Quantcast
Dünyanın Kadim Şehirleri ve Bursa – Belgesel Tarih

Sefer GÖLTEKİN
Sefer  GÖLTEKİN
Dünyanın Kadim Şehirleri ve Bursa
  • 20 Ocak 2019 Pazar
  • +
  • -
  • Sefer GÖLTEKİN /

Loading

Düş; görülünce rüya, kurulunca umuttur. Düş kurmak dua etmektir. Şehirler, iktidar yeteneği olanların umududur. Bir şehrin muhasara altına alınması, fethedilmesi, ele geçirilmesi, düşürülmesi, bir duanın fiiliyat kısmıdır. Kimi şehirler inşa, kimi şehirler ihya edilip özgün bir duruş kazandırılarak yekdiğerinden ayrılırlar. Krallar, sultanlar, hanlar, beyler, devletlerinin sınırlarını genişletmek için girdikleri şehirleri inşa ve/veya ihya ederek abat etmişlerdir. Bazı şehirler inşa ve/veya ihya edilerek devletlerin medeniyet ölçütlerinin uygulama, geliştirme ve yayılma merkezi olarak kabul edilse de bazı şehirler imha edilerek tarih sahnesinden silinmeye mahkûm edilmişlerdir. Başka bir açıdan baktığımızda şehirler suya benzer. Kap nasıl suya şekil verirse, hâkim iktidar da şehirleri şekillendirir. Bu ikisi arasındaki tek fark, kap değişse de su özelliğinden bir şey kaybetmezken, iktidar değişimi şehirlerde derin izler bırakır. Bu yüzden tarihi mirası yoğun şehirlerin hikâyeleri yüzlerce hatta binlerce yıl öncesine uzanır. Bir işaret taşı, bir deniz feneri, bir kutup yıldızı gibi yeryüzünün farklı noktalarından başını uzatan bu şehirler değişen/dönüşen dünyanın belleği, şahidi ve başvuru kaynağıdır.

Osmanlı’nın,  beylik döneminde çadır hayatı yaşarken kalıcı evler yaparak, sulak alanı ve geniş ovası dolayısıyla ordunun Anadolu ve Ortadoğu seferlerinde kullandığı bir üs olarak inşa ettiği ilk şehir, Yenişehir’dir.1 Şehircilik anlayışının yansıtıldığı, İslam medeniyetinin estetik kaygılarının ince ince işlenerek ihya edildiği ilk Osmanlı şehri ise Bursa’dır. Osman Gazi’nin 1316 yılında zabtına karar verdiği ancak ömrü yetmediği için oğlu Orhan Gazi tarafından on yıllık bir muhasaranın ardından 1326’da alınan Bursa;2 bu tarihten itibaren bir kutup yıldızı gibi sabit kalıp, Osmanlı’nın, baba ocağı olarak teklifsiz girip çıktığı evi3 olmuştur. Altı buçuk asır boyunca, Fas sınırlarından doğuda Basra Körfezi’ne; kuzeyde Ukrayna steplerinden, güneyde Somali ve Eritre’ye ve Mezopotamya’da Fırat’a kadar uzanan4 bir alana yayılan imparatorluğa 130 yıl boyunca başkent olarak hizmet vermiş, İstanbul’un fethinden sonra unutulmuş gibi görünse de, gönüllerdeki yerini daima muhafaza etmiştir. Tanpınar’ın ifadesiyle; “uğradığı değişiklikler, felaketler ve ihmaller, kaydettiği ileri ve mesut merhaleler ne olursa olsun o, hep kuruluş çağının havasını saklamıştır…”5 Çünkü o, Sadrazam Keçecizade Fuad Paşa’nın ifadesiyle, “Osmanlı’nın dibacesi”dir.

Osmanlı’nın şehir tasavvurunun ilk yansıması olan Bursa’nın, medeniyet merkezi olma özelliğini nasıl kazandığını anlayabilmemiz için şehrin kuruluşundan bugünlere uzanan inşa, imar ve ihya süreci hakkında bilgi sahibi olmamız gerekir. Ancak daha öncesinde dünyanın şehircilik geleneği ile İslam medeniyetinin estetik kaygılarıyla inşa edilen şehirlere kısaca değinmekte fayda vardır.

