Quantcast
Nar’ın Masalı… Tüm zamanların ölümsüzlük iksiri – Belgesel Tarih

Özdenbekir KARAKAŞ
Özdenbekir  KARAKAŞ
Nar’ın Masalı… Tüm zamanların ölümsüzlük iksiri
  • 17 Ocak 2021 Pazar
  • +
  • -
  • Özdenbekir KARAKAŞ /

Loading

(“Dört Kutsal Meyve; Nar, İncir, Üzüm, Zeytin” adlı çalışmamdan Nar özeti)

“Başı taa havalarda, ışıyan ve övünen mor salkımlarla,
Tehlikelere açık, söyleyin, o çılgın nar ağacı mı,
Dünyanın orta yerinde şeytanın fırtınasını ışıkla parçalayan,
Ve günün, üzeri türkülerle işli sırmalı örtüsünü
Boydan boya yayan, söyleyin, o çılgın nar ağacı mı,
Günün ipek giysilerinden bir anda soyunup kurtulan?”
(Odisseus Elitis’in “Çılgın Nar Ağacı” şiirinden
bir bölüm- Çeviren: Cevat Çapan)

Nar Ağacı, Karla Gudeon / www.covegallery.com

Kadim Mısırlılara göre dünyanın ilk meyvesidir. Aslında ilk kültüre alınmış bitkilerin başında gelmektedir. İlk insanların Cennet mitinde Nar ile Elma uygarlıkların ve inançların mitlerinde paylaşılmıştır.

Nar (Punica granatum), kınagiller/nargiller (Lythraceae) familyasından, içinde küçük çekirdekleri ve meyve gövdesini oluşturan yüzlerce tanecik bulunan, hafif ekşi ve bazen tatlı tadı olan, ılıman iklimlerde yetişen bir meyve türüdür.

Latince ismi Punica granatumun kabaca Fenike elması anlamına gelmesi, Fenikelilerin yemişi Akdeniz havzasında taşımış olduklarını akla getirmektedir. Buna dayanarak Botanikçi Carl Linneaus 1793 yılında Species Plantarum kitabında, narın bilimsel tanımlanmasını yaparken, Fenike anlamına gelen Punica adını kullanmıştır. Nar kelimesi etimolojik olarak Fars ve Kafkas dillerine eski Mezopotamya veya Anadolu dillerinden mirastır. Kültepe kazılarında elde edilen kil tabletlerde Akadca’nın en eski Asur lehçesiyle yazılmış haliyle nar için “lurmum” kelimesi karşımıza çıkmaktadır. Geç dönem Akadcasın da Hitit etkisiyle “nurmu” kelimesi görülmeye başlamıştır. Hititçe metinlerde “nurati” ve “nuúrma” kelimeleri ile ifade edilmektedir. Bu Hititçe söyleyiş özellikle Ermenice de “nur” ve Farsçadaki “anâr/nâr” kelimelerinin atalarıdır. Arapça da aynı zamanda Farsçadaki gibi hem ateşi hem de meyveyi anlatan kelime yine “nâr”dır. Aynı zaman da Arapçaya Farsçadan girmiş kelimelerden biridir. Farsça da nar kelimesi “ateş, kırmızı” anlamında da kullanılmaktadır. Nar aynı zamanda İspanya’nın Granada kentine ve Antalya’nın Side kentine adını vermiştir (Granada –Latince- ve Side –Yunanca- “nar” anlamına gelmektedir).

Nar Ağacı, Canan Berber/

Narın ilk olarak İran’da ortaya çıktığı düşünülmektedir. Biyocoğrafya uzmanı olan ve kültür bitkilerin ilk defa nerede ve ne zaman ortaya çıktığı araştıran ünlü Rus bilimci Nikolai Vavilov, nar bitkisinin gen merkezinin İran olduğunu ve oradan Asya ve Hindistan’ın sıcak bölgelerine yayıldığını bildirmektedir. Günümüzde özellikle Akdeniz ülkelerinde yaygın bir şekilde yetiştirilen narın bu havzaya yayılması da Finikeliler tarafından gerçekleştiriliyor. İpek yolunun da narın dağılmasında büyük bir önemi bulunuyor. Sert bir yapısı olması nedeniyle uzun süre bozulmadan muhafaza edilebilen bu lezzetli meyve İpek yolunda seyahat eden kervanlar aracılığıyla Çin’e ve diğer Uzak Doğu ülkelerine ulaşıyor. Afganistan ve Pakistan’dan Himalayalar’a kadar geniş bir alanda yetişir. Gürcistan, Ermenistan ve Karadeniz’in doğu kıyılarında yabani nar bahçeleri vardır. Ermenistan, Azerbaycan, Türkiye, İran ve Hindistan nar yetiştiriciliği yapılan ülkeler arasındadır. Özbekistan’da nar çok yetiştirilmekte ve Türkiye’ye ihraç edilmektedir. Ayrıca, tarih öncesi zamanlardan beri Akdeniz ülkeleri ve Kafkaslarda nar yetiştiriciliği yapılmaktadır. Nar, kurak iklimlerde de yetişebildiğinden, Güneydoğu Asya’da, Malezya’da, tropikal Afrika’da da yetiştirilir. İpekyolu ve deniz tüccarları aracılığıyla Güney Çin’e ve Güneydoğu Asya’ya ulaşan nar, bu bölgelerde de yetiştirilmektedir. 18. yüzyılda İspanyollar tarafından Latin Amerika ve Kaliforniya’ya da getirilen nar, 2000’li yıllardan itibaren Kaliforniya ve Arizona’da ticari bir ürün olarak değer kazanmıştır.

Türkiye’de pek çok yerde gözüken nar yoğunlukla Ege ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinde ekine alınmıştır. Özellikle Denizli İli Irlıganlı kasabasında yoğunlukla yetiştirilmektedir.

Meleklerin payı, içki kültüründe önemli külttür. Tüm tanrılar ve tanrıçalar ile insanların bir ölmüş yakınının adını anarak bir lokmayı yere dökmesi, yeniçağ kültüründe meleklerin payı olarak adlandırılmıştır. İlk yudum meleklerin hakkıdır. Bu kültün kaynağı, narın yere atılarak parçalanması kültünden geldiği tahmin edilmektedir.

Nar, kültüre alınan en eski meyve türüdür. Bu nedenle birçok ulusun kültüründe ve mitolojisinde önemli yere sahiptir. Narın üretkenliğin sembolü olduğu çok eski zamanlardan beri düşünülmektedir. İran, Kafkas, Hint, Arap ve Anadolu uygarlıklarının tamamında başlangıçtan itibaren konu edilmiştir. Küçük bir örnek olarak bugünkü Antalya’da bulunan Pamfilya antik kentinde üzerinde nar motifleri olan paralar bulunmuştur. Nar’ın tarih yolculuğuna Anadolu coğrafyasından başlayarak gidelim, MÖ 2000’ler gibi “Asur Ticaret Kolonileri Dönemine” gidelim. Çünkü Anadolu coğrafyasında bulunan eski yazı tabletleri Kültepe kazılarında bu döneme ait olarak bulunmuştur. O dönem ki tabletler de nar için ne deniliyormuş tabletlerde; “Kültepe metinlerine göre, Anadolu’da bilinen bir diğer meyve nardır. Nar anlamında kullanılan lurmum kelimesi, şu ana kadar sadece iki metinde kayıtlıdır. Bu belgelerde de nar lurmatum olarak çoğul formuyla karşımıza çıkmaktadır. … ‘2 me-at 10 lu-ur-ma-tim 1GİN KU.BABBAR si-im-si-na (210 –adet- narın fiyatı 1 seqel gümüştür)’. Bir başka tablette ’…80 lu-ur-ma-tum (80 nar)’. … İki metin dışında, narın Eski Asurca belgelerde geçmemesi, diğer meyvelere göre fazla talep edilmediğini akla getirmektedir. Nar yetiştiriciliği, Orta Anadolu’da sık görülmemektedir. Bugün bilinen Çorum’un Kargı ilçesinde nar yetiştiriciliğinin yapıldığıdır. Şayet, o dönemlerde Anadolu’da nar yetiştiriliyor ise, incir örneğinde olduğu gibi Anadolu’nun iklimi ve toprağı özel bölgelerinde yetiştirilmiş olmalıdır.” (ÖZ, 2014)

Hititlerin Nuurmu dediği nar artık hem mutfaklarında hem de tıbbında yerini almıştır. Dinsel bir kült de olmuştur. İki yemekte et yemeğidir. İki yemekte kullanılan ürünlerden biri de nardır. Bu Hitit yemekleri Zalpa ve Eşri’dir.

Ešri (Hititçe “Heykel, şekil, figür, resim, temsil”)

Bu çalışmada tartışılacak en önemli nokta Hitit mutfak kültüründe kıymanın bilinip bilinmediği. Şiş kebap için tanımlamalar veya şiş kebap olarak yorumlanabilecek ifadeler Hitit metinlerinde yer almakla birlikte, A. Ünal’ın son derece haklı olarak belirttiği gibi kıyma ile ilgili bir ifadeye rastlanmaması, kuşbaşı etten ya da zırhla çekilen etten şiş kebap yapılmamış olduğu anlamına gelmez. Ayrıca B. Brandau ile H. Schickert’in Hititler üzerine yazmış oldukları popüler kitapta yaptıkları tarifi de bir dereceye kadar ciddiye alarak “Kizzuwatna usulü koyun budu” yapılabilir. Brandau’nun ve bizim yaptığımız tariflerin her ikisi de aşağıda verilmiştir.

Malzemeler:

1 kilogram zırhla doğranmış ya da taşla ezilmiş koyun eti, 1 adet koyun şişek iç kapak (2 kg kadar bir ağırlıktadır), 2 adet narın suyu ve taneleri, 250 gr kuru ekmek kırıntısı, 2 adet yumurta, 200 gr koyun içyağı, 25 gr tuz, 400 gr tereyağı veya zeytinyağı

Hazırlanması:

İç kapak eti delinerek ortası açılır. Çıkan et parçaları taşla ezilir veya zırhlanır. Koyun içyağı zırhlanır veya ezilir. Zırhlanmış et iki adet narın taneleri, kuru ekmek kırıntısı, zırhlanmış koyun yağı, yumurta ve tuz yoğrulur. İç kapak etinin içi bu karışımla doldurulur. Açık uçları dikilerek kapatılır. Kor haline getirilmiş ateş üzerinde kalınca bir ağaç dalına geçirilip çevrilerek veya önceden kızdırılmış ve külleri temizlenmiş fırında ağaç dalına geçirilmeden ortalama 3 saat pişirilir. Çevrilirken zaman zaman yağlanır.

Brandau ve Schickert’e göre “Kizzuwatna usulü koyun budu”

Bir koyun budunun (yaklaşık 1,5 kg) kemikleri çıkartılır, içi-dışı tuzlanır. 500 g çekilmiş kıyma, tuz, 1 diş dövülmüş sarımsak, 2 olgun narın suyu ve çekirdekleri, 1 yemek kaşığı ekmek kırıntısı, 1 yumurta ile yoğrulur. Koyun budu bu harçla doldurulur. Ağzı dikilir. Üzerine sıvı yağ sürülür ve odun kömüründe çevire çevire 1,5 saat ya da 1 saat 45 dakika çevrilir. Ara şıra ateşe kişniş veya kuru biber yaprakları atılır.

