Quantcast
Metres Hayatı Yaşadığımız Almanya ile İlişkilerimizin Gerçek Yüzü – Belgesel Tarih

İlhan KARAÇAY
İlhan  KARAÇAY
Metres Hayatı Yaşadığımız Almanya ile İlişkilerimizin Gerçek Yüzü
  • 22 Mayıs 2022 Pazar
  • +
  • -
  • İlhan KARAÇAY /

Loading

*Macaristan ve Viyana olaylarında düşmanımızdılar.
*Daha sonraki yıllarda dostumuz ve müttefikimiz oldular.
*Kültür, sanat ve ticarette en büyük partnerimiz oldular.
*En büyük şair ve düşünürleri Goethe’nin annesi Türk soyundan olduğu iddia edildi.
*İşçilerimiz’den 1879’da yararlanmaya başladılar, 1905’te Balkanlar’dan 3 bin Türk getirdiler ve 1960’ta büyük göçü başlattılar.
*Göç öncesi açılan Türk camileri, göçten sonra inanılması güç bir şekilde çoğaldı.
*5 Milyona yakın Türk’ün barındığı ve kaynaştığı Almanya, Türkiye’ye yerleşen 100 bine yakın vatandaşı ile güvenimizi kazanıyor.
*Ülkenin dört bir yanındaki müzelerde Türk eserleri sergileniyor
*Arada bir hırlaştığımız Almanya ile, dostluk ilişkimizin bozulma ihtimali sıfır.
*Oldukça uzun bu yazıyı zamanınız oldukça okuyunuz…

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Almanya Adlon Otel-Brandenburg (1).jpg C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\alman-Turk bayragi.png
İlhan KARAÇAY, TRT İçin hazırlanan programlar için, araştırarak ve çeşitli kaynaklardan yararlanarak yaptığı çalışmalar doğrultusuna yazdı:

Almanya, görmeyenler için bir umut diyarıdır. 1960’ta başlayan Türk işçi göçünden sonra buraya gelenler, iyisiyle ve kötüsüyle kendilerine yeni bir dünya yarattılar. Gelemeyenler ise, modern bir dünyada para kazanıp çoluk çocuğun nafakasını temin etmenin hayalini yaşayarak yol gözlüyorlar. Bir kısım ise Helgalar ile yaşamanın, Bayern Münih maçlarını izlemenin özlemi ile yanıp tutuşuyordur.

Almanya için çok şeyler yazıldı, görüntülendi ve anlatıldı.
Almanya ile Türkiye arasındaki ilişkilere bakıldığı zaman, tarih boyunca birlikte yaşamaya çalıştığımızı, arada bir hırlaştığımızı görürüz. Tıpkı bir kadın ile erkeğin metres hayatı yaşadığı gibi…
Ben şahsen, okuduklarımdan ve gördüklerimden sonra, iki ülke ilişkileri için ‘metres hayatı’ deyiminden daha açık bir benzetme bulamadım.

Yazımın başlığında, iki ülke arasında yaşananların çok kısa özetini okur gibi oldunuz.
Başlıkta zikredilen kısa cümleler aslında çok eksik. Yaşananlar o kadar çok ki, her yaşananın başlığını koymaya kalkışırsam, zaten çok uzun olacak olan bu yazı, kitaplara sığmayacak kadar uzar gider.

Almanya’yı anlatırken nereden başlamam gerektiğini çok düşündüm.
Tarihi ilişkilerden mi başlasam, yoksa bugünkü göç yaşamından mı?
Aslında, yazının başlığındaki sıralama ile başlamak daha iyi olacak gibi…

Macaristan

Uzun bir süre Hun İmparatorluğu’nun boyundurluğunda kalan Macaristan’ın, uluslararası resmi adı Hungarya’dır. Yani Hun ülkesi.
1526’da Kanuni Sultan Süleyman tarafından Roma-Germen’lerden fethedilen Macaristan,

Osmanlı’nın tam 130 yıl hükümranlık sürdüğü bir ülkedir. İşte o dönemde ülke halkının yarısı, kendilerini Türk olarak hissetmeye başladılar. Şimdilerde de kendilerini Türk gibi hisedenlerin oranı % 50’dir.
Bu ülkenin en güzel şehri Budapeşte’dir.
Yani Buda ve Peşte.

D:\UZAKTAKI DOSTLAR VE IZLER-YAZI VE FOTOĞRAFLAR\MACARİSTAN-IZLER\Macaristan-Budapeste.jpg C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Macaristan- Tuna nehri koprusunde ilhan Karacay.jpg

Hun işgali ve daha sonra Osmanlı işgali sırasında, Tuna nehrinin batı yakasındaki iskân alanının adı, büyük imparator Atilla’nın kardeşi Buda’ya atfen ‘Buda’ idi. Tuna’nın doğu yakası da ‘Peşte’ olarak anılıyordu. 1699 yılına kadar Osmanlılar’ın hakimiyetinde kaldı.

1699’da yine Roma-Germenler’in boyundurluğuna geçen Macaristan’ın Buda ve Peşte’si, 1849 yılında zincirli bir köprüyle birleştirildi. Böylece, Tuna nehrinin iki yakasındaki Buda ve Peşte, 17 Kasım 1873’teki birleşme ile ‘Budapeşte’ olarak tanımlandı.

Viyana Kuşatmaları

Osmanlılar’ın iki defa yaptığı Viyana kuşatmaları sırasında, Avusturyalılar ile ortak hareket eden Almaya, daha sonraki yıllarda fazla hırlaşmadığımız, aksine ticaret ve kültür alanında sıkı işbirliği yaptığımız bir ülke oldu. Birinci Dünya Savaşı sırasında müttefikimiz olan Almanya ile, İkinci Dünya Savaşı sırasında tarafsızlık ilkesini koruduk.

Aslında bizim tarafsız kalışımız, Hitler’in kaybetmesinde büyük rol oynadı. Zira Hitler, Rusya’ya geçişi Türkiye üzerinden yapmak istemişti. Ama, Kurt siyaset adamı İsmet İnönü bu isteği çok kibar bir şekilde kabul etmedi. Çanakkaleden geçişin çok zor olacağını hesaplayan Hitler, Rusya’ya giriş için mecburen Uray Dağlarını seçti. Gerek şiddetli kış ve gerekse ABD’nin desteği, Hitler ordusunun sonunu getirdi.

Camiler ve Şehitlikler

Berlin’de Türk Şehitliği

Almanya ile kâh düşman, kâh dostluk ilişkileri sürerken, insani ilişkiler de önemli bir rol oyunuyordu. Cami ve mezarlıklar konusunda da hassas davranılıyordu.
Çeşitli savaşlarda ölen Türkler için şehitlikler ve camiler açılıyordu.
Bu şehitliklerden biri de Berlin’de idi.
Berlin’deki Türk şehitliği, daha sonra inşa edilen bir caminin avlusunda kaldı.
Bu cami ve şehitliğe gittik ve Başkan Ender Çetin ile söyleştik.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Almanya Sehitlik-cami (16).jpg

-Ender bey, siz yıllardır burada sorumlu olarak görev yapıyorsunuz. Bize bu şehitliğin ve caminin tarihinden söz eder misiniz?
-Aslında buranın önemli bir yer olduğu Berlin’in başkent olmasından sonra daha iyi anlaşıldı. Her geçen gün böyle bir şehitliğin olduğu daha çok duyuluyor. Şehitlik hakkında tarihi bilgileri buradaki Türklere anlatıyoruz. Şehitlik içinde mezarlık, cami ve bir de anıt mevcuttur. Yeni yapılan camide günümüzde beş bin kişi ibadet edebilmektedir. Berlin Türk şehitliği, esasında Prusya Krallığı`nın Osmanlı Devleti`ne bir armağanıdır. Yüzyıllar boyu dost ve müttefik olarak yaşayan Osmanlı`nın ve Prusya`nın olduğu gibi, günümüzde de Türkiye ve Almanya`nın bir dostluk simgesidir Berlin Türk Şehitliği. Şehitliğin yapılmasına 1711 yılında karar verilmiştir.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Almanya Sehitlik-cami (2).jpg

