Quantcast
Zeytin (2) – Belgesel Tarih

Özdenbekir KARAKAŞ
Özdenbekir  KARAKAŞ
Zeytin (2)
  • 26 Haziran 2024 Çarşamba
  • +
  • -
  • Özdenbekir KARAKAŞ /

Loading

Akdeniz, artık zeytin ağacının yetişmediği yerde sona erer.”
Georges Duhamel.

Homeros’un kulağına zeytin ağacı şöyle fısıldamış;
Herkese aitim ama kimseye ait değilim.
Sen gelmeden önce buradaydım,
Sen gittikten sonra da burada olacağım.

Zeytin, savaşın ve bilgeliğin tanrıçası Athena’nın simgesidir. Böylece zeytin bilgeliğin de simgesi olmuştur. Ne kadar tuhaf olsa da savaşın tanrıçasının simgesi aynı zaman da barışın da simgesi olan zeytindir (zeytin dalı). Athena’yı kafasında yaratmıştır Zeus. Kendine ilk eş olarak tanrıçaların en güzeli ve akıllısı “Metis”i (akıl, us) seçmişti. O kadar sevmiştir ki Metisi onu kendi benliğine yerleştirmişti. Artık Metis onun aklı olmuştu. Ve bu aşktan olmuştur Athena. Yani Zeus’un aklından doğmuştu. Zeus’un kafasından çıkmıştı. O yüzdendir ki çok sever Zeus, Athena’yı. Her şeyi hatta Zeus’un gücün timsali yıldırımları kullanma izni vardı Athena’nın. O müthiş kalkanı yok mu? Tanrıları bile dize getirirdi, babasının sevgili kızına hediyesiydi. O, büyük tanrı Zeus’un aklının, sevdasının eseriydi, kızıydı.

Ve Zeus çıkardı bir gün kendi kafasından
Çakır gözlü yaman Athena’yı,
O dünyayı birbirine katan tanrıçayı,
O hiç yorulmadan orduları yöneten,
O cenk ve savaş bağrışmalarından hoşlanan,
Yüceler yücesi sayılan tanrıçayı.”
(HESİODOS, Thegonia)

Athena, Atina kentinin koruyucu tanrısı kabul edilmişti. Atina halkı onu kendilerine tanrıça olarak tercih etmişti. Tanrılar arasında her yıl kentlerin koruyucusu kim olacağı konusunda yarışma düzenlenirdi. Sıra Atina kentine gelmişti. Yani yarışma Atina kentinin koruyucu kim olacaktı. Tüm Atinalılar gözlerini Olimpos dağına dikmiş yarışmayı seyrediyordu. Bu yarışma da Athena, babası Zeus’un kardeşi Poseidon’la karşı karşıya kaldı. Denizlerin mutlak hâkimi ve Athena’nın amcası Poseidon, Atina halkına kendini seçtirmek için bütün ihtişamıyla denizden göklere doğru yükseldi, yanından hiç ayırmadığı alamet-i farikası üç başlı mızrağını Olympus Dağı yamaçlarına fırlattı. Mızrak dağa saplandığında dağ sallandı. Mızrak uçlarının girdiği yerlerden sular fışkırmaya başladı. Üç tane ırmak vadiye doğru akıyordu. Atina halkı bu su kaynaklarına çok sevindi. Su ne de olsa bolluk ve bereketti. Suya koştular sevinç içinde. Suyun tadına bakınca bu sevinç gitti yerini hayal kırıklığı aldı. Poseidon şaşırmıştı, ne olmuştu da insanlar memnun kalmamıştı? Halkın memnun kalmama sebebi Poseidon’un yaptığı şey değil, onun sonucu idi. Poseidon denizler tanrısıydı ve bu üç ırmakta tuzlu, deniz suyuydu. Ne insanların ne de toprağın bir işine yaramaz hatta zarar verirdi. O yüzdendi halkın memnuniyetsizliği, Poseidon Atina’nın koruyucusu olamazdı. Ama derler ki, o gün bugündür Atina yakınlarındaki üç dereden Akdeniz’e tuzlu su akarmış.

Athena çıktı sahneye, Atina halkının gözü üstündeydi. Acaba Zeus’un kızı amcasıyla savaşacak mı? Hangi marifetini gösterecekti? İnsanlar gözlerini göklerden ve Olympus dağından ayırmadan merakla bekliyordu. Halk belki de Athena’nın yalnızca savaş tanrıçası olmadığını unutmuştu. O aynı zamanda aklın ve bilgeliğin de tanrıçasıydı. Olympus dağından bir zeytin ağacı çıkardı ve Atina halkına hediye etti. Onlara bu hediyesinin mucizelerini gösterdi, Atina halkının kulağına fısıldadı: “Bu zeytin ağacı Olympus dağında sizin göremediğiniz yüksekliklerindeki tanrı ve tanrıçalarının yurdunun ve dünyanın ilk ağacıdır. Bunun meyvesinin suyu, tanrıların en sevdiği yağdır. Bu ağaç ölümsüzdür, ölmezdir. Ölmez ağacıdır, zeytin. Bunun yağı sizin zenginliğinizdir, gücünüzdür. Dalları ve yaprağı babam Zeus’un Olimpiyat galiplerine verdiği hediyelerin en büyüğü olan taçtır. Ve artık Atina’nın aynı zamanda barışında simgesidir.” Athena, Atina halkına zeytinden yağ çıkarmayı da öğretmişti. Ve Atina halkı hep bir ağızdan bağırdı bu yüce tanrıçaya; “Atina’nın koruyucusu sensin, yüceler yücesi yüce tanrıça Athena.

