Quantcast
Runik Yazıyı Okuyan Adam: Kazım Mirşan – Belgesel Tarih

Ekrem Hayri PEKER
Ekrem Hayri  PEKER
Runik Yazıyı Okuyan Adam: Kazım Mirşan
  • 30 Aralık 2018 Pazar
  • +
  • -
  • Ekrem Hayri PEKER /

Loading

Kazım Mirşan, Doğu Türkistan’ın İli Nehri üzerindeki Kulca kentinde, 4 Temmuz 1919’da dünyaya geldi. 1932’de öğrenimine İstanbul’da devam etti. Almanya da Berlin Üniversitesi’nde ve İstanbul Teknik Üniversitesinde inşaat mühendisliği okudu. Almanca, Rusça, İngilizce, Çince ve Türk lehçeleri; Tatarca, Özbekçe, Başkurtça, Tarançıca, Kaşkarlıkça (yani Uygurca), Kazakça, Kırgızca, Azerice ile kendi ana lehçesi olan Tümenceyi gramerleriyle öğrendi.

Bu dillerin dışında Yunanca, Latince, İtalyancayı meslek araştırmalarına yarayacak kadar bilen Mirşan, hayatının büyük bir kısmını Ön Türk tarihi ile ilgili araştırmalara adadı.

Türk tarihi ile ilgili yeni tezler ortaya koydu. Görüşleri, büyük yankılar uyandırdı. Dünyada ilk defa Etrüsk yazısını okudu. Orhon-Selene Yazıtları üzerinde de incelemelerde bulundu. Atlantis olarak bilinen mitolojik uygarlığa ilişkin yeni iddialar ortaya attı. On binlerce yıllık Türk tarihini aydınlatıcı çalışmalar yaptı. Sölgentaş Mağarasında Türkçenin 16.000 yıllık izlerini buldu.

Bursa’dan Tamgalısay’a

Bursa Türk Ocağı çevresinde toplanan bir grup Türkçü, Ön Türk tarihi üzerine çalışmalar yapan, Avrupa’da bulunan runik yazılı yazıtları okuyan ve yayınlayan Kazım Mirşan’ın sağlığı yerindeyken Kazakistan ve Kırgızistan’a iki haftalık bir gezi düzenlediler.

İki haftalık geziye; Kazım Mirşan, Gazeteci Aslan Bulut, Bursalı sanayiciler Oğuz Yıldırım, Turgay Tüfekçioğlu, Fuat Bursalı, Mete Tetik, Mete Akyol, Feyyaz Öz Yüksel, Ertan Dileköz, akademisyenler Prof. Dr. İsmail Tatlıoğlu, Prof. Ali Bahadır, Gazeteci Celil İnce, Bursa Türk Ocağı yöneticilerinden Zeki Saral, Doktor Mehmet Bayraktar ve Cenk Nadir katıldı. Merhum Servet Somuncuoğlu’nun fotoğraf çekimlerini üstlendiği geziye çoğunluğunu Bursa Türk Ocağı üyelerinin oluşturduğu 18 kişi katıldı.

Altın elbiseli adam

26 Mayıs-10 Haziran 2004 arasına tarihlenen bu gezi, Kazakistan’dan başlar. Burada temas ettikleri Bilimler Akademisi ve Manas Üniversitesi’ne mensup tarihçi ve arkeologlarla görüşen gruptakiler Kazak araştırmacılarla beraber ilk olarak Tamgalısay’a hareket ederler. Altın elbiseli adamın birebir kopyası Kazakistan’ın başkenti Almatı’daki Ortalık Müzesi’nde sergileniyor. Orijinali Kazakistan Merkez Bankası’nda muhafaza ediliyor. Almatı’nın en büyük meydanında bir heykeli var.

Gelen heyete bilgi veren Kazakistan Bilimler Akademisi Tarih ve Etnoloji Enstitüsü Başkanı Mamet Koygeldi, “Sovyet döneminde yapılan karbon testlerinin birbirini tutmadığını, mezarın Türklere ait olmadığına dair yazılar yazdırıldığını” anlatır.

