Quantcast
Kurşunlu sinemaları ve Kurşunlu’da bir gezinti – Belgesel Tarih

Ekrem Hayri PEKER
Ekrem Hayri  PEKER
Kurşunlu sinemaları ve Kurşunlu’da bir gezinti
  • 06 Ağustos 2019 Salı
  • +
  • -
  • Ekrem Hayri PEKER /

Loading

 

İlkokul, ortaokul ve liseyi İnegöl’de okudum. Öğretmen olan babam gezmeyi severdi. Onunla gezerdik. Bazen mahallece Kınık ve Çitli maden sularının olduğu yerlere pikniğe giderdik. İnegöl’ün köylerinden Hacı Kara’ya, Hamzabey’e, Deydinler’e, Yenice’ye gittiğimizi hatırlıyorum. Oylat ve Cerrah sık gittiğimiz yerlerdi. Babamla o zaman belediye olan Kurşunlu’ya gittiğimizi hatırlıyorum ama başka bir şey hatırlamıyorum.

Kurşunlu’nun kısa tarihi

1955 yılında Belediye olan Kurşunlu’nun tarihî geçmişi Antik Çağ’a kadar uzanır. İnegöl’e 19 kilometre uzaklıkta yer alan Kurşunlu, tarihî “İpek Yolu” üzerindeydi. Eski Pazaryeri-Eskişehir yolu da Kurşunlu’dan geçerdi.

Kurşunlu’da şimdi Kurşunlu Cami’nin kuzeyinde Ortaköy’deki kervansaraya benzeyen bir kervansarayın yer aldığı, tarihî kayıtlarda mevcuttur. Kurşunlu’nun üç kilometre ötesinde Kurşunlu Höyüğü bulunur. Höyük, 150 metre çapında, iki metre yüksekliğindedir. Höyük’ten çıkan seramik parçaları Troya’nın II., IV. ve V. tabakalarıyla benzerlik içindedir.

Buluntulardan, Höyük’teki yerleşimin Demir Çağı’na, MÖ. 1000 kadar kesintisiz devam ettiği anlaşılmıştır. (Turgut Gümüş, Kurşunlu, s: 99.)

Osmanlı döneminde derbentçi, yani yol güvenliğini sağlayan bir yerleşim yeriymiş.

Sinemacı Ali Sarıca

Kurşunlu’da ilk sinema 1951 yılında, Ali Sarıca tarafından açılmıştır. Kurşunlu’ya elektrik 28 Aralık 1968 tarihinde gelmiştir.

Bu bilgileri Kurşunlu üzerine kitap yazan öğretmen Turgut Gümüşten öğrendim. Turgut Bey, beni sinemacılar ve Kurşunlu’nun ayaklı tarihçisi Seyit Ali Memiş’le de tanıştırdı.

*

Aradığım sinemanın şimdi yağhane olduğunu görmek, benim için büyük bir sürpriz oldu. Sinemacı Sabri Sarıca, Kurşunlu’da ilk sinemayı açan Ali Sarıca’nın oğlu. Sabri Bey, 1950 yılında dünyaya geldiğinde sinemaları açıkmış. Babası Ali Bey, sinemayı 1948 veya 1949 yıllarında açtığında kasabada elektrik yokmuş. Ali Bey, jeneratörle çalışan 16 mm’lik bir film makinesi almış. Önce Kurşunlu’da, sonra köylerde film oynatmaya başlamış. Sabri Bey, “Biraz büyüyünce babamla köylere gitmeye başladım, daha sonra iki makinemiz oldu, Kurşunlu’daki sinemamızda her gün film oynatırdık. Diğerleriyle köyleri gezerdik.” dedi.

Babası, sinemayı Çitli Caddesi’nde, ahşap bir binanın alt katında açmış, adını “Allahverdi” koymuş. Binanın bahçesini yazlık, binanın alt katını da kışlık sinema olarak kullanmışlar.

