Quantcast
Bursa Üzerine Bir Deneme – Belgesel Tarih

Mümin CEYHAN
Mümin  CEYHAN
Bursa Üzerine Bir Deneme
  • 28 Haziran 2023 Çarşamba
  • +
  • -
  • Mümin CEYHAN /

Loading

Kırk yıldan beri, işyerinde oturduğum odadaki koltuğuma yaslanıp pencereden baktığımda, şimdi Kent Müzesi olan Cumhuriyet dönemi mimarisi bina ile aynı zamanda inşa edilmiş valilik binasını görürüm. Bu iki binanın her ne kadar mimari yapısı benzese de kaderleri pek benzemez.

Kent müzesi, 2004 yılına kadar ağır ceza mahkemelerinin olduğu Adliye binası olarak kullanılmış, neler görmüş neler geçirmiş… Nâzım Hikmet eli kelepçeli getirilip yargılanmış, Aziz Nesin bir Cumhuriyet Bayramı günü kortej eşliğinde getirilip yargılanarak uzun yıllar Bursa da misafir edilmiş(!)

Ben bu iki yazarımızın burada yargılanmalarına yetişemedim. Çağımın devrimci idollerinden Deniz Gezmiş’in yargılanmasını da zaman farkıyla kaçırdım; bu özel ve güzel insanları göremedim ama oturduğum odanın penceresinden Uludağ’da 1995 yılında eski eşi Nuriye Uğur Kılıç’ı öldürmeye azmettiren Alaattin Çakıcı’nın Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesinde 2006 yılına kadar süren davalarını pencereden izledim. Ömür boyu hapse mahkûm olan Alaattin Çakıcı’nın dava sürecinde, hemen on beş yirmi metre önümde, mahkeme kapısı önünde bekleşen takım elbiseli, kabarık belli, sert bakışlı adamlarını gördüm.

Adliye ve Ağır Ceza Mahkemeleri hem bu kadar uzak hem de yakın olunca, doğaldır ki olayları sadece seyretmekle kalmıyorsun. Anımsadıkça ürperdiğim bir olay var: Sabahları işyerine gelince aracımı Adliye’nin tam karşısına park ederdim. Tam karşısı deyince cadde genişliği zaten tretuvarla birlikte yirmi metre var yok. Yine böyle bir gün Adliye’nin önü her zamanki gibi kalabalık. Ama bu sefer heyecan yüksek. Alışık olduğumdan hemen aracımdan inip karşıdaki Kardeşler İşhanı’ndaki ofisime yöneldim. Henüz han kapısından girmeden silah sesleri ve cam şangırtısı… Doğal olarak herkes kurşunlardan korunmak için bir yere sığınmaya çalıştı. Bir süre sonra ortalık yatışınca olayı anlamak için dönüp baktığımda, aracımın ön camından giren bir kurşunun oturduğum şoför koltuğuna saplanmış olduğunu gördüm. Olayın şaşkınlığını ve şokunu atlattıktan sonra, aracımdaki durumu gören birçok hâkim, avukat geçmiş olsun dileklerinde bulundular.

Her gün bu büyük kutsal kapıya yaklaşırken, düğmesiz cüppelerini aceleyle giymeye çalışan avukatların acaba hangi insanın yaşamıyla ilgili verilecek karara yetişmeye çalıştığını düşünmeden edemezdim.

Binada, girişin hemen karşısında, avukatların bekleme odaları bulunur; ben de zaman zaman yanlarına gider hem onların günlük gailelerini dinler hem de o gün olağanüstü bir duruşma varsa, konuşulanları dinlerdim.

Cumhuriyet yönetiminin 1926 yılında, şehri tam ortasına inşa ettiği, özgün bir stili olan bu bina, saygı duyulması gereken bir mabet gibi durur. Kentin labirent sokaklarında dolaşırken hep böyle saygı uyandıran binalar görmeyi arzularım. 2014 yılının Şubat ayında Kent Müzesi olarak açılıncaya kadar hep şimdi yıkarlar, şimdi bir yanını bozarlar diye düşündüm. Hayrettir ki, zamanın Belediyesi Adalet Bakanlığı ile sağlıklı bir protokol yapmış olmalı ki en azından dış görünüşüne dokunulmadı…

Kent Müzesi olarak işlevini sürdüren bina üç katlıdır. Zemin katında Bursa’nın tarihi, 1.katında Bursa’nın gelenekleri ve Bursa’ya damgasını vurmuş isimler tanıtılır. Bodrum katında ise Bursa’nın el sanatlarıyla ilgili görseller yer alır.

