilk Ketībe’sinde bu aslî kaynaktan naklen, Sultân’ın ilk fetih haberini tam Bozöyük’te bulunduğu sırada aldığına dâir önemli bir bilgiyi nazar-ı dikkate sunar ve “Sulṭān-öyügi” isminin de bu yer adından doğduğu iddiâsını ortaya atar:

سلطان در حين وصول اين بشارت در نزديكى اسكى شهر بحوالى أيوك بود ، چون آن منزل منزل مبارك شد تيمنا آنجا بسلطان اوگى تسميه وتشمير فرمود …

“Ol Şehriyār-ı ġayret-şiʿār, bu ḫaber-i meserret-es̱erüñ ḥīn-i vuṣūlinde Eski-şehr ḳurbında vāḳıʿ ‘Boz-höyük’ ḥavālīsinde olmaġla, ol menzil-i mübārekeye teyemmünen ‘Sulṭān-öyügi’ tesmiyye vü taʿyīn buyurdı.”[22]

Aynı kaynağı Düstūr-nāme’sinde nazma dönüştüren Enverî de, bölgenin سلطان اُيوگى “Sulṭān-öyügi” adını almasına yine Kıpçak Tatarları’nın Karadeniz akınını önlemedeki şöhretleri nedeniyle, Sultân’ın Gündüz Alp ve Gök Alp’e bu yeri iktâ’ olarak vermesini gerekçe göstererek şöyle der:

“Getürürler Ḫān siyāset eyledi
Bunlara iḥsānlar idüp söyledi
Didi: ‘Benden ne dilerseniz dileñ!’
Didiler kim: ‘Bizüm olsun bu bileñ..

Bize Sulṭān bu yiri ḳılsun ʿaṭāʾ
Ḥaḳḳ yolına bunda ḳılalum ġazā..’
Ol yire ‘Sulṭān-öyügi’ oldı ād
İş-budur, şimdi olur bu resme yād…”[23]

Bitlisî ve Enverî’nin Semerkandî rivâyetinden aktardığı tüm bilgiler Gündüz Alp ve Er-Tuğrul Gâzî Türkmenleri’nin Βιθυνια / Bithynia, Φρυγία/Frigya ve Παφλαγονία / Paflagonya uçlarındaki fetihlerine ilişkin çok önemli ayrıntılara ışık tutmakla birlikte, rivâyete سلطان اُيوگى “Sulṭān-öyügi” adının kökeni hakkında eklenmiş olan bu yorum peşinen yanlıştır; çünkü yukarıda gösterildiği üzere biz, XII. yüzyıl sonlarında buradan geçmiş olan ünlü Arap seyyah Herevî’nin Seyāḥat-nāme’sindeki kayıtlarından bu bölgenin daha o târihlerde سلطان وكى “Sulṭān-öñi” adıyla anıldığını çok iyi biliyoruz. Ünlü seyyâhın bu mühim kaydı Bithynia havzası ve Frigya’nın kuzey uçlarının, Er-Tuğrul Gâzî’nin Sultan Alâ’eddîn’le buraya gelip fetih ve akın harekâtına girişmesinden kısa bir süre öncesine kadar Bizans hudutları içinde yer aldığına ve ancak onun bu fetih faaliyetlerinden sonra Selçuklu topraklarına katıldığına bölgeyi bizzat yakından görmüş bir görgü şâhidinin tanıklığı ve ifâdeleri doğrultusunda ışık tutmaktadır. Bu yerin سلطان اُيوگى “Sulṭān-öyügi” veyâ سلطان اُوگى “Sulṭān-öñi” ismini alması Sultan Alâeddîn’in buraya gelişiyle değil, daha önce Selçuklu Sultânı I. Kılıçarslan’ın Haçlı birlikleriyle savaşırken burasını bir harekât üssü olarak kullanmasıyla alâkalıdır.

Resim 12. Er-Tuğrul Gâzî’nin büyük şehir yöneticiliğinden sonra Söğüt ve Domaniç bölgesini Arpalık olarak aldığını vurgulayan Silsile-nāme’deki kısa biyografi metni. Şecereʾ-i Enbiyāʾ ve Mülūk ve Selāṭīn, İÜ Ktp. TY, nr.: 1441, vr. 29a.

Yıldırım dönemi Türkmen babalarından Şeyh Sinân-oğlu Ahmed’in Silsile-nāme’sinden Bayburtlu Osman’ın Tevārīḫ-i Cedīd’ine intikâl eden şu satırlar, çağdaş kaynaklar ve Osmanlı kroniklerinden aktardığımız bilgilerin tümünü geniş bir perspektiften gösterecek ve doğru bir kronolojik zemine yerleştirecek derecede önem taşır:

Hicretüñ tārīḫi altı yüz yigirmi ikiye dāḫil olmış idi, ol tārīḫde vilāyet-i Rūm’da Selçūḳiyān’dan Sulṭān ʿAlāʾü’d-dīn Keyḳubād bin Keyḫusrev bin Ebū Mesʿūd-ı Selçūḳī pādişāh idi; Ḳonya’da olurdı. Kendüsi Sīvās’da eglenüp, ẕikr olan Er-Ṭuġrıl… kendüye tābiʿ olup iltimāsın bildürdiler, tamām ḥaẓẓ eyledi; Ḳara[ca]-ḥiṣār’a tābiʿ Bilecük’de Sögütcüg’i ḳışlaḳ, Ṭomālic ṭaġın yaylaḳ virdi. …Ol tārīḫde Tatar yaġı idi, Kefe’den geçüp Rūm’da baʿżı yirleri ġāret iderdi. İslāmbol keferesi daḫı yaġı idi. Sulṭān ʿAlāʾü’d-dīn yine ʿasker çeküp, İslāmbol keferesi ile ġazā vü cihād idüp, ol vaḳt kāfirlerüñ münhezim olması Er-Ṭuġrıl şecāʿatiyle olup, Sulṭān ʿAlāʾü’d-dīn Er-Ṭuġrıl’a ṭabl u ʿalem-birle Bilecük sancaġın vir[di.]”[24]

Baba Ahmed’in yukarıda Osmanlı rivâyetleri ve çağdaş kayıtlarla örüntülediğimiz tarihî sentezi tam olarak özetleyen; Sultan-önü sınırları içindeki Domaniç, Karacahisar ve Söğüd havzasının fethini 622/1225 yılında nihâyete ermiş gösteren bu yegâne nitelikteki kaydı, çağdaş Eyyûbî müverrih İbn Nazîf el-Hamevî’nin et-Tārīḫu’l-Manṣūrī’sinde Bizans imparatoru Vatatzes’in bazı kalelerinin yine aynı yıl içinde fethedildiğini gösteren şu kaydı ışığında tarihî açıdan kesinlik kazanır:

وفيها كسر السلطان علاء الدين سلطان الروم الأشكري وأخذ من قلاعه وكذلك كسر ألِكَسْ أيضاً الرومي ومسكه .

“Onda (622/1225’te) Rūm sulṭānı Sulṭān | ʿAlāʾü’d-dīn, Elʿaşkarī’yi (Laskaris/Vatatzes) kırdı ve onun bâzı ḳalʿalarını aldı. Yine aynı şekilde Rūmī (ʿAlāʾü’d-dīn), Alikes’i de (Alexios Komnenos) kırdı ve onu yakalayıp esir aldı.”[25]

Yukarıdaki târihî ve kronolojik verilere göre Osmanlı kuruluş coğrafyası ve Karadeniz kıyısındaki kale fetihleri 620-622/1223-1225 yılları arasında gerçekleşmiş, Cemâziye’l-evvel 620/1223 Hazîran ortasında sefere çıkıldığında ilk kez Domaniç ele geçirilmiş, ikinci olarak Cemâziye’l-evvel Hazîran ayı sonunda Karacahisar kuşatma altına girmişken, Tatarlar’ın denizden saldırıya yöneldikleri haberi gelmiş; aynı yılın Zi’l-ka‘de/Aralık ayı içinde Ereğli-Bartın kıyı havzasında yapılan savaşta ise Güzelce-hisâr kalesi Gündüz Alp’in eliyle fethedilmiştir. Ardından yaklaşık iki yıllık bir kuşatmadan sonra 622 Cemâziye’l-evvel’i sonları / 1225 yılı Haziran ayı başlarında Kara-cahisar ve bir sonraki ay olan Cemâziye’l-âhir ortaları / Haziran sonlarında ise Söğüt, Bizans-Selçuklu batı ucunu belirleyen en son nokta olarak Osmanlı Kayıları’nın hâkimiyeti altına girmiştir[26]. Nitekim Celâleddîn Harzemşâh’ın Alâeddîn Keykubâd’a 622 yılı در أواخر جماذى الآخرى : “Cemāẕiye’l-āḫir’i sonları (1225 yılı Temmuz ayı başları)nda” Merâga’dan yazdığı bir mektupta, kendisinin Moğollar’a karşı kazandığı zafere karşılılık, onu da: از پاذشاهان مغرب مجلس ساميست دام ساميا كه ، واسطۀ سد ثغور وقمع أهل كفر وفجورست : “Maġrib (batı) pādişāhlarından uçların korunup kapatılmasına ve küfr ü fücūrun kökünün kazınmasına vāsıṭa” olduğu için tebrik etmesi[27]; aynı şekilde, 622/1225 yılı olaylarını kronolojik sırasına göre kaydeden İbn Nazîf’in de buna paralel olarak, yıl içinde gerçekleşen yukarıdaki kale fetihleri haberini bâbın tam ortasına yerleştirmesi, Bithynia’daki bu ilk fetihler dizisinin yılın ortalarında ve en geç Haziran ayı sonlarında tamamlandığını târihî açıdan kesinleştirir.

Bir görgü tanığı olan İbn Nazîf’in tasdik ve Osmanlı müverrihlerinden Baba Ahmed’le Semerkandî’nin te’yid ettikleri üzere, böylece Osmanlı kuruluş coğrafyasının fethi “Sultan-önü” merkezli olarak Gündüz Alp, Gök Alp ve Er-Tuğrul’un eliyle tamamlanmış; Bizans uçlarında büyük Kayır-Hân’lı Oğuz hâkimiyetinin temelleri sağlam ve esaslı bir şekilde atılmış oluyordu.

Resim 13/1-2. Ahî Evrân’ın Menāhicü’s-Seyfiyye adlı eserini sunduğu Emîr Seyfeddîn Tuğrul’un, Osmanlılar’ın ceddi “Er-Tuğrul Gâzî’den başka biri olmadığına dâir eserin 660/1262 târihli nüshasının unvan yaprağına düşürülen Farsça not ve mukaddimede Ahî Evran tarafından ona atfedilen yüksek emâret vasıfları. Ahî Evrân Hâce Nâsırüddîn Mahmûd el-Hôyî, Kitābu Menāhicü’s-Seyfiyye, Süleymaniye Ktp. Hâlet Efendi Eki, nr.: 92/1, vr. 1a-1b.

Ermeni-Derbendi Ötesine Düzenlenen İkinci Akın ve Fetihler Dizisi

Gündüz Alp, Gök Alp ve Er-Tuğrul’un Osmanlı kuruluş coğrafyasının sınırlarını belirleyen ilk uç akınları, 622 yılı Cemâziye’l-âhir ortaları / 1225 yılı Haziran ayı sonunda Sultân Alâeddîn tarafından imparator Vatatzes’le yapılan kısa bir barış antlaşması ile geçici olarak nihâyete erdirilmiş; antlaşmada Bizans tarafına seferlerde Sultân’a bir miktar asker gönderme şartı getirilmiş[28] ve Sultan-önü’nün batı ucunda Ermeni-Derbendi (İkizce) mevkii her iki devlet arasında sınır tâyin edilmişti.

Kadîm kaynak Tārīḫ-i ʿOs̱mān’ın mensur özetinde savaşa son veren bu antlaşmadan şu ifâdelerle söz edilmiştir:

“Bu es̱nāda Sulṭān ʿAlāʾü’d-dīn daḫı Burūsa pādişāhıyla (İznik-Rum imparatoru John Vatatzes) barışuḳ idüp İrmeni-derbendi’nden sınur itdiler, uclar baġlandı; kimse geçmez ve ol vilāyetüñ aḳıncısı aḳına segirtmez oldı.”[29]

Ahmed-i Rıdvân İskender-nāme’sinin Osmanlı târihine tahsis ettiği “Nuṣret-nāmeʾ-i ʿOs̱mān” adlı bölümünde, dedesi Kayır Hân ve Mâhân’daki kadîm atalarına nisbetle “pādişehler nesli” olduğunu belirtip, bu statüsünden dolayı bilinen isminden farklı olarak طُغْرُلْ شَاهْ “Ṭuġrul Şāh” adıyla zikrettiği Er-Tuğrul’un, 622/1225 Haziran’ında tamamlanan ilk fetihler dizisi ve arada yapılan barışı müteâkip, Sultan Alâeddîn tarafından Sultan-önü’nde ordu komutanı olarak bırakıldıktan sonra da pek çok kale ve beldeler fethettiğine işâret ederek  şöyle der:

“Çün-ki Ṭuġrul Şāh’a virdi Ḥaḳḳ ẓafer
Lā-cirem Sulṭān ʿAlā’d-dīn ol sefer

Geçmedi Sulṭān-öñi’nden ilerü
Anı ser-leşker idüp döndi girü

Ol sefer çok memleket fetḥ eyledi
Her cihetden leşkerini ṭoyladı…”[30]

Resim 14. Mevlânâ Celâleddîn’in Kırşehir vâlisi olduğu dönemde Emîr Seyfeddîn Tuğrul’a yazdığı mektup. Mektūbāt, Mevlânâ Müzesi, Müzelik Yazma Kitaplar, nr.: 79, vr. 81b, st. 10-28.

Nitekim bu bilginin doğruluğu çağdaş özgün bir belgenin varlığı sayesinde kesin olarak tespit edilebilir. John Vatatzes’in imparatorluğu döneminde Rumlar’ın rûhânî lideri olan Patrik II. Germanus, 6740/1226 yılı içinde doğuda ortaya çıkan tehlikeli bir tehdit üzerine Chomatianus’a gönderdiği bir mektupta, imparator John Dukas Vatatzes’in Aγαρηνοῖϛ / Agarenes” (Hacerîler = Türkler)’le yeniden savaşmaya gittiğini vurgulayan şu açık ifâdelere yer vermiştir:

“O γὰρ ἐμὸς ἄνωθεν παρακλήτωρ ἐπιτιμᾷ τῷ κλύδωνι τῆς ψυχῆς μου ̇ Κατευνάζει τὸν τάραχον τῆς καρδίαϛ‚ βραχυσύλλαβον ἐπάσαϛ Φωνήν‚ οὐ σε ἐξουθενήκασι λέγων‚ ἀλλ᾿ ἐμὲ τὸν Φυτεύσαντα κατὰ ἀνατολὰς τὸν νέον τῆϛ ἐκκλησίαϛ παράδεισον‚ τὸν τάξαντα Φλογίνην ῥομΦαίαν Φρουρὸν του παραδείσου Φύλακα‚ τὸν χαριτώνυμον αὐ-τοκράτορα‚ τὸν ἐμπύριον νοῦν‚ τὸν κατὰ στόμα προσηπαντῶντα τοῖϛ ἀπίστοιϛ  ̓Aγαρηνοῖϛ.”

“Benim İlâhî destekçim rûhumdaki öfkeden dolayı beni kınıyor ve kalbimdeki karışıklığın sebebini şu sözlerle çözümlüyor: ‘Onlar seni değil beni küçümsediler, çünkü ben Anadolu kilisesi için cennet bahçelerinden bir bahçe kurdum ve başına, kılıcıyla alabildiğine ateş saçan, rûhunu en güçlü ışığı elde etmeye adamış, hattâ şu dinsiz Agarenes (Hacerî / Türk)ler’le karşılaşmaya gitmekte olan Otokrat John’u koruyucu olarak tâyin ettim…’”[31]

Bu çağdaş belge ile örtüşecek şekilde Semerkandî’nin kayıp kroniğini tâkip eden Osmanlı kaynakları, 622/1225 yılı Haziran’ında Sultân ‘Alâeddîn’den Sultan-önü çevresini alıp askerî bir üs edinen Gök Alp, Gündüz Alp ve Er-Ṭuġrul’un, antlaşmanın aradan çok geçmeden bozulması üzerine Ermeni-derbendi’ni aşarak fetih rotasını bu kez Söğüd ucunun batı ve kuzey hudutlarına doğru çevirdiklerine; daha önce ele geçirdikleri topraklara sınır olan Bilecik ve çevresindeki kale ve beldelerde de fetih ve akın faaliyetlerine giriştiklerine dâir oldukça önemli bir bilgiye yer verirler.

Nitekim geleneğin en önemli temsilcisi olan Enverî, Düstūr-nāme’sinde yukarıdaki dizelerini tâkiben, bundan sonra Gündüz Alp, Gök Alp ve Er-Tuğrul’un “yüz elli ev” ve “üç biñ er” ile “ġazā ḳaṣdın” edip Ermeni-derbendi’ni aştıklarını, berâberlerindeki mücâhid gâzîlerle İnegöl ve çevresini bastıklarını haber vererek şöyle demektedir:

“Gice yatmayup bular himmet ḳılur
Ol aracukda ġazā ʿazmi olur

İrmeni-derbendi’n anlar aşdılar
Bunları aʿdā görüben ḳaşdılar

Ḳıldılar irte namāzın ṣubḥ-dem
Bindiler ata bular yüridi hem…”

Bundan sonra müellif, “ol ovada” at “oynad”an “ġāzīler”in “Eynegöl’i” vurduklarını belirterek rivâyeti şu beyitlerle tamamlar:

“Aldılar bī-ḥadd ġanīmet mālını
Arusı gitmiş alurlar balını

Çıkdı Sulṭān-öyügi’ne cümle şād
Bir gün içinde çıḳardı bunlar ād…”[32]

Daha önce antlaşmada sınır olarak belirlenen Ermeni-derbendi, stratejik önemli bir nokta olarak bilâhare 629/1231 Selçuklu-Bizans barış antlaşmasında da iki devlet arasında sınır tâyin edilip, Sultan Osman’ın Bilecik, Yarhisar ve İnegöl’ü yeniden dâimî olarak fethedeceği 699/1299-1300 yılına kadar Kayır-Hânlı uç yönetim merkezinin ser-haddi olarak kalmaya devâm edecek; çağdaş göz tanığı İshak Fakih’in gözlemlerine göre, 684/1285’te başkent Konya’daki karışıklıkları tâkiben Bizans’ı vurmak üzere harekete geçecek olan Alp Osmân, bu ilk fethin kin ve nefreti yüzünden Er-Tuğrul Türkmenleri’ne rahat vermeyen İnegöl tekfuru ile ilk çatışmasını da yine bu kadîm uç noktası olan “İrmeni-beli” üzerinden gerçekleştirecektir.

