Bu yazımda Milli Mücadele yıllarında Tavşanlı ve Bursa civar köylerinde yakılmış türkülerden ve varyantlara yer vereceğim. Tavşanlı ve Bursa köylerinde yaptığım alan çalışmalarında derlediğim kına agıtları, kadın oyun türküleri ve en önemlisi de seferberlik türküleri öykuleri ile birlikte görsel anlatım olarak 2009 yılında Kütahya da yapılan Hisarlı Ahmet Sempozyumda ‘’Yakın Geçmişimize ait türkü derlemeleri’’ başlıklı yazımda tarafımdan sunulmuş, 2010 yılında Tavşanlı Belediyesinin sponsorlunda çıkan ‘’Yörem / Emel Örgün ‘’ türkü albümü yanı sıra içerik olarak yayınlanan aynı isimli kitapçık olarak yayınlanmış halka sunulmuştur. Sempozyum ve derleme albümünde ‘’Manisa’nın üzümü’’ türkü varyantları bulunmamaktadır, söz konusu türkü daha sonra ki süreçte çalışılmıştır.
KABAKÇI SALİH EFE HİKÂYESİ
Kabakçı Salih Efe Kimdir
“Kütahya ili Tavşanlı ilçesi Çamalan eski adı (Alabarda) köyündendir.1890 yılında dünyaya gelmiş 1923 yılında da öldürülmüştür.Kabakçı, alçak boylu, kara bıyıklı ve çok cesur birisidir.Kabakçı SalihEfe, Milli Mücadele döneminde Tavşanlı, Dağardı, Orhaneli, Harmancık, Keles, Emet ve çevresinde faaliyet göstermiştir.Kabakçı, hem Yunanlılarla hem de yerli eşkıya çeteleriyle mücadele etmiş, yöresine çok büyük faydası dokunmuş bir halk kahramanıdır.”
Ömer Faruk Dinçel
Kabakçı Salih Efe hakkında, Kabakçı Salih Efe’nin yaşamına ilişkin bir çok kişiyle görüştüm .Bu konuda ilk görüştüğüm kişiler Kabakçı Salih Efe’nin akrabalarından olan Süleyman Karaduman ve Kabakçı Salih Efe Hakkında yazmış olduğu iki kitabı bulunan Ömer Faruk Dinçel’dir. Ayrıca Kabakçı nın torunu Mehmet Kaplan, ve Köprücek köyünden İbrahim Mavi’nin, yapılan alan çalışmalarında büyük katkıları olmuştur.
2007 yılında Ömer Faruk Dinçel ve Süleyman Karaduman benimle Tavşanlı da irtibata geçerek Tavşanlı Ve Bursa nın kurtuluşunda çok önemli katkıları olmuş Tavşanlı’lı Efelerin milli mücadele yıllarındaki hikayesini anlattılar. Kabakçı Salih Efe ve silah arkadaşlarının hikayesinde yakılmış türkülerin, manilerin bulunduğunu ve hala yaşayan kaynakların varlığından söz ederek, akabinde Kabakçı Salih Efe hakkında bilgiye sahip ve hayatta olan kaynak kişiler ile irtibatımı sağladılar. Kaynak Kişiler ile irtibat sağlayıp gerekli çalışmaları hayata geçirerek Milli Mücadele yıllarında Tavşanlı ve Bursa Dağ bölgesinde yakılan türküleri ve manileri somut olarak bir araya getirebilecek kağıt üzerinde yazılı bir kaynak ve değerli bir çalışma elde etmiş, Kabakçı Salih Efe yakınlarından olan Süleyman Karaduman ve Sosyolog tarihçi yazar Ömer Faruk Dincel ile yapılan görüşmelerde Kabakçı’ya ilişkin tüm verilere Dinçel’in araştırmaları sonucunda yazmış olduğu kitaplar ve Karaduman daha sonrasında da ile karşılıklı görüşmelerle ulaşmış olduk.
Kabakçı için yazılmış olan hayat hikâyesi ve hakkında yazılmış olan şiirler, yakılan türküler, manilere dikkate alınarak derleme çalışmalarını başlatmış olduk.
Mehmet Kaplan
Mehmet Kaplan Kabakçı Salih Efe’nin oglu Talip Kaplan’dan olan torunudur. Mehmet kaplan ile Kabakçı Salih hakkında görüşmelerde. Mehmet Kaplan ‘’Bizler bugün hayattaysak ve özgürce bu ülkede nefes alıp veriyorsak dedemin babası Kabakçı Salih Efe ve onun gibi cesur yürekli insanların korkusuzca bu ülke için çarpışmaları sayesindedir. Onlar, bizler için yaşanılır bir vatan toprağı bırakmak ve esaret altında yaşamamak üzere çıktıkları bu yolculukta, vatanın dört bir tarafında kanlarını akıtıp mücadele etmişlerdir. Bizlerde aynı onların yaptığı gibi birlik ve beraberlik içerisinde olarak torunlarımıza ve gelecek nesillere kurtarılmış bir ülke bırakma kararlılığında olmalıyız. Ruhunuz şad olsun efeler. Yattığınız yerde rahat uyuyun. Saygı ve minnetle anıyoruz’’ demiştir.
KABAKÇI SALİH EFE TÜRKÜLERİ
- KABAKÇIYI BULDULAR / Seyit Ahmet Aşar
- ŞU KELES KÖŞE BAŞI / Mehmet Bahadır
- VARIN BAKIN KIRAN ALANININ OTUNA / Ayşe Zeybek- Halil Oral
ŞİİRLER
- KABAKÇI SALİH EFE / Mukaddes Karaduman
- UYAN KABAKÇI
- KABAKÇI’YA
- KIYAM
Ömer Faruk Dinçel, “Milli Mücadeleye Adanan Bir Ömür”, Sayfa 94,95,96
Kabakçı Salih Efe
Milli mücadele’nin büyük adıydı,
En güçlü silahı vatana bağıydı,
Namıyla büyümüş efeler efesiydi,
O Yunanın en büyük korkulu rüyasıydı.
Yoktu onda ırza, namusa göz dikmek,
Onun derdi Alagöz’ün salatanatını yıkmak,
Alagöz, belasını Şerife’den buldu,
Kabakçı’da Tavşanlı’ya jandarma oldu.
Yunan Kabak adını duymak bile istemez,
Ama bir türlü Kabakçı’dan kaçamaz,
Kabakçı Zamanist’i pusuya düşürür,
Tazılı Binbaşı Eşen köyünde ölür.
Kabakçı Yunanı topraklarından sürer
Ama Asıl darbeyi Çerkez Kumandandan yer.