Zalpa

Metinlerde rastlanılan en ayrıntılı yemek tariflerinden biri, kurban edilen koyunun uzuvlarının parçalandıktan sonra ciğer ve yüreğin açık ateşte kızartıldığı, koyunun uyluk olması muhtemel kısmının nar taneleri ve yağlı kuşbaşı etlerle doldurulduğu ve tanrının huzuruna getirildiği şeklindedir. Ancak bu metinde etin nasıl pişirildiğini belirtmemekle birlikte, A. Ünal’ın belirttiği gibi bu yemeği yapacak olan, ‘aşçılıktan anlayan birinin tencere veya güvecin kapağını kapatıp, hemen fırına, daha iyisi Konya usulü kuyuya indiresi geliyor’. Hititlerin de böyle yapmış olabilecekleri akla yatkın bir olasılık olabileceğinden bu yönde yapılan denemeler sonucu Zalpa adını verdiğimiz yemek için aşağıdaki tarif geliştirilmiştir.

Malzemeler:

300 g koyun ciğeri, 300 g koyun yüreği, 300 g koyun eti (orta yağlı), 1 adet but yarması (şişek veya kapak; ortalama 3,5 kg ağırlığındadır), 600 g nar tanesi, 50 g tuz

Hazırlanması:

Ciğer ve yürek tuzlanır. Ayrı ayrı ızgara yöntemi ile pişirilir. But yarması bir bıçak ya da şiş yardımı ile ortası oyularak iyice delinir. Çıkan parçalar ve orta yağlı koyun eti ızgara yapılarak veya açık ateşte kızartılır. Pişirilen ciğer ve yürek kuşbaşı veya dilimler halinde doğranır. Ayıklanmış nar taneleri, ciğer, yürek ve kuşbaşı et parçaları but yarmasının içine doldurulur. Doldurulan kısım mutfak ipiyle dikilir. Bir kalın dal parçasına geçirilen but yarması ateş üzerinde çevrilerek veya bir dala geçirilmeden fırına verilerek pişirilir.” (ALBAYRAK, SOLAK, UHRİ 2008)

Hititler tarla ve bahçelerde çeşitli sebze ve meyve yetiştirmişlerdir. Baklagillerden fasulye, mercimek, kır fasulyesi gibi bitkiler yetiştirilir. Sebzelerden soğan, pırasa, lahana, sarımsak, susam, salatalık, meyvelerden üzüm, hurma, elma, erik, armut, alıç, kayısı, Antep fıstığı, ceviz, fındık, kiraz, muşmula, nar, zeytin yetiştirilirdi. Ayrıca tabletlerde henüz isimleri tercüme edilmemiş birçok bitkinin yetiştirildiğini görüyoruz. Meyvelerin birçoğu kurutularak, kış aylarında tüketilmek üzere saklanıyordu. (AKIN, BALIKÇI 2018)

Hitit’in kutsal tanrısı Kybele’nin simgelerinden biri de “nar”dır. Kadın tanrıça figürü Anadolu mitolojisinde çok önemli bir yer tutmaktadır. Hitit’in Kybele’si ile Frig uygarlığının Kubaba’sı çok benzer yönlere sahiptir. Kubaba ve Kybele ikonografileri birbirine benzemesine rağmen (giysiler, aslanların eşliği, nar) bazen derin farklılıklarda bulunmaktadır. (ŞAHİN, 2017)

“… yeni Hitit merkezi olan Karkamış’ta, daha sonra Sardes’te kadın kutsallığı statüsünde değer kazanması sayesinde önemini artırdı. Bu dönemde tanrıça genellikle otururken ya da ayakta, iki erkek tanrı arasında profilden betimlenmiştir. Tanrıçanın ana atribüleri arasında yer alan, ayna ve nar (Karkamış’ta), mısır koçanı, tanrıçanın bereketi ve doğurganlığı ve güzelliği ile ilgiliydi.” (ŞAHİN, 2017)

Anadolu tarihinde 4000 yıl geriye gittiğimizde yine narın üretildiği, tüketildiği toplum hayatında bir besin olarak yer aldığı yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkmaktadır. 2019 yılında Kilis yöresinde yapılan bir kazı çalışmasında narın izine rastlandı;

Türkiye-Suriye sınırındaki Oylum Höyük’te yürütülen kazı çalışmalarında, 4.000 yıllık olduğu tahmin edilen kömürleşmiş nar kabuğu parçası bulundu.

Oylum Höyük’te bulunan 4.000 yıllık nar kabuğu, yanarak kömürleştiği için günümüze kadar ulaşabilmiş.

Kilis’teki höyükte yürütülen arkeolojik kazılarda elde edilen veriler ışığında Kilis ve çevresinin, özellikle zeytin, üzüm, bezelye, susam ve nar üretimi konusunda önemli bir konuma sahip olduğu belirlendi.

Prof. Dr. Atilla Engin, yörenin başta zeytin, badem ve buğday gibi birçok ürünün ana vatanı olarak bilindiğini söyledi.

Prof. Dr. Engin, boyutu itibarıyla Oylum Höyük’ün, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin en büyük höyükleri arasında yer aldığını belirterek, bu yılki kazı çalışmalarında Orta Tunç Çağı’na ait tabakalarda nar üretimiyle ilgili önemli bulgular tespit ettiklerini söyledi.

Kazı alanında özellikle zeytin ve üzüm çekirdekleri gibi karbonlaşmış tarım ürünlerine ait izlere sık rastladıklarını bildiren Engin, yörenin, tarım alanında önemli bir geçmişe sahip olduğunu belirtti.

Engin, yüzeyden yaklaşık beş metre derinlikte nar kabuğu bulunduğunu ve yaklaşık 4000 yıl önceye tarihlenen yerleşim tabakası (Orta Tunç Çağı) içinde olduğunu söyledi. Nar kabuğu yanarak kömürleştiği için çürümeden günümüze kadar ulaşabilmiş.

“Oylum Höyük’te yaptığımız kazı çalışmalarında, Orta Tunç Çağı tabakalarında geçtiğimiz yıllarda özellikle zeytin ve üzüm çekirdekleri gibi karbonlaşmış tarım ürünlerine ait izler buluyorduk ancak bu yılki çalışmalarımızda yaklaşık 4.000 yıl öncesine tarihlenen tabakada yanarak karbonlaşmış bir nar kabuğu parçası bulduk. Bu önemli ve ilginç bir buluntu oldu. Biliyoruz ki içinde bulunduğumuz Gaziantep ve Kilis bölgesi ‘Bereketli Hilal’in kuzey batısında yer alan insanlık tarihinde de önemli bir yerleşim bölgesi. Burada Tunç çağlarına ait yazılı kaynaklardan da bildiğimiz üzere nar, önemli tarım ürünleri arasında. Yine Mezopotamya belgelerinden bu bölgede ‘Armanum’ adında yukarı Fırat havzasında yer alan ancak yeri tespit edilemeyen bir kent var.”

Armanum’un Semitik dilde “narlık” anlamına geldiğini ve özellikle Halep çevresi ile Kilis Ovası’nda da geçmişte yoğun bir şekilde nar üretilip tüketildiğini anlatan Engin, nar kalıntılarının polen analizleriyle bulunmasının çok kolay olmadığını dile getirdi.

Prof. Dr. Engin, daha önce nar izlerine rastladıklarını ancak ilk defa kabuğu yanarak karbonlaştığı için belirgin bir nar kabuğu bulduklarını söyledi.” ( https://arkeofili.com/kiliste-4-000-yillik-komurlesmis-nar-kabugu-bulundu )

Burada hemen belirtmek gerekir ki, Armanum bugün Ermenistan’ın adında hala yaşamaktadır (Armanium- Nar Diyarı)) Ermeni kültüründe de aynı İran kültüründe olduğu gibi “nar” kültü çok önemli bir yer tutmaktadır. Ermenistan ve İran başta olmak üzere aslında tüm Kafkasya da “nar” bir mit olarak merkezi konumda yer almaktadır.

M.Ö. 14. Yüzyılda, Türkiye Uluburun’da batmış olan kargo gemisinde pahalı yüklerin arasında narın da bulunması onun bu devirde pahalı ve lüks bir yiyecek olduğunu düşündürmektedir. (KAVRAKOĞLU, 2016)

M.Ö. 2.ve 1. Binyılda Eski Anadolu’nun önemli kültürlerinden olan Hitit, Frig, Urartu ve Lidya’nın ekonomisinin temeli tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Hititler’in tarım ürünlerinin başlıcası buğday ve arpa olup, bunun yanı sıra bezelye, fasulye, soğan, keten, incir, zeytin, üzüm, elma ve nar da yetiştiriliyordu.” (BÜLBÜL, 2017)

Şimdiye kadar anlatılanlar “nar”ın Anadolu coğrafyasında eski çağlardan itibaren görülmesini belirtmektedir. Mitoloji de ağaç ve meyve kültü her uygarlıkta kullanılmıştır. Eski ve medeniyetlerin ve tüm dinlerin mitolojilerde de ağaç ve bitkiler aynı hayvanlar ve doğa olayları gibi önemli çoğu zaman mucize şeklinde yer almakta, kimi zaman mucizelerin sonucu olarak ortaya çıkmakta kimi durumda simgesel olarak nitelikleri belirtmektedir. Nar meyvesi dişildir tüm mitolojilerde, kadındır. Eril varlığın kutsal kâsesidir, o yüzden içinde binlerce meyve barındırır. Aynı sperme kap görevi yapan rahim gibi. Nar bütün olarak rahimdir, kadındır. Meyve olarak sperm, tohum, hayattır. Nar, kutsal kâsedir. Nar meyvesi, sahip olduğu çok sayıda tohum ve kırmızı rengiyle, kadının üretkenliğini ve bekâretin evlilikle kaybedilmesini sembolize eder. Antik kültürler için kadınlığı en güçlü temsil eden meyvedir.

Nar; Birçok uygarlık ve dinlerde nar ağacı simge olarak kullanılmıştır. Nar meyvesi (küresi); dünyayı, içindeki taneler; insanları, her ikisinin arasındaki zarlar ise; insan gruplarının ayrımlarını simgelemektedir. Nar ağacı genellikle ejder objesiyle birlikte düşünülür.” (ATEŞ, 2012)

Ağaç kültü mitoloji ve doğa tarihine bakış açısından çok önemlidir. Kutsiyet verilen hatta kimi zaman tanrısallaştırılan insan dışındaki doğa varlıkları içinde hayvanlar ve ağaçlar ilk sıraya oturmaktadır. Budizm’de Buddha’nın altında Nirvana’ya eriştiği incir ağacı kutsaldır. Bu şekilde ağaca bir kutsallık atfedilmesi, zamanla, bazı ağaçlara özel birtakım nitelikler yüklenmesine sebep olmuş ve mesela servi hayat ağacının, nar ebediyet ve cennetin, çam ise kutsal gece ve yeni yıl ifade eden Noel’in sembolü görülmüştür. (İNANLAR, 2015)

Her toplumda değişik şemalarla betimlenen hayat ağacı kültünün etrafında süs olarak ya çam kozalağı ya da nar figürü bulunmaktadır. Yine ağaç kültü doğurganlık gücünü ifade etmektedir. Birçok uygarlık birçok ağaca doğurganlık sembolü yüklemiştir. Örnek Asurlar da doğurganlık gücünü içinde sakladığında, doğurganlık cevheri taşıdığına inanılan ağaçlar asma, nar, köknar, sedir ya da meşedir. (ATEŞ, 2012)

Anadolu mitolojisi mucizevi doğumlar, tanrısal dokunuşlarla doludur. Frigya mitolojisindeki Attis hikâyeleri bu mucizelere iyi bir örnektir. O, Kybele ve Demeter’in âşık olduğu, genç, yakışıklı ve dürüst bir Frigyalı çobandır. Hâlbuki o çoban annesi Bakire Nana’nın bağrına koyduğu badem veya nardan hayat bulmuş bir mucizedir.