50 kişilik salonu yapılacak etkinlikler için her zaman açıktır.

Büromun diğer penceresinden baktığımda Valilik binasının içini görebiliyorum. Penceremle arası 7 metre civarında. Her baktığımda, Hükümet Konağının o ağır resmi havası üstüme çöküveriyor.

Bu bina da ulusal mimarlık döneminde Cumhuriyet Alanı’nda prestij binası olarak yapılmış. 1982 yılında onarılmış.

Bu bölgedeki üçleme olan Vilayet, Adliye ve Defterdarlık binalarının inşaatını Mimar Ekrem Hayri Ayverdi’nin yaptığı bilinmektedir. Aslında binanın bulunduğu yere 1818 yılında, zamanın Tüfekçibaşı Ağası için bir bina yapılmış. O bina 1824’ten sonra kumaş fabrikası olarak kullanılmış; 1847’de kısa süreliğine Işıklar Askeri Lisesi; askeri lise yerine taşınınca, Askeri Rüştiye, daha sonra Nilüfer İlk Mektebi olarak kullanılmış. 1928’den sonra ise Hükümet Konağı olarak kullanılmaya başlamış.

Valilik binasının büyük kapısından içeri girince tam karşıda Atatürk’ün sivil giysili bronz bir heykeli, bir Türkiye haritası; bu haritanın iki yanında Bursa’nın tarihsel ve toplumsal özelliklerini yansıtan iki rölyef vardır. Zemine onarım tarihi ile Cumhuriyet’in 75.yılını çağrıştıran, pirinçten 75.yıl yazısı işlenmiştir.

40 yıldır bu kadar yakınında yaşadığım Valilik binasına sanıyorum üç-beş kez girmişimdir. Ama kapının önünde yaşanan seremoniye çok sık karşılaştım. Öyle ki, devlet büyükleri geldiği zaman iş yerine girişimiz çıkışımız hazretler gidinceye kadar yapılamazdı.

Her valinin değişik huyu vardı ve bu kapının dışına yansırdı. Örneğin, valilerden biri konağın önüne değil de bizim hanın önüne polis kontrol noktası koydurttu. Tabii o koydurunca ve de diğer valiler kaldırtamayınca hiç estetik olmayan bir şey kalıverdi orta yerde. Her valinin değişik huyu var dedim ya; aslında hepsinin ortak bir tarafı vardı. Şehir bandosu tören müziği çalmaya başlayınca bir ‘Büyük Adam’ın(!) ziyarete geldiğini anlardık. Bol miktarda lüks makam aracı ve polislerle yol kapatılırdı. Gelenlerin o muhteşem, vakur, ciddi hallerini izler, devleti temsil ettiğini düşünmeye başlayanların davranışlarının nasıl değiştiğine şahit olurduk. Bu öyle bir alışkanlık yapıyor ki bir daha bu özelliğini kaybetmemek için ellerinden ne gelirse yapıyorlardı. Bu söylediklerim sadece vali, kaymakam gibi gerçekten devleti temsil etmesi gerekenlerde görülen bir durum değildi. Belinde tabanca taşıyan polis ve bekçilerin önemli bir kısmında da görülen bir durumdu ve buna heykel önünde her an şahit olunurdu.

Sözünü ettiğim bu üç yapıya karşıdan bakan ve o da Cumhuriyet döneminin estetik özelliklerini taşıyan bir bina daha var. Bu bina da çok görmüş geçirmiş bir bina! Bu binayı da caddenin karşısında olmasına rağmen oturduğum yerden görebiliyorum. Binanın şimdiki adı: Ahmet Vefik Paşa Tiyatrosu. (Adını Bursa’da ilk Türk tiyatrosunu kuran Vali Ahmet Vefik Paşa’dan alıyor. Ahmet Vefik Paşa’nın adapte ettiği Moliêre’in Meraklı adlı eseri de burada oynanan ilk oyundur.)