-Üç yüz yıl önce yapılmış olan bu şehitliğin önemi nedir ve Almanlar neden böyle bir şehitlik yaptı?
-Öncelikle şunu söylemek isterim ki Almanya’da böyle bir şehitliğin varlığı bizim için çok önemli. Kaynaklara baktığımızda 3 Haziran 1797`de Berlin`e gelen devlet adamı ve elçi olan şair ve tasavvuf ehli Giritli Aziz Efendi burada 29 Ekim 1798`de vefat eder. Bunun üzerine devlet adamı olan elçinin cenazesinin ne olacağı gündeme gelir. Tabi o zaman cenazenin Türkiye’ye gelmesi zordur. Bunun üzerine Prusya kralı 3. Friedrich Wilhelm şimdiki şehitliğin birkaç kilometre uzağında bulunan Urban caddesinde, elçinin cenazesi için bir mezarlık yeri ayırır. Kaynaklarda geçtiğine göre Aziz Efendi`nin cenaze törenine binlerce kişi katılır. Birkaç yıl sonra, yine Türk olan ve 28 Nisan 1804 yılında vefat eden Osmanlı maslahatgüzarı Mehmet Esat Efendi de Berlin`de Aziz Efendi`nin yanına defnedilir. Bu iki devlet adamının mezarları zamanla unutulur hatta mezarların üzerinde otlar biter. Bu küçük Türk mezarlığı 1836 yılında bir Alman çiftçi tarafından rastlantı sonucu tekrar bulunur. 1839 yılında vefat eden elçilik katibi Rahmi Efendi, 1853 yılında vefat eden Rasim Efendi adlı bir harbiye öğrencisi ve 1854 yılında da Aziz Ağa adlı bir Müslüman buraya defnedilmiştir. Böylece bu mezarlık vatanından uzakta görev için gelmiş kişilerin oluşturduğu bir şehitlik haline gelmiştir.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Almanya Sehitlik-cami (6).jpg

-Şehitlik ismi nereden kaynaklanmıştır?
-Giritli Aziz Efendi Hz. de şehittir. Çünkü Osmanlı tarafından görevli olarak geldiği bir yerde vefat etmiştir. Ancak asıl isim şuradan gelir: Birinci Dünya Savaşı`nda yaralanarak tedavi için getirildikleri Berlin`de vefat eden Osmanlı subayları da bu mezarlığa defnedilmiş ve mezarlığa `Şehitlik` denmeye başlanmıştır. Bu şehitlik daha sonra resmen T.C. Milli Savunma Bakanlığı Berlin Türk Şehitliği unvanını da almıştır.

-Siz buraya el attıktan sonra ne gibi değişiklikler oldu? Şehitliğin son durumu nedir?
Şehitlik şu anda bakımlı durumda. 1866 yılında bu mezarlık, zamanın Osmanlı padişahından izin alınarak bugünkü yerine, Columbia Caddesine taşınmıştır. Prusya kralı yeni Türk mezarlığı için geniş bir arazi hibe etmiş ve bu mezarlık bir sıra yapılarla donatılarak güzel bir duruma gelmiştir. Fakat ne acıdır ki gelen Türkler buranın önemini yeteri kadar bilmemekteler. Burada yatan tasavvuf ehli şehit bir zât var. Müslümanların ziyaret etmeleri ve Fatiha okuyup dua etmeleri noktasında eksiklikler var. Burası sadece turistlik bir yer değil. Almanya’da buranın öneminin yeterince anlaşılmadığı kanaatindeyim.

-Almanya-Türkiye arasındaki ilişki sadece 1960’larda işçi olarak kara trenlerle Almanya’ya gelen insanımız sanılıyor. Kaldı ki, Almanya-Osmanlı ilişkilerinin geçmişten gelen bir yanı var. Bu durum çok bilinmiyor galiba?
-Son derece yanlış bir anlayış var… Almanya’da yaşayan gençler olarak bizler, Osmanlının devamı olarak gelen Türkiye’nin vatandaşıyız, inançlı gençleriz ve kültür zenginliğimizin de farkındayız. Her ortamda bunların anlatmaktan gurur duyuyoruz.
Çok ilginç bir şey söyleyeyim size: 1711 yılında tahta çıkan Prusya Kralı I. Friedrich Wilhelm, içinde Müslüman Türk atlı birliklerinin de bulunduğu düzenli bir ordu oluşturmuştur. Ben bunu duyduğumda çok şaşırmıştım. Çünkü ben, işçi olarak buraya gelen bir ailenin burada dünyaya gelmiş bir ferdiyim. Okul hayatımda ve sosyal yaşantımda kişiliğini ve kimliğini bulamamış bir genç idim. Ta ki Feyz Dergisi ile tanışıncaya kadar. Almanya’da Türk olmanın sıkıntıları ile büyümüş bir gencim. Türkiye’de Almancı, Almanya’da Türk azınlık olarak bilindik.
Friedrich Wilhelm’in oğlu, meşhur Prusya Kralı II. Friedrich Wilhelm (Büyük Frederik)’in hükümeti zamanında bu dostluğa daha da önem verilerek ilk Osmanlı-Prusya Dostluk ve Ticaret Anlaşması imzalanmıştır. Ayrıca Büyük Frederik’in şu sözü, bugünkü Türk ve Alman toplumlarının karşılıklı ilişkileri bakımından özel bir anlam içermektedir: “Eğer Türkler gelip ülkemde yerleşselerdi onlara camiler yapardım.” Şimdi ise cami yapma noktasında birçok sorunlar çıkıyor. Yok minare olmasın yok ezan okunmasın gibi. Evden bozma camiler çok ama, bildiğimiz anlamda kültür ve mimari özellikte cami yapmak biraz sıkıntılı. Yinede önemli camilerimiz var ama yeterli değil. Çünkü camiler birleşme yerleri. Bizler Almanya’da her türlü etkinliğimizi camilerde yapıyoruz.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Almanya Sehitlik-cami (14).jpgC:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Almanya Sehitlik-cami (13).jpg
Bizim camimiz, Türk-İslam mimari anlayışıyla Avrupa’daki diğer camilerden ayrılıyor.
Tamamladığımız Kültür Merkezimiz ile, dinlerin birleştiği bir merkez haline geldik.
Türk Şehitlik Camii, görülmesi gereken mekanların başında geliyor. Adını şehit mezarlarının olduğu araziden alan caminin üzerinde bulunduğu mekanın öyle bir mazisi var ki dinleyenleri cezbediyor. Üstelik bu cami birçok özelliğiyle Avrupa’da inşa edilen diğer camilerden de ayrılıyor. 225 kişilik konferans salonu, sergi salonu, Türk el sanatları galerisi, spor salonu, kitap satış ünitesi, kütüphane, okuma odası ve klasik Türk evi tarzında sohbet odası bulunan camimiz, 3 bin 555 metrekarelik bir inşaat alanına sahip.

– Son sorum, burada kaç şehidimizin kabri var?
-İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra şehitlikte 220 kadar kabir bulunmakta. Bu rakam 220’ye çıktığında mezarlığın dolduğu saptandı. Cenazeler, 1963’te Almanya Hazine Ofisi tarafından Alman askeri mezarlığının ortasında bulunan araziye defnedilmeye başlanmıştır. Diyanet İşleri Türk-İslam Birliğinin girişimleri sonucunda 1988 yılında Spandau Yerel Belediyesi, Gatow Landschaft Mezarlığı arazisinde Müslümanlar için ayrı bir mezarlık tahsis etmiş.
1985 yılında ise şehitlikteki küçük yapı genişletilerek minareli bir cami haline getirilmiş. Böylece şehitlik, Berlin’de yaşayan Türk ve diğer milletlere mensup Müslümanların manevi merkezi niteliği kazanmış. 220 şehidin bulunduğu bir kabristan ki, bu önemli bir sayı. Dinimizce şehitlik makamı çok kıymetli. Dolayısıyla buradaki şehitliğimiz de çok kıymetli. Özellikle genç neslin bu mekana gelip ziyarette bulunmaları çok önemli.

Wünsdorf Hilal Esir Kampı ve Mehmet Akif Ersoy

1914 yılında, Berlin’e 50 kilometre mesafedeki Wünsdorf’ta, Birinci Dünya savaşı’nda ele geçirilen Müslüman esirler için bir kamp kurulmuştu.
Bu kamptaki esirlerin çoğu, İngiltere’nin kolonileri Hindistan ve Afganistan ile, Fransa’nın Afrika’daki kolonilerinden getirilmişlerdi.
C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\IMG_1469.jpg

Almanlar, müttefik olan Türkiye’den gelen Müslüman askerlerden yararlanarak, esir olan diğer Müslümanların kendi saflarında savaşmaları için, çok iyi davranıyordu. Yaklaşık 16 bin esirin barındırıldığı bu kampta ölenler için de bir mezarlık yapılmış.
Bu esirlerin çoğu 1921 yılında ülkelerine gönderildi.
Almanya’da kalmayı başaran esirlerin yanında,Türk askerleri de topluma karışarak yaşamlarını burada sürdürdüler.

Şimdi, Başkent Berlin’e 50 km. mesafede olan Wünsdorf’a gidiyoruz. Burada arayacağımız izler, 1’inci Dünya Savaşı’nın en şiddetli günlerinde kurulmuş bir esir kampına ait…
Bu kampta İstiklal Marşı şairimiz M. Akif Ersoy, 4 ay boyunca esirler arasında kalmış ve onlara savaşın asıl nedenini anlatan konuşmalar yapmıştı.
Mehmet Akif Ersoy ve esir kampına değinmeden önce, savaşta ve esir kampında ölenlerin gömülü olduğu mezarlığa değinelim.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\IMG_1430.jpg
Çeşitli ülkelerden savaşa katılıp can veren müslümanlar için açılan bu mezarlıkta, böylesi anlamlı anıtlar da ziyaretçilerin takdirini kazanıyor.