Başka bir söylenceye göre ise Frigya’da Pessinus yakınlarında Agdus olarak anılan bir kayalıkla temsil edilen Kybele kendisine âşık olan Zeus’tan hamile kalır. Agdistis adında bir çocuk dünyaya getirir. Agdistisin gücünü kıskanan tanrılar su içtiği dereye şarap karıştırırlar. Agdistis çıldırıp erkeklik organını keser. Kandan yeryüzünde meyveli bir nar ağacı yetişir. Bu nar ağacından nar toplayan Sangarius nehrinin bakire kızı Nana hamile kalır. Babasının korkusundan çocuğu dağa bırakır. Çocuk bir keçi tarafından beslenir. Çocuğun adı Attis’tir. Bu yüzden pek çok anlatıda “he goat” olarak tanımlanır. Attis uygun yaşa geldiğinde kralın kızıyla evlenmek için Pessinuss’a döner. Ancak Agdistis de ona âşık olur. Düğün gecesi onu çılgına çevirip kendini hadım eder. (ATEŞ, 2012)

Anne ve baba arasındaki cinselliği içermeksizin meydana gelen böylesi mucizevi doğum hikâyeleri, dünya mitolojilerinde sık rastlanılan olgulardandır. Ortadoğu’da Tanrı Attis’in, bir nar veya badem yiyerek hamile kalması sonucu Tanrıça İştar’dan (veya Bakire Nana’dan), Yunan mitolojisinde de Perseus’un, kendisini bir altın sağanağı halinde ziyaret eden Zeus’tan hamile kalan Bakire Diana’dan doğduğuna inanılması, hatta Bakire Meryem’in Efes’te hamileliğinin ilk döneminde yanındaki ağaçlardan birinin nar olması ve yerinden kalmadan narla da beslenmesi gibi birçok mitolojik duruma inanılmaktadır. (İNANLAR, 2015)

Persephone, Zeus ve Demeter’in güzeller güzeli kızı. Aynı annesi Demeter gibi o da ekinlere, toprağa, ilkbahara ve çiçeklere hayranlık duyar. Persephone babası Zeus’tansa, annesi Demeter’e düşkündür. Zaten Zeus da Hera’nın hışmından dolayı pek de öyle ilgi gösterebilecek veya babalık yapabilecek durumda değildir. Persephone’ye mitoloji de Kore/Kora adıyla da rastlayabilirsiniz. Böyle annesinin biriciği küçük tanrıçanın mitolojik hikâyenin kahramanı olabilmesi için bir trajedi kurbanı olması gerekir ki, hikâye başlayabilsin.

Hades, Zeus’un kardeşi ve Yeraltı dünyasının tanrısı. Zeus gökyüzünde ne ise Hades’te yeraltında o. Hades kötü biri mi? Hayır, Zeus ne kadar iyi veya kötü karakterse o da o kadar iyi veya kötüdür. Persephone doğa da güle oynaya dolaşırken, Hades bu güzelliği bir şekilde fark ediyor ve planlar kuruyor, onu yeraltı krallığına alabilmek için. Bir gün yine kızımız küçük tanrıça çiçekleri koklarken Hades birdenbire 4 yardımcı (mahşerin dört atlısı motifi) ile beraber toprağı yararak ortaya çıkıyor ve kızcağızı yarılmış topraktan içeri alıyor, yarık sonrasında hiçbir şey olmamış gibi kapanıyor.

Hades kızı yeraltına almıştır ama sorun daha yeni başlamaktadır. Demeter kızından haber alamayınca çok sinirlenmiş, Bereket tanrıçası öfkesinden ne yapacağını bilemez, hemen Zeus’a gider. Fakat Zeus her zaman ki umarsız haliyle konuyla ilgilenmez. Zeus’un kızını geri getirmeyeceğini anlayan Bereket tanrıçası elindeki tüm gücü kullanır, kızını görene ve kızı yanına gelene kadar yeryüzünü kıtlığa mahkûm eder. Yeryüzü artık ürün vermiyor, bitkiler yeşermiyor büyümüyor, ağaçlar meyve vermiyor. Hayvanlar doğurmuyor ve süt bile vermiyordur. Zeus bakar ki pabuç pahalı mecburen devreye girer, Hadesle hem pazarlıklar yapar hem de Demeter’le Hades arasında arabuluculuk görevini üstlenir. Demeter Zeus’la beraber Hades’in yeraltı dünyasına giderler.

Bu ziyaret gerçekleşmeden önce zaten sorunun buralara kadar geleceğini tahmin eden Hades, Persephone’ye yeraltındaki narlardan dört tane yedirir. Hades’in yeraltındaki kurallardan en kesini bu dünyadan bir şey yiyip içenin bir daha yeryüzüne dönememesidir. Hades bu kurala dayanak oluşturmak için bu narları yedirmiştir. Yedirmesi sanki Persephone’nin isteğiyle olmuş ve Hades’in haberi hiç yokmuş gibi gerçekleşir.

Hades kardeşi Zeus’la tanrıça aynı zaman da müstakbel kayınvalidesi Demeter’i çok iyi karşılar. Zeus bu yeraltını hiç sevmemektedir ve kendini rahat hissetmemektedir. Aslında babasıyla girdiği mücadeleyi kazanamamış olsa bugün Gökyüzünün tanrısı Hades, yeraltının tanrısı Zeus olacaktı. Hades huzuruna gelen bu iki tanrının ziyaretinin sebebini çok iyi biliyordu, hazırlıklarını yapmış, bahanesini bile hazırlamıştı.

Demeter kızının verilmesini ister, Hades buna hazır olduğunu fakat büyük bir sorun olduğunu bu yüzden Demeterin isteğini yerine getiremeyeceğini belirtir. Nedir bu büyük sorun? Persephone yanlışlıkla yeraltı yiyeceklerinden yemiştir ve yukarıya çıkmasına imkân yoktur. Demeter bunu duyunca daha da öfkelenir, Hades korkmuş gibi davranır, korkmuştur ama elinden bir şey gelmektedir. İş birliğinden kaçmadığını göstermek amacıyla uzlaşmacı bir dil kullanır, alttan alır Demeter karşı. Zeus devreye girer, kardeşinin bir şey çevirdiğinin farkında olarak arabuluculuktan, pazarlıkçı konumuna geçer. Çünkü kontrolü eline almaya mecbur olduğunu bilmektedir. Demeter’n bu sorun çözülmezse neler yapabileceğini ve yeryüzünü ne hale getirebileceğini gözleriyle görmüştür. Zeus pazarlıkların sonunda Hadesi bir noktada anlaşmaya mecbur kılar. Bu anlaşmaya göre Persephone yılın altı ayını yeraltında (bu altı özellikle sonbahar ve kış olacak) Hades’le geçirecek, geri kalan altı ayı (bu altı ay da özellikle ilkbahar ve yaz olacak) annesi Demeter’le geçirecektir.

Bu mit antik Yunan da çok önemli idi. Zira Yunanlı kadınların bu olayı kutladıkları Thesmophoria Bayramı vardı ve tam sekiz gün sürüyordu. Bu bayramda mutlaka nar yenilir ve bir genç kız nar güzeli seçilirdi. Antik Grekçeden itibaren nar tohumunun karşılığı olan “kokkos” ile kızıl renginin karşılığı olan “kokkinos” aynı kökten gelmektedir. Ve kokkinos kokkos’tan türetilmiştir.

Nar Yunan mitolojisinde nar hem Hera’ya adanmıştır. Hem de Afrodit’in kutsal meyvesidir. Paris Afroditi bir nar ile ödüllendirmiştir. Hem kutsaldır hem de yasaklı gibidir. Bu yasaklı meyve olma durumu yalnızca Yunan tragedyasına has değildir sonrasında İngiliz edebiyatının ölümsüz eserlerinden biri olan Romeo ve Juliet’te karşımıza çıkar. Talihsiz âşıklar Romeo ve Juliet aşklarının saflığını ve imkânsızlığını konuşurken bahçedeki nar ağacının üstündeki bülbül ötmeye başlar. Romeo nar ağacının üstündeki bülbülün ötüşü ile beraber Juliet’e “eğer yaşamak istiyorsam gitmeliyim. Burada kalırsam, ölürüm” der. Bazı hikâyelerde nar pek de mutluluk, bereket getirmemiştir.

Mitoloji de aşkın meyvesi olarak bilinen nar, bereketin, verimliliğin, doğurganlığın bir sembolüdür. Yunan mitolojisinde ve eski Yunan kültüründe benzer anlamlar taşır. Yunan mitolojisinde büyük Tanrı Zeus nar meyvesini ikiye böler yarısını Tanrıça Hera’ya verir, diğer yarısını kendisi yer. Böylece yeni bir beraberlik doğar. Nar, içindeki sayısız taneleri kadar da sonsuz bir aşkın doğmasına neden olur. Mitolojideki bu davranış modeline bağlı olarak, Eski Yunan’da genç bir erkeğin bir genç kıza narın yarısını vermesi, onunla hayatı paylaşmak ve tıpkı nar meyvesinin taneleri gibi çoğalmak istediğini ifade eder. Nar meyvesi aşkı, nar taneleri ise üreme ve çoğalmayı simgeler. (SIVACI, 2005)

Antik Yunanda gelin, gelin geldiği evin eşiğinden ilk adımını bir narı dişleyerek atarmış. Gelinin bu hareketi kocasının emrine ve koruması altına girdiğini gösterirmiş. Çünkü bereket tanrıçası Demeter’in kızı Persophone de yeraltı dünyasının hâkimi Tanrı Hades’e nar yiyerek bağlanmıştır. Bugün bile Yunanistan’da evliliklerin bolluk ve refah içinde geçmesi ve evlerin çocuklarla dolması için gelinler yeni evlerinin kapısından içeri girerken nar taneleri serpilmektedir. Günümüz Yunanistan’ın da hala ölülerin arkasından buğday, üzüm, ceviz, badem ve narla yapılan koliva hazırlanmaktadır. (KAVRAKOĞLU, 2016)

Tanrıça Afrodit’in kutsal meyvesi nardır. Aşk ve şehvet tanrıçası Afrodit kutsal nar ağacını Kıbrıs adasına kendi eliyle dikmiştir. Olimpos dağının zirvelerinde entrika ve mit bitmez. Efsaneye göre, şarap tanrısı Dionysos aynı zaman da bir ağaç tanrısıdır. Dionysos, üvey annesi Hera’nın kışkırtmaları sonucu parçalanarak öldürüldüğünde, bedeninden akan kanlardan nar ağacı bitmiştir. Anemonlar Adonis’in, menekşeler Attis’in, narlar Dionysos’un kanından üremektedir. (KAVRAKOĞLU, 2016)

Eski Roma’da ise gelinlerin başları nar dalları ile süslenmiştir. Eleusis’te, Demeter’in rahipleri büyük Misterion törenleri sırasında nar dallarından taç giymişler, Demeter de sık sık elinde haşhaş ve nar tutarak betimlenmiştir. Nar Proto-Roman olan Etrüsk’lerin mezar motiflerinde ölümle ilişkilendirilerek kullanılmıştır.

