Bu Yazıda - Konu İçi Ara Başlıklar
Büyükyoncalı köyünün konumu (haritada B işaretli yer)
Önsöz
Bundan on beş yıl kadar önceydi. Annemin köyünü ziyaret etmiştim. Köyün kahvesinde köy okulunun emektar öğretmeni köyün yerlisi Rafet Hoca (Rafet Topuz) bana kendi yazdığı bir kitabı imzalayarak armağan etti. Köy belediyesinin bastırdığı küçük, ince bir kitap- kitapçık arası bir yapıttı. Anlamlı ve tarihe ışık tutan bir içerikteydi: “Milos Acıları ve Anıları”…
Rafet Topuz’un Milos Acılar ve Anıları adlı mütevazi ancak önemli eserinin kapağı
Rafet Topuz (1922-2008)
O gün bugündür bu kitabın içeriği yazmak ve meraklısına aktarmak istiyordum. Belgesel Tarih ile tanışana kadar kitap öyle kaldı. Bu arada konu ile ilgili internet araştırması yaptım. Ben annemden dolayı duymuştum. Ancak internet veri tabanına dayanarak az bilindiği kanısına vardım. Birkaç akademik makaleye ve yine bu köyden çıkma Ziya Çağlı isimli bir mühendisin piyasada kalmamış ancak e-sahaf satış platformundan edinebildiğim kitabından başka kaynağa rastlamadım (Ziya Çağlı; Trakya’nın Tarihi Kurtuluş Gerçeği, Uyum Yayınları). Bu durum, Milos konusunu Belgesel Tarih vesilesiyle internet ortamında ilgilisine duyurmam için bir diğer dürtü oldu.
Ziya Çağlı’nın söz konusu kitabı
Annemin köyü Büyükyoncalı, eski adıyla Büyükmanika, Trakya’nın ortasında, Tekirdağ, Saray ilçesine bağlı, şimdi artık köy değil belde olmuş tipik bir Balkan köyü idi. Tarihi eski sayılır. 1856 Osmanlı-Rus savaşında Kırım’dan anavatana göç eden Kırım Türkleri tarafından kurulmuş. Kuruluş tarihinin 1861 olduğu belirtilir. Ardından 93 Harbi gelir (1876-77 Osmanlı Rus Savaşı). Bu dönemde hem Kırım’dan hem de Bulgaristan’dan göç alır. Annemin, anne tarafı 93 harbi sırasında Kırım’dan, baba tarafı Bulgaristan Ruşçuk-Tırnova’dan gelmiş. Aydın bir köydü. Cumhuriyet’ten önce ilkokulu olan az sayıdaki köylerdendi.
Peki neydi bu fazla bilinmeyen “Milos Acıları-Milos Sürgünleri-Milos Esirleri”… Bu konuya değinmeden önce kısa bir dönem kronolojisi yapmak istedim.
Büyükyoncalı İlkokulu. Yapım yılı 1911. Trakya’daki Cumhuriyet öncesi az sayıdaki ilkokuldan biri. Belki de ilk, köy ilkokulu. Yunan işgalinde Yunan askeri karargâhı olarak kullanıldı.
Atatürk 1937 yılı manevralarında ilkokulu ziyaret etti
Büyükyoncalı artık köy değil belde oldu. Okul ve beldeden görünüm
Kısa Bir Dönem Kronolojisi ve Hatırlatma
a-30 Ekim 1918 Mondros Ateşkes Antlaşması ya da Mondros Mütarekesi.
1.Dünya Savaşı sonunda, Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında imzalanan bir ateşkes antlaşmasıdır. Bozcaada’ya komşu Limni Adası’ndaki Mondros limanına demirlemiş olan İngiliz donanmasına ait “Agamemnon” zırhlısında imzalanmıştır. Antlaşmanın en can yakıcı maddesi İtilaf Devletleri kendi güvenliklerini tehlikede gördükleri herhangi bir noktayı işgal edebilecekti. Nitekim Mondros Ateşkes Antlaşması’nın imzalanmasından bir hafta sonra İstanbul’u işgal edildi.