Dünyanın en eski şehirlerinden olan Eriha, Biblos, Halep, Şam, Susa, Feyyum, Sayda, Filibe, Gaziantep, Beyrut, Kudüs, Sur, Erbil, Kerkük, Belh, Atina, Larnaka, Thebai, Cadiz, Varanasi gibi şehirler milattan önce 1000-9000 yıllarına kadar uzanan tarihleriyle,6 şehircilik geleneğinin referans isimleridir. Tabii bu liste uzatılabilir. Örneğin, Rayy, Harran, Arrafa, Yafa, Hanya, Lizbon, Tuşpa, Sakız, Ecbatana7 şehirlerini de ekleyebiliriz. Kimi uzun yolların kesişme noktasında, kimi bir deniz kenarında, kimi bir adada, kimi bir çölde kurulmuş. Kimini ibadetin merkezi, kimini ticaretin kalbi, kimini şehirlerin anası, kimini kültür ve sanatın şehri diye anmışlar. Kiminde eşsiz mimari, kiminde ticari hayat, kiminde toplumsal hayatın farklılığı, kiminde yaşam tarzının özgünlüğü öne çıkmış.8 Bu şehirlerin her biri, tarihleri boyunca nice medeniyete beşiklik etmiş, nice kültürün harmanlandığı merkez olmuştur.

Şehirler, medeniyetlerin özü, özetidirler.9 Medeniyet, insanca yaşama çabalarının bir ürünüdür. Belirli bir coğrafyayı paylaşan insanların hayat tarzlarının, yerelden evrensele uzanan yolculuğunun adıdır. Her ne kadar antropologlar medeniyetlerin doğuş ve yayılmasını gelişme fikrine yaslasalar da, medeniyetlerin sancılı süreçlerin ardından doğduğu aşikârdır. Birçok medeniyet göç sonrası doğmuştur mesela. Hititler’in, Frigler’in, Lidyalılar’ın, İyonlar’ın öykülerinin göçmekle başladığını biliyoruz.10

Dünyanın en eski yerleşim biriminin Mekke olduğu kabul edilmektedir. Kızıldeniz’in doğusunda yer alan eski Hicaz bölgesindeki bu kadim şehrin tarihi ilk insana kadar uzanır. İslam kaynaklarına göre bilinen tarihi İbrahim Peygamberin, eşi Sare ile oğlu İsmail’i buraya yerleştirmesiyle başlar. İsmail büyüyünce birlikte Kâbe’yi inşa ederler. Mekke’deki bu mabet insanlık için inşa edilen ilk evdir.11 Mekke, içindeki “ev” dolayısıyla kutsal bir şehirdir artık. Kudüs de böyledir. Süleyman Peygamberin inşa ettiği Mescid-i Aksa da Kudüs’ü kutsallaştırır. Son peygamber Hz. Muhammed döneminde, Mekkelilerin İslam inancına tahammülsüzlükleri ve bu doğrultudaki yaptırımları Müslümanları Yesrib’e hicret etmeye mecbur bırakmıştır. Hicretin hemen ardından, Medine’de Mescid’i Nebevi inşa edilir. Bu mescit dolayısıyla Medine, Müslümanların kutsalları arasına girer. Medine’ye hicret bir yerde medeniyete hicrettir ve bu olay diyalogun, hoşgörünün, bir arada yaşamanın en güzel örneği olarak tarihteki yerini alır. Tabii ki bu şehirler sadece içlerindeki mabetlerden dolayı kutsal kabul edilmezler. Mekke’yi “Mükerreme” diye, Medine’yi “Münevvere” diye ve Kudüs’ü “Şerif” diye isimlendiren Türkler, Mekke’yi ikram eden ve ikram edilen, Medine’yi aydınlanan ve aydınlatan, Kudüs’ü şereflendiren ve şerefli olan şehir diye tanımlayarak bu şehirlerin İslam ve Müslümanlar ile kazandıkları güzelliklere dikkat çekmişlerdir.12