Tamgalısay; kaya resimleri-piktograf ve tamgalar, mezarlar bulunuyor. Sanki bir mabet havası vardı.  Almaata/almatı’dan 170 kilometre kuzeyde yer alıyor. Burada on bin yıllık resimler ve kalıntılar bulunuyor.
Tamgalısay
için ansiklopedilere baktığımızda şunları okuruz:

“Kazakistan’da Yedisu bölgesinde bulunan bulunan 2004 yılında UENSCO Dünya Mirasları listesine katılan bir kültürel varlıktır. Tamgalı kültürel mirası, Almatı şehrinin 170 km kuzeybatısında, 900 hektar alanı kapsamaktadır. Alanda Tunç Çağı’ndan kalma kayalar üzerinde insan görüntüleri yanında boğa, keçi, geyik, yaban domuzu, köpek gibi yabani ve evcil hayvan görüntüleri de bulunur. Kaya resimleri çeşitli zamanlara ait olmasına rağmen, çoğu bronz çağına ve MÖ 3000 yılına kadar uzanır. En yeni resimler ise MS 13. yüzyılda yapılmıştır. O tarihten sonra vadi, ne kaya resmi yapmak, ne de dinî ayinler düzenlemek için kullanılmamıştır. Bunun nedeninin bölge halkının İslam dinine geçmesinden kaynaklandığı kabul edilir. Tamgalı’da, kaya resimleri yanında çok sayıda olan ilk çağdaki uygarlıklara özgü mezarlar, ibadet ve görünüşe bakılırsa, sunak yerleri de bulunur.”

Geziye katılan Servet Somuncuoğlu, geziyi Atlas dergisinde yayınladı. Ve daha sonra kitaplaştırdı.

Geziyi düzenleyenlerden Oğuz Mete Yıldırım; “Turgay Bey, Kazım Mirşan’la doksanların başında tanıştı. Ben de çocukluğumdan bu yana ismini duymuştum. Geziyi düzenlemekten amacımız ‘Ön Türk tarihi ile ilgili eserleri yerinde görmek, Kazım Mirşan’dan bu konuda bilgi almak, yerel araştırmacılarla konuşmak ve kamuoyunun ilgisini bu konuya çekmekti. Almatı’dan otobüsle Bişkek’e gittik.  Yolda ufak türbeler gördük. Bişkek’ten Issık Göl’e geçtik. Orta Çağ Türk tarihine ait eserleri gezdik. Kaldığımız Pınara otelde Bişkek’te yetkililerle görüşürken bir Kırgız geldi ve bize ‘Saymalıtaş’ denilen yerde, çok eski tarihlerden kalma binlerce kaya resmi olduğunu söyledi. Bu şekilde Saymalıtaş’tan haberimiz oldu. Sonraki yıllarda Servet Bey buraya gitti ve ülkemize tanıttı. Gezisini önce Atlas gezi dergisinde yayınladı, Daha sonra kitaplaştırdı. Bu geziden edindiği tecrübe ile Anadolu’da araştırmalar yaptı.

Gezi sırasında Kazakistan’da kurganlar bölgesinde tesadüfen rastladığımız Bekin Nur Muhammed, Altın Elbiseli Adam Kurganının asıl kahramanı idi.”

Prof. Kemal Akışef’in de kitabında belirttiği gibi büyük olan kurgan mezar hırsızları tarafından tamamen soyulduktan sonra kazıya el koyan ve kazıyı tamamlayıp ”Altın Elbiseli Adam”ı Türk dünyasına kazandıran Bekin Nur Muhammed’den başkası değildi.

Sovyetlerin karbon testleri

1965 yılındaki Essik Gölü’nün taşmasının ortaya çıkardığı 45 kurgandan 3 tanesini mezar hırsızları soymuş. Bekin Nur Muhammed tok gözlülüğü ve dürüstlüğü sayesinde 4.000 altın parçadan oluşan Altın Elbiseli Adam’ı bulup yetkililere haber vermişti. Heyete bilgi veren Kazakistan Bilimler Akademisi Tarih ve Etnoloji Enstitüsü Başkanı Mamet Koygeldi, “Sovyet döneminde yapılan karbon testlerinin birbirini tutmadığını, mezarın Türklere ait olmadığına dair yazılar yazdırıldığını” anlattı.