b–18 Ocak 1919 Paris Barış Konferansı
Paris Barış Konferansı, I. Dünya Savaşı’nı sona erdiren antlaşmaların hazırlandığı uluslararası bir konferanstır. Milli Mücadele tarihi içerisinde dönüm noktası olan olaylardan bir tanesi de, Paris Barış Konferansı’nda İzmir’in Yunan işgaline bırakılmasıdır.
c-15 Mayıs 1919 İzmir ve Anadolu’ya Yunanlıların asker çıkarması
Yunan Başbakanı Venizelos’un büyük gayretleriyle bu kararın çıkmasını sağlayan Yunanlılar, 15 Mayıs 1919 günü İzmir’e asker çıkarmaya başladılar. İngiltere ve Fransa daha önce İtalya’ya vermeyi tasarladıkları İzmir ve çevresinin Yunanistan tarafından işgal edilmesini kabul etmiştir. Böyle bir kararın alınmasında “Yunanistan’ın İzmir çevresindeki Rumların Müslüman-Türkler tarafından öldürüldüğü” şeklinde propagandasının etkili olması yanında, asıl neden Boğazlara çok yakın olan bu bölgede İtalya’nın İngiliz çıkarlarını tehdit edebilecek bir güç olmasından çekinilmesi olmuştur. Türkleri Çanakkale’den tanıyan Churchill ise, “Venizelos’un yüzmeye hazır bir ördek edası içinde olduğunu” söylemiş, Yunanistan’ın İzmir’i işgali her türlü karşı çıkmama rağmen gerçekleşti” demiştir (Kaynakça 7: Murat Köylü)
d–10 Ağustos 1920 Sevr Antlaşması
Dünya Savaşı sonrasında İtilâf Devletleri ile Osmanlı İmparatorluğu hükûmeti arasında Paris’in 3 km batısındaki Sevr (Sèvres) banliyösünde bulunan Seramik Müzesi’nde (Musée National de Céramique) imzalanmış ve Anadolu’yu İtilaf Devletleri arasında pay etmeyi amaçlayan ve hiçbir zaman gerçekleşemeyen bir antlaşmadır.
e-5 Temmuz 1920
Yunanistan, Edirne başta olmak üzere İstanbul hariç bütün Doğu Trakya’yı işgal etti.
Ve dönelim asıl konumuza; Milos neydi ve nereden çıktı, ne oldu
Bu konuyu değerli Rafet Hoca’yı anmak amacıyla yazdığı söz konusu kitapçığının önsözünden aktarıyorum.
“Kurtuluş savaşı Türk Ordusunun zaferi ile sonuçlanmış, düşman 9 Eylül 1922 günü İZMİR’ de denize dökülmüştü. Bunun sonucu olarak da ANADOLU kurtulmuştu.
Yenilgiyi hazmedemeyen Yunan hükümeti Trakya’daki Yunan Kumandanlığını harekete geçirmiş, Trakya’nın çeşitli şehir, kasaba ve köylerinden yakaladığı sivil halkı “HARP ESİRİ” diye toplamaya başlamıştı. Bunun iki nedeni vardı:
- Anadolu’yu kaybetmişlerdi. Hiç değilse işgal altında bulundurdukları TRAKYA’yı elden kaçırmasınlardı. Bunun için de bu toprağın üstünde yaşayan halkı toplamalı, boşaltmalı, yerlerine kendi milletlerinden alelacele getirip yerleştirmeliydi.
- Kaybettikleri savasın sonunda ellerinde harp esiri olarak 8 bin civarında insan bulunuyordu. Bunların çoğu da Birinci Dünya Savaşında İtilaf Devletleri’ esir düşmüş, henüz bırakılmamışlar ile Yunanlıların işgal sırasında Anadolu’nun çeşitli yerlerinden alınıp Yunanistan’da esarette tutulanlardı. Mustafa Kemal’in elinde 40 binden fazla Yunan subayı ve eri kalmıştı. Yunan, Kurtuluş Savaşı bitmesine rağmen henüz anlaşma yapılmadan işgal altında bulundurduğu Trakya ‘dan sivilleri toplayarak 8 binlik listeyi yükseltme ve bunu bir pazarlık unsuru olarak kullanma emelindeydi.