Resim 15. Bir dönem Selçuklu ümerâsı arasına katılıp Kırşehir vâliliği görevine getirilen ve Hatîr-oğlu isyânında İlhanlı topraklarının istilâsına öncülük eden “Tuğrul Şâh” ya da “Er-Tuğrul Gâzî”yi son yıllarında gösteren bir minyatür. Silsile-nāme, Varşova Bibliothek Narodowa, BOZ, nr.: 183, fol. 28a.

Semerkandî’nin kayıp kroniğini aslından mensur olarak nakleden İdrîs-i Bitlisî’nin Heşt Behişt’inin ilk Ketībe’sinde bu bilgiler şu süslü ve edebî ifâdelerle işlenmiştir:

بر حسب ٲمر سلطان در زمان ارطغرل غازى با آن لشكر آختجى اقوام خاصۀ خود با استقبال آن دشمنان دين توجه فرمود وتا به دربند ارمنى سلاح از ميان نكشود وهيچ شب وروز چون چشم بخت خود نغنود چون به دربند ارمنى برسيد دشمنانرا بدآن طرف دربند جهت مقابله وجنگ آماده ديد آهنگ جنگ وجدال وبنياد محاربه وقتال شد سه شبآنروز در آن تنگناى دربند وحرب وضرب ميان اهل كفر واسلام بهم پيوست …

“Er-Ṭuġrul [Ġāzī] ḳabāyil ü ʿaşāyiri ile ber-mūceb-i emr-i Sulṭānī, der-sāʿat aḳıncı ʿaskeriyle düşmen-i dīni istiḳbāle istiʿcāl ve İrmeni-derbendi’ne degin silāḥların açmayup, dīdeʾ-i bahterī gibi rūz u şeb ḫvāb-ı rāḥatı kendülere ḥarām ve İrmeni-derbendi’nde aʿdāʾ-i liʾām ile muḳāteleye iḳdām u ihtimām ve ol derbend-i ḍayyiḳde ehl-i küfr ile ol dilāverān-ı İslām üç gün-üç gice ceng ü cidāle ḳıyām u mübāderet ve ol gürūh-ı mekrūh ile ḥarb u ḍarba şevk ü ġarām ile mübāşeret eylediler.”[33]

Bitlisî, Semerkandî’nin özgün metninden ayrıntılı bir şekilde aktardığı bu parçada, İnegöl çevresindeki savaş ve ganîmet akınlarının üç gün üç gece sürdüğüne dâir farklı yeni bir bilgi verirken; Enverî ise yukarıdaki beyitlerin devâmında Bitlisî’nin aslî kaynaktan derlerken atladığı çok daha önemli bir ayrıntıya işâret ederek, Gündüz Alp, Gök Alp ve Er-Tuğrul’un bu ikinci akın sırasında Bilecik, Yar-hisâr ve İnegöl’ü fethettiklerine dâir diğer kaynaklarda rastlanmayan, Ahmed-i Rıdvân’ın yukarıdaki dizelerinin arka plânına ışık tutan şu bilgiye yer vermiştir:

“Geldi bunlar Bilecük’i fetḥ ider
Dönüben Sulṭān-öyügi’ne gider

…Yar-ḥiṣār’ı Eynegöl’i ḳıldı fetḥ
Andan ayru niçe il oldı fetḥ…”[34]

Sultan Orhan döneminde hâlâ hayatta olan görgü tanıklarının anlatılarından Semerkan-dî’nin kayıp kroniğine, ondan da eseri naz-meden Enverî’nin Düstūr-nāme’sine ve üstü kapalı bir şekilde Ahmed-i Rıdvân’ın Nuṣret-nāme’sine kadar ulaşan bu mühim kayıtlar; Bilecik, İnegöl ve çevresindeki beldelerin ‘Osmân Gâzî’nin 699/1300’deki asıl fethinden önce ilk kez babası Tuğrul tarafından ele geçirilip alındığına işâret etmektedir.

Nitekim 622/1225 Hazîran ayı sonunda tamamlanan ilk fetihlerden bir yıl sonra, Bithynia’da yine Sultan-önü merkez üssü üzerinden gerçekleşen bu ikinci fetihler dizisinin de Rumlar’a ait meşhur ve önemli birkaç büyük kalenin fethiyle sonuçlandığı, ‘Alâeddîn Keykubâd’ın 623/1226 yılı yazında Celâleddîn Harzemşâh’a gönderdiği bir mektuba özetle şu ifâdelerle yansımıştır:

سلطان جلال الدن بغزاى كافر مشغولست ، سلطان علاء الدين نيز همچنان در طرف ديارغرب بحرب مستغرقست ، ودر إين سال مبارك چند قلعۀ معتبر كشوده ، كه از آن سروران كفار بود ، وبدين واسطۀ دين محمدى قوت گرفته

“Sulṭān Celālü’d-dīn kāfirle ġazāya meş-ġūldür; aynı şekilde Sulṭān ʿAlāʾü’d-dīn dahi ġarb (batı) diyārı ṭarafında ḥarbe dalmıştır ve bu mübārek yıl içinde oradaki kāfirlerin önde gelenlerinin elinden muʿteber birkaç ḳalʿayı almış, bu vesīle ile Dīn-i Muḥammedī ḳuvvet kazanmıştır.”[35]

Burada Alâeddîn Keykubâd’ın kendi diliyle, 623/1226 yılı içinde Batı Anadolu tarafında alındığını belirttiği چند قلعۀ معتبر كشوده “muʿteber birkaç ḳalʿa”nın, Gündüz Alp, Gök Alp ve Er-Tuğrul’un aldıkları Bilecik, İnegöl ve Yarhisar kaleleri olduğu son derece açıktır. 622/1225 barışında uçlar bağlanıp Ermeni-derbendi’nin antlaşma ile sınır yapılmasının ardından, derbent aşılarak yine “Sulṭān-öñü” serhaddinden başlatılan bu ikinci fetihler dizisinin de, Kuruluş coğrafyasına münhasır olan ilk fetih dizisinden bir yıl kadar sonra; 623/1226 yılı baharında başlayan Doğu Ana-dolu seferini müteâkip, aynı yılın Şa‘bân / Ağustos ayında Kâhta, Hısn-ı Mansûr (Adı-yaman) ve Çemişgezek kalelerinin fetihleri tamamlanmadan, 623 Receb’i ile Cemâziye’l-âhir’i / 1226 yılı Haziran ve Temmuz ayları arasında gerçekleştiği kendiliğinden anlaşılır.

Resim 16. Ünlü İlhanlı müstevfîsi Hamdullâh el-Kazvînî’nin, Hatîr-oğlu’nun 675/1276’daki isyânı sırasında Âb-ı Germ/Sultan-önü emîri Tuğrul-Şâh’ın diğer beylik emîrleri ile Antalya sâhillerine kadar uzanan toprakları İlhanlı hâkimiyetinden çıkardığına ışık tutan kayıtları. Tārīḫ-i Güzīde, Köprülü Ktp. Fâzıl Ahmed Paşa, nr.: 1054, vr. 95a.

Emîr Gök Alp ve Gündüz Alp’in Sultan-önü’ndeki Beylik Dönemleri & Kayır-Hânlı Uç Beyliğinin Bilinmeyen Kuruluş Târihi

Sultan-önü’nün ileri sınır hattında fethedilen uç askerî üssünde, Sultan I. Alâeddîn’in beratı, hil‘atı ve verdiği سپهدار ديار اوج “Sipehdār-ı diyār-ı uc” unvânı ile Kayır Hân-oğullarından emâret görevine atanan ilk isim, Hân’ın büyük oğlu Gök (Gökī) Alp olmuş; Bizans serhaddi ve kıyı sâhilleri boyunca uzanan pek çok kale ve beldeleri fethedip yerleşen Kayır-Hânlı Oğuz konfederasyonu, Batı “Sultan-önü” merkezli olarak ilk defâ onun eliyle kurulmuştu. Osmanlı kuruluş coğrafyasını içine alan Sultan-önü çevresinde, 620-623/1223-1226 yılları arasında Kaya Alp / Kayır Hân âilesinin eliyle iki aşamada gerçekleşen Uç akınlarının, طومانيچ / Domaniç’ten sonra Cemâziye’l-âhir 622 / Haziran 1225’te قراجه حصار / Ḳaraca-ḥiṣār ve سوگوت / Sögüt’ün fetihleriyle sona erdiği ilk safhasından sonraki süreci tasvir eden, Şükrullâh-ı Amâsî’nin Behcetü’t-Tevārīḫ’ine derc ettiği eski bir rivâyette:دو سالى وسه ماه وچهار روز ارطغرل شمشير زد وكافر را قهر كرد : “Er-Ṭuġrul iki yıl, üç ay, dört gün daha kılıç vurup kāfiri ḳahr eyledi.” denilerek[36], onun bölgeden ayrılış ve amcası Gök Alp’in Sultan-önü ucunda beylik alışının tam târihine ışık tutacak dikkate değer bir gönderme yapılmıştır. Buna göre Kayır-Hânlılar’dan Gök Alp’in Sultan Alâeddîn tarafından Sultan-önü’nde ilk uç beyliğine atanışı ve Er-Tuğrul Gâzî’nin bölgeden ayrılıp “Ḫān ḳatına varma”[37], ilk fetih sürecinin tamamlandığı 622 Cemâziye’l-âhir / 1225 Haziran ayı bitiminden iki yıl, üç ay, dört gün sonra; 624 yılı Şevvâl ayının ilk günleri / 1227 yılı Eylül ayının tam ortasında, büyük olasılıkla 2 Şevvâl 624/15 Eylül 1227 târihinde gerçekleşmişti. Nitekim bu tespitimizi doğrulayacak ciddî nümizmatik kanıtlar günümüze ulaşmıştır: Sultan Orhan’ın bu târihten bir asır sonra, 724/1324’te Bursa’da tahta cülûsu sırasında bastırarak, ön yüzüne: الإمام المستنصر بالله = “el-İmām el-Mustanṣır Bi’llāh”, arka yüzüne: اورخان بن عثمان – عز الله نصره – = “Orḫān bin ʿOs̱mān -ʿizza’llāhu naṣarahū-” ifâdelerini darp ettirdiği sikkeleri doğrudan: اربعه عشرين ستمايه : “Erbaʿa ʿişrīn sitte-mīye” = 624/1227 târihini taşır[38]. Orhan Gâzî ilginç bir rastlantı sonucu, Batı Anadolu’da Kayır-Hânlı uç beyliğinin ataları tarafından kurulduğu târihten tam yüz yıl sonrasına tekabül eden cülûsu vesîlesiyle, büyük ataları Gök Alp ve Gündüz Alp’e hil‘at ve berat veren devrin Sultân’ı Alâeddîn’in sikkelerini takliden bastırdığı bu sikkelerin ön yüzünde o zamânın halîfesi Mustansır’ın da adını anarak, Selçuklu’nun inhitâtından kısa bir süre önce Osmanlı hânedânının zeminini hazırlayan ilk çekirdek oluşumun, İlhanlı tasallutuna karşı saltanatla hilâfeti bünyesinde toplayacak bir güç olarak daha o zamandan târih sahnesine çıktığına açık bir gönderme yapmıştır[39].

Resim 17. Müneccimbaşı Ahmed Dede’nin, Hatîr-oğlu Şerefeddîn isyânında İlhanlı topraklarını ele geçiren Âb-ı Germ/Sultan-önü beyi “Tuğrul-Şâh”ın “Er-Tuğrul Gâzî” olduğunu ortaya koyan satırları. Cāmiʿu’d-Düvel, II, Nûruosmâniye Ktp., nr.: 3172, vr. 271a, st. 3-7.

Sultan Alâeddîn Bizans uç emirliğini Gök Alp’e tevdî ettikten sonra, Selçuklu-Rum sınır mücâdeleleri farklı uç noktalarında beş yıl daha devâm ederek, 629/1231’de Erzurum-Sivas aralığında görülen Moğol saldırısı nedeniyle sona ermiş; bu zaman zarfında başta Eyyûbî asil-zâdelerinden ‘İmâdüddîn Hezâr Dînârî’nin fethettiği Κοτιάειον / Kotiaeion (Kütahya) kalesi[40] olmak üzere, birkaç önemli Rum kale ve şehri daha Selçuklu hâkimiyetine girmişti.

Çağdaş Eyyûbî müverrihi İbn Nazîf, hicrî takvime göre on, milâdî takvime göre dokuz yıl boyunca devâm eden tüm Uç savaşlarına son verecek bu Tatar akınının, 629/1231’de taraflar arasında yapılmış yeni ve kalıcı bir barış antlaşmasıyla sonuçladığını haber vererek şöyle der:

وفيها صالح صاحب الروم الأشكري ، وأخذ اموالاً كثيرة من بلاده بسبب خروج التتر .

“Onda (629/1231’de) Ṣāḥibü’r-Rūm (ʿA-lāʾü’d-dīn), Tatar’ın ḫurūcu sebebiyle Elʾaş-karī (Laskaris = Vatatzes) ile ṣulḥ yaptı ve onun beldelerinden çok māllar topladı.”[41]

Antlaşmanın şartları gereği Sultân Alâeddîn Vatatzes’e bâzı kalelerini yüklü bir haraç karşılığında iâde etmişti ki, bunlar arasında Karacahisar, Bilecik, İnegöl ve Yarhisar’ın da yer aldığında şüphe yoktur. 629/1223’te Kara-cahisar kuşatması sırasında gerçekleşen Kıpçak Tatarı’nın kıyı taarruzunu 629/1231’deki Tatar akını ile karıştıran Neşrî, Kitāb-ı Cihān-nümā’sında: “Bilācük fetḥiyile Ḳaraca-ḥi-ṣār’uñ fetḥ-i evveli arasında yitmiş yıla ḳarīb geçdi. …Ḳaraca-ḥiṣār müʾminler elinden çıḳdı, zīrā Sulṭān ʿAlāʾe’d-dīn yine tekūrı içinde ibḳā idüp ḫarāca kesmişidi.” diyerek[42], Karacahisar’ın fethini 699/1300’deki Bilecik fethinden yetmiş yıl öncesine tekabül eden 629/1231 Sivas akını ile (699 – 629 = 70) kıyâsa çalışmış ve kalenin bu akınla aynı yıl içinde alınıp elden çıktığı yönünde yanlış bir çıkarım yapmıştır.

Karacahisâr’ın ilk fethinin ahid/anlaşma yoluyla yapılmış bir itaat altına alma girişimi olduğunu netleştiren bu kayıt, ‘Âşık Paşa-zâde’nin bağımsız bir kaynaktan aktardığı, Er-Tuğrul’un 650/1252’de yeniden bölgeye gelip babasının beylik merkezi Söğüt’e yerleştiği safhayı[43] betimleyen: “Sulṭān-öñi’nüñ ve Ḳaraca-ḥiṣār’uñ tekfūrı muṭīʿ-idi, Sulṭān ʿAlā’d-dīn Ḳaraca-ḥiṣār-ile Bilācük arasında Sögüd’i bunlara yurt gösterdi.” bilgisi ile[44] te’yid gördüğü gibi, aynı rivâyeti kaynağından biraz daha ayrıntılı şekilde aktaran Hamzavî / Anonim grubunda ise: “Ḳara-ḥiṣār tekūrı ve Bilācük tekūrı Sulṭān ʿAlā’d-dīn’e muṭīʿ olup ḫarāc virürlerdi.” denilerek[45], bunların antlaşmadan sonra Sultan Alâeddîn’in haraçgüzârı oldukları Neşrî’nin rivâyetine uygun bir çizgide dile getirilmiştir. Buradaki “Sulṭān ʿAlāʾe’d-dīn”in ilk değil, II. Sultan Alâeddîn olduğu; ‘Âşık Paşa-zâde rivâyetinde “Sulṭān-öñi” diye kastedilenin bölgenin ise, -devâmında açıkça belirtildiği üzere- Batı Sultan-önü hattında bulunan μπελέκομα / Belokoma (Bilecik) şehri olduğu şüphesizdir.

Resim 18. Hatîr-oğlu Şerefeddîn ve Uç Türkmenleri’ne isyan sırasında destek veren büyük mutasavvıf Sadreddîn-i Konevî, Mevlânâ Celâleddîn’in cenâze namazını kıldırırken. Terceme’-i Sevāḳıbu’l-Menāḳıb, New York Pierpont Morgan Library, MS.466, vr. 124a.

