Quantcast
Türkülerde Felek – Belgesel Tarih

Dr. Halil ATILGAN
Dr. Halil  ATILGAN
Türkülerde Felek
  • 19 Kasım 2024 Salı
  • +
  • -
  • Dr. Halil ATILGAN /

Loading

 Kahpe felek sana nettim neyledim
Attın gurbet ele parelerimi
Akıbetin beni sılamdan ettin
Kestin mümkünümü çarelerimi.

Kahpe felek sana ne yaptım, ne ettim. Attın gurbet ele parelerimi. Pare pare attığın yetmiyormuş gibi eni sonu sılamdan da ettin. Kestin mümkün olan çarelerimi, tüm güzelliklerime ket vurdun diye feleğe sitem ediyor insanoğlu.

Doğrusu felek insanoğlunun dert yoldaşı, can yoldaşı, isterse yüzüne gülen, istemez ise kendisine bir gün dahi göstermeyen, herkese kavun yedirirken, kendisine kelek yediren izafi bir kavram. Türkülerimizde, günlük hayatımızda oldukça öne çıkan temalardan biri. Özellikle kahpe felek, zalim felek, çarkı felek, hain felek, kambur felek deyimi türkülerimizde ve günlük hayatımızda hâlâ mevcudiyetini korumakta…

Pekiyi insanoğluyla bu kadar içli dışlı olan, türkülerimizle kucaklaşan felek nedir.

Felek: dünya, kader, zaman, gökyüzü, Azrail, kaderi belirleyen ilah… Edebiyatımızda felek, genelde olumsuzluklarla karşımıza çıkar, çaresizlikleri çağrıştırır. Bu yaklaşım bahtı, şansı kendinden bilip, bahtsızlık karşısında suçlanacak bir nesne arayan, çaresiz bir insan psikolojisinin yarattığı bir savuma mekanizmasıdır. İşlerin yolunda gitmesi halinde insanoğlu aklına felek kavramını getirmez. Başarı ve mutluluğunu feleğe atfetmez. Ancak, bütün işler ters gidiyor, dümen tersine dönüyorsa bu tersliğin tek sorumlusu felektir. Onun için feleğe söylenecek söz, sözlerin en ağırı olarak karşımıza çıkar. Ve geniş bir yelpaze oluşturur.

Felek sözcüğü mecazi olarak hoş vakit geçirmek anlamında, felekten bir gün çalmak şeklinde de kullanılır. Düşkün, talihsiz anlamında felekzede; ümitsizliğe düşmek için feleğe küsmek; her türlü zorluklara uğramış tecrübe sahibi için feleğin sillesini yemek gibi ifadelerle de felek kavramı varlığını korumaktadır. Ayrıca yukarıdaki anlatımların yanında feleği şaşmak, ya da feleğini şaşırmak, feleğin çemberinden geçmek. Hükm-i felek – Feleğin sillesini yemek -Felek vurgunu – Felek düşkünü, Felek yâr olmadı. Yâr olmayan talih veya kader için kullanılan kahpe felek vb. ibareler, deyim ve atasözleri türkülerimizde ve günlük hayatımızda sürekli karşımıza çıkmaktadır.

Çarh (çerh) kelimesi gök –gök kubbe alamında. Her ikisi de mecazen dünya, devrân, âlem, talih, baht, kader gibi anlamları içeriyor. Tevriyeli (Tevriye bir sözcüğün iki anlamda kullanılmasıdır. Bir nevi cinastır.  “Bu kadar letafet çünkü sende var /Beyaz gerdanında bir de ben gerek” İkinci dizede “ben” tevriyeli kullanılmıştır. Yakın anlamı, vücuttaki siyah kabartı – Uzak anlamı ise, I. Tekil şahıstır) olarak da bu anlamların birkaçını birlikte ifade eden çarh, eski astronomi anlayışına göre merkezde hareketsiz duran, dünyanın etrafını iç içe soğan zarı gibi çevreler. Her biri kendi içinde dönen bu dokuz gök kubbeye dokuz katlı gök anlamına gelen nüh felek veya çarh-ı mutabbak denilmiştir. (Mutabbak:  Tabakalar hâlinde olan, kat kat, katlı anlamındadır.) Bu gezegenler talih üzerinde tesirlidir. Bu nedenle kötü talihin kaynağı sayılır.

