En ufak yerleşim birimlerinden en büyük yerleşim birimlerine kadar tüm komşu kentleri bağlayan bir karayolu tarihin hemen her döneminde olmuştur. Bir de hedeflenen yere varmak için gereken bir karayolu şekli daha vardır ki bu yollar hemen her yerleşim merkezine uğramadan en kısa zamanda ulaşımı sağlayan genellikle ticari ve askeri amaçla kullanılır ve bunlara “Kervan Yolu” veya “İpek Yolu” denir. Kentleri bu yollara bağlayan tali yollarda mevcuttur ve gereğinde kullanılırlar da.
Kısaca “Kervan” kelimesinin anlamını açmakta fayda var fikrindeyim. Bir yöne gidecek kişilerin veya eşyaların yüklendiği araçların oluşturduğu gruba veya topluluğa “kervan” denilmesi sonucu bu gurubun takip ettiği yola “Kervan Yolu” denmektedir. Asya’dan gelen kervanların yüklerinin büyük bir kısmının Osmanlı döneminde “İpek” olması nedeni ile bu yolun ismi “İpek Yolu” olarak halk arasında kabul görmüş, hatta uluslararası diyaloglarda da “SİLK ROAD” olarak kabul görmektedir.
1885 Bursa-Karacabey yolu açılışı
İpek Yolu olarak bilinen tarihi kervan yolu, Çin’in… kentinden başlayıp, İran topraklarından geçer ve Bursa veya İstanbul Pera’da nihayet bulurdu. Zira buralarda Avrupalı (Venedik ve Cenevizliler) tüccarlar aldıkları malları Avrupa Kıtası’nın en ücra köşelerine kadar aktararak ticaretlerini yaparken doğulu tüccarlarda onlardan aldıkları malları develerine yükleyerek geriye dönüş yaparlardı. Böylelikle dünyanın her kesiminde ihtiyaç duyulan maddeler bu yerlere eriştirilirdi. Çin ve buraları arasında ulaşımın sağlanması çok uzun yıllar hatta asırlar boyunca develer ile gerçekleşebilmekteydi. Gerek hayvanların gerek insanların yolculuk ortamına dayanma güçlerinin bir sınırının olması, yol boyunca bazı kurumların da oluşmasına sebep olmuştur. Zira yol boyunca ya hayvanların nallarında, koşum takılarımda, sağlıklarında bakıma ihtiyaç olurken tabii ki dinlenmeleri de gerekmekteydi. Aynı şekilde bu durum insanlar içinde geçerliydi. Bir de hayvanların çektiği çeşitli arabalarda da benzer ihtiyaçları oluyordu. Diğer bir önemli konuda yolculuk sırasında gerek yırtıcı hayvanlara ve soygunculara (haramilere) karşı ihtiyaç duyulan bir güvenlik idi. Bu sözü edilen ihtiyaçların giderilmesi için oluşturulan kurumlar, 25-30 km aralıklar ile olan hanlar, derbentler ve kervansaraylardır.
Kentimizin çevre yerleşim birimleri ile iletişimini sağlayan yolların güzergahlarının değişen hayat ve teknolojik şartlara bağlı olarak nasıl değişimlere uğradığına kısaca bakalım.
Acemler Köprüsü
GEMLİK-BURSA
Stratejik olarak çok önemli bir yerde kurulmuş bir kent olan Gemlik, gerek İznik gerekse Güney Marmara bölgesini İstanbul ve Marmara Denizi ile iletişimi sağlayan bir yerdir.
Buradan İstanbul’a deniz yolu ile erişim tarihi incelendiğinde önceleri 4-10 kürekli yelkenliler ile 8-10 saatte olurken daha sonraları buharlı gemiler ile daha kısa zamanda gerçekleştiğini görüyoruz. 1855 depreminin ardından Bursa’ya tayin olunan Ahmet Vefik Paşa, 1864 yılında İstanbul Hükümeti’ne müracaat ederek Bursa ipeği ve ticaret mallarının dış pazarlara açılması için görüşlerini belirtmiş, bu amaçla Müslim ve Gayrimüslim işadamlarından 7000 altın toplamıştır. 1870 yıllarına ait vesikalardan anlaşıldığına göre, fevaid-i Osmaniye Kumpanyası gemileri 1870 yılından itibaren tarifeli seferlere başlamıştır. Salı ve Cuma günleri İstanbul’dan sabah kalkan vapur 4-5 saatte Mudanya iskelesine yanaşır, yükünü ve yolcusunu indirip, Gemlik’e geçer. Burada bekleyen gemi Perşembe sabah buradan çıkar, Mudanya’ya varıp yük ve yolcularını aldıktan sonra İstanbul’a hareket edermiş. İstanbul’dan Cuma günü kalkan gemi ise Pazar günü Gemlik’ten denize açılırmış. Bu sefer sayıları daha sonra haftada 3 olurken zamanla gelişen deniz ulaşım teknolojilerine paralel olarak hızlı gemi modelleri (Deniz otobüs ve Feribot) üretilmesi ile günde 3 olmaya başlamıştır. Gemiler hem yük hem insan taşımacılığında kullanılırken yolcuların statülerine uygun şartlarda yolculuk etmeleri için farklı şartlarda ortamlar oluşturulurken haliyle yolculuk ücretleri de farklı oluyordu. Gemilerde, 1. mevki genelde üst katta olur ve buradaki koltuklar deri kaplı, 2. Mevki orta kat veya orta bölümde ve sandalyeler kumaş kaplı, 3.mevki genelde alt katta ve oturma yerleri ağaçtan peyke tarzı olurdu.
Denize kıyısı olan küçük kentlerin büyük yerleşim yerleri ile iletişimi özellikle Gemlik gibi karayolu ile ulaşımın zor olduğu şartlarda denizden ufak kayık gibi deniz araçları ile olurdu. Sabah erken saatte önceleri kürekli sandal ya da kayıklarla daha sonraları motorlular ile yola çıkılır, Gemlik’e varılır kentte işler bitince akşamüzeri yine aynı yolla geri dönülürdü. 1980’li yılların ortalarına kadar Gemlik-Kumla arası iletişim bu tip motorlu deniz ulaşım araçları yapılırdı.
Gemlik-Bursa arası ulaşımın geçmişi incelendiğinde, Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar at arabaları ile yapılmaya devam edilmiş, daha sonraları ufak kaptıkaçtı tabir edilen bu günün ufak minibüsleri daha sonraları dolmuş taksiler-minibüsler, şahıslara ve Gemlik Belediyesi daha sonra Bursa Belediye’sine ait tarifeli otobüsler ile sağlandığını görüyoruz.
