Quantcast
İtalya’da Bilinmeyen Türk İzleri – Belgesel Tarih

İlhan KARAÇAY
İlhan  KARAÇAY
İtalya’da Bilinmeyen Türk İzleri
  • 22 Aralık 2020 Salı
  • +
  • -
  • İlhan KARAÇAY /

Loading

  • Roma medeniyetinin kurucuları olan Etrüskler Anadolu’dan göç etmişler
  • Leonardo Da Vinci’in İstanbul’a yapmak istediği köprü
  • Cem Sultan’ın zehirlendikten sonra atından düşerek öldüğü yer
  • Napoli’deki Türk Mağarası’nın öyküsü
  • Osmanlı İmparatorluğu’nun 1480’deki Otranto ve  1537’deki  seferleri
İlhan KARAÇAY’ın TRT ekibinden Prodüktör İsmail Elden, Yönetmen Sacit Şahin, Kameramanlar
Hayrettin Demir ve Ercan İşsever ile çalışması.

TRT BELGESEL Kanalı için yaptığımız 5 bölümlük UZAKTAKİ DOSTLAR ve 8 bölümlük İZLER adlı programlardan, kâğıda dökmediğimiz konular arasında İtalya da vardı.
Çok ilginç konuların yer aldığı İtalya çalışmamızı, çeşitli kaynaklardan yararlanarak sizlere sunuyorum.

Akdeniz’in incisi olarak anılan İtalya, başlangıçta Pisa, Genevo ve Venedik devletleriyle sınırlıydı. O devletler ile Osmanlılar arasında sık sık barış ve savaş dönemleri yaşandı.

Endülüs Emevi Devleti, İspanya’da 800 yıl hüküm sürerken, İtalya’daki halklar da tam 250 yıl Müslüman boyunduruğunda yaşadı.

İtalya ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki ilişkiler, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra bir dostluk çerçevesinde yaşandı. İtalya’yı, araştırıcı gözler ile gezdiğiniz takdirde, ilginizi çekecek güzel konularla karşılaşabilirsiniz.
İşte bu konulardan biri de Anadolulu, Türkiyeli veya Türk denilebilecek olan Etrükslerdir.

ETRÜSKLER KİMDİR?

İtalya’da yaşamış olan Etrüskler’in Türk kökenli olup olmadığı tartışmaları hala bir sonuca bağlanamadı. Romalılardan önce yaşamış olan Etrüskler’in, Anadolu’nun batısından, yani Ege’den buraya göç ettikleri iddia ediliyor. Bazı tarihçiler, Türkler’in Orta Asya’dan geldiklerini öne sürerek, Anadolu’dan göçe zorlanan halkın da Türkiyeli olduğunu ve İtalya’ya gelenlerin de Etrüskler’i oluşturduğunu iddia ediyorlar.

Tarihçiler, son yıllarda yapılan DNA testlerinde, Etrüskler ile Ege’deki bölge insanlarının DNA’larının aynı olduğunu belirtiyorlar.

Torino Üniversitesi tarafından yaptırılan bir DNA testi araştırmasında, ETRÜSKLER ile Ege bölgesi insanlarının DNA’larında bir uyuşma olduğu ortaya çıktı.

Romalılar’ı yaratan ETRÜSKLER’in Türkiye kökenli olup olmadıkları tartışmaları hâlâ kesin bir sonuca bağlanmadı ama, bizim yaptığımız müzeler ve mezarlıklar ziyaretlerimizde, ETRÜSKLER’in Anadolu insanıyla çok benzeştiği kanaatine vardık. Belgeleri de görüntüledik. Bu da Etrüsklerin Lidyalılarla akraba olduğu tezini güçlendiriyor.

Etrüsklerin yaşadığı ve Etruria adı verilen bölge, Orta İtalya’da kuzeyden güneye 250 km., Doğudan batıya da 150 km. boyutta bir yerdi.

İtalya’da Romalılardan önce yaşamış bir kavim.
Romalılar bunlara Etrüskler veya Tuskiler derken, onlar kendilerine Rasena  (Asena) derlerdi. İtalya Yarımadasına göç ederek Arno ve Tiberis ırmakları arasında yerleşmişlerdi.