“Mezarı bulan Bekin Nur, 61 yaşındaydı. Mezarda bulunan tası inceleyen Kazım Mirşan, bu elbisenin MÖ. 6. yüzyıla değil, MÖ. 3500’e ait olduğunu söyledi. Mirşan, “Kadehteki yazıyı okuduğunu ve bu yazıdaki dilbilgisi, cümle dizimi ve kelime yapısının ancak o tarihlere ait olduğunu” söyledi. Mirşan’ın bu sözlerine kurgan ziyaretine eşlik eden Kazak akademisyenlerden itiraz gelmedi. Muhammed Nur Bekin, kurgandan ayrılan heyetimizi bir şaman duasıyla uğurladı.

‘Kök Tengri Koldasın/ Jir an Umay koldasın/Kaldırım konagın olsun/Korası balga jatı tamgat olsun./Amin’”

Resim,petroglif ve yazı

Tamgalısay’da resim, petroglif ve yazı bir arada. Uzmanlar resimler içerisinde başı güneşe benzetilen atın kağanı sembolize ettiğini söylüyorlar. Tamgalısay’a varmadan mezarlar bizi karşıladı. Heyete bilgi veren Aleksandır Goryaçev, bu mezarlara “susta” denildiğini söyledi. Kazım Mirşan’a göre bu mezarlarda kullanılmış malzemenin Saymalı Taş’tan alındı. Bu geziden önce Anadolu’da benzer kaya resimleri ve yazıtlar ortaya çıktı. Bunlardan en ilginci Hakkâri stelleri/taş adamlarıydı. 1999 yılında Hakkâri’deki ortaçağ kalesinin eteklerinde tesadüfen 13 stel bulundu.  Bölgede arkeolojik araştırmalar için bulunan Prof. Veli Sevin stellerin olduğu bölgede de araştırmalar yaptı.

2001 bölgede yaptığı araştırma 2001 yılında durdurulan Veli Sevin’in şu sözlerine kulak verelim: “Bu steller/ balbalların Doğu Anadolu ve Azerbaycan ile Orta Asya bozkırları arasındaki kadim münasebetleri maddesel kültür verileri yeni baştan ele almanın gerekliliğini ortaya koyacak öneme sahiptir.” (Hakkâri Taşları, Gizemin peşinden, s.110, Ankara-2015)

***

Gezinin planlayıcısı Turgay Tüfekçioğlu kalemimden geziyi okuyalım:

“Gezinin amaçları Ata topraklarını görmek, Erken Türk tarihi araştırmacısı 85 yaşındaki Kâzım Mirşan ile birlikte sağlığında onun iddialarının yerine de incelenmesi, araştırmalarına yardım için kitap ve kaynak temini, müzelerin gezilmesi ve oradaki üniversite ve araştırma çevreleriyle bilgi alışverişinde bulunmak, konferanslar vermek, bilimsel tartışmalar yapmaktı. Sevinçle söyleyebiliriz ki bu amaçların hepsi fazlasıyla gerçekleşti. Kâzım Mirşan tarihte ilkyazının son buzul çağı olan 12.500 yıldan bu güne kadar adım adım geliştiğini belirtmektedir. Yazının önce mağara resimleri, sonra resimli yazılar evrelerini geçerek oluştuğu; ilkyazının ortaya çıktığı bölgenin daha önce de belirttiğimiz gibi bugünkü Kazakistan ve Kırgızistan toprakları olduğunu kitaplarında belirtmektedir.

Kazakistan’daki “Tamğah Say” bu sebepten dolayı ilk gideceğimiz hedefimizdi. 2.000’in üzerinde kaya resmi ile tarih anıtı olan ve bir yıldır da Unesco korumasında olan “Tamğah Say” binlerce yıllık tarihiyle eşsiz bir eserdir. Türk yazısının Tamğa dönemi eserleri Türkistan topraklarının tam ortasında Almatı’nın 170 km kuzey Batısında bulunuyor.

PUMPELLY VE ARAŞTIRMALARI

‘Amerikalı Jeolog ve Arkeolog Prof. Raphael PUMPELLY, (1837-1923), Türkistan’da ilki 1864-1865 yıllarında olmak üzere, uzun yıllar çalışmış ve 1904 yılında Türkistan’daki Aşkabat şehrine 5 km uzaklıktaki tarihi Anua şehrinin iki kurganı kazmış, Kazı sonuçlarını ”Explorations in Turkestan” adlı kitabında yayınlamıştır. Araştırmaları sonunda Anua’daki kurganda M.Ö 6.000 yılına kadar inilmiştir. Kitapta, Türkistan’daki buğday ziraatının M.Ö. 8.000, hayvanların ehlileştirilmesini M.Ö. 6.800. 8.000 tarihlerinde olduğunu belirtmektedir. Kitapta ANO’nun insanlık için önemi belirtilirken şu söylenenlere dikkat çekiliyor;