Gemlik Limanı ticari gemilerin barınmasına elverişli bir yer olup Bursa’ya biri Mudanya üzerinden diğeri ise Demirtaş üzerinden varan iki yol vardır. Genellikle seyyahlar ve yükü ağır olan kervanlar, Mudanya güzergahını tercih ederlerdi. Sebebi ise bu yolun eğiminin az olması (%6 yani 100 metrede 6 metre irtifa kazanırken, Demirtaş üzerinden geçen yolda eğim %9,5) ve 4,5 kilometre kısa olmasıdır. Birde yol üzerinde eşkıyaların yol kesme faaliyetlerinin sık rastlanır olmasıdır.
20.Yüzyılın ortalarına kadar (1960) kullanılan bu yolun Keşiş Dağı’ndan Gemlik Körfezi’ndeki tersanelere kereste getirilmesi için 1850 yılında karar alınır ve 1865 açılır. Uludağ Dergisi’nden yayınlanan yazıda, bu yolun Sultan Abdülaziz’in 1862 yılında Bursa’yı ziyaretine yetiştirildiğinden ve Anadolu’da açılan ilk araba yolu olduğu belirtilir.
Güzergahı genel olarak şöyledir. Engürücük’ten geçilip dere yatağı boyunca giderken Sarıkayalar mevkii geçilir ve Kurtul Boğazına varılır. Yol burada hafif sol yaparak nispeten az meyilli tarafa (%5-7) yönelir, bu kısımda eskiden bir (son dönemlerde karakola dönüştürülmüş, yeni yol açılınca 1958 yılında kapanmıştır) derbent olup kıvrıla kıvrıla Selçukgazi Köyü altlarında Rıza Paşa Derbendine varılır. Buraya hayvanlar ile çekilen araçlarla ancak yarım günde (3-4 saat) varılabilinir ve mutlaka burada mola verilirdi. Bu molada hayvanların dinlenmesi ve beslenmesi gerçekleştirilirdi. Haliyle yolcularda yanlarında taşıdıkları yiyeceklerini yeme fırsatı bulur ve birazda dinlenmiş olurdu. Zira hayvanla çekilen özellikle at arabalarının önceleri yay düzenleri yoktu ve yalnızca şiltelerin üzerlerine oturarak yolculuk yapılırdı. Yol buradan sonra alçalmaya başlar ve Eğridere vadisi izlenerek Eskidere, Kırkdere ve Korkulu derbentleri geçilir, Demirtaşa 10 km kala Davullu Derbendi’ne gelinirdi. Demirtaş ve İsmetiye arasından, Tepecik Köyü’nün yakınından, Balıklı Köyü’nün doğusundan Atıcılar Hipodromu batısından daha sonra Ördekli Hamamı doğusundan geçip şu gün Heykel’den aşağı inerken Yiğit Köhne Camii’nin alt köşesinde bulunan benzin istasyonunun olduğu yerdeki Şeref Hanı’na öğleden sonra gelinirdi. Bu han halk arasında Gemlik Hanı olarak bilinirdi. Osmanlı’nın son dönemlerinde yapılan yol, Tepecik Köyü’nden sonraki köprülerden sonra hiç viraj olmadan Gemlik Hanı’na ulaşırdı. Kesme taştan yapılan bu köprüler suyun akış yönüne dik olarak yapıldıklarından yol epey virajlı idi. Yolcular buraya iner, çarşıya ya da işi icabı gideceği yere giderken yüklerde arabacı tarafından dağıtılırdı. Bu taraftan gelen yolcular bu handaki otelde kalır, aracın hareketi yine bu handan başlardı. Bu tarif edilen yol güzergahı “Eski Bursa” yolu olarak bilinen yoldur. Bu yolun Demirtaş-Kurtul arası dağlık ve geçit yerlerinin (boğazların)çok olması nedeniyle güvenliğin sağlanması için derbent sayısı bu bölgede fazladır.
Aksu Köyü civarı tarihi kervan yolu
Bir de “Roma Yolu” vardır ki bazı seyyahlar veya yazarlar tarafından “Kervancı Yolu” olarak ifade edilir. Bu yol Bursa’dan gelen Eski Bursa yolundan Davullu Derbendi’nden sonra ayrılıp Karabalçık üzerinden Dürdane istikametine vadinin sağ yamacından devam eder, Selçukgazi Köyü’nden geçip Kurtul yöresine varırdı. Bu yolun izlerine Karabalçık Köyü’nün pek çok yerinde rastlanırken Seçme Köyü’nün Kalenderler mevkiinde “Kızkaldırımı” olarak bilinen kaldırımda bu Roma Yolu’na aittir.
Bir de Gemlik Bursa güzergahında Gençali üzerinden Dürdane’ye varan oradan aşağı inip Dereköy ve Çağlayan Köyünün doğusundan Yunuseli üzerinden Çekirge’ye varılırdı ki bu yol ancak at ile takip edilebilen bir hat olup 1,5 saatlik bir zaman kazandırırdı. (Bernard)
Yalova, Orhangazi (Yeni Pazar) tarafından gelen ve Bursa tarafına giden tarihi kervan yolu Karsak Köyü altından (batısından), Güvenli ve Adliye köylerinin doğusundan Katırlı’ya çıkar, Muratoba üzerinden Selçukgazi Köyü altlarından Demirtaş- İsmetiye arasından geçerek Bursa’ya varırmış. Katırlı Köyü’ne yakında hanlar bölgesinin olması ve kalıntılarının burada bulunması, Selçukgazi Köyü alt tarafında bulunmuş olan menzil taşı ve Muratoba Deresi üzerindeki köprü kalıntıları bu güzergahın varlığını günümüze kadar kalan izleridir.
Gemlik-Bursa arasında var olan en eski yollardan biri de, Gemlik’e 4 km uzaklıktaki Umurbey’den sonra sırasıyla Katırlı, Hamidiye, Şükriye, Dışkaya köyleri geçilerek Gürsu’ya varan bir yoldur. Bu yolda 20. yüzyılın ortalarına kadar ulaşım ve taşımacılık ancak hayvanlar ya da onların çektiği basit arabalar ile yapılabilirdi.
Tekrar hatırlamakta yarar var fikrindeyim. Kervan ya da ulaşım yolları ufak kentlerin içinden ziyade dışından daha doğrusu aralarından, özellikle ekim alanları olarak kullanılmayan ve bataklı ihtimali olmayan yani yamaç kenarlarından geçerdi. İhtiyacı olanlar bu yollar ile ağlantı yerlerine gider beklerdi.