Felek, Halk Edebiyatımızda da oldukça çokça işlenen bir konudur. Yaygın olmasının nedeni de her halk ozanının muhakkak felekle bir alıp veremediği olmuştur. Onun için de ozan almıştır sazı eline, vurmuştur teline. Diyeceğini sazıyla sözüyle dile getirmiştir.

Karacaoğlan :
Yalanmış dünyanın ötesi yalan
Felektir yârimi elimden alan

Erzurumlu Emrah:
Yâri elden alan o kanlı felek
Aktı gözüm yaşı sel oldu gitti 

Erzurumlu Emrah:
Felek çakmağını üstüme çaktı
Beni bir onulmaz derde bıraktı

Âşık Şenlik:
Kahpe felek beni sürgün eyledi
Dost ağlasın düşmanlarım şad olsun

Âşık Sümmani:
Felek tuzak kurmuş geçecek yolda
Gönül bu gafletten uyanmalısın

Âşık Seyrani:
Şu fani dünyaya geldim geleli
Kırıldı kanadım gülmedim Felek

Dadaloğlu:
Ölürüz de kömür gözlüm ölürüz
Dost ağlasın zalim Felek utansın

Ceyhanlı Hasan Turan
Bir giyimlik şal mı verdin / Bir tutacak dal mı verdin
Tükenmeyen mal mı verdin / Nem’alacak felek benim

diyerek feleği dile ve tele yansıtmışlar.

Felek: Arapça kökenli bir sözcüktür. Falak sözcüğünden türemiştir. Daha önce dediğimiz gibi izafi bir kavramdır. Sözcük Türkçemizde çeşitli anlamlarda kullanılmaktadır. 1-gök – gökyüzü – sema. 2- Askeri mızıka takımında zilli bir çalgının adı. 3- Dünya – âlem 4 – Yazgıyı belirlediğine inanılan güç. Kader – talih – şans.

Felek bir astronomi terimi olarak “Yıldızların döndüğü yer” anlamındadır. Aynı zamanda denizde oluşan girdap da bu adla anılmaktadır. İslâm astronomları güneşle ay dâhil, yedi gezegenin hareketini açıklamak üzere, iç içe geçmiş yedi saydam halka tasavvur etmişler ve her halkaya birer gezegenin bindirildiği, felek denilen bu halkaların Allah’ın izniyle döndüğü fikrini benimsemişlerdir.

Müslüman gökbilimcilerinden El Bîrûnî daire ve felek kelimelerinin eş anlamlı olduğunu, ancak felek kelimesinin daha ziyade hareket halindeki bir daireyi göstermek üzere küre yerine kullanıldığını belirtmiştir.

Bilindiği gibi bir de çarkı felek vardır.  Güzel – büyük – kırmızı ve parlak çiçekleri olan otsu ve tırmanıcı bir bitkidir. Duvar kenarlarına ve kameriya çevresine ekilir. Kısaca fırıldak çiçeğinin adıdır. Mendilim benek benek / Ortası çarkı felek dizesiyle başlayan türküde ki çarkı felek, anlatmak istediğimiz çiçeğin de ta kendisidir. Türkünün diğer dizeleri: Yazı beraber geçirdik / Kışın ayırdı felek şeklindedir.    

Zalim felek değirmenin döndü mü / Bağın bahçen sular ile doldu mu
Ben yaparım sen yıkarsın bendimi / Döne döne nöbet bize geldi mi?  

Dizelerinde olduğu gibi halk müziği repertuvarında içinde felek geçen yaklaşık 117 türkü bulunmaktadır. Bu da azımsanmayacak bir sayıdır.