Nitekim ölümünün ardından babası John Vatatzes adına manzum bir ἐγκώμιον / Enco-mium (Medhiye) kaleme alan imparator II. Theodor Laskaris, Selçuklu-Bizans uç savaşlarına nihâyet veren 629/1231 barışından söz ederek, Türkler’in bu sırada daha önce almış oldukları bâzı şehir ve kaleleri geriye iâde ettiklerini açıkça belirtmiştir:

Άλλά τρέμει Πέρσης ὁ πρὶν σπονδάς ῥωμαȉκὰς ἕλκων
εἰς συντήρησιν φιλικὴν, καὶ ἀντιδίδωσι,
καὶ ἐμεῖ τὰ πρὶν βασιλικὰ χρήματα,
ἃ κατα δυναστεύσας ἁνείλκυσεν

“Çıkarlarına uyduğu için Romalılar’la antlaşma yapan Persler (Türkler),
Bu antlaşma netîcesinde dostça görünerek boyun eğmekten çekindi
Ve güçlüyken elimizden tehditlerle aldığı,
Krallara yaraşır eski mülkleri bırakıp geri çekildi.”[46]

Er-Tuğrul Gâzî’nin çağdaşı olan İmparator Theodor’un bu dizelerinde Türkler’in önce fethedip, sonra babasına geri iâde ettiğini belirttiği “έμεί τά πρίν βασιλικά χρήματα : Krallara yaraşır eski mülkler”in Δορύλαιον / Dorylaion (Sultan-önü) çevresinde fethedilen antik Karacahisar, μπελέκομα / Belokoma (Bilecik), Αγγελάκομα / Angelokoma (İnegöl) ve Yarhisar kaleleri olduğu kuşkuya imkân bırakmayacak kadar açıktır. Bu çağdaş mısrâlar Vatatzes’in hükümdarlığı döneminde Er-Tuğrul’un babası Gündüz Alp ve amcası Alp Gökî ile birlikte bu bölgede kale ve beldeler fethettiğini, ancak çok geçmeden bunların bir kısmının haraç karşılığında geriye iâde edildiğini gösteren yukarıdaki Osmanlı rivâyetleri-nin doğruluğunun ve güvenilirliğinin açık ve kesin bir kanıtıdır.

Resim 19. Emîr Tuğrul-Şâh-oğlu Osman Gâzî yoldaş ve nökerleri ile bir arada. Hoca Sa‘deddîn Efendi, Tācü’t-Tevārīḫ, İÜ Ktp. TY, nr.: 5970, vr. 14a.

Batı Sultan-önü Uç Emirliği’nin merkez üssü Söğüt’te beylik almış olan Gök Alp’in Anadolu’daki fetih ve yirmi üç yıllık emâret döneminden kalma nâdir epigrafik ve tarihî kanıtlar, onun gerçek tarihî bir şahsiyet olduğunu kesin olarak kanıtlar. Nitekim Sultan Alâeddîn 619/1222 yılı kışında Sultan-önü’nden ayrılıp Kayseri ve Antalya’ya gittiği sırada, yeğeni طغرل / Ṭuġrul ( ارطغرل / Er-Ṭuġrul) ile birlikte onun yanına gelerek, 619 Zî’l-ka‘de’si ortaları / 1222 yılı Aralık ayı sonlarında Kalonoros / ʿAlāʾiyye (Alanya) seferi-ne katıldığı, bilâhare 622/1225 Haziran’ındaki kısa barışın ardından Sultân Alâeddîn’le birlikte tekrar Antalya’ya gelmiş olduğu anlaşılan Gök Alp, Sultân’ın emriyle burada inşâ ettirdiği iki farklı burca konulan ortak kitâbelerde: عبد الضعيف گوكي “ʿAbdü’ż-żaʿīf Gökī : Zayıf kul Gökī” şeklinde anılmıştır[47].

Gök Alp’in Rebî‘ü’l-âhir 624 / 1227 Nisan ayında atandığı Sultan-önü’ndeki ilk emâret yıllarını tâkip eden 629/1231 barış sürecindeki durumuna ilişkin yegâne çağdaş kayıt ise Anonim bir Bizans kroniğinde yer alır. August Heisenberg tarafından yayımlanan bu kronikte belirtildiğine göre; Konstantinopolis’in 1204’ten beri Latinler’in işgâli altında bulunduğu bu süreçte, 1231 Selçuklu-Bizans barışından bir yıl sonra, 6746/1232’de papalığa bağlı Fransisken ve Dominik rahiplerinden iki kişi, misyonerlik amacıyla beş yıldır Gök Alp’in emâretine tevcih edilmiş olan Söğüt-Domaniç[48] Türkmen uç bölgesi sınırları içine girmişler, ancak burada uğradıkları sert Türkmen baskısından korkup kaçarak Bizans’ın o anki başkenti İznik’ten sığınma talep etmişlerdi[49]. Bu çağdaş metin, Kaya Beg (Kayır Hân) ailesinden Sultân-önü’nde ilk beyliğin verildiği Gündüz Alp’in ağabeyinin uçlardaki otoritesini betimleyen, Tārīḫ-i ʿOs̱māndaki: “Sulṭān-öñi sancāġında ḥükm eyledi, anuñ ḳılıcı ḳorḳusından kāfirüñ ḥarekete mecāli yoḳ idi.” tasviriyle tam olarak örtüşmekte ve aynı ortak noktada birleşmektedir[50].

Resim 20. Osman Gâzî’yi Şeyh Edebâlî’nin Halvet-hânesinde, arka plânda Mâl Hâtûn ve Derviş Turûd’un da bulunduğu bir mecliste gösteren tasvir. ‘Ârifî, ʿOs̱mān-nāme (Özel koleksiyon), vr. 9a.

Daha önce başka bir araştırmamızda gösterdiğimiz üzere, Gök Alp’in Sultan-önü bölgesindeki uç emirliği, çağdaş Selçuklu ve İslâm kaynaklarındaki bilgilerin sentezine göre 647/1250’ye kadar tam yirmi üç yıl süreyle devâm etmiş ve bu târihte kardeşi Gündüz Alp’le aralarında beylik için bir çatışma meydana gelmişti. Kayır-Hânlı uç ittifâkının bölünmesine, Gök Alp’in şehâdetine ve yeğeni Er-Tuğrul’un Söğüt’e gelerek uçlarda âsâyişi te’min etmesine sebebiyet veren bu çatışma, Enverî’nin sürece ışık tutacak yegâne kaynak niteliğindeki Düstūr-nāme’sinde şöyle nazma çekilmiştir:

“Pes Gök Alp u Gündüz Alp iki emīr
Oldılar biri-birisine dilīr

Biri-biriyle ḳıldı bir ayda nizāʿ
Tefriḳa oldı ṭaġıldı ictimāʿ

Semm-ile Gök Alp’i ḳıldılar helāk
Āh idüp Gündüz yaḳasın ḳıldı çāk

…Pes gelür Er-Ṭuġrul ibn Gündüz Alp
Ol iş içün atasıyla ḳıldı ḥarp…”[51]

Bu kadîm rivâyete göre Gündüz Alp-Gök Alp çekişmesinde mücâdeleyi Gündüz’ün taraftarları kazanmış; Gündüz Alp, amcasının öldürülüşüne hiddetlenen oğlu Er-Tuğrul tarafından te’dibe mâruz bırakılmış, nihâyetinde yine de beylik hakkı kavmî hiyerarşiye göre ağabeyinden sonra kendisinin olduğu için Oğuz’un ittifâkıyla hânlık makâmına atanmıştır.

Ünlü Rum müverrih Laonikos Chalkokondylas, Historia’sında Osmanlılar’ın Batı Anadolu’da ortaya çıkış sürecini anlatırken, “Ἰονδουζ-άλπην : Duz-Alpes” adıyla andığı Gündüz-Alp’in Oğuz kavmi tarafından Kayır-Hânlı merkez üssüne bey seçilişinde Oğuz lideri Kayır Hân’ın oğlu olmasının yanı sıra, sert ve otoriter bir yapıya sâhip oluşunun da etkili olduğunu ortaya koyan şu ifâdelere yer vermiştir:

“Καὶ τοῠτό φασιν ἐνιδόντας αὐτῷ τοὺς Ὀγουζίους, διαπραξαμένονς πρὸς τὸν τῆς χώρας βασιλεύοντα, ἐπιστῆσαι σφίσιν αὐτοῖς τὸν Ἰονδουζάλπην δικαστήν, μετὰ δέ ταῠτα ἐπιτρέψαı σφᾶς αὐτῷ διαθεῖναι, ᾗ ἂν αὐτῷ δοκοίη ἐπὶ τὸ ἄμεινον. Μετὰ δὲ ταῠτα τὸν τούτου παῖδα Ὀγουζάλπην διαδεξάμενον τὴν ἀρχὴν τῆς Ὀγουζίων μοίρας ἐπὶ τὸ τυραννικώτερον ἐξηγήσασθαι, πρός τε τοὺς Ἕλληνας πολεμοῠντα κατὰ τὴν Ἀσίαν μέγα εὐδοκιμῆσαι.”

“Derler ki; Oğuz yiğit erin niteliğini ayırt ederdi, o günkü emirleri olan Duz-Alpes (Gündüz-Alp)’i Han olarak atadılar ve bundan sonra onlar, onun kendileri için en iyi gördüğü şekilde kendilerini yönetmesine imkân tanıdılar. Oğuz Alpi (Kaya Alp/Alp Kayır)’ın oğlu olması, bundan sonra onu Oğuz kabilesinin önderi olmaya muvaffak kıldı; [onları] oldukça acımasız bir şekilde yönetmesine rağmen, Asya’daki Yunanlılar’a karşı yaptığı mücâdelede hemen büyük başarılar kazandı.”[52]

Kaya Alp/Kayır Hân’ın küçük oğlu Emîr Gündüz Alp’in beylik makâmına atanışı çağdaş monografi Tārīḫ-i ʿOs̱mān’da ise kısaca şöyle özetlenmiştir:

“Andan [Sulṭān ʿAlāʾe’d-dīn] vardı, ol aġzı Gündüz Alp’a ıṣmarladı; sancāḳ virdi, ḳılıç ḳuşatdı, anda ḳodı. Kendüsi tīz Ḳonya’ya geldi, ḳażiyye çoḳ.. Bir niçe yıl Gündüz Alp ol aġızda ṭurdı, tā kim Allāh emrine vardı.”[53]

Semerkandî’den gelen nâdir rivâyet, Gündüz Alp’in emirlik yaptığı “bir niçe yıl”ın tam olarak kaç yıl olduğunu da aydınlatarak, onun uç beyliğinin toplam üç yıl sürdüğünü çağdaş bir anlatı ışığında te’yid eder:

“Gündüz Alp üç yıl geçicek göç ḳılur
Kimdürür cihān yutmaz ḥürmet ḳılur?..”[54]

Buna göre 647/1250’de beylik makamına seçilmiş olan Emîr Gündüz Alp, üç yıllık kısa bir emâret döneminin ardından 650/1252 yılında vefât etmiş ve Karamânî Mehmed Paşa’nın kroniğinde yer alan eski bir rivâyete göre Söğüt yakınlarındaki فى قزل سراى “Ḳızıl-Sarāy’da” defnedilip, ölümünden sonra yerine oğlu الأمير الكبير البطل الباسل الأمير ارطغرل “Emīrü’l-kebīr, yiğit ve bahâdır emīr Er-Ṭuġrul” geçmiştir[55].

Resim 21. Osman Gâzî’nin Mâl Hâtûn’la karşılaştığı yerin Eskişehir hâkiminin konağı yakınlarındaki Edebâlî’nin Halvet-hânesi olduğunu kanıtlayan İdrîs-i Bitlisî’nin Heşt Bihişt’indeki özgün rivâyet. İdrîs-i Bitlisî, Heşt Behişt, I. Ketîbe, İÜ Ktp. TY, nr.: 225/1, vr. 25b.

Tuğrul-Şâh (Er-Tuğrul) Zamânında Batı Sultan-önü Uç Emirliği[56]

Kayır Hân’ın küçük oğlu Gündüz Alp’in dört oğlundan üçüncüsü olarak 595/1199’da atalar yurdu Mâhân’da doğmuş olan Tuğrul (Er-Tuğrul), 609/1212 yılında on dört yaşında iken ata binip sefere çıkmaya başlamış; 617/1220’de Tûlî Han’ın Merv’i istilâsı üzerine dedesi Kayır Hân’ın öncülüğünde babası Gündüz Alp ve amcası Gök Alp’le birlikte Anadolu topraklarına ulaşmıştı. 619/1222 kışında ‘Alâ’iyye (Alanya) ve Alara kuşatmalarına eşlik eden, 620/1223’te başlayan  Batı Anadolu uç akınlarında ise henüz çok genç yaşta akınlara öncülük edip Domaniç, Karacahisar ve Söğüt’ü fetheden Tuğrul, 629/1231’de savaşların son bulmasına ve barış imzalanmasına neden olan Sivas Hevük kalesi yakınlarındaki Moğol saldırısına müdâhalesi sonrası Alâeddîn Keykubâd’ın “ḫāṣṣ”ları arasına alınmış; 630/1232’de Erzurum tümüyle Kayır Hânlılar’a verildiği sırada Pasinler ovası ile Aras Nehri arasındaki “Sürmelü-çuḳurı” adlı bölgeyi iktâ’ olarak almış, dedesi ile birlikte Sultân’ın Şam seferine katılmış, Kayır Hânlılar 634/1237’de Selçuklu coğrafyasını terk edip Şam-Halep taraflarına gittiklerinde Anadolu’da kalmış ve müşterek saltanat dönemi öncesi Kırşehir vâliliğine atanmıştı.

XIV. yüzyıl kısa kronikleri ve onlardan bize intikâl eden metin parçalarının çağdaş kaynaklarla tenkidine göre; Kaya Alp (Kayır Hân) ailesine mensûbiyeti kesin olan Gündüz Alp-oğlu Ṭuġrul-Şāh (Er-Ṭuġrul) Kırşehir vâliliğini yürütürken, Söğüt uç sipehdârı olan babasının 650/1252’de ölümü üzerine oğlu Saru-Yatı’yı Sivas yakınlarında otağını kur-muş olan Sultan II. Alâeddîn’e göndererek, emâret vazîfesinden tekâüd edip babasının emâret bölgesini Arpalık olarak kendisine tevcih etmesini istemişti.

Nitekim erken Osmanlı kroniklerinden Arapça bir Silsile-nāme nüshasına intikâl etmiş olan çok eski ve nâdir bir kayıtta:

فرأوا شجاعات السلطان ارطغرل خان لاتكاد توصف مما وسعهم الإنهزام من وجوههم ؛ فلما رأى السلطان علاء الدين    صداقة السلطان ارطغرل خان اعطاه بلاد عظيمة وجلس  فيها …

Er-Ṭuġrul Ḫān’ın şecāʿatine dâir Sulṭān’a görüş belirttiler ve onlara (kâfirlere) gösterdiği hezîmeti alabildiğine geniş bir şekilde tavṣif ettiler. Sulṭān ʿAlāʾe’d-dīn de onun ṣadāḳatini görünce, Sulṭān Er-Ṭuġrul Ḫān’ı büyük şehirlere ʿaṭayıp onun içinde bir makâma oturttu.” denilerek[57], şimdiye dek bilim dünyâsına meçhûl kalan Er-Tuğrul’un “Büyük şehir yöneticiliği”ne işâret edilmiştir.

Kadîm özgün bir kaynaktan Türkçe bir Silsile-nāme’ye geçmiş olan şu satırlarda da bu mühim tarihî gerçek, Er-Tuğrul’un Söğüt’e yerleşim şeklinin aslî mâhiyetini de içine alacak daha farklı ve ayrıntılı bir çizgide şöyle dile getirilmiştir:

“Er-Ṭuġrūl Ḫān Ḳonya’ya gelüp Selçūḳiyān pādişāhına ḫiẕmet eyledi. ʿAlāʾü’d-dīn Sulṭān daḫı taḥt-ı ḥükūmetinde Er-Tuġrūl’a bir manṣıb virdi ve ‘Sögütcük’ nām mevżiʿi ḳışla ve ‘Ṭōmanic’ ve ‘Ermenilik’ ber-vech-i arpaluḳ muḳarrer eyledi.”[58]

Çağdaş kaynaklardan anlaşıldığına göre onun Er-Tuğrul’a verdiği bu “manṣıb” Kır-şehir vâliliğinden başka bir makam değildi. Nitekim emâret süresi boyunca سيف الدولة والدين “Seyfü’d-devle ve’d-dīn” (Devletin ve dînin keskin kılıcı) unvânıyla anılan امير اجل طغرل “Emīr-i ecell (Büyük emîr) Ṭuġrul”, 640/ 1240-50’li yıllarda yürüttüğü bu vazîfesi sırasında, Selçuklu başkenti Konya ile Kırşehir arasında Ahîliğin kurucusu Nâsırüddîn Ahî Evrân ve Mevlânâ Celâleddîn Rûmî ile yakın ilişkiler içine girmiş; Ahî Evrân Menāhicü’s-Seyfiyye (Menāhic-i Seyfī) adlı Farsça ilmi-hâlini bizzat ona atfettiği gibi[59], Mevlânâ da başta oğlu ‘Alâeddîn Çelebi hakkında olmak üzere çeşitli vesilelerle makâmına hitâben mektuplar yazıp göndermişti[60].

Erken Osmanlı kronik metinlerinin ayrıntılı sentezinden 650/1252 yılı Haziran’ında kesin olarak Söğüt’e gelip yerleştiği anlaşılan Er-Tuğrul’un, fetihten uzun yıllar sonra bu bölgeye gelişinin umum müverrihler tarafından ilk göç zamânı ile karıştırılması, aslında 617/1220’de çoktan Anadolu’ya gelmiş olan Emîr Tuğrul’un, öncesinde Selçuklu Sultânı’nın ümerâsı arasında yer aldığı en parlak ve prestijli döneminin literatürde karanlıkta kalmasına sebebiyet vermiştir. Silsile-nāme’lerdeki bu nâdir kayıtlar, arka plândaki gerçek tarihî perspektife uygun şekilde onun, Söğüt’e gelmeden önce 650/1252 yılına kadar Konya Sultânı’nın ülkesi içinde yüksek bir emâret makamına atandığını netleştirmekte; babası Gündüz’ün beylik alanının ise ona ancak tekâ‘üdünden sonra bir “Arpalıḳ” olarak verildiğine kesin ifâdelerle açıklık getirmektedir.