Gerek Umurbey üzerinden, gerek Gemlik’ten gelip İznik veya Yalova tarafına devam etmek isteyen yolcu ya da yük taşıyanlar Karsak Boğazı’nın sağ tarafından yamaçlardan devam eder. İznik’e varmak isteniyorsa sağa dönülür, bu dönüşten sonra Karsak ve Akarım köyleri geçilerek göle varılır. Bu yola Katırlı Köyü üzerinden gelen tarihi kervan yolu bağlanır. Bu yola ait bir köprü halen ayakta olup tescillenmesi ve restorasyonu için uğraş verilmektedir. Göle vardıktan sonra her yarım saatte bir köyden geçilerek Sölöz Köyü’ne varılır. Burada gece konakladıktan sonra ertesi gün yola çıkılır ve çatal şeklinde iki kaya parçasının arasından geçildiği Çatal Köy geçilir, Yenişehir tarafından gelen yola bağlanılır ve 1 saat sonra da İznik’e varılırdı.
Bursa- Dışkaya kervan yolu
Gemlik-Bursa arası iletişim 1990’lı yıllarda Gemlik Belediyesi tarafından alınan otobüsler ile iki yerleşim arasında ulaşıma destek olunmuş (Her yarım saate bir araç), 2010 yılından itibaren Bursa Büyükşehir Belediyesi girişimleri ile her 15 dakikada bir araç kaldırılmaya başlanmıştır. Nisan 2013 tarihinde Bursa İstanbul erişimi için Gemlik-İstanbul arası deniz uçakları devreye girmesi sonucu Gemlik’ten İstanbul (Haliç) arası 18 dakikaya inmiştir.
Sahili Bursa’ya bağlayan bir seçenekte Kurşunlu’nun batısından çok virajlı bir yol ile (Filadar) Gündoğdu Köyü’ne çıkılır, inişe geçildiğinde Dereçavuş Köyü’nün doğusundan Yunuseli Köyü ve (Acemler) Abdal Köprüsü geçilip Acemler mevkiine geçilir, buradan güneye doğru gidip (Mihraplı) Nilüfer Köprüsü geçilip Çekirge’ye çıkılabilir. Kurşunlu’ya varmadan doğu tarafından sola dönülüp güneye doğru (Fladar Dağı’na) çıkılırsa tepeye varıldığında güneye giden yol takip edilirse inişe geçilir ve Ovaakça Köyü öncesi dere yatağına inilir, şu gün Yalova Yolu olarak bilinen yola bağlanılır. Bu tarihi yol bir süre önce tartışmalara sebep verecek şekilde tekrar açılmış, genişletilmiş, asfalt kaplama yapılmış fakat ne hikmetse pek kullanılmamaktadır.
Bursa’nın kuzeyinde bulunan Küçükbalıklı, Panayır, Alaşar, Ovaakça, Dürdane, Karabalçık, köylerinden gelenler Çancılar Caddesi üzerindeki Yenişehir (Bugün İpek Otel) Hanı’nda kalırdı. Köylüler, bu hanın yanındaki bu gün Gökkurt Hanı’nın olduğu yerdeki handa toplanırlar, araçlar buradan hareket ederdi. Yolculuk önceleri eşekler, atlar, sonraları at arabaları 20. asrın ortalarında otobüsler ile gerçekleşirdi. At arabası ile kente gitmek isteyen 2-3 kişi olduğunda at arabası yola çıkardı. Akşamüzeri araba doluncaya kadar beklenir öyle yola çıkılırdı. Hatta döneceğini belirten kişi gecikirse beklenirdi.
MUDANYA-BURSA
Kentimizin sahil ve limanlar arası ulaşımı (irtibatı) asırlardır karayolu ile olurken, 19. asrın son çeyreğinde demiryolunun döşenmesi ile ikinci bir alternatif oluşmuşsa da ömrü uzun olmayıp 20. yüzyılın ortasında tamamen kaldırılmıştır. Önce bu ikinci alternatifi tanıyıp ardından karayolu ulaşımına değinelim fikrindeyim.
Bursa yöresinde üretilen malların denize daha çabuk ve kolay eriştirilebilmesi için 42 kilometrelik demiryolu inşaatına 1874 yılında başlanmıştır. Bu demiryolunun güzergahı yeni yapılan Büyük Şehir Belediye Binası’nın bulunduğu yerden başlar, Merinos Fabrikası’nın olduğu yerden, Acemlerde halen kafe olarak hizmet veren istasyon binasının olduğu yerden, Beşevler mevkiinin alt kısmından geçerek (Şu gün Özhan Market karşısı), Geçit’in karşı tarafında “Koru” diye bilinen (İstasyon) mevkiden, Bademli Köyü’nün alt tarafından (doğu), yavaş yavaş tırmanarak Yörük Ali Çatağı’ndan Işıklı (Frenkli) Köyü’ne varırdı. Buradan sonra Mudanya’ya doğru inişe geçer ve zeytin yağ fabrika ve depolarının bulunduğu mevkide (Siemens Fabrikası) düze iner ve halen bilinmekte olan Mudanya İstasyonu’na varırdı. Bu bina 1849 yılında Fransızlar tarafından gümrük binası olarak yapılmış, 1874 yılında istasyon olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Bu tırmanış sırasında trenin hızı öyle düşermiş ki gençler ön vagondan aşağı atlar, bağlardan üzüm koparıp arka vagona binerlermiş. Bu hat daha sonra ki yıllarda ekonomik olmaması ileri sürülerek 10 Temmuz 1953 yılında kapatılmıştır.
At arabaları, hayvanlar ya da ilk motorlu araçlar ile Mudanya’ya gidenlerin 1980 yıllarına kadar takip ettiği yol, Yeni Kaplıca Hamam altından Paşa Çiftliği üst kısmından yani tren yolunun güneyinden Acemler Köprüsü’nden, Ziraat Okulu önünden Fethiye Köyü’ne oradan Geçit Köprü geçilerek Bademli Köyü’nün bulunduğu vadinin batı yakasından Tepe Devrent’e varılırdı. Oradan kuzeye doğru inişe geçilir ve Burgaz (Güzelyalı) batısında yol sola dönerek Mudanya’ya varırdı. Daha sonra yeni yapılan yol, Geçit Köprüsü geçildikten sonra yol sağa dönerek çok fazla viraj olmadan tepe varır ve kuzeye doğru inişe geçildiğinde Güzelyalı’nın doğu tarafına varılır oldu.
Daha sonra ki yıllarda feribot ve sadece yolcu taşıyan süratli deniz araçları için (Burgaz) Güzelyalı’da iskele yapılması ile araç yoğunluğu bu tarafa da kaymıştır.