İşte bu sürgünün odağında olan Büyükyoncalı’dan Saray’a, oradan Çerkezköy’e yürütürek buradan trenle Dedeağaç’a ve nihayet kıyıdan bir gemi ile (NP: Gemi donanma gemisiydi adı Symirna yani İzmir’di limanda ve limanda Trakya’dan alınan başka sivil esirlerle birlikte yaklaşık 2500-3800 kişi (bu durumlarda o günün koşullarında kesin sayı vermek zor olsa da kaynakçada belirtilen eserlerde 2500 ile 3800 arasında değişen rakamlardan söz ediliyor). Ziya Çağlı’nın önsöz bölümünde değindiğim kitabından atfen) Ege ile Akdeniz’in birleştiği sahada bulunan MİLOS Adasına üç gün üç gece, akla hayale gelmedik işkenceler altında aç ve özellikle susuz şekilde tıkış tıkış vaziyette götürüldü “…
***
Rafet Hoca (Topuz) Milos Acıları, isimli eserinde Büyükyoncalı (o zamanki adıyla Büyükmanika’dan alınan esir sayısını net olarak vermiş 310 kişi.
Eserde, 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması sonrası (antlaşmadan yaklaşık 4,5 ay sonra), 13-14 aylık esaretin ardından, 1923 yılı Kasım ayında, Yunan Propontis isimli vapurla önce İstanbul Tuzla’ya (Tuzla Tahaffuzhanesine /Karantina Merkezi) oradan demiryolu ile Çerkezköy’e oradan da köylerine, yerel deyimle “evciklerine” sağ dönenlerin 152 kişi olduğu, 158’inin yolda gemide ya da Milos adasında esaret koşullarında vefat ettiği belirtilir. (%51 vefat % 49 sağ).
Gidenlerin yarısı dönememiş oluyor (%51 vefat, %49 sağ).
Aslında bu oranı, oradaki tüm esir Türklere uygulamak mümkündür.
Milos Adası’nda Anadolu ve Rumeli Müslüman ahalisinden kadın, erkek 5000 kadar sivil esir mevcut idi. 5000 esirden 3000’i geri dönebilmiş 2000’i yaşamlarını kaybetmiştir…”
***
Gemi limanda toplanan sayıları iki üç bin arasında değişen Trakyalı sivil esirleri alıp Dedeağaç’tan denize açıldığında tarih 16 Eylül 1922’yi gösteriyordu yani İzmir’in 9 Eylül’de kurtuluşundan sadece 1 hafta sonrayı…Yine kaynaklarda taşıma işleminin birkaç seferde yapıldığı belirtiliyor. Ancak Büyükyoncalı’dan alınan esirlerin bindiği gemi 16 Eylül’de kalktığı yazılı. En fazla can kaybının bu gemi yolculuğu sırasında olduğunu belirtilir.
Yine bu konuyu ayrıntılı irdeleyen kitabında Ziya Çağlı’nın değindiği bir bilgiyi de belirtmekte yarar gördüm. Annemin köyü Büyükyoncalı’dan yaşı 15’ten büyük tüm erkeklerin toplanması emreder Yunan Komutan. Köyde sadece camini iki hocası ve birkaç savaş gazisi kalır.
(NP notu: Bu gazilerden bir tanesinin benim anne-dedem olması olasıdır. Çanakkaleden yaralı-hasta gelir. 1922’de annem 6 aylıkken vefat eder. Bu olaylar da bu dönemde olmaltadır. Baba-dedem de 1. Dünya Savaşında Süveyş Kanal muharebeleri sırasında İngilizler esir düşer. 6 ay esir kampında kaldıktan sonra hasta olarak serbest bırakılır, memleketine (Bilecik) döndükten sonra vefat eder)
Büyükyoncalı’ya dönecek olursak, Yunan komutan, üstüne üstlük tüm kadın ve çocukları köyün camisine toplar. Şunu emreder: “Çevrede Yunan konvoyuna bir saldırı olursa cami içindekilerle birlikte ateşe verilecektir!.” Bunun üzerine bölgede ormanlık arazide özellikle Istranca (Yıldız) ormanlarında saklanmış Kuvayi Milliyeci çeteler konvoya saldırmayı durdurur.