Romalılar narı hem meyve olarak tüketmiş hem de şarap yapımında kullanmıştır. Neron’un en sevdiği içkinin nar ve ayvadan yapıldığı bilinmektedir. Roma döneminde ve Bizans’ta saray yemekleri hazırlanırken, öncelikle etin en güzel yeri, baklagiller, kuş etleri, sakatatlar, kurutulmuş meyveler ve kuruyemişler temel malzeme olarak kullanılmıştır. Kuşkusuz dinsel yaptırımlar gözetilerek yapılmaktadır. Örneğin Bizans’ta ‘yasak meyve’ elma neyse, Roma’da da nar, aynı şeyi ifade etmekteydi. Her ikisi de nefse hâkim olmakla ilişkilendirilmiş ve dikkatli tüketilmeleri beklenmiştir.

Nar, Asur devleti zamanında Mezopotamya da servi, sedir, çam, hurma, asma ile beraber kutsal ağaçlardan biriydi. Asur medeniyetinde ölüm ve hayatı, bereketi, aşkı, kutsal evliliği sembolize etmekteydi. Hayat ağacı Asur Ağacı olarak betimlenmişti bu uygarlıkta ve bu ağacın meyvelerinden bir de nardır. (KAVRAKOĞLU, 2016)

Nar genellikle tanrıçalarla bağlantılıdır. Sümer mitolojisinde tanrıça İnanna, tabletlerde, elma ve narı seven tanrıça olarak tanımlanmıştır. (KAVRAKOĞLU, 2016)

Mısır mitolojisinde dünyanın ilk meyvesi “nar”dır. Birçok dini tasavvur ve ilhamın Mezopotamya kültüründen özellikle Asur ve Babil’den Suriye, Ürdün ve İsrail’e yayıldığı ve Mısır’a ulaştığı tahmin edilmektedir. Mısır, Nil bereketiyle Mezopotamya bereketi gibi bu tasavvurları daha da büyütmüş, zenginleştirmiş, kendinden birçok unsur katmıştır. III. Tutmosis’in Karnak’taki Festival Tapınağı’nda firavunun yaptığı seferlerde gördüğü bazı hayvan ve bitki betimlemeleri vardır, o nedenle buraya Botanik Bahçesinin duvarlarında nar ağacı da resmedilmiştir. Mısır’da Yeni Krallık zamanında (M.Ö. 1550-1069) villaların bahçelerinde incir, hurma, elma ve nar ağaçları yetiştirilmiştir. Önemli kişilerin mezarlarında yiyecek sunuları arasında kurumuş narlar, nar biçimli objeler ve nar ağacı resimleri, sepet içinde ipe dizilmiş narlar bulunmuştur. Thebes’te Tutankamun’un (M.Ö. 15. Yüzyıl sonu) mezarında nar şeklinde oldukça büyük gümüş bir vazo narçiçekleriyle süslenmiştir. I. Seti’nin tapınağında hükümdar tanrılara nar ikram ederken resmedilmiştir. Bitki listesi verilen kitabelerde nar da vardır. Mısır da çok eskiden beri nardan şarap ve çeşitli aromatik içkiler yapıldığı bilinmektedir. Ve bu şaraba adı “shedeh”olarak kaydedilmiştir. Mısırlılar daha çok tatlı şarap sevmişler ve şaraplarına hurma ile nar suyu katmışlardır. (KAVRAKOĞLU, 2016)

Mısır’a M.Ö. 1500’ler de Suriye seferleriyle giren nar, kültürünün bir parçası haline gelmiştir. Mısır da dericilikte kullanılan endüstriyel bitkilerden biri olmuştur. Deri tabaklaması sırasında sarı rengi vermek için, nar kabukları kullanılmıştır. Mısır bahçeciliğinde yeri ayrıdır narı; açık parlak kırmızı renkte çiçeklerini bahçıvanlar, buketler halinde çiçek pazarlarında satmışlardır.

Budizm de ise nar, turunç ve şeftalinin yanında kutsal sayılan meyvelerdendir. Budist sanatında meyve simgeleri arasında hayatın olumlu etkilerinin özü olarak kabul edilir. Hatta bir Budist efsanesine göre şeytanî alışkanlıklarından dolayı çocukları yiyen kötü tanrıça Hariti, Buda’nın ona verdiği narı yiyerek iyileşmiştir. Nar, Budizm’de kutsallığının yanı sıra hayatın olumlu yönlerinin özü, hastalığı iyileştiren bir şifa kaynağı olarak kabul edilmiştir. (FLORIOTI, 2015)

Çin kültürü ve mitolojisinde geç dönem yansımaları olsa bile nar girdiği tarihten itibaren kendi kültünü oluşturmuştur. Çin de nar bolluğun ve ölümsüzlüğün sembolüdür. Çin coğrafyasına girişi de ölümsüzlük arayışında olan bir İmparatorları sayesinde olmuştur. Çin’e İran (veya Afganistan’dan) nar girdiğinde 石榴 Shíliú diye adlandırılmıştır. Düğünlerde evlenen çifte, nardaki taneler kadar oğulları olması için ortasından bölünmüş bir nar resmi hediye edilmektedir.

Han hanedanı elçisi Zhang Qian’ın narı Çin’e M.Ö. 135’te Kabil’den getirdiği söylenir ama M.Ö. 168’de mühürlenen bir mezardan çıkan belgede nar meyvesinin adı geçmektedir. Üç Krallık döneminde (M.S. 220-589) çok sevilen çiçekleri şiirlere konu oluyor, kırmızının en güzel hali ediliyordu; biçimi ve rengi dans eden bir cariye eteğine benzetilmektedir.

Çin Şi Huang, Çin’i birleştirerek tek ulus haline getiren ilk imparatordu.

20.yüzyılın en büyük arkeolojik keşiflerinden biri Mart 1974’de Çinin Shanxi eyaletinin bir köyünden gelen haberle gerçekleşmiştir. Bu köyde nar ve ayva bahçelerini sulamak için kuyu açmaya çalışan Çinli, küreği kilden yapılma bir şeye çarpmış, bunu Buddha heykeli sanmıştı. Bu durumu yetkililere haber verince birkaç ay içinde Çin devletinin tüm arkeoloji ve tarih bilim ordusu bu köye akın etmiştir.

Çin Şi Huang’ın mezarını bekleyen askerler

Bu Çin köylüsünün karşılaştığı şey gerçek insan boyutunda ustaca yapılmış binlerce kilden askerden biriydi. “Terrakota ordusu” olarak bilinen bu heykeller 2300 yıl öncesine, Çin’i birleştiren ilk İmparator Çin Şi Huang dönemine aittir. Bu İmparatora atfen bu ülke halen Çin olarak adlandırılmaktadır.

Bu arada terrakotta askerlerin yanı sıra yeni kazılarda gerçek boyutlarda kil at heykelleri, bronz kuğu, ördek ve turna heykelleri de bulundu. Ve konumuzla ilgili olarak kilden yapılmış nar objelerde bulunmuştur.

Çin Şi Huang ya da Qin Shi Huang (Çince: 秦始皇; Pinyin: Qín Shǐ Huáng, okunuşu: Çin Şı Huanğ), (MÖ 247- MÖ 210), ilk Çin imparatoru ve Qin Hanedanlığı’nın kurucusudur.

Hunlara ve diğer bazı kavimlere karşı Çin Seddi’ni inşa ettirmiştir. Çin’de ilk merkezî bürokratik devlet düzenini kurdu. Ülkeye herkes için geçerli olan bir yasa, para birimi, karayolu sistemi, ağırlık ve uzunluk ölçüleri ile yazı karakterlerinin standartlaşmış yazılış şekliyle yazı dilini kazandırmıştır. Halka eski gelenekleri unutturabilmek için, Konfüçyüsçü bilim adamlarınca yazılan bütün kitapların yok edilmesini buyurdu. Bu zararlı eylem, tarihe “kitapların yakılması” olarak geçti. Konfüçyüsçülük yerine legalizmi getirdi. Kurduğu sistem, sülâlelerin değişmesine rağmen günümüze kadar gelmiştir.

Terra Kotta askerleri, “ilklerin imparatoru” olarak bilinen Çin Şi Huang’ın mezarını koruyor. Bu derece güçlü bir imparator olmasına rağmen ölümden çok korktuğu bilinirdi.

Çin Şi Huang ölümsüzlük iksirini bulması için deniz yoluyla elçiler gönderiyordu.

Ölümsüzlüğü arıyordu Çin Şi Huang ve bu amaçla bütün coğrafyalara elçiler gönderip ölümsüzlük iksiri aratmıştır. Part devletine giden elçi (İran coğrafyasına) I. Arşak tarafından ağırlanmış ve İmparatorlarına götürmesi için aradığı ölümsüzlük iksiri olarak nar göndermiştir. İşte o arkeolojik kazıların yapıldığı köy o dönemin Çin merkezi idi ve Çin İmparatoru Part Kralından gelen narı yetiştirmek amacıyla bahçeler kurdurmuştur. Ne tuhaf bir rastlantıdır ki, o ölümsüz arayan İmparatorun, ölümsüz ordusu bir nar bahçesinin altında yaşamaya devam etmişti. İmparator ölümsüzlüğü bu kadar çok ararken eski Kralların ve alimlerin on bin yıl yaşadığı ve bunu sinabar (civa sülfür) içerek yaptıkları inancıyla kendisi de içtiği şaraplara cıva katmıştır. Ölümsüzlüğü arayan İmparator çok güvendiği ölümsüzlük iksirinin zehirlemesi sonucunda 39 yaşında ölmüştür. O nar bahçelerimi, hala yaşamaktadır. Keşke Çin’in isim babası ilk birleşik Çin’in babası Çin Şi Huang İranlı mevkidaşının ona göndermiş olduğu gerçek ölümsüzlük iksirini kullansaymış diyesi geliyor insanın. Sonrasında Çin mitolojisinde nar ölümsüzlüğün sembolü haline gelecektir.