KAPANCA-BURSA
Antik Çağ’da yöremize deniz yoluyla gelen mallar, Gemlik Körfezi ile Kapıdağ Yarımadası’nın arasında bulunan Kapanca ve Ketendere doğal limanlarına indirilir. Buradan at, eşek, katır, deve gibi hayvanlardan oluşan kervanlar ile Mudanya Dağları en rahat geçilebildiği Barabeli Boğazı’ndan geçilirmiş. Ketendere mevkiinden güneye doğru hareket edilerek Kuzgun Kayalar mevkiinin altından boğazın en yüksek yerinde olan İz Kayalar mevkiinde ki düzlüğe erişilir. Bu gün dahi izleri görülen Eşkel, Triye ve Kapanca’dan gelen yolar burada bağlanırmış. Barabeli Boğazı’ndan Karadere ya da Ayazma Deresi isimli ufak bir derenin bazen sağına geçilip, bazen soluna geçilerek kuzeye doğru inişe geçilir. Ayazma Pınarı denilen yerde bir çeşme ve bir köprü olup sola gidildiğinde Mirzaoba, sağa gidildiğinde Kaymakoba köylerine varıyorsunuz. Bu sapak ve az aşağıdaki Eğrek Kayalar mevkide dinlenme amaçlı kullanılan bir yer imiş. Mirzaoba Köyü’nden çıkıp, Dereköyü’ne oradan Çekrice Köyü’ne daha sonra doğuya dönüp Mudanya Köprüsü geçilerek Kite’ye ( Ürünlü), oradan da İğnesi (Özlüce) Köprüsü geçilerek Uludağ eteklerine geçilir, Prusa’ya (Bursa) varılırmış. (40 km)
Bursa-Gemlik arası eski yol üzeri köprülerden biri
BURSA-İNEGÖL
Kentimizin doğu tarafı son yıllarda imara açılması sonucu hızla yerleşim yerleri yapılması nedeni ile tarihi yolun ve binaların izleri kalmamış durumdadır. Ama bir fikir vermesi açısından daha önce bilinen ve edinilen bilgilere göre kale içerisinden çıkan kervan, Maksem tarafından Temenyeri’ne geçer oradan Balaban Bey Kale altından Kızık köylerinin bazılarının içinden bazılarının altlarından geçerek doğuya doğru ilerlerdi. Zamanla kale dışında tarihi ticari hanların ve Gökdere üzerine yeni köprülerin yapılmaları sonucu, önce Çakırhamam –Heykel -Ünlü Cadde-Gökdere (Irgandı Köprüsü), daha sonraları da Hanlar –Gökdere (Tatarlar köprüsü),-Davutkadı-Mesken(Tayyareci Mehmet Caddesi), Değirmenlikızık üzeri, Fidyekızık altından Cumalıkızık’a doğru devam eder.
Şu gün, Otosansit içerisinden geçerek Cumalıkızık Köyü’ne giden tarihi yola bağlanılır. Bu yol her ne kadar asfalt kaplama yapılmış olsa da, tarihi kervan yolu genişletilmesi ve zamanla asfaltlanması nedeniyle iz olarak kabul edilebilir. Yolun sağında yani Uludağ tarafında bazı yol izleri hala bulunmaktadır. Cumalıkızık’a varmaya 1 km kala tarihi kervan yolunun nispeten orijinal kalmış 200-300 metrelik bölümü çok net görülür.
Kervan yolu güneye devam edip Balıklı Deresi (50 yıl öncesine kadar burada bol miktarda Alabalık bulunurmuş) üzerindeki köprüye doğru devam eder. Bu köprü, 1969 yılında gelen sel ile yıkılmış olup 100 metre altından beton köprü yapılmıştır. Yol dereyi geçip ikiye ayrılır. Kuzeye doğru köy içine (Eğrek Meydan) giderken güneye ayrılan yol aşağıda “Orman Deposu” üzeri “Değirmen Önü” mevkiine inerken Cumalıkızık Mezarlık altında bir kol doğuya ayrılarak Hamamlıkızık’a doğru gider. Bu yol hamam önünden geçerek mezarlık altından cami önüne gelir, İğrek Mahalle’ye doğru yani doğuya doğru gidip, Bıçakçı Bayır’dan aşağı Deliçay boyundaki mezarlık altında ana kervan yoluna bağlanırmış.
Ana kervan yolu, mezarlık altı mevkiinde Deliçay’ı mevcut köprüden (Bu köprünün başında 20. asrın ortalarına kadar bir hanın varlığından söz edilir) geçer. Karapınar mevkii üzerinden geçen bu yolun halk arasındaki ismi “Deveci Yolu” olup, Karapınar üzerindeki köprüyü geçerek Aktaş Tepe’nin kuzey eteklerinden Çimento Fabrikasının alt kısmında (ÇİSİY TEKSTİL önü) Aksu Yolu’na bağlanır. Daha önceleri bu yol, Deliçay’ı geçmeden Derekızık Köyü’ne doğru çıkar, Dokuz Gözler’in alt taraflarındaki tarihi köprüden geçerek Aksu Yolu’na bağlanırmış. Bu bağlanılan yol güneye doğru takip edilirse Aksu’ya, kuzeye doğru takip edilirse Kestel’e varır. Yol, Kestel Merkezi’ne varıp, oradan dereye paralel olarak giderken, Kestel Kalesi’nin alt kısmından geçer ve Kestel Tepelerinin kuzey eteklerinden mevcut yeni İnegöl yolunun güneyinden devam ederek Çatal Tepe’ye oradan Gölbaşı Köyü’ne, daha sonra güneye yönelerek Turan Köy (yeni bir köydür) üzerinden Ertuğrul (Dimboz) Köy’e varır. Bu tarihi kervan yolu boyunca, Çatal Tepe’ye kadar olan kısmında elektrik hattı taşıyan beton direkler dikili olduğundan, kolayca fark edilir. Ertuğrul Köy’den güneydoğu istikametinde ilerleyen yol, Yenişehir’e varır. Yenişehir’den kuzey’e doğru giden yol takip edildiğinde İznik’e gidilebildiği gibi, güneydoğu istikametlerinde gidildiğinde Pazaryeri’ne varılırdı.