Ve o zeytin ağaçları Akropolis’e dikilir. Ağaçları korumak için başlarına nöbetçiler konur. Yıllar geçer, Persler gelene kadar korunur. Persler Atina ile beraber kutsal Akropolisi de yakarlar yıkarlar. Tüm zeytin ağaçlarını yakarlar. Ama fidanlardan yanlarına alırlar. Ve kendi yurtlarında bu kutsal ağacı dikerler. Yıllar geçer, Atina’nın yeni halkı gelir. Akropolis’in yıkıntısı ve yakıntısı arasında Zeytin ağaçları o kurşuni zümrüt yeşilleriyle büyümüş, o yıkıntıları kapatmıştır. Ve Athena onları kutsal elleriyle tekrar kutsar (aşılar) ölmez ağaç yine Atinalılara zenginliklerini veremeye devam eder.

Pandora’nın kutusunda yine karşımıza çıkar Athena ve zeytin ağacı. Zeus, Prometheus’un oyununa gelip tanrıların ateşini kaybedince ve o ateş ölümlülerin eline geçince, hem insanlardan hem de Prometheus’dan intikam almak için Pandora’yı yaratır. Pandora‘yı süsleme görevini de sevgili kızı Athena’ya verir. Athena onu çiçek desenleriyle bezer, zeytin, zeytin yaprağı ve zeytin ağacı da vardır bezemelerinin desenlerinde birlerce çiçek ve doğa motifi gibi. Ayrıca başına defne ve zeytin dalları, yaprakları ile binlerce çiçekle bezenmiş taç da yapar. Görenin ağzı açık kalır. Zeus tanrılarının sıcaklığının intikamını almış mıydı? Evet, o Pandora hikâyesinin sonu hayret, şaşkınlık ve Kaostu.

Zeus’un Öcü: Pandora

Ve hemen, kazandıkları ateşe karşılık,
Bir bela yarattı insanoğluna
Ünlü topal Hephaistos Zeus’un buyruğuyla
Kızoğlankız bir varlık yarattı.
Gök gözlü Tanrıça Athena da urbalar giydirip
Bağladı belini ve alnından aşağı
Öylesine bir duvak düşürdü ki,
İşlemeleri gözlere şenlikti,
Nice kuşlar, balıklar vardı, çiçekler vardı,
Üzümler, zeytinler, en yüce ağaçlar, bilgelik ağacı da,
Yapraklar dolu işlemelerde zeytinin ki başköşede.
Pallas Athena bir çelenk koydu başına,
Defne dalları, zeytin dalları ve yapraklarıyla,
Çayırların, taze çiçekleriyle bezenmiş.
Bir de altın taç koydu ki başına,
Ünlü topal kendi usta elleriyle yapmıştı onu,
Babası Zeus’a beğendirmek için kendini.
Bu taçta görülesi neler neler vardı,
Toprağın, denizlerin beslediği türlü türlü yaratık.
Binlercesini koymuştu içine Hephaistos,
Büyülü, pırıl pırıl bir gerdanlıktı bu
Canlanacak, konuşacak gibiydi nakışlar.
Ve Zeus bir nimete karşılık
Böylesine güzel bir belayı yaratınca,
Götürdü onu tanrıların ve insanların önüne
Tanrı kızı gök gözlü Athena’nın bütün süsleriyle.
Ölümsüz tanrılar ve ölümlü insanlar
Şaşakaldılar görünce bu aldatıcı güzelliği,
İnsanları baştan çıkaracak olan
Bu derin, bu sonsuz büyü kaynağını.
(HESİODOS, Theogonia)

Derler ki Pandora isimli kadını yaratma görevini alan Hephaistos, o demircilerin en maharetlisi. O çömlekçilerin en yeteneklisi Hera’nın topal oğlu, Zeus’un yaratıcı yeteneği Hephaistos. Pandora‘yı toprak ve suyla hazırladığı hamurla şekillendirip ateşin en harlısı fırında pişirdikten sonra zeytinyağı sürermiş. O yüzden derler, kadın teni zeytinyağı gibi parlak ve ipeksidir.

Zeytin dalından taç Olimpiyatlarda Zeus’un yarı tanrı oğlu Herakles (bizim yakından tanıdığımız adıyla Herkül) sayesinde yaygınlaşmıştır.

Yunan mitolojisinde zeytin birçok hikâyede geçmektedir. Bunlardan biri de daha sonra Hıristiyanlığa esin kaynağı olacak olan doğum hikâyesidir. Efsaneye göre Yunan tanrılarının en ulusu ve en çapkını Zeus, Titanların liderinin kızı Leto’yu baştan çıkarmayı başarmıştır. Kıskanç Tanrıça, Zeus’un karısı Hera, Zeus’un kadınlara olan zaafını bilmekte ve kocasının bu kaçamaklarından sonra, Zeus’a gücü yetmediğinden o kadınlara hayatı dar etmektedir.