Vaktiyle Domaniç’ten Söğüd’e, Yarhisar’dan İnegöl’e kadarki coğrafyayı babası Gündüz, amcası Gök Alp ve kardeşleri ile birlikte fetheden Tuğrul, Kırşehir emirlik makamından emekli olduktan sonra yerleştiği ata topraklarında uzun süre çok sessiz ve sâkin bir dönem geçirmiş; babası Gündüz’den kendisine intikâl eden ve tüm Kayır Hânlı Oğuzlar üzerine cârî olan kavmî bir statüyle, yirmi dört yıl boyunca Söğüt çevresine hükmederken, komşu Rum satraplıklarıyla مدارا “müdārā” (ılımlı görünme) siyâsetini benimsemişti. Nitekim ‘Âşık Paşa-zâde kroniğinde Yahşî Fakih rivâyetine geçmeden önce, Osman’dan önceki dönemi tasvir eden eski bir rivâyet içinde onun çatışmalardan uzak durduğu bu ara devreyi: “Er-Ṭuġrul Ġāzī zamānında ceng ü cidāl ü ḳıtāl olmadı, yaylaḳların yayladılar ve ḳışlaḳların daḫı ḳışladılar.” cümlesiyle özetler[61]. Mehmed Neşrî de Cihān-nümā’sında Er-Tuğrul’un babasının ölümü sonrası Söğüt’e gelip yerleştiği bu anlardan söz ederken, uçlardaki mevcut siyâsî durumu: “Egerçi Ḳara[ca]-ḥiṣār ol vakt fetḥ olunmamışdı, ammā Ḳaraca-ḥiṣār’ıla Bilācük Sulṭān’a iṭāʿat iderlerdi, (ol ṭaraflar ucıdı).” şeklinde tasvir eder[62]. Tuğrul’un Batı Sultan-önü’nde cârî olan bu suskunluğu, Hatîr-oğlu Şerefeddîn Mes‘ud’un 675/1276’da başlattığı isyan girişimiyle son bulacak; bu târihten sonra o, kargaşa ortamından yararlanarak Menteşe, Karaman, İnançoğlu ve Eşrefoğlu beylikleri ile birlikte Sultan-önü beylik merkezinden Alanya ve Konya sınırlarına kadar uzanan toprakları İlhanlılar’dan koparıp büyük Kayır-Hânlı Tiranlığı sınırları içine katacaktır.

Nitekim ünlü Bizans târihçisi Laonikos Chalkokondylas, Historia’sında kadîm özgün bir kronikten naklen: “Ενιοι δέ φασιν ‘Qγονζίων τήν μοίραν ηγουμένού ‘Qρθογρού-λεω χωρία έρυμνά περί τόν Ταϋρον καταλαβόντα έπί τής ταύτη όμόρου χώρας καταστροφή έντεϋθεν ώρμήσθαι, καί τούς γε `Ελλήνων περιοίκούς άγειν, καί έπϊ μέγα χωρήσαι δυνάμεως.” : “Bazıları Er-Ṭuġrul’un liderliğindeki Oğuz kabilesinin Tauros (Toros) Dağları’nın bazı müstahkem yerlerini de ele geçirdiğini ve onları komşu toprakları bastırmak, Yunanlılar’ın komşularını sürmek ve o zamana kadar kendi gücünü arttırmak amacıyla bir üs olarak kullandığını söylerler.” diyerek buna işaret etmişse de[63], bugüne kadar bu büyük tarihî vak‘anın aslı ve literatürel dayanakları tespit edilememiştir.

İşte bu ve benzeri ilginç kayıtları doğrulayacak ve târihî gerçeklik noktasına taşıyacak şekilde, olaylar sırasında Moğol tarafında bulunan çağdaş İlhanlı bürokrat ve târihçisi Hamdullâh el-Kazvînî, Tārīḫ-i Güzīde’sinde 675/1276’da Hatîr-oğlu isyanı patlak verdiği sırada, آب گرم “Āb-ı Germ (Sulṭān-öñü)” çevresine hükmeden طغرلشاه “Ṭuġrul-Şāh” ve اولاد منـتـشا “Menteşā-oğulları” öncülüğünde meydana gelmiş büyük bir istilâ hareketinden söz ederek, Chalkokondylas’ın verdiği yukarıdaki bilginin doğruluğuna tanıklık etmiştir:

وغياث الدين مسعود بن كيكاوس كه از قرم آمده بود بفرمان ارغون خان نامزد و سلطنت شد . احوال روم در عهد او در اضطراب بود . اولاد منــشا وطغرلشاه بر ساحل انطاكيه وعلائيه وللاذقيه بتغلب ؛ مستولى شدند پسر اشرف ولايت اقشهر وآب گرم تا بولايت كول وپسر قـرامان ولايت ارمناك كه ، متصلا سيس است از تصرف مغول بيرون بردند جهت رفع ايشان شهزاده گان كيحاتو وهولاجو را بروم فرستادند ووزارت بعمزاده ام مرحوم سعيد فخرالدين محمد مستوفي مفوض كشت واو بحسن تدبير بعضى را ازان جماعت در آورد وجندي را بزخم تيغ آبدار …

“Ġıyās̱ü’d-dīn Mesʿūd bin Keyḳāvus ki Ḳırım’dan geldi, Arġūn Ḫān’ın fermānıyle Sulṭān’lığa nāmzed oldu. Onun ʿahdinde Rūm (Anadolu)’nun aḥvāli ıżṭırāb içinde idi. Menteşā-oġulları ve Ṭuġrul-Şāh, Anṭākiyye, ʿAlāʾiyye ve Laẕkiyye’yi müteġallebe ile istīlā ettiler. Eşref-oğlu Aḳ-şehir vilāyetini; Āb-ı Germ (Sultan-önü/Eskişehir) tā Göl vilayetine ve Ḳarāmān-oğlu ise Ermenāk vilāyetine kadarını ki, Sīs’e ulaşır, Moġol taṣarrufundan çıkardılar. Şeh-zādelerden Geyhātū ve Hūlācū onları ortadan kaldırmak maksadıyla Rūm’a gönderildiler. Vezāret, ʿamca-zādem merḥūm-ı saʿīd Faḫrü’d-dīn Muḥammed-i Müstevfī’ye tefvīż kılındı. O, ḥüsn-i tedbīrle o topluluktan baʿżısına boyun eğdirdi, kimisini de tīġ-ı āb-dārıyla telef etti.”[64]

Burada, Herevî’nin bir asır önceki kaydına paralel şekilde آب گرم “Āb-ı Germ (Sultan-önü/Eskişehir)”e yapılan gönderme ile طغرلشاه / “Ṭuġrul-Şāh”ın emâret üssüne açıkça işâret edilmiştir. Emîr Seyfeddîn Ṭuġrul ya da Er-Ṭuġrul’u, bir Osmanlı müverrihi olan Ahmed-i Rıdvân’a eşdeğer şekilde طغرلشاه “Ṭuġrul-Şāh” isim ve nisbesiyle anan bu çağdaş kayıt, Er-Tuğrul Gâzî dönemi görgü şâhidlerine kadar inen, onunla ilgili literatürdeki en eski ve en orijinal kayıt olma özelliğini taşır.

Nitekim Yazıcı-zâde Ali Selçuḳ-nāme’sindeki isyanla ilgili yegâne kaydında, Gıyâseddîn’in isyânı bastırdıktan sonra “Sulṭān-öñi”ne gelerek, o bölgenin beyi Er-Tuğrul’dan da itaatini arz etmesini istediğini, onun da Sultân’a bağlılığını arz edip Osman’ın oğullarından birini hizmetine teslim ettiğini açıkça belirtir:

“[Sulṭān Ġıyās̱ü’d-dīn] uc ṭarafındaġı Türkleri ki, ʿāṣī olup İstanbūl Faṣilyūs’ına müteʿallıḳ Sulṭān’a ḫarāc virür Rūmīler’i ururlardı, muṭīʿ ve münḳād ḳıldı. Tā Sulṭān-öñi’ne degin geldi; ol ṭarafdaġı Ḳayı boyınuñ begi merḥūm Er-Ṭuġrul Beg Sulṭān ḫiẕmetine varup selāmladı ve pīşkeşler iletdi ve oġlı ʿOs̱mān Beg’üñ bir oġlını Sulṭān Ġıyās̱ü’d-dīn’e ḫiẕmet itmege virdi. Ṣoñra Sulṭān Ġıyās̱ü’d-dīn aña Kāḫta nevāḥīsinde Paġnīk ilini tīmār virdi.”[65]

Yukarıdaki bilgilere tam bir paralellikle, Selçuklu Sultânı Gıyâseddîn’in “Sulṭān-öñi”ne kadar gelip Er-Tuğrul Beg’den itaatini sunmasını istediğini ve onun da ‘Osmân’ın çocuklarından bir torununu Sultân’ın hizmetine verdiğini gösteren bu mühim kaydı, Yazıcı-zâde’nin başı-sonu belirsiz bir şekilde aktardığı bu vak‘anın aslında direkt Hatîr-oğlu Şerefeddîn İsyânı ile ilgili olduğuna, o sırada Batı Sultan-önü’ne hâkim olan bu طغرلشاه “Ṭuġrul-Şāh”ın Osman Gâzî’nin babası “Er-Ṭuġrul”un ta kendisi olduğuna ve isyan sonrasında بعضى را ازان جماعت در آورد “o topluluğun boyun eğdirilen kısmı” arasında yer aldığına ışık tutacak oldukça önemli ayrıntılar içerir.

Müneccimbaşı Ahmed Dede Ṣaḥāʾifü’l-Aḫbār’ında bu önemli bilgiyi muhtemelen yine Yazıcı-zâde’nin kaynağından naklen, olayları Hamdullah Kazvînî’nin yukarıdaki çağdaş kaydı ile daha sağlam bir şekilde sentezleyip birleştirecek ve doğrudan Hatîr-oğlu İsyânı ile ilişkilendirip çok daha geniş bir târihî perspektiften gösterecek şekilde, buradaki طغرلشاه “Ṭuġrul-Şāh”ın ارطغرل “Er-Ṭuġrul Ġāzī”den başka biri olmadığını daha da netleştirip pekiştiren şu ilginç bilgileri vermiştir:

غياث الدين كيخسرو بن قلج ارسلان أخذ رهاين من أمراء اوج في حدود سنه ٦٧٥ ، بعد سكن فتنة شرف الدين بن الخطير لأنهم كانوا قد اتبعوه مع تمام بالفتنة كأذكر كلمة سلاچقة الروم ، فاعطاه ارطغرل حسر أحد أبناء ولده عثمان ترك رهينه ، فحبسه غياث الدين فى قلعۀ كاخته …

“Ġıyās̱ü’d-dīn Keyḫusrev bin Ḳılıc Arslān, 675 [senesi ḥudūdun]da Şerefü’d-dīn [İbn]ü’l-Ḫaṭīr fitnesi sükūn bulduḳda uç beglerinden rehinler aḫẕ eyledi. Zīrā fitne es̱nāsında ol begler Şerefü’d-dīn’e ittibāʿ eylemişler idi. Er-Ṭuġrul Ġāzī daḫı ol vaḳt uç ümerāsından olmaġla, oġlı ʿOs̱mān Beg evlādından birisini rehn virüp, Ġıyās̱ü’d-dīn anı Kāḫta ḳalʿasında ḥabs eyledi.”[66]

Yazıcı-zâde Alî’nin vak‘anın sebep-sonuç ilişkisini göstermeyip, olup-bitenlerin aslî veçhesini gizleyecek bir şekilde aktardığı önceki rivâyeti, Müneccimbaşı aslî kaynağına tamâmen sâdık kalarak, Er-Tuğrul’un Osman’ın oğullarından birini Gıyâseddîn’e “rehn vir”diğine ışık tutan daha net ve keskin ifâdelerle aktarmakta; Sultân’ın Sultan-önü’ne kadar gelişinin gerçekte Şâh Er-Tuğrul’un da olaylarla ilgili olmasından kaynaklandığını kuşkusuz bir biçimde ortaya çıkarmaktadır.

Kayır-Hânlı Türkmen kitlesine öncülük eden Tuğrul-Şâh ya da Er-Tuğrul’un merkezî yönetime itaatini sunduğu sırada Sultân’a neden diğer iki oğlundan birinin değil de, özellikle Osmân’ın oğlunu rehin verdiğine ve hâssaten neden onu hapsettirdiğine ışık tutacak en önemli çağdaş kayıt, Sultan Orhan dönemi görgü şâhidlerinin anlatılarından uyarlanıp Semerkandî’nin kayıp kroniğinden nazmen bize aktarılan, Enverî’nin Fâtih döneminde derlediği Düstūr-nāme’sindeki bağımsız birkaç dizeden ibârettir.

Müellif, eserde içlerine Karaman-oğlu Mehmed Beg’in de dâhil olduğu Kayır Hânlılar’ın İlhanlılar’a karşı bu başkaldırı girişimi sırasında; onun Moğollar’ı geri püskürtüp Konya’yı ele geçirişinin bizzat Osman’ın desteğiyle gerçekleştiğine işâret eden şu ilginç ve sıradışı bilgiye yer vermiştir:

“Nūrā Ṣofī-oġlı Mīr Ḳarāmān
Eyledi ʿOs̱mān’a ḫiẕmet bir zamān
Almış idi ilini anuñ Tatār
Vardı ʿOs̱mān cümle ḳıldı tār u mār
Sürdi Tatār’ı Ḳaramān’ı ḳodı
Nüsḫa içre rāvīler böyle didi…”[67]

Semerkandî’nin kayıp kroniğinden derlenen bu satırlar, isyan zuhûr ettiği sırada yirmi üç yaşında olan Osman’ın bu genç yaşta babasının fütûhât girişimine yardım ettiğini ve Moğol müttefik kuvvetlerine karşı harekete geçip Karaman diyârını muhâfaza ettiğini olayların görgü şâhidi olan çağdaş râvîlerin dilinden naklen bizlere haber vermektedir.

Osman Gâzî’nin “Büyük Uç Emirliği” Döneminde Sultan-önü

Dedesi Gündüz Alp’in vefâtı ve babası Er-Tuğrul’un Sultan-önü’ne gelip yerleşmesi sonrası, 652/1254 yılında Söğüt’ün Göynücek karyesinde dünyâya gelen Osman, 675/1276’da henüz genç yaşta babası Tuğrul-Şâh’a verdiği destekle İlhanlı otoritesine baş kaldırmış ve Kayır-Hânlı beylik konfederasyonunu korumak için gerektiğinde merkezî yönetimden gelen ordulara bile müdâhale etmekten geri kalmamıştı. İlhanlı-Selçuklu hâkimiyetine karşı bir isyan niteliğindeki bu başkaldırı, babası Tuğrul’un beyliği zamânın-da Osman’ın hem İlhanlı ordusunu bozguna uğratıp Konya çevresini ele geçirmesine, hem de Yazıcı-zâde’nin yukarıdaki satırlarında görüldüğü üzere; etrâfındaki “İstanbūl Faṣil-yūs’ına müteʿallıḳ Sulṭān’a ḫarāc virür Rūmīler’i ur”masına imkân sağlamıştı.

Osman’ın 675/1276 gibi erken bir târihte evli olduğuna ve Orhan’dan önce doğmuş birkaç oğlu bulunduğuna dâir yukarıdaki rivâyetlere yansıyan ilginç ayrıntılar, bize onun ilk evliliğini bu târihten çok önce, muhtemelen 670/1271 yılı civârında on sekiz yaşlarında iken yaptığına; Orhan’ın ise on yılı aşkın bir süre sonra, gerçekte Osman’ın ikinci eşi olan Mâlhûn Hâtûn’dan doğduğuna[68] ışık tutacak yeni târihî ve kronolojik veriler elde etme imkânını sunar. Bu noktada Mehmed Neşrî, Cihān-nümā’sında herhangi bir târih vermeksizin, Osman’ın Mâlhûn’la izdivâcından önce bölgedeki İlhanlı-Selçuklu yöneticileriyle arasında yakın bir ilişki bulunduğuna işâret ederek: “Sulṭān ʿAlāʾü’d-dīn-i s̱ānī’nüñ Sulṭān-öyügi’nüñ Eski-şehr’inde ve İn-öñi’-nde nāyibleri vardı, ʿOs̱mān-ı Ġāzī bunlara varup gelüp dostlıḳ iderdi.” bilgisini bize aktarır[69]; hattâ İn-önü hâkimiyle daha yakın ilişkiler içinde olduğunu: “Ammā İn-öñi beg-ile ittiḥādda yārenlerdi, dāyim bilesine ʿıyş u ʿişrete meşġūl-idi.” cümlesiyle daha da ayrıntılı bir tasvir çizgisine taşır[70].