İran mitolojisinde yenilmezliğin ve güçlülüğün sembolü olmuştur. İran mitolojinin en önde gelen karakterlerinden İsfendiyar (Esfendiyar) nar yedikten sonra olmuştur. Pehlevice yazılmış metinlerde özellikle “Bundehişn” de defalarca bu ağaçtan söz edilmektedir. Ve İran mitolojisinde nar en güzel meyveler arasında kabul edilmektedir. (YALBAZ, 2015)

Kadim İran sanatındaki en eski motiflerinden biri de nar motifi olarak kabul edilmektedir. Motifin elde bulunan ilk örneklerine, Pers öncesi (yaklaşık M.Ö. 8-7 yy.) Luristan uygarlığına ait bronzdan imal edilmiş küçük objelerde ve süs eşyaları üzerinde rastlanmaktadır. Sırasıyla Pers ve Part uygarlıklarının sanat süzgecinden geçtikten sonra, nar motifi bu kez Sasani döneminin resmi dini olan Zerdüştçülükte farklı bir kutsiyet kavramı atfedilmiş olarak karşımıza çıkar. (YALBAZ, 2015)

Zerdüşt ritüellerinde ve tapınma törenlerinde kullanılan ve kutsal sayılan nar meyvesi, “urvaram” olarak adlandırılır. Tüm yıl boyu yeşil kalan nar bitkisi, ruhun ölmezliğini sembolize eder. Aynı zamanda tek bir narın içindeki binlerce parça; refah ve zenginliğin işareti olarak nitelendirilir. Bu nedenle çocukların takdis törenlerinde nar taneleri, pirinç ve kuru üzüm taneleri ile karıştırılarak etrafa serpilir. Zerdüştiler için nar ruhun ölmezliği, doğanın mükemmelliği bolluk ve refah anlamlarını ifade ederek ritüellerinde ve dinsel törenlerinde yer almıştır. Maniheizm’in kurucu Mani’nin doğumunda da nar önemli bir etkendir. Fâ-Tâ adındaki kralın karısı yediği nardan gebe kalmış ve göğsünden Mani çıkmıştır. Zerdüşt ibadethanesi olan Ateşgedelerin etrafına da birkaç nar ağacı dikilir ve nar ağacının dallarından imal edilmiş kutsal değnek ‘Bersem’ törenler esnasında yönetici olan Zerdüşt rahibinin elinde bulunurdu. Günümüzde de İmamzade türbelerinin yakınlarında, tepelerde ve kutsal kabul edilen yerlerde bulunan nar ağaçları, özellikle de tek olanları kutsanıp adak için ziyaret edilmektedir.

Sasani dönemine ait en belirgin nar motifine, 3 ila 7. Yüzyıllar arasına tarihlenen bir sütun başlığı üzerinde yer alan kabartma da rastlanmaktadır. İran dokumacılığında (kumaş ve halı – özellikle ipek kumaş) nar kutsal bir figür olarak yer almaktadır. Nar motifi diğer motiflerde olduğu gibi dokuma yolu ile Sasani sanatından Bizans sanatına geçmiştir. Ancak Bizans dokuma sanatında (Rum, Pontus ve Yahudi dokuma örneklerinde) nar motifi, Sasanilerde arz ettiği kutsiyet vasfını yitirerek sadece dekoratif bir unsur olarak kullanılmaya başlamıştır. Bizans dokumalarda böyle olmasının sebebi hem üretici hem alıcı hem de kullanıcı açısından dekoratiflikten başka işlevi olmamasıdır. Yalnızca Bizans dönemi Anadolu Ermenileri ve Kafkas Ermenileri için aynı Sasaniler için aynı derece de kutsal ve önemlidir nar. Anadolu Ermeni dokuma örneklerinde çoğunlukla alıcıları da Ermeni olduğundan nar hem kumaş hem de halı dokumalarında aynı Sasaniler de olduğu kutsal bir motif olarak yer almıştır. (YALBAZ, 2015)

Yahudilikte nar doğruluğu simgelemektedir. Tevrat’a (Kitâb-ı Mukaddes’e) göre Mısır mitolojisinde olduğu gibi ilk yaratılmış meyve “nar”dır. Tevrat’ta Tanrı, Hz. Musa’ya rahiplerin kırmızı, mavi ve mor renkli narçiçekleriyle ve altın çanlarla işlenmiş elbiseler giyinmesini emretmiştir. Bu şekilde hazırlanmış ilk kıyafeti Hz. Harun giyinmiştir. Tevrat’ta Tanrının İsrail’e özel kıldığı ürünler buğday, arpa, üzüm, incir, zeytin, bal ile beraber nardır. Hz. Süleyman Tapınağının önüne dikilen iki tunç sütunun başlığındaki kâselerin içinde 200 tane tunçtan yapılmış nar bulunduğu; sütun başlıklarının her birinin ağla kaplı olduğu, ağın üzerinin 7 sıra örülü zincirle ve iki sıra nar motifiyle bezeli olduğu yazılıdır. Bu sütunların, eski çağdaki kutsal hayat ağacının bir başka formu olduğu; narların hayatı ve bereketi, ölümden sonra dirilişi simgelediği düşünülür. Yahudi topluluğunun narla Mısır’da tanıştığını, Mısırdan çıktıktan sonra gittikleri yerden şikâyetçi olma nedenleri arasında orada nar ağacı olmamasının da bulunduğunu Tevrat’tan öğrenmekteyiz. İsrail ve Suriye’de Yahudilerin önde gelenleri M.Ö. 13. Yüzyıl da öldüklerinde camdan, fildişinden veya tahtadan yapılma nar şeklindeki objelerle gömülmekteydi. Yapılan kazılarda elde edilen bulgularda o yönde olmaktadır. (KAVRAKOĞLU, 2016)

Yahudi inancında narın kutsal sayılmasının nedenlerinden biri de narın 613 tanesinin olduğunun düşünülmesi, Tevrat’ın da 613 emrinin bulunmasıdır. Ancak nar meyvesinin içinde her zaman 613 tohum bulunmamakla birlik tohumlarının sayısı her zaman 600 civarındadır. Yahudi inancında ayrıca Adem’in Havva için nar toplandığına inanılmaktadır.

Eski İbrani mühürlerinde bereket ve verimlilik ile ilişkilendirilen nar motifleri sıklıkla kullanılmıştır. M.S. 3.Yüzyılda İspanya’nın Granada kentinde (Granada nar anlamına gelmektedir, o dönemin nar zenginliği en fazla olan yörelerinden biridir) yerleştirilmişlerdir. Yerleştikleri yere nar anlamına gelen İbranice Rimmon adını vermişlerdir.

 

Tevrat; Mısırdan Çıkış

Öbür Kâhin Giysileri

Çık.28: 31 “Efodun altına giyilen kaftanı salt lacivert iplikten yap.

Çık.28: 32 Ortasında baş geçecek kadar bir boşluk bırak. Yırtılmaması için boşluğun kenarlarını yaka gibi dokuyarak çevir.

Çık.28: 33 Kaftanın kenarını çepeçevre lacivert, mor, kırmızı iplikten nar motifleriyle beze, aralarına altın çıngıraklar tak.

Çık.28: 34 Eteğin ucu bir altın çıngırak, bir nar, bir altın çıngırak, bir nar olmak üzere çepeçevre kaplanacak.

Çık.28: 35 Harun hizmet ederken bu kaftanı giyecek. En Kutsal yere. Huzuruma girip çıkarken duyulan çıngırak sesi onun ölmediğini gösterecek.

Çık.28: 36 “Saf altından bir levha yap ve üzerine mühür oyar gibi ‘RABBE adanmıştır’ sözünü oy;

Çık.28: 37 lacivert bir kordonla sarığın ön tarafına bağla.

Öbür Kâhin Giysilerinin Yapımı

Çık.39: 22 Efodun altına giyilen kaftanı ustaca dokunmuş salt lacivert iplikten yaptılar.

Çık.39: 23 Ortasında baş geçecek kadar bir boşluk bıraktılar. Yırtılmaması için boşluğun kenarlarını yaka gibi dokuyarak çevirdiler.

Çık.39: 24 Kaftanın kenarını lacivert, mor, kırmızı iplikle, özenle dokunmuş ince ketenden nar motifleriyle bezediler.

Çık.39: 25-26 Saf altından çıngıraklar yaptılar ve hizmet için kullanılan kaftanın eteğinin ucundaki narların arasına, bir çıngırak bir nar, bir çıngırak bir nar olmak üzere çepeçevre koydular. Tıpkı RABBİN Musa’ya buyurduğu gibi yaptılar.

Çık.39: 27-29 Harun’la oğulları için ince ketenden ustaca dokunmuş mintanlar, sarıklar, süslü başlıklar, ince keten donlar, lacivert, mor, kırmızı iplikle, özenle dokunmuş ince ketenden nakışlı kuşak yaptılar; tıpkı RABBİN Musa’ya buyurduğu gibi.

Tevrat; Çölde Sayım

Kenan Ülkesine Casuslar Gönderiliyor

BÖLÜM 13

Say.13: 20 Toprak nasıl? Verimli mi, kıraç mı? Çevre ağaçlık mı, değil mi? Elinizden geleni yapıp orada yetişen meyvelerden getirin. “Mevsim üzümün olgunlaşmaya başladığı zamandı.

Say.13: 21 Böylece adamlar yola çıkıp ülkeyi Zin Çölü’nden Levo-Hamat’a doğru Rehov’a dek araştırdılar.

Say.13: 22 Negev’den geçip Anakoğulları’ndan Ahiman, Şeşay ve Talmay’ın yaşadığı Hevron’a vardılar. -Hevron Mısır’daki Soan Kenti’nden (tahminen Tanis kenti)yedi yıl önce kurulmuştu

Say.13: 23 Eşkol Vadisi’ne varınca, üzerinde bir salkım üzüm olan bir asma dalı kestiler. Adamlardan ikisi dalı bir sırıkta taşıdılar. Yanlarına nar, incir de aldılar.

Kayadan Çıkan Su

BÖLÜM 20

Say.20: 1 İsrail topluluğu birinci ay* Zin Çölü’ne vardı, halk Kadeş’te konakladı. Miryam orada öldü ve gömüldü.

Say.20: 2 Ancak topluluk için içecek su yoktu. Halk Musa’yla Harun’a karşı toplandı.

Say.20: 3 Musa’ya, “Keşke kardeşlerimiz RABBİN önünde öldüğünde bizde ölseydik!” diye çıkıştılar,

Say.20: 4 “RABBİN topluluğunu neden bu çöle getirdiniz? Biz de hayvanlarımız da ölelim diye mi?

Say.20: 5 Neden bizi bu korkunç yere getirmek için Mısır’dan çıkardınız? Ne tahıl, ne incir, ne üzüm ne de nar var. Üstelik içecek su da yok!”

Tevrat; Yasanın Tekrarı

Rabbi Unutmayın

BÖLÜM 8

Yas.8: 6 “Onun için, Tanrınız RABBİN buyruklarına uyun. Yollarında yürüyün, O’ndan korkun.

Yas.8: 7 Tanrınız RAB sizi verimli bir ülkeye götürüyor. Öyle bir ülke ki, ırmakları, pınarları, derelerden tepelerden çıkan su kaynakları vardır;

Yas.8: 8 buğdayı, arpası, üzümü, inciri, narı, zeytinyağı, balı vardır.