Bu ilişkiden Leto hamile kalmıştır. Durumu Zeus’a bildirmiş o uçkuruna sahip olamayan baştanrı da Hera’nın gözlerinden uzakta doğurması için Leto’yu Efes’te zeytin ağaçlarıyla kaplı bir ormanda bırakmıştır. Ve Leto bir zeytin ağacının altında, zeytinin meyveleri ve yapraklarını yiyerek doğum yapacağı günü beklemeye başlamıştır. O altında günlerini geçirdiği zeytin ağacına dayanarak Zeus’un yarı tanrı iki çocuğunu doğurmuş (sonra ki kültlerde ikisi de tam tanrıya dönüşmüştür adlarına sunaklar ve tapınaklar yapılmıştır), Küçük Menderes nehrinde yıkamıştır.

Antik çağın ünlü yazarı Diodorus’un yazdığı, Aristoteles’in de doğru kabul ettiği bilgiye göre Apollon’un oğlu Aristaeus deliceleri (yabani zeytin ağaçları) aşılayıp ıslah eden, ilk zeytinlikleri kuran ve ilk yağ presini geliştiren kişidir.

Antik Yunan Olimpiyatlarından günümüze kadar gelen bir gelenek daha var. Günümüz de “yağlı güreş” olarak adlandırdığımız sporcuların yağlanarak yarışmaları ve dövüşmeleri geleneği ki, bu o dönem de yalnız sporcuların değil kadınların da kozmetik olarak kullandıkları bir alışkanlıktır. Kadınlar tenlerini yumuşatmak ve hoş bir koku sağlamak için zeytinyağı ile yağlamaktaydı. Sporcularda hem derilerini beslemek hem de diğer yarışmacılara karşı avantajlı duruma geçmek yağlanmaktaydı. O dönem ki yarışmalarda sporcular kadar zeytinyağları da yarışıyordu. Bir yörenin sporcusu başarı kazandığında o yörenin zeytinyağı da kazanmış oluyordu doğal olarak. Düşünün ki Zeus’un gözü dışarıya düşmesin diye Tanrıça Hera bile vücudunu zeytinyağı ile yağlar ondan tenine geçen hoş koku ve parlaklıkla Zeus’u etkilemeye çalışmıştır.

Ege de zeytinin özellikle kültür zeytinciliğinin en önemli merkezleri; Kutsal İda (Kaz) dağı, Milet (Didim), Efes, Foça, Klazomenai (Urla),Erythrai (Ildırı/Çeşme), Assos (Behramkale) ve Troya (Hisarlık/Truva)’dır.

Solon Batı felsefenin yedi bilgesinden biridir. Meşhur yasaları ile meşhurdur. Antik Yunan’ın ilk yasalarını yaptığına inanılmaktadır. O yasalarda zeytin ağacı da unutulmamıştır. Zeytin ağacına verilen zararlarla ilgili olarak yazdığı yasalarda ağır cezalar koymuştur. Aristoteles, Atinalıların Devleti kitabında bu kanunu şöyle yazmıştır;

“Devletin malı veya özel mülkiyet farkı olmaksızın, zeytin ağacını kesen veya deviren herkes mahkemede yargılanacaktır. Eğer suçlu bulunursa, idam edilerek cezalandırılacaktır.” (Aristoteles, Atinalıların Devleti)

Roma kentinin kurucusu olarak bilinen Romus ve Romulus (Remus ve Romulus) da tıpkı Apollon ve Artemis gibi bir zeytin ağacının dibinde doğmuştu. Babaları tanrı Mars’tır (sonraları Ares’e dönmüştür). Anneleri bakire rahibe Rea Silvia’dır (Tanrının nefesiyle hamile kalmıştı. Bakireliği bozulmadan anne olmuştu. Bakire Anne). Rahibe Rea Silvia tanrı Mars’ın eşi tanrıça Venüs’ün korkusundan (ki kendisi Venüs tapınağı rahibesiydi) çocukları o zeytin ağacının altında bırakıp kaçmıştı. Ve bu iki mucize çocuğu bir dişi kurt emzirmiş ve büyütmüştü.

Romalı devlet adamı ve ziraatçı Marcus Pocius Cato (M.Ö. 234-M.Ö. 149) ya da tarihte daha bilinen adıyla “Yaşlı Cato”, tarım hakkında yazdığı “De Agricultura” (Tarım Üzerine) adlı eserinde kendi geliştirdiği ve Endülüs’te uyguladığı kaldıraçlı ve makaralı sistemle sıkım mekanizmadan bahsetmektedir. Kitapta ayrıca zeytin tarımı, zeytin tarımında kullanılacak alet ve edevatlar ile zeytin tarımı çalışanlarıyla sözleşme örneklerini de içeren detaylı bilgiler bulunmaktadır. Yaşlı Cato tarım çalışanlarıyla “çalışma sözleşmesi” örnekleriyle çalışan hakları konusunu sözleşme olarak tasarlayan ilk kişidir. Yaşlı Cato Tarım dünyasında 21. Yüzyılda yeniden ortaya çıkan “Sözleşmeli tarım” uygulamasını hem tüccarla ziraatçı arasında, hem de devletle ziraatçı arasında sözleşme ile uygulatan kişidir. Kendisi Roma devleti ile üzüm bağları sahipleri, zeytinlik sahipleri, zeytinyağı üreticileri ile tahıl üreten çiftçileri arasında sözleşme yaptırmış. Bu sözleşmenin benzeri ile de tüccarlar çiftçilerle sözleşmeli anlaşmalar yapmıştır.