Mihmandarımız, Berlin Şehitlik camii imamı Ender Çetin bizi önce bu mezarlığa getiriyor. Hilal esir kampı savaş sonuna kadar varlığını koruduğu için bu yıllar içinde ölenler kampın bitişiğinde oluşturulan mezarlığa defnedilmiş.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\IMG_1428.jpg
Ender Çetin, mezarlıkta yatanların isimlerinin bir anıtta yazılı olduğunu ve isimler arasında pek çok Türk’ün bulunduğunu anlatıyor.

 

Müslümanlar’dan başka Hıristiyanlar’ın, Hindular’ın ve Sihler’in de yatmakta olduğu Mezarlığın giriş kapısında, ‘Mezarlık’ deyimininin üç dilde yazılı olduğu görülüyor.

Burada yatan savaş esirleri, ülkelerinden binlerce kilometre uzakta kaderin onları getirip bıraktığı bu bir avuç toprakta kıyameti bekliyorlar. Eve dönüş umutlarıyla, yakınlarının özlemleriyle can teslim edenler için yapılan son vazife, bir saygı ifadesi olarak, karşılıyor bizi…
Hala düzenli bir şekilde bakımı yapılan mezarlıkta, o günleri yaşatmak için dikilmiş anıtlar görüyoruz.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\IMG_1447.jpg
Mezarlıkta, çeşitli ülkeler adına savaşan müslümanlar yatıyor

Burada yatanlar yakınlardaki bir esir kampında tutuluyordu. Mihmandarımızdan bizi oraya götürmesini istiyoruz. Kamp hakkında ayrıntılı araştırma yapan imam Ender Çetin kampın hikayesini anlatıyor: C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\IMG_1451.jpg

Birinci Dünya Savaşı’nda müttefikimiz olan Almanya’nın, İngiliz, Fransız ve Ruslardan aldıkları esirler arasında çok sayıda Müslüman bulunmaktaydı. Almanlar Müslüman esirleri Hilal adını verdikleri bu kampta toplamıştı.

Esir aldıkları Müslümanlar arasında yaptıkları araştırmada ilginç bir sonuçla karşılaştılar. Sömürgeleştirilmiş Müslüman ülkelerden toplanıp Almanlara karşı savaşmak üzere cephenin önüne yerleştirilen askerler, kendilerine yapılan bir propaganda sebebiyle büyük bir fedakarlık örneği göstererek savaşıyorlardı.. Sorgulamalar sırasında bunun nedenini öğrendiler: Sömürgeciler cahil ve yoksul bıraktıkları bu insanları, “Almanlar İstanbul’u işgal etti. Halifenizi esir aldı. Biz halifenizi kurtarmak için savaşıyoruz” diye kandırmışlardı.

İslâm dünyasına yönelik olarak Berlin’de Almanya Dışişleri Bakanlığı bünyesinde oluşturulan Şark İstihbarat Birimi yetkilileri, bu propagandayı tersine çevirecek girişimlere başladı. Wünsdorf’taki Müslüman esirlere, savaşın kimler arasında olduğu anlatılacak, gerçeğin bilinmesi sağlanacaktı. Bu amaçla İstanbul’daki Alman elçisinin katkısı istendi.
Elçi, Teşkilat-ı Mahsusa’da çalışan bir dostuyla irtibata geçerek gerekli isimleri belirledi ve Almanya’ya listeyi gönderdi. Bu listedeki isimlerin ilki Teşkilat-ı Mahsusanın Afrika masasının başındaki Şeyh Salih Eş-şerif Et-Tunusi, ikincisi ise Mehmet Akif Ersoy’du. Tunusi ve Mehmet Akif beraberindeki heyetle birlikte, bizzat Kral Wilhelm’in özel konukları olarak 1914 Kasım’ının son günlerinde Berlin’e vardılar.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Almanya Adlon Otel-Brandenburg (3).jpg
Mehmet Akif Ersoy’un uğruna şiir yazdığı ve Padişah Vahdettin ile birlikte Atatürk’ün de konakladığı Adlon Oteli.

Osmanlı heyeti Almanya siyasi tarihinde çok önemli bir yeri olan Brandenburg Meydanı’nın yanındaki Otel Adlon’a yerleştirildiler. Otel Adlon bugün de tarihi dekorunu muhafaza ederek faaliyetine devam ediyor. Ziyaretçilerini 20. yüzyılın başlarına götüren bir zaman makinesi gibi…
Bu otelde, Padişah Vahdettin ile Berlin’e gelen Atatürk de konaklamıştı

Mehmet Akif, bu otelin güzelliğinden ve konforundan çok etkilenmişti. Kasım sonlarından Mart sonlarına kadar Berlin’de kalan Akif, bu otelde bir de şiir yazar:

Meğer oteller olurmuş saray kadar ma´mûr:
Adam girer de yaşarmış içinde, mest-i huzûr:
Beş altı yüz odanın her birinde pufla yatak…
Nasîb olursa eğer, hiç düşünme yatmana bak!
Sokakta kar yağa dursun, odanda fasl-ı bahâr,
Dışarda leyle-i yeldâ, içerde nısf ı nehâr!
Hıyât-ı nûrunu temdîd edip her âvîze,
Fezâda nescediyor bir sabâh-ı pâkîze,
Havâyı kızdırarak hissolunmayan bir ocak;
Ilık ılık geziyor, her tarafta aynı sıcak.
Gürül gürül akıyor çeşmeler, temiz mi temiz;
Soğuk da isteseniz var, sıcak da isteseniz.
Gıcır gıcır ötüyor ortalık titizlikten,
Sanırsınız ki zemîninde olmamış gezinen.
Ne kehle var o mübârek döşekte hiç, ne pire;
Kaşınma hissi muattal bu i´tibâra göre!..
Unuttum ismini… Bir sırnaşık böcek vardı…
Çıkar duvarlara, yastık budur, der atlardı.
Ezince bir koku peydâ olurdu çokça, iti…
Bilirsiniz a canım… Neydi? Neydi? Tahtabiti!
O hemşerim, sanırım, çoktan inmemiş buraya,
Bucak bucak aradım, olsa rast gelirdim ya!

Mehmet Akif ve beraberindeki heyetin amacı, esir Müslümanlara gerçeği anlatmak ve halifenin yanında olmalarını sağlamaktı.
Akif, Berlin’de bulunduğu zaman içinde bu esirlerin bilgilendirilmesi için çalıştı.Esirleri bilgilendirmek için çıkartılan Cihad adlı gazetenin yayınlarına katkı yapmaya çalıştı. Esirlerden her biri aldatılmış olmanın acısını yaşadı. Savaşın mahiyetini öğrenenler saf değiştirdi.Onlardan oluşturulan Asya Taburu bu sefer kendi davası adına Suriye cephesine gönderildi. Sunulan her türlü imkana rağmen savaş şartlarında esir kampında hayat zordur. Birçok esir hastalıktan ölür. Kamp yakınında arazinin bira yüksek sayılan bir yeri esirlerin mezarlık sahası olur. Bu gün hala mevcut olan mezarlığın bir kısmı düzenlenerek ülkelerinden uzaklarda ölmek zorunda kalan bu mazlumların hatıraları yaşatılmıştır.

Mehmet Akif bir yandan esirlerle görüşmeler yapıyor bir yandan da İslam’ın içinde bulunduğu hali bizzat esirler üzerinden yeniden müşahede ediyordu. Özellikle Asya Müslümanları Ruslarla İngilizler arasında pay edilen topraklarda sömürülüyor, cahil bırakılıyor ve tarih dışına itiliyorlardı. Safahat’ta bu günlerde yazdığı şiirler gözlemlerini günümüze taşımıştır.
İşte o şiirlerden biri:
Hesaba katmıyorum şimdilik bizim yakada
Sönen ocakları; lakin zavallı Afrika’da
Yüz elli bin kadının tütmüyor bugün bacası.
Ne körpe oğlu denilmiş, ne ihtiyar kocası,
Tutup tutup getirilmiş Fransız askerine.
Siperlik etmek için saff-ı harbin önlerine

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\IMG_1455.jpg C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\IMG_1453.jpg
Mehmet Akif Ersoy, Alman devletinin davetlisi olarak gittiği Berlin’deki esir kampında 4 ay gibi uzun bir çalışma yaptı.

Hilal esir kampının bulunduğu yerde bugün iki fabrika ve boş bir arazi var. 1926 yılına kadar ayakta olan camii de, kamp kapatılıp bölge boşaltılınca diğer binalarla birlikte yıkılmış.