Edebiyatımızda felek, genelde olumsuzluklarla karşımıza çıkar, çaresizlikler çağrıştırır. Bu yaklaşım şansı kendinden bilip, bahtsızlık karşısında suçlanacak bir nesne arayan, çaresiz bir insan psikolojisinin yarattığı bir savuma mekanizmasıdır diyor felekli türkülere dönüyoruz.

Sözleri Erzurumlu Emrah’a ait ünlü bir türkümüz var: Felek çakmağını üstüme çaktı. İkinci dörtlüğün ilk dizesi yanlış okunuyor. Erzurumlu Emrah kaynaklarında türkünün sözleri dört dörtlük. Her nedense hep 2. 3. 4. dörtlükler kaynaklara türkü sözü olarak geçmiş. Birinci dörtlük türkü kayıtlarında yok. İkinci dörtlük: Felek çakmağını üstüme çaktı. Üçüncü dörtlüğü ise: “Felek çakmağını eyledi çengel – Dördüncü dörtlük ise: Daim dilimizde Hakk’ın kelamı şeklinde başlıyor. Önce de söylediğimiz gibi türküdeki söz yanlışlığı ikinci dörtlükte: O dörtlük: Felek çakmağını eyledi çengel / Dosta gidem dedim koymuyor engel / Ölürsem sevdiğim üstüme sen gel / Gözün yaşı ile yu leyli leyli şeklinde…

Felek daha önce de söylediğimiz gibi izafi bir kavram.  Onun için de elle tutulmaz gözle görülmez. Öyle olunca felek çakmağını nasıl çengel eyler ki. Dize  böyle okunduğunda bir anlam ifade etmez. Ama: Felek kemendini eyledi çengel şeklinde olursa. Demek istenilen anlatılmış olur. Emrah kaynaklarında dizenin doğrusu da böyle kayıtlara geçmiş. Felek kemendini eyledi çengel ya da Felek cırnağını eyledi çengel şeklinde olması dizeyi istenilen anlama kavuşturacaktır. Ayrıca dörtlüğün: Gözün yaşı ile yu leyli leyli dizesindeki ”leyli leyli ” leri leyla olarak okuyanlar da var. Aslında “leyli leyli” şeklinde okunması daha doğru olur. Leyl’ Arapça bir sözcüktür. Gece demektir. Leylâ, da leyl’den yâni geceden gelir. “Saçları gece gibi simsiyah olan kadın” demek, bazı kaynaklara göre de “aşırı sarhoş olmuş kimse” anlamında.” Onun için de aşırı sarhoş, leyla gibi olmuş diye tarif edilir.

Bir Kayseri türküsü vardır.  Bize gam yutturdu devranı felek. Bu türküyü dinlerken: Felek felek. Kimine kavun yedirir kimine kelek deyimi aklıma gelir. Sizlerde hatırlamışsınızdır. Kimi çok rahat, kimi büyük sıkıntılar içindeyse insanoğlu hemen çok yaygın olan bu tabiri kullanır. Belki felekle ilgili en yaygın deyimlerden birisi budur. Felek, gök demektir. Çoğulu eflaktır. Dünyaya da felek denir. Bazı sözlüklerde felek, doğaüstü güç olarak da tarif edilmektedir. Fakat doğru değildir.

Felek Türk toplumuyla o kadar içli dışlı olmuş ki. Türkülere yansıdığı gibi arajman piyasasına da sirayet etmiş. Yeniler pek bilmez. Eskiden Nurhan Damcıoğlu ’nun ünlendirdiği Kavanoz dipli dünya diye bir düzenleme vardı. Bir zamanlar herkesin dilindeydi. Onun nakaratı: Ah felek zalim felek / Kime ceket kime yelek / Herkese kavun yedirdin / Bana da yedirdin kelek şeklinde kayıtlara geçmişti.