Aktaş Tepe’nin kuzey tarafında Deveci Yolu’nun Aksu yolu ile bağlandığı mevkiye dönüş yapalım. Bu kavşaktan sağa dönersek Aksu’ya yönelmiş oluruz. Bu yol, bu gün fazlası ile genişletilip duble yol statüsüne erişmiştir. Etraf, yerleşime açılması nedeni ile siteler ile dolmuştur. Yolun takip ettiği güzergah eski kervan yolu olup, coğrafi şartlara bağlı olarak kıvrıla kıvrıla Çimento Fabrikası’nın önünden geçer ve 500 metre sonra Derekızık-Seyitabad tarafından gelen yol sağ taraftan bağlanır. Kervan yolu bu noktadan sonra nispeten düz bir güzergah takip ederek Ilıca Boğazı’na doğru ilerler. Bu kısım Söğütlü Köyü sınırlarının alt kısmı olup, sağ tarafta halen bir ufak çiftliğin olduğu yerde yani sol taraftaki Keklik Kayalar’a varmadan, bir karakol mevcut imiş. Bu karakolun 50-60 yıl öncesine kadar varlığını devam ettirdiği söylenir. Karakolun amacı yol ve yöre güvenliğini sağlamaktır. Zira bu yörede hemen her dönem yol kesen eşkıya varlığı söz konusu olmuştur. Çünkü karayolu için tek geçit yeri bu Ilıcak Boğazı’dır. Sol taraftaki Keklik Kayalar ve Ilıcak Boğazı geçilerek Gözede Köyü’nün altlarından yol devam eder. Osmanlı Dönemi’nde açılan kara yolu çoğu kez kervan yolunun kuzeyinden, diğer bir deyişle düzlükten giderken, zaman zaman kervan yolu ile de kesişir. Daha önce de belirtildiği gibi, kervan yolu bataklık ihtimali olması ve düz arazinin ekili olması nedenleriyle dağ ve tepelerin eteklerinden ilerlerdi. Bu yol Kıygınlık Mevkii’ni Arap Tepe altlarından geçerek Alaçam Mevkii’ne geldiğinde, Osmanlı Dönemi’nde yapılan şose yol sola dönerek Aksu’ya giderken, kervan yolu ise Devret (Devlet Deresi) Köprüsü’nü geçerek mezarlık altından yani güneyinden geçip Aksu veya Göksu Çayı’na doğru devam edermiş.
Buz Katırları
Bu gün Deliçay, Göksu birleştirilip üzerine 2 adet HES yapılması nedeniyle Devret Dere ve köprüsü yok olmuş iki plastik boru ile geçilir olmuştur. Büyükşehir Belediye yasası soncu Aksu mahalle statüsü kazanmasının ardından takip ettiğimiz diğer bir deyişle izini sürdüğümüz tarihi kervan yolu, “Eski İpek Yolu” olarak tescillenmiştir.
Osmanlı dönemi yolu da mezarlığın kuzeyinden dolaşarak tarihi köprüden geçerek bu meydana gelirdi. 1969-70 yıllarında tarihi köprü zarar görmemesi ve köy içi trafiğinin rahatlaması amacıyla köyün dışından bir köprü yapılarak Aksu Köy Meydanı transit geçen büyük araç trafiğinden kurtarılmıştır. Bu yeni bağlantı yolu köyün şehitliğinin önünden geçer ve köy dışında eski kervan yolu ile birleşir.
Köyün çıkışında yeni bağlantı yolu ile birleştiği yerde sağ tarafa Babasultan Köyüne yol ayrılır. Tarihi kervan yolu kıvrıla kıvrıla Kazancı bayırına sarar. Kazancı tepesine hayvanların çektiği araçların çıkabilmesi ancak bu kıvrılmalar (virajlar) ile olabiliyor. Bu virajlardan birinin adı “Gavur Virajı” olup tam 180 derece dönülerek bir “U” harfi oluşur. 550 metre rakıma sahip Kazancı Tepesi’ne vardığınızda sol tarafa Ümit Alan Köy’üne bir yol ayrılır. Bu yol genişletilerek halen kullanılmaktadır. Ümitalan Köyü’nü geçen yol Ertuğrul (Dimboz)Köyü’ne bağlanır. (Bu yolun adı Şam Caddesi olarak da bilinir)
Bu kazancı Yokuşu tepesi’ndeki kavşakta sağ tarafa dönüldüğünde ise Şükraniye, Kozluören üzerinden Baba Sultan Köyü’ne varılır. Daha sonra Uludağ’ın eteklerinden Yenice üzerinden şu gün İnegöl’ün bir mahallesi durumunda olan Edebey ve Cerrah Köyü’ne varıp oradan İnegöl Merkezi’ne varmaktadır. Cerrah –İnegöl yol bağlantısı halen asfaltlanmış olup, eski bir yolun genişletilmesi ile oluştuğu intibaını alıyorsunuz. Yolun bağlandığı İnegöl Meydanı’nda Cafer Ağa Hanı, Kapalı çarşı, Açık çarşı, Rüstem Paşa Camii ve medresesi bulunuyor.
Osmanlı’nın son dönemlerinde yapılan yol takip edildiğinde Kazancı Yokuşu’nu bitirip inişe geçilir. Düzlüğe geldiğimizde ise Uludağ’ın kuzey yamaçlarında Babasultan Köyü’nün beyaz boyalı evlerini fark edilir ve İnegöl’e 5 km kala sağ tarafa Yenice Yolu ayrılır.
İnegöl Meydanı’nı kentin doğusuna doğru gidecekler için başlıca iki yol var. Bunlardan biri Kütahya diğeri ise Bilecik, Eskişehir tarafı içindir. Yenişehir’e gitmek için kuzey istikametine giden yol takip edilmelidir.
Bilecik tarafına gitmek için önce Ahı Dağı eteklerinde Kurşunlu Köyü’ne varılır. Tarihi kervan yolu, Osmanlı döneminde açılan yolun kuzeyinden geçerek köye varır. Bu köyü geçerek Ahı Dağı’na tırmanmaya başlayan yol önce Yamuk Devrent’e daha sonra yolun en yüksek rakımında bulanan Bahçe Sultan Köyü’ne (Tepe Devrent) 81 viraj geçilerek varılır. Burada bir kervansaray bulunur. Daha sonra inişe geçilerek Gümüşdere köyü geçilerek Pazaryerine ulaşılır. Buradan sola veya kuzeye giden yol takip edilirse Bilecik tarafına, sağa yani doğuya doğru gidildiğinde ise Bozüyük, Söğüt, Eskişehir tarafına gidilir.