Af çıkmasına rağmen affetmediler,
Rütbe nişan yerine kurşun giydirdiydiler
Alabarda’nın dağları hep tepe tepe,
Kabakçı’nın arkadaşı Kara Ahmet Efe,
Cesedini gömseler de Köprüören’e,
Sen unutulmazsın Kabakçı Salih Efe. (Mukaddes Karaduman)
(Alagöz: Tavşanlı bölgesinde köylerde eziyet edenyakan, yıkan, katleden eşkıya)
Kahpe Yunan Kudurdu
Vatanımda yurt kurdu
Sabi bebeler vurdu
Yok mu sesimi duyan
Uyan Kabakçı uyan
Sineleri dağlarlar
Yiğitleri balarlar
Bebelerim ağlarlar
Gelsin sesimi duyan
Uyan Kabakçı uyan ( Hamza Süngü )
Kabakçı’ya
Fırıncı İni, Kestanelik meskenim oldu
Elde mavzer, göğsüm fişekle doldu
Çolak ile Şükrü attığını vurdu
Çizmelerim ağlar benim
Bozar bahçe bağlar benim
Sadettin’le göz göz edip bakıştık
Cevizdere’de pusu kurup çatıştık
Sonunda ikimiz kara yere yakıştık
Şu mavzerim ağlar benim
Kötü canlar dağlar benim (Dağlamak, yanmak, yakmak)
Kartal gibi dağlara yasılıp durdum
Kuşun yedim 33’üçümde vuruldum
Yunan kaçtı Azrail’e vuruldum
Şu cepkenim ağlar benim
Bahtım kara bağlar benim ( bağlamak- bürümek ) (Hamza Süngü )
Kıyam
Bir zalim sesi ile irkildi ruhu
İçindeki küheylan şaha durdu
Bir atın üstünden yere bakarken
Bakışı gökteki hilalde durdu
Bir Yunan bir Türk’e denk olamaz
Havsalası almadı nasıl olurdu
Kaçışı düşmana isyan olurken
Memleket ardında duaya durdu
Hürriyet kabakçı’ya bir sözle perde
Bir tülün ardında sevdanın yurdu
Perdenin ateşe düştüğü yerde
Bir efe dağlarda kıyama durdu. ( Şair Keşfi )
KABAKÇIYI BULDULAR
Süleyman Karaduman refakatinde 02.09.2007 tarihinde ses ve görüntü kaydedici cihazlar eşliğinde Kabakçı’ya ilişkin türküleri bilen ve söyleyen kaynak kişi 1916 doğumlu (türkü çalışmalarını yaptıktan kısa süre sonra yaşamını yitirdiğini öğrendiğimiz merhum) Seyit Ahmet Aşar’ın Tavşanlı‘da ki evine giderek, kitaplarda dizeleri bulunan “Kabakçıyı Buldular” türküsünün ezgisel boyutuna ulaşmış olduk. Türküyü ilk kez notaya alan, değerli çalışma arkadaşım ve hocam Bursa Büyükşehir Belediye Konservatuarı bağlama ve nazariyat öğretmeni Murat Coşkun ve yine aynı görevle okula devam eden Selçuk Oruç ile albüm kayıt aşamasında birlikte notaya aldık.
KABAKÇIYI BULDULAR
Kabakçıyı buldular
Aman arabaya guydular
Kabakçıyı sorarsan
Aman Köprüören’de vurdular.
Yanarım yanarım yar yoluna
Acep noluverdi garip başıma
Yavrum noluverdi nazlı yârime
Dağda fıstık olur mu
Aman ateş yastık olur mu
Elim bağlı gidiyor
Aman böyle dostluk olur mu
Yanarım yanarım yar yoluna
Acep noluverdi garip başıma
Yavrum noluverdi nazlı yârime
Alabardanın dalları
Memirenin gazları
Gabakçıyı vurduran
Hainlerin puştları
Gabakçının moturu
Yavrum konaklarda oturu
Gabakçının garları
Aman elli altını batırı
Kütahya Tavşanlı Köprücek Köyünden, İbrahim Mavi Balıköy şenliği konserimizde, yanımıza gelerek bizleri köylerinde yaygın olarak bilinen Kabakçı türkülerini derlememiz için davet etmek isteğini dile getirdi. Daha öncesinde 1916 doğumlu Seyit Ahmet Aşar’la bir Kabakçı Salih Efe türkülerine ilişkin derleme çalışması yapmıştık, ancak Köprücek köyünden aldığımız davet neticesinde uygun bir zaman tayin ederek, 15.08.2009 tarihi için haberleşerek, İbrahim Kılıç, Mehmet Çelebi ve İbrahim Mavi ile Köprücek Köyü yolunu tuttuk. Köprücek Köyünde yine Kabakçı Salih Efe’ye ilişkin “Şu Keles Köşebaşı” türküsünü derledik. Aynı gün Köprücek ve civarında bulunan üç köyü daha ziyaret ettik. Kabakçı Salih Efe’nin çete arkadaşları ile gizlendiği, karargâh olarak kullandığı bölgeleri gezerek, fotoğrafladık. Kitaplarda sözü edilen Balkayası civarında çekimler yaptık.
Köprücek Köyünde 1931 doğumlu Hasan Kocaağa ve abisi 1925 doğumlu Hüseyin Kocaağa ile yaptığımız çalışmalardan elde edilen bilgilere göre Kabakçı Salih Efe’nin çete arkadaşı ve sürekli yanında taşıdığı bağlama çalan müzisyeni, Kel Ali Efe’dir. Kel Ali Efe’nin çırağı Ahmet Kocaağa ise; “Şu Keles Köşebaşı” (Kabakçı Türkülerinden) türküsünü edindiğimiz asıl kaynak kişi ve Hüseyin ve Hasan Kocaağa’nın babasıdır.
”Babam o zamanlar 18 yaşlarındaymış, Kabakçı babamı alır dağlara götürürmüş yanında devamlı saz çalsın diye, babamın da buralarda işleri var, Kel Ali Efe’nin babasına dermiş ki, söyle de beni bıraksın azcık işlerimi göreyim.Kel Ali Efe’nin babası da izin ver çocuğa biraz dermiş ve babam köye inermiş böylelikle sonra bir daha çağırırlarmış dağlara. Gene gidermiş babam” Radyolar çıkınca biz artık pek dinlemez olduk babamdan Kabakçı türkülerini, babamın söylediği türküler hep seferberlik türküleriydi “ diyordu. Hasan Kocaağa.
Kabakçı Salih Efe, davul zurna çalan arkadaşlarına da “vur, vur çalgılar çalmazken kollar kıpırıdamaz, acı acıya, su sancıya, onların üzerine nur, bizim üzerimize kir mi yağacak” dermiş.