Kışlık sinemaya kadınlar için balkon yaparmışlar. Kışlık sinema 200 kişilikmiş. Oynatılacak filmi tanıtmak için bir kişi filmin afişinin olduğu tahta tabelayı taşır, diğer kişi de boruyla tanıtım yaparmış. O yıllarda tanıtım için tabelayı gezdirenlerden birisi Raşit Yavaş, diğeri Sürap Tuna’ymış.

Sabri Bey, “Yakın köylere de film tanıtımı için giderdik. Köylerden kar-çamur dinlemeyip gelen seyircimiz çoktu. İlk yıllarda para yerine yumurta getirirlerdi”. Sabri Bey, babasıyla Yenişehir’in köylerinde film göstermek için bir ay gezdiklerini anlattı.

Sinemanın bulunduğu bina

Hamzabey ve Sülemiş köylerinde 7.5 liraya kahve kiralayıp, film oynatırlarmış.

“Babam Karagöz-Hacivat da oynatırdı. Dayım, İbrahim Sor’a şef ve rejisör lakabı takılmıştı.” Babası komşuya kızınca sinemanın olduğu yeri satmış. Yeni bir yer ve ev ararken Döverim lakaplı Durmuş Ağa, kendisine “Al burayı.” demiş ve şimdi yağhanenin de olduğu yerdeki ahşap binayı satın almış. Sinemayı buraya taşımışlar.

Ahşap binayı hemen yıkıp kâgir bir bina yapmışlar. Yeni sinemaya balkon da yapmışlar. Balkon kadınlar içinmiş. Kadınlarla annesi ilgileniyormuş.

“Babamın sohbeti de iyiydi, balıkçılığı da. İnegöl’ün ileri gelenlerini tanırdı. Onlar da bazen haber verip gelirler, dere kenarına giderlerdi. Babam iyi balık tutardı. Sonra hep beraber tutulan balıkları yerlerdi. Şimdi derelerde bırakın büyük balığı, küçük balık kalmadı.

Sinema afişinin önünde Ali Sarıca’nın çocukları

Ben askerdeyken eşim Gülsüm sinemamızda makinistlik yaptı, Film kopunca öbür makineyi çalıştırırdı.

Sinemamızda Türk filmleri oynatırdık. Komedi filmleri de çok tutulurdu. Türkan Şoray, Fatma Girik, Cüneyt Arkın ve daha sonra Orhan Gencebay ve Ferdi Tayfur’un filmleri çok seyirci çekerdi.

Babamın arkadaşı, Kaymakam lakaplı Halil Taban, lokantanın olduğu yerde 150 kişilik bir sinema açtı. Adını Kaymakam Sineması koydu. Sinemayı açtıktan beş-altı yıl sonra hastalandı vefat etti. Onlar Bursa’da Mehmet Ali’den film alırlardı.

Sinemacılık bir sevdaydı, prestijdi. Sinemacı farklı dünyaları gösteren birisi olduğu için itibarlıydı. Bu uğurda yüz dönüm tarla sattık. Oynattığımız filmleri Bursa ve Eskişehir’den alırdık. Orduevinin olduğu yerde bulunan Saraçoğlu İş Hanı’nda film aldığımız Çınar Film vardı. Bursa’da dar film Arap İsmail Bey’den, Bat Pazarı’nın olduğu yerde dağıtım ofisi olan Mehmet Ali Bey’den film alırdık.

TV yayılıp, diziler çok tutulmaya başlayınca perdenin önüne televizyon koyduk. Tek kanal vardı, o gece hangi dizi oynuyorsa filmle beraber o da seyredilirdi. Acıklı, aşk ve arabesk filmlerde seyirciler ağlardı. Daha sonra karate filmleri çıktı, mecburen oynattık. Cüneyt Arkın, Kartal Tibet, Behçet Nacar’ın başrollerinde olduğu macera filmleri de çok tutuluyordu.

Önce TV çıktı, hızla yayıldı. Ardından video çıktı. Yeşilçam müstehcen filmlere döndü ve aile sinemalarını besleyemedi. 12 Eylül’den sonra sinemacılığa devam ettik ama sinemanın eski havası yoktu. 1985 yılında kapattık. Sinemayı kapatana kadar uzak köylere gitmeye devam ettik.