Asya’dan Afrika’dan yuvalarından kopartılarak bilmedikleri diyarlara sürüklenen bu insanlar, esirlikte aslında içine düştükleri büyük oyundan da kurtulmuş oluyorlardı.
Akif ve Eş-şerif Et-Tunusi bu uyanışta onlara destek oldular. Yeni bir bakış açısı kazandırdılar.

Burada 4 ay kalan Türk heyeti ve özellikle Mehmet Akif’in çabalarının iki önemli sonucu oldu. İlk olarak kamptaki esir Müslüman askerlerden gönüllüler Osmanlı ordusuna katıldılar ve Asya Taburu olarak bu sefer kendi davası adına Suriye cephesinde savaştılar. İkinci önemli sonuç ise savaş sonrasında Hilal esir kampının sakinleri memleketlerine döndüklerinde sömürgecilere karşı yerel direnişlere katılarak özgürlük savaşçıları haline geldiler.

Mehmet Akif Berlin’de kaldığı günlerde, Çanakkale Savaşları bütün dehşetiyle devam ediyordu. Savaşın durumu her an merakını çekiyor, sık sık son durumu öğrenmeye çalışıyordu. Çanakkale’nin kaybedilmesi Osmanlının bitmesi demekti.Bunu bildiği için savaşın seyrini Berlin’deki Askeri Ataşemiz Ömer Lütfi Bey’e soruyor, ‘Çanakkale ne olacak?’ diyordu. Uzakta olmasına rağmen  aklı Çanakkale’deydi. Her türlü teknik imkanla Çanakkale’ye saldıran güçler, galip gelerek hilalin hakimiyetine son vermişler miydi? Berlin Hatıralarında endişesini şöyle belirtir:

Silindi gitti Hilâl´in şu anda belki izi,
Zavallı Marmara’nın şerha şerha bağrından!
Bir İngiliz bezidir, belki, şimdi dalgalanan
Bizim Çanakkale âfâk-ı târumârında,
O dâr-ı Saltanat´ın bâb-ı şerm-sârında!
Uzakta olmama rağmen civâr-ı zârından,
Civârım inliyor âvaz-ı intizârından!

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\IMG_1460.jpg

13 Temmuz 1915’te ise bu esir kampında, Müslümanların ibadet edebileceği ‘Hilal’ adlı bir cami inşa edilmişti. Caminin açılışı Ramazan Bayramı’na denk getirilmişti.
O günlerde Almanlar kamp içerisinde Müslüman esirlerin ibadetlerini yapması için bir de cami inşa ettiler. Cami, Müslümanların morallerini yüksek tutması ve ortak bir dayanışma ruhu kazanmaları için önemli bir görevi yerine getiriyordu. Böylece kamp esir tutukluluğunun ötesine geçiyor, bir rehabilitasyon ve gerçeğe çağrı alanı haline geliyordu.
Cami, 68 m. genişliğinde ve 12 m yüksekliğinde kırmızı beyaz renkli ahşaptan inşa edilmişti. 23 m yüksekliğinde bir minaresi vardı. Asker ve sivil bürokratların katıldığı bir törenle, 1915 de zamanın Berlin Büyükelçisi İbrahim Hakkı Paşa tarafından açıldı. Açılışa ait bu görüntülerde Mehmet Akif yok ama bazı Osmanlı görevliler dikkatimizi çekiyor.
Ne var ki, 1924 tarihine kadar hizmet veren Hilal Camisi, bakımsızlık nedeniyle yıkılma tehlikesi geçirdiği için kapatılmış ve daha sonra da yerle bir edilmiş.
Burada şimdi sadece Tatarlar’a ait çürümeye yüz tutmuş bir anıt ve mezarlık kalmış.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\IMG_1440.jpg C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\IMG_1467.jpg
Esirlerden kalanlar ise hemen yakındaki Garnizon Müzesi’nde sergileniyor.
Müzedeki fotoğraflardan, bu dönüşümün ve yaklaşan hayatın izlerini görebiliyoruz.

Almanya’ya Türk Göçü

Almanya ile tarih içinde pek çok ilişkilerimiz oldu. Sırası geldikçe bunlardan söz edeceğim.
Ama isterseniz, yüz küsür yıl önce başlayan ve 1960’tan bu yana büyüyen Türk işçi göçünü dile getirelim.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Latif Celik.jpg
Değerli meslektaşım ve dostum Latif Çelik, Batı’ya ilk gelen Türkler hakkında güzel araştırmalar yapıyor.
Zaman zaman bu meseleyle ilgili yayınlar ve konuşmalar yapıp bizleri aydınlatıyor.
Latif Çelik, Almanya’ya insanlarımızın ilk defa 60 yıl önce değil, 160 yıl, hatta 360 yıl önce geldiklerine dair bilgilere, tarihin tozlu sayfaları arasında rastladığını söylüyor. Bunlardan birisi, bütün Bavyera’nın yakından tanıdığı ünlü bir Osmanlı komutanıdır.
1688 yılında Belgrad’da esir alınan Sipahi Osman’ın mezarı Ansbach şehrinin Rügland köyündedir. Mezar taşında İstanbul’da doğdu, Belgrad’da esir düştü, Ansbach’ta öldü.Yıllarca Bavyera saraylarında hizmetçi olarak kullanıldı. Ölümüne Almanlar çok üzüldü. Çevrede herkesin sevgisini ve dostluğunu kazandı. 42 yıl süren esaret hayatı boyunca ismini ve inancını terk etmeyen Karl Osman’a ancak öldükten sonra Kilise onun bir Hıristiyan olduğunu söyleyebilse de inandırıcı olmadı.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Sipahi Osman-Carl Osman (2).jpg C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Sipahi Osman-Carl Osman (1).jpg
”Hier ruhet in Gott Carl Osman, ward geboren zu Constantinopel 1655, vor Belgrad gefangen 1688, zu Rügland getauft 1727, in Diensten gestanden 47 Jahr. Er starb 1735, alt 80 Jahr”
„Burada Karl Osman yatıyor. İstanbul’da doğdu, 1688’de Belgrad’da esir düştü. 1722’de Rügland’da vaftiz edildi. 47 yıl hizmet verdi. 1735’de 80 yaşındayken vefat etti“

1683 yılındaki Viyana bozgunundan sonra Würzburg’a getirilen 219 esir Türk’ün arasındaki Osmanlı subayı Mehmet Sadullah Paşa da bunlardandır. Şehirde Moscheeweg denilen yerdeki esir kampında kaldı.
Würzburg Belediyesi arşivinde, kahveyi yapan ve Almanlara tattıran ilk Türk olarak adı tarihe geçti. Daha sonra kendisine Johann Strauss adı verildi. Onun neslinden gelen binlerce kişi günümüzde Würzburg, Schweinfurt ve Kitzingen çevresinde yaşamaktadır.

1661 yılı bahar harekatı çerçevesinde, Batı Avrupa’ya yapılan akınlar ile Regensburg-Salzburg-Prag çizgisine yerleşen akıncı Türklerden önemli bir bölümü, Regensburg şehrinin kuzeyinde Tuna kenarında çadır kurdular. Sayıları üç binden fazla idi. Oturdukları caddeye Almanlar zaman içinde Fröhliche Türkenstrasse adını verdiler. Türkler buradan ayrılırken, yarıya yakını Alman bayanlar ile evlenerek döndüler. Bazıları ise evlenip halka karıştılar.

17’nci yüzyılda Almanya’ya esir olarak getirilen Osmanlıların içinde, yüksek tahsilli ve saray görevlisi olanlar da vardı. Salamanken savaşında esir edilen enderun görevlisi bir Türk’ün, Kuzey Bavyera’da Pegnizt vâdisindeki Emskirchen köyünün planlamasında çalıştığına ve bizzat planı çizdiğine dair, Alman arşiv kayıtlarında rastlanmaktadır. Bu Türk daha sonra toplumda hızla yükselerek halk tarafından Remlingen Belediye Başkanı olarak seçilmiştir.

18’inci yüzyılın ikinci yarısında gelişen Türk-Alman ilişkileri, artık sadece askerî değil, ticârî sahada da kendini göstermeye başladı. Bilhassa İzmir ve İstanbul’dan gelen Osmanlı azınlıkları Hamburg ve Berlin’de devamlı temsilcilikler bulundurmaya başladı. Almanların bilhassa oryantalist düşünceye ve şarklı entelektüellere verdikleri önem, iki milleti birbirine daha da yaklaştırdı.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\mahmud-sevket-pasa-1_m.jpg C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\mahmud-sevket-pasa-2.jpg
Toplu halde ve resmi kayıtlara geçen en büyük Türk göçü, 1879 yılında 239 kişi olarak Obernburg’a gelen Mahmut Şevket Paşa başkanlığındaki Osmanlı silah alma komisyonudur. Türk görevlilerden 30 yıldan fazla Almanya’da kalanlar oldu. Mavzer silah fabrikasından alınan mühimmat ve askerî malzemeleri kontrol eden heyetin tamamına yakını Almanlar ile evlenerek topluma karıştılar. Günümüze sadece Müslüman olarak ömrünün sonuna kadar kalabilen birkaçının mezartaşı ulaştı. Birinci Dünya Savaşı öncesinde Almanya’da eğitim gören Türk öğrencilerin sayısı sekiz bine yaklaştı. Mehmet Akif’in de içinde bulunduğu Osmanlı öğrencileri daha çok Berlin, Stuttgart ve Frankfurt’ta yaşadılar. Bunlar umumiyetle İstanbul aristokratlarının ve saray çevrelerinin çocukları idiler ve yabancı bayanla evlenmek âdetâ bu kesimde moda idi. Öğrencilerden Almanya’da kalıp yerleşenler de oldu.