Hüseyin Kocaağa ile yaptığımız sohbette “Babam nasıl bir adamdı biliyor musunuz Aşık Veysel gibi bir adamdı, müzeye koyulacak bir adamdı, çok türkü bilir çalar söylerdi, Muzaffer Sarısözen’in yanına göndermek istediler gitmedi.” diyordu. Kabakçı dönemine ilişkin de “Kabakçı ve çetesi Ceviz Deresi’ni bağladıkları zaman, Opanoz (güzeller güzeli -Opan özü kelime anlamı-Kaynak İbrahim Kılıç) diye bir köy vardır oradan Evliya bir kadın demiş ki ‘’Salih burayı bağlama askeri kırdırırsın git Ceviz Deresi’ni bağla’’. Kabakçı’da Opanoz’u bağlamaktan vazgeçip Cevizderesi ni bağlamış, Orada yunanı iyice kırmışlar. Bursa bozgunun da da Mudanya’da yunanı denize dökmüşler. Kel Ali Efe’nin yanındakiler ganimet çanak çömlek ıvır zıvır yarayışlı bir şeyleri toplayıp heybelerine atarken Kel Ali Efe de meyhaneye girerek heybesini içki şişeleri ile doldurmuş” diyordu.
Türküyü ilk kez bir kaç yıl evvel kendisinden dinlediğim, kaynak göstererek hayata geçirdiğim Mehmet Bahadır’ın annesi 1940 doğumlu Arife Kaptan’da türkünün sözlerini bize şiir olarak okudu.Köprücek köyünde Hasan Kocaağa türkünün üç kıtasını okudu.
ŞU KELES KÖŞEBAŞI
Şu Keles köşebaşı
Sadettin Efe başı, yar yar aman
Kabakçı’yı sorarsan
Dağardı’nda binbaşı,
Eyvahlar olsun olsun, vuranlar bulsun
Dama dam eklenir mi?
Karakol beklenir mi, yar yar aman
Kabakçının dertleri
Deveye denklenir mi?
Eyvahlar olsun olsun, vuranlar bulsun
Al atıma binmeyin
Yolumu bağlamayın, yar yar aman
Arkadaşım Kara Ahmet
Beni burada komayın,
Eyvahlar olsun olsun, vuranlar bulsun
Ben Sülye’ye kandım
Sadettin’i efe sandım, yar yar aman
Emet ilen Dağardı
Boşu boşuna yandı
Eyvahlar olsun olsun, vuranlar bulsun
Emet’e Paşa geldi
Kunduram taşa geldi, yar yar aman
Bir elim silahımda
Bir elim boşa geldi
Eyvahlar olsun olsun, vuranlar bulsun
Ağaçhisar cephesi
Belenören cephesi yar yar aman
Kabakçıyı sorarsan
Dağ ardının efesi
Eyvahlar olsun olsun vuranlar bulsun
Denize galbur gitti
Dibine dalga gitti, yar yar aman
Kabakçı’yı sorarsan
Yunanı sürdü gitti
Eyvahlar olsun olsun, vuranlar bulsun
Köprücek köyünde Kabakçı’nın akrabalarından olan 84 yaşındaki Emine Kartalmış’ın Kabakçı’ya ait bildiği dizleler ise şöyledir.
Kabakçının çetesi
Ağachisar efesi
Durdan çüşten anlamaz
Kabakçının çetesi
VARIN BAKIN KIRAN ALANININ OTUNA
(Kıran Alanı denilen bölge Cevizdere’sinin güneyindeki kalan tepedir)
Ayşe Zeybek-Kışlademirli köyü Tavşanlı
15.08.2007 tarihinde (aynı gün), Kışlademirli ahalisinden, Kabakçı hakkında benzer bilgilere ve 1904 doğumlu 105 yaşında Ayşe Zeybek’ten de “Varın Bakın Kıran Alanının Otuna” türküsüne ve kaynak kişi Ayşe Zeybek’e, Ayşe Zeybek’in yeğeni Halil Oral ve Köprücek köyünden İbrahim Mavi aracılığı ile ulaştık.
Yaşayan bir tarih olan Ayşe nine Kabakçı ve çetesine ait bildiklerini ve Yunanlıdan nasıl saklandıklarını anlattı bizlere. ’’O zaman 14 yaşındaydım hep saklandık ama Yunan bizi bulamadı’’ diyen Ayşe nine yakınlarının ve köy ahalisinin tabirine göre ‘’düğün evinin tefçisi, ölü evinin yasçısı’’ imiş. Ayşe Zeybek ninemiz ‘’Sen beni gençken göreydin a gızım püüüüüü ben çalardım oynardım, bu türküleri hamama giderken, hamam yollarında, düğünlerde sölep dururdum, şimdi nefesim içime kaçıyor, yetmiyor artık’’ diyordu.
VARIN BAKIN KIRAN ALANININ OTUNA ÖYKÜSÜ
Türkünün sözlerinde ismi geçen Adil Bey ve Kemal, Köprücek köyünden İbrahim Mavi anlatımından hiç değiştirilmeden aktarılmıştır. 1882–1961 yılları arasında yaşamış 1902 de Kurmay Yüzbaşı olmuş, 1905 de Şam’da 5.Ordu Komutanlığı, ardından Selanik 3.Ordu Komutanı, Trablusgarp, Balkan ve Çanakkale savaşlarına katılmış. Kuvva-i Milliye yi kuranlardan. Milli mücadelede istihbaratta görev almış. 1921 de Bursa cephesi 2.Kolordu Komutanlığına atanıp Sakarya ve Dumlupınar meydan muharebelerine katılmış. İşte bu dönemde Atatürk’ün emriyle ve İzzet Bey’in aracılığıyla efeleri organize eden ve efelerin savaş talimi için bölgeye 14 subay ve 1 takım asker gönderen subaydır. 1 Kasım 1922 de İstanbul komutanı olarak atandı ve 1929 da tüm generallikten emekli oldu. Ceviz Deresi zaferinden sonra halka Selahattin Adil Bey gelecek denildiği için halkta zafer coşkusu yaşanmış ve türkünün sözlerinde ‘’tımar edin Adil beyin atına’’ derken, Adil bey misafirimizdir en iyi şekilde ağırlarız, ancak yetmez daha fazlasını yapmalıyız anlamındadır. “Kabakçı dursun Kemal gelsin yanıma” derken Kabakçı zaten burada biz ATATÜRK’ ü istiyoruz buraya demek istemişlerdir.