Allah insanı topraktan yaratmış ve yeryüzünü imara memur etmiştir.13 Müslümanlar bu bilinçten hareketle, İslam’ın yayılma sürecinde girdikleri tüm şehirleri Medine merkezli şehirler olarak inşa ve/veya ihya etmişlerdir. Böyle olunca, mumun etrafını aydınlatması misali, her biri bulunduğu bölgenin merkezi olarak aydınlanan ve aydınlatan şehir olarak anılmışlardır. Örneğin Abbasiler zamanında en parlak dönemini yaşayan ve bilimsel ve kültürel hayatın yanında canlı bir ticaret hayatı bulunan Bağdat, Moğollar tarafından talan edilinceye kadar bu işlevini sürdürmüştür. 17. yy.da Osmanlı eline geçen şehir, 1917’de İngilizlerin, 2000’li yıllarda ise Amerikalıların işgaline uğramıştır. “Dünyanın yarısı” diye adlandırılan İsfahan 11. yy.da Selçuklulara başkentlik yapmış, 13. yy.da Moğollar tarafından yıkılmış, 17. yy.da Safeviler tarafından mimari anlamda ihya edilmiştir. Hakeza Buhara, Fustat, Semerkant, Harran, Basra, Kurtuba, İstanbul ve Dımeşk gibi şehirler, farklı devletlere başkentlik yapmış, bir şekilde İslam Medeniyetinin merkezi olmuşlardır. İslam Medeniyeti, Asrı Saadette sosyal gelişimini tamamladıktan sonra, müthiş bir hızla bilim ve kültür alanında gelişmeye başlamıştır. Bu baş döndürücü hızın sonunda dünyanın çeşitli yerlerinde, zamanın çok ilersinde olan medeniyetler oluşmuştur. Hulefa-i Raşidinden sonra, Emevi ve Abbasilerle başlayan bu hızlı gelişim süreci, özellikle Ortadoğu’da kurulan diğer devletlerle devam etmiş, bu akımın son temsilcisi de birçok şehri imar eden üç kıtaya yayılmış Osmanlı devleti olmuştur.14

Bugün ülkemiz sınırları içinde kalan yerleşim yerlerini toplu olarak gözden geçirdiğimizde ve çağlar boyu süren gelişmeleri yakından izlediğimizde, belki dünyada en devingen toprak parçasının Anadolu ve yakın çevresi olduğunu görürüz. Uygarlığın ilk izlerinin yaşandığı, ticaretin ilk adımlarının atıldığı Asya, Avrupa, Akdeniz, Yukarı Mezopotamya coğrafyalarının birikimi, sonunda gelip Anadolu’da düğümlenmektedir. Bir bakıma kültür yolu-ticaret yolu dediğimiz ağ da Anadolu’da buluşmaktadır.15 Hayatı boyunca yaklaşık 120 bin km yol kat eden Mağripli Seyyah İbn Battuta Anadolu’yu anlattığı notlarında; “Bilâd-ı Rum (Anadolu) denilen bu ülke dünyanın en güzel memleketidir. Allah Teâlâ, güzellikleri öteki ülkelere ayrı ayrı dağıtırken, burada hepsini bir araya toplamış!”16 demekten kendini alamaz.

Arkeolojik bulgular, “cennetten bir köşe” tabirini hak eden Bursa ve çevresinin çok eski çağlardan beri yerleşimlere sahne olduğunu gösteriyor.17 Öyle ki, bilim adamları Phrygialılar, Mysialılar, Dolienler, Mygdonlar ve Troilılar’ın Bursa ve çevresinde yaşayan farklı halklar olduğunu belirlemekle birlikte, yerleşim sınırlarını kesin sonuçlarla açıklayamamaktadırlar.18 Bölge, Bithynia Devleti kurulana dek, Lidyalılar, Persler, Yunanlılar Chalchedon’lar gibi çeşitli kolonilerin ve ülkelerin egemenliğinde yaşamıştır. Çıkan savaşlarda bölge çok tahrip olmuştur. Kartaca Kralı Hanibal Roma ile yaptığı savaşları kaybedince Bithynia Kralı Prusias’a sığınır ve gördüğü itibar üzerine Prusias onuruna bir kent kurar. Kurulan kente Prusa adı verilir.19

Maalesef Bithynia döneminin kentsel kurgusu ve yapısal çevresiyle ilgili eski yazarlardan bilgi edinilememektedir. Roma döneminden bahseden yazılarda ise Bursa ve civarındaki yerleşim yerlerinde kütüphane, hamam, avlulu evler, tapınaklar, kamu konutları, su kemerleri, stadyum, hipodrom, tiyatro, ticaret yapıları ve mekanları yapıldığından bahsedilmektedir. Doğu Roma döneminde ise Bizans yapılarının karakteristik örnekleri olan tapınaklar, kiliselerden söz edilmektedir. Buna rağmen kaynaklar, hisar içinin yüzyıllar boyu durağan kaldığından bahsederler.20 