1905 yılında Balkanlardaki Osmanlı şehirlerinden gelen üç bin Türk işçisi demiryollarında çalıştı. Yine 1907 yılında Filibe’den gelen 470 Türk’ün Dresden’de Yenidze sigara fabrikasında eğitim gördükleri Alman arşivlerinde belirtiliyor. 1912 yılında bilhassa İttihat ve Terakki taraftarlarından oluşan Osmanlı subayları da Almanya’ya geldiler. Nürnberg Plarer’de oturan Osmanlı subaylarından dördünün ülkesine geri dönmeyerek burada kaldıkları bilinmektedir.

Bütün bunlardan dolayı, Latif Çelik, ‘60’ıncı. yılını kutladığımız göç için, aslında daha da geçmişe baktığımızda 340. yılını kutlamamız gerektiğini görüyoruz’. demektedir.

Günümüzdeki Türk göçü

İkinci Dünya Savası sonrasında ekonomisini yeniden toparlamak isteyen Almanya büyük bir isgücüne ihtiyaç duydu. Söz konusu işgücü açığını karşılamak için Almanya’yla Türkiye arasında 30 Ekim 1961 yılında bir sözleşme imzalandı.

60 yılı geçen bu zaman diliminde, gurbette beşinci kuşak nesil oluşmaya başlamıştır.
1961’de Sirkeci’den München Hauptbahnof’a kalkan ilk trenler, umudu, bilinmeyeni, sılayı ve hasreti de beraberinde taşımıştır.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\5a6b0e852269a22218fc483d.jpgC:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\images.jpg
Almanya’ya gelen Türk işçiler başlangıçta birkaç sene Almanya’da kalıp, o süre içinde çalışıp biriktirdikleri parayla memleketlerinde iş kurmak veya ev, araba almak istiyorlardı. Yani, aslında Almanya’da uzun süre kalmak veya yerleşmek gibi bir düşünceleri yoktu. Diğer taraftan, Almanlar da Türk işçilerin ülkelerinde geçici olduklarını düşündüklerinden Türk işçileri “misafir” olarak görüyorlardı.

Bu sebeple Almanya, ilk etapta göçün insani boyutuyla çok fazla ilgilenmedi. Türk işçilerin ve ailelerinin, Alman ekonomisine katkı sağlayıp geri dönecekleri düşünüldüğünden, göçmen işçilere yönelik ciddi bir uyum politikası uygulanmadı. Ancak durum iki tarafın da düşündüğü gibi olmadı. Bugün Almanya’da 4 nesildir yaşayan yaklaşık 4 milyon Türk bulunuyor. Söz konusu Türklerin yaklaşık 1 milyonu Türk asıllı Alman.

Sosyal, siyasal ve kültürel yapısını bilmediği bir ülkeye göç etmiş olan birinci neslin, önemli toplumsal sorunlar yaşamış olmasına karşılık, daha sonraki nesiller, Almanya’da eğitim aldı ve Alman toplumuyla daha yakın ilişkiler kurarak toplumsal yaşama daha iyi uyum sağladılar.
Başlangıçta “misafir işçi” olarak görülen Türklerin çocukları, bugün artık işveren, siyasetçi, sanatçı, sporcu, yazar, yönetmen ve akademisyen.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\995154_620x410.jpg C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Ugur Sahin-Ozlem Tureci.jpg
Almanya’da başarıya ulaşmış Türkler’den söz eden medya, şimdilerde Korona virüsünü öldüren aşıyı ilk bulan Türk çifti Uğur Şahin ve ÖzlemTüreci’den sitayişle söz ediyor.

Almanya’da yaşayan Türklerin yüzde 30’unun lise, yüzde 15’inin de üniversite veya yüksekokul mezunu olduğu görülüyor. Bununla birlikte, “mavi yakalı” olarak ülkeye giren Türkler, artık daha çok hizmet sektöründe istihdam ediliyor. Almanya’daki Türklerin en çok istihdamda yer aldıkları işler dönercilik, temizlik, şoförlük, bakıcılık, oto tamiri ve teknik işler.
Alman toplumun bir parçası haline gelen Türkler, Almanya’nın çok sayıda şehrinde Türk mahallelerinde yaşıyorlar. Bu bölgelerde Almanlara ait işyerlerinden çok Türk işyerleri, Alman marketlerinden çok Türk marketleri bulunuyor. Türkler Almanya’da hemen hemen her önemli şehirde yoğun bir şekilde yaşamakla birlikte, sanayi merkezlerinde sayıları daha yoğundur. Frankfurt, Berlin, Köln, Hamburg, Düsseldorf, Stuttgart ve Münih Türk azınlığın yaşadığı Almanya şehirlerinin başlıcalarıdır.

Heterojen bir grup olduklarι için mezhep farklılıkları da bulunmaktadır. Gayrimüslim (Süryani, Yezidi vs.) eski Türk vatandaşların çoğunluğu Almanya’ya ‘ilticacı’ statüsü ile geldiklerinden ve bulundukları sosyal ve dini konumları sebebi ile, en kısa zaman içinde Alman vatandaşlıklarına kavuşuyor. Bu yüzden Almanya’daki Türk toplumunun içinde herhangi bir faal faaliyet içinde değildirler.

1973 yılında dünyadaki petrol krizi nedeniyle Almanya, Avrupa Topluluğu’na üye olmayan ülkelerden işçi alımını durdurduğundan, Türkiye’den yaşanan göç de durakladı. 1983’te çıkarılan ve 1985’e kadar yürürlükte kalan “Geri Dönüşü Teşvik Yasası” ile Almanya ülkelerine dönen yabancılara, belirli şartların yerine getirilmesi durumunda 10 bin 500 mark, ayrıca çocuk başına bin 500 mark yardım yapma kararı aldı.

O zamanlar 400 bine yakın dönüş yapılmış olsa da, Almanya’da yaşayan azınlıklar arasında Türkler ilk sırada yer almaktadır. Türkler bu altmış yılı aşkın zaman diliminde çeşitli zorluklarla karşılaşmış olsa da, sanattan, spora, ekonomiden siyasete kadar, hemen her alanda varlıklarını hissettirerek Almanya’da var olma mücadelesine girişmişlerdir.

Almanya Acı Vatan

Almanya’da yaşayan Türklerin, geri dönüş nedenleri genel olarak, memleket özlemi. Bunun yanında, mesleki nedenler, ayrımcılık, ailevi nedenler ve olumsuz tecrübeler ile, özellikle gençlerin Türkiye’de daha iyi iş imkânları olduğu düşüncesiyle Türkiye’ye geri döndükleri görülüyor.

Türk işçi göçününün 60 yılı aşkın Almanya serüvenine bakılırsa, Almanya’ya gelenlerin sayısı, geri dönmüş olanlarla birlikte 6 milyonu geçmiş. Almanya sevdası yüzünden nice aileler parçalanmış, nice çocuklar yetim ve öksüz kalmış. “Almanya acı vatan” diye türküler bile yakılmış.

İster acı, ister tatlı vatan olsun, Almanya milyonlarca Türk’e yeni bir vatan olmuş. Bazen sevinerek, bazen üzülerek, bazen de savrularak; düşe kalka gelinmiş bugünlere.
60 yıl sonra bile, Türkiye’deki Türkler’e göre, adları hâlâ ‘gurbetçi’. Alman tarafına göre ise hâlâ, ‘yabancı’.
Almanya da, yerel seçim hakkı gibi, çifte vatandaşlık hakkı gibi hakları vermedi Türkler’e. Akraba ziyaretleri için vize uygulmasını bile kaldırmadı. Aile birleşimini kolaylaştırmadı, zorlaştırdı.
Özetle söyleyecek olursak, 60 yıldır burada yaşayan Türk toplumu, anayasal güvence altındaki toplum haklarının çoğunu kullanamadı.