Kabakçı ile ilgili, çoğu halktan alınan kaynaklarda, bilinmeyen ya da o dönemde bilinmemesi gerekenlerde vardır. O dönemde istihbarat ağında görevli Edebeyli İzzet Yüzbaşı asker firarisi olarak yakalanıp hapiste yatan Kabakçı ve Yörük Mustafa’dan yararlanmak için onlarla bir anlaşma yaparak karakol komutanı Hurşit Beyden bunların kaçmalarına göz yummasını ister. Jandarma, gereği dağ bölgesini kasıp kavuran azılı eşkıyanın çetesine girip onu alt edeceklerdir. Alagöz ‘ü Dereli Şerife’nin yardımıyla öldürürler. Buraya kadar anlaşma gereği devlete hizmet etmiştir. Yunan gelince karakol komutanını öldürürler. Karakola İzzet Yüzbaşının yardımlarıyla Kabakçı getirilir. Ve artık istihbarat ağının içine girmiştir. Kabakçı, altı-yedi ay Yunanla iş birliği yaparak istihbarat almıştır ve aldıklarını İzzet yüzbaşıya vermiştir. Sonra Çukurköy’deki Yunanlı komutan Zamanist’in, muhtardan kadın istemesi üzerine duygularına hâkim olamayıp, Yunana kurşun sıkarak kaçmıştır. Bundan sonra Atatürk’ün emriyle Ragıp Gümüşpala, bölgeye gelerek İzzet Beyden efeleri örgütlemesini istemiştir. Orhaneli, Büyükorhan bölgesindeki Topal Sadettin efe Harmancık, Keles bölgesindeki Canip Efe, Çavdarhisar bölgesindeki Yağdığınlı Halil Efe, Emet’ten Molla Himmet ve Orsuk Ahmet gibi efeleri ve eşrafını organize ederek, hem Bursa, Kütahya arasındaki istihbarat ağını kurmuş hem de bölgedeki halkı Yunan ve eşkıyaya karşı korumaya başlamıştır. Ağustos ayında Büyük Taarruzu planlayan Atatürk, efelerin eğitilmesi için 14 subay ve bir manga asker göndermiş. Atatürk, Büyük Taarruzunda Tavşanlı’da bulunan Yunan tümeninin, Yunan ordusuyla bağlantısının kesilmesini kati surette istemiştir. Değirmisaz ve Emet karakolundaki Yunanların öldürülmesiyle Tavşanlı’daki tümen Emet’e yürümüş ve Ceviz Deresi’nde pusu atan bizim birliklerimizce, 3600 kişi yok edilmiştir. (24 Nisan1922) Bunu duyan Yunan ordusu, 4.Alayını Afyondan Emet bölgesine kaydırmıştır. Zayıflayan Yunan birliği, 26 Ağustos1922 de başlayan Büyük Taarruzla perişan edilmiştir. Yani 30 Ağustosun kaderini çizen Ceviz Deresi olmuştur. Türküde adı geçen Adil Bey, bölgeye gelen 14 subaydan birisidir.
İbrahim Mavi / Köprücek Köyü/ Tavşanlı
VARIN BAKIN KIRAN ALANIN OTUNA
Varın bakın kıran alanının otuna
Tımar edin Adil beyin atına
Piyadedir çolak Ahmet piyade
Haydi, yörüverem Yunan bizden ziyade
Atımı bağladım Ceviz Deresi çamına
Kabakçı dursun, Kemal (Atatürk) Atam gelsin yanıma
SADETTİN EFE TÜRKÜSÜ
Kabakçı Salih Efe nin silah arkadaşı Keles Kıranışıklar köyünden Sadettin Efe hakkında yazılan türkü (Yar başından uçtum) Bursa bölgesinde yaygın adı ‘’Sadettin Efe’’ olarak biliniyor. Türkü Bursa Keles Menteşe köyünden mahalli sanatçı Menteşeli Cengiz Bütün tarafından derlenmiş ve icra edilmiş, kendi derlemelerinden oluşturduğu ‘’Uludağ’ın eteğinden türküler ‘’ albümünde bulunmaktadır. Kore Harbinden sonra yakılan uzun hava ‘’Uludağ’ın Eteğinden Türküler 2’’ de Kaynak olarak belirtiği Koreli lakaplı Halil İbrahim Kahraman ın sesi ve kendi icrası ile sunulmuştur. Halil İbrahim Kahrıman, kendisi gibi kaynak kişi olan Müslim Kahrıman’ın abisidir.
Sadetttin Efe ( Yar başından uçtum )
Yar başından uçtum göçüğe düştüm
Kendi ayağımnan tuzağa düştüm
Öküzlerimi koşun götürün beni
Kendi toprağıma yatırın beni
Hala heybem içinde alıven tası
Beş karım var arkamdan etsinler yası
Evimizin önünde asmanın tali ( dalı)
Ben ölürsem nice olur pullumun hali
Değirmenim derede bağlandı kaldı
Mavzerim duvarda yalandı kaldı
Ağam hoş geldin, paşam hoş geldin
Sen bizim kotraya sarhoş mu geldin
Tavşanlıdan alın benim methimi
Pulluma göstermeyin kanlı fesimi
Işıklar yüzüne yaylam kuruldu
Haber verin pulluma efen vuruldu
Hala heybem içinde alıven tası
Beş karım var arkamdan etsinler yası
(Kaynak köy: Keles Kıranışıklar )
Kore harbi uzun hava
Sene 1950 yılında
Kore harbi şu cihanın dilinde
Hep cepheler Amerikan elinde
Türkler harbe girdi zafer yılında
Allah Allah diye girdik harbe
Allah uğratmasın düşman derdine
İlk hucumda beş yüz Şehit verdiler
Anneler yanıyor evlat derdine
Kore dağlarında kurduk çadırı
İrili ufaklı dizdik taburu
Mevlam annelere versin sabırı
Daha tezkerenin günü dolmadı
Işıl ışıl ynar silahımın başı
Dertli dertli öter gurbetin kuşu
Avcılar bile vurmaz yavrulu kuşu
Vatan borcudur…
Kore dağlarında atılır toplar
Kesildi kelleler gövdeler hoplar
Anneler babalar evlatlar bekler
Kader böyleyimiş ağlayın analar.
Bölge: Orhaneli Dağgüney, Kaynak kişi: Halil İbrahim Kahrıman
Çekirge türküsü
Bursa 1959 doğumlu gazeteci yazar Süleyman Işık’ın kaleme aldığı Kuvva Kitabı (s:11/ 73, 74) Çekirge türküsünün sözleri
Çekirge alabacak Seberberlik gün oldu
Devlet asker alacak Mısır koçağı un oldu
Devler asker alınca, dalgalı yeşilim Seferberlik zamanı, dalgalı yeşilim
Gızlar kime kalacak Döşek yüzü don oldu
Kuvva kitabında Su Keles köşe başı ve Cezayeri türkülerine de yer verilmiştir.
Cezayir çeşitlemeleri
Uludağ’ın eteğinden türküler 2. albümünde, tüm Türkiye de Cezayir çeşitlemeleri olarak bilinen birçok varyantı bulunan Cezayir ağıtlarından bir tanesi de Bursa ya özgü icrası ve aynı söz ve cümleler ile 2/4 zamanlı icra edilir şekilde ve Bursa Güvendeleri içersinde yer almaktadır, aynı zamanda Bursa Dağ bölgesinde serbest olarak söylenen uzun hava bir varyantı daha vardır.
Cezayir Çeşitlemelerine ilişkin tarafımdan yapılan alan çalışmasında, İnegöl Maden köyüne ait ‘’saba’’ makamında, geline kına yakılırken icra edilen varyantı da kaynak kişi Müzeyyen Örgün’ den edinilmiştir.