Müslümanlar ilk kez Abbasiler döneminde, Türkler ise ilk kez Selçuklular döneminde Bursa bölgesine gelmişlerdir. 1097 yılında Haçlı Savaşları’na sahne olan bölge, yapılan savaşlarla tekrar Türklerin eline geçse de Bizanslılar bazı anlaşmalarla 1326’lara kadar buralardaki hâkimiyetlerini sürdürdüler.21

Malazgirt Zaferi’nden sonra Selçuklu Devletinin Anadolu’da Türk Birliğini sağlaması üzerine Anadolu’ya göç eden Oğuzların Bozok Kolu’na mensup Kayı Boyu önce Ankara yakınlarına sonra Söğüt ve Domaniç tarafına yerleştirilmiştir. 1281’de aşiretin başına geçen Osman Bey, 1299’da İnegöl’ü alarak istiklalini ilan eder. Osman Bey sonraki 27 yıl boyunca, Bursa civarındaki İzmit, Adranos, Kestel, İmralı, Akhisar, Lefke, Tekfurpınarı, Yenikale, Yanıkcahisar, Mudanya ve Karamürsel’i topraklarına katarak devletin büyümesine zemin hazırlamış olur. Ancak Osman Bey’in devlet tasavvurunun merkezinde Bursa vardır ve mutlak alınmalıdır. 1316 yılında başlatılan kuşatma hareketi on yıl sürer. Şehrin fethi, 1326 yılında Orhan Bey’e nasip olur. 1326 tarihi aynı zamanda Bursa’nın ve Bursa’ya benzeyen şehirlerin inşa, ihya ve imar sürecinin de başlangıç noktası sayılır.

Bursa bu tarihten itibaren, İstanbul’un fethine kadar sadece bir “Osmanlı Başkenti” olarak kalmadı. Büyük bir şehir niteliği kazanması ve sürekli yenilenen ve genişleyen bir şehir olması noktasında sur dışına taşan yapılaşmasıyla önemli eserler kazandı. Yeni oluşan mahallelerin yanında Orhan Gazi’nin yaptırdığı külliye içinde yer alan cami, imaret, medrese, hamam ve bedesten devletin Bursa’ya yüklediği misyon gereği kısa sürede üretim ve ticaret merkezinin çekirdeğini oluşturdu.22 Orhan Gazi’nin kardeşleri ve akrabaları tarafından yapılan camiler, mescidler, medreseler, zaviyeler hamamlar ve evlerle Bursa iyice genişledi.23 Nilüfer Hatun’un daha sonra kendi adını taşıyacak çay üzerine yaptığı ve ticaret kervanlarının her koşulda geçişini sağlayan köprü, Lala Şahin Paşa’nın yaptırdığı dükkanlar24 da Osmanlı’nın mimari anlamda verdiği ilk örnekler olmanın dışında şehrin gelişimini tetikleyen eserler arasındadır.

Bursa, fethedilmesinin üzerinden daha on yıl geçmeden bambaşka bir havaya bürünmüştür. Bu durum Mağripli Seyyah İbn Battuta’nın gözünden kaçmaz. Bursa’nın güzel çarşıları, geniş caddeleriyle, bahçeleri ve gür çaylarıyla muazzam bir şehir olduğunu vurgulayan seyyah, Orhan Bey hakkında da; “Bursa’nın sultanı Osmancık oğlu İhtiyaruddin Orhan Bey’dir. Bu hükümdar Türk padişahlarının en ulusu olduğu kadar, toprak, asker ve varlık bakımından da onların en üstünü bulunmaktadır. Yüz kadar kalesi vardır. Çoğu zamanını bunları dolaşmakla geçirir ve her kalede bir müddet kalarak durumlarını anlamak, noksanlarını tamamlamakla meşgul olur. Anlatıldığına göre, hiçbir şehirde bir aydan fazla oturmaz, aralıksız olarak kâfirlerle savaşı sürdürür, onların kalelerini bir bir kuşatarak fethedermiş!” der.25 Bu bilgiden hareketle, Osmanlı’nın, bir şehri inşa, ihya ve imarıyla askeri, siyasi ve ticari oluşum ve gelişimleri aynı anda yürüttüğünü anlıyoruz.