İnegöl Meydanı’ndan doğuya doğru giden yollardan Oylat, Kütahya tarafına giden yol takip edildiğinde yamaçların başlamasından önce Orta Köy’e varılır. Bu yerleşim birimin girişinde Karacabey tarafından yaptırılan ve bu isimle anılan bir kervansaray vardır. Son yıllarda restore edilen bu bina şu an özel mülkiyette olup kapalı bulunmaktadır. Bu gelinen yolun da zamanla genişletilip asfaltmış kervan yolu olduğu hissine sahip oluyorsunuz. Zira daha önce de belirtildiği gibi özellikle ova gibi düz arazide buluna kervan yolu, yeni yolların açılması sonucu devre dışı kalınca tarım alanına dönüştürüldüğüne pek sık rastlamaktayız. Bu yol daha sonra Hamamlı Köyü’nü geçip nehir boyunu takip ederek Mizal Derbent’ine varır. Buradan sonra Domaniç Geçidi yükselişi başlar.
Çalı Miltaşı
BURSA-ORHANELİ-KELES
Kentimiz Uludağ’ın kuzey yamacına yaslanmış olması nedeniyle güney ilçelerimiz ile irtibatı sağlayacak yollar ya dağa tırmanarak başlar ya da kentin batısından ovaya inilir, Nilüfer Çayı takip edilerek güneye çıkar. Güneyimizde kalan Keles ve vadinin batı yakasında yer alan Orhaneli çok eski yerleşim merkezleri olup birkaç farklı yoldan erişim sağlanabilirdi.
BURSA-ORHANELİ
Kentimizin güney ilçeleri ile bağlantısını sağlayan yolları incelediğimizde bu yolların bazılarının tarihi kervan yolları olduğunu görürüz. Diğer yollar da yerleşim birimleri arasında irtibatı sağlayan yollardır. Zamanla teknolojik gelişmeler yaşanırken bu gelişmelerin yol kültüründe ve güzergahlarında da yaşandığını görüyoruz. En fazla yol güzergahında ve ticaretinde gelişim güney ilçemiz Orhaneli tarafında yaşanır.
Kentimizin batısında Çalı, Demirci üzerinden gelen tarihi kervan yolu, Misi Köyü(Gümüştepe), Doğancı, şu an Doğancı Barajı su havzasında kalan Sultaniye Köyü’nü geçip vadinin batı yakası takip edilerek Erenler Köyü’ne varılır. Nalınlar üzerinden Yörücekler, Akçabük, Çöreler, Deliballılar köyleri geçilerek Orhaneli İlçesi’ne erişilirdi.
Bu yönde bilinen en eski tarihi yol, Bursa Kalesi güneyindeki Pınarbaşı mevkiinden başlayıp batıya yönelerek Alacahırka, Taş ocakları, (Çongara) Yiğitali köylerini ve Dolubaba mevkiini geçip sola keskin virajda sağa ayrılarak Hüseyinalan ve Mürseller köyleri arasından vadiye iner, Karaköprü’den dereyi geçip, Uluçam altından, Dağakça Köyü’nden geçip Topuklu Köyü, Abdalöldü, Göynükbelen üzerinden Orhaneli’ye varılırdı. Bir diğer yolda Dağakça Köyü’nden sonra batıya yönelip Erenler Köyü altında orada daha önce sözünü ettiğimiz, Çalı üzerinden gelen tarihi kervan yoluna bağlanıp, Orhaneli’ye giderdi. Deve yolu olarak tanınan bu yol, sonraları genişletilip hatta asfaltlanarak araçlar özellikle Posta Arabaları tarafından 1974 yılında yeni yol yapılıncaya kullanılmıştır (I. YOL).
Orhaneli ilçemize kentimizden giden ikinci eski tarihi yol, kenti batıda Çekirge’den katırcı yolu ile terk edip Dobruca Köyü altından Odunlu Köyü üzerinden, Misi Köyü’ne varır. Burada daha önce belirttiğimiz Çalı üzerinden gelen tarihi yol ile birleşerek Doğancı Köyü’nün üst kısmından Sultaniye Köyü’ne oradan sağ taraftan gelen dere yatağı takip edilerek Erenler’ varılırmış. (II. YOL).
Odunlu üzerinden gelen Keles’e giden yol Misi Köyü’nün karşı yamacından geçer, güneye doğru ilerlerken Orhaneli’ye gidişin Doğancı Köyü’nden geçerek Nilüfer Deresi’nin batı yamaçlarından gitmesi düşünülmüş, yol defalarca kayınca 3 kat yol yapıldığını öğreniyoruz. Doğancı Köyü’nün üst kısmında, Doğancı Barajı’nın yapımı sonucu bu vadideki yol ve Sultaniye Köyü su havzasında kalınca, Doğancı Barajı istinat duvarının üzerinden dere yatağının batısına geçilmiş, Kapı Kaya Boğazı üzerinden Erenler’e yeni yol açılmıştır. Zamanla genişletilen ve asfalt kaplama yapılan tarihi yol güzergahı, yeni yol açma makine parkının edinilmesi ile yamaçlar yarılmış, virajların büyük kısmının kalkması sonucu kullanılmayan virajlar ve yol boyundaki çeşmelerin kalıntıları halen Erenler-Yürücekler-Deliballılar arasında yeni yolun etrafında görülür. Deliballılar Köyü’nün dışından geçen yeni yol, Kocasu Çayı’nı bir köprü ile geçerek kısalmış, ulaşım hızlanmıştır (III. YOL).
Kapanca Mirzaoba arası kervanyolu
BURSA-KELES
Kentimizin güney ilçesi olan Keles, Orhaneli’ye nazaran daha yüksek, düz olmayan bir coğrafyada ve ticari yolların üzerinde olmaması nedeniyle yol açısından nispeten zayıf durumdadır. Fakat son yıllarda yapılan santraller, barajlar ve açılan maden ocakları nedeniyle mevcut eski yollar yetmemeye başlayınca bu güzergahta yol yapım ve genişletme çalışmaları her gün artmaktadır.
Daha önce Orhaneli Yolu bölümünde anlatılan hemen tüm yolların çıkış güzergahları aynı olup, Alacahırka, Taş ocakları, Yiğitali köylerini ve Dolubaba mevkiini geçip ilki sağa ayrılarak Hüseyinalan ve Mürseller köyleri arasından vadiye iner. Karaköprü’den dereyi geçmeyip, Uluçam altında sola dönülerek Güneybayırı Köyü altından Çaybaşı’ndan geçerek Karaislah Köyü’ne varmadan ikinci yol ile birleşir (I. YOL). İkinci güzergah ise, aynı yoldan yani, Bursa Kalesi güneyindeki Pınarbaşı mevkiinden başlayıp batıya dönerek Alacahırka, Taş ocakları, Yiğitali köylerini ve Dolubaba mevkiini geçip Uludağ’a doğru çıkmaya devam edip bugün Milli Park’ın berisinden sağa tarafa ayrılan yol vadiye doğru iner. Soğukpınar’dan geçilir, Karaislah Köy öncesi ilk yola bağlanılır (II. YOL). Uludağ yolundan ayrılan iki yol Karaislah Köyü öncesi birleşerek, Karaislah Köyü’nden, Güneybudaklı, Küçük deliler, Büyük deliler köylerinin altından geçerek Baraklı’ya oradan da Gököz Köyü üzerinden geçerek Keles’e gelir.