Cezayerinin harmanları
Cezayerinin harmanları savrulur
Savrulurda dane de buğday ayrılır
Hep anneler yavrusundan ayrılır
Meleme de koyun melede de vaz geç kuzundan ey
Hep anneler ayrı da düşer kızından
Gide gide bir söğüde dayandım
Dayandım da al kanlara boyandım
Benim annem bana nasıl dayandın
Meleme de koyun meleme de vaz geç kuzundan
Hep anneler ayrı da düşer kızından
Bölge: İnegöl Maden. Kaynak Kişi: Muzeyyen Örgün
Notaya Alan: Yücel Paşmakçı / TRT repertuvar no: 4819
Sarı yazma türküsü ( Sarılı Yazma)
(Gecmiş zaman kırıntıları / Mehmet Öztürk Sayfa 83-84 sayfalardan aynen aktarılmıştır)
İnceleme Tarihi: 03.02.1975
Derleme Tarihi: 19.12.1975
Derleyen: Nida Tüfekçi
Kaynak: Ercan Başalan
Yöre: Kütahya Tavşanlı Yörgüç köyü
1914’te 1. Dünya savaşı çıktığında Osmanlı Devleti de bir müddet sonra Almanların yanında savaşa girmiştir. Bu savaşta Arabistan’da Çanakkale’de Kafkasya’da Yemen’de birçok yerde cepheler açılmıştır. Savaşlarda en çok kaybı da biz verdik, öyle bir an geldi ki ordumuzun asker ihtiyacı çoğaldı. Belli bir oranda köylerden 17-18 yaşları arasında kura ile asker seçmeleri başladı, görevli memurlar gelip köyde kura çekince yeni evli birine askerlik çıkar, oğlanın eşi eşimden ayrılacağım korkusu ile ağlamaya başlar. 3 gün içinde en yakın askeri birliklerine teslim olmaları istenir, nihayet ayrılık vakti gelir ve yeni evli genç askere gider.
Zaman geçtikçe hasretlik artar ve umutlar kesilir. Gelin ağıt yakar sevdiğinin ardından bu türkü köyümüzde seferberlik döneminden itibaren söylenegelir. Köyün ihtiyarları ile (İsmail Öztürk Kostakların Nimet, Akilecik) yaptığım görüşmelerde, Ayvaların Ali’nin anası, Koca Müse, Osman çavuşların Akilecik, Düğünlerde ilk kez çalan Nazif Aga . (H. 1318-1949 ) bu türküyü söylüyorlarmış.
Düğünlerde ilk kez çalan, Nazif ağanın oğlu Musa bayramdır. Hala köyde de Musa’nın türküsü diye anılır. O dönemde düğünlerde akşamdan sonra hatırlı misafirler bir evde toplanır, kemanlar, sazlar çalınır ve eğlenirlerdi. 1960’lı yıllarda köyümüze gelen öğretmen Ercan Başalan keman çalan Musa bayramdan bu türküyü öğrenmiş köyden tayini çıkıp Ankara’ya gittiğinde notaya çekip TRT’ye vermiştir, kaynak kişi olarak da kendi adını kullanmıştır, halen ara sıra bu türküyü televizyonlarda ve radyolarda Ercan Başalan’dan alınma Yörgüç Köyü türküsü olarak geçer.
Sarı Yazma
Sarılı yazmamı yırtar eklerim
On yıl olsa yar yolunu beklerim
A guryeci yazı yazan ellerin kırılsın
Sabahın sehrinde suların gurulsun
Aşırdılar Kocadağ’dan Keşiş’ten
Gayri sevdiceğim geçti iş işten
Askerlere giydirmişler al fesi
Uyudum uyandım yarimin sesi
(uyandıkça geliyor aklıma yarimin sesi )
Sarı yazmamın sarısı vardır
İlişmen yarimin sevisi vardır
Askerlere giydirmişler meşinden
Kim ayrılmış ben ayrılam eşimden
Asker çantasını aldım yürüdüm
Yüreğimde yağ kalmadı eridim
Askerlere giydirirler abayı
Doğan çocuk kime dicek babayı
Yolcular yarimi görmediniz mi
Asker urbasından bilmediniz mi
*
Yarim sen gideli (Sarılı yazmamı yırtar eklerim)
Mahalli Sanatçı Mustafa Kocagöz ile 2007 de Tavşanlı’ da yaptığım çalışmada, Trt repertuvarlarında ‘’Sarılı yazmamı yırtar eklerim’’ ismi ile geçen (Yarim Sen gideli ) türküsünün bilinmeyen sözlerine Mustafa Kocagöz sayesinde ulaştım.
Nida Tüfekçi derlemesi olarak TRT repertuvarında bulunan ‘’Sarılı yazma’’ nota üzerinde ilk satırda 9/8 zamanlı başlayıp, satırın devamındaki ikinci ölçüde 7/8 zamanlı olup, ikinci satırın ikinci ölçüsünde 9 / 8 zamanlı olarak ikinci kıta satır başlarına kadar bu şekilde devam etmektedir. Bölgede yaptığım alan çalışmalarında ve Mustafa Kocagöz ile olan çalışmalarda tespit ettiğim (Tavşanlı merkez ve Yörgüç köyü) Türkü baştan sona 9/8 zamanlı başlar ve sonuna kadar aynı ölçüde devam eder. Türkü oyun türküsüdür, nota üzerindeki ölçü değişiklikleri türkünün oynanması açısından imkansızdır, türkü asker geçirmelerinin vaz geçilmez oyun türküsüdür.
Anne ve babaları vefat eden iki oğlan kardeşten evli olan büyük ağabey biri küçük kardeşini evlendiriyor, fakat kısa süre sonra çiçeği burnunda damadın, askerliği gelip çatıyor. Evde büyük gelinin küçük geline yapmadığı eziyeti kalmıyor. Küçük gelin askerdeki kocasına mektup yazdırıyor ve bu türkünün sözleri oluyor gelinin mektuptaki şiirleri.
Türkü sözleri Mustafa Kocagöz’den aynen alındığı gibi aktarılmıştır.
Yarim sen gideli (Sarılı yazma)
Yarim sen gideli dışa çıkmadım (Ağam sen gideli)
Al mintanlı yiğitlere bakmadım
Taradım zülfümü fese sakladım
Konma bülbül konma dalım boş değil
Yârimden ayrıldım gönlüm hoş değil
Cefa dağlarında yaslandım taşa
Kardaş ekmeğini kakarlar başa
Yazılı olanlar gelirmiş başa
Eğil eğil dağlar sizden bir gül alayım
Asker karısıyım nerde kalayım
A kuracı böyle kura çekilmez
Üç günlük gelinlerin yâri asker edilmez.
Mustafa Kocagöz kimdir?