Milos Adası’nın (Yunanca Değirmen/Değirmenlik Adası) konumu
Yunanistan’ın Milos Adasına Götürdüğü Sivil Esirler
Bu konuda internette iki akademik çalışmaya rastladım. Biri, Trakya Üniversitesinden Veysi Akın’ın “Yunanistan’ın Milos Adasına Götürdüğü Edirneli Sivil Esirler isimli çalışması (https://www.tuba.gov.tr/tr/yayinlar/suresiz-yayinlar/tarih/mill-mucadelenin-yerel-tarihi-1918-1923-cilt-10-edirne-kirklareli-tekirdag/yunanistanin-milos-adasina-goturdugu-edirneli-sivil-esirler) diğeri de Erol Kaya’nın “ Milli Mücadele Döneminde Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin Anadolu ve Yunanistan’daki Türk ve Yunan Esirlerine Yaptığı Yardımlar ( https:// turkishstudies.net/turkishstudies?mod=makale tr ozet& makale id=13572 )
Aşağıdaki kısmi Erol Kaya’nın makalesinden alıntıladım, çünkü Sayın Kaya’nın yazdıklarına benim daha fazla bir şey ekleyecek bilgi sahibi değilim. Asıl amacım annemin köyünden alınan Milos Sürgünleri konusunu Belgesel Tarih okurunun dikkatine sunmaktır. Ancak yazının bütünlüğü açısından konuyu açan yan bilgilere de değinmeyi uygun buldum. O amaçla da Erol Kaya’nın anılan makalesinin ilgili bölümlerin aktarmak istedim:
“Yunanlılar, Millî Mücadele döneminde işgal ettikleri Anadolu ve Trakya topraklarından topladıkları sivilleri, savaş alanlarında esir düşen askerlerle beraber Yunanistan’a götürmüşlerdir. Savaş meydanlarında ele geçirilen askerler “harp esiri”, köy ve kasabalardan alınan siviller de “sivil tutuklu” sayılmışlardır. Bunlara dair “Üsera Defterleri”(Esirlerin kayıt edildiği defterler) tutulmuş olmalarına rağmen, kesin sayılarının tespiti oldukça zordur.
Nitekim bu konu, Lozan Konferansı’nda önemli bir sorun olmuştur. Kızılhaç ve Hilal-i Ahmer gibi kuruluşlar da sorunu çözmekte yetersiz kalmışlardır.
Yunanlılar, Türk savaş esirlerinin çoğunu Ege adalarındaki esir kamplarında tutmuşlardır.
İstiklal Harbi döneminde Anadolu’dan götürülen savaş esirlerinin farklı esir kamplarında tutulmalarına karşın, Trakya’nın muhtelif şehirlerinden alınan Trakyalılar ise harbin son döneminde Milos adasında toplanmışlardır.
Milos adasına sürgün edilen Trakyalı Türklerin sayıları Kızılay Arşivi’ndeki deftere göre 1.636 kişidir. Trakyalı rehineler burada 1922-1923 yıllarında yedi ay boyunca tutulmuşlar, zor şartlar altında yaşamaya mecbur bırakılmışlardır.
Milos Adası’nda Anadolu ve Rumeli Müslüman ahalisinden kadın, erkek 5000 kadar sivil esir mevcut idi. 5000 esirden 3000’i geri dönebilmiş 2000’i yaşamlarını kaybetmiştir…
Milos Adası’nda sadece yazımıza konu olan ve İzmir’in kurtuluşunan sonra intikam ve hesap için Trakya’dan getirilen Türkler yoktu. Milli Mücadele döneminde Anadolu’dan alınan Türk esirler de vardı
Milos Adası Anadolu’da tutuklanan Türkler, Mudanya-Selanik yoluyla Milos Adası’na gönderilmekte idiler. Adaya giden geminin ambarında iki gün boyunca su verilmeyen esirlerden altı yüz yetmiş iki sivil esir hayatlarını kaybetmişlerdi.