”Başlangıcı yerkürenin derinliklerine gömülü olan ve tepesinde iskeletler bulunan Türkistan’ın ANO medeniyetine, bu uzun geçmiş kültürüne baktığımız zaman Mezopotamya ve Mısır’ın kültürlerinden daha eski bir çağda 2.000 yıl devam etmiş olan bir medeniyetle karşılaşmış oluruz. Daha başlangıçta evli barklı bir köy hayatı görünüyor; kadınlar iplik büküyor, dokuma yapıyor; ekip biçiyor, zahireyi değirmen taşında öğütmeyi, fırınlarda ekmek pişirmeyi biliyorlardı. Çömlekçilik sanatkarları kaplara şekiller veriyor, ıslak kıllardan kapların etrafına yer yer halkalar yapıyor, uzak zamanlardan miras kalan boyalarla üzerlerine şekiller çiziyorlardı. Atın insan kontrolü altına alınmasının başlangıcını burada görüyorum.’

MİRŞAN VE BİŞKEK

“Kırgızistan’da Bişkek’te Manas Üniversitesindeki “Türk Yazıtları” konferansına gitmek için dizide hazırlanırken Kâzım Mirşan bana, ‘Bu benim Bişkek’e ikinci gelişim’ dedi ve devam etti:  ‘1923 yılında bir kış günü babam, annem ve araba sürücüsü ile birlikte Bişkek’e gelirken yolda at arabasının tekerinin kırılmasıyla Bişkek’e bir günlük uzaklıkta kar fırtınasında yolda kaldık. Babam ve arabacı atları arabadan çözdüler; babam annemle beni kar fırtınasında soğuktan donmayalım diye kara gömdü. Babam ve sürücü arabanın kırılan parçasını alıp atlara binip yaptırmaya gittiler. 7-8 saat sonra dönüp gelip bizi kara gömdükleri yerden çıkardılar. Araba onarıldı ama ancak gece yarısı aç,  üşümüş ve yorgun olarak Bişkek’e vardık. Bişkek’te babamın tanıdığı Kırgız bir aileye misafir olduk. Annemle ben kar altında ıslanmıştık, elbiselerimiz sırılsıklamdı. Evlerine misafir olduğumuz Kırgız aile ateş yaktı elbiselerimiz kurutuldu, bize yemek verdiler. O Kırgız aileyi o zamanlar 4 yaşımda olduğumdan kimlerdi şimdi hatırlamıyorum ama onlara teşekkür borçluyum. 1923’da bu güne aradan 81 yıl geçti. Bugün yine Bişkek’teyim. Hadi şimdi gidelim, o teşekkür borcumuzu Kırgız kardeşlerimize ödeyelim’ dedi.”

Issık kurganı, 45 büyük kurganın bulunduğu Issık mezarlığının güney tarafında yer almaktadır. l970’li yıllarda toplam 4 kurgan kazıldı, fakat onlardan 3 tanesi daha önceki dönemlerde mezar hırsızları tarafından tamamen soyulmuştur, bu mezarlarda hiçbir bulgu bulunmadı. Dördüncüsünde dörtgen şeklinde büyük bir çukurda insan cesetleri bulundu. Kemiklerin arasında birkaç ufak altın para ve altınla kaplanmış demir saç tokası bulundu.

Issık kurganının hazinelerin tarih dünyasında büyük ilgi uyandırdı. Bulunan ziynet eşyaların, baş giysilerin, kıyafetlerin, ayakkabıların kopyaları yapıldı. Restorasyon işleri üç yıl sürdü. (1970-1973). Neticede altın baş giysisinin, elbisenin ve ayakkabıların eşsiz modeli yaratıldı.

Heyet kurganları incelerken

Kazım Mirşan’ın orada kalmış akrabalarından birisi onu bulup, Tamgalısay’a çıktı.

Altın elbiseli adam, MÖ 5. Yüzyıla ait olduğu, kurganın bulunduğu bölgedeyse MÖ 5. yy.’da Sakaların hüküm sürmüş olduğu gerekçesiyle, Altın Elbiseli Adam’ın, Saka prensi olduğu düşünülmektedir.  