5 Şubat 1956 da Tavşanlıda doğdu. İlkokulu bitirdikten sonra, Kütahya’ya yatılı kuran kursuna verildi, orda iki sene okudu. Sonrasında Tavşanlı’ya geldi.1971 de Tavşanlı’da halk evlerine üye oldu. Bağlamayla orada tanıştı ve kurs almaya başladı. 1972 de yaşı 4 yaş büyütülerek 1952/3 tertip askere gönderildi. Jandarma olarak Aydın, Söğüt ve Kars’ta askerlik yaptı. 1975 senesinde 18 yaşındayken evlendirildi.1976, 1978 ve 1986 doğumlu iki oğlan bir kızı oldu. Uzun bir süre bağlamaya ara veren Kocagöz 1998 de bağlamayla tekrar buluştu ve yöredeki TRT repertuarında olmayan türküleri derlemeye başladı. Çeşitli TV ve radyolarda THM programları yaptı. Derlemelerinden bazı türküler şunladır; Bekdeşlerin Odunu, Zeytinoğlu, Ağam Sen Gideli. Bu vesileyle TRT ve dışardan birçok üstatlarla tanıştı.
ÇALTILI’LI MEHMET EFE
Tavşanlı Çaltılı Köyü-Osman Aslan-(Köybatıran Memet) Mehmet Göktaş
Türkünün araştırmaları, öyküsü ve 18 kıtasını 1966 doğumlu Osman Aslan’dan edinildi. Ezgiye kaynak iki isim Osman Aslan ve (Köybatıran Mehmet) lakaplı 1963 doğumlu Mehmet Göktaş’tır. Söz konusu türkümüz için Köybatıran Mehmet ile iki kez kayıt yapılmıştır. (Köybatıran Mehmet) lakaplı Mehmet Göktaş’ın sesinden alınan kayıtlardan birinden alınan sözlerin yazılmış hali aşağıda belirtilmiştir.
Derleme Bilgileri
Türkünün İsmi : Demirlinin Goyunları Akışır
Yöredeki yaygın adı : Çaltılılı Mehmet Efe ya da Efe Mehmet Türküsü
Türkünün öyküsü : Osman Aslan / Doğum yeri ve tarihi: Tavşanlı Çaltılı Köyü 1966
Kimden alındığı, kaynak kişi : Mehmet Göktaş (Köybatıran Memet) Doğum yeri ve tarihi:1963
Türküyü nereden öğrendiği: Köyün ahalisinden
Derleyen : Emel Örgün
Derleme tarihi : 17.06.2007
Derlemenin yapıldığı yer : Tavşanlı Çaltılı Köyü
Notaya alan : Fatma Bayram
Notaya alınma tarihi : 09.01.2009
Köybatıran Mehmet Lakaplı Mehmet Göktaş’ın sesinden alınan, kayıttaki sözler şu şekildedir;
Demirlinin goyunları nakışır
Beşli de mavzer Mehmet de efeye yakışır
Demirlinin alt yanında gerdime
Yörükte Hüseyin yetiş aman da derdime
Demirlinin alt yanında gayısı
Yaktı da beni şu Sulyanın ayısı
Demirliye vardım içtim ayranı
Kostak Şerifem Kütahya da ediyor bayramı
A Süleyman da gidiyorum gelemem gayrı
Top Zülüflü Şerife ye saramam gayrı
Demirlinin alt yanında batağı
Cevizdibi de ince de Mehmedin yatağı
A Süleyman da gidiyorum dönemen gayrı
Top zülüflü Şerife ye saramam gayrı
Ne çok olur Çaltılının arpası
Hiç mi de yoktur Mehmet Efenin arkası
Hiç mide yoktur ince de Mehmedin arkası
Mehmet GÖKTAŞ
EFE MEHMED’İN TÜRKÜSÜNÜN HİKÂYESİ
(Osman Aslan’dan alındığı şekli ile)
EFE MEHMED Kütahya ili Tavşanlı ilçesinin Çaltılı Köyü’nde, Hicri 1316 (Miladi 1898) yılında dünyaya gelmiş üç çocuklu bir ailenin ortanca evladıdır. (iki oğlan bir kız.)
Kurtuluş Savaşı yıllarında, gencecik toy bir delikanlı olan babadan yetim, anneden öksüz olan Mehmet Efe, ağabeyi Ali Efendi’nin de Kurtuluş Savaşına katılmasıyla iyice yalnız kalmış ve genç yaşında ailesi adına ağır sorumluklar yüklenmiştir. (Ağabeyi Ali Efendi sırasıyla Kafkaslarda, Çanakkale’de ve Mısır’da savaşmış, Mısırda İngilizlere esir düşmüş, tam 18 yıl sonra köyüne dönmüş bir gazidir.
O yıllarda, savaşın getirdiği sıkıntılar yetmiyormuş gibi Çaltılı Köyünün ağası olan ve yerine göre köy halkını maddi manevi sömüren, bu yörede ağırlığı olan aç gözlü Halil Ağa, genç oldukça zayıf ve geceleri yalnız başına dışarı çıkamayacak kadar da ürkek ve çekingen olan Mehmet Efeye, babadan kalma su değirmeni ve 1.5 dönüm tarlayı karşılıksız olarak kendisine vermesi, karşılığında Mehmet Efeyi Balıköy Karakolu ile işbirliği yaparak askere göndermeyeceğini söyler. Mehmet Efe bu teklifi kabul ederek su değirmenini ve tarlayı Halil Ağaya verir. Kısa bir zaman sonra köylere asker toplamaya gelirler ve Mehmet Efeyi de aske’e alınmak üzere Balıköy Karakoluna götürürler. Değirmen ve tarla karşılığında askere gitmeyip yalnız ve bakıma muhtaç kalan ailesinin yanında kalmayı bekleyen Mehmet Efe, hayal kırıklığına uğramıştır. Halil Ağa sözünü tutmamıştır. Mehmet Efe Köyüne çok yakın olan Balıköy karakolundan bir yolunu bulup, köyüne gelir ve Halil Ağadan sözünü yerine getirmesini ister ve aralarında tartışma çıkar. (Etrafında yakışıklılığıyla dikkat çeken, her görenin gözünü alamadığı, çok yakışıklı olan, bazı yörelerde şöyle bir tabir vardır “kız güzeli gibi” derler, işte Mehmet Efe böyle biri)
Bu tartışma sonunda Mehmet Efe, “sana tarla ve su değirmenini vermekten vazgeçtim ben askere gidiyorum” dediğinde Halil Ağa Mehmet Efeye çok çirkin bir şey söyler. Derki “Sen askere gitsen ne olacak, bu yakışıklılık sendeyken askerde seni kadın niyetine kullanırlar.” Bu söz üzerine Mehmet Efe askere katılır. Balıköy karakolundan o tarihte Çaltıllı köyünün bağlı olduğu Simav askerlik şubesine gider, gider de Halil Ağanın sözleri Mehmet Efe’nin içine bir kor gibi oturur. Bu olayı hazmedemeyen Mehmet Efe, Simav’dan Kütahya‘ya giderken, sık ormanlık bir yerde yanındaki askerin mavzerini alarak, Erdoğmuş denilen mevkide kaçar. O asker şöyle der; “ben bu gencin yakışıklılığına kıyamadım yoksa onu vururdum.”