Milos Adası’na gönderilmeden önce sekiz yüz sivil esir üç ay Selanik’te Beyaz Kule’de tutuklu kalmışlardı. İki ay boyunca çok az miktarda ekmekten başka bir şey verilmeyen bu esirlere, bir ay boyunca da yenmesi mümkün olmayan karavana verilmiştir. Milos Adası’na sevk olunduktan sonra da altı kişiye günde bir ekmek verilmiş, başka yiyecek verilmemiştir. Esirlere, memleketlerinden gönderilen para ve mektuplar verilmiyordu. Giyecek namına ise, Türkiye’ye iade edilmeden birkaç gün önce, Yunan askerlerinin üzerinden çıkarılmış eski elbiseler verilmiştir. Esirler adına gelen paraların bir kısmı, iadeden birkaç gün önce kendilerine ödenmiştir. Bütün bu olumsuz şartlar nedeniyle, Ada’da bulunan toplam beş bin kadar üç bini hayatını kaybetmiştir
Yetersiz beslenme şartlarının yanı sıra sağlık yönünden de elverişsiz şartlara sahip olan Milos Adası’nda tifüs salgını ortaya çıkmıştır. Sabun ve sıcak su bulmanın imkânsız olduğu kampta banyo yapmak soğuk su nedeniyle mümkün olmamıştır. Yapanlar ise ağır şekilde hastalanmışlardır. Bu nedenle kişisel temizlik yapılmayan kampta, zamanla bitler ortaya çıkmış ve sivil tutsaklar bir bit problemi ile karşı karşıya kalmışlardır. Beslenmenin yanı sıra, sağlık açısından da elverişsiz şartlara sahip olan Milos üsera kampında, zamanla tifüs salgını ortaya çıkmış ve hastalıktan hayatını kaybedenler olmuştur. Bunlar, Milos adasında iskelenin garp tarafına isabet eden, Fransız kabristanının giriş kapısı bitişiğindeki rehineler arasında Müslüman Mezarlığı diye adlandırılan araziye defnedilmişler (NP: Bugün bu mezarlıktan bir iz kalmadığı belirtilmektedir.)
Yunanistan’daki Sürgün Kampları ve Bu Kamplarda Yaşananlar Yunanistan’a sürgün edilen Türk esirlerin bulundukları kamplar Lutiye, Milos Adası, Girit-Kandiye, Pilo , Korfu, Larisa, Yusa, Gudi, Selanik, Gulos, Preveze, Patras, Dedeağaç, Girit-Hanya, İskece-Postro, Palamidi, Sakız, Sisam, Midilli ve Lefke’dir.”
Dedeağaç’a esir götüren Yunan treni (Kaynak 2 Çağlı’nın kitabından alınmıştır)
Milos’taki yaşam koşulları
Bu konuyu gerek Ziya Çağlı ve Rafet Topuz’un kitabında yaşayanların ağzından aktarmakla birlikte, Prof. Cemalettin Taşkıran, tahminim Lüleburgaz’dan alınan esirleri yazısının odak merkezine aldığı “Yunanlıların Anadolu’dan Birlikte Götürdükleri Türk Esirlerine Yaptıkları Korkunç Zulum” başlıklı internet yazısında ayrıntılı ve dramatik şekilde dile getirmiş. 2015 Türk Âlemiyiz “Türk Dünyasının İnternet Sitesi” (www.turkalemiyiz.com) yazısında şöyle anlatıyor Prof Taşkıran:
“Trakya’dan götürülen esirlerimizin tutulduğu Milos adası Ege denizinde Mora yarımadası-Rodos adası ve Girit adası arasındaki adaların en büyüklerindendir. Ege’nin güney batısındadır. Yaklaşık 150 kilometrekarelik engebeli, dik yamaçlı ve dağlık, kayalık bir adadır. Atina’dan gemi ile yaklaşık 3 saat mesafededir.