Bir diğer yolda yine Orhaneli yolu olarak kentten ayrılır, Nilüfer Dere yatağının sol tarafından vadinin doğu yamacından, Doğancı Köyü ve Doğancı Barajı’nın doğusundan Kozlubudaklı Köyü üzerinden, Tuzaklı ve Güneypınarı köyleri altından yukarıda sözü geçen (I. YOL) yola Dağakça üzerlerinde bağlanır (III. YOL).
Orhaneli’den Keles’e erişim imkanı yine tarihi yolların zamanın şartlarına bağlı olarak genişletilip asfalt kaplaması yapılan güzergahtan gerçekleşmektedir. Orhaneli’den Göybükbelen’e daha sonra sırası ile Akçapınar, Alpagut, Kovacık köyleri geçilerek Keles’e varılır.
Nilüfer Köprüsü
BURSA-KARACAEY- M. KEMALPAŞA
Kentimizin batı tarafının her zaman daha hızlı geliştiği, modernleştiği, karayolu ve bağlantı yollarının çağa uygun hale getirildiği yön olmuştur. Denize, limanlara, göle, verimli geniş ovalara, Çanakkale ve İzmir gibi büyük kentlere bağlayan yollar kentin batısındadır.
Bu yöndeki en yakın ilçemiz olan Karacabey’in, her zaman ticaret yollarının kesim noktasında oluşan bir yerleşim merkezi olduğunu görürüz. Antik çağlarda kullanılan suyolunun, Bizans döneminde de öneminin devam etmesi sonucu İmparator Aleksios Komnenos, Uluabat (Lopadion) Kalesi’ni yaptırmıştır. Osmanlı döneminde ise Venedik, Ceneviz ve Karacabey’li tüccarların gemilerinin (küçük ölçekli olanları) Marmara Denizi’nden nehir yoluyla Uluabat (Apolyont) gölüne geçtiklerinin buranın tüccarlarının Bursa ticaret hayatında etkin olmalarının alt yapısını oluşturmuştur. M. Kemalpaşalı esnaflar ise yüklerini son yıllarda kapanan mezbaha Deresi yoluyla Mezbaha yakınına kadar getirirlermiş. Zira bu dönemlerde Mudanya, Yalova üzerinden İstanbul’a gitmek fiziki şartlar nedeniyle hem zor hem çok zaman alıyordu. Bandırma ‘ya liman yapılması ile ticaret yolunun bu tarafa kaydığı görülür. Zamanla oluşturulan tarifeli vapur seferleri (Gece 10.00 da kalkan vapur, sabah İstanbul’da olur, yine gece İstanbul’dan çıkan vapur sabah Bandırma’da olurdu) günlük hayatta çok önemli bir yer edinmiştir.
Bu istikamette karayolu güzergahına bakacak olur isek Uluabat Gölü’nün kuzey ve güney tarafından ulaşımın gerçekleştiğini görürüz. Gölün kuzey tarafında daha önce adı geçen Uluabat Köyü’ne 5 km kala Yıldırım Beyazıt tarafından bir kervansarayın (Issız Han) 1396 yılında yaptırılmış olması çok önem ve anlam ifade etmektedir. Osmanlı döneminde karayolu ağına ve işletmeciliğine çok önem verildiği aşikardır. Verimli toprakların ürünlerinin dağıtımı çok önemli olup, pek çok kişiyi ilgilendireceği gerçeği iyi algılanmalıdır. Bu ve bunun gibi han ve kervansaraylar çok önemli merkezlerdir. Yıldırım’dan sonra II. Murat döneminde (1442. Kitabesi Bursa Türk İslam Eserleri Müzesi)) Çekirge, Hüdavendigar Camii altından, Mutluevler (S.S.K. Hastanesi altından) geçen (Katırcı Yolu) yol ve köprüler (Kız kardeşi Selçuk Hatun tarafından 1465 yılında yaptırılan bu körü, Mihraplı olarak bilinir) yapılır. Batı istikametine giden bu yol Beşevler, Fodra, Ürünlü, Başköy, Çatalhan’dan (Burada da bir han olup, Trilye’ye bir yol ayrılır) geçerek göl kıyısına paralel olarak devam ederek Issız Han, Uluabat Köy üzerinden ya Karacabey- Bandırma tarafına devam eder ya da M. Kemalpaşa yönüne gider. Uluabat Köyü yakınındaki dere önceleri sal ile geçilirken Osmanlı’nın son dönemlerinde ağaç köprü (motorlu araçlar geçerken yolcular indirilirdi), 1952 yılında beton köprü yapılabilmiştir.
Osmanlı 19. Yüzyılın ikinci yarısından sonra yol seferberliği başlatmış olduğunu daha önce söz etmiştik. Kentin kuzey, kuzey-doğu ve Mudanya taraflarından gelip İzmir tarafına gidecekler için Acemler’de (Köprünün yanındaki kitabe müzede olup 1885 yazılıdır) bulunan kavşakta şose bir yol ayrılırdı. Bursa-Karacabey yolu 1889-1991 yılları arasında Bursa Valisi Mahmud Celalettin Paşa zamanında muntazam hale getirilmiştir. Bu şose yol son yıllara kadar kullanılmış olup zamanla asfalt kaplama yapılmış, Mihraplı Köprüsü’nden gelen yol ile birleşip Beşevler’den geçer, kervan yoluna göre nispeten daha geniş, düz ve kestirme sayılacak bilinçle yapılmıştır.
Bu yolun kitabesine Vali beyin şu sözleri kazınmıştır.