Roma mutfağı hakkında ilk elden bilgi alabildiğimiz Roma kültürünün ilk yemek kitabı “Re Coquinaria” (Pişirme hakkında) yazan Apicius (M.Ö. 25-M.S. 37) Roma mutfağındaki kızartma kültüründen bahsederken kızartma yağı olarak yalnızca zeytinyağını belirtmiştir. Ayrıca zeytinyağında kızartma yapma teknikleri hakkında detaylı bilgiler vermektedir.

Roma kültürü dünyanın ilk ve en büyük gurmesini de yaratmıştır. Bu gurme aynı zamanda tarihe geçmiş ilk gastronomi uzmanıdır da; “Lucius Licinius Lucullus” (M.Ö. 118-M.Ö. 57/56)ya da herkesin bilgisi adıyla Lucullus. Roma İmparatorluğunda Anadolu’nun Kuzeydoğusu ve Kafkasya (bugünkü Ermenistan dahil) fatihidir. İlginç bir kişiliğe ve komuta tarzına sahiptir. Anadolu’dan çok büyük bir servetle Roma’ya dönerken özellikle üç şeyi Roma mutfağına katmıştır. Bu üç şey ; Phanoroi’den (Bugünkü Tokat Erbaa bölgesi) zeytin, Cerasus’dan (Giresun) kiraz, Aziris’dan (Erzincan) zerdali.

Boğazkesen Mevkii, Antik Dönem’de, Strabon tarafından Lykos ve Iris ırmaklarının birleştiği yer olarak tanımlanmıştır. Ayrıca, Strabon burayı da içine alan kesimi, Pontos’un en iyi kısmı olarak tasvir etmişti. Çünkü onun ifadesiyle, “Burası zeytin ağaçları, pek çok bağlar ve bir ülkenin sahip olabileceği bütün diğer nimetlere sahip” olan bir yerdi ve Phanaroia olarak adlandırılıyordu. Dolayısıyla Eupatoria/Magnopolis, “Pontos’un Bahçesi” olarak adlandırılan Phanaroia yöresinin bir kentiydi. (TEKİN, 2020)

Efsaneye göre Havva ile birlikte yasak meyveyi yiyerek cennetten kovulan Âdem, 930 yaşındayken öleceğini hisseder ve Tanrı’dan kendisini ve tüm insanlığı bağışlamasını dilemeye karar verir. Bu konuda oğlu Şit’i (ŞİT: Kuran’da ismi geçmeyen peygamberlerden biridir. Âdem’den sonra dünyaya gönderilen ikinci, dünyada doğan ilk peygamberdir. Yahudi, Hristiyan ve İslam inancına göre Âdem peygamberin üçüncü oğludur. Kabil’in Habil’i öldürmesinden 5 yıl sonra doğmuştur. Diğer kardeşlerinin aksine Şit ikiz olarak değil, tek başına doğmuştur. Şit’in bir ismi de Şis’tir. Şis, İbranice Allah’ın hibesi anlamına gelmektedir.) görevlendirir ve onu cennet bahçesine gönderir. Bahçenin bekçiliğini yapan melek Şit’in duası üzerine İyi Kötü Ağacından aldığı üç tohumu ona verir ve babasını gömmeden önce tohumları onun ağzına koyması gerektiğini söyler. Âdem kısa bir süre sonra ölür ve Tabor Dağı (Tabor Dağı: İsrail’in kuzeyinde, eskiden Galile olarak anılan ülkede yer alan bir dağ) yakınındaki Hebron Vadisi’ne gömülür. Âdem’in gömüldüğü yerde yeşeren üç ağaç zeytin, sedir ve servidir. Tanrı ve insan arasında barış sağlanmıştır. Zeytin ağacının yetiştirilmesi ve bakımı oldukça zordur. Ama zeytin ağacı, insanoğlunun bu Tabor Dağı emeğinin karşılığını cömertliğiyle öder.

Yahudilikte zeytin Musa’dan beri çok önemli yer tutmaktadır. Zeytin, zeytin ağacı ve yağı ile motifleri belli kutsallığa sahiptir. Yahudi Tanrısının kutsaması zeytinyağı ile olmaktadır. Tevrat’ta birkaç yerde zeytin geçmektedir.

Yaratılış Kitabı 8. Bap (Tufanın Sonu) 1-12. Sonra Tanrı Nuh’u ve gemideki evcil ve yabanıl hayvanları anımsadı. Yeryüzünde bir rüzgâr estirdi, sular alçalmaya başladı. Enginlerin kaynakları, göklerin kapakları kapandı. Yağmur dindi. Sular yeryüzünden çekilmeye başladı. Yüz elli gün geçtikten sonra sular azaldı. Gemi yedinci ayın on yedinci günü Ararat dağlarına oturdu. Sular onuncu aya kadar sürekli azaldı. Onuncu ayın birinde dağların doruğu göründü.