Buradaki Türk esirleri, Yunanistan’daki esaretleri sırasında çok büyük ve dayanılmaz acılar ve sıkıntılar çekmişlerdir. Ancak ifadeler ve raporlar dikkatlice incelendiğinde Yunanistan’daki asker ve sivil esirlerimiz arasında özellikle Milos Adası’na götürülen esirlerin diğerlerine göre çok daha ağır şartlar altında tutuldukları ve bunların çok önemli bir kısmının feci şekilde hayatlarını kaybettikleri anlaşılmaktadır.
Büyükyoncalı köyünden Milos’a giden bir grup esir (Kaynak 2’den)
Trakya’dan Yunanlarca esir alınan siviller “kendi hanelerinde işleri ile meşgul ve mukim iken, Eylül ayı içinde muhtelif tarihlerde 1922 ‘de (NP : özgün metinde 22 Eylül yazıyor ancak Çağlı ve Topuz’un tarihleri arasında farklılıklar var ve Trakya’nın farklı bölgelerinden aynı tarihte toplanıp gemiye bindirilmediğini anlıyoruz. O nedenle yazımı “yazımın başındaki tarihlerle karışıklık olmasın diye, muhtelif tarihler “olarak redakte ettim).Yunan jandarma devriyeleri tarafından evlerinden zorla alınmış, Lüleburgaz kasabası polis dairesine getirilerek tutuklanmışladır.
Daha sonra bütün tutukluları peyderpey Dedeağaç askeri hapishanelerine götürmüşlerdir. Raporda Dedeağaç askeri hapishanesinde daha önceden getirilen ve hapsedilen 800 Müslüman Türk’ün bulunduğu belirtiliyor.
Dedeağaç hapishanesinde dört gün dört gece tutulan Lüleburgaz ve Trakya’nın diğer yerlerinden getirilen sivil esirler, Dedeağaç hapishanesinden alınarak, vapura bindirilmek üzere bir meydanda toplanmışlardır.
Daha sonra Yunan askerlerinin hakaret ve dayakları altında, sürü gibi yaya olarak deniz sahilinde, kayalık bir yere getirilmişlerdir. Bu kayalık yerden Yunanlı askerlerin kötü muamelesi altında mavnalara doldurulmuşlar ve vapurun ambarına getirilmişlerdir. Yanlarına su, ekmek, giyecek gibi hiçbir şey almalarına izin verilmemiş gizlice alanlar da sopalarla dövülerek, yiyecekleri ellerinden alınmıştır. Gemi ambarında sivil esirlerin ceplerindeki paralarına kadar her şeyleri alındığı gibi, işe yarar elbiseleri, ayakkabıları, paltoları, kuşakları, tütün tabakaları, velhasıl her şeyleri zorla alınmıştır.
Vapurun Ege Denizi’ndeki Milos Adası’na doğru yol almaya başlamasıyla birlikte, susuzluk dayanılamayacak hale gelmiş, hiçbir sivil esire su verilmemiştir. Susuzluktan bayılanların olduğu raporda belirtilmektedir. Bazı askerler ise birer matara suyu bir altın lira karşılığında, gizlice para kaçırmaya muvaffak olanlara satmışlardır. Ancak sattıkları su da sıcak deniz suyudur.
Büyük sıkıntılar içinde geçen gemi yolculuğundan sonra yaralı, aç, susuz ve baygın bir halde Trakyalı sivil esirler Milos Adası’na getirilmişlerdir. Lüleburgazlı sivil esirlerin kafilesi Milos Adası’na geldiğinde, adada daha önce Smyrna vapuru ile gelmiş olan Türklerle karşılaşırlar.
Onlardan nasıl getirildiklerini dinlerler ve “hallerine şükrederler”; zira daha önceki kafile ile gelenlerin vapurda ambar kapakları kapatılmış, alt ve üst ambarlarda bazıları sıkışarak, bazıları havasızlıktan ölmüş, bazıları kurşunla ve işkence ile öldürülmüş ve adaya çeşitli işkenceler altında getirilmişlerdir.