M.Ö. 3’üncü yüzyılda, Romalıların üstünlük kurmasıyla târihe karışan Etrüsklerin, İtalya’ya kara yoluyla kuzeyden, deniz yoluyla doğudan geldikleri târihçiler tarafından kabul edilmektedir. Son araştırmalar Etrüsklerin Anadolu’dan gittikleri tezini kuvvetlendirmektedir.

Türk Türeyiş Destanı’na göre, Asena diye adlandırılan insanların bir Kurt’tan türemiş oldukları iddia edilir. Etrüskler kendilerini Rasena (Asena) olarak bilmişler. Asena, Türk mitolojisinde önemli bir rol oynayan efsanevi bir dişi Kurt’tur. Eski Türklerin en mühim hükümdarlarının mensup olduğu Aşina, Zena, Asen veya Şunnu adı verilen sülale, efsaneye göre, bu dişi Kurt’tan türemiştir.

Etrüsklere ait heykellerde dikkate değer bir şekilde Asyalılara benzer bir yüz yapısı var. Giydikleri kıyafetler de Orta Asyalı göçebe kavimlerinin giydiklerine oldukça benziyor. Dilde de benzerlikler olduğu iddia ediliyor.

Etrüsk dili, Orta İtalya’da konuşulurdu. Sağdan sola, soldan sağa yazılan Etrüsk yazısı, büyük bir karmaşıklık ifâde eder. Okununca hemen anlaşılmaz. Anlaşılabilmesi için çeşitli metodların kullanılması gerekir. Hint-Avrupa dilleriyle teması olmasına rağmen, bu dil grubundan sayılmaz. Etrüsk dili yapı ve menşe bakımından aydınlatılmış değildir.

Metinlerde ve arkeolojik eserlerde, Etrüsklerin maddî hayâtı, şehir medeniyetinin zenginliği ile kendini gösterir. Kazılar sonucu mezarlardaki mücevher ve freskler, Etrüsklerin lükse düşkünlüğünü ve hayâta olan bağlılıklarını göstermektedir. Bunda dinlerinin de tesiri vardır. Yunanlılarda ve Romalılarda da görülen puta tapıcılık ve çok tanrıcılık, Etrüsklerde de görülür. İsimlerinde de benzerlik vardır. Apulu-Apollo, Artumes-Artemis, Tinia-Zeus, Maris-Mars tanrılarının isimleridir.

Etrüsklerin Anadolu’dan göçtükleri tezini savunanların gösterdikleri en önemli kanıt, Lemnos (Limni) mezar stelidir.
1885 yılında Limni adasında, Kaminia köyünde bulunan bir mezar steli bir anda dikkatleri bu teoriye çekmiştir. Stelin üzerinde bir savaşçı resmi ile, Etrüsk yazısına çok benzeyen bir yazı bulunuyordu. Bu stel MÖ yedinci yüzyıla tarihleniyordu ve adanın Atina’lılar tarafından MÖ 510 senesindeki zaptından çok önce idi.

Erhan Sarıkaya, İlhan Karaçay’a Etrüskler’in mezarlarını anlatıyor.

Bunun dışında Etrüskler’in ölü gömme adetleri (Örneğin ahşap odalar), toplumsal hayatları (Örneğin kadına verdikleri önem) ve sanatları Anadolu’daki başka toplulukları hatırlatmaktadır.

Etrüskler, demircilikte çok ileri idiler. Altın ve bronz işlemekte gâyet usta olup, seramik işleri de yaparlardı. İki tekerlekli yarış arabalarını İtalya’ya bunlar getirdi. Etrüsk eserleri bakımından en zengin müzeler, Floransa, Romanya,Tarquinia’dır.

Marzobotto, Perusia, Volaterrae ve Roma, Etrüsk güzel sanatlarının önemli örnekleri bulunan şehirlerdir. Şehircilik ve mîmâride göstermiş oldukları rolü buralarda görülebilir. Ölümden sonraki hayâta inanan Etrüskler ölülerini ev şeklinde yaptıkları içi süslü mezarlara gömerlerdi.

Da Vinci’nin İstanbul’a yapmak istediği köprü

Leonardo Da Vinci, İstanbul’da bir köprü yapımı için Sultan ikinci Beyazı’ta bir mektup göndermişti. Dünya’nın en büyük ve güzel köprüsünü inşa etmek için gönderilen mektuba cevap gelmez.