Herkes Mehmet Efeyi askerde bilirken bir çift kötü söz, Halil Ağanın aç gözlülüğü ve köy halkına olan baskıcı ve zulmü, korkak, zayıf, çelimsiz, saf, Anadolu çocuğunu dağa çıkarmaya yetmiş de artmıştır.
Artık o korkak, saf köylü çocuğu dağa çıkıp Efe olmuş, kendi gurubunu kurmuştur. Aradan zaman geçer. Efe Mehmed arkadaşları Baş Köylü Ayaz Mehmet, Yörük Hüseyin, Moymullu Arnavut Ali ile birlikte, Halil Ağa Kargılı boğazı denilen yerde Köy halkını zorla kendi adına su değirmeninin inşasında çalıştırırken gelirler. Halil Ağa Askerde bildiği Mehmet’i karşısın da Efe olarak görünce çok şaşırır ve şaşırdığı kadarda çekinir.
Olayın ciddiyetini anlayan Halil Ağa Efe Mehmet’in arkadaşı Ayaz Mehmet’i yanına çağırır ve derki “ben Mehmet’in durumunu beğenmedim paramı alın da canımı bağışlayın.”
Ayaz Mehmet, Mehmet Efeye gelerek; “bunun parasını alalım da başka zarar vermeyelim” der.
Mehmet Efe; “şayet sen beni para için satıyorsan, ben sana daha fazlasını vereyim” der ve iç içe geçmiş Arap Kemeri denilen kemerin içinden çıkardığı sarı liraları arkadaşının önüne atar. Arkadaşı kendisini yanlış anladığını söyler ve Mehmet Efeye itaat eder. Mehmet Efe, Halil Ağa ile sohbete başlar ve Halil Ağayı köylülerin yanından ayırır. Geçmişte Halil Ağanın kendisine söylediklerini hatırlatır. Halil Ağa, başlar yalvarmaya ama nafile. Mehmet Efe, orada Halil Ağayı vurarak “İslam Oğlu” türküsünü söyleyerek arkadaşlarıyla birlikte ormanın içinde gözden kaybolur gider.
Mehmet Efe, daha birçok olaylar yaşar. Bu arada Demirli Köyünde çok güzel bir kızla evlenir. Bu evlilikten çocuğu olmaz. Eşi Şerife hanıma yakın olmak için, eşinin köyünün yakın dağlarını kendisine mesken tutar. Mehmet Efenin ünü, namı dilden dile yayılır, yayılırda sevenleri kadar rakipleri, düşmanları da artar. Şu an Emet Sülye köyünden çetelik yapan Giziroğlu, Mehmet Efeye birleşme teklif eder. Mehmet Efe Giziroğlunu güvenilir bulmadığı için bu birleşmeyi reddeder. Bu olaydan sonra Giziroğlu, Mehmet Efeden korktuğu için Mehmet Efeyi, (bir rivayete göre Sülye Yeniköy yakınlarında arkasından kalleşlikle vurarak öldürüyor.) türküde de geçtiğine göre eşinin köyünden Molla Ümmet, denilen bir şahsın köye çağırması sonucu tuzağa düşürülerek kalleşçe vurularak öldürülür. Giziroğlu, daha sonra Mehmet Efenin parasını yemek niyetiyle, Mehmet Efenin eşi Şerife hanımla, Şerife hanımın rızası olmadan bir nevi zorla evleniyor. İstek dışı olan bu evlilik ya da birliktelik kısa sürüyor. Böylece bu öykü, halkın dilinde türküleşerek yaşamaya devam ediyor.
Mehmet Efe nin Kütahya Tavşanlı Çaltılı köyünde halen yıkık dökük olarak duran virane evinde araştırmalarım sırasında aynı köyden İbrahim Gökbaş Mehmet Efe ye ait özel eşyalarından bir gaz lambası, bir karpit lambası (Efeler mağaralarda saklanırken kullanırlarmış), tek fincanlık bakır bir cezveyi bana teslim etmiştir. Bu çok kıymetli eşyalar tarafımdan muhafaza edilmektedir.
MEHMED EFENİN TÜRKÜSÜ
Demirlinin suları akışır.
Beşli mavzer Mehmet de zeybeğe aman yakışır. (2)
Demirlinin alt yanında armıdı.
İnce Mehmet gibi aman kabadayı zeybek varmıdı. (2)
Demirlinin alt yanında guyusu.
Mehmet zeybek de aman kaymakların goyusu. (2)
Demirlinin alt yanında batağı.
Ceviz dibi efe Mehmedin yatağı. (2)
A Süleyman neden aman indik köylere
Baskın oldu da aman çıkalım dağlara. (2)
Demirlinin erken çıkar da aman koyunu.
Molla Ümmet de ettin de bana oyunu. (2)
Benim yüküm erik değil anam da alıçtır alıç.
Aman Allah da beni çetelerin gözünden de savuştur. (2)
Demirlinin alt yanında gerdime
Yörük Hüseyin yetişsinde aman benim derdime. (2)
Demirliye vardım ama da durmadım.
Çetelerin can alacağını da aman bilemedim. (2)
Demirlinin üst yanında aman galyası
Yaktı beni şu sülyanın da aman ayısı. (2)
Demirlinin alt yanında aman da çamları
Mehmet zeybek nasıl verdin de aman canları. (2)
Demirlinin alt yanında aman da arpası
Hiç mi de yoktu Mehmet zeybeğin de aman arkası. (2)
Demirliye ince bir kış oldu
Duyan duydu da duymayana da aman düş oldu. (2)
Gidiyom aman da gelemem gayri
Top zülüfü Şerife’ye saramam gayri. (2)
A Şerifem noldu da aman bana nolacak
Yağlı kurşunlarda aman da bu canı alacak. (2)
A Şerifem noldu da bize aman nolacak
Ela gözlere de aman da toprak dolacak. (2)
Demirliye vardım aman da içtim ayranı
Kostak Şerifem Kütahya’da aman da ediyor bayramı. (2)
Aman Allah bunlar bana ar gelir
Aynalı gazeke aman Ali ağama dar gelir. (2)
MANİSA’NIN ÜZÜMÜ
Seferberlik yıllarında yakılmış ve yurdumuzun bir çok yerinde varyantı olan, yaygın olarak ‘’Gül Nazik‘’ ismi ile bilinen tarjik bir öyküye sahip ‘’Manisa’nın Üzümü’’ türküsünün iki varyantı da Bursa da görülmektedir. Tarafımdan derlenen ve ustalarıma teslim ettiğim iki varyant da halen çalışmaları devam eden ve yakın bir tarihte yayınlanacak olan Seferberlik Türküleri konulu Kitapta yer almaktadır.