 

Orhan Gazi’den sonra idareyi ele alan Murad Hüdavendigar, Bursa’yı batıya doğru şekillendirme arzusu doğrultusunda, Çekirge’de bir cami, bir medrese, bir imaret, kaplıca binası hamam, han inşasının yanında su yolları yaptırmıştır. Orhan Gazi zamanında ticarethaneler yapan Lala Şahin Paşa, hisarda bir medrese ile Pazar yerinde bir han yaptırmıştır. Şehrin doğu hududu ise Yıldırm Bayezid zamanında gerçekleşmiştir. Edirne’de tahta çıkan Yıldırım, Bursa’ya gelip cami, medrese, imaret, hamam, hastane inşasının yanında Akçağlayan suyunun şehre getirilmesini sağlamıştır. Damadı Emir Sultan ise cami, medrese ve hamam yaparken Atpazarındaki büyük çifte hamam ile, Kütahya hanı onun adına yaptırılmıştır. İnebey subaşısı da Tahtakale civarına hamam ve medrese; başvezir Çandarlı Halil paşa ise maskem civarında bir hamam ve gümrük hanı inşa ettirmiştir.26

Yıldırım Bayezid tarafından yaptırılan en önemli yapılardan biri ise Ulucami’dir ve daha önce Anadolu’da yapılan çok kubbeli camilerin hiçbirine benzemeyen yapısıyla27 özgün bir eser olarak tarihe damgasını vurmuştur.

Bursa’nın sembol yapılarından olan Yeşil Cami, medrese, türbe ve imaret ise Çelebi Sultan Mehmed’in armağanıdır. Sultan Mehmed, Bursa’nın gözbebeği olan bu yapıların dışında, cami, han, çarşı ve büyük binalarla şehri süslemiştir.28

Sultan II. Murad ise çekirge ve Hisar arasında kalan sahayı doldurmaya gayret etmiş ve bu doğrultuda, cami, imaret ve medreseler inşa etmiştir. 1451 yılına kadar, en kalabalık zamanlarını yaşayan Bursa, camiler, mektepler medreseler, çeşmeler, köprüler, imaretler, hastaneler, hanlar, hamamlar, bedestenlerle devletin en mamur ve zengin piyasa yeri olmuştur.29

Bursa zaman içinde türlü talihsizlikler de yaşamıştır. Bu talihsizlikler tarihi yapılar için tamiri imkansız etkiler bırakmıştır.30 Özellikle 1402 yılında Timur ve destekçilerinin Bursa’yı işgali şehirde büyük yıkıma neden olmuştur. Çelebi Mehmet’in müdahaleleri onun “devleti ikinci kez kuran sultan” olarak anılmasını sağlamıştır.31

Celali isyanları, yangınlar, yüz-yüz elli yıl aralıklarla meydana gelen ve adeta Bursa’nın tümüyle yok olmasına sebep olan depremler Bursa’nın acı yılları olarak tarihteki yerini almıştır.32 Ne ki, Osmanlı’nın ilk göz ağrısı olan bu şehir her yıkılışın ardından yeniden yağa kalkacak dirayeti göstermiş, kuruluş çağının havasını saklayan sırrını bugünlere ulaştırmayı başarmıştır.

Yunanlıların Bursa’yı işgalinde yaptıkları katliam ve yıktıkları yapıların haddi hesabı yoktur. Yaşanan, savaş hukukuna aykırı bir süreçtir. Osman Gazi’nin türbesine girip hamle yapar gibi kılıcını sallayan Sofokles’in; “Kalk ey koca sarıklı, Koca Osman! Kalk da torunlarının halini gör! Kurduğun devleti yıktık. Seni öldürmeye geldim!” narasından sonra ayağını sandukanın üzerine koyarak yanındaki fotoğrafçıya “çek bakalım bir Bursa hatırası” demesi işgallerin aynı zamanda bir psikolojik harekat olduğunu göstermektedir. Bu işgal, sade bursayı değil tüm ülkeyi yasa boğan bir işgaldir. Akif’e; “…Çökük bir kubbe kalsın mabedinden Yıldırım Han’ın / Şenaatlerle çiğnensin muazzam kabri Orhan’ın…” dizelerini yazdırmış,33 TBMM kürsüsüne asılan siyah örtü Bursa’nın kurtuluşuna kadar kaldırılmamıştır.34

1880’li yıllarda başlayan ve bugünlere uzanan toplu göçler de şehrin inşasında belirleyici rol üstlenen gelişmelerdendir. Bu göçler sonunda Bursa merkez ilçede 18 yeni köy, 15 de yeni mahalle kurulmuştur. Gemlik´te 12 yeni köy, İnegöl´de de 32 yeni köy, üç de yeni mahalle kurulmuştur.