O mektup, 1952 yılında fark edilir. Dünya sanat ve bilim çevrelerinde büyük ilgiyle karşılanır. Köprü, 2001′de, Norveç’te üstgeçit olarak inşa edilir. Küresel ısınmaya dikkat çekmek için önce Antarktika’da buzdan bir maketi yapılır. Yine buzdan yapılan bir başka maketi, 1 Ocak 2008′de New York’taki BM binası önünde sergilenmeye başlanır.

Da Vinci yazdığı mektupta, Osmanlı Sarayı’na bir yel değirmeni, bir su boşaltma pompası, İstanbul boğazı için bir asma köprü ve Haliç için tasarlanmış kemerli bir taş köprü yapmak için teklifte bulunmuştu.

İtalyan ressam Leonardo Da Vinci’nin 1502’de Haliç için tasarladığı köprünün 500 yıl sonra yapımı birçok kez gündeme geldi. Sultan II. Beyazıt’ın talebiyle köprü projesi için çalışmaya başlayan Da Vinci’nin yaptığı çizimlere göre, tek açıklıklı 240 metre uzunluğundaki köprünün, 24 metre genişliğinde olması planlanıyordu. Ancak, dönemin mimarları, o günün teknolojiyle bu köprünün yapılamayacağını Sultan’a bildirince proje hayata geçmedi.
Eyüp-Sütlüce arasında yapılması planlanan köprü, İstanbul’un ‘2010 Avrupa Kültür Başkenti’ ilan edildiği sırada da tartışıldı Çırağan Sarayı’nın restorasyonunu yapan mimar Bülent Güngör de İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne Bağlı Kültür A.Ş.’nin eski genel müdürü Cengiz Özdemir’in önerisiyle köprünün projesini hazırladıklarını açıklamıştı.

Leonardo Da Vinci’nin dönemin Sultan’ı II. Beyazıt’a yazdığı mektup:
Da Vinci bu mektupla, Beyazıt’a mimar ve mühendis olarak iş başvurusunda bulunmuştu.

CEM SULTAN’IN ATTAN DÜŞEREK ÖLDÜĞÜ YER

İlhan Karaçay, Cem Sultan’ın zehirlenmesinden sonra, atından düşerek öldüğü yeri buldu. Cem Sultan’ın atından düştüğü yer, Napoli’deki sarayın önüydü.

İtalya’daki ilginç çalışmalarımızdan biri de Cem Sultan’ın hayata veda ettiği yerdeki çalışma oldu. Fatih Sultan Mehmet’in, Sultanlık yarışında çatışan iki oğlundan biri olan Cem Sultan’ın, Fransa’da 5 yıl tutuklu kaldığı şatoyu daha önce görüntülemiş, görsel ve yazılı olarak sizlere sunmuştum.

Bkz. Cem Sultan’ın hazin hikayesi ve Fransa’da 5 yıl kaldığı şato

Önce Rodos, sonra Vatikan, daha sonra Fransa’ya adeta sürülen Cem Sultan’ın masrafları, kardeşi Beyazıt tarafından bolca karşılanıyordu. Bu nedenle her ülke Cem Sultan’ı almak için yarışıyordu. Roma yeniden ağır bastı ve Cem Sultan’ı yeniden Vatikan’a getirdi.
Cem Sultan Roma’ya getirildikten sonra bu kez Napoli’ye gönderildi.
Bu kez, Cem Sultan’ın Napoli’de kaldığı sarayı bulduk.
Cem Sultan burada, etkisini geç gösteren bir madde ile zehirlenmişti. Zehirli maddeyi aldıktan 3 gün sonra burada atına binerken düşen Cem Sultan hayata veda etmişti.
Böylece de Cem Sultan’ın çok hazin yaşam öyküsü burada sona ermişti.

NAPOLİ’DE TÜRK MAĞARASI

İtalya’da işlediğimiz bir başka konu, adına Türk denen bir mağara oldu.
Roma’dan Napoli’ye sahil yolundan giderseniz, GAETA kasabasında karşınıza ‘GROTTA LES TURCO’ yazılı bir tabela çıkar.

Pek çok Türk’ün bilmediği bu mağaranın öyküsünü rehberimiz Erhan Sarıkaya anlattı.