Müellifin, Osman’ın مال خاتون “Māl Ḫātūn”la tanışması hakkında naklettiği şu özgün “Ḥikāyet” ise, arka plânda; bir süre sonra bölgede güç dengelerinin değişip devlet otoritesinin iyice zayıfladığı, Osman’ın artık Sultan-önü hâkimini tanımayıp onu rakip olarak karşısına alacak ve savaşacak düzeyde serbestliğe ulaştığı yeni bir ara-dönemin varlığına işâret eder:

 “Āvān-ı şebābda ʿOs̱mān-ı Ġāzī Eski-ḥiṣār’a giderken ‘İt-burnı’ nām ḳaryede ‘Māl Ḫātūn’ nām bir ʿavrat görüp muḥabbet itdi. Atası Er-Ṭuġrul’dan uġrulayın ādem gönderüp anı ḫalāllige ṭaleb itdi. Māl Ḫātūn: “Biz ḳandan, sizüñ gibi ʿālī-cenāb ḳandan? Ara-muzda kifāʾet yoḳ!’ diyü rıżā virmemiş. Zīrā eyitmişler: ‘Bir-ḳaç gün maḳṣūdı muṣāḥabet itmekdür!’ dimişler. Eski-ḥiṣār begi meclisinde ʿOs̱mān, begüñ ḥużūrında ol ḫātūna taʿaşşuḳ idüp, ṭālib olup, gelmedügini naḳl idüp ḥüsn-i cemālinden ve pāk ü mestūralıġından ḫaber virdiler. Gerçi ẓāhiren ʿOs̱mān’a alı-virmek gösterdi, ammā göñlinden kendü nefsiyçün almasın daḫı mülāḥaẓa ḳıldı. ʿOs̱mān Beg meclisde firāset ü ḳarāyin-ile żamīrine vāḳıf olup, fī’l-ḥāl ḳalḳup ādem gönderüp, ol ḫātūnı kendü müteʿallıḳātına getürüp bir emīn yirde ḳodılar. Kendü İn-öñi’ne gelüp bir-ḳaç gün İn-öñi begiyle ṣayda ve ʿişrete meşġūl oldı. Sulṭān-öyügi begi İt-burnı köyine ādem gönderüp, varup aḥvāle vāḳıf olup, gelüp Eski-şehir begine ḫaber virdiler. Ġażab-nāk olup, ʿOs̱mān Beg’i İn-öñi beginden ṭaleb idüp iltimāsın ḳabūl itmediler. Ol ġażab-ile Sulṭān-öyügi begi ʿaskerin cemʿ idüp, gelüp İn-öñi’ndeki İn-ḥiṣār ileyinde ḫarābe ḥiṣār yiri ki, ol vaḳt İn-öñi beglerinüñ tevābiʿiyle ve levaḥıḳıyla sarāyları ve evleriydi, anı muḥāṣara idüp ʿOs̱mān’ı ṭaleb itdi. İn-öñi begi yanında olan aʿyāndan ve ketḫudālardan baʿżı virelüm, virmiyelüm diyüp muḥārebeyi vech gördiler. ʿOs̱mān Beg bunlaruñ iḫtilāfların görüp, ḳardaşı Gündüz ve bāḳī yārenleriyle çıḳup, bu muḥāṣara iden cemāʿatle ceng idüp, üzerinden defʿ idüp Sögüd’e müteveccih oldı. Ardına düşdiler, ʿaḳabınca gelenlerle ceng itdi. ʿOs̱mān Beg yanına ‘Ha!’ deyince ḫayli yigit cemʿ olup, Eski-şehr beginüñ ḫalḳını münhezim ḳılup, Ḫarman-ḳaya tekūrı Köse Miḫāl’i ṭutdılar. Andan ʿOs̱mān Beg günāhın ʿafv idüp, ʿOs̱mān Beg’e nöker olup cān ü dilden muḥibbi oldı.”[71]

Harita I. Osmanlılar’ın ilk atalarının Mâhân’dan Sultan-önü’ne dek uzanan iki yüz yıllık zaman dilimi içindeki göçleri, seferleri, yerleşim bölgeleri ve dinî-siyasî faaliyetlerini gösteren harita (419-619/1028-1222).
Tasarım ve düzenleme: Oktay Yılmaz

Osman Gâzî’nin ne zaman gerçekleştiği bilinmeyen bu özgün hikâyesinin hangi târih-lerde meydana geldiği çağdaş kaynaklar ve diğer Osmanlı rivâyetlerindeki özgün bilgiler ışığında tespit edilebilir. Neşrî’nin olayları sıralama şekline bakılırsa, hâdise Er-Tuğrul’un beylik ve Osman’ın gençlik zamanlarında vukû bulmakta; Osmân Köse Mihal’le ilk kez bu olay vesilesiyle tanışmakta ve 684/1285’te-ki Kulaca-hisâr’dan 687/1288’deki Karaca-hisâr fethine kadar uzanan süreç bundan sonra başlayıp peş peşe sıralanmaktadır[72]. Müellifin 687/1288’deki Karacahisar fethini anlatırken Eskişehir’in çok önceden zâten alınmış olduğuna ve burada pazar bile kurulduğuna yaptığı önemli vurgu[73], olayların öncesine konumlanan bu Sultan-önü beyi ile çatışma hâdisesini kesin olarak, İlhanlı hânedânından Ahmed Teküder ile Argun, Selçuklular’dan ise II. Gıyâseddîn Mes‘ud’la III. Gıyâseddîn Keyhusrev arasında taht kavgalarının yaşandığı 679-683/1279-1284 yılları arasına yerleştirmemize imkân sağlar[74]. Anonim Selçuḳ-nāme’ye ayrıntılı olarak yansıyan, 684/1285’te Konya’da ortaya çıkan yeni taht kavgaları ve uçlarda yaşanan son karışıklıklar ise, İshak Fakih geleneğine göre Osman’ın uçtaki kadîm düşman İnegöl tekfurunu hedef alarak, aynı yıl içinde Kulaca-hisâr kalesini vurması; bir sonraki yıl Ermeni-derbendi (İkizce)’yi aşıp İnegöl-Karacahisâr müttefik ordusuyla savaşması, Cemâziye’l-âhir 687/Temmuz 1288’de ise yıllar önce elden çıkmış olan Karaca-hisâr kalesini kuşatıp yeniden almasıyla sonuçlanacaktır[75]. Dolayısıyla yukarıdaki olayların tümü, merkezde yaşanan otorite boşluğunun bir sonucu olarak bu olayların hemen öncesinde, Osman’ın beylik almasına bir yıl kala, 679/1280 yılı içerisinde gerçekleşmiş ve bunu tâkip eden süreçte ise o, kargaşadan yararlanarak adı geçen Bizans kalelerini fethetmiştir.

Osman Gâzî’nin eşi مالخون خاتون “Mālḫūn Ḫātūn”un Şeyh Edebâlî’nin kızı olduğuna  dâir ‘Âşık Paşa-zâde’nin Tevārīḫ’inde: “Bu menāḳıbı Edābalı-oġlı Maḥmūd Paşa’dan işitdüm, Sulṭān Murād’uñ babası Sulṭān Muḥammed zamānında ve hem ol Maḥmūd Paşa yüz yaşından ziyāde yaşamışdı.” diyerek[76], oğlu Mahmud Paşa’nın ağzından aktardığı rüyâ anlatısını[77] yeterince tahkik etmeyip hiçe sayan bâzı araştırmacılar, Rebî‘u’l-evvel 724 / Mart 1324 târihli Mekece Vakfiyesi’nin şâhidleri arasında yer alan مال خاتون بنت عمر بك “Māl Ḫātūn bint ʿÖmer Beg” kaydından[78] yola çıkarak, Mâl Hâtûn’un Şeyh Edebâlî’nin kızı olduğu yönünde bizzat oğlunun verdiği bu bilginin yanlış ve asılsız olduğunu öne sürmüşlerdir. Türkmen Şeyh ve babalarının kadın dervişlerini örgütlemek ve tarikat tâlimi verdirmek amacıyla, seçkin ve ehil kimi kadın müridleri arasından kendilerine bir “evlâtlık” seçmeleri geleneğinin Anadolu’da o zaman mevcut ve yaygın bir gelenek oluşu dikkate alındığında, aynı tasavvufî meşrep ve ekole mensup olduğu çağdaşı Hacı Bektâş-ı Velî’nin meşhur evlâtlığı “Faṭma Bacı” gibi, bu rivâyette Edebâlî’nin İt-burnu (Şimdiki: Ulu-dere)’deki zâviyesi ile irtibatlı olduğuna yönelik açık bir ipucu bulunan مآل “Māl” yâhut مالخون خاتون “Mālḫūn Ḫātūn”un da, Er-Tuğrul Gâzî’nin nökerlerinden عمر بك “ʿÖmer Beg” adlı birinin kızı olmakla birlikte Şeyh’in de “mânevî kızı” mesâbesinde bulunduğu ve bizzat oğlu tarafından kendi ailesine nisbet olunduğu anlaşılır. Nitekim rivâyette Mâl Hâtûn’un “pāk ü mestūralıġı”na özellikle vurgu yapılmış olması, onun bu dinî ve ahlâkî olgunluğuna açık bir gönderme niteliği taşıdığı gibi; rivâyeti aslî kaynağından daha geniş bir şekilde aktaran İdrîs-i Bitlisî, Osman Gâzî’nin bu hâtûnla:در خلوتخانۀ شيخ أده بالى مهمان بود  “Şeyḫ-i müşārun-ileyh (Edebālī)’nüñ Ḫalvet-ḫānesinde mihmān (konuk)” iken karşılaştığını[79]; hattâ حاكم أسكى شهر “Eski-şehr ḥākimi”ne konuyu açtığı meclisin de بنا بر قرب جوار با حاكم مسكن شيخ أده بالى كه ، در توابع أسكى شهر بود “Şeyḫ-i müşārun-ileyh [Edebālī’n]üñ Eski-şehr nevāḥīsinde vāḳıʿ, [Ḥākim’üñ civārı ḳurbında binā olunmış] mesken-i mübārekesi” olduğunu naklederek[80] bizim yukarıdaki tezimizi târihî açıdan gerçeklik noktasına taşır. Ayrıca müellif bu rivâyet örüntüsü içinde, aslî kaynağı daha geniş bir biçimde kullandığını gösterecek şekilde, Neşrî’den farklı olarak rivâyette Mâl Hâtûn’un سيه چشمى “siyeh-çeşmī”, كشيده قامتى چون سرو سيمين “ḳāmeti bir gümüş serve (boyu beyaz, parlak bir servi ağacına) beñzer”[81]; yâni kara gözlü, beyaz tenli, uzun boylu ve در ان چهار ده سالگى “on dört yaşında” güzel bir genç kız olduğunu belirterek[82], rivâyetin aslından konu ve devâmında yaşanan gelişmeler hakkında oldukça uzun ve ayrıntılı daha pek çok önemli bilgiler aktarır ki; bunlar arasında Edebâlî’nin İt-burnu’ndaki zâviye ve emlâkini Eskişehir Beyi’nin Mâl Hâtûn’a tasallutundan dolayı terk edip, Osman Gâzî’nin dâvetiyle Söğüt’teki vakıf alanına yerleştiğini gösteren ilginç satırlar da yer alır[83].

Harita II. Gündüz Alp ve Gök Alp’ten Tuğrul-Şâh (Er-Tuğrul)’a, Tuğrul-Şâh’tan ‘Osmân’ın bağımsızlığına kadar ulaşan seksen yıllık göç ve yerleşim sürecinde Kayır Han-oğulları’nın Sultan-önü çevresindeki siyasî ve askerî ilerleyişi (619-699/1222-1300). Tasarım ve düzenleme: Oktay Yılmaz

Mâl Hâtûn’un kendi ailesine mensup olduğunu dile getirenin bizzat Şeyh Edebâlî’nin oğlu Mahmud Paşa olması, onun -öz ya da üvey- kendi aile fertlerinden habersiz kalmasını haklı gösterecek en küçük bir ilmî ve mantıkî gerekçeye dahi imkân ve ihtimâl bırakmazken; bu çağdaş anlatıyı geniş ilmî bir senteze başvurmaksızın fütursuzca reddedenler, onun herkesçe tanınmış en meşhur şahsiyetlerden birinin oğlu olması hasebiyle, ailesini iyi tanıyan Sultân’ın ve umum insanların nezdinde böylesine asılsız ya da siyasî amaçlı bir iddiâ türetebilmesinin mümkün olamayacağı, bunu öne sürmenin her şeyden önce mantıksız ve tutarsız olacağı gerçeğini ilginç bir şekilde göz ardı etmişlerdir.

Rivâyetin siyâsî veçhesine tekrar dönmek gerekirse; Saltanat yurdunda yaşanan karışıklıklar ve Germiyanoğlu’nun isyânı Alp Osman’ın Sultan-önü, Kulaca ve Karaca-hisâr taraflarını alma girişiminin önünü açmışsa da, Osman Gâzî Moğol’a karşı birlikte giriştikleri on yıl önceki istilâ girişiminin tam aksine bu olayda Selçuklu Sultânı’ndan yana tavır koyacak; “Ṭuġrul-Şāh” ve oğlu “ʿOs̱mān” kendilerine de muhâlif şekilde merkezî yönetime baş kaldıran Germiyan, Karaman ve Eşref-oğlu ordularına karşı bu kez Sultân Gıyâseddîn’in ordusunun yanında yer alacaklardır[84].

İlk kez bu araştırmamızda yayımlanan yukarıdaki çağdaş tarihî kanıtlar, Osmanlılar’ın atalarının Horasan’dan Anadolu’ya uzanan ilerleyiş seyrinde ulaştıkları en son nokta olan Sultan-önü’ne göç, fetih ve yerleşim süreçlerinin bilinmeyen tarihî arka plânına ve kronolojisine ayrıntılı bir biçimde ışık tutmakta; literatürde isimleri dışında hiçbir şey bilinmeyen Osman Gâzî’nin dedesi “Gündüz Alp”, amcası “Gök Alp” ve babası “Er-Tuğrul Gâzî”nin meçhûl biyografileri ile bölgedeki siyâsî ve askerî faaliyetleri hakkında Osmanlı rivâyetlerini dönemin kaynakları ile birleştiren nitelikli târihî bir sentez ortaya koymaktadır. Kuruluşa zemin hazırlayan bu iki mühim atanın “Sulṭān-öñü” sınırından yaptıkları akın ve fetihlerle bu küçük coğrafya üzerinde kurdukları Türkmen Uç beyliği, çok geçmeden sınırlarını aşıp üç kıt’aya birden yayılarak, “Osmanlı Cihân Devleti” adıyla târihteki yerini alacaktır.

Osmanlılar’ın Atalarının Sultan-önü’ne Gelişlerinden Osman Gâzî’nin Uç Emirliğine Atanışına Kadarki Târihî Olayların Kronolojisi

  • Mâhân Oğuzları’nın umûmî lideri Kayır Hân’ın oğulları Gündüz Alp, Gök Alp, torunu Er-Tuğrul ve kavmi ile birlikte Anadolu’ya göç edip Ahlat’a yerleşmesi: 617/1220

  • Kıpçak Tatarı ve Bizans kuvvetleriyle Karadeniz’de kıyı çatışmalarının başlangıcı: Rebî‘u’l-âhir 619 / Mayıs 1222

  • Gündüz Alp, Gök Alp ve Er-Tuğrul’un Sultân Alâeddîn’in Bizans Uç akınlarına katılmak üzere Ankara-Sultan-önü aralığına gelişleri: Rebî‘u’l-âhir 619 / Mayıs 1222

  • Sultân Alâeddîn’in şiddetli kış nedeniyle harekâtı erteleyip Konya’ya dönüşü ve Kâlônôrôs/Alâ’iyye kuşatması için Uçtaki bâzı komutanları ordularıyla yanına çağırması: Zî’l-ka‘de 619/ Aralık 1222

  • Er-Tuğrul’un amcası Gök Alp’le birlikte kuşatmaya katılmaları ve Alâiyye (Alanya) kalesi’nin fethi: Muharrem 620/Şubat 1223

  • Sultân Alâeddîn’in Antalya’ya geçmesi, Er-Tuğrul’un Alara kuşatmasına katılması ve kalenin fethi: Zî’l-hicce 620/Mart 1223

  • Alâeddîn Keykubâd’ın Konya’ya dönüp, kendisine muhâlefet eden devlet adamlarını idâm ettirmesi: Cemâziye’l-evvel 620/6 Haziran 1223

  • Selçuklu Sultânı Alâeddîn’in bazı Uç komutanlarıyla Antalya’ya Gelişi ve Gökî Alp’le Alp Tuğrul’a kale çevresine kendi adlarına burçlar yaptırmalarını emretmesi: Cemâziye’l-evvel 620 / Haziran 1223 başları

  • Sultân ‘Alâeddîn’in Uç akınlarına katılmak üzere Sultan-önü’ne dönüşü ve harekâtın başlaması: Cemâziye’l-evvel 620/Haziran 1223 ortaları

  • Kütahya’nın kuzey bölgesinde çatışmalar ve Domaniç’in fethi: Cemâziye’l-evvel 620/1223 Haziran ortaları

  • Karacahisar kalesinin kuşatılması ve Er-Tuğrul’un kalenin Güney cephesinden muhâsarayı başlatması: Cemâziye’l-evvel 620/1223 Haziran sonu

  • Kıpçak Tatarları’nın Karadeniz sâhili ve Bulgaristan kıyılarına çıkışı, Sultân Alâeddîn’in Gündüz Alp ve Gök Alp’i Karadeniz kıyı bölgesine çağırması: Zî’l-ka‘de 620/Aralık 1223

  • Er-Tuğrul Alp’in Karacahisar kalesini fethi: Cemâziyel’l-evvel 622 sonu / Haziran 1225 başı

  • Selçuklu Sultânı Alâeddîn’in Antalya’da bazı Uç komutanlarıyla Gökî Alp ve Tuğrul’a yapmalarını emrettiği kale burçlarının tamamlanması: Cemâziye’l-evvel 622 sonu / Haziran 1225 başları

  • Bizans sınır bölgesine dönüş ve Batı Sultan-önü’nün ileri uç hattında yer alan Söğüt’ün fethi: Cemâziye’l-âhir 622 ortaları / 1225 Haziran sonu

  • Selçuklular’la İznik Rum Devleti arasında barış antlaşması imzlanması; Ermeni Derbendi’nin sınır çizilip Vatazes’in asker göndermeye memur edilişi: Cemâziye’l-âhir 622 ortası/1225 Haziran sonu

  • Alâeddîn Keykubâd’ın Doğu Anadolu seferinin başlangıcı, Kâhta kalesinin kuşatılması: Cemâziye’l-evvel 623/Mayıs 1226

  • Vatatzes’in antlaşmayı ihlâli nedeniyle Uç akınlarının yeniden başlaması, Bilecik, Yarhisar ve İnegöl’ün ilk fetihleri: Recep-Cemâziye’l-âhir 623/Haziran-Temmuz 1226

  • Doğu Anadolu seferlerinin sona ermesi; Kâhta, Hısn-ı Mansûr (Adıyaman) ve Çemişgezek Kalelerinin fethi: Şa‘bân 623/Ağustos 1226

  • Kayır Hân-oğlu Gök Alp’in Batı Sultan-önü Uç Beyliğine Atanması, Alp Er-Tuğrul’un Uç Bölgesinden Ayrılışı: 2 Şevvâl 624/15 Eylül 1227