Dresden’de Cami görüntülü sigara fabrikası

Uyanık patron, belediyenin görüntü kirliliği yasağına toslamamak için fabrikasına cami süsü vermişti

Almanya’nın Dresden kentini gezenler, Elbe Nehri etrafında kurulan bu şehirde ilginç bir cami ile karşılaşırlar. Ben de ‘cami’ dedim ama, aslında burası bir sigara fabrikasıdır.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\IMG_1474.jpg
Mihmandarımız Mustafa Küçüktekin ziyaret ettiği Dresden’de gördüklerini anlatıyor:

Uyanık iş adamı Hogo Zietz, 20’nci yüzyılın başlarında çıkarılan bir kanunla, Dresden’de, şehir merkezine ve çevresine görüntü kirliliği oluşturacak, estetikten yoksun binaların dikilmesi yasaklandığı için, Tren istasyonu yakınlarındaki arsasına gözleri tırmalamayacak bir sigara fabrika binası yapmayı planlar. Bunun için mimar Martin Hammitzsch’i görevlendiren Zietz, imal edeceği Türk tütününün kullanıldığı ‘Salem Aleikum’ sigaralarının reklamını yapacak nitelikte olması için, bacaların minare görünümünde olmasını ister.

Kubbesi, minareleri ve süslemeleriyle bir camiden ayırt edilemeyen bu ilginç bina, şimdilerde restorant, otel ve büro kompleksi olarak kullanılıyor.  Sigara fabrikası olarak inşa edilen ve halk dilinde ”Yenidze (Yenice) Tütün Camii’ olarak anılan Dresden’deki caminin kuruluş öyküsü de en az dış görünüşü kadar ilginç.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\IMG_1478.jpg
Minare görüntüsünde fabrika bacaları

İş adamı Hogo Zietz sahibi olduğu ‘Salem Aleiküm’ markalı sigara işletmelerinin tütününü, bir zamanlar Osmanlı topraklarından olan, şimdi Yunanistan- Makedonya sınırında bulunan Yenidze (yunan. Giannitsa, türk. İskeçe) bölgesinden ithal etmektedir. Mimar Hammitzsch’in; ‘Hayri beg’ isimli bir Memlük Hükümdarının türbesini model aldığı, içerden aydınlatılabilen camdan kubbesi ve minare şeklinde dizayn ettiği fabrika bacalarıyla cami görüntüsü çizen fabrika binası tasarımı Zietz’i büyüler.

Yapılanmada tarihi Barok kültürünün egemen olduğu Dresden’de kurulması düşünülen bu yabancı taslak, resmi kurumlar ve halk tarafından yadırganır. Karşılaşılan tüm engellere rağmen binanın yapımı 1907-1909 yılları arasında tamamlanır ve reklam konusunda beklentilerin çok üstünde randıman alınır.

Yenidze tütünü ve Salem sigarası, cami ambalajlı fabrika binası sayesinde, büyük bir şöhret kazanır. Mimar Hammitzsch, cami modeli verdiği sigara fabrikası projesi yüzünden, Nazi Almanyası’nın mimarlar odasından atılır. Ancak adı, sadece ilk minareli fabrikanın mimarı olarak değil, Almanya’daki ilk çok katlı (on katlı) binalardan birinin mimarı olarak da tarihe geçer.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\images.jpg Tütün Camii – Emine Karahocagil Arslaner İçerden ışıklandırılan oval kubbe halen Dresden’in gecelerini aydınlatmaya ve görenleri büyülemeye devam ediyor. İkinci dünya savaşına kadar bu kubbenin çatışında ışıklı ‘Salem Aleiküm’ yazısı yer alıyordu.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\resized_a7c90-b682b80badsiz1.png C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\images.jpg

Savaşta üçte biri hasar gören bina, 1966 yılında tamir edilmiş. 1997 yılında restorant, otel, büro amaçlı kompleks olarak yeniden düzenlenen ve hizmete açılan binada kültür ve sanat gösterileri, kitap okuma günleri de yapılıyor.

Aslında ilk ‘Gastarbeider’ler bu fabrika’ya geldi. C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\IMG_1481.jpg

Yenidze sigara fabrikası, Türkler açısından farklı bir tarihi öneme sahip. Tarihi kayıtlara göre, 1899 yılında Alman İmparatoru’nun Osmanlı ülkesinden resmen sigara uzmanları istemesi ile, İstanbul hükümeti tütün idaresinden 7 uzmanını Almanya´ya gönderir. Dresden´e gelen bu 7 kişi, devlet tarafından Prusyalıları eğitmek için gönderilen ilk uzmanlardır. Tütün, Osmanlı´da yetişecek ama, sigarayı Almanya yapacaktı. 1907 yılında Filibe’den gelen 470 Türk bu fabrikada eğitim aldı. Yenidze (Yenice) fabrikasında başlayan ilk Türk işçi göçü, giderek artmaya başladı.  Böylece Yenidze sigara fabrikası, Almanya’ya gelen ilk Türk işçilerin yerleştirildikleri iş yeri olarak da kayıtlara geçti.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\857ed8b9bd767ab259a44e5aafa5988d.jpg C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\download (1).jpg C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\download.jpg

Bu fabrikada üretilen sigara Türkiye’de Yenice adıyla tüketildi. Eski Başbakanlardan Adnan Menderes’in tiryakisi olduğu Yenice sigarasını, 27 Mayıs darbesinden sonra bağımlıları terkettiği için, bu marka zamanla hafızalardan silindi. Yenidze fabrikasının en şöhretli markası olan ‘Salem Aleiküm’u da Türk tiryakiler ‘Salem’ olarak bildiler.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\IMG_1485.jpg C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\IMG_1487.jpg

Müthiş Bir Koleksiyoncu

Sigaradan söz etmişken, sigara peketlerini tüm dünyadan toplayarak müthiş bir koleksiyon yapan Berk Güden’den de söz etmem gerekecek.
Hollanda’da Corendon Havayolları’nın müdürü olan Berk Güden, tüm dünyada Türk tütününden yapılan sigara markalarına ait kutuları yıllardır topluyor. Yüzlerce sigara kutusunu, bürosundaki iki vitrine zor sığdıran Berk Güden’in, paha biçilmez bu koleksiyonunu yakında bir müzede izleyebileceksiniz.

Dresden’e Kısa Bakış

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Dresden-River-Evening-iStock_000056399220_Large-2.jpg
Dresden ve Elbe nehri

13üncü yüzyılda Elbe nehri kıyısında kurulan Dresden, Almanya’nın doğusunda önemli
kentlerden biridir. Dresden’e sahip olduğu sanat hazinelerinden dolayı ‘Elbe Floransası’ denir. August Köprüsü, kentin yeni ve eski diye adlandırılan iki bölgesini birbirine bağlamaktadır.

Dresden, ülkemizde kültür ve sanat hazineleri ile pek fazla tanınmayan bir Alman kentidir. Dresden’de 16’ncı yüzyıldan itibaren biz Türklerle ilgili değerli sanat eserlerinin bulunması kültürümüz adına gurur vericidir.  Zamanın Saksonya kral ve saray kadınlarının Türk kıyafetleriyle sarayda dolaşmaları, Türkiye’den eşyalar getirtmeleri veya yaptırmaları, bir iş adamının fabrikasını kubbeli ve minareli bir cami şeklinde yaptırtması önemlidir. Bu fabrikaya eğitici ve işçi Türklerin gelmesi de iki toplum arasında devamlı kültür alış verişi olduğunu göstermektedir.

http://3.bp.blogspot.com/_Ub0bkq2lHec/SkKCZ0BzE_I/AAAAAAAADQs/0D2pvNTecr8/s320/DSC_0071.JPG C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Almanya-Grünes-Gewölbe-Müzesi.jpg
  Zwinger Sarayı                                                              Rezidenzschloss Müzesi

Şehirde 40’tan fazla müzesi olan Dresden’deki Zwinger Sarayı’nda birkaç müze bulunuyor. Bu müzelerden biri de Rezidenzschloss.
Rezidenzschloss’da dünyanın en değerli taşları, yeşil kasa isimli bölümde sergileniyor. Mercandan yapılmış çatal bıçak takımı, fildişi kahve takımı, kristal vazolar, midyelerden yapılmış sanat eserleri  burada duruyor. Türk eserlerinin bulunduğu bölüm de aynı binada yer alıyor.

’Türckishe Cammer’’ adlı bu sergi, Almanya’daki en kapsamlı ve en büyük Türk eserleri koleksiyonu olarak yeni salonlarda gösteriliyor.
Bu koleksiyonu Saksonya kralları 16.yüzyıldan itibaren oluşturmaya başlamış.  Eserlerin çoğu yeni yerine taşınma amacıyla onarımdan geçirilmiş.