“Grotta del Turco” yani Türk Mağarası. Fatih döneminde İtalya’ya akınlar başladığı zamanlar, Napoli halkı Türk istilalarıdan korunmak için saklandıkları mağaraya ‘Türk’ adını vermiştir. Ve yüzyıllar önceki Atilla korkusunu hâlen üzerlerinden atamamış olacaklar ki, Osmanlıyı “Figli di Attila” yani ‘Atillanın çocukları’ diye anmaya başlamışlardı.

Grotto Les Turco (Türk Mağarası)

Türk Mağarası hakkında daha fazla bilgi

İtalya’daki Türk mağarasını görmek isteyenler için biraz da rehberlik yapalım.

Gaeta, Türk Mağarası seyahati için ideal. Bölgede gezilecek yerleri görerek ve gizli saklı köşeleri keşfederek gününüzü en güzel şekilde geçirebilirsiniz. Seyahatinizde gezilecek yerleri ve yapılacak şeyleri bilmek istiyorsanız, Serapo Plajı ve Ariana Plajı beklentilerinizi karşılayacak.

Türk Mağarası Yakınında Nerede Konaklayabilirsiniz?

Türk Mağarası Yakınında Görülecek Yerler Şeyler

  • Serapo Plajı
  • Ariana Plajı
  • 300 Adım Plajı
  • Villa di Tiberio
  • Sperlonga Limanı

Türk Mağarası Yakınında Yapılabilecek Şeyler

  • Itri Kalesi
  • Sperlonga Ulusal Arkeoloji Müzesi

 

OTRANTO SEFERİ

Osmanlı İmparatorluğu tarihinde biri 1480’de, Sultan Fatih Mehmed devrinde yapılan İtalya seferlerinden biri Otranto, diğeri de Sultan Kanuni Süleyman devrinde 1537’de yapılan, Pulya seferi olarak bilinen iki askeri harekat.

1.Otranto Seferi:

Sultan Fatih Mehmed, uzun süren Venedik Savaşı’na Osmanlı Devleti için uygun bir anlaşma ile son verdikten sonra, tasarılarına İtalya’nın fethi konusunu almıştı. İtalya’da görevlendirdiği casuslardan bu ülkenin durumunu inceleyerek öğrendiği gibi, İtalya’ya yapılan akınlarda bulunan komutanlarından da aldığı raporlarda onu, bu tasarıyı ele almaya yöneltiyordu. Bu komutanlardan Bosna sancakbeyi İskender Bey, padişahın dikkatini Pulya (Puglia) üzerine çekmekte idi. Selanik sancakbeyliğinden Avlonya sancakbeyliğine nakledilen Gedik Ahmed Paşa da padişahtan Pulya üzerine sefer açılması için izin istemekte idi. Bu suretle tasarlanan İtalya fethi, Pulya’da üslenecek Osmanlı kuvvetleri ile, birkaç yıl içinde ilk safhası olmak üzere, Gedik Ahmed Paşa, Zenta, Kefalonya ve Ayamavra adalarının fethini tamamladı. Avlonya limanı, İtalya kıyılarına çıkacak Osmanlı kuvvetleri ve donanması için, bir üs haline getirildi.

Ertesi yılın 26 Temmuz’unda Gedik Ahmed Paşa, 28’i kadırga olmak üzere, 132 gemi ve 4000 atlı ile İtalya sahillerine yöneldi. Osmanlı donanması her ne kadar Brindizi limanını hedef aldı ise de,bu limana 10 mil kalınca çıkan bir rüzgarla güneye sürüklendi ve 28 Temmuz günü, Osmanlı kuvvetleri, hiçbir mukavemetle karşılaşmadan, Otranto kıyılarına çıkmayı başardılar. Gedik Ahmed Paşa, Napoli Krallığı’nın veliahdı Alphons’u geri çekilmeye mecbur ettikten sonra Otranto Kalesi’ni fethetti. Daha sonra civarındaki kaleleri de ele geçirerek, Mora sancakbeyi Mustafa Bey’le birlikte yaptıkları akınlar sonunda, İtalya’da büyük korku yarattı. Bu durumda Avrupa krallarından yardım isteyen Napoli kralına damadı Macaristan kralı Mathias derhal cevap verdi. Magyar Balazs komutasında 600 kişilik bir kuvveti, başka bir söylentiye göre de 2.000 seçme atlıdan oluşan bir birliği İtalya’ya gönderdi. Gedik Ahmed Paşa ise, bu arada, Otranto Kalesi’ni takviye ederek sağlam bir üs meydana getirmişti.