Sakaların, yaygın deyimle İskitlerin İrani bir kavim olmadığının en büyük şahidi ünlü tarihçi Heredot’tur. Persleri tanıyan,  Perslerin İskitlerle savaşmak için büyük bir orduyla Balkanlara çıkıp, Tuna’yı geçtiğini bilen Heredot, Pers ve İskit dillerinin benzerliğinden bahsetmez. Heredot’un yazdıklarından, İskitlerin yaşam ve ölü gömme adetlerinin Türk göçebe kavimlerine benzediğini anlıyoruz.

MÖ. 1. Yüzyılda yaşayan Romalı Tarihçi Büyük Plinus, “Sirderya (Yaksart) arkasında İskit Kabilelerinin bulunduğunu ve Persler, genel olarak onlara Saka derler”. (Kazaklar ve

Kurgandan çıkarılan bir de belli bir kısmı kırılmış gümüş bir kadeh vardı ki, bu kadeh diğer her şeyden daha fazla önem arz ediyordu. Kadehin üzerinde Göktürk harflerine benzeyen 24 harften oluşan bir metin yazılmıştı. Bazı araştırmacılar bu yazıyı “Khan Uya üç otuzı (da) yok boltı. Utugsi tozıltı.” yani “Tigin 23’ünde öldü. Esik halkının başı sağ olsun.” şeklinde okudular. Dolayısıyla, yazının Türkçe olduğunu ve kurganın da Türklere ait olduğunu savunmuşlardı. Diğer yandan bu yazı, Göktürk alfabesinin M.Ö. IV. Yüzyılda da kullanıldığının en önemli kanıtıdır.”

GAZETECİ İNCE’NİN BAKIŞI

Geziye katılanlardan birisi de gazeteci Celil İnce’ydi. Celil İnce:
Aslen inşaat mühendisi olan ama Ön Türk Tarihi konusunda araştırmaları ile daha çok tanınan Prof. Dr. Kazım Mirşan’la birlikte 10-15 kişilik bir ekiple Kazakistan ve Kırgızistan’a gittik.

“Gezinin amacı Altın Elbiseli Adam ve Tamgalı Say ile ilgili incelemeler yapmaktı. Aynı zamanda Kazım Mirşan, Kazakistan ve Kırgızistan’da iki konferans verdi. Kırgızistan’daki Türk-Manas Üniversitesi’nde oldu. Mirşan, Tamgalı Say’daki kaza yazıları (şekilleri) ile Sivrihisar’daki yazıların benzerliğini, Altın Elbiseli Adam ile bölgede Türklerin gelişmiş bir medeniyet kurduğunu anlattı. Mirşan, yazının Türkler tarafından icat edildiği, dünyada alfabelerin kökeninin Türkçe’ye dayandığını anlatırdı. Örneğin bize İngilizce’de bugünkü ‘top’ un, zirve-tepe olduğunu ve aynı telaffuz olduğunu, bunun gibi onlarca kelime bulunduğunu anlattı. O yaşına rağmen, Tamgalı Say Vadisini gezdi, yaylalara çıktı…

Amacı araştırma ve konferanslar yanında bizlere de yazı konusundaki delilleri göstermek ve Türklerin bu noktaya geldiklerini, dolayısıyla önemli bir medeniyet kurduklarını, batılı tarihçilerin anlatımlarına-yazımlarına dayanan birçok şeyin (Türklerle ilgili) doğru olmadığını aktardı.

2004 yılında Kazım Mirşan ve 20 kişilik bir kafile ile birlikte gerçekleştirdiğimiz Kazakistan ve Kırgızistan gezimiz oldukça verimli olmuştu. Çünkü, o yıl 86 yaşında olan Kazım Mirşan’ın ön Türk tarihi ile ilgili bazı savlarını destekleyen kanıtları hem bizim hem de O’nun görmesi mümkün oldu.

Kazakistan’da kurganlar, binlerce yıl öncesinde yazılmış kaya defterlerini barındıran Tamgalı Say, Altın Elbiseli Adam’ın bulunduğu yer ve Essik Göl ziyaretleri yaptık. Kazak Bilimler Akademisinde Kazım Mirşan’ın tebliğine katıldık.Kırgızistan’da da Manas Üniversitesi’nde bilimsel bir toplantıda yer aldık, Tarih Müzesi ve Issık Göl gibi birçok yeri ziyaret ettik.