Bu tarihten itibaren Bursa göçlerle şekillenen bir şehir olmuştur. Özellikle 1970’li yıllarda başlayan sanayi hamleleri dolayısıyla yoğun göçe sahne olan Bursa, 1987’ye gelindiğinde yüzde 20’lik bir kesim dışındakilerin göçmenlerden oluştuğu bir şehir haline gelmiştir.35 Bu göçler şehri farklı kültürlerin harman yerine çevirirken plansız ve çarpık yapılaşmaya davetiye çıkararak geleneksel inşa hareketini sekteye uğratmıştır.

Bütün bu olumsuzlukların yanında, ecdat yadigârı eserlerin unutulmuşluğu, kaderine terk edilmişliği, modern diye tabir edilen ancak Bursa’nın geleneksel yapılarıyla hiç ama hiç uyuşmayan mimari akımlar gibi sebepler yüzünden şehir özgün kimliğini yitirme aşamasına gelmiştir. Ancak son dönemlerde yerel yönetimler tarafından başlatılan, şehri yeniden planlama, tarihi dokuyu muhafaza ederek geleceğe taşıma gayretleri takdir edilecek girişimlerdir.

 

 

Dipnot-Kaynakça

1 wikipwdia.org, Yenişehir, Bursa, http://tr.wikipedia.org/wiki/Yeni%C5%9Fehir,_Bursa

2 Kamil KEPECİOĞLU, Bursa Kütüğü, BBB Kültür A.Ş Yayınları, 2. Basım, Bursa 2010, Cilt: 1, Sayfa: 216

3 Prusa’dan Bursa’ya…

4 İlber ORTAYLI, Osmanlı’yı Yeniden Keşfetmek, Timaş Yayınları, 7. Baskı, İstanbul Haziran 2006, Sayfa: 155

5 Ahmet Hamdi TANPINAR, Beş Şehir, MEB Yayınları

6 TimeOut Dergisi, Dünyanın En Eski Kentleri Derlemesi

7 wikipwdia.org, Dünya’nın hâlâ yaşanılan en eski kentleri, http://tr.wikipedia.org/wiki/D%C3%BCnya’n%C4%B1n_h%C3%A2l%C3%A2_ya%C5%9Fan%C4%B1lan_en_eski_kentleri

8 Lale GENÇALP, Dünyanın en eski kentleri, Sabah Gazetesi

9 Dr. Doğan DEMİR, Medeniyetin Aynası Şehir, Sızıntı Dergisi, Ekim 2008, Sayı: 357

10 Sefer Göltekin, Bursa’da Yaşamak, BBB Kültür A.Ş. Yayınları, Bursa 2011, Sayfa 29

11 Ali İmran Suresi, 96

12 Prof Dr. Ali AKPINAR, Medine’ye Hicret Medeniyete Hicrettir, Somuncu Baba, Kasım 2006

13 Hud Suresi, 61

14 Salih ÖZBEY, Şehir, http://nedir.antoloji.com/sehir/sayfa-2/

15 Prof. Dr. Metin SÖZEN, Kentlerin yaşam odağı: Çarşı, Çarşının Öyküsü: Bursa, BBB Bursa Araştırmaları Merkezi Yayınları, 3. Baskı, Bursa Haziran 2011, Sayfa: 6

16 Mefail HIZLI, Bursa’ya Gelen İlk Seyyah: İbn Battuta, Bursa Hayat Gazetesi, 24.2.2011

17 İsmail CENGİZ (Hazırlayan), Prusa’dan Bursa’ya, BBB Kültür A.Ş. yayınları, Sayfa:25