18 Agustos 2012 / Macide Kulbey ile Derleme Çalışması / Emel Örgün
1955 Keles Dağdemirciler köyünden Macide Kulbey ile Bursa Alacahırka’daki evinde bir derleme çalışması gerçekleştirdik. Macide Kulbey den aldığım bilgilere göre türkünün sözleri ve hikayesini aktarıyorum
Atinanın hamamı
Nerden tüter dumanı
Hiç kimseden şüphem yok da
Öldürsünler imamı
Atinanın urganı
Telli olur yorganı
Çocuklarımı sorarsan da
Balıkların kurbanı
Elma attım denize
Geliyor yüze yüze
Atma anam denize de
Döneriz dininize
Gabaklar köken attı
Gabaklar köken attı
Eskişehir muhtarı da
Yunana gelin sattı
ATİNA’NIN HAMAMI Türküsünün Öyküsü (Macide Kulbey anlatımlarından özet)
Macide Kulbey den alınan bilgilere göre 1995 Yılında 80 yaşında vefat eden Keles Dağdemirciler köyünden 1915 doğumlu ninesi Ganime Koçuk tan duyduğuna göre türkü bölgede kadınlar tarafından bakır çalınarak oynanan bir türkü değildir, ağıttır. Türkünün öyküsü şöyledir. “Yunan askeri Keles bölgesine geldiği zaman köyün genç kızları tarlalarda çalışmaktadırlar, burcak yolmaya ve mısır kazmaya gitmişler ortada hiç kimseler kalmamış Yunan askeri yaşlıları, kocakarıları ne yapsın, genç kadınları istiyorlar, köyün imamına kamçı vuruyorlar ben bilmiyorum diyor, en sonunda imam kızlar aşağıda “Mısır kazılıyorlar” diyor. Yunan askeri kızların çalıştığı tarlaya gidip oradan bir Türk kızını atına vuruyor Atina’ya götürüyor ve zamanla çocukları oluyor …Aradan epeyce bir zaman geçince artık çoluk çocuk sahibi olan kadın Türkiye’ye anasının evine gezmeye gelirken ‘anam bubam Yunan tohumu çocuklarımı’ istemezler diye çocuklarını denize atıyor.
Ninenin Macide Kulbey’den edindiğimiz türkünün sözlerinde Eskişehir de bir muhtarın Yunan askerlerine Türk kızlarını para karşılığında sattığını öğreniyoruz, Eskişehirli muhtar hakkında başka bir bilgiye ulaşılamamıştır.
05 Mayıs 2016 tarihinde Mehtap Takmaklı ile yapılan alan çalışmasından
TARLAM TEZEK DEĞİL Mİ? / (Gül Nazik)
Tarlam tezek değil mi Adım Nazik değil mi
Ben Yunan da kalırsam bana da yazık değil mi
Oy Nazik Nazik Nazik Gül sinelerin pek ezik (Gül memelerin pek ezik)
Her yanların pek ezik
Atina’nın urganı Çek başına yorganı
Çocuklarımı sorarsan Çocuklarımı sorarsan
Balıkların gurbanı
Elma da attım denize Geliyor yüze yüze 2
Atma da anam denize Döneriz dinize 2
Atina’nın üzümü Dinlemedin sözümü 2
Çocuklarımı atarken yumudaverdim gözümü 2
Oy nazik nazik nazik
Gül sinelerin pek ezik
TARLAM TEZEK DEĞİL Mİ? öyküsü / Kaynak kişi Mehtap Takmaklı
Bursa Orhaneli doğumlu
Yunan komutanı, bastıkları köyün muhtarına baskı ve işkence yaparak köy kadınlarının nerde olduğunu öğreniyor ve onları dere kenarında çamaşır yıkarlar iken bulup aralarında bulunan genç kızların içinden Nazik’i alarak atının arkasına bindirip götürüyor. Yunan komutanı Yunanistan’a giderken Nazik ile beraberinde gidiyor ve Yunanistan da evleniyorlar. Nazik yıllar geçse de üç çocuk sahibi olsa da yurdunu aklından bir an olsun bile çıkartmıyor. Türkiye ye kaçmayı kafasına koyuyor ve vatanına giden gemileri takip etmeye başlıyor. Günlerden bir gün kaçma planını gerçekleştirmek için harekete geçtiğinde kocası şüphelenmesin diye çocuklarını da yanına alarak gezmeye gider gibi evden çıkıyor. Gemiye vardıklarında geminin kaptanı Nazik in kaçma planını anlıyor ve çocuklarını denize atmasını aksi halde kocasına haber vereceğini söylüyor. Bunun üzerine Nazik çocuklarını denize atıp Türkiye ye tek başına geliyor. Döndüğünde her şeyi bıraktığı gibi bulacağını sanan Nazik nişanlısının evlendiğini duyuyor. Çocuklarının trajik sonu ve nişanlısının da evlenmiş olması Nazik’in psikolojisini alt üst ediyor bu acıya katlanamayan Nazik hayatına son veriyor. Manisa’nın bir köyünde geçen bu olayı Mudanya’nın köylerinden bir yaşlı kadın Mehtap hanıma anlatmıştır.
Atina’nın urganı (Nazik) Türküsü hakkında Kütahya Tavşanlı Çakıllı Köyünden Zeynep Yavuz ile görüşmeler ve maniler.
Atinanın urganı telli olur yorganı /Atinadan kurtulan çifte kessin kurbanı
Yumurtanın kulpu yok, gözlerimde uyku yok
Sür kayıkcı kayığını benim Yunandan korkum yok
Atma anam denize / Biz de gidelim Türk ninemize
Zeynep Yavuz dan alınan diğer maniler
Askere gitmeme üç günüm kaldı, anamın goynunda püskülüm kaldı
Askere gitmeyinen ölünür mü, altı aylık yollarda kalınır mı
Er sabahtan kayalara gün doğdu / Ölüm değil ayrılıklar pek koydu / ellerin vatanı bize yurt oldu
Evimizin önü incir ağacı / doktor bulamadı bana ilacı
Söyle doktor söyle ölecek miyim / eyolupta (iyi olup da ) memlikatı ( memleketi ) görecek miyim
Gide gide gitmez oldu dizlerim/ ağlamaktan görmez oldu gözlerim
Serin olur yaylamızın yoğurdu / anam bizi gurbet için doğurdu
Yol üstüne gurmuş kara kazanı
ben severim okuyanı yazanı
Hiç sevmeyom meyhanede gezeni
Harman yeri düz düze / gel oturalım dizdize
Diz dize otururkana / ayrılık geldi bize
Al entarim aklımı / benim yarim saklımı / Gösteriven (gösteriverin) yarimi / ben aldırcam aklımı