Fakat Fatih’in 19 Mayıs 1481’de ölümü, İtalya seferinin kaderini değiştirdi. Yeni hükümdar II. Bayezid’in Gedik Ahmed Paşa’yı, kardeşi Sultan Cem’in çıkardığı saltanat mücadelesinde görevlendirmek üzere geriye çekmesi, seferin duraklamasına yol açtı. Otranto’da Mustafa Bey komutasında kalan Türk kuvvetlerinin desteklenmemesi yüzünden Macar atlılarının karadan, Kalabriya dukasının ise Aragon ve Napoli gemilerinden 40 parçalık bir filo ile denizden yaptıkları kuşatma sonunda 10 Eylül 1481’de Otranto Kalesi teslim olmak zorunda kaldı.
          

İtalyanlar, her şeye rağmen Ahmet Paşa’ı bir restaurant ve heykelde yaşatıyorlar

II.Otranto Seferi:

Sultan Kanuni Süleyman’ın 1536’daki Irakeyn seferinden sonra ele aldığı bu tasarı, yine İtalya fethini hedef almış bulunmaktadır. Kanuni, bu maksatla Fransa ile gizli bir de anlaşma yaparak, İtalya’daki devletçikleri kuzeyden Fransa eliyle sıkıştırmayı da tasarlamıştı. Bu tasarı, iki kademeli olarak geliştirilmiştir. Birinci kademede, bilhassa devletin Hıristiyan Arnavutlarının Osmanlı idaresine bağlanmaları sağlanmış; Kanuni, Avlonya üssüne geldiği zaman, burada 280 parça gemi, 4.000 yeniçeri, 600 topçu ve 10 sancakbeyi, kuvvetleri ile toplanmış bulunuyordu, İtalya’ya geçecek kuvvetlerin başına üçüncü vezir Lütfi Paşa, deniz kuvvetlerine de Barbaros Hayreddin Paşa komuta edeceklerdi. 23 Temmuz 1537’de Lütfi Paşa, yanında Rumeli beylerbeyi Mahmut Paşa olduğu halde, İtalya sahillerine çıktı. Castro ve Otranto kalelerini bir anda fethederek, otuz kadar müstahkem mevkii düşürdü. Böylece Osmanlı kuvvetleri, ikinci defa İtalya topraklarında bir köprü başı kurmuş oldular. Ancak, bu sırada, Fransa’nın, Alman İmparatorluğu ile anlaşarak, İtalya seferinden vazgeçmesi, Papa III. Paul’ün ısrarları ile, İmparatorluk filoları amirali Andrea Doria’nın Venediklileri Osmanlı Devleti’ne karşı saldırıya kışkırtması, Kanuni’nin uyguladığı politikada değişiklik yapmasına sebep oldu. Padişah, İtalya fethi tasarısını kaldırarak Venedik’e savaş açmakla, 13 Ağustos’ta, Lütfi Paşa’yı ordusu ile birlikte Otranto’dan geri çekti.
Yeni hedef olarak Korfu Adası seçilmiş olduğundan, bundan sonra seferin adı Korfu Seferi olarak değişmiş oldu.

Reha Bilge, Otranto seferinin ardındaki gerçeği anlatıyor.

Yeni Papa I. Franciscus, Otranto’da 15’inci yüzyılda Türklere karşı savaşmış 800’den fazla İtalyanı, ‘aziz’ ilan etti. Olayın gazetelere yansımasıyla Türk kamuoyu haberi, garip bir sessizlikle öğrendi. Aradan 533 yıl geçtikten sonra Otranto ve azizleri nereden çıkmıştı? Otranto neydi? Orada neler olmuştu? Yüzyıllar önce yaşamış insanlar, durup dururken neden aziz yapılmıştı? Yeni Papa’nın neden Otranto konusunu hatırlamış veya hatırlatmak istemişti? Otranto acaba neyin simgesidir ve ne ifade etmektedir?