Çıldırlı Âşık Şenlik, çektiği acıların derecesini ifade etmek için dile getirdiği bir şiirinde; “Zalim felek girmiş, mennen meydana / Ceng-i gazap eyler merdi merdane” diyerek, âdeta kişileştirdiği felekle savaş meydanında, birbirlerine eziyet çektirme konusunda cenk etmektedir. Kimin galip geldiği ise malum…

Henüz çocuk yaştayken gözlerinin birini, geçirdiği çiçek hastalığı sonucu, diğerini de talihsiz bir kaza sonucu kaybeden Âşık Veysel’in şiirlerine baktığımızda; çocukluğunda kararan dünyasının da, ardı arkası kesilmeyen türlü dertlerinin de sebebini feleğe yüklediği görülür:

“Genç yaşımda felek vurdu başıma / Aldırdım elimden iki gözümü
Yeni değmiş idim yedi yaşıma/ Kayıp ettim baharımı yazımı”

Kağızmanlı Hıfzı’nın bir ağıtında mutsuzluğun sorumlusu olarak yine felek

gösterilir. O, “Kahpe felek beni çarktan geçirdi / Yaslıyım yeşilim allarım yoktur.”  Diyerek feleğe olan sitemini dile getirir. Sitem etme konusunda halk ozanları üstlerine toz kondurmazlar. Felek dillerinde adeta bir tespih. Hiçbir zaman suları bir araya akmaz. Tüm halk ozanları dizelerinde muhakkak ve muhakkak felekle cebelleşmesini dile getirmiş. Bu kervana:

“Şifadır dedin zehir tatdırdın
Gençliğin okunu boşa attırdın
Körlerin yurdunda ayna sattırdın
Çıkmaz sokaklara daldırdın felek  

Barışmadı gönlüm mert ile zenle
Ne bir iş bilenle ne boş gezenle
Hicran köşesinde bozuk düzenle
Neyzen’e her telden çaldırdın felek “

diyerek büyük Usta Neyzen Tevfik’te katılmıştır.

Şairlerin ozanların dilinde tespih olan felek Şoför Edebiyatına: Önce Uğurlar olsun ulan feleksizler.  Sonra da:  Kader seni yenerim /  Ah şu felek zar tutmasa diyerek kervanda onlarda yerlerini almışlar.

Daha önce de sözlü kültür ürünlerimizde felek çokça dile gelen bir kavram demiştik. Atasözlerinde de yerini alması dediğimizi doğrulamaktadır. İşte birkaç örnek:

  • Neler gelmez felekten, develer geçer elekten.
  • Feleğin zoruna hiçbir şey kâr etmez.
  • Feleğin kuralıdır, dağı çeker dağ üstüne.
  • Feleğin gözü kördür.
  • Feleğin çarkı döner.
  • Feleğin bir çuval altını var, her gün birinin omzundadır
  • Feleğe bel bağlamak olmaz.
  • Felek yıkmayanı kelek yıkar.
  • Felek güçlü, ben güçsüz.
  • Felek bağlar, felek açar.
  • Cima[1] pek hoş, felekte gusül olmasa.
  • Feleğin çemberinden geçmiş insanlarla oyun oynamaya kalkmayın. Sonra oyuncak olursunuz.

Diyebiliriz ki felek; halk tasavvurunda bazen dünya, talih, kader, zaman, gökyüzü, Allah -İlah olarak düşünülmüş ve kişilerin kaderini belirlemek için çarkı döndüren bir ihtiyar olarak tahayyül edilmiştir. İnsanoğlunun acı gerçeği olan “ölümlü sonun” sebebi felek görülmüş, bazen bu son, ayrılığa engel olduğu için bazen de Allah’ın bir lütfü olarak iyiliklere neden olduğu için sevinçle karşılanmıştır.