Bina, 1935 yılında, bugünkü yapısı ile zamanın valisi Şefik Soyer tarafından Halkevi olarak kullanılır. 1950-51’de Dr. Edip Akyürek binayı genişleterek Marmara Sineması’na dönüştürür.

1957 yılında, Vali İhsan Sabri Çağlayangil binayı tiyatro haline getirip Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğüne devreder. 28 Eylül 1957’de Ahmet Vefik Paşa tiyatrosu olarak perdelerini açar. Bina içinde bir salon da 1985 yılında “Feraizcizade Mehmet Şakir Oda Tiyatrosu” adıyla ikinci bir sahne olarak düzenlenir. Bu iki tiyatroda, zaman içinde, Türkiye’ye çok önemli tiyatro ve sinema sanatçıları yetişir.

Bu binayı kısaca anlatmamın nedeni, üç binaya karşıdan bakıp onlara kültür ve sanat konusunda varlığını hissettiren bir duruşu sergilemesidir. Diğer üç bina gündüzleri aktifken bu bina sanki karşısındaki üç binayı resmi asık suratlı görmek istemezmiş gibi akşam karanlığı çökünce cıvıl cıvıldır. Tiyatronun içinde oyunlar sergilenir, dışında ise başka olaylar yaşanır; zaman zaman izinli ya da izinsiz gösteriler genellikle burada yapılır. Oturduğum yerden her zaman gördüğüm çok sayıda sivil veya resmi giysili polisler hareketlenmiş valilik önünden aşağı doğru akıyorsa anlarım ki Ahmet Vefik Paşa’nın önünde eylem vardır. Yani sizin anlayacağınız benim oturduğum yerden yaşamımızın resmi yüzünü ve ona itiraz edenleri görürüm.

Oturduğum yerden göremediğim ama sözünü ettiğim binalarla aynı görüntüde bir bina daha vardır. Dışarıdan bakıldığında karşılarında duran Valilik ve Kent Müzesi binalarının görünümünde olan, ancak, kullanılma amacından mı nedir bilinmez, yanından geçerken bir soğukluk hissettiğim, girenin de çıkanın da yüzünde tebessüm görmediğim bu bina, Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı Ana Hizmet Binası’dır. İnşaatına, Valilik binasıyla birlikte 19 Mart 1925’te başlanmış ve aynı kalitede yapılmıştır. Bulunduğu yerdeki, önceleri evrak mahzeni olarak kullanılan bina yıkılarak bugünkü Maliye (Defterdarlık) binası yapılmış. Bu binanın önündeki meydanda, şimdilerde zaman zaman şenlikler ve gösteriler düzenlenir. Gösterilerin rahat izlenmesi içinde meydanın bir yanına tribün yaptılar. İyi ki de yaptılar; çünkü bu tribünde günün her saatinde gençler oturur, el ele ele tutuşmuş sevgililerin birbirlerine güzel şeyler anlattıklarını yüzlerinden anlarsınız.

Bu soğuk binanın önünde başka güzelliklere de tanık olmak mümkündür. Size aklımdan çıkmayan bir görüntüyü anlatmak isterim: Evim Setbaşı’nda olduğu için, sözünü ettiğim bu binaların önünden geçerek evime giderim. Kullandığım yol buradaki alandan geçer. Alanda yaşlı görkemli çınar ağaçları ve bu ağaçların çevresinde gövdelerini çevreleyen oturma bankları vardır. Bu banklarda da genellikle ağacın huzur verici serinliğinden faydalanmak isteyen gençler ve emekliler dinlenirler. İşte sıradan bir günde akşam saatlerinde eve giderken yaşlı çınarın altında oturan bir çift gördüm. İçimden, ne güzel, her halde emekliler ve eski yaşantılarını belki de uzaktaysa çocuklarını düşünüyorlardır deyip geçtim. Yarım saat olmamıştı, döndüğümde gördüğüm manzara gerçekten harikaydı: Sözünü ettiğim çiftten erkek olanı bankın arkalığına yaslanmış, kır saçları ve gür bıyıkları iyice belirginleşmiş, sakince gözleri kapalı bir heykel gibi duruyordu. Karısı ise büyük bir huzur içinde uykunun verdiği güvenle kocasının omzuna yaslanmış, örtüsü kontrolünden çıktığı için başının üstünde yarıya kadar sıyrılmış ak saçları görünüyordu. Görüntü bir ressama veya bir heykeltıraşa ilham verecek kadar güzeldi. Yanlış yapmışım, onların mahremine girmişim gibi bir duyguya kapıldığım halde durup onları seyretmekten kendimi alamadım.