Bir meydan okuma

Papa’nın bu kararının bir rastlantı olmayıp, bir amaç çerçevesinde alındığı, bir mesaj verilmek istendiği tahmin edilebilir. Olayın arka planında, büyük Fatih döneminde gerçekleştirilen bir deniz seferi yatmaktadır. Lâkin Otranto, bir askeri karşılaşmanın çok ötesinde bir anlam taşıyor olmalıdır ki Papalık yüzyıllar sonra anımsamak gereğini duymuştur.
Otranto seferi için Akdeniz’de, 15 ve 16’ncı yüzyılda, Türklerle Venedikliler arasında oynanan büyük stratejik oyunun ayrılmaz bir parçasıdır demek mümkündür. 1470 yılında, yani Fatih döneminde, Eğriboz alınmıştır.
Burası önemli bir üstür ve Venedik’in Akdeniz’deki çıkarlarına karşı ciddi bir darbe olarak görülmektedir. Venediklilerin buna yanıtı, Kıbrıs üzerindeki egemenliklerini pekiştirmek ve tahkim etmek olmuştur. Otranto seferi de, stratejik bağlamda, Fatih’in riskli, lâkin cesur ve kapsamlı bir karşı hamlesidir.
Otranto, İtalya çizmesinin altında, o zamanki Napoli Krallığına ait dilimizde Apolya veya Pulya’da denilen- Puglia bölgesinde yer almaktadır.

Yayılma stratejisi

Üstelik, Türklerin, Akdeniz’de, belki de bu çapta gerçekleştirdiği ilk çıkarma harekâtı denemesidir. Sefer, Akdeniz’deki deniz savaşları, deniz üstünlükleri ve yayılma stratejisi bakımından, tam anlamıyla bir stratejik meydan okumadır. Arkasında geniş bir hayal gücü, yüksek bir cesaret, üstün bir kurmay yeteneği gizlidir.
1480 yılında, Fatih’in emriyle başlayan sefer, ünlü Gedik Ahmet Paşa komutasında yürütülmüştür. Hem bir deniz, hem de bir kara üssü niteliğindeki Otranto’ya denizden ulaşmaya çalışmak, o dönemin Türk yayılma stratejisi açısından doğru karardır. Çünkü İtalya’nın kuzeyinden, kara yoluyla oraya ulaşmak, bol engelli, engebeli ve pahalı bir hedeftir.
Yani, oraya bir çıkarma harekâtı yapılmasıdır. Fatih Sultan Mehmet ve yetenekli komutanı Gedik Ahmet Paşa’nın, başarıyla uyguladıkları plan tam da budur. Gedik Ahmet Paşa, 1480 temmuzunda, 132 gemiye bindirilmiş, 18.000 kişi olduğu tahmin edilen bir kara kuvvetiyle harekete geçer. Çıkarma yapılır. Ardından, on beş gün içerisinde Otranto ele geçirilir.

Tarihsel boyutu

1481 yılında Fatih’in ölümüyle, Şehzade Cem, ağabeyi 2.Bayezid’e karşı ayaklanmış; o yüzden İstanbul’daki siyasal irade felç olmuştur. İktidar mücadelesi içerisindeki 2.Bayezid, Gedik Ahmet Paşa’yı yanına çağırmak zorunda kalmıştır. Komutansız kalan, denizden hiçbir destek alamayan Otranto’daki kuvvetler yenilmiş ve dağılmıştır. Sonuçta Türkler Otranto’da ancak on beş ay kadar dayanabilmiştir. Bu kadar kısa süren ve Türkler açısından yenilgiyle sonuçlanan bir olay, Papalık tarafından, neden 533 yıl sonra gündeme alınmaktadır?
Otrantolu azizlerin kilit sorusu işte budur.
Otranto bir simgedir. Papalık açısından onu asıl unutulmaz kılan savaşın kendisi değil, oylumu ve tarihsel boyutudur. Daha doğrusu Papalık açısından temsil ettiği tehlikedir.
Roma’nın, hiç beklenmedik bir noktadan tehdit altına girmesi; İtalya’nın ve Batı Akdeniz’in Türk egemenliği altına girmesi riski, Papalık bilinci açısından asla unutulmaması ve tekrarlanmaması gereken bir husus olarak, Otranto azizleri olayıyla gündeme getirilmektedir.