18 Dr. Mustafa SÜEL, Antik Dönemde Bursa, Bursa, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1996, Sayfa: 26

19 Prusadan bursaya…

20 Engin YENAL, Osmanlı (Baş) Kenti Bursa, BBB, Bursa Araştırmaları Merkezi, Bursa Kültür A.Ş Yayınları, Sayfa: 33-52

21 İsmail CENGİZ (Hazırlayan), A.g.e., Sayfa: 30

22 Doç.Dr. Yusuf Oğuzoğlu, Osmanlı Döneminde Bursa, Bursa, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara 1996, Sayfa: 36-38

23 Kamil Kepecioğlu, A.g.e., Cilt: 1, Sayfa: 218

24 Engin Yenal, Osmanlı (Baş) Kenti Bursa, BBB, Bursa Araştırmaları Merkezi, Bursa Kültür A.Ş Yayınları, Sayfa: 62

25 Mefail Hızlı, Bursa’ya Gelen İlk Seyyah: İbn Battuta, Bursa Hayat Gazetesi, 24.2.2011

26 Kamil KEPECİOĞLU, A.g.e, Cilt: 1, sayfa 218

27 Engin YENAL, A.g.e., Sayfa, 223

28 Kamil KEPECİOĞLU, A.g.e., Cilt:1, sayfa 219

29 Kamil KEPECİOĞLU, A.g.e., Cilt:1, sayfa 220

30 Hans Wilde, İlk Osmanlı Döneminde Küçük Asya’da (Anadolu’da) Türk Mimarisinin Geliştiği Yer, BBB Etüd Projeler Dairesi Başkanlığı Yayınları, Sayfa: 8-9

31 İsmail CENGİZ (Hazırlayan), A.g.e., Sayfa: 40

32 İsmail CENGİZ (Hazırlayan), A.g.e., 46-54

33 Mefail Hızlı, Ecdada Saygısızlığımızın Kitabesi, Şehrengiz dergisi, Mart 2012, sayı 24

34 İsmail CENGİZ (Hazırlayan), A.g.e., Sayfa: 46

35 İsmail CENGİZ (Hazırlayan), A.g.e., Sayfa: 113-117

Sefer GÖLTEKİN

1976 Orhaneli doğumlu. İlkokulu köyünde, ortaokul ve liseyi Kütahya/Tavşanlı’da tamamladı.1994 yılında başladığı radyo programcılığı ve yayın yönetmenliği görevini 8 yıl sürdürdü. 2004-2007 yılları arasında, medya planlama, editörlük, reklam ve metin yazarlığı yaptı. Şiir, deneme ve öykü çalışmaları; Gerçek Hayat, Derkenar, Yolcu, Otuzuncu Harf, Umran gibi edebiyat ve fikir dergilerinde yayınlandı. 2007 yılından bu yana Bursa’da yaşayan yazar evli ve üç çocuk babasıdır. Kitapları: Vahiyle Gelen Hayat (Pınar Yayınları, İstanbul 2004) Kardeşime Mektuplar (Pınar Yayınları, İstanbul 2008) Emanet Ve İhanet (Pınar Yayınları, İstanbul 2010) Bursa'da Yaşamak (Bursa Kültür A.Ş. Yayınları, Bursa 2011) E-Posta: [email protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:
Etiketler:
sefer göltekin
  • YENİ
Bir Mektup.. Bir Tehdit… Bir İsyan…

Bir Mektup.. Bir Tehdit… Bir İsyan…

Haber Merkezi, 13 Mart 2024
Kalfatlı – Kalafatlı ve Kültürel Kimliği

Kalfatlı – Kalafatlı ve Kültürel Kimliği

Dr. Yaşar KALAFAT, 11 Mart 2024
İnegöl’de Bir Yıldız Söndü

İnegöl’de Bir Yıldız Söndü

Haber Merkezi, 11 Mart 2024
Osman, Atman, Tuman ve Vakanüvislik

Osman, Atman, Tuman ve Vakanüvislik

Ekrem Hayri PEKER, 18 Şubat 2024
Muğla Kalafatları ve Halk İnançları

Muğla Kalafatları ve Halk İnançları

Dr. Yaşar KALAFAT, 11 Şubat 2024
100 Yıllık Bir Lezzet: Hacıbaba Köfte

100 Yıllık Bir Lezzet: Hacıbaba Köfte

Ekrem Hayri PEKER, 11 Şubat 2024