Kaynatam Mehmet Sağlam yağcıydı. 1970 yılında askere gittim, 1972 yılında döndüm. 16 yaşımda evlendim. Babam yağcıydı, yanında çalışan işçisi rahatsızlandı, bir ay yardım için beni çağırdı. Sonra işe devam ettim. Yağhane, Dere Caddesi’ndeki PTT’nin yanındaydı.

Ayçiçeklerini el mengenesiyle sıkıp yağını çıkarırdık. En çok ayçiçeği yağı kullanıldığı için çok ekilirdi. Bütün ova yağ için buraya gelirdi. Yağhane yaklaşık yüz metrekarelik bir yerdi. İki kişi neredeyse 24 saat çalışırdık.

Yağ sıktırmaya gelenler bakır kazanlarla gelirlerdi. Bir makine ayçiçeklerinin kabuklarını kırardı. Sonra ezmeden geçen çekirdekler tavada kavrulur, pişirilirdi. Sonra çuvala doldurup, mengenenin altına koyup sıkıyorduk. Bu işlem için para almazdık. Kabuk ve küspe bize kalırdı. Çekirdek kabuklarını yakıt olarak, küspeyi de hayvan yemi olarak satardık. Köylüler, ayçiçeklerini eşeklerle, römorklarla getiriyorlardı.

Yağhanenin içinden bir görüntü

İnegöl’de 25 civarında yağhane bulunuyordu. Babam, eski tahılın olduğu yerdeki yağhaneyi bana bırakmış, bakkallık yapıyordu. İstediği gibi olmadı, işlerle meşgul oluyordu. Daha sonra yağhaneyi benden geri istedi, mecburen geri verdim. Verdim ama bu işin tadı damağımda kalmıştı.

İnegöl’de yağhane makinesi aramaya başladım. Eski Bursa yolunda Osman Damlalar’ın yağhanesi vardı. Babası da yağcıydı. Başka iş yapmak istiyorlardı. Yağcılığı bırakmışlar, “Biri gelse de makineleri alıp gitse, burası boşalsa.” diye bekliyorlardı. Bana yağhanenin takımlarını on liraya verdiler. Sinemanın olduğu yere makineleri taşıdım. Aldığım makineler, elle çalışanların bir üst modeliydi. Elle değil, elektrikle çalışıyor ve su basıncıyla yağları eziyordu. Otuz yıldır bu işi yapıyorum. Zamanla ayçiçeği üretimi azaldı. Tarlalara ev ve fabrikalar yapıldı. Bu sefer ben köylere gidip ayçiçeği getirmeye başladı”.

***

Kurşunlu’da ikinci sinemayı Kaymakam lakaplı Halil Taban açmış. Sinemasının adını “Kaymakam Sineması” koymuş. Sinemayı bana, Kaymakam’ın oğlu 1958 doğumlu Nihat Taban anlattı. Nihat Bey’den sinemanın öyküsünü dinleyelim:

Halil Taban

“Sinemayı 1974 yılında açtık. 250 kişilik bir sinemaydı. 16 mm’lik bir film makinemiz vardı. Diğer sinemadan farkımız sinemamızın bir sahnesi bulunuyordu.

Sinemamızda Türk filmlerini oynatıyorduk. Ayrıca, okul müsamereleri bizim sinemada yapılıyordu. Şarkıcılar gelirdi. Körler Derneği sanatçıları da bizim sinemamızda konser verirlerdi. En tanınmışları Zeliha Muşlu’ydu.

Sihirbazlar da sinemamızda program yapıyorlardı: Mandrake, Abra Kadabra, Şah Mat… gibi sihirbazlar sinemamızda program yaptılar. Şah Mat, İnegöllü’ydü. Yakın köylerden sinemaya film seyretmeye gelen çok olurdu.