Sergide gösterilen eserler; diplomatik armağanlar, satın alma ve Osmanlılarla yapılan savaşlarda elde edilen ganimetlerle bir araya getirilmiş koleksiyondur. Eserlerin bir kısmının Avrupa atelyelerinde üretilmesi, Türk sanatının Avrupa’ya etkisini göstermektedir. Kral Güçlü August Osmanlıya büyük ilgi ve merak duymuştur. Osmanlıya ait savaş malzemeleri ve kıyafetlerin bir kısmı da İstanbul’dan ısmarlanmıştır. Kral ve saray kadınları bu elbiselerle sarayda dolaşmışlardır.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\DoirA_zXkAAqJr8.jpg C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\IMG_20151130_144028.jpg

Kabzası mücevherli Türk kılıcı ve kını
Sergi, 16 ve 19’uncu yüzyıllar arasındaki döneme ait Osmanlı silâhları, at koşum takımları, mücevherli kılıç ve kamalar, giysiler, çadırlar, sancaklar ve başka sanat eserlerinden oluşan benzersiz, görkemli ve önemli bir koleksiyon olarak göz kamaştırmaktadır.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\turkish-chamber-tente.jpg C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\csm_20100222_SKD_TC_4940_604e0ce751.jpg

Koyu mavi renkle boyanmış duvarlar ve özel bir ışıklandırma ile ön plana çıkarılan muhteşem sanat eserleri Türk sanatının büyüsünü ortaya koymaktadır.
Koleksiyon sarayın ikinci katında 750 m2 lik bir alanda 600’den fazla sanat objesi ile 2010 Mart ayından itibaren 70 yıl aradan sonra saraydaki sergi salonunda yeni yerlerini almıştır.
Sergide koşum takımlarının sergilenmesi için gerçek büyüklüklerinde ahşaptan Arap atları kullanılmıştır. Serginin en önemli parçaları arasında 20 metre uzunluğunda, 6 metre yüksekliğinde, 8 metre genişliğindeki Osmanlı çadırı, Osmanlının ihtişamını göstermektedir,

Bir sembolik cami daha: Postdam Su Deposu

Almanya’da 300 yıl önceki esirler çağından bu yana pek çok cami yapılmıştır.
Müslümanların, ibadet yeri olarak kullanmaları için yapılan bu camilerden başka, yukarıda okuduğunuz, Dresden’deki cami görünümündeki sigara fabrikası gibi, Postdam’da da benzeri bir cami olayı gerçekleşmiştir.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\IMG_1492.jpg

Dördüncü Frederik, şehre su dağtımı yapacak bir depo inşa etmek istiyordu. Bunun için, ‘Sarayların mimarı’ olarak bilinen Ludwik’i çağırarak, ‘Bana öyle bir su deposu yapacaksın ki, bacası minare, bina da cami görünümünde olacak’ emrini verir.
O başarılı mimar Ludwik, yaptığı bu yeni eserle ününe ün katar.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\IMG_1499.jpg

Memlûk mimarisinden yararlanılarak yapılan bu depo, uzun kare minaresi, turkuaz renkli kubbesiyle ve Kuzey Afrika camilerine benzeyen yapısıyla, nehirden çektiği suyu pompalayarak tüm şehre dağıtıyor.
Bu yapının içindeki düzenek hâlâ çalışır vaziyette. Makine dairesi de müze olarak hizmet veriyor.
Su deposu olarak da hâlâ kullanılan bu yapı, ‘Postdam Camisi’ olarak ünlendi ama, hiçbir zaman cami olarak kullanılmadı.

Almanya’da Müzeler

Almanya’nın çeşitli kentlerinde Türkiye ile ilgili çok ilginç müzeler vardır.
Sizlere bu müzelerin bir bölümünü tanıtmaya çalışacağım.

Nürnberg’de Medina Müzesi

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Almanya-Nurnberg'de Turk muzesi (7).jpg C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Almanya-Nurnberg'de Turk muzesi (2).jpg
1995 yılında Cemalettin Özdemir’in inisiyatifi ile kurulan bu müzeyi mihmandarımız Mustafa Küçüktekin sizlere bilgi aktarmak için ziyaret etti.
Türk kültürünü, tarihini ve geleneklerini Almanlar’a öğretmek için kurulan Medina Müzesi, her gün yüzlerce kişi tarafından ziyaret ediliyor.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Almanya-Nurnberg'de Turk muzesi (5).jpg C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Almanya-Nurnberg'de Turk muzesi (4).jpgMüzeyi, çoğunluğu Alman askerler olmak üzere polisler ve öğrenciler ziyaret ediyor. Müdür Özdemir müzeyi yılda yaklaşık 10 bin kişinin ziyaret ettiğini ve yüzde 90’ının Türklere ve Müslümanlara karşı ön yargılarından arınmış olarak müzeden ayrıldıklarını vurguladı. Cemalettin Özdemir, 1838 yılından kalma el yazması Kuranı Kerim’in büyük ilgi gördüğünü ifade etti. Özdemir, sergilenen kıyafetlerin özelliklerini anlatarak, Türklerin Orta Asya’dan gümünüze gelen giysilerini tanıtıyor.

Schleissheim Sarayı’nda Türkiye

Münih yakınlarındaki Oberschleissheim kasabasındaki Schleissheim Sarayı’nda Türk resimleri görenleri dehşete düşürüyor. Yapımında onlarca Türk esirin yaşamını yitirdiği sarayın girişindeki korkunç Türk figürü ziyaretçilerin dikkatini çekiyor.

m-saray1.jpg m-saray5.jpg

BAVYERA Prensi I. Maximillian tarafından 1623 ‘de yaptırılan ve 1701’de   imparatorluk hesapları yapan Max  Emmanuel, yeni bir saray ile zenginleştirilen Schleissheim Sarayı’nın her yerinde Türk izlerini görmek mümkün. Sarayın girişindeki merdivenler üzerindeki meçhul Türk kafasının görünümü, ziyaretçileri adeta ürkütüyor. Türk figürü eski Avrupalıların kafasındaki Türk imajının örneklerinden biri olarak karşımıza çıkıyor.

m-saray2.20131117004219.jpg m-saray4.jpg

Sarayın özellikle zafer odasının duvarlarını süsleyen resimler ise Türklerle-Haçlı ordularının savaşlarının gösteriyor. Odanın şöminesi üzerindeki 1723’de Jacopo Amigoni’nin yaptığı dev resimde Bavyera kralı Max Emanuel’in Belgrad savaşı sonunda kabul ettiği Türk delegasyonuyla görüşmesini sergiliyor. Diğer resimlerde ise 1685 ila 1688 yılları arasında Türklerle yapılan savaşların çeşitli cephelerinden görüntüler bulunuyor. Sarayın büyük salonunun  salonun tavanında da Belgrad’ın kurtarılmasını anlatan aynı sahneleri görmek mümkün. Sarayın koridorlarındaki İsa’nın çarmıha gerilişi sonrasını gösteren bir resimde bile nedense bir Türk çizilmiş.

Max Emanuel Schleissheim’in Münih’teki sarayına bağlamak için yapılan kanal çalışmalarında onlarca Türk esirinden kullanılmış ve bunların bir çoğu inşaat sırasında yaşamını yitirmiş. O zamanlar Münih’e getirilen esirler arasında Yenişehirli Mehmet Paşa, Bursalı Ruffai Osman Paşa, İstanbullu Süleyman Paşa, Sivaslı Ali Sipahi, Bayatdağlı Hasan Efendi, Erzurumlu Sarı Mustafa Efendi, Tokatlı Felli Paşa ve Adalı Şaban Paşa bulunuyor.

Fransızları korkutan yeniçeri giysileri ve Karlsruhe Müzesi

19. yüzyılda Almanya’nın Mülhaym şehrindeki Ren nehrinin bir yakasında Almanlar, öbür yakasında da Fransızlar oturuyordu. Fransızlar, her sene nehrin Almanlardaki kısmına geçip mahsulün tümünü toplayıp götürüyorlardı. O sıralar, devlet ve millet birliğini temin edemeyen güçsüz Almanlar ise buna fazla ses çıkaramıyorlardı. Tabii her sene böyle olunca çareyi Osmanlı Sultanına durumu yazıp, imdat istemekte bulurlar. Mektupta şöyle denmektedir: “Fransızlar her sene bize zulmediyor, mahsulümüzü elimizden alıyorlar. Siz ki, dünyaya adalet dağıtan bir imparatorluğun sultanı, İslamiyetin de halifesisiniz. Bizi şu Fransız zulmünden kurtarın. Asker gönderin. Ürünlerimizi bu sene olsun toplama imkanı sağlayın.”

http://img.pozitifgazete.com/depo/mulhaym-olayi.jpg

Gelen yardım isteğini inceleyen Osmanlı padişahı, asker göndermeyi mümkün ve gerekli görmez; yalnızca asker elbisesi göndermeyi kâfi bulur ve cevabi bir mektupla beraber içi askeri elbise dolu üç çuval yollanır. Şaşkına dönen Almanlar, çuvalı alıp mektubu okurlar: “Fransızlar korkak adamlardır. Onlara yeniçeri göndermemize gerek yoktur. Yeniçerimizin kıyafetini görmeleri kâfidir. Çuval içindeki Osmanlı askerinin elbiselerini adamlarınıza giydirin. Mahsul zamanı nehrin görülecek yerlerinde dolaştırın. Karşıdan bu manzarayı gören Fransızlar için bu kâfidir.”