Trakyalı sivil esirler Milos Adası’nda, derme-çatma kurulan 100 kişilik barakalara 300 kişi olarak tıkılmışlardır. Adada esirlere 12 kişiye 1 kıyye (1 kg) ekmek verilmiş, ekmek olmadığı zamanlarda da çok az pirinç veya patates verilmiştir. Bu verilen yiyeceklerin de ücretleri daha sonra verilen esir ücretinden kesilmiştir. Bu sıkıntılar yüzünden Milos Adası’nda 15 Ocak 1923’ten itibaren, sivil esirlerin çoğu açlıktan, susuzluktan, çıplaklıktan ve izdihamdan zayıf düşerek tifüs hastalığına yakalanmış ve tifüsten çok sayıda ölümler olmuştur. Adada esirlerden de yararlanılan bir hastane olsa da, dezenfekte için hiçbir imkân yoktur. Rapora göre günde 10-15 kişi tifüsten vefat etmektedir”…
Yunanistan’ın Milos Adasına Götürdüğü Edirneli Sivil Esirler
Yunanlıların ,9 Eylül 1922 İzmir’in kurtuluşundan hemen sonra Trakya’dan Milos Adasına götürdüğü sivil sivil halk Trakya’nın değişik kent, ilçe ve köylerini kapsar. Edirne, Kırklareli,T ekirdağ, Saray ve çevresi (Büyükmanika köyü dahil), Silivri kayıtlardaki başlıca yerlerdir. Bunlar içinde Edirne’den alınanlar milli mücadeleye destek verenler (Trakya Paşali Müdafayı Hukuk Cemiyeti önde gelenleri), defterdar, müftü, imam, cami hocası, belediye katibi, belediye başkanın kardeşi gibi kentin ileri gelenleri de vardır. Milos’a sürgün gidenleri arasında bir kişi vardır ki ileriki yıllarda idareci ve belediye başkanı olarak Türkiye Cumhuriyet’ine hizmetlerde bulunacaktır: Haşim İşcan…
İşcan. Antalya ve diğer bazı illerde valilik görevlerinden sonra 1963-68 (vefat) arasında İstanbul Belediye Başkanlığı yapar. Çeşitli imar hareketlerinde bulunur. Karaköy yeraltı çarşısı ile bugün ismini taşıyan Unkapanı–Saraçhane altgeçidi en bilinenleridir.
Edirne’den Milos’a sürgün giden Antalya eski valisi ve İstanbul’un ünlü belediye başkanı Haşim İşcan (1898 -1968)
…Ve dönüş
Yunanlıların Trakya’dan sivil halktan esir alıp Milos’a sürgüne göndermesi hareketi Rauf Orbay Bey tarafından cephe bulunan Mustafa Kemal Paşa’ya iletilmiştir. Mustafa Kemal mütareke şartları arasına bu durumun çözülmesini ve esirlerin salıverilmesinin ateşkes için ön koşul olarak ileri sürülmesini istemişse de olay Mudanya mütarekesinde konuşulmuş olmasına rağmen Yunanlıları işi savsaklamasıyla Lozan’a bırakılmıştır. Sivil ve asker esirlerin durumu Lozan’da ilk çözülen konular arasında olmuş ve hemen uygulanmaya başlamıştır.
Ne garip tecellidir ki Büyükyoncalı’dan Eylül 1922 ikinci yarısında esirler alınır, Büyükyoncalı esirlerden sadece 40 gün sonra düşmandan kurtulur. Yarbay Mümtaz Aktaş komutasındaki Türk Jandarma birlikleri Büyükyoncalı ve çevre köyleri düşmandan teslim alır: 1 Kasım 1922… Bunu bütün Trakya’nın kurtuluşu izler. Ama Milos sürgünlerinin dönüşü Lozan’dan sonrayı bulur…
Ziya Çağlı ve Rafet Topuz yazdıklarına göre, anlaşma gereğince dönüş 1923 Ağustos ayında Milos’tan esirleri geri getiren ilk gemi İstanbul Tuzla Limanındaki “Karantina Merkezine” yanaşır.