Ortak ticari alan

Otranto projesinin kalıcı olması halinde, Akdeniz’in ve Avrupa’nın bütün stratejik, demografik ve kültürel dengeleri değişecektir. Tıpkı İstanbul’un fethinde olduğu gibi, tarih başka bir derin mecrada akacaktır.
Eğer Otranto üzerinden Roma, orta İtalya ve muhtemelen kuzey İtalya, Türkler tarafından ele geçirilmiş olsa idi, Akdeniz ve Avrupa tarihinde derin bir kırılma yaratacağını söylemek yanlış bir tespit olmayacaktır.
Başarılı olması halinde, Otranto projesi, “pax-romana” gibi, belki Akdeniz’in bütününü kapsayan bir çeşit “pax-turcica” yaratacaktır.
Endülüs, Avrupa ve Türkiye’nin dinamikleri köklü değişikliklere uğrayacaktır. Endülüs uygarlığı büyük bir olasılıkla yok edilemeyecektir. Doğu ve Batı Roma herhalde aynı yönetim altında yeniden birleşecektir. Katolik ve Ortodoks Kiliseleri, doğu ve batı Hıristiyanlarıyla Müslümanlar aynı imparatorlukta birlikte yaşayacaktır.
Bunu da ötesinde, zenginlik ve jeopolitik güçler dengesi, büyük bir olasılıkla Akdeniz’de kalacak, bu deniz Türkler, İtalyanlar, Araplar, Güney Slavlar, Yahudiler ve diğerlerinin ortak ticari alanı olmaya devam edecektir.

Senaryo

Bu şimdi tasavvur edilmesi mümkün olmayan, farklı bir Akdeniz imgesidir. Aynı senaryonun devamı da farklı bir Avrupa ve farklı bir “Avrupa Birliği” kompozisyonudur. İşte Otranto’yu Papalık için unutulmaz kılan, 533 yıl sonra bile ürküten, telaşa sürükleyen de budur. Farklı bir Akdeniz ve farklı bir Avrupa ihtimalinin düşleri işgal etmesi.
Tabii ki gerçek başkadır. Ama, Otranto azizlerinin icat edilmesinin arkasında tam da bu senaryo yatmaktadır. I.Franciscus ile birlikte Papalık, bu senaryoyu kötümserlik ve endişeyle okumaktadır.
Böyle bir okuyuşun şimdi gündeme gelmesi pek hayra alamet değildir. Umalım ki, krizlerle boğuşan Avrupa’da, “Otranto Azizleri” yeni bir “ortak düşman” simgesine yol açmasın. Çünkü Avrupa’da, “Türk karşıtı” yeni ırkçı bir söylemden çok, istikrar ve işbirliğine ihtiyaç vardır..

İlhan KARAÇAY

Gazeteci / Belgeselci - Mersin 1942 doğumlu, yaşamını çok uzun yıllardır Hollanda'da sürdürüyor. Birçok gazete ve ajansta görev yaptı, TRT Belgesel kanalı için yıllar içinde birçok programa imza attı. Site: https://www.ilhankaracay.com | email: [email protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:
Etiketler:
İlhan Karaçay

BU MAKALELER İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR!

  • YENİ
Romanlarda Sosyal ve Kültürel Yaşam

Romanlarda Sosyal ve Kültürel Yaşam

Emel ÖRGÜN, 2 Kasım 2024
“İki Kasım 1943” Karaçay Sürgünü

“İki Kasım 1943” Karaçay Sürgünü

Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN, 2 Kasım 2024
Bir Zamanlar Kültürpark

Bir Zamanlar Kültürpark

Haber Merkezi, 2 Kasım 2024
Söğütlülü Destancı Aşık Ali Şahin

Söğütlülü Destancı Aşık Ali Şahin

Haber Merkezi, 2 Kasım 2024
“Cumhuriyet Türküsü”

“Cumhuriyet Türküsü”

Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN, 26 Ekim 2024
Kefir’deki Vatan Yahut Kefir’in Kökeni

Kefir’deki Vatan Yahut Kefir’in Kökeni

Prof. Dr. Hilmi ÖZDEN, 26 Ekim 2024
Söylev’in Okunuşunun 97. Yılı

Söylev’in Okunuşunun 97. Yılı

Nevin BALTA, 16 Ekim 2024