  • Kotiaeion / Kütahya şehrinin İmâdü’d-dîn Hezâr Dînârî tarafından fethi, Vatatzes’in karşı saldırılarla Selçuklu ordusuna zâyiat vermesi: 626/1228

  • Moğol ordusunun Erzurum sınırından girip Sivas’a kadar ilerleyişi, Er-Tuğrul’un müdâhalesi ve Sultân’ın “Hâss”ları arasına girişi: 629/1231

  • Uç Savaşları’nın yapılan kalıcı bir barışla sona erdirilişi; Ermeni-Derbendi’nin sınır kesilip Karacahisar, Bilecik, Yarhisar ve İnegöl kalelerinin haraç karşılığı imparatora iâdesi: 629/1231

  • Söğüt-Domaniç bölgesi yakınlarında dolaşan Fransisken ve Dominik rahiplerinin Gök Alp Türkmenleri tarafından bölgeden uzaklaştırılması, rahiplerin kaçıp İznik’e sığınmaları: 630/1232

  • Kayır Hân’ın Selçuklu ümerâsı arasına girmesi, Erzurum’un Kayır Hân’a, ailesine ve kavmine iktâ olarak verilişi; Er-Tuğrul’un Pasinler ovası-Aras nehri arasındaki “Sürmelü-çukur”a yerleşmesi: 630/1232

  • Kayır Hân’ın ölümü ve kavmin Şam-Halep taraflarına göçmesi: 634/1237

  • Müşterek saltanat döneminde Tuğrul’un Kırşehir valiliği görevine atanması: 640/1240’lar

  • Gök Alp’le Gündüz Alp arasında beylik mücâdeleleri, Er-Tuğrul’un müdâhalesi; Gök Alp’in zehirlenişi ve yerine Söğüt’te Gündüz’ün bey seçilişi: 647/1250

  • Gündüz Alp’in Söğüt’teki Kızıl-saray köyünde vefâtı; Er-Tuğrul’un Kırşehir emirliğinden tekâ‘üd edip II. Alâeddîn’in beratıyla Söğüt ve çevresini arpalık olarak alması: Rebî‘u’l-âhir 650/Haziran 1252

  • Osman Gâzî’nin Söğüt’e bağlı Göynücek köyünde dünyâya gelişi: 652 başları /1254 baharı

  • Osman’ın ilk evliliği: 670/1271 civârı

  • Şerefeddîn Hatîroğlu’nun isyânı, Tuğrul-Şâh’ın Menteşâ, Karaman ve Eşref beylikleri ile birlikte İlhanlı topraklarını ele geçirip Antalya’ya kadar ilerlemesi: 675/1276

  • Alp Osman’ın isyan sırasında Konya-Karaman çevresini ele geçirmesi: 675-676/1276-1277

  • Osman’ın Edebâlî’nin mânevî kızı mesâbesindeki Ömer Beg kızı Mâlhûn Hâtûn’a tâlip olup evlenmesi, Şeyh’in Söğüt’e yerleşmesi ve Osman’ın Konya’daki karışıklıklardan yararlanarak Eskişehir nâibiyle savaşıp onu yenmesi: 679/1280

  • Osman Beg’in Söğüt’te babası Er-Tuğrul’un yerine bey seçilişi: 680/1281

  • Beylik vârisi Orhan’ın doğumu: 681/1282

  • Osman’ın komşu Rum yerleşkelerinden İnegöl’ü basıp Kulacahisar kalesini alması: 684/1285

  • Karacahisar’ın Osmân Gâzî eliyle yeniden fethi ve mescid yapılıp kadı tâyin edilerek İslâm beldesi hâline getirilişi: Cemâziye’l-âhir 687/Temmuz 1288

  • Er-Tuğrul Şâh’ın ölümü: 688’in son günleri/1290 yılı başı & Söğüt’te defni: 689 başı/Ocak 1290 ortaları

  • Osman’ın Karacahisar’da Sultan tarafından Büyük Uç emirliğine tâyini: Rebî‘ü’l-âhir 689/Nisan 1290.

 

* Bu makale daha önce Madde ve Mananın Fethi: Fetih ve Medeniyet Şehir ve Değer Araştırmaları Dergisi, I/4 (Ekim 2021), s. 204-235’te yayımlanmıştır.

DİPNOTLAR

[1] Krş. Hakan Yılmaz, “Yeni Tarihî Bulgularda Osmanlı Ataları / Mâhân’da Hüküm Süren İlk Atalar: Tuğrul Beg-Tigin ve Seyfü’d-Devle Emîr Kutluğ”, Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisi, c. LXVIII, Sy.: 404 (Eylül 2020), s. 26-32.

[2] Osmanlılar’ın Horasan’da hüküm sürmüş kadîm atalarından Kutluğ’un adı, tespit ettiğimiz bir Silsile-nāme’ye, Kûfe-Re’y çevrelerinde vâlilik yapmasına atıfla رأيى قتلو خان “Reʾyī Ḳutlu Ḫān” şeklinde kaydedilmiş; derkenarda yine aynı nisbe ile açılan biyografisinde ise: “Reʾyī Ḳutlu Ḫān: Bunlar ṭabaḳaʾ-i ʿOs̱māniyān’ıñ ecdādıdur, bunlar Āl-i Selçūḳ’la Türkistān’dan ḫurūc idüp, Ḫorasān ve ʿIrāḳ… ve sāʾir memāliki musaḫḫar idüp..” denilmiştir ki (Silsile-nāme, Süleymâniye Ktp. Hacı Mahmud Efendi, nr.: 4820, vr. 79a), bu tasvir onu Horasan’ın yanı sıra Irak’ta da hâkim olması noktasında Seyfü’d-devle Ḳutluḳ Ḫān ile tam olarak aynı noktada birleştirir.

[3] Krş. Hakan Yılmaz, a.g.m., Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisi, c. LXVIII, Sy.: 404 (Eylül 2020), s. 32-35.

[4] Bu konuda ayrıntılı bilgi için, bk. Hakan Yılmaz, “Yeni Tarihî Bulgularda Osmanlı Ataları / Mâhân’da Hüküm Süren Son Ata: ‘Buka’ veyâ ‘Kızıl Boğa’ Hân”, Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisi, c. LXVIII, Sy.: 405 (Ekim 2020), s. 52- 59; “Yeni Tarihî Bulgularda Osmanlı Ataları/3: Anadolu’ya Ayak Basan İlk Ata: ‘Şah-Melik Kaya Alp’ ya da ‘Kayır Hân’ (I)”, a.g.d., Sy.: 406 (Kasım 2020), s. 52-57.

[5] Ahmed el-Belâzûrî, Fütūḥü’l-Büldān, trc. M. Fayda, Ankara 1987, s. 236.

[6] Ali bin Ebû Bekir el-Herevî, Kitābu’l-İşārāt ilā Maʿrifeti’z-Ziyārāt, Edirne Selimiye Ktp. Yzm. nr.: 542, vr. 23b, st. 15-19. Herevî Arapça olan eserinde buranın Türkler arasında yaygın olan ismini imlâ etmekte zorlandığı için, “Sulṭān” kelimesindeki “ ن ” (Nûn)’u, kelimeyi سلطانَ وگى “Sulṭān-evgi” okutacak şekilde, yanlış bir biçimde “üstün” ile harekelemiştir. Benzeri bir okuma hatâsı, eski nüsha metinlerindeki imlâ çeşitliliğini iyi bilmeyen günümüz araştırmacılarının telâffuzlarında da görülmektedir. Kuruluş devri Osmanlı coğrafyasını inceleyen yerli ve yabancı araştırmacılardan Prof. Dr. Halil İnalcık, E. Zachariadou ve A. Gallotta, bâzı Osmanlı kroniklerindeki سلطان يكى “Sulṭānöyügi” yazılışında “öyük” kelimesinin ilk harfindeki “ü” sesinin ا “Elif” kullanılmadan, ن “Nûn”un üzerine ötre ile “ö / ü” sesi yüklenerek gösterildiğini anlayamadıkları için, harekeli metinlerdeki ؙ  “ötre”yi ن “nûn”dan ي “ye”nin üzerine kaydırarak dâimâ سلطان يُكى “Sulṭān-yüki” şeklinde okumuşlardır. Bu yazım değişikliğinin kısmen telâffuz farkından doğduğu anlaşılmakla birlikte, ismin “Sulṭān’ın bulunduğu taraf” anlamında kullanıldığına bakılarak, en azından “Sulṭān-öñi”ne daha yakın olan “Sulṭān-yöñi” şeklinde mânâlandırmak kuşkusuz daha doğru ve akla daha yatkın olurdu.

[7] Gıyâsüddîn M. Hvândmîr, Tārīḫ-i Ḥabībü’s-Siyer fī Aḫbār-ı Efrād-ı Beşer, nşr.: Muhammed Debîr-i Siyâkî, III/3, Kitâb-fürûş-ı Hayyâm, Tahran 1362 / 1983, s. 487.

[8] İdrîs-i Bitlisî, Heşt Bihişt, I. Ketîbe, İÜ Ktp. TY, nr.: 225/1, vr. 14a, st. 13-14; Abdü’l-Bâkî Sa‘dî Efendi, Heşt Behişt Tercemesi, I. Ketîbe, Süleymâniye Ktp. Hamîdiye, nr.: 928, vr. 16b.

[9] Mehmed Neşrî, Ğıhānnümā: Die Altosmanische Chronik des Mevlānā Meḥemmed Neschrī, Band I, T. Menzel nsh., nşr. F. Taeschner, Leipzig 1951, p. 22, st. 5-11. Daha önce Ahmedî’ye de kaynak olan, Yıldırım Bâyezîd’in ilk cülûs zamanlarında yazılmış mensur bir Tevārīḫ nüshasını kullanan Şükrullâh-ı Amâsî, Behcetü’t-Tevārīḫ’inde Sultân’ın kuşatmayı Er-Tuğrul’a bıraktığı bu anlardan şöyle söz etmiştir: أهل اسلام بر قلعۀ قراجه حصار رسيدند ويحرب اغاز كردند ، طرف جنوبي بارطغرل تعيين شده بود كافر ان طرف عاجز شدند وصلح خوااستند سلطان راضى بمى شد “Ehl-i İslām -eʿazzehümu’llāh- ṣubḥ u şām ḳalʿaʾ-i Ḳaraca-ḥiṣār’a irişüp ḥarbe āġāz itmişlerdi. Ḳalʿanuñ cenūbı cānibi Er-Ṭuġrul’a müteʿayyin olmışıdı, kāfirler ʿāciz olup āḫir ṣulḥ itdilerdi ve Sulṭān rāżı olmamışdı.” (Nûruosmâniye Ktp. nr.: 3059, vr. 159b; Mustafa Fârisî, Behcetü’t-Tevārīḫ Tercemesi, Süleymâniye Ktp. Hafîd Efendi, nr.: 222, vr. 232b). Fâtih dönemi müverrihlerinden Karamânî Mehmed Paşa da Tevārīḫü’s-Selāṭīni’l-ʿOs̱māniyye adlı Arapça târîhçesinde aynı eserden naklen Karaca-hisâr’ın fethine şu kısa cümle ile giriş yapar: ثم ان الملك المبرور المذكور حاصر القلعة الكافرية الموسومة بقراجه حصار وفوض امر جانبها الجنوبى الى الأمير ارطغرل “Sonra, ẕikri geçen güzel Melik (Sulṭān ʿAlāʾe’d-dīn), ‘Ḳaraca-ḥiṣār’ diye adlandırılan kāfir ḳalʿasını muḥāṣara etti ve cenūbī (güney) tarafını Emīr Er-Ṭuġrul’a tefvīż etti.” (Karamânî Mehmed Paşa, Tevārīḫü’s-Selāṭīni’l-ʿOs̱māniyye, Süleymâniye Ktp. Ayasofya, nr.: 3204, vr. 2b)

[10] Enverî, Düstūr-nāme, İzmir Millî Ktp. nr.: 22/401, vr. 118a; Paris Bibliothèque Nationale, Ancien Fonds Turc, nr.: 250, vr. 98a.

[11] Yazıcı-zâde ‘Alî, Selçuḳ-nāme, TSMK, Revan, nr.: 1391, vr. 166b, st. 13-17 / vr. 167a, st. 1-2.

[12] Iôsêf Lazaropoulos, Logos ôs en Synopsei Dialamvanôn tên Genetthlion êmeran tou en Thavmasi Perivoêtou kai Megalathlou Evgeniou, Papadopoulos-Keremeus, Sbornik İstoçnikov Po İstoriy Trapezundskoy İmperiy, FHIT, Amsterdam 1965, ed.: Adolf M. Hakkert, p. 117.

[13] “ʿOs̱mān/Otmān Tārīḫi”, mensur Velāyet-nāme içinde, Ankara Millî Ktp. Yzm. nr.: A.8597, vr. 145a, st. 13-19; Yzm. nr.: A.2864, vr. 125b, st. 7-14.

[14] Niğdeli Kadı Ahmed, el-Veledü’ş-Şefīḳ, Süleymâniye Ktp. Fâtih, nr.: 4519, s. 295. İbn Bibî el-Evāmirü’l-ʿAlāʾiyye’sinde Sultan Alâeddîn كالويوروس / Kālōnōrōs (Alanya) kalesinin önüne geldiği sırada با انك زمستان بوذ هوا عنبر سان وابر كافور باز كشته مدت دو ماه جنك نوذشى “mevsim kış olduğu hâlde havānın ʿanber koktuğunu, bulutun kāfūr yağdırdığını ve savaşın bu şekilde iki ay devâm ettiğini” söyler ki (el-Evāmirü’l-ʿAlāʾiyye fī’l-Umūri’l-ʿAlāʾiyye, Süleymâniye Ktp. Ayasofya, nr.: 2985, vr. 122a; S. Adnan Erzi nşr. (Tıpkıbasım), TTK Yayınları, Ankara 1956, s. 243), bu, Tārīḫ-i ʿOs̱mān rivâyetiyle tam olarak örtüşecek şekilde, Sultân’ın 619-620/1222-1223 kışında Sultan-önü’nde savaşmayıp güneye inmiş olduğunu gösterir. Osmanlı rivâyetlerinde sıklıkla tekrarlanan “Sulṭān’ın Ḳonya’ya döndüğü” bilgisine tam bir paralellikle, sefer öncesinde Sultan gerçekten de Konya’dadır: krş. İbn Bibî, a.g.e., vr. 120b, vd.; A. Erzi neşri (Tıpkıbasım), s. 240 vd.

[15] Krş. İbn Bibî, a.g.e., vr. 118a-125a; S. Adnan Erzi nşr. (Tıpkıbasım), s. 235-249. Müellifin kaydettiğine göre سلطان فرموذ كه ؛ فرمانها باطراف اوج باستحضار لشكرها “Sulṭān, dîvân kâtiplerine askerleriyle birlikte ḥāżır olmaları için uç taraflarına fermānlar yazmalarını emir buyurmuş”tu (İbn Bibî, a.g.e., vr. 120a, st. 7; A. Erzi nşr., s. 239). Sultan Alâeddîn’in Alanya seferine o sırada yedi yüz kişilik küçük bir birlikle Bizans ucunda ko-nuşlanan Tuğrul/Er-Tuğrul’un da katıldığı, kadîm özgün bir kaynağı kullandığı aşikâr olan Evliyâ Çelebi tarafından Seyāḥat-nāme’nin III. Cild’inde: “Er-Ṭūġrūl ʿAlāʾü’d-dīn’üñ boy begi olup, Er-Ṭūġrūl’uñ iʿānetiyle diyār-ı küffārı nehb ü ġāret iderek, Malāṭiyye ve Ḳayṣeriyye ve Nīgde ve ʿAlāʾiyye ve Anṭākiyye ve niçe yüz şehrleri fetḥ idüp…” cümlesiyle açıkça belirtilmiştir (Seyāḥat-nāme,   III, TSMK, Bağdâd Köşkü, nr.: 305, vr. 10b, st. 32-34). Baba Ahmed’in rivâyetinde de zikri geçen Malatya, Sultân Alâeddîn’in Doğu Anadolu-Şam seferi sırasında yanında götürdüğü Er-Tuğrul’un dedesi Kayır Hân ve erlerinin askerî üs noktası olduğu gibi, yine kroniklerde ve çağdaş kaynaklarda adı geçen Kayseri ve Niğde de, Yassıçemen Savaşı sonrası 630/1232’de Selçuklu hizmetine ilk girdikleri sırada Alp Kayır’ın ve emirlerinden ٮلان / ايلان : Yılān / Ilān ( اپلان : Aplān?) Boġa’nın yönetimine verilen iki büyük ve önemli Selçuklu şehri idi. Bu bilgilerin Osmanlılar’la ilgisini kesinleştiren tarihî kanıtlar için, bk. Hakan Yılmaz, “Yeni Tarihî Bulgularda Osmanlı Ataları / 5-6-7: Anadolu’ya Ayak Basan İlk Ata: ‘Şah-Melik Kaya Alp’ ya da ‘Kayır Hân’ (II-III-IV)”, Türk Dünyası Tarih Kültür Dergisi, c. LXIX, Sy.: 408 (Ocak 2021), s. 49-53; Sy.: 409 (Şubat 2021), s. 36-37; Sy.: 410 (Mart 2021), s. 44-47. Er-Tuğrul’un da bizzat katıldığı bu seferde Harput kalesi burcuna Sultan Alâeddîn’in sancağını diktiği konusunda, özelikle bk. H. Yılmaz, a.g.m., c. LXIX, Sy.: 409 (Şubat 2021), s. 36, 42 (dipnot: 3).

[16] Bar Hebraeus (Gregory Abū’l-Farac), The Chro-nography of Gregory Abū’l-Faraj, trc.: W. Budge, London 1932, s. 385. Yukarıdaki kronolojik izleğe bakılırsa, Alâeddîn’in bu fethi tâkiben Alara kalesine haber gönderip tekfurunun ölmesi sonucu kaleyi savaşsız teslim alması da en geç aynı yılın Mart ayı başlarındadır ve Evliyâ Çelebi’nin kaydına göre o sırada Er-Tuğrul da onun yanındadır.