O ziyaretlerden unutamadığım iki konuyu paylaşmak isterim;

Bozuk yollarda saatlerce süren yolculuklarda, vadi ve dağlarda yürümek zorunda olduğumuz rotalarda; Kazım Mirşan’ın 86 yaşında gibi değil genç bir delikanlı gibi bir performans göstermesi hepimizi oldukça şaşırtmıştı. Toprağı öper, ağaçlara sarılır, kaya üzerindeki resimleri dakikalarca incelerdi. Yani sahada, o aksi adam gidiyor, heyecanlı bir çocuk geliyordu adeta… Kazım Mirşan denilince bu sahneler aklımda kalıcı birer fotoğraf karesi oldu.

Bu seyahat boyunca konakladığımız otellerde, yemek öncesi veya sonrası Kazım Hocanın etrafında toplanıp Ona Türk tarihi ile ilgili şeyler anlattırmak keyifli oluyordu. Hatta o anlatırken, biz kameraya çekim yapıyor, ses kaydını almaya çalışıyor, elimizde belge olarak kalmasını istiyorduk, o sohbetlerin… O anlar Kazım Mirşan’ın da keyifli olduğu anlardı. Yine böyle keyifli bir anda Kazım Mirşan’a, epeydir kafamı kurcalayan bir konuyu açtım;

-Kazım Hocam, kitaplarınızı daha anlaşılır ve günlük hayatımızda kullanılan Türkçe ile yazsanız veya yazılanları sadeleştirseniz de; daha çok insan okuyup anlayabilse…

Yüz hatlarının değiştiğini, bütün neşesinin gidip, kızgınlığın yüzüne oturduğunu görebiliyordum adeta…

-Benim kitaplarımın bu halini okuyup anlamayan insanlarla, tarih konuşmaya hiç niyetim yok. Derdim çok insanın kitaplarımı okuması değil, bilim adamlarınca okunması, tartışmamız, doğruyu bulmamız. Batı tarafından yanlış olarak yazılmış tarihimizin onlardan kopyalamayla öğrenilmemesi.

Kelimesi kelimesine olmasa da bana cevabı, yaklaşık olarak böyle olmuştu.

Geziye katılanlardan Mete Oğuz Yıldırım, Kazım mirşan’la ilgili olarak şunları söyledi: “Büyük türk bilgini KAZIM MİRŞAN’dan haberdar olup tanışmam Turgay tüfekçioğlu sayesinde olmuştur.  1996-1997  yılların da  Turgay Bey,  Türk tarihi  konularında ve Prof. Oktay Sinanoğlu ile ilgili kitap hazırlığı ve konferans çalışmaları yapıyordu.  Ben de konulara olan ilgim ve merakımla hem yardımcı oluyordum, hem de konular hakkında kendimi geliştiriyordum.

Kazım Mirşan’ın Türk tarihi hakkındaki iddiaları ve günümüzdeki tarih öğretileri arasında fark olduğunu gördüm.  MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ün Türk tarihi hakkındaki çalışmalarını bildiğim için kazım mirşan ortaya koyduğu ve özellikle İslamiyet öncesi yazılı bulguların okunması ile gelinen durum 1930 lu yıllarda tarih kurultayları ve ortaya çıkan Türk tarihi teziyle örtüşüyordu. Bunun için Kazım Mirşan ile çalışmalara elimden geldiğince katılımcı olmaya karar verdim.

Bursa bölgesinde olmak üzere Türkiye’nin çeşitli beldelerinde konferans ve eğitici geziler yaptık. Örneğin  “YAZILI KAYA” ve  “ORTA ASYA”ya   toplu gezileri İSKADİNAVYA’ da Futhart Yazıtları için Turgay Bey ile çeşitli organizasyonlar yaptık.