Kırk gün sonra Nuh yapmış olduğu geminin penceresini açtı. Kuzgunu dışarı gönderdi. Kuzgunu dışarı gönderdi. Kuzgun sular kuruyuncaya kadar dönmedi, uçup durdu. Bunun üzerine Nuh suların çekilmediğini anlamak için güvercini gönderdi. Güvercin konacak bir yer bulamadı, çünkü her yer suyla kaplıydı. Gemiye, Nuh’un yanına döndü. Nuh uzanıp güvercini tuttu ve gemiye, yanına aldı. Yedi gün daha bekledi, sonra güvercini yine dışarı saldı. Güvercin gagasında, yeni kopmuş bir zeytin yaprağıyla akşamleyin geri döndü. O zaman Nuh suların yeryüzünden çekilmiş olduğunu anladı. Yedi gün daha bekledikten sonra güvercini yine gönderdi. Bu kez güvercin geri dönmedi.

Zekeriya Kitabı 4. Bap (Beşinci Görüm: Kandillik ve Zeytin Ağacı) 1-14. Benimle konuşan yine geldi ve uykudan uyandırır gibi beni uyandırdı. “Ne görüyorsun?” diye sordu. “Som altın bir kandillik görüyorum” diye yanıtladım, “Tepesinde zeytinyağı için bir tas, üzerinde yedi kandil, kandillerde yedişer oluk var. Ayrıca kandilliğin yanında, bir zeytinyağı tasının sağında, öbürü solunda iki zeytin ağacı da var.”

Benimle konuşan meleğe, “Bunların anlamı nedir, efendim?” diye sordum. Melek, “Bunların anlamını bilmiyor musun?” diye karşılık verdi. “Hayır, efendim” dedim.

Bunun üzerine şöyle dedi: “RAB Zerunnabil’e, ‘Güçle kuvvetle değil, ancak benim Ruhumla başaracaksın’ diyor. Böyle diyor Her Şeye Egemen RAB. Sen kim oluyorsun, ey ulu dağ? Zerubbabil’in önünde bir düzlük olacaksın! O tapınağın son taşını çıkarırken, halk da, ‘Ne güzel, ne güzel!’ diye bağıracak.”

RAB bana yine seslendi: “Bu tapınağın temelini Zerubbabil’in elleri attı, tapınağı tamamlayacak olan da onun elleridir. O zaman beni size Her Şeye Egemen RAB ’bin gönderdiğini anlayacaksın. Küçük işleri yapma gününü kim küçümsüyor? İnsanlar Zerubbabil’in elinde çekülü görünce sevinecekler.” –“Bu yedi kandil RAB ‘bin bütün yeryüzünde dolaşan gözleridir.”-

Meleğe, “Kandilliğin sağındaki ve solundaki bu iki zeytin ağacı nedir?” diye sordum, “Altın gibi yağ akıtan iki altınoluğun yanındaki bu iki zeytin dalı nedir?”

“Bunların anlamını bilmiyor musun?” diye karşılık verdi. “Hayır, efendim” dedim.

Melek, “Bunlar bütün dünyanın Rabbi ‘ne hizmet eden, zeytinyağıyla kutsanmış iki kişidir” diye açıkladı.

Mezmurlarlar, 52. Mezmur Bap 8. Ama ben Tanrının evinde yeşeren zeytin ağacı gibiyim, Sonsuza dek Tanrı’nın sevgisine güvenirim.

Hâkimler 9. Bap (Avimelek) 8-9. Bir gün ağaçlar kendilerine bir kral meshetmek istediler; zeytin ağacına gidip, “Gel kralımız ol” dediler.

“Zeytin ağacı, ‘İlahları ve insanları onurlandırmak için kullanılan yağımı bırakıp ağaçlar üzerinde sallanmaya mı gideyim?’ diye yanıtladı.”

Hıristiyanlıkta zeytin ağacı İncil’e bir benzetme ile girmiştir. İncil benzetme için kullanılırken de zeytin ağacının kutsallığını özellikle vurgulamaktadır. Unutmamak gerekir ki İsa otuz yaşına gelip Kudüs şehrine girerken zeytin dallarıyla karşılanmıştır.

ROMALILAR MEKTUP II 11; 16-24. Eğer ilk hamur kutsalsa, tüm hamur kutsaldır. Eğer kök kutsalsa dallar da kutsaldır. Ama iyi cins zeytin ağacının kimi dalları budandıysa ve sen bir yaban zeytiniyken onların arasına aşılanıp onlarla birlikte ağacın yaşam sağlayan özüne ortak oldunsa, sakın önceki dallara karşı böbürlenme! Eğer böbürleniyorsan şunu unutma: Kökü destekleyen sen değilsin; tam tersine, kök sen, desteklemektedir.

Belki de, “Dallar ben oraya aşılanayım diye budandı” diyeceksin. Bu doğru. Onların imansızlık nedeniyle budandı, sen ise iman nedeniyle durmaktasın. Ama sakın böbürlenme, tersine kork! Çünkü Tanrı iyi cins ağacın dallarını esirgemediyse, seni de esirgemeyecektir. Tanrı’nın iyiliğini de, sertliğini de tanı. O düşenlere karşı sert, sana karşıysa tanrısal iyilikle davranır. Bu iyiliğe bağlı kalman gereğini de unutma; yoksa sen de kesilip atılırsın.