“Hazret-i Abdülhamit Han’ın uluvv-ü hikmeti
Servet ü saman-ı mülke açtı yer yer sahrar
Mihaliç semtinde yoğ iken tarik-i muntazam
Saye-i Şahanede inşa eyledi işbu rah
Eyledi ikdam ana vali iken Mahmud kulu
Hayra dair eserin hizmetin ecrinde yoktur istihab”
Gerek kervan yollarında gerekse şose yollarda taşımacılık önceleri hayvanlar ile olurken sonraları ilkel arabalar daha sonraları ise yaylı arabalar ve faytonların kullanıldığını görüyoruz. Batı ve kuzey istikametinde çalışan arabaların konaklama yeri (Araba Yatağı) şu gün Ahmet Paşa Mezarlığı’nın batı tarafında valilik binasının bulunduğu saha idi. Uzun yol yani gece konaklama gerektirecek mesafeler için 19. Yüzyılın sonlarına hatta 20. Yüzyılın başlarına kadar kervan oluşturulur, kervanın önüne ve arkasına silahlı jandarma bulunurdu. 18. Yüzyıl sonları ve 19. Yüzyıl başlarında kervan Perşembe günü yola çıkar ve gidecek olanlar kaç kişi olacağını ne tip hayvan veya araç istediğini yükünü kervan reisine önceden kayıt ettirirmiş(seyyahların hatıratları).
Bursa posta teşkilatından ya da o günün ifadesi ile Menzilhanesinden çıkan 9 koldan biri Karacabey’e çıkar ve 12 saatlik bir mesafe olarak işlem görürmüş. Karacabey’de Hastanenin bulunduğu bölgenin adı halen “Menzilci Bayırı” olarak bilinir.
Karacabey-Bandırma arası arabalarına at koşan arabacılar birbirleri ile yarışlarını anlatır kimin atı Pirenlik kırında soğuktan kafasını döndürecek diye iddialara girerlermiş. Aynı yükü saran farklı kamyonların birbirlerini geçme muhabbetleri gösteriyor ki meslek sohbetleri nesilden nesle aktarılarak devam etmektedir.
Karacabey’de boğaz köylerine motorlu toplu araçları gelinceye kadar Boşnak Halil yaylı arabası ile, Karacabey-Bandırma arası ulaşım yine at arabaları ile sağlanırken, 1928-30 yılları arasında, ilk motorlu toplu taşıma aracı kaptıkaçtı, Hacıoğlu Fehmi, ilk ticari taksi (Dodge) 1952 yılında taksici Kenan tarafından getirilmiştir.
Karacabey’de otobüslerin (yazıhane) büroları kent merkezinde bu günün Ziraat Bankası’nın olduğu yerde bulunurken, Bursa’da ise batı yönüne gidecek araçların yazıhaneleri Ulu Cami’nin, doğusunda ki Altan Oteli’nin (Bu günün Sayılgan Pasajı) zemin katında ve güneybatısında bulunurdu.
Çataraktan sonra M. Kemalpaşa’ya doğru yaklaşık 5 km kadar gidildiğinde yolun sağ tarafında “Öküz Çayırı” mevkiine 1940-41 yıllarında askeri amaçlı bir havaalanı yapılır. (KARACABEY, Şaban Yalazı, s.163-167,2009)
1928-30 yılları arasında, ilk toplu taşıma aracı kaptıkaçtı, Hacıoğlu Fehmi tarafından Karacabey’e getirilmiştir. Daha sonraki yıllarda ise “Osman Ege” otobüs işletme şirketi Karacaey’li Osman Ege, Arap Ali’nin Hasan ve Gazozcu Halim Cavit ortaklığı ile kurulur. Ardından Mustafa Kırımlı, Kasap Mustafa Ünlü, Şekerci İsmail ortaklığı ile “Beyaz Araba” (Renkleri beyaz olan bu otobüslere kurucularının siyasi özellikleri nedeniyle “Demokrat Arabaları” denilir) yolcu taşıma şirketleri kurulur. Bursa merkezli olarak ta Mehmet Yürüten tarafından “ÖZEN”, Mustafa Yetişen tarafında “DOĞU”, Kamil Koç tarafından kurulan “KOÇ” yolcu taşıma şirketleri bu hatta yolcu taşıma işine girişilmesi ile çok yıkıcı rekabetler yaşanmıştır. Karacabey’de otobüslerin (yazıhane) büroları kent merkezinde bu günün Ziraat Bankası’nın olduğu yerde bulunurken Bursa’da ise Ulu Cami’nin arkasında ve doğusunda ki Altan Oteli’nin (Bu günün Sayılgan Pasajı) zemin katında bulunurdu.
BURSA-MUSTAFAKEMALPAŞA
Bursa’dan Mustafakemalpaşa ilçesine giden diğer bir yol da Uluabat Gölü’nün güney tarafında olup yöre halk arasında “Ulu Yol / İpek Yolu” olarak bilinir. Ulu Yolun kenarında 2000 yılında Çalı Arıtma Tesisi inşaatının hafriyatı sırasında yüzeyden 3-4 metre aşağıdan çıkan M.S. 222-235 yıllarına ait olduğu saptanan “Menzil Taşı / Mil Taşı” ve bir köprüye ait üç kemerin çıkması bu yolun Roma ana yollarından birine ait olduğunu göstermektedir.
Tabii ki günün şartlarına göre ya sel ve alüvyonlar nedeniyle yolun bazı kısımların üzeri dolmuş ya da genişletilmiştir. Tüm değişimlere maruz kalmasına rağmen ana güzergah çok fazla değişmemiştir.
Bu en eski kervan yolunun mu yoksa ara köy yolları mı olduğu net anlaşılamayan ama hala izlerinin var olduğu (köprü, çeşme,v.b) ve güzergahın Demirci, Çalı, Yaylacık, Tahtalı, Hasanağa, Fadıllı, Unçukuru, Onaç üzerinden M. Kemalpaşa’ya bağlandığı anlaşılmaktadır. . Ayrıca ana yol güzergahını belirleyen birkaç yüz metre aralıklar ile dikilen “Terminoslar” kutsal kabul edilip günümüze kadar gelen bir adettir.
Bizans ve Osmanlı’nın son dönemlerine kadar bu yol kullanılmış olup, ihtiyaca uygun genişletme ve yerleşim birimlerinin arasından geçirerek kısaltmalar yapılmış, zamanla asfalt kaplama yapılarak günümüzde de bu güzergah hala kullanılmaktadır.
Ayrıca yüksek kısımlardaki ya da ovadaki yerleşim birimlerini, doğu-batı yönündeki ana yollara bağlayan Güney-Kuzey yönünde yapılmış olan “Sırt yolları” halen vardır.
Kaynakça:
- Doç. Dr. Dr. Cafer Çiftçi, OLAY Yaşam Mudanya eki
- EVLİYA ÇELEBİ YOLU, Caroline Finkel, Kate Clow, Donna Landry, Bursa Kültür A.Ş., 2011
- Şehrengiz, Faruk Dinsel
- Dünden Bugüne AKSU KÖYÜ, Hüseyin Öztürk, Bursa Büyükşehir Belediyesi, 2012.
- KARACABEY, Şaban Yalazı, s.163-167,2009