Bodrumda TTK desteği ve geniş çapta uluslar arası katılımla ETRÜKS çalıştayı yapıldı.  Bu çalışmalara ilaveten Bodrum, Türkbükü’ndeki evine giderek üç gün belli saatlerde Avrupa ve Türkiye’de bulunan yazıtları Kazım Mirşan’a okutarak kayıt altına aldım. Kazım Mirşan’la geçirdiğimiz süre içinde dikkatimi çeken iki konu oldu;  birincisi tarih yorumlarındaki üslubundan hiç taviz vermemesi (bu konuda dikkatli analiz yaptığımda haklı olduğunu düşünüyorum) ve ikincisi Türkiye’deki akademi çevrelerinin olumlu veya olumsuz  sessiz kalması  benim için çok düşündürücüydü. Kazım Mirşan, bir ömür süren değerli çalışmaların sessiz kalınmasına kırgın olarak aramızdan ayrıldı.  Türk bilgini Kazım Mirşan’ı 2016 yılında Bodrum Türkbükü’nde ebediyete uğurladık.

Savları:

* Yazı M.Ö 16.000 yılında Türkler tarafından icat edildi. Sölgentaş mağarasında Türkler yazı olarak tamgaları kullanmaya başlandı. Anadolu’da da Ön-Türkçe yazıtlar bulunmaktadır

* Kürtçe’nin Ön-Türkçe’den sözcükler barındırdığı gibi bu sözcükleri Arapça ve Farsça’ya da taşımıştır.

* Anadolu’da da Ön-Türkçe yazıtlar bulunmaktadır.

* Latin, Yunan, Fenike ve Kril alfabelerinin Ön-Türkçe’den oluşmuştur.

* Roma’nın küllerinden kurulduğu medeniyet olan Etrüskler Türk’tür. (Etrüskçe yazıtlar ilk defa 1970 senesinde Kazım Mirşan tarafından çözümlenmiştir.)

* Etrüskçe Ön Türkçe’dir

* Skandinavya ve Avrupa’da 5000′den fazla Türkçe yazıt bulunmaktadır.

* Mısır’da bulunan piramitlerden 2000 yıl daha eski ve iki kat daha büyük olan ve şu anda yasaklanmış bölgede bulunan piramitler Türkler tarafından yapılmıştır.

Eserleri:

Türkçe

  • 1966: Türk Metriği
  • 1970: Prototürkçe Yazıtlar
  • 1978: Altı Yarıq Tigin (182)
  • 1983: Prototürkçe’den Bugünkü Kürtçeye
  • 1983: Urgun-Selene Yazıtları için Kabul Olunan Tarih Tespitlerinin Yeniden Gözden Geçirilmesi
  • 1985: Anadolu Prototürkleri
  • 1990: Prototürk Bilginlerine Göre Astrofizik
  • 1991: Bolbollar
  • 1993: Prototürkçe Yazıtlar Hakkında Konferans
  • 1993: Yazı İşretleri
  • 1993: Alfabetik Yazı Başlangıcı ve Glozel Yazıtları
  • 1994: Alfabetik Yazı Başlangıcı
  • 1992: Tatarcanın Türk Alfabesi İle Yazılması (12)
  • 1995: Side Bitigtaşları
  • 1995: Öztürkçe “-sal” eki
  • 1996: Preportekiz Bitigtaşları
  • 1996: Barış Yolunda Eğitim
  • 1997: Bugünkü Avrupa Dillerinde Prototürkçe İzleri
  • 1996: Fiillerin İsim Ve Mastar Halleri İle Sıfat-Fiil ve Zarf-Fiil Alanlarında Bugünkü Avrupa Dillerinde Etrüskçe İzleri
  • 1998: Dinlerin Gelişimi, Erken Türk Dininden Doğan Dinler, Side, Pre-portegiz, Glozel, Pre-Mısır, Etrüsk, Protpgrek ve Hinduizm, Tevrat, İncil, İslam
  • 1998: Etrüskler, Tarihleri, Yazıları ve Dilleri
  • 1999: Türk Takvimi
  • 1999: Erken Türk Devletleri ve Türük Bil
  • 2000: Sölgentaş Mağarası
  • 2000: Bilge Atun Uquq: Türük Bilge Qağan Nine Bitig
  • 2000: Moğulstandaki Kısa Yazıtlar
  • 2000: Hiyeroglifler
  • 2000: Avrupa, Sibir ve Orta Asya’daki En Eski Yazıtlara Dayanılarak Deşifre Edilen Pra-Mısır Hiyeroglifleri
  • 2001: Makaleler
  • 2003: Erken Türklerin Skandinavya Yazıtları