Eğer imansızlıkta direnmezlerse, İsrailliler de aşılanacaklar. Çünkü Tanrı’nın gücü onları yeniden aşılamaya yeter. Sen yabanıl zeytin ağacından kesilip doğaya aykırı olarak iyi cins zeytin ağacına aşılandınsa, iyi cins ağaçtan budanan dallar ne denli kolaylıkla kendi ağaçlarına aşılanacaklardır.

Kuran-ı Kerim de tam altı yerde geçmektedir. Zeytin İslam dinine kutsal bitkilerin başta gelenlerinden biridir. Mitolojinin atfettiği değer gibi o da zeytine dört elementin tüm hikmetini yükler. Zeytin posası itibariyle topraktır, yağı itibariyle sudur, yağına (aynı suya yaptığı gibi) Allah’ın sakladığı gizli cevher sebebiyle ateştir, kokusu ve ateşe (cevhere desteği ile) desteği ile havadır.

Kuran-ı Kerimin tam yedi suresinde belli ayetlerde zeytinden bahsedilmektedir.

En’am Suresi 99 O (Allah) ki, Gök’ten su indirdi. Onunla, her şeyin bitkisini bitirdik ve ondan bir yeşillik çıkardık. Biz ondan kümelenmiş taneler; hurma ağacının tomurcuğundan sarkmış salkımlar, birbirine benzeyen-benzemeyen üzümler, zeytinler ve nardan bahçeler çıkarıyoruz. O olgunlaşıp ürünlerini verdiği zaman, ona bakın! Muhakkak bunda, iman eden bir kavim için ayetler(deliller) vardır.

En’am Suresi 141 O (Allah) ki yükseltilmiş(asmalı) ve yükseltilmemiş(asmasız) bahçeler; hurmalar, ürünü(yemişi) farklı ekinler, zeytinler ve benzeyen-benzemeyen narlar inşa etti. O ürününü verdiği zaman, ürününden yiyin ve hasad günü hakkını verin. İsraf etmeyin, muhakkak O, israf edenleri sevmez.

Nahl Suresi 11 Onunla(suyla), sizin için ekinler, zeytinler, hurmalıklar, üzümler ve ürünlerin her türlüsünden bitirir. Muhakkak bunda, tefekkür eden bir kavim için, ayetler vardır.

Nur Suresi 35 O ki, ne doğuda, ne de batıda bulunmayan, mübarek bir zeytin ağacından yakılır. Neredeyse, ateş dokunmasa da, onun yağı, ‘ışık’ verir. , Nur üzeri Nur’dur. Allah, kimi dilerse, onu Kendi Nuruna doğrultur. Allah, insanlar için misaller verir. Allah, her şeyin Âlimidir.

Tin Suresi 1-3 Andolsun incire ve zeytine! Ve Sina Dağına, Ve şu Emin Belde’ye.

Mü’minun Suresi 18-20 Sema’dan ölçüyle su indirdik. Onu, yeryüzünde iskan ettik. Muhakkak biz, onu(suyu) gidermeye de kadiriz. Onunla, sizin için üzümden, hurmadan bahçeler inşa ettik. Orada, birçok ürünler vardır ve ondan yersiniz. Tur-i Sina’dan çıkan bir ağaç vardır. O (ağaç), yiyecek olanlar için, katık(zeytinyağı) verir.

Abese Suresi 25-29 Muhakkak biz, (suyu) bir boşaltmayla boşattık. Sonra arzı parçalayıp-yumuşattık. Orada bitirdik habbeler, üzümler, meyve veren ağaçlar, zeytinler ve hurmalar.

Yine İslam Peygamberinin birçok Hadis-i Şerif’inde zeytin ve fazileti ile ilgili tavsiyeleri vardır.

Zeytinyağını yiyiniz ve sürününüz. Çünkü o, bereketli bir ağaçtandır.” (Tirmizi, C. 2. Hno: 1852)

Hüda-i nabit’lerdendir zeytin ağacı. Osmanlı’da İslami kavramlarla söylenirse aynı meyan gibi Hüda-i Nabit’tir. Vergilendirme durumu da buna göre olmuştur. Roma döneminde buğday gibi devlet kontrolünde olan zeytin Osmanlı döneminde hiçbir dönem stratejik ürün grubuna girmemiştir. Geç dönem Osmanlı Müslüman tebaası Gayrimüslimlerin tekelinde olan bu ürün üretim ve ticaretini yapmaya başlamıştır. Bunda zeytinin Hüda-i Nabit’ten sayılıp vergilendirmesinin ona göre yapılmasının etkisi büyük olmuştur.

Anadolu Türk Müslüman nüfusu da zeytinyağını çok geç mutfağına katmıştır. O yüzden Türk mutfağında hiçbir zaman olmazsa olmaz bir ürün olmamıştır. Dünyada zeytini kahvaltılık ve atıştırmalık olarak (özellikle Ramazanlarda iftar sofralarında hurma yerine zeytini ikame etmeleri de ondandır) kullanan nadir mutfaklardan biri Anadolu Türk mutfağıdır.