[17] İbn Bibî’nin kaydettiğine göre, Sultân Alâeddîn Kālōnōrōs / ʿAlāʾiyye ve Antalya yakınlarındaki Alara kalelerini aldıktan sonra kışı Antalya’da geçirmiş ve emirlerine hil‘atler giydirip onları tek-rar kışlak ve yurtlarına göndermişti. Aralarında    Er-Tuğrul ve Gök Alp’in de yer aldığı bu uç emir-lerinin Mayıs ayı içinde uçlara dönüşü sonrası Sultan, Anonim Selçuḳ-nāme’ye göre هنگام بهار “hengām-ı bahār”da saltanat yurdu Konya’ya gel-miş ve شب دوشنبه چهارم جمادى الٲولى سنه عشرين وستمآيه : 4 Cemāẕiye’l-ūlā 620 (6 Haziran 1223) Pazartesi gecesi kendisine suikast hazırlayan muhâlif emirleri yakalattırıp idâm ettirmişti ki (Tārīḫ-i Āl-i Selçuḳ der-Anaṭolı, Bibliothèque Nationale, Supp. Persian, nr.: 1553, vr. 22a, st. 1-5), bu onun Batı Anadolu ucuna bu târihten sonra çıkıp, akınları ancak Cemâziye’l-evvel / Haziran ayı ortalarında başlattığını gösterir.

[18] Kemâl’in Selāṭīn-nāme’sine yansıyan şu man-zum kayıtlar, onun sefer başlar başlamaz ilk önce Domaniç istikâmetine doğru yol aldığına ve Sultan Alâeddîn’e 626/1228’de alınacak olan Kütahya’nın fetih yolunu daha o zamandan açtığına ışık tutar:

“Ki ol vaḳt Germiyān ilidi küffār
Daḫı görmiş degüldi Türk’i n’eyler?
Varuban urdı ol ili tamâmet
Şah’ā gösterdi anda istiḳāmet
Aḳın iderdi dāyim ol dilāver
Ḳırardı durmayup küffārı server…”

(Kemâl, Selāṭīn-nāme, İÜ Ktp. TY, nr.: 331, vr. 13b) Er-Tuğrul’u Domaniç yönünde yer alan Kütahya taraflarında, Kıpçak Tatarı’nın Ereğli baskını öncesi fetih yapmış gösteren bir diğer târihî kayıt için, bk. Keyfiyyet-i Ẓuhūr-ı Āl-i ʿOs̱mān, İÜ Ktp. TY, nr.: 3976, vr. 2a, st. 14-17.

[19] Krş. İbn Vâsıl, Müferricü’l-Kürūb fī Aḫbāri Benī Eyyūb, V, nşr.: H. Muhammed Rebî‘, Kahire 1977, s. 55-56; İbnü’l-Esîr, el-Kāmil fī’t-Tārīḫ, XII, ed.:   C. Johannes Tornberg, Beyrut 1966, s. 388.

[20] “ʿOs̱mān/Otmān Tārīḫi”, a.g.e., vr. 145a, st. 13-19; Yzm. nr.: A.2864, vr. 125b, st. 7-14.

[21] “ʿOs̱mān/Otmān Tārīḫi”, Velāyet-nāme içinde, Bibliothéque Nationale, Ancien Fonds Turc, nr.: 136, vr. 34a, st. 8, 10-11.

[22] İdrîs-i Bitlisî, a.g.e., I. Ketîbe, vr. 14a, st. 5-6; Abdü’l-Bâkî Sa‘dî Efendi, a.g.e., I. Ketîbe, vr. 16a.

[23] Enverî, a.g.e., vr. 118b; Paris nsh., vr. 98b.

[24] Bayburt’lu Za‘îm ʿOs̱mān, Tevārīḫ-i Cedīd-i Mirʾāt-ı Cihān, Süleymâniye Ktp. Fotokopi Arş., nr.: 88, s. 246-248.

[25] İbn-i Nazîf el-Hamevî, et-Tārīḫu’l-Manṣūrī, St. Petersburg  Asya Müzesi, nr.: 521, vr. 151a-151b; Ebû ‘Iyd Dûdû thk. nşr., et-Tārīḫu’l-Manṣūrī, Matba‘atu Mecma‘u’l-Lugâti’l-‘Arabiyye, Dımaşk 1981, s. 113.

[26] Hasan el-Bayâtî Cām-ı Cem-Āyīn’inde Er-Tuğ-rul’un uç diyârındaki fetihlerinin Söğüt’te son bulduğuna açıkça işâret ederek şöyle der: “Er-Ṭuġrıl Beg daḫı varup, ol ser-ḥaddlerde çalışup, Sögütçük nevāḥīsine dek açup, ocaḳluklarına ḥükm-i şerīf’le żamīme idindiler.” (Bayâtî, Cām-ı Cem-Āyīn, Millet Ktp. Ali Emîrî, Târih, nr.: 203, vr. 20b-21a; Ayrıca bk. Hicran Camcı, Osmanlı Klasik Çağında Atalar Tarihine Dönüş: Yahyazâde İbra-him’in Hilye-i Hâkânî’si, İstanbul 29 Mayıs Ünv. SBE Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2021, s. 60).

[27] İbn Bibî, a.g.e., vr. 185a, st. 1-2; A. Erzi nşr. (Tıpkıbasım), s. 369.

[28] Sultan Alâeddîn’le bu târihte bir anlaşma yapıldığına ve şartlarından birinin de Selçuklu Sultânı’na asker gönderme olduğuna ilişkin en önemli ipucu, İbn Bîbî’nin 623/1226 baharında çıkılan Kâhta seferine ilişkin tasvirlerinde yer alır. Orada belirtildiğine göre Kâhta seferi öncesi pek çok bölgeden toplanan askerî birliklerin yanı sıra: وبا پنج براذر كه ، بأولاد فرذخلا معروف بوذند وتبار كه از طرف ولايت لشكرى رسيده ومنظر عواطف پاذشاه ملحوظ كسته در مقابلۀ عساكر شاميان رفت … “Leşkerī (Laskaris) vilāyetinden ‘Ferżahlā-oğulları’ diye maʿrūf beş kardeş gelip, manẓar-ı ʿavāṭıf-ı Pādişāh’ı mülāḥaẓa ederek Şāmlılar’ın ʿaskerlerine karşı durmuşlar”dı (İbn Bibî, a.g.e., vr. 139a, st. 16-18). Ne var ki birkaç ay sonra taraflar arasında antlaşma bozulup uçlarda çatışmalar yeniden başlayınca Vatatzes’in bu askerî yükümlülüğü de ortadan kalkacaktır.

[29] Krş. “ʿOs̱mān Tārīḫi”, a.g.e., Ankara Millî Ktp. Yzm. nr.: A-8597, vr. 147b, st. 19-22.

[30] Ahmed-i Rıdvân, “Nuṣret-nāmeʾ-i ʿOs̱mān”, İskender-nāme içinde, AÜ DTCF Ktp. M. Çon Yzm., nr.: B.20, vr. 330a-330b.

[31] Patrik II. Germanus, Responsio patriarchae domini Germanae ad superiorem scriptam archiepiscopi Bulgariae, ed.: Jean B. Pitra, Analecta sacra et classica spicilegio solesmensi parata, Rome 1891, Vol. VII / p. 485.

[32] Enverî, a.g.e., İzmir Millî Ktp. nsh., vr. 118b; Paris nsh., vr. 98a.

[33] İdrîs-i Bitlisî, a.g.e., I. Ketîbe, vr. 13b, st. 13-16; Abdü’l-Bâkî Sa‘dî Efendi, a.g.e., I. Ketîbe, vr. 15b-16a.

[34] Enverî, a.g.e., İzmir Millî Ktp. nsh., vr. 120a; Paris nsh., vr. 99b. Bitlisî mensur özetinde fetihle ilgili doğrudan bilgi vermez, ancak Suğdak Seferi’nde Deşt-i Kıpçak’tan kaçıp gelen Akritai Tatarları’nın Türkmenler’e karşı Vatatzes’le ittifak kurduklarını anlattığı kısımda: ارطغرل ولشكريان مجاهدان تا أينه گول در عقب ايشان افتادند ودفعه دفعه أزيشان مرد افكنى مى كردند وغنايم اموال در احمال واثقال ايشان بدست مى آوردند “Er-Ṭuġrul ʿasker-i mücāhedet-şiʿār ile Eynegöl’den ardlarına düşüp, irip urup-düşürüp ġanāyim-i emvāl ü es̱ḳālleriyle muġtenem [oldı]” diyerek, İnegöl’ün bu sırada alınıp harekât üssü olarak kullanıldığına zımnen de olsa işâret eder (Bitlisî, a.g.e., I. Ketîbe, vr. 14a, st. 1-2; Türkçe Tercüme, I. Ketîbe, vr. 16a).

[35] Muhammed en-Nesevî, Sīretü’s-Sulṭān Celālü’d-dīn Mengübertī, Texte Arabe, par: O. Houdas, Paris 1891, s. 178.

[36] Şükrullâh-ı Amâsî, a.g.e., Nuruosmaniye Ktp., nr.: 3059, vr. 159a, st. 18-19.

[37] Rûhî Çelebi, Tārīḫ-i Rūḥī, Berlin Staatsbibliothek, MS Or. Quart, nr.: 821, vr. 16b, st. 8.

[38] Cengiz Babacan, “Orhan Gazi’nin Abbasi Halifesi al-Mustansir’i Anan Gümüş Sikkeleri ve Bunların Tarih Taşıyan Üç Örneği”, Türk Nümismatik Derneği Bülteni: Sevgi Gönül Hatıra Sayısı, İstanbul 2005, s. 96-101.

[39] Orhan’ın bu iddiâsından yalnız Kayır-Hân’lı Oğuz/Türkmen yöneticileri değil, hilâfet çevresine yakın isimler de haberdardı. Nitekim Sultan Orhan’ın cülûs yılında bastırdığı sikkelerine yansıttığı bu büyük ülkü, ona aynı yıl içinde Bursa’da misâfir olan, el-Mustansır’ın hilâfetini ve son Abbâsî halîfesi Musta‘sım’ın katlini görmüş ve tam yüz otuz yıl ömür sürmüş Hacı Kasım el-Bağdâdî’nin kısa Seyāḥat-nāme’sinde onun hakkında kullandığı خليفة العالم وسلطان الٳسلام “Ḫalīfetü’l-ʿālem ve Sultānü’l-İslām” vasıfları ile daha canlı ve gerçekçi bir veçheye bürünerek, Orhan’ın hâkimiyet sınırlarını da aşan yüksek İslâmî bir ideale dönüşmüştür (bk. Seyāḥat-nāme, orijinal nüsha, vr. 26b, st. 11; vr. 27a, st. 8-9). Bağdâdî’nin ziyâreti ve Sultan Orhan’la ilgili diğer önemli izlenimleri için, son olarak bk. Hakan Yılmaz, “Seyāḥat-nāme’sinin Orijinal Nüshasına Göre Hacı Kāsım el-Bağdâdî’nin Bursa Seyahati (724-725 /1324)”, Bursa Günlüğü, Sy.: 10 (Eylül-Ekim-Kasım 2020), s. 86-96.

[40] İbn Nazîf’in kroniğinde, Selçuklu-Bizans çatışmaları kapsamında 625/1228 olayları arasına kaydettiği; أن الرومي ملك قلعة عظيمة بعد حصارها ثمانية أيام : “Rūmī (ʿAlāʾe’d-dīn)’in sekiz günlük muḥāṣaradan sonra fethettiği büyük ḳale” bu olmalıdır (İbn Nazîf, a.g.e., vr. 168b; Dûdû nşr. s. 155-156).

[41] İbn-i Nazîf, a.g.e., vr. 213a; Dûdû nşr. s. 234.

[42] Mehmed Neşrî, a.g.e., Band I (T. Menzel nsh.), p. 23, st. 1-4.

[43] Er-Tuğrul’un Söğüt’e gelişinin 650/1252 Haziran’ında, II. Alâeddîn Keykubâd’ın kardeşleriyle müşterek saltanatları zamânında gerçekleştiğini ortaya koyan tarihî kanıtlar için, bk. Hakan Yılmaz, “Gündüz Alp ve Er-Tuğrul Gâzî’nin Batı Anadolu’ya Yerleşme, Emâret ve Ölüm Târihleri”, Bursa Günlüğü, Sy.: 12 (Mart-Nisan-Mayıs 2021), s. 71-76.

[44] ‘Âşık Paşa-zâde, Tevārīḫ-i Āl-i ʿOs̱mān’dan ʿĀşıḳ Paşa-zāde Tārīḫi, ‘Âlî Beg neşri, Matba‘a’-i ‘Âmire, İstanbul 1332, s. 4; Friedrich Giese, Die Altosmanische Chronik des ‘Āšiḳ Pašazāde, Otto Harrasowitz, Leipzig 1929, s. 7.

[45] Firedrich Giese, Die Altosmanischen Anonymen Chroniken, Breslau 1922, s. 5, st. 25-26.

[46] Theodor II. Laskaris, “ἐγκώμιον εἰϛ τὸν πατέρα αὐτοῦ, τὸν αὐτὸν ὑψηλότατον βασιλέα κύριον ᾿ Ιωάννην τὸν Δούκαν”, Bibliothèque Nationale, cod. Parisinus, Supp. Gr.: 472, fol. 4v-5r; cod. Parisinus, Supp. Gr.: 3048, fol. 14v; cod. Parisinus, Supp. Gr.: 37, fol. 3r-v. Ayrıca bk. John S. Langdon, Byzantium’s Last Imperial Offensive in Asia Minor, Caratzas, New Rochelle-New York 1992, p. 20.

[47] Antalya Müzesi, Env. nr.: 20. Alp Gökî’nin diktirdiği bu kitâbeler vaktiyle kalenin 9. ve 10. burçları üzerinde yer almakta iken, bunlardan ilki burcun yıktırılmasıyla birlikte ortadan kaybolmuştur. Günümüze ulaşmış olan 10. burçtan üç önceki burç olan yedinci burç ve ilk burçlardan üçüncüsü ise, Emîr Gökî’nin küçük kardeşi Gündüz Alpî’nin oğlu olan طغرل “Ṭuġrul” ya da “Ṭuġrul’Apa” طغرلپه tarafından inşâ ettirilmiş ve üzerine onun ismini taşıyan benzeri kitâbeler yerleştirilmiştir. Er-Tuğrul’un feth ettiği yerler arasında علاۀيه ʿAlāʾiyye (Alanya)”nın da yer aldığını gösteren Evliyâ Çelebi’nin yukarıya aktardığımız satırları, Sultân’ın Bizans uç harekâtı dönüşü Antalya’ya geçtiği sırada Gök Alp ve Tuğrul’a bu burçları, Alanya ve Batı Anadolu ucunda kazandıkları zaferlerin birer nişânesi olarak inşâ etme emrini verdiğini gösterir. Sultân Alâeddîn’in emriyle Alp گوكي “Gökī” ve yeğeni طغرل “Ṭuġrul” adına 622/1225 yılı yazında diktirilen bu kitâbelerin içerikleri ve ayrıntılı değerlendirmesi “Osmanlı Ataları” başlıklı yazı dizimizde ele alınacaktır.

[48] Bize göre طومانيچ / “Domaniç” adı, Latin isti-lâsını müteâkip 1230’ların başlarında bölgeye yerleşen Fransisken ve Dominik rahipleri ile doğrudan alâkalıdır; gerçekte Δομίνικος / Dominiç (Dominik) olan bu ismin okunuşunun, küçük bir telâffuz farkı ile “Domaniç”e dönüşmüş olduğu son derece açıktır.

[49] İmparator Vatatzes’in adamları tarafından kötü bir muamele görüp iki yıl boyunca gözetim altında tutulan ve ancak 6748/1234 yılında binbir güçlükle ülkelerine dönüş izni alan bu keşişlerin ilginç mâcerâsı bu metinde ayrıntılı bir şekilde hikâye edilmiştir: krş. George of Pelagonia, Life of Vatatzes, ed.: A. Heisenberg, ‘Kaiser Johannes Batatzes der Barmherzige. Ein mittelgriechische Legened’, Byzantinische Zeitschrift, XIV (1905), p. 213 vd.

[50] “ʿOs̱mān/Otmān Tārīḫi”, a.g.e., Ankara Millî Ktp. Yzm. nr.: A.8597, vr. 145b, st. 19-20.

[51] Enverî, a.g.e., İzmir Millî Ktp. nsh., vr. 119b; Paris nsh., vr. 99a.

[52] Laonikos Chalkokondyles, The Histories (His-toria), Volume I/1, Translated by A. Kaldellis, Harvard University Press, Cambridge and London 2014, p. 14-17.

[53] “ʿOs̱mān/Otmān Tārīḫi”, a.g.e., Ankara Millî Ktp. Yz. nr.: A.9574, vr. 117a, st. 2-4.

[54] Enverî, a.g.e., İzmir Millî Ktp. nsh., vr. 119b; Paris nsh., vr. 99a.

[55] Karamânî Mehmed Paşa, Tevārīḫü’s-Selāṭīni’l-ʿOs̱māniyye, Süleymaniye Ktp. Ayasofya, nr.: 3204, vr. 2a, st. 7-8.

[56] Er-Tuğrul Gâzî’nin meçhul biyografisi hakkında bu kısımda verilen ilginç ve sıradışı bilgiler “Osmanlı Ataları” ile ilgili araştırma dokümanımızdan özetlenmiş olup, çağdaş kaynaklar ve Osmanlı kronikleriyle geniş tenkidi “Yeni Tarihî Bulgularda Osmanlı Ataları” yazı dizimizin “Kuruluşa Zemin Hazırlayan Öncü Ata: ‘Emîr Seyfeddîn Tuğrul-Şâh’ ya da ‘Er-Tuğrul Gâzî’ başlıklı bölümüne bırakılmıştır.