İngilizce

  • 1986: Univerzum bir çerçeve gibi Statik bir sistemidir?
  • 1992: Anadoludan Piktogrammlar, Petroglifler, ISUB-ÖG ve UW-ON yazıtları
  • 1992: Prototürk Bilginlere göre Kozmik invariansların Manipülasyonu
  • 1996: Fiillerin İsim ve Mastar Halleri ile Sıfat-Fiil ve Zarf-Fiil alanlarında Bugünkü Avrupa Dillerinde Etrüskçe İzleri
  • 2000: Avrupa, Sibir ve Orta Asyadaki En Eski Yazıtlara Dayanılarak Deşifre Edilen Pra-Mısır Hiyeroglifleri
  • 2002: Eski Türk Bilginlerine göre Fizik ve Astrofizik Bilimi [The Science of Physics and Astrophysics According Old Tukish Scholars]
  • 2003: Erken Türklerin Skandinavya Yazıtları
  • 2003: Erken Türklerin Anadolu Yazıtları

Almanca

  • 1968: Hiperstatik Sistemlerin Eşdeğer Yükler ile Hesabı
  • 1973: Proto-Grekçe Yazıtların Deşifre Edilmesi
  • 1993: Alfabetik Yazı Başlangıcı ve Glozel Yazıtları
  • 1993: Prototürkçe Gramer
  • 1996: Pro-Portekiz Yazıtları
  • 1996: Türlü Dillerde Proto-Türkçe İzleri
  • 1997: Etrüsk Yazıtları

Kazım Mirşan’ın bunların dışında yayınlanmış çok sayıda makalesi bulunmaktadır.

TEŞEKKÜR: Resim ve anılarıyla yazıma katkıda bulunan Turgay Tüfekçioğlu, Oğuz Mete Yıldırım ve Celil İnce’ye teşekkür ederim.

KAYNAKÇA

  • Atlas dergisi, Kasım 2015, İstanbul
  • Atlas dergisi, Aralık 2017, İstanbul
  • Doğan, İsmail, Kafkasya’daki Göktürk (Runik) İşaretli Yazıtlar, Ankara-2000, TDK yayınları
  • Doğan, İsmail, Doğu Avrupa’daki Göktürk (Runik) İşaretli Yazıtlar, Ankara-2002, TDK yayınları
  • Firudin Ağasıoğlu, Taşbaba, İstanbul-2014, BilgeOğuz Yayınları

 

Ekrem Hayri PEKER

Kimya mühendisi, araştırmacı, yazar. Bursa Mustafakemalpaşa’da (1954) doğdu. Anadolu Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümü mezunu. TUBİTAK veri tabanına kayıtlı “Teknoloji tabanlı Başlangıç Firmalarına Özel İş Geliştirme” mentörü, C Grubu iş Güvenliği uzmanı olarak Nano kimyasalların tekstil materyallerine uygulamalar konusunda üniversitelerde konferanslar verdi. Yayınlanmış kitaplarından bazıları: "Kuşçubaşı Hacı Sami Bey", "Özbek Mektupları", "Yeşim Taşı - Ön Türkler ve Türk Tarihinden Kesitler", "Kafkasya'dan Anadolu'ya - Zekeriya Efendi". Belgeseltarih.com kurucu ortağı ve yazarıdır. E-Posta: [email protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:
Etiketler:
Ekrem Hayri Peker
  • YENİ
Bir Mektup.. Bir Tehdit… Bir İsyan…

Bir Mektup.. Bir Tehdit… Bir İsyan…

Haber Merkezi, 13 Mart 2024
Kalfatlı – Kalafatlı ve Kültürel Kimliği

Kalfatlı – Kalafatlı ve Kültürel Kimliği

Dr. Yaşar KALAFAT, 11 Mart 2024
İnegöl’de Bir Yıldız Söndü

İnegöl’de Bir Yıldız Söndü

Haber Merkezi, 11 Mart 2024
Osman, Atman, Tuman ve Vakanüvislik

Osman, Atman, Tuman ve Vakanüvislik

Ekrem Hayri PEKER, 18 Şubat 2024
Muğla Kalafatları ve Halk İnançları

Muğla Kalafatları ve Halk İnançları

Dr. Yaşar KALAFAT, 11 Şubat 2024
100 Yıllık Bir Lezzet: Hacıbaba Köfte

100 Yıllık Bir Lezzet: Hacıbaba Köfte

Ekrem Hayri PEKER, 11 Şubat 2024