Babamla, bazı günler sinemayı kapatır; Kulaca, Hamamlı, Eymür ve Hasanpaşa köylerine gidip kiraladığımız kahvelerde film oynatırdık. Herhangi bir nedenle gidemezsek kahvecinin parasını öderdik. Köylerde oynattığımız filmlere ilgi çok fazlaydı. Bir dönem sinemada gündüzleri dört film birden oynatırdık. Filmler ardı ardına döner ve bir bilet alıp oynayan dört filmi de seyredebilirdiniz.

Sinemamızda oynattığımız filmleri Bursa ve Eskişehir’den alıyorduk. Bursa’da Akın Film’den film alıyorduk. Sahibi Mehmet Ali Aknar’dı. Ayrıca Ar Film’den de film alıyorduk.

Sinemanın makine dairesi girişin üstündeydi. Ahmet Mekin’in bir filminde, girişteki pencerenin camları izdihamdan kırılmıştı. İnegöl’de çekilen ve başrollerini Yılmaz Güney ve Hülya Koçyiğit’in oynadığı “Zeyno” filmi büyük ilgi görmüştü.

İnegöl dışında, Yenice nahiyesinde Muzaffer isminde birisi sinemacılık yapıyordu. Çalı’da da Süleyman isminde birisini hatırlıyorum.

Televizyonlar yayılmaya başlayınca işler bozuldu.

1982 yılında sinemayı kapattık ve kahveye çevirdik. Alanı küçülttük. Sahnenin olduğu yeri depo yaptık. Kardeşim Özcan Almanya’dan video getirdi. Grundig 2000 sistemiydi. Kahvede video oynatarak sinemacılığı başka bir boyutta devam ettirdik. Kahvemizi küçük bir sinemaya dönüştürdük. Bu defa seyircilerimiz erkekti.

Sağ başta Nihat Taban ve kardeşi Özcan Taban

Amcazadem ve üniversitede akademisyen olan Devrim Taban, 2001-2002 yıllarında buradaki sinema kültürü üzerine bir belgesel çekmişti.

Filmlerden sonra videoları da Bursa’dan alıyorduk. Zamanla videomuzu yenileyerek Beta sistemine geçtik. En son VHS’de karar kıldık. Bu iki sistemde videokaset çoktu.”

Kurşunlu’nun ayaklı tarihçisi, bilgesi, 1939 doğumlu Seyit Ali Memiş, kasabada gençlere yönelik bir yer açmış. İnternet kafe bir yanda, diğer yansa langırt ve ping pong masaları… Dükkânın her tarafı eski ve antika eserlerle doluydu. İnegöl Kent Müzesine yaptığı çok sayıda bağış (köstekli saat, para, halı-kilim, bakır ev eşyaları) dolayısıyla verilen birkaç teşekkür yazısı duvara asılmıştı. Belgelerin birinde İnegöl Kent Müzesi’nin kurulmasında büyük katkısı olan rahmetli Serdar Rubacı’nın adını görünce duygulandım.

Seyit Ali Bey, Kurşunlu’da sinema kültürüyle ilgili olarak şunları söyledi: “Kurşunlu’ya önce seyyar sinemacılar geliyordu. Geniş bir bahçe, beyaz bir perde yeterliydi. Daha sonra asfalt boyunda Talip Abi evinde sinema oynattı.

Buranın halkı yerli Manavdır. Uzun yıllar önce Kurşunlu nahiyeydi. 1955 yılında belediye teşkilatı kuruldu. Kasabanın nüfusu çevreye göre fazlaydı. Kasabanın o dönem tek eğlencesi sinemaydı.

Seyyar sinemacılardan sonra Ali Sarıca sinema açtı. En çok tutulan, izlenen filmler Türkan Şoray, Fatma Girik, İsmail Dümbüllü ve Nuri Sesigüzel’in filmleriydi. Kasabada yağlı güreş yapılırdı. Güreşler, Ürünbey denen yerdeki çayırda yapılırdı. İnegöl’e tanınmış bir sanatçı geldiğinde onun verdiği konsere giderdik. Güzel bir film oynadığında İnegöl’e giderdik, minibüs kaldırırdık.