Ünlü düşünür Ziya Paşa:
Pek rengine aldanma felek eski felektir.
Zira feleğin meşreb-i nâ–sâzı dönektir

demiş. Ömer Hayyam ise biraz daha ileri giderek rübailerinde:

Felek ne cömert ne aşağılık insanlara
Han hamam dolap değirmen onlara
Kendini satmayan adama ekmek yok
Sen gel de yuh çekmeye böyle dünyaya

diyerek felekle ilgili düşüncelerini dile getirmiş. Ceyhanlı Hasan Turan ise felek konusunda ki düşünceleriyle adeta isyan bayrağını burca dikmiş. Onun gönül bahçesinin duvarı yokluklarla örülmüş. Her taşında yokluk, harcında kara kaderin kumu çakılı felek diye isyan etmiş. Gün görmeden göçmüş gitmiş bu dünyadan. Felekle kavgası hiç bitmemiş. Ölürken de: Coşkun akan ırmaklarda değirmenim mi oldu. Tarlam yok, takımım yok. Dalım yok, budağım yok. Balım yok peteğim yok. Urbam yok, odunum yok. Yâr mı verdin. Mal mı verdin. Susadıkça kar mı verdin. Verdiğin hep belâ, dert, keder oldu. Eyyyy felek bundan sonra sana eyvallahım da yok. Benden alacağın da kalmadı. Canımı da alıyorsun. Daha nem kaldı ki. Bunca yıldır yokluklarla boğuştum. Züğürt doğdum, züğürt gidiyorum diyerek felekle olan kavgasına son noktayı koymuş. Hayatını “Nem’alacak felek benim” diyerek anlatmış.  İşte örneği:

Bir giyimlik şal mı verdin / Bir tutacak dal mı verdin
Tükenmeyen mal mı verdin / Nem’alacak felek benim

Ne değirmen ne taşım var / Ne devletli bir başım var
Ne de bir tek gardaşım var / Nem’alacak felek benim

 Dedi boyun eğ hükmüme / Belâ verdi küme küme
Ferman okudu köküme / Nem’alacak felek benim

 Dost yanında hatırım yok / Bir semersiz katırım yok
Dört direkli çadırım yok / Nem’alacak felek benim

Yandım yandım kar mı verdin  / Ekşi tatlı nar mı verdin
Sarı saçlı yâr mı verdin / Nem’alacak felek benim

Bir okkacık yağım mı var / Bir dönümcük bağım mı var
Bir derdime bin dert ular / Nem’alacak felek benim

Senedim yok kalmak için / Dünyadan zevk almak için
Bir can verdi almak için / Nem’alacak felek benim

Azığım su ekmeğim aş / Yatağım yer yastığım taş
Ne babam var ne de kardaş / Nem’alacak felek benim

Ümit ipliğim üzülmüş / Düzenim dünden bozulmuş
Bahtım çilemde yazılmış / Nem’alacak felek benim

Hasan Turan boynum bükük / Yapraklarım dünden dökük
Felek vurdu bağrım sökük / Nem’alacak felek benim

Felek: hepimizin misafir olduğu, penceresinden bakıp geçtiği felek veya dünya; insanlık tarihinin başlangıcından bugüne kadar acılarını, sitemlerini, imkânsızlıklarını haykırdığı bir kavramdır. Yıllarca masal, mâni, ninni, bilmece, ağıt, türkü ve koşmalarda halkın, mutsuzluklarına, sitemlerine, acılarına, şikâyetlerine tercüman olarak seçtiği, bütün olumsuzlukları içine hapsettiği tek bir kelimedir felek… Halk tasavvurunda bazen dünya, talih, kader, zaman, gökyüzü, Allah – İlah olarak düşünülmüş ve kişilerin kaderini belirlemek için çarkı döndüren bir ihtiyar olarak tahayyül edilmiştir.

Çarh (çerh) kelimesi gök (gökkubbe,) gökyüzü de felek ve çarh anlamlarında Her ikisi de mecazen dünya, devrân, âlem, tâlih, baht, kader gibi anlamları içerir. Gökyüzü tekerlek gibi döndüğü için çarh-ı devvar sözünde olduğu gibi çark‟a benzetilir. Mevlevi semazenlerinin dönüşlerine de çarhurmak denir. Yaygın olarak kullanılan çark-ı felek sözü ayrıca yüce gökyüzü, sema, arş anlamlarının yanında, mecazi olarak talih ve baht anlamında da kullanılır. Çarh-ı felek, felek yahut çark/çarh kullanımları için sıraladığımız örneklerin tamamında felek ve çarh hemen hemen aynı anlamda algılanmakta ve yine çoğu kullanımda olumsuz bir ruh hali içinde kader ile ilişkilendirilmektedirler.