Biz Türk’üz tereyağı yeriz” diyen bir gastronomi kültürü olan ülkemde zeytin ve zeytin ağacı sadece simgesel olarak kutsaldır. Geçici ikame bir yer vermektir bu muhteşem bitkiye, bir de Kaz dağlarında Türkmen Tahtacılar ormanda çalışmaya gittiklerinde kestikleri ağaca ilk olarak sarılıp, ondan özür af dilerdi, zeytin ağacına balta vurmadan evvel iki rekât namaz kılardı. Sonra kültürel yozlaşma Anadolu Müslüman Türk’ün sofrasına her nedenden olursa olsun zeytinyağını sokmadı, zeytin kahvaltı sofrasının yemişi olarak kalacaktır. Mesela Evliya Çelebi 17. Yüzyıldaki Trabzon’u anlatırken; “limonu, turuncu, narı, zeytini her tarafta meşhurdur. Yedi çeşit zeytini olur” diye bahsetmiştir.

Fatih dönemindeki kayıtlara zeytinyağı Saray’a “rugan-ı zeyt” olarak girmektedir. Deri parlatma yağı, çeşitli aletleri yağlama amacıyla kullanılmaktaydı. Saray mutfağında balık çorbası ve balık buğulamasında kullanılmaktaydı. 19. Yüzyıla kadar mutfaktansa Tersane ve Derihanelerinin vazgeçilmez girdilerinden biriydi. Sonra şehir ve ibadethane aydınlatmalarında peşinden ilk olarak konaklardan başlayarak hane aydınlatmalarında kullanılmıştı. 19. Yüzyılda Baltalimanı Anlaşması ile birçok tarımsal ürün gibi zeytin ve zeytinyağı da Osmanlı halkının gündemine girmişti. Osmanlı da “yed-i vahit” (Tekel sistemi) afyon tekeli ile başlamıştı. Daha sonraları pamuk, tiftik, yapağı, ipek, zahire ve zeytinyağı eklenmişti. 1838 yılında Baltalimanı Antlaşması ile bu tekel durumu kapitülasyonlar lehine kaldırılmıştı. 1850 yılına kadar “Hüda-i Nabit” (kendinden yetişen/Allahtan olan) sayılan zeytin, o dönemden sonra ticari değeri fazla ürünlerden sayılmıştı. 1850 yılında zeytinlik kuranlara yirmi beş yıl, yabani (delice) zeytin ağaçlarını aşılayarak oluşturanlara yirmi beş yıl daha ek vergi muafiyeti getirilmişti. 27 Haziran 1982 tarihli nizamname ile yeniden ihya edilip yetiştirilen zeytinlikler ilk mahsul senesinden itibaren üç yıl “öşür”den (mahsulün onda biri oranında alınan tarımsal vergi) muaf tutulmuştu. Aşılanmış zeytinliklerin iki ila beş yıllıkları on yıl müddetle; beş yıldan fazla aşılı olanlar ise yedi yıl müddetle öşürden muaf tutulmuştu.

19.Yüzyılda zeytinyağı özellikle İstanbul, İzmir ve Trakya da sonra Bursa da değer görmeye başladı. O tarihten itibaren yavaş yavaş başta saray olmak üzere sofralarda görülmeye başlamıştı. Osmanlı kayıtlarında İstanbul’un zeytin, zeytinyağı ve sabun gelen yerler şöyle sıralanmıştır; Midilli, Kazdağı, Girit Kandiye-Hanya, Resmo, Atina, İzmir (özellikle sabun), Edremit, Molova, Ayvalık, Cunda ve Eğriboz’dur.

Zeytinyağı aslında yalnızca yağ değildir, Şarabın yalnız üzüm suyu olmadığı gibi, zeytinyağı yaşam tarzıdır.

 

Kaynakça:

  • ARİSTOTELES. Atinalıların Devleti. Çeviren: Ari Çokona. İş Kültür Yayınları. V. Basım. İstanbul, 2018
  • DURMUŞKAYA Cenk. Karatavuk ve Zeytin. Tübitak Bilim Teknik Dergisi. Ocak 2006.
  • ERYILMAZ Aytaç. Geçmişten Günümüze Zetin ve Zeytinyağı (Dünya-Akdeniz-Türkiye). Mart Matbaası. Ocak, 2020
  • Tarih. Çeviren: Müntekim Ökmen. İş Kültür Yayınları. XV. Basım. İstanbul, Ocak 2019.
  • HESİODOS. Theogonia / İşler ve Günler. Çevirenler: Azra Erhat – Sabahattin Eyüboğlu. İş Kültür Yayınları. IV. Baskı. İstanbul, Kasım 2018.
  • İNCİL Çağdaş Türkçe Çeviri. Kitabı Mukaddes Şirketi. İstanbul, 1990
  • KAHYAOĞLU Mehmet. Barışın ve Devamlılığın Sembolü, Zeytin. Metro-Gastro Dergisi. Sayı:63 Sayfa: 92-94. Ekim, Kasım, Aralık 2011.
  • KARABİNA Satı, İFLAZOĞLU Nurhayat, KARAKUŞ Hangül, KUVVETLİ Muhabbet. Mutfaktaki Kutsal Emanet. Zeytin Bilimi Dergisi. Cilt: 6, Sayı:2, Sayfa: 99-104 Haziran, 2016.
  • KUTSAL KİTAP (Tevrat, Zebur, İncil). Kitabı Mukaddes Şirketi. Korea, Ağustos 2018
  • ÖZEL Kübra, ÖZKAYA Fügen Durlu. Moleküler Gastronomide Zeytinyağı. Zeytin Bilimi Dergisi. Cilt: 6, Sayı:2, Sayfa: 49-60 Haziran, 2016.
  • SEZGİ Gülistan, ÖZKAYA Fügen Durlu. Moleküler Gastronomide Zeytin. Zeytin Bilimi Dergisi. Cilt: 6, Sayı:2, Sayfa: 111-118 Haziran, 2016.
  • TARHAN Nilay, ARSLAN Miray, ŞAR Sevgi. Bazı Tıbbi Bitkiler ve Onlara Dair Mitoslar. Lokman Hekim Dergisi, 2016; 6 (1): 1-9
  • TEKİN Murat ADININ BÜYÜKLÜĞÜNÜ TARİHTE YAŞAYAMAYAN BİR HELLENİSTİK PONTOS KENTİ: EUPATORIA/MAGNOPOLIS (YENİ BULGULAR VE GÖZLEMLER IŞIĞINDA LOKALİZASYONUYLA İLGİLİ YENİ BİR ÖNERİ). TÜBA-AR 27/2020. DOI: 10.22520/tubaar.2020.27.012
  • TİRMİZİ. Şemail-i Şerif Şerhi. Yayına Hazırlayan: Prof. Dr. Mehmet Yaşar Kandemir. Tahlil Yayınları. 3 Cilt. İstanbul, Temmuz 2020.
  • ÜNSAL Artun. Ölmez Ağacın Peşinde Türkiye’de Zeytin ve Zeytinyağı. Yapı Kredi Yayınları. 7. Baskı. İstanbul, Ekim 2008
  • YAZGÜLLER Serap. Sanat Tarihi ve Mitoloji. İstanbul Üniversitesi Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi, Ders Kitabı.
  • Zeytin Yetiştiriciliği ve Hastalık-Zararlı Takvimi. Tariş Yayınları. İzmir, 2000
  • ANADOLU’DA ZEYTİN. https://www.elez.com.tr/pages/anadoluda-zeytin
  • Kuran-ı Kerim Meali. https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Abese-suresi/5782/24-32-ayet-tefsiri
  • https://peyzax.com/zeytin-agacinin-mitolojik-hikayesi/#:~:text=Bu%20zeytinya%C4%9F%C4%B1%2C%20senin%20tap%C4%B1na%C4%9F%C4%B1n%C4%B1%20ayd%C4%B1nlatan,aras%C4%B1ndaki%20bir%20yar%C4%B1%C5%9Fma%20sonucu%20olu%C5%9Fur.

Özdenbekir KARAKAŞ

1970 Kasımında İstanbul da doğdu ve Galata bölgesinde büyüdü. İstanbul’u İstanbul yapan tüm toplumsal yapılarla geçen bir çocukluk hayatı ile Galata’da Okçu Musa İlkokulu’nda başlayan ve sonrasında Bahçelievler Fikret Yüzatlı İlkokulu, Bahçelievler Ortaokulu, Şişli Endüstri Meslek Lisesi ile devam eden eğitim hayatı, Yıldız Üniversitesi’nde Kocaeli’de devam etti. Özel sektörde satış, pazarlama, yatırım, planlama ve yöneticilik pozisyonlarında uzun yıllar çalışma hayatı devam ederken Anadolu Üniversitesi’nde Felsefe okuma dönemi de oldu. Almanca biliyor. Özellikle Bizans dönemi başta olmak üzere, Selçuklu ve Osmanlı kuruluş dönemiyle ilgili birçok araştırma yapmış bulunuyor. Ayrıca uzun süredir üzerinde çalıştığı M.S. 500 adlı belgesel-dökümantasyon çalışması içerisindedir. Bunlar dışında ‘dolandırıcılık’ konusuyla ilgili basıma hazır hale gelmiş çalışması, büyük olasılıkla 2021 Mart veya Nisan gibi kitap olarak yayınlanacak. Tarım konusunda da hem bir erozyon eğitmeni hem de organik tarım uzmanı olarak çalışmalar yapmaktadır. Özellikle Tıbbi ve Aromatik Bitkiler ve Endemik Bitkilerle ilgili yoğun bir çalışma içindedir. Türkiye de eksiklik olarak gördüğü Yönetim Felsefesi ile Strateji ve Planlama konularında da çalışmaları var. Email: [email protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:

BU MAKALELER İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR!

  • YENİ
Romanlarda Sosyal ve Kültürel Yaşam

Romanlarda Sosyal ve Kültürel Yaşam

Emel ÖRGÜN, 2 Kasım 2024
“İki Kasım 1943” Karaçay Sürgünü

“İki Kasım 1943” Karaçay Sürgünü

Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN, 2 Kasım 2024
Bir Zamanlar Kültürpark

Bir Zamanlar Kültürpark

Haber Merkezi, 2 Kasım 2024
Söğütlülü Destancı Aşık Ali Şahin

Söğütlülü Destancı Aşık Ali Şahin

Haber Merkezi, 2 Kasım 2024
“Cumhuriyet Türküsü”

“Cumhuriyet Türküsü”

Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN, 26 Ekim 2024
Kefir’deki Vatan Yahut Kefir’in Kökeni

Kefir’deki Vatan Yahut Kefir’in Kökeni

Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN, 26 Ekim 2024
Söylev’in Okunuşunun 97. Yılı

Söylev’in Okunuşunun 97. Yılı

Nevin BALTA, 16 Ekim 2024