Kurşunlu, Osmanlı’nın derbent köyüydü. Padişah Yıldırım Beyazıt buraya bir han yaptırmış. Hanın üzerini kurşunla kaplatmış. Köyün adı Kurşunlu kalmış. Kasaba yaklaşık üç yıl Yunan işgalinde kalmış.”

Seyit Ali Memiş

Meraklı bir insan olan Seyit Ali Bey’in sakladığı eşyaları arasında, üzerinde balık ve böcek fosili bulunan iki mermer parçası da çok ilginçti.

BAKMACA DEDE

Her yıl geleneksel olarak Kurşunlu’da Bakmaca Dede Şenliği düzenlenir. Bakmaca Dede’nin, Türklüğü Anadolu’ya yaymak için Horasan’dan gelen gönül erlerinden olduğuna inanılmaktadır.

Bakmaca Dede, Osman Gazi zamanında İnegöl’deki Bizans tekfurunun hareketlerini takip etme görevinde bulunmuş ve bu bölgede İslamiyet’i yaymak için görevlendirilmiş bir Türk büyüğüdür. Moğol istilasından sonra Anadolu’nun Türk vatanı haline gelmesinde, Türkistan’dan gelen Ahmet Yesevi dervişlerinin önemli bir payı olmuştur. Bakmaca Dede de Ahmet Yesevi gibi Müslümanlığı ve Türklüğü yaymak için Orta Asya’dan Anadolu’ya gelen değerlerden bir tanesidir. Osmanlı Beyliği’nin kuruluş yıllarına tekabül eden 1300’lü yıllarda uç bölgesine gelerek İnegöl’e yerleşmiş ve burada ilim görevine devam etmiştir. Bu bölgede İslamiyet’in yayılmasına çok büyük katkıda bulunmuştur.

  • Ekrem Hayri PEKER

KAYNAKÇA:
– Kurşunlu, Turgut Gümüş, Bursa, 2000.

Sözlü Kaynaklar:
-Nihat Taban
-Özcan Taban
-Sabri Sarıca
-Seyit Ali Memiş
-Turgut Gümüş

Ekrem Hayri PEKER

Kimya mühendisi, araştırmacı, yazar. Bursa Mustafakemalpaşa’da (1954) doğdu. Anadolu Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümü mezunu. TUBİTAK veri tabanına kayıtlı “Teknoloji tabanlı Başlangıç Firmalarına Özel İş Geliştirme” mentörü, C Grubu iş Güvenliği uzmanı olarak Nano kimyasalların tekstil materyallerine uygulamalar konusunda üniversitelerde konferanslar verdi. Yayınlanmış kitaplarından bazıları: "Kuşçubaşı Hacı Sami Bey", "Özbek Mektupları", "Yeşim Taşı - Ön Türkler ve Türk Tarihinden Kesitler", "Kafkasya'dan Anadolu'ya - Zekeriya Efendi". Belgeseltarih.com kurucu ortağı ve yazarıdır. E-Posta: [email protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:
Etiketler:
Ekrem Hayri Peker
  • YENİ
Bir Mektup.. Bir Tehdit… Bir İsyan…

Bir Mektup.. Bir Tehdit… Bir İsyan…

Haber Merkezi, 13 Mart 2024
Kalfatlı – Kalafatlı ve Kültürel Kimliği

Kalfatlı – Kalafatlı ve Kültürel Kimliği

Dr. Yaşar KALAFAT, 11 Mart 2024
İnegöl’de Bir Yıldız Söndü

İnegöl’de Bir Yıldız Söndü

Haber Merkezi, 11 Mart 2024
Osman, Atman, Tuman ve Vakanüvislik

Osman, Atman, Tuman ve Vakanüvislik

Ekrem Hayri PEKER, 18 Şubat 2024
Muğla Kalafatları ve Halk İnançları

Muğla Kalafatları ve Halk İnançları

Dr. Yaşar KALAFAT, 11 Şubat 2024
100 Yıllık Bir Lezzet: Hacıbaba Köfte

100 Yıllık Bir Lezzet: Hacıbaba Köfte

Ekrem Hayri PEKER, 11 Şubat 2024