Sonsöz:
Felek sen ne feleksen / Bağrım ettin elek sen
Aldın gül yüzlü yârim / Daha neme gereksen

Kaynakça:

  • Halil Atılgan: Bir Türkünün Hikâyesi – Nem’alacak Felek Benim. Gülnar Yayınları, Ankara Ocak 2021.
  • Hamamizade İhsan. Ömer Hayam Rübaileri. Nurgök Matbaası İstanbul 1965.
  • https://islamansiklopedisi.org.tr
  • Ziya Paşa: Terci-i Bend ve Terkib-i Bend. Şule Yayınları İstanbul 1999.
  • Alpay Kabacalı: Çeşitli Yönleriyle Neyzen Tevfik.Özgür Yayınları İstanbul 2003.
  • Neslihan Kılıç: Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü. Üç Harf Yayıncılık 2004.
  • Sait Küçük: Kâğızmanlı Hıfzı Hayatı- Sanatı- Şiirleri. Ürün Yayınları Ankara 2007.

[1] Cima: Eski dilde kullanılan ve insanlarda çiftleşme, cinsel ilişki anlamına gelen Arapça kökenli bir sözcük.

Dr. Halil ATILGAN

Dr. HALİL ATILGAN 1946 yılında Adana'nın Karaisalı ilçesinin İncirgediği köyünde doğdu. (İncirgediği 1993 yılında Mersin ilinin Tarsus ilçesine bağlandı.) İlkokulu köyünde bitirdikten sonra Düziçi İlköğretmen Okuluna girdi. 1964–1965 öğretim yılında Düziçi İlköğretmen Okulundan mezun oldu. Çeşitli illerde öğretmenlik, Halk Eğitimi Merkezi Müdür, Müdür Yardımcılığı görevlerinde bulundu. 1973–1975 yıllarında Çukurova Radyosunun açmış olduğu saz sanatçılığı sınavlarını kazandı. 1984 de Çukurova Üniversitesine Müzik Uzmanı olarak atandı. Çukurova Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümünde Halk Müziği ve Bağlama Dersleri Öğretim Görevlisi, Kültür Sanat Merkezi Müdürlüğü yaptı. 1990 yılında Kültür Bakanlığı Şanlı Urfa Devlet Türk Halk Müziği Korosuna Kurucu Şef olarak atandı. 1993 yılında Ankara'ya alınan Dr. Atılgan koro şefliğinin yanında Kültür Bakanlığı Halk Kültürlerini Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürlüğünde (HAGEM) müzik danışmanlığı, repertuvar kurulu başkanlığı görevlerinde bulundu. Zaman içinde Anadolu Üniversitesi AÖF’nin İktisat Bölümünü bitirdi. Adana Valiliği adına yaptığı Geçmişten Günümüze Çukurova Türküleri kaset setinde yörenin özellikli türkülerini beş kasette toplayarak Türk kültür tarihinde bir ilki gerçekleştirdi. Değişik illerde çeşitli görevlerde bulunan Dr. Atılgan; İçel, Yozgat, Adana, Gaziantep, Kıbrıs, Hatay, Muğla, Niğde, Tarsus, Şanlıurfa, Osmaniye, Mersin illerinde folklor derlemeleri yaptı. Derlediği türküleri TRT, TV programlarında kitaplarında yayımladı. Folklorla ilgili araştırmalarını ise; Sivas Folkloru, Türk Folkloru, Anadolu Folkloru, Erciyes, Karaisalı, Güneyde Kültür, İçel Kültürü, Ozan, Türkiye İş Bankası Kültür Sanat, Tarla, Güney Su, Folklor Edebiyat, Ana Yurttan Ata Yurda Türk Dünyası, Ceyhan, Çağrı, Maki, Harran, Türksoy, Çukurova Lobisi, Size, Yörtürk, Turunç, Ardıç Kuşu, Türksözü, Folklar, Türk Yurdu, Düziçi, Işınsu, Türküg, Şehir, Alkış dergilerinde, Karaisalı, Sonsöz, Yeniçağ, Adana