Bunları okuyan belki edebiyat yaptığımı sanır. Onlara tavsiyem, havanın güzel olduğu bir gün bu alana gelin benim gördüğüm o güzel insanları olmasa bile benzerlerini mutlaka görün.

Önündeki yaşlı çınar ağaçlarının altında yazın huzur verici serinliğinde dinlenen Bursalıların keyfine ve Atatürk Heykeli çevresindeki yeşil alanda yıllanmış görkemleriyle sedir ağaçlarının altında mevsimine göre değiştirilen Atatürk çiçeği, hercai menekşe, sıklamen, açelya gibi çiçeklerin görselliğine bakıp huzur bulunlar az değildir.

Eski bir alışkanlık olsa gerek, Bursalılar bu dört binanın orta yerine “Heykel” ya da “Heykel Meydanı” derler. Oysa burada meydan falan yoktur veya varsa da yok edilmiştir. Heykel denmesi çok doğaldır; Türkiye Devletinin kurucusunun heykeli burada bulunmaktadır. Heykelin yönü tiyatroya doğrudur, Atamız, atın üstünde askeri elbiseli ve pelerinlidir. Başını sağa “doğuya”, çevirmiş, eliyle “batıyı” işaret etmektedir. Besbelli ki Gazi kurtuluş savaşının galibi olarak sakin bir atın üzerinde artık savaş değil ama büyük işler yapmanın düşüncesini taşır gibidir.

Heykel cumhuriyetin kuruluşu anısına 29 Ağustos 1923 tarihinde, zaferi simgelemek için yapılmıştır. Anıtın çevresi her zaman bakımlıdır. Atın baktığı yönde Ata’nın zaferini simgeleyen Ağustos ayını bekleyip bütün görkemiyle açmayı bekleyen zaferi muştucusu gibi renk renk açan oya ağaçları vardır. Çevresinde ise bütün görkemleriyle sedir ağaçları adeta nöbet tutmaktadır.

Bursa’da ‘Heykel’e çıkmak’ diye bir deyim vardır. Bu deyimi en çok eski Bursalılar, yani heykel müdavimleri kullanırlar. Heykel’e çıkanlar, Ulu Cami’nin karşısındaki postaneden Mahfel’e kadar yürümemişlerse Heykele gelmiş sayılmazlar. Ben buradaki kalabalığı İstanbul Beyoğlu’na benzetirim. Orada nereden geldiği, nereye gittiği anlaşılamayan her zaman büyük bir kalabalık aşağıdan yukarıya doğru yürür ya; Heykel önünde de günün her saatinde bir insan seli vardır. Oysaki çevresinde o kadar yoğun insanı hareketlendirecek bir yerleşim yoktur. Ben bu insan seline bakarak bazı yorumlar yapar kendi kendime söylenirim: Acep kalabalıktaki insanlar geçmiş yaşamlarındaki sevgililerinin ayak izlerini mi sürüyorlar diye aklımdan geçiririm. Buraya Polis Günü’nde polisler, Sivil Toplum örgütleri, terfi edenler, kutlama ve anma yapanlar gelir. Ama en çok itiraz edenler, şikâyet edenler gelir ve Ata’ya şikâyetlerini dile getirirler. Polisin çok kolay görev yaptığı bir yerdir. Genellikle böyle zamanlarda bol bol “hatıra fotoğrafı” ve “video” çekerler. Velhasıl heykel önü Bursa’nın kalbidir.