[57] Silsile-nāmeʾ-i Āl-i ʿOs̱mān, Süleymâniye Ktp. Lala İsmâil, nr.: 347, vr. 28b, st. 16-18.

[58] Şecereʾ-i Enbiyāʾ ve Mülūk ve Selāṭīn, İÜ Ktp. TY, nr.: 1441, vr. 29a, st. 8-10; Süleymâniye Ktp. Yazma Bağışlar, nr.: 4501, s. 60, st. 6-9.

[59] Eserin 10 Receb 660/31 Mayıs 1262’de istinsah edilmiş en eski târihli nüshasının unvan yaprağında, eser adının ve müellifin unvanlarının üst tarafında kırmızı mürekkeple beş satır hâlinde yazılmış, risâlenin Osmanlılar’ın atası Tuğrul/Er-Tuğrul adına te’lif edildiğini gösteren şu Farsça kayıt yer alır:  براى ارطغرل بن سليمان شاه كه ، جد عثمانيان است ، يكى از علماى عصرش تأليف كرده بودى و سليمان شاه از طآيفۀ اغوزست وپادشاه شهر ماهان بودى در استيلاء چنكيز از سخت بر خواستى ودر آب عاصى غرق شد ؛ فرزندش ارطغرل بجانب روم عطف عنان كردى وبملازمت خدمت سلچوقيان كمر همت مى بندى “Er-Ṭuġrul bin Süleymān Şāh ki, ʿOs̱mānlılar’ın ceddidir, onun ʿaṣrının ʿulemā-sından biri teʾlif etmiş idi. Süleymān Şāh Oġūz ṭāʾifesindendi ve Cengīz istīlāʾsı sırasında Māhān şehrinin pādişāhı idi. Çok dolaşıp durdu ve ʿĀṣī suyunda boğuldu. Oğlu Er-Ṭuġrul ise Rūm (Anadolu) tarafına ʿaṭf-ı ʿinān eyleyip, Selçūḳlular’a mülāzemet ile ḫizmetin himmet kemerini beline dolamıştı.” (Ahî Evrân Hâce Nâsırüddîn Mahmûd el-Hôyî, Kitābu Menāhicü’s-Seyfiyye, Süleymaniye Ktp. Hâlet Efendi Eki, nr.: 92/1, vr. 1a) Bu kayıt efsânevî “Süleymān Şāh” rivâyetinin kroniklere ilk kez girdiği Yıldırım döneminden daha eskiye âit olamaz. Eser yazıldığı sırada hâlâ Kırşehir vâlisi olan Emîr Tuğrul, mukaddimede Ahî Evran tarafından: “امير اجل ، سيّد الخواص ، سيف الدولة والدين ، سعد اْلاسلام واْلمسلمين ، مختار عظماءِ السّلاطين ، محبّ الاوليا والصدّيقين طغرل ۔ اطال الله بقاه وسلك به سبيل رضاه ۔ “Emīr-i ecell, Seyyidü’l-ḫavāṣṣ, Seyfü’d-devleti ve’d-dīn, Saʿdü’l-İslām ve’l-müslimīn, Muḫtār-ı ʿuẓemāʾi’s-selāṭīn, Muḥibbü’l-evliyāʾ ve’ṣ-ṣıddī-ḳīn Ṭuġrul -eṭāle’llāhu beḳāhū ve seleke bi-hī sebīl-i rıżāhū-” yüksek emâret vasıflarıyla anılmıştır (Ahî Evrân, a.g.e., vr. 1b, st. 15-17).

[60] Meselâ, bk. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Mektūbāt, Mevlânâ Müzesi, Müzelik Yazma Kitaplar, nr.: 79, vr. 81b, st. 10-28. Hazret-i Mevlânâ bu mektubun başında Emîr Seyfeddîn Er-Tuğrul’a: امير اجل ، عالم عادل ، مئسس الخيرات ، مقدم الحسنات ، قامع الظلمة ، معين المظلومين ، مربي العلماء ، محب الفقراء ، سيف الدولة والدين ، الغ قتلغ ، خاص ديندار ، عالى همة والى بك  ــ ادام الله قرين اقبال ودولة وسعادة ــ “Emīr-i ecell, ʿĀlim-i ʿādil, Müʾessisü’l-ḫayrāt, Muḳaddemü’l-ḥasenāt, Ḳāmiʿu’ẓ-ẓulmet, Muʿīnü’l-maẓlūmīn, Mürebbiyü’l-ʿulemāʾ, Muḥibbü’l-fuḳarā, Seyfü’d-devleti ve’d-dīn, Uluġ Ḳutluġ, Ḫāṣ dīndār, ʿĀlī-himmet Vālī Beg -edāme’llāhu ḳarīn-i iḳbāli ve devleti ve saʿāde-” tebcil unvanlarıyla hitap etmiştir (vr. 81b, st. 11-12).

[61] ‘Âşık Paşa-zâde, a.g.e., ‘Âlî Beg nşr., s. 6; F. Giese nşr., s. 8.

[62] Mehmed Neşrî, a.g.e., Band I (T. Menzel nsh.), p. 21, st. 9-10.

[63] Laonikos Chalkokondylas, a.g.e., Volume I/1, p. 15-21.

[64] Hamdullâh Kazvînî el-Müstevfî, Tārīḫ-i Güzīde, Köprülü Ktp. Fâzıl Ahmed Paşa, nr.: 1054, vr. 95a, st. 3-8; Süleymâniye Ktp. Dâmâd İbrâhîm Paşa, nr.: 904, vr. 260a, st. 13-17 / vr. 260b, st. 1-4; Es‘ad Efendi, nr.: 2169, vr. 140b, st. 5-12; Fâtih, nr.: 4459, vr. 143a, st. 15-20; Yozgat, nr.: 403, vr. 143b, st. 14-18. Tārīḫ-i Güzīde’nin çoğu nüshasında bu bahis kısa ifâdelerle geçiştirilirken, kimilerinde istinsah hatâları nedeniyle Sultan-önü ve Eşrefoğlu ile ilgili kısımlar tamâmen atlanmıştır. Burada sıraladığımız nüshalar metnin eksiksiz versiyonunu içermekte olup, isyan sırasında uçlarda yaşanan hareketliliğin Osman Gâzî’nin babası Tuğrul-Şâh’la bağlantısına oldukça net bir biçimde ışık tutmaktadır.

[65] Yazıcı-zâde Ali, a.g.e., vr. 411a, st. 6-11.

[66] Müneccim-başı Ahmed Dede, Cāmiʿu’d-Düvel, II, Nûruosmâniye Ktp., nr.: 3172, vr. 271a, st. 3-7; Ahmed Nedîm Tercemesi: Ṣaḥāʾifü’l-Aḫbār fī Veḳāyiʿü’l-Aʿṣār, III, Matba‘a’-i ‘Âmire, İstanbul 1285, s. 271. İsyâna öncülük eden Hatîr-oğlu Şerefeddîn Beg büyük velî Sadreddîn-i Konevî’nin dervişlerinden olup, isyan anlarında Konevî ona bir mektup yazıp göndermiş ve izlemesi gereken yola ilişkin tavsiyelerde bulunup, dâvâsında gâlip gelmesi için duâlar bile etmiştir (bk. Mevlânâ Müzesi Yzm. nr.: 1337, vr. 111a vd.) Hatîr-oğlu ayaklanmayı başlattığı sırada Tuğrul-Şâh’ın da Batı Anadolu’da eş zamanlı olarak istilâ faaliyetlerine girişmesi, olay ânında üç büyük şahsın da birbirinden haberdar olup, Anadolu’yu saran Moğol belâsına karşı ittifak hâlinde hareket ettiklerini gösterir.

[67] Enverî, a.g.e, İzmir Millî Ktp nsh., vr. 120a-120b; Paris nsh.: 250, vr. 99b.

[68] Orhan 681/1282’de dünyâya gelmiş ve çağdaş kaynak Menāḳıb-ı Orḫānī’ye göre, ortalama “seksān yıl ʿömr devrānı sür”müştü (Celâl-zâde Sâlih Çelebi, Ḥadīḳatü’s-Selāṭīn, İÜ Ktp. TY, nr.: 430, vr. 13b).

[69] Mehmed Neşrî, a.g.e., Band I (T. Menzel nsh.), p. 24, st. 6-7.

[70] Mehmed Neşrî, a.g.e., Band I (T. Menzel nsh.), p. 24, st. 4-6.

[71] Mehmed Neşrî, a.g.e., Band I (T. Menzel nsh.), p. 24, st. 7-21 / p. 25, st. 1-3.

[72] Bu noktada Tārīḫ-i Os̱mān’da belirsiz bir tarzda hikâye edilen, Osman’ın aradaki ahdi bozup çevre Rum kalelerini vurması üzerine imparatorun Konya’ya bir mektup yazıp onu şikâyet etmesi ve Sultân’ın emriyle Sultan-önü hâkiminin Osman’ı bir köyde yoldaşlarıyla birlikte basıp yakalatmak istemesi anlatısının da bu süreçte yaşanan olaylarla alâkalı olduğu açıktır. Ne var ki Osman’ın fetihten sonra burayı kardeşi Gündüz’e verdiği bilgisinden yola çıkan derleyici, burada Osman’a kasteden Sultan-önü hâkimini “Gündüz Alp” olarak gösterme yanılgısına düşmüş ve vak‘ayı aile içi beylik çatışmasına odaklı bir hikâyeye dönüştürmüştür: “Günlerden bir gün Sulṭān ʿAlāʾü’d-dīn taḥt üzerinde oturmışıdı, ulular ve begler saġında-ṣolında cemʿ olmışlardı. Nā-gāh: ‘İlçi geldi!’ diyü ḫaber virdiler, anı gördiler ki bir gebr ü tersā içerü girdi, selām virdi; daḫı el ṣoḳup ḳoynından bir nāme çıḳardı, Sulṭān ʿAlāʾü’d-dīn öñine ḳodı. Açdılar, oḳudılar; yazılmış ki: ‘Biz senüñle ʿahd-ı emān idüp barışduḳ bilüriz! Ya bu nedür ki bir kimesneʾi bizüm üzerimüze muṣallat idüp ḥavāle itmişsiz; il ve memleketi ġāret eyledi ve bize çoḳ dürlü ḥaḳāret ü ḫasāret eyledi! Mektūb vuṣūl bulduḳda, aḥvālimüz saña maʿlūm olduḳda, gerekdür ki ṭutup muḥkem ḥaḳḳından gelesin; yoḫsa biz daḫı ʿahd ṣıyup yaġıluḳ iderüz!’ didi. Ve: ‘Dimedi dimeyesin!’ | dimiş. Çün-ki Sulṭān ʿAlāʾ-ü’d-dīn ol nāmenüñ mefhūmuñ işitdi: ‘Kimdür ki bu işi iden?’ didi, ḫaber ṣordı: ‘Er-Ṭoġrı[l] Alp’üñ oġlı ʿOs̱mān Beg’dür Sulṭān’um!’ didiler. ʿAlāʾü’d-dīn pādişāh ġażaba gelüp: ‘Tīz hemān ʿOs̱mān Beg ʿammīsi Gündüz Alp’ına bir ḥükm gönderiñüz kī: ‘Ḳardaşın-oġlı ʿOs̱mān Beg’i ṭutup, muḥkem ḳayd-ı bend iderek baña gönder! Emrüme imtis̱āl it, yoḫsa sen bilürsin, aña idecegüm işi saña iderem, ġāfil olma!.’ Gündüz Alp bu aḥvāle vāḳıf olduḳda ve nāmeye baḳup müṭālaʿa ḳılduḳda, ʿOs̱mān Beg’i ol vaḳt tecessüs idüp bir köyde ġāfil yaturken şebiḫūn eyledi; yaʿnī dūn basḳunı idüp, bir nice yoldaşlarıyle ʿOs̱mān Beg’i ele getürüp muḥkem ḳayd-ı bend ile Sulṭān ʿAlāʾü’d-dīn hużûrına gönderdiler, Sulṭān-öñi’nden çıḳup tā kim Ḳonya şehrine geldiler.” (“ʿOs̱mān/Otmān Tārīḫi”, a.g.e., Ankara Millî Ktp. Yzm. nr.: A.8597, vr. 148a, st. 13-22 / vr. 148b, st. 1-12) Hikâyenin devâmında Sultan, Osman’ı yiğitliği nedeniyle bağışlar ve uç beyliği alâmetlerini vererek, gazâya devâm etmesi için onu tekrar Sultan-önü’ne yollar. Osman’ın yakıp-yıktığı belirtilen kalelerin 679-687/1280-1288 aralığında akınlara hedef olan Harman-kaya, Kulaca-hisar ve Karaca-hisar kaleleri, Sultan-önü beyinin önce-sinde Osman’la yoldaşlarına baskın düzenlediği “köy”ün de “İt-burnu” köyü olduğu İshak Fakih rivâyeti ile Neşrî’deki rivâyetten net olarak anlaşılmakta; devâmında Osman’ın ele geçirilip zincire vurularak Konya’ya nakledildiği yönünde verilen bilgi ise, muhtemelen oğlunun rehin alınıp merkezî yönetim tarafından itaat altına alınması vak‘asına vurgu yapmaktadır. Nitekim buradaki sıralamaya paralel şekilde, İshak Fakih geleneğinde de Osman, 684/1285’ten itibâren Sultan’la anlaşır ve Germiyan-Bizans yönetimlerine karşı ona verdiği destek nedeniyle, Karacahisar fethi sonrası beylik alâmetleri gönderilip Uç emirliğine atanır.

[73] Mehmed Neşrî, a.g.e., Band I (T. Menzel nsh.), p. 27, st. 9-21.

[74] Krş. Tārīḫ-i Āl-i Selçuḳ der-Anaṭolı, vr. 59a-60b.

[75] Bu târih için, bk. H. Yılmaz, “Çağdaş Kaynak ve Belgeler Işığında Sakarya’nın Fethi ve Fethin Bilinmeyen Târihi”, Geçmişten Günmüze Sakarya (Tarih-Kültür-Toplum), Sakarya Büyükşehir Belediyesi Kültür Yayınları & OSAMER, Sakarya 2018, s. 84.

[76] Friedrich Giese, Die Altosmanische Chronik des ‘Āšiḳ Pašazāde, Otto Harrasowitz, Leipzig 1929, s. 11, n.: 2.

[77] Burada Mahmud Paşa bizzat babasının ağzından, Malhûn Hâtûn’un “kızı” olduğuna ilişkin şu cümlelerini aktarır: “Şeyḫ eydür: ‘Oğul ʿOs̱mān! Pādişāhluḳ saña ve neslüñe mübārek olsun… ve benüm ḳızum Mālḫūn senüñ ḫalālüñ oldı!’ dir ve hemān-dem nikāḥ ider.” (‘Âşık Paşa-zâde, a.g.e., ‘Âlî Beg nşr., s. 6; F. Giese nşr., s. 10)

[78] İBB Atatürk Kitaplığı, Muallim Cevdet, Fr. nr.: 10.

[79] Bitlisî, a.g.e., I. Ketîbe, vr. 25b, st. 11; Türkçe Tercüme, I. Ketîbe, vr. 27b.

[80] Bitlisî, a.g.e., I. Ketîbe, vr. 26b, st. 15; Türkçe Tercüme, I. Ketîbe, vr. 29a.

[81] Bitlisî, a.g.e., I. Ketîbe, vr. 30b, st. 16-17; Türkçe Tercüme, I. Ketîbe, vr. 32a.

[82] Bitlisî, a.g.e., I. Ketîbe, vr. 31a, st. 1-2; Türkçe Tercüme, I. Ketîbe, vr. 32a-32b.

[83] Bk. Bitlisî, a.g.e., I. Ketîbe, vr. 27a, st. 2-5; Türkçe Tercüme, I. Ketîbe, vr. 29a. Bu bilginin doğruluğu, Hasan el-Bayâtî’nin bağımsız bir kaynaktan bize aktardığı; Şeyh Edebâlî’nin Söğüt’e çok erken bir tarihte, Er-Tuğrul’un beylik döneminde geldiğini gösteren şu cümleden açıkça anlaşılır: “Bi’l-cümle varup Sögütcük’de ḳarārgāh idindiler ve niçe Şeyḫ Edebālī gibi ʿulemā ve meşāyıḫ varup, anda mütemekkin olup sāyeʾ-i saʿādetlerinde geçinürlerdi.” (Bayâtî, a.g.e., vr. 21a, st. 2-4)

[84] Bu konuda Osmanlı rivâyetleri ile çağdaş kaynakların tenkidine dayanan ayrıntılı bilgiler için, bk. Hakan Yılmaz, “Osman Gâzî’nin Bizans Sınırındaki İlk Fetihleri ve Germiyanlılar’la Savaşının Tarihî Delilleri / II”, Hakikat AİD, sy.: 254 (Kasım 2014), s. 43-45.

Hakan YILMAZ

Hakan YILMAZ / Araştırmacı-Yazar & Yeniçağ Tarihi Uzmanı 21 Şubat 1977’de İstanbul’un Beyoğlu ilçesinde dünyaya geldi. Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tarih Anabilim Dalı Yeniçağ Tarihi Bilim Dalı’nda başladığı Yüksek Lisans (Master) eğitimini “İbn Kemâl (Kemâl Paşa-zâde): Tārīḫ-i İbn Kemāl / VI. Defter (İnceleme-Transkripsiyon-Tıpkıbasım)” başlıklı teziyle tamamladı. Kuruluş devri Osmanlı tarihi ve Yeniçağ tarihi ile ilgili yeni bulgular ve bilimsel tartışmalara yönelik makaleleri 2004 yılından beri farklı akademik ve popüler dergilerde yayımlanmakta olup, uzmanlık alanı ile ilgili farklı sahalarda araştırma ve çalışmalarını sürdürmektedir. e-posta: [email protected] | [email protected] | [email protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:
Etiketler:
Hakan Yılmaz
  • YENİ