Yas.8: 9 Sıkıntısız ekmek yiyebileceğiniz, hiçbir şeye gereksinim duymayacağınız bir ülkedir. Öyle bir ülke ki, kayaları demirdir, dağlarından bakır çıkarabilirsiniz.

Yas.8: 10 “Yiyip doyunca, size verdiği verimli ülke için Tanrınız RABBE övgüler sunun.

Tevrat; I.Samuel

Filistliler’e Karşı Savaş

BÖLÜM 14

1.Sa.14: 1 Bir gün Saul oğlu Yonatan, silahını taşıyan genç hizmetkârına, “Gel, karşı taraftaki Filistin ordugâhına geçelim” dedi. Ama bunu babasına haber vermedi.

1.Sa.14: 2 Saul, Giva Kenti yakınındaki Migron’da bir nar ağacının altında oturmaktaydı. Yanında altı yüz kadar asker vardı.

Tevrat; I. Krallar

Hiram’ın Görevi

1.Kr.7: 16 Sütunların üzerine koymak için beşer arşın yüksekliğinde dökme tunçtan iki sütun başlığı yaptı.

1.Kr.7: 17-18 Sütun başlıklarının her biri ağla kaplanmıştı. Ağın üzeri yedi sıra örgülü zincirle ve iki sıra nar motifiyle bezenmişti.

1.Kr.7: 19 Eyvanda bulunan dört arşın yüksekliğindeki sütun başlıkları da nilüfer biçimindeydi.

1.Kr.7: 20 Her iki sütun başlığında, örgülü ağa yakın çıkıntının yukarısında çepeçevre diziler halinde iki yüz nar motifi vardı.

1.Kr.7: 41 İki sütun ve iki yuvarlak sütun başlığı, bu başlıkları süsleyen iki örgülü ağ,

1.Kr.7: 42 Sütunların yuvarlak başlıklarını süsleyen iki örgülü ağın üzerini ikişer sıra halinde süsleyen dört yüz nar motifi,

Tevrat; II. Krallar

Tapınağın Yıkılışı

2.Kr.25: 16 RABBİN Tapınağı için Süleyman’ın yaptırmış olduğu iki sütun, havuz ve ayaklıklar için hesapsız tunç harcanmıştı.

2.Kr.25: 17 Her sütun on sekiz arşın yüksekliğindeydi, üzerlerinde tunç birer başlık vardı. Başlığın yüksekliği üç arşındı, çevresi tunçtan ağ ve nar motifleriyle bezenmişti. Öbür sütun da ağ motifleriyle süslenmişti ve ötekine benziyordu.

Tevrat; II. Tarihler

Tapınağın Yapılışı

BÖLÜM 3

2.Ta.3: 14 En Kutsal Yer’in perdesi lacivert, mor, kırmızı kumaştan ve ince ketenden yapılmıştı. Üzerinde Keruv işlemeleri vardı.

2.Ta.3: 15 Süleyman otuz beşer arşın yüksekliğinde iki sütun yaptırıp tapınağın önüne diktirdi. Sütun başlıkları beşer arşın yüksekliğindeydi.

2.Ta.3: 16 Gerdanlığa benzer zincirler yaptırarak sütunların üzerine koydurdu. Yüz nar motifi yaptırıp zincirlere taktırdı.

Tevrat; Ezgiler

BÖLÜM 4

Ezg.4: 1 Ah, ne güzelsin, aşkım, ah, ne güzel! Peçenin ardındaki gözlerin güvercinler gibi. Siyah saçların Gilat Dağı’nın yamaçlarından inen Keçi sürüsü sanki.

Ezg.4: 2 Yeni kırkılıp yıkanmış, Sudan çıkmış koyun sürüsü gibi dişlerin, Hepsinin ikizi var. Yavrusunu yitiren yok aralarında.

Ezg.4: 3 Al kurdele gibi dudakların, Ağzın ne güzel! Peçenin ardındaki yanakların Nar parçası sanki.

Ezg.4: 13 Fidanların nar bahçesidir; Seçme meyvelerle, Kına ve Hint sümbülüyle,

Ezg.4: 14 Hint sümbülü ve safranla, Güzel kokulu kamış ve tarçınla, her türlü günlük ağacıyla, Mür ve ödle, her türlü seçme baharatla.

Tevrat; Yeremya

Yeruşalim’in Düşüşü

BÖLÜM 52

Yer.52: 21 Her sütun on sekiz arşın yüksekliğindeydi, çevresi on iki arşındı. Her birinin kalınlığı dört parmaktı, içi boştu.

Yer.52: 22 Üzerinde tunç bir başlık vardı. Başlığın yüksekliği beş arşındı, çevresi tunçtan ağ ve nar motifleriyle bezenmişti. Öbür sütun da nar motifleriyle süslenmişti ve ötekine benziyordu.

Yer.52: 23 Yanlarda doksan altı nar motifi vardı. Başlığı çevreleyen ağ motifinin üzerinde toplam yüz nar motifi bulunuyordu.

Tevrat; Yoel

Çekirgelerin Saldırısı

Yoe.1: 11 Arpa, buğday için dövünün, ey ırgatlar, Ağıt yakın, ey bağcılar, çünkü tarlaların ürünü yok oldu.

Yoe.1: 12 Asmalar kurudu, incir ağaçları soldu; Nar, hurma, elma, bütün meyve ağaçları kurudu. İnsanoğlunun sevinci yok oldu. Tövbeye Çağrı

Tevrat; Hagay

Rab Bereket Yağdıracak

Hag.2: 18 ‘Bugünden, dokuzuncu ayın yirmi dördüncü gününden, RABBİN Tapınağı’nın temelinin atıldığı günden başlayarak olacakları iyi düşünün.

Hag.2: 19 Ambarda hiç tohum kaldı mı? Asma, incir, nar, zeytin ağaçları bugüne dek ürün verdi mi? “Bugünden başlayarak üzerinize bereket yağdıracağım.”

Hıristiyanlıkta Âdem’le Havva’nın kovulmasına sebep olan yasak meyvenin elma değil nar olduğuna inanılır, hatta nar Hıristiyan dini tasvirlerinde en çok kullanılan motiflerin başında gelmektedir. Kilise resimlerinde ellerinde çatlamış nar tutan Meryem Ana ve İsa tasviri, yaşamda çekilen onca acıyı ve yeniden doğuşu sembolize etmektedir. Buna rağmen Tevrat’ta ve Kuran-ı Kerimde “nar kelimesi geçmesine rağmen, İncil de nar kelimesi geçmemektedir. İncil de kelime olarak geçmemesine rağmen ilk yaratılan ve cennette yemesi yasaklanan meyve olduğu İncil’de ki şu kısımla ilişkilendirilir.

Tekvin 3:5 “Çünkü Tanrı biliyor ki, o ağacın meyvesini yediğinizde gözleriniz açılacak. İyiyle kötüyü bilerek Tanrı gibi olacaksınız.

Kilise, Gerçek Haçın, Cennet Bahçesi’nde yetişen Yaşam Ağacından yapıldığını öne sürer. İnanca göre Âdem cennetten sürülünce onu da (kimi rivayette meyvesini, kimi rivayette bir dalını hatta Tanrıdan cennetten giderken tek istediğinin bu ağaç olduğu ve Tanrı tarafından beraberinde gönderildiği rivayet edilir) yanında götürmüş ve Hıristiyanlığın öncülerine teslim etmiştir; onlar da ağacı Tufan sırasında Nuh’un gemisinde saklamışlardır. (Ermeni mitoloji o kısmını hemen sahiplenir ve onlarda kutsal olan Ararat Dağına –Ağrı dağı- oturan gemiden çıkarılan emanet narın bugünkü Ermenistan topraklarına dikildiğini söyler, o yüzden onlara göre oraya Nar Diyarı denilmiştir) Binlerce yıl sonra İsa insanların kefareti olarak o ağaçtan yapılan çarmıha gerilmiştir. O ağaç nar ağacıdır. Orta Çağ kilise mistikleri, narın insan ruhunu gıpta, nefret ve öfkeden temizlediğini öne sürmüştür. Papaz giysilerinde, oda duvarlarına asılan dinsel süsleme amaçlı kumaşlarda ve metal işlerinde nar motifine rastlanır. Öte yandan, Noel ya da yılbaşında narın toprağa veya taşa atılarak paralanması, bereket arama inancı ile ilgili olarak Hıristiyan kültüründe bir olgu olarak yaşamaya devam etmektedir.

Bizans dönemi VI. yüzyıl hatiplerinden Choricius Filistin gezisini anlattığı gezi güncesinde Gazze Kiliselerinde gördüklerini betimler. Gazze’deki Aziz Serge Kilisenin sütun ayaklarındaki kabartmaları anlatırken; üzerinde kuşlar uçuşan armut, elma ve nar bahçelerinden bahsetmektedir.

İslamiyet’e göre hurma gibi cennet meyvelerinden biridir. Ve yere dökülmesi birçok İslam ülkesinde günah olarak kabul edilmektedir. Kuran- Kerim’de nar meyvesi, çiçeği ve taneleri “cennet meyvesi” olarak kabul edilmiştir. İslam inancında nar yiyen insanların kin, nefret ve düşmanlık gibi kötülüklerden uzak olacağı düşünülmektedir. İspanya (Endülüs) Emevi İslam sanatının hayat ağacı motifi başlangıçta hurma ağacı olarak tasvir edilirken daha geç devirlerde nar ağacı şeklinde tasvir edilmiştir. Fatımîler dönemine ait bir ibadethane lüsterinin üzerinde zengin bir şekilde işlenmiş hayat ağacı motifi bulunmaktadır. Bu hayat ağacı motifinin üstünde büyük bir nar motifi de hayat ağacını süslemek ve zenginleştirmek için konulmuştur.

Kur’an-ı Kerim de;

Enam Suresi 6:99 – Gökten suyu indiren O’dur. Onunla her çeşit bitkiyi çıkardık, o bitkiden bir yeşillik çıkardık, ondan da birbiri üzerine binmiş taneler; hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar, üzüm bağları, zeytin ve nar (bahçeleri) çıkarıyoruz. (Bunların kimi birbirine benzer, kimi benzemez. Bunlar meyvelendikleri zaman meyvelerinin olgunlaşmasına bakın! Bunlarda inanan bir toplum için ibretler vardır.

Enam Suresi 6:141 – Asmalı ve asmasız (üzüm) bahçeleri, hurmaları, ürünleri çeşit çeşit ekinleri, zeytinleri ve narları, birbirine benzer ve benzemez yaratan O’dur. Her biri meyve verince meyvesinden yiyin, hasat günü de hakkını verin; ama israf etmeyin, çünkü O, israf edenleri sevmez.

Rahman Suresi 55:58 – İçlerinde her türlü meyve, hurma ve nar vardır.