Milos’tan sağ dönebilen iki Büyükyoncalı köylüsü Hilmi Hoca ve Faik Aga (Kaynak: 2’den)
Büyükyoncalı(Büyükmanika beldesinden esir kampına götürenlerin sivil halkın dönüşleri 1923 Kasım ayında tamamlanır, yani götürüldükten on dört ay sonra (Eylül 1922- Kasım 1923)… Giden 310, dönen 152, yitirilen 158. Büyükyoncalı Milos sürgünler 13-14 ayda %51 kayıpla yurtlarına, evlerine ailelerine kavuşabilir.
Oğlunu Tuzla limanında karşılamaya gelenlerden Hanife Ana (Kuşidin Hanife Ana) oğlu Kamil’in gemiden çıkmasını bekliyordu. Kamil’inin limana ayak bastığı görünce karantina kurallarına aldırmadan koştu, var gücüyle sarıldı, tek oğlu Kamil’ini kucakladı, kucakladı…Kamil’i sağ dönebilmişti…Hanife Ana arkadan gelen Hasan Hoca’yı gördü. Hasan Hoca zayıflamış avurtları çökmüştü. Hanife Ana oğlu Kamil’e Hasan Hoca’nın kardeşlerini sordu. Kamil sessiz kaldı, gözlerin yere eğdi, cevap veremedi….
Gemin diğer yolcuları boşaldı. İşlemler tamamlandı. Sonra başka bir gemiyle Tuzla’dan Sirkeci limanına ulaşıldı. Oradan onlar için hazırlana özel trenle her istasyonda sevinç ve hüzün bırakarak Çerkezköy istasyonuna ulaşıldı. Çerkezköy’de konvoy yapıldı, Büyükyoncalı köyüne doğru dönüş yoluna düşüldü… Trakya’dan İzmir düşmesinin ardından Yunan’ın intikam, hırs ve pazarlık hesaplarıyla toplayıp işinde gücünde olan sivil halkın yarısı evlerine dönebildi.
Bu benim anne genlerimin hüzünlü öyküsüdür. Az duyulmuş, az bilinen öyküdür. Bilinsin istedim….
- Prof. Dr. Nadir Paksoy
Kaynakça
1-Rafet Topuz Milos Acıları ve Anıları. Büyükyoncalı Belediyesi Kültür hizmeti,1996, Büyükyoncalı beldesi, Saray, Tekirdağ.
2-Ziya Çağlı. Trakya’nın Tarihi Kurtuluş Gerçeği 2011, Uyum Yayınları, İstanbul (Bu konuda yazılmış benim bildiği yegâne kitaptır. Meraklısı e- sahaf sitelerinden belki bulabilir, benim yaptığım gibi).
3- Veysi Akın. “Yunanistan’ın Milos Adasına Götürdüğü Edirneli Sivil Esirler isimli çalışması (https://www.tuba.gov.tr/tr/yayinlar/suresiz-yayinlar/tarih/mill-mucadelenin-yerel-tarihi-1918-1923-cilt-10-edirne-kirklareli-tekirdag/yunanistanin-milos-adasina-goturdugu-edirneli-sivil-esirler).
4- Erol Kaya. “Milli Mücadele Döneminde Hilal-i Ahmer Cemiyeti’nin Anadolu ve Yunanistan’daki Türk ve Yunan Esirlerine Yaptığı Yardımlar (https:// turkishstudies.net/turkishstudies?mod=makale tr ozet&makale id=13572).
5- Prof Cemalettin Taşkıran. “Yunanlıların Anadolu’dan Birlikte Götürdükleri Türk Esirlerine Yaptıkları Korkunç Zulum” .2015 Türk Âlemiyiz “Türk Dünyasının İnternet Sitesi” (www.turkalemiyiz.com)
6- Cemalettin Taşkıran. Milli Mücadelede Türk ve Yunan Esirler (1919-1923). İş Bankası Kültür yayınları, 2018, İstanbul (Mevcudu kalmamıştır. Meraklısı e- sahaf sitelerinden belki bulabilir).
7 – Murat Köylü. Batı Anadolu’nun işgalinin Türk, Yunan ve İngiliz Siyasi Tarihine etkisi. Toros Üniversitesi İİSBF Sosyal Bilimler Dergisi, 3(6), 147-169.,2017https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/270068