Heykel Önü Bursalılar için vazgeçilmezdir, benim de yaşamımın bir parçasıdır. Her gün işe geldiğim için Heykel’de yapılan gösterinin niteliğine bağlı olarak, otuz saniyede miting alanında olabiliyorum. Sırf bu nedenle iyi bir fotoğraf arşivim vardır.

Devletin korunmaya en fazla önem verdiği yerde iş yerim olması nedeniyle, buraya konmuş olan kayıt cihazlarını gözleyenler için oldukça meşhur bir kişi olduğumu tahmin ediyorum.

Burada her cumartesi hafta sonlanırken, pazartesi günleri de hafta başlarken Ata’nın huzurunda İstiklal Marşı okunur, işte o anlarda burada hayat kısa bir süre durur/du. Nedense bu güzel merasimleri kim bilir hangi vali sonlandırdı!

*

Oturduğum yerden gördüğüm ve işittiklerim sadece bunlarla sınırlı değildir. Öğlen, ikindi ve bazen de akşamüzeri Hacılar Camii’nden okunan ezan, bana zamanı hatırlatır. Ama en çok da cuma günleri namazı sırasında cami imamın ta Atatürk caddesine kadar uzanan vaazını huşu içinde(!) dinlerim.

Aslında Hacılar camisinin cemaati çok değildir. Ama Cuma namazlarında saf tutanlar Eceler sokağına taşarlar. Her gün önünden veya avlusundan birkaç kez geçtiğim cami ve yanındaki çeşmenin bir tarihi vardır elbet. Cami 1466 yılında Bakkal Sinan tarafından yaptırılmış. Bursa’ da hacca gitmeye niyetlenen ancak çeşitli nedenlerle gidemeyen kişilerin hac için ayırdıkları paralarla yapıldığı için mescit bu adı almıştır. Caminin avlusunda her zaman birilerinin su içerken görüldüğü gerçekten harika bir çeşme bulunmaktadır. Çeşmedeki yazıtta 1706 yılında Şiblizade Ali tarafından yapıldığı yazılmaktadır.

Önünden geçerken etkilendiğim bu sanat eseri camii ve çeşmeyi Bursa’da gördüğümüz diğer camilerle mukayese edince, yüzlerce yıl önce yapılmış bu camilerdeki estetik ve sanatsal güzellik, çağımızda yapılanların hiçbirinde neden görülmez diye kendi kendime sorar, şaşar kalırım.

  • Mümin Ceyhan / Bursa merkezli “Çini” dergisinin 79. Sayısında (Haziran 2023) yayınlanmıştır.

Mümin CEYHAN

Bulgaristan’ın Filibe şehrinde 1948 yılında doğdu. Ailesiyle birlikte 1949’da göç ederek Bursa’ya yerleşti. Yıldırım İlkokulu’nu, Bursa Erkek Sanat Enstitüsü Elektrik Bölümünü ’nü tamamladıktan sonra, İstanbul’da Yıldız Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği Fakültesinden mezun oldu. Bir süre kamuda görev yaptı, 1979 yılından buyana serbest çalışıyor. TMMOB’da görev aldı. 1995’te kurulan Bursa Çağdaş Eğitim Kooperatifi’nin (ÇEK) 23 kurucusundan biri oldu. Bu Eğitim örgütlenmesi Atatürk ilke ve devrimlerini, laik ve bilimsel eğitimi ortak payda olarak kabul eden ilk ve örnek bir model oldu. ÇEK’in 2004-2010 yılları arasında üç dönem yönetim kurulu başkanlığını yaptı. Kurucularından olduğu Bursa Defter grubu, Bursa Defteri Dergisi’nin yanı sıra Bursa Ansiklopedisi’nin yayınlanmasında aktif rol üstlendi. Mümin Ceyhan Bursa Kent Kültürü Araştırma Kütüphanesinin kurucusudur. Entelektüel birikimini Atatürk ilke ve devrimleri ile genç nesiller yetiştiren ÇEK ile ilgili faaliyetlere ve Bursa ile ilgili yaptığı araştırma ve yazdığı yazılara aktarmaktadır. E-Posta: [email protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:
Etiketler:
Mümin Ceyhan

BU MAKALELER İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR!

  • YENİ