İslam sanatında hayat ağacı motifi, başlangıçta genellikle sade ve tek başına, daha sonra ki devirlerde etrafına çeşitli sembolik hayvanlar, insanlar ve meyveler yerleştirilerek zenginleştirilmiş, dini ve sivil mimari de sık sık işlenmiştir. Betimlemelerin tamamında özellikle nar meyveleri çok belirgindir. (ATEŞ, 2012)

İslam kültüründe ise ağaca ve yeşilliğe büyük önem verilmektedir. Kuran-ı Kerim’de hurma, nar, üzüm, incir ve zeytin gibi bazı ağaçlar ismen anılarak, ağacın ilahi lütuf ve kudret eseri olarak yaratıldığı, birçok canlının ağaç olmaksızın yaşayamayacağı gerçeğine dikkat çekilmiştir. Aynı zamanda nar çoklukta birliği simgelemiş olmasından dolayı da Allah’ın birliğini temsil etmiş ve sık sık hayat ağacı olarak görülmüştür.

Türk mitolojisine bakıldığında ise kızıl renkli elma ve nar, Türk kültüründe, “Kızıl Elma” ülküsünü simgelemektedir. “Kızıl Elma” ülküsü, Oğuz Türklerinin cihan hâkimiyeti ülküsünü ifade etmektedir. Yuvarlak formuyla ve rengiyle birbirine benzeyen bu iki meyve, güneş gibi düşünülerek sembolleştirilmiş ve güneşin doğup aydınlattığı bütün dünya, Türk’ün yurdu olarak hayal edilmiştir. Ayrıca, bolluk, bereket ve refahın simgesi de olmuştur. Türk mitolojisinde özellikle Anadolu’ya gelişle beraber nar motifi daha fazla görülmektedir. Anadolu Türk kültüründe nar kutsal kabul edilmiştir. Orta Asya Türk kültüründe nar miti çok geç tarihlerde görülmektedir. Nar, Uygurların geliştirdiği ziraat ve tıp kültürü ile gelişmiş ve Uygur tıb kitaplarında, dana, Sanskritçede dhanika, dhanyaka, Çin’de ise dânak sözleri ile ifade edilmiştir. Uygurların bu kültür sözleri, Orta Asya’daki “Soğd” dillerindeki dana, “tane” gibi bir sözden geldiği düşünülmektedir. Çin’e İran üzerinden ulaşan nar uzun süre sonunda Asya Türk kültüründe bir ifade bulabilmiştir. 1200’lü yıllar Türklerin narla tanıştıkları dönemlerdir. Batı Türkistan Harzemşahlar dönemindeki kaynaklarda nar ve nar kabuğu sözcüklerine rastlanmaktadır. Türkler Anadolu’ya geldiklerinden itibaren nara “deve dişi, feyz, hafız, kara, ekşi, tatlı” gibi isimler vermişlerdir. Fakat nar kelimesi hep nar olarak kalmıştır. Hazar hakanının simgesi olan nar, Karahanlıların da simgelerinden biri olmuştur. Karahanlılardan günümüze gelen eserlerde nar motiflerine rastlanmaktadır. Türkistan coğrafyasında İslamdan önce Türklerin bayağı ilgi gösterdikleri Maniheizm’in kutsal meyvesi nar’dır.

Türk dünyasında halk arasında yaşayan inançlara göre evi, obayı temsil eden ağaçların ruh taşıdığı, bereket getirdiği, mutluluğun teminatı olduğuna inanılmaktadır. Örneğin; çınar, söğüt, ıhlamur, ekşi nar, iğlek, dut ve turunç ağaçları gibi. İğde, dikenli ağaçla r ve çalılar ise kötü ruhlardan korunmak amacıyla evin bahçesine dikilmektedir

İbni Battûta Seyahatnamesinde Osmanlı Döneminde Bursa’dan İznik istikametine giderken gördüğü Nar ağaçlarını şöyle anlatmaktadır:

Sonra Yeznîk [=İznik] şehrine yöneldik. Şehre varmadan önce geceyi Kürle [=Gürle] kasabasında bir ahı yiğidinin zaviyesinde geçirdik. Tekrar yola çıkarak iki tarafı tatlı ve ekşi nar ağaçlarıyla kaplı bir ırmak boyunca tam gün ilerledik. Nihayet her yanı kamışlarla örtülü bir göl kenarına vardık. Bu noktadan sonra şehre 8 mil mesafe vardı.” (İbni Battûta)

İbni Fazlullah’ta Anadolu gezisi sırasında Denizli ilindeki nar bahçeleri ile Şam’daki nar bahçelerini karşılaştırmış. Denizli deki bahçelerindeki ürünün daha lezzetli ve üstün olduğunu söylemektedir.

Evliya Çelebi’nin nar hakkında bir şeyler söylememiş olması düşünülemez. Urfa ve Maraş gezisinde nar hakkında ilginç notlar iletmiştir;

“(Urfa)… Yiyecek ve içeceğinden narı ünlüdür. Bu şehrin Harran tarafından Halil nehrinin iki tarafı baştanbaşa bağ ve bahçe olduğundan yazın ve kışın sebzesi boldur. İç kalenin arkasındaki damlacık dağının üzeri de bahçeliktir. Buradaki narların her biri bir okka ve bazen beş yüz dirhem gelip insan kellesi kadar olur. … Gerçi Maraş’ta nar çok olur. Hatta fırınlarda kurutup başka ülkelere de gönderirler. Fakat bu Urfa narı her tarafta makbuldür. Hatta ‘En nârufaki hetüş şita’ (Ateş, kışın meyvesidir) demişlerdir.” (Evliya Çelebi)

Anadolu da yeni gelinin evine nar taneleri serpilerek evliliğin devamlı ve bereketli; ailenin zengin, çocukların uzun ömürlü olacağına inanılır. Narın bu sembolik anlamları Anadolu ezgilerine (türküler) de çeşitli biçimlerde yansımıştır. Nar ve ayva gibi meyvelerin bıçakla kesilmeden ya da yumrukla kırılarak yenmesi araya bir yabancı sokulmaması şeklinde halk inancı nar meyvesiyle özdeşleştirilmiştir. Aşk konulu türkülerde nar aşkı, sevgiyi, sevgiliyi ifade etme de sıklıkla kullanılan bir meyvedir. Türk halk türkülerinde nar ağacının narsız olması: mecazî anlamda yiğidin yarsız olması demektir. Ankara yöresinin meşhur anonim türküsünde bu mecaz ifadesi bulmuştur;

Ay oğlan oğlan
Ayvasız narsız oğlan
Kalaysız kaba benzer
Dünya da yarsız oğlan.

Nar ağacı budam budam
Yar yitirdim gülüm nelerde bulam
Kırk güzel içinde gözlerinden bilem.

Nar ağacı narsız olmaz
Benim gönlüm yarsız kalmaz
Benim yârim bensiz olmaz.

Nar ağacı narsız olur mu?
Yiğit olan gülüm yarsız olur mu?
Benim gönlüm sensiz olur mu?

Anadolu’ya geldikten sonraki dokunan halılarda nar motifi sıklıkla görülmektedir. Yine taş eserlerde de görülmeye başlanır. Selçuklu taş eserlerinde sıkça rastlanmaktadır. Erzurum Çifte Minareli Medrese bunun en güzel örneğidir.

Ahlat’ta bulunan tarihi Türk mezarlığındaki mezar taşlarının üzerine işlenmiş hayat ağacı motiflerine rastlanmaktadır. Bu motiflerde hayat ağacı palmiyeye benzer bir ağaçtır ve genellikle bir vazodan çıkar. Bu ağacın dalları arasında bir nar meyvesi vardır.

Alâeddin Keykubat’ın Beyşehir Gölü kenarındaki yazlık sarayı sütunlarında yine aynı hayat ağacı motifleri görülür ve yine dallarının arasında nar meyvesi vardır. 16.yüzyıla ait İshak Paşa Sarayı’nın ön cephesinde hayat ağacı motifine rastlanır. Burada hayat ağacı kaidenin iki yanında yükselir ve nar meyveleri dallarını süslemektedir.

Türk Altay mitolojisi ile iyice karışmış olan Moğol mitolojisinde nar figürüne rastlanır. Daha çok Güney Çin’e indikten sonra Altay Türklerinden aldıkları mitlerle Çin mitlerini harmanlayıp yeni bir mitoloji ortaya çıkarmışlardır. Bu mitoloji çok fazla Türk mitolojisi ile de karıştırılmaktadır. Eski Altay Türk mitolojisinde biri Eri (Kuyaş), diğeri (Gün Ana) olan birer Güneş Tanrısı mevcuttur. Moğollar bunu Çin Güneş tanrısı ile harmanlayarak ve yeni nitelikler de ekleyerek (tamamı Çin inanışından alınma) Gün (Kun) Ana’ya “Nara Etzeg” (Nar Ece) derler.

Türk masalları içinde çok kıymetli olan “Nar Tanesi Masalı” yakından incelendiğinde masalın Anadolu coğrafyasına geldikten sonra söylenegeldiğini veya eski bir masalın burada yeni bir form aldığını görürüz, “…dikkatimizi ilk çeken şey Narlı Şehirdir. Masallarda genellikle gerçek mekanlar kullanılmaz ve genellikle belirsizdir. Fakat bu masalda Narlı Şehir gerçekte de var olan bir mekândır ve gerekli ipuçları takip edildiğinde bu mekânların çıkış kapısı Bursa’ya bağlı Narlı mahallesi olması bir ihtimaldir. Bu mahallenin tarihi Cenevizlilere kadar gitmektedir. Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinde bahsi geçmektedir. Bu yörenin narları sarayın mutfağına gitmektedir ve Saray için yetiştirilmektedir.” (DİLMAÇ)

Nar aynı zamanda cennet meyvesi olarak geçer. Kuran’da Allah’ın yarattığı güzelliklerin örneği olarak geçmektedir. Nar eğer cennet meyvesiyse ve gerçek bir mekândan sembolik bir mekâna geçen bir masalda gizlice ifade ettiği bir anlam olmalıdır. Bu sebeple Narlı Ova Cenneti, Narlı Şehir cennet sokaklarını, Narlı Şehrin sonradan yanmış kısmı Cehennemi, Narlı sarayın bahçesi cennet bahçelerini, Nar Tanesi ise mükâfatların en büyüğünü sembolize etmektedir.” (DİLMAÇ)

Kısaca Nar Tanesi Masalı

Kemlik Padişahının oğlu bir gün şehzade pınarından su dolduran Perili Ana’ya taş atar. Bu hadise sonucunda Perili Ana’nın atadan yadigâr su testisi kırılır, Şehzadeye beddua eder, bu beddua sonucunda şehzade hiç tanımadığı Nar Tanesi isimli bir kıza âşık olur. Aşkından yataklara düşer, babası ile annesi sorunun ne olduğunu bilemezler ve oğullarına deva ararlar, Çeşitli ünlü hekimlere başvururlar, Idı ve Bıdı’ da bunlardan ikisidir. Şehzadenin derdini anlarlar fakat bunu Padişaha diyemezler. Kendi aralarında bu sorunu sadece Peri Ana çözebilir diye konuşurlarken Padişahın adamları buna kulak misafiri olurlar. Padişaha bu durumu iletirler. Bunun üzerine Padişah Perili Ana’ya adamlarını yollar, huzuruna çağırtır. Perili Ana davete icabet etmez. Bunun üzerine gece yarısı tebdili kıyafet olarak Padişah, Perili Ana’nın yanına giderek ondan deva diler. Perili Ana Padişaha Şehzadenin derdini söyler ama yerini söylemez. Yerini sadece şehzade 7 gün 7 gece Akpınar’dan evine su taşırsa söyleyeceğini söyler Şehzade 7 gün 7 gece su taşır. Perili Ana şehzadeye Nar Tanesinin yerini söyler. Şehzade 7 yıl 7 ay sürecek yolculuğuna başlar. Yolda sırasıyla balık, akkuş, karınca anaya yardım eder. Balık bilinmeyen denizleri aştırıp pulunu, kuş Kaf dağını aştırıp tüyünü, karınca Nar Tanesine götürüp kılını şehzadeye verir. Şehzade Nar Tanesinin karşısına çıkar ve onu ister. Nar Tanesi üç dilek diler ve sadece bu dilekleri gerçekleştirirse şehzadeyle evleneceğini söyler. Şehzade kuş, balık ve karıncanın yardımıyla bu dilekleri yerine getirir ve Nar Tanesiyle evlenir.” (DİLMAÇ)