Ekspres gazetelerinde Aralık 2021 itibariyle 205 makalesi yayımladı. TRT Çukurova Radyosunda yapımı gerçekleşen Dilde Telde Çukurova, Dadaloğlu Karacaoğlan Yurdundan, Yöremiz Folklorundan programlarının yapılmasında çeşitli katkılar sağlayarak, folklor ve halk müziği konularında konuşmalar yaptı. Üniversitelerde müzikle ilgili konferanslar verdi. TRT, özel televizyon ve radyolara Dilde Telde Anadolu, Ezgi Kervanı, Sanatçı Politikacılar, Kültür Kürsüsü, Anadolu’nun Dili, Türkü Deryasında Bir Damla programlarını hazırlayıp sundu. Yaklaşık 300'e yakın Türk halk ezgisini derleyen, notaya alan Atılgan, bu ezgileri TRT, TV'nin çeşitli programlarında çaldı okudu. Çoğunluğunu Çukurova türkülerinin oluşturduğu yaklaşık 100'e yakın halk ezgisini de TRT repertuvarına kazandırdı. Şefliğini yaptığı halk müziği korolarıyla yurdun çeşitli bölgelerinde konserler veren Halil Atılgan millî ve milletler arası folklor, müzik, halk edebiyatı ve halk oyunları dalında kongre, bilgi şöleni ve seminerlere katılarak Aralık 2020 itibariyle 54 tebliğ sundu. Türk kültürüne hizmetlerinden ötürü 3 Ocak 2004 tarihinde Azerbaycan Vektör İlimler Merkezinden doktora aldı. MESAM- İLESAM-Türk Folklor Araştırmaları Kurumu üyesi olan Dr. Halil Atılgan şiirlerden ve türkülerden hareket ederek sahneye koyduğu Kurtuluş Savaşı Destanı, Türkülerin Dili, Türkülerde Ana, Sevelim Sevilelim, Urfa Kurtuluş Savaşı Destanı müzikal programlarıyla halk müziğine değişik bir sunum kazandırdı. Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğünden 01 Ocak 2010 tarihinde Devlet Türk Halk Müziği Korosu Şefi olarak emekliye ayrıldı. Dr. Atılgan Türk kültürüne hizmetlerinden dolayı çeşitli kurum ve kuruluşlarca Aralık 2021 itibariyle 17 kez ödüle layık görüldü, geçmişten günümüze 35 kitabı yayımlandı. 2015 yılının Mayıs ayında Tarsus’un İndirgediği köyü – Kaşoba mezrasında Halil Atılgan Toroslar Kültür ve Sanat Evinin (Halil Atılgan Toroslar Yörük Müzesi) açılışını yaparak toplumun hizmetine sunan Atılgan, halen TRT Türkü’de Toprak Kokan Türküler ve Dilde Telde Anadolu programlarını hazırlayıp sunmaktadır. E-Posta: [email protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:
Etiketler:
Dr Halil Atılgan

BU MAKALELER İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR!

  • YENİ
Tekrarsız Süslemeler

Tekrarsız Süslemeler

Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN, 3 Aralık 2024
Sistematik Hatalar Bahçesi

Sistematik Hatalar Bahçesi

Ekrem Hayri PEKER, 3 Aralık 2024
Merdiven

Merdiven

Haber Merkezi, 21 Kasım 2024
“Heykeli Dikilecek Adam”: Kemal Akkoç

“Heykeli Dikilecek Adam”: Kemal Akkoç

Ekrem Hayri PEKER, 20 Kasım 2024
Türkülerde Felek

Türkülerde Felek

Dr. Halil ATILGAN, 19 Kasım 2024
Yenişehirli Deli Gazi Hüseyin Paşa

Yenişehirli Deli Gazi Hüseyin Paşa

Atilla SAĞIM, 17 Kasım 2024