Osmanlı mutfağında nar nimetin bolluğunu ve bereketi temsil etmektedir. Osmanlı döneminde bulunan beyaz narın tanelerinin pembemsi ve tatlı olduğu Bağdat’tan gelen siyah narın kabuğunun koyu mor renginde, iri taneli ve ekşi olduğunu bilinmektedir. Osmanlı, narı limondan önce mutfağında kullanmaya başlamıştır. Selçuklu, Osmanlı ve günümüz Türkiye’sin de hala devam eden bir gelenek olarak; yeni yılda evin kapısının önünde evin hanımı yeni yılın bereketli olması ve yeni bir hayat başlatması için narı yere atar ve narın tanelerini saçar. Bu gelenekte nar hem bitmiş olan yılı, yani ölümü, hem de yeni yılla başlayan yeni hayatı simgelemektedir. Benzer bir gelenekte hasadın bereketli olması için köylerde tarla da uygulanmasıdır. Anadolu el işlemelerinde, bezemelerde, halı ve kilimlerde, kanaviçelerde, cam altı resimlerde bolluk ve bereketin simgesi olarak yaşam ağacı, gün çiçeği ve nar işlenmektedir.

Osmanlı divan edebiyatında, nar; rengi, şekli, taneleri, suyu, çiçeği ve fidanı ile konu edilmiştir. Nar mısralarda; nar, nâr, enâr, rûmmân olarak geçmektedir. Bazen ateş anlamına gelen ‘nâr’ kelimesiyle aralarında hem benzerlik kurulmuş hem de kinaye ve tevriyeli kullanılmıştır. Sevgilinin dudağı, yüzü, memeleri, narın meyvesine, boyu ağacına; aşığın kanlı gözyaşları, kanlı yaraları, lâl taşı, yıldızlar tanelerine benzetilmiş; nardan içki yapıldığı gibi, nar suyunun, içki mahmurluğuna iyi geleceğine inanılmıştır. (GÜLHAN, 2008)

Nar ağaçları vü limon kaysı vü şeft-âlular
Güller ü zîbâ çiçekler hem nerec-istândur
-Cem Sultan

Bu haste gönlümü sora geldi hayâl-i dost
Doldurdu kâsesin gözümün dâne-i nar
-Ahmet Paşa

Anadolu’nun birçok yöresindeki düğünlerde nar parçalama töreni yapılmaktadır. Parçalanan narın tanelerini en çok yiyen genç kızın ilk önce evleneceğine inanılır. Bazı yörelerdeki (örnek; Balıkesir’in Sındırgı ilçesi köylerinde) düğünlerde bayrağın ucuna nar takılmaktadır. Düğünlerde nar kullanma adeti Anadolu’nun her yöresinde vardır.

Türkiye’de halen boncuk narı, devedişi gök milesi, kara nar, karaköprü, katırbaşı, kızıl, kuş narı, Nizip narı, Elazığ yöresine özgü; zivzik narı, nuznar, çüngüş narı gibi çeşitleri yetişmektedir.

19.Yüzyılda bir kitapta, dövülmüş nar kabuklarıyla deriyi ovarak elastikiyet kazandırıldığını ve Dicle nehrinde işleyen sandalların böyle derilerle kaplanarak yüzdürüldüğünü yazmaktadır.

Narın odununun çok dayanıklı olması, özellikle suya olan dayanıklılığı ondan eskiden beri birçok tarım aletinin yapılmasına neden olmuştur.

Doğu Akdeniz ülkelerinde, nar çok eski zamanlardan beri şarap ve şerbet yapımında kullanılmıştır. Ayrıca nar sosu ve nar ekşisi yapılmıştır. Nar suyu, nar şerbeti ve nar ekşisi İran, Türkiye ve Mısır da çok sevilmektedir. Nardan yapılan bir tür şurup (Anadolu mutfağında karşılığı nar ekşisi) Yakındoğu mutfağında sos ve et marinesi olarak tatlı-ekşi bir tür sostur.

Hindistan ve Arap ülkelerinde haşlanmış nar yaprakları yemek olarak tüketilmektedir. Nar tohumları ayrıca Türkiye dışındaki Asya ülkelerinde baharat olarak kullanılmaktadır.

Nar Türkiye’de doğal boya üretiminde siyah rengin ve çiçekleriyle de koyu kırmızı rengin elde edilmesinde kullanılmaktadır.

Antik tıpta (halk tıbbı) da nar özel bir yere sahiptir. Modern tıp ta, süper gıdalardan biri olarak sınıflandırılmıştır. Afrika da Asya da Avrupa da aslında tüm coğrafyaların mitolojilerinde nar dişildir ve kadını temsil eder bu geleneksel ve kadim tıp içinde geçerlidir. Hindistan da kısır kadınlar çocuk sahibi olabilmek için nar suyu içerler. Nar meyvesi Anadolu’da binlerce yıldan bu yana doğurganlıkla ilişkilendirilir, bu kültürel uygulamaların bilimsel nedenleri de bulunmaktadır. Hipokrat tıbbında kadının gebe kalması ve doğumdan sonra ateşini düşürmek için nar suyu önerilmektedir. Nar meyvesinin kadınlık hormonları üzerindeki etkisi bunun en önemli nedenlerindendir. Menopoz evresindeki kadınların bir hafta düzenli nar suyu içmeleri hormon seviyelerini artırmaktadır. Nar çekirdeklerinin östrojenik (kadınlık hormonu) içerik açısından zengin olması, menopoz döneminde kadınların nar meyvesini çekirdekleri ile birlikte tüketmesinin kemik erimesi dâhil bazı menopoz şikâyetleri üzerinde yarar sağladığı bilinmektedir. Narın kadınlık hormonları ve doğurganlık üzerindeki etkileri, onu binlerce yıl öncesinden doğurganlıkla ilişkilendirilmesine ve Kybele, Hera ve Afrodit gibi tanrıçalara özgülenmesine sebep olmuştur. Romalı hekim Anavarzalı Dioscorides (M.S. 40-90), narın ilaç ve parfüm elde etmekte kullanıldığını belirtir ve dizanteri, ishal hastalıklarının tedavisinde kullanıldığını, diüretik özellikleri olduğunu yazmaktadır. Güneşte kurutulmuş nar çekirdeğinin toz haline getirilerek etle kaynatıldığında hem mideyi rahatlattığı hem de ishali durdurduğu; ayrıca çekirdeğin iyice ezilerek kaynatılması ve bal ile karıştırılmasının ağızdaki ülsere, parmak arasındaki deri ülserine, burun uçuklarına, kulak ağrılarına iyi geldiğini yazılarında belirtmiştir. (KAVRAKOĞLU, 2016)

Kayseri de ve Adana’nın Anavarza antik kenti dolaylarında nar ekşisi eski zamanlardan beri kan şekerini düşürmek amacıyla kullanılmaktadır. Hatay’ın Yayladağı ilçesinin Kışlak beldesinde nar, bağırsak parazitlerinin düşürülmesinde kullanılmaktadır. Aydın da narçiçeklerinden hazırlanan karışım içilerek vücut direnci arttırılmaktadır. Trabzon da böbrek taşı düşürmek amacıyla kullanılmaktadır. Balıkesir yörelerinde insan ve hayvan da ishali gidermek de kullanılır. Yine Balıkesir de nar çiçekleri tansiyon düzenleyici olarak kullanılmaktadır. Munzur dağlarındaki insanlar narın kurutulmuşundan elde ettikleri öz ile tenya düşürme amacını gerçekleştirmeye çalışmaktadır.

Nar suyunda kırmızı şarap ve yeşil çaya göre üç kat daha güçlü antioksidan etkisi bulunmaktadır. Nar çekirdeğindeki kimyasallar iltihapları engellemektedir. Nar suyu ve nar ekstraktının, içerdiği kateşinler nedeniyle, kanser tedavisinde kullanılan ilaçların etkisini arttırdığı gözlemlenmiştir. Nar çekirdeği yağının, kolon kanseri oluşumunu ve ilerlemesini azalttığı çalışmalarla gözlemlenmiştir. Düşük dozda alınan nar çekirdeği yağı, kanserden korunmada önemli rol oynayabilmektedir. Nar suyu ve nar ekstraktının yanında nar tanenleri ve antosiyaninlerin kolon, meme kanserleri yanında prostat, baş ve boyun kanserlerinde de etkili olabileceği gösterilmiştir.

 

Kaynaklar:

http://dilekpercin.blogspot.com/2012/01/neden-nar-sectim.html

Özdenbekir KARAKAŞ

1970 Kasımında İstanbul da doğdu ve Galata bölgesinde büyüdü. İstanbul’u İstanbul yapan tüm toplumsal yapılarla geçen bir çocukluk hayatı ile Galata’da Okçu Musa İlkokulu’nda başlayan ve sonrasında Bahçelievler Fikret Yüzatlı İlkokulu, Bahçelievler Ortaokulu, Şişli Endüstri Meslek Lisesi ile devam eden eğitim hayatı, Yıldız Üniversitesi’nde Kocaeli’de devam etti. Özel sektörde satış, pazarlama, yatırım, planlama ve yöneticilik pozisyonlarında uzun yıllar çalışma hayatı devam ederken Anadolu Üniversitesi’nde Felsefe okuma dönemi de oldu. Almanca biliyor. Özellikle Bizans dönemi başta olmak üzere, Selçuklu ve Osmanlı kuruluş dönemiyle ilgili birçok araştırma yapmış bulunuyor. Ayrıca uzun süredir üzerinde çalıştığı M.S. 500 adlı belgesel-dökümantasyon çalışması içerisindedir. Bunlar dışında ‘dolandırıcılık’ konusuyla ilgili basıma hazır hale gelmiş çalışması, büyük olasılıkla 2021 Mart veya Nisan gibi kitap olarak yayınlanacak. Tarım konusunda da hem bir erozyon eğitmeni hem de organik tarım uzmanı olarak çalışmalar yapmaktadır. Özellikle Tıbbi ve Aromatik Bitkiler ve Endemik Bitkilerle ilgili yoğun bir çalışma içindedir. Türkiye de eksiklik olarak gördüğü Yönetim Felsefesi ile Strateji ve Planlama konularında da çalışmaları var. Email: [email protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:

BU MAKALELER İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR!

  • YENİ