Bağ bahçe sahipleri hemen Osmanlı askerinin kıyafetini kapışırlar. Hasat vakti büyük bir heyecanla yeniçeri kıyafetinde, nehir kıyısında dolaşmaya başlarlar. Ertesi gün, karşıdan gelen haber, Almanların sevinç çığlıkları atmalarına sebep olur: “Osmanlılardan imdat geldiğini düşünen Fransızlar, korkudan köylerini de terk ederek iç kısımlara doğru kaçmaktalar. Mahsulünüzü rahatça toplayabilirsiniz. Zulüm sona ermiştir.”

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\640xauto.jpg C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\turkkoyu20272dq0.jpg

Bu olay, Mülhaymlıların gönüllerinde taht kurmuştur. Giydikleri yeniçeri kıyafetlerini, daha sonra Mülhaym’a bağlı Karlsruhe Müzesi’ne koyup ziyarete açarlar. Şehrin en yüksek binasına da Osmanlı bayrağı asarlar. Günümüzde, halen olayın yıl dönümünde şehirde bir karnaval düzenleyip, hadiseyi sembolik olarak kutlamaktadırlar.

Pergamon (Bergama) Müzesi

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\57fce8b267b0a922c0070857.jpg

Bergama Müzesi, klasik antik çağ koleksiyonu, islami sanatları müzesi ve yakın doğu koleskiyonundan oldukça önemli eserleri bir araya topluyor. Müzedeki en önemli eser ise Bergama’dan Berlin’e getirilen ünlü Zeus Sunağı.

Müze Antik Koleksiyon, Orta Doğu ve İslam Sanat Müzesi olmak üzere 3’e ayrılmıştır. Her yıl yaklaşık 1 milyonun üstünde kişi tarafından ziyaret etmekle birlikte Almanya’daki en çok ziyaret edilen sanat müzelerindendir.

Bergama Müzesi, İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru gerçekleşen Berlin bombardımanında ağır hasar aldı. Bu nedenle birçok sanat eseri korunaklı yerlerde saklandı, bazı büyük parçalar ise korunmak için duvarla çevrildi. 1945’te Kızıl Ordu, bir nevi savaş ganimeti olarak veya Berlin’deki yağmadan ve yangınlardan sözde kurtarmak için müze mallarını toplayarak dönemin Sovyetler Birliği’ne Leningrad’a şimdiki Saints-Peterburg götürdü. 1958’e kadar birçok eser Doğu Almanya’ya geri dönmüştür.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\c4c4392d47786d2e8f18ebc76f6982a3.jpg C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\csm_14_38d5f8b192.jpg
Museum für Völkerkunde-Etnografya Müzesi Batı Berlin

Türkiye bölümünde de Türk Halk Sanatlarına ilişkin eşyalarla Anadolu’dan derlenen davul, zurna, kaval, ut, cura, kanun, tambur, zil, dümbelek gibi müzik âletleri sergilenmektedir.

Hetjens Museum Düsseldorf - Delftware collections C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\hetjens-museum-dusseldorf-germany-EK83TX.jpg

Düsseldorf Hetjens Museum

Federal Almanya Düsseldorf şehrindeki Hetjens Müzesi, özellikle Türk ve İran seramikleri kolleksiyon lan yönünden Avrupa’nın en zengin müzeleri arasında yerini alır. Türk seramikleri bölümü, Anadolu Selçukluları devri ile başlar, Osmanlı devrine ulaşarak İznik, Kütahya ve Çanakkale çini işçiliğinden değişik örrfekler verir. Müzede sergilenen Anadolu Selçuklularına ait, (88 X 23 cm.) boyutundaki 2 parça, dikdörtgen şeklinde bir çini kitâbe’nin, Konya’da Selçuklu Sultanları Türbesindeki çinili sandukalardan birine ait olduğu, 1907 yılında müze’ye girfiiği envanter kayıtlarından anlaşılmaktadır. Mor zemin üzerine kabartma süslü yazılı bu kitâbenin Selçuklu Sultanı Alâeddin Keykubad /i n sandukasından sökülüp götürüldüğü sanılmaktadır. Kitâbe’nin diğer parçası bugün yerinde durmaktadır. Hetjens Müzesindeki İznik çinileri iki b

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\kunstmuseum dusseldorf.jpg
Kunstmuseum Düsseldorf-Kunstmuseum

Koleksiyonları arasında sergilenen ve depolarda korunan, XVII. Yüz yıllara ait birkaç parça Osmanlı derisi halısı, ayrıca, Osmanlı devri Balkan Türklerine ait deri ve bakır işleri, bazı etnoğrafik eser bulunmaktadır.

Karlsruhe Denkmaltag: Badisches Landesmuseum

Karlsruhe Badisches Landesmuseum

Salankamen Meydan Savaşı’nda yenik düşen Osmanlı ordusundan geriye kalan eşyalar, 300 yıldır Almanya’da sergileniyor. Karlsruhe şehrinde Badisches Landesmuseum’daki Osmanlı eşyaları arasında, Osmanlı Sancağı’ndan, sultan çadırına kadar birçok parça yer alıyor. Özellikle savaş aletleri müzeyi gezenlerin büyük ilgisini çekiyor. Sergide, okçulukta dünyaca ünlü Türkler’in yay tekniği ve oklarının özellikleri anlatılıyor. Okların sergilendiği bölümde, ‘Türk tekniği yaylar, okçulara çeviklik kazandırıyor ve dakikada 33 ok atabilme gücünü veriyordu’ yazısı yer alıyor.
Ayrıca birbirinden güzel eyerler ise, sergiyi gezenlere Türkler’in ata verdiği önemi anlatmaya yetiyor. Müzeyi ziyaret edenler, 300 yıl öncesinde yaşanan bir savaştan geriye kalan eşyaları izlerken, Osmanlı İmparatorluğu’nun savaş gücü ve kültürü hakkında önemli bilgilere de ulaşabiliyor.

Bavarian National Museum - Wikipedia https://theplanetsworld.com/wp-content3_6/15-top-rated-museums-and-art-galleries-in-munich-6.jpg

Münih Bayerisches Nationalmuseum (Bavyera Milli Müzesi)

Federal Almanya Bavyera eyâletinin en zengin eski eser kolleksiyonlarının muhafaza edildiği ve sergilendiği Bavyera Milli Müzesi’nin bir bölümü, Osmanlı devri silâhları ve askeri malzemelerine ayrılmıştır. Bavyera Askeri Müzesi kolleksiyonlarından meydana gelen bu bölümdeki eserler, Osmanlıların İkinci Viyana Seferi (1683) bozgunundan sonra, Türk ordusu ile savaşlara giren Bavyera dükü Maximilian ll’in Türklerden aldığı ganimetten derlenmiştir. Osmanlı (XV’li. yüzyıl) silâh ve savaş malzemesini temsil eden bu eserler arasında, sırma işlemeli atlas iki Türk çadırı ve otağı, otağ divanları, üzerleri yazılı Osmanlı sancak ve bayrakları, Osmanlı ordusuna ait süslü madeni bir kasa, kılıç, kalkan, balta ve okluklar, zırhlar, değerli taşlarla süslü tüfek ve tabancalar ile, Holbein tipinde Anadolu halı ve seccadeleri bulunmaktadır.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\download.jpg File:Exhibit - Staatliches Museum für Völkerkunde München - DSC08458.JPG - Wikimedia Commons

Staatliches Museum für Völkerkunde

Münih’teki Devlet Halk Sanatları Müzesi Osmanlı (XVII . yüzyıl) silâhları (Kılıç, yatağan, hançer, topuz, barutluk, kalkan v.s.) ile at eğeri ve üzengileri, koşum takımları, ayrıca halı ve kilimler, Anadolu dokuma işçiliği ile ilgili eserler sergilenmektedir. Müzede, Türk müziği enstrümanlarından bir grup eser vardır.

Munich City Museum - München - TracesOfWar.com

Stadtmuseum München (Münih Şehir Müzesi)

Münih’teki müzeler topluluğunun bir bölümü olan Şehir Müzesi’nde, Türk elişleri koleksiyonu sergilenmektedir. Bu kolleksiyon, Melek Celâl Lampe tarafından müzeye bağışlanmıştır. Koleksiyonda, XVIII. yüzyıldan günümüze kadar Türk elişleri (sırma ve ibrişim işleme çevre, yağlık, bohça, yazma, peşkir, yatak örtüsü, oya işleri, divân örtüleri v.s.) ile Türk dokumalarından biçilmiş ve işlenmiş kadın elbiseleri sergilenmektedir. İstanbul ve Anadolu’nun çeşitli bölgelerinden derlenen bu kolleksiyon, son devir Osmanlı halk sanatının düzenle seçilmiş bir örneği olarak önem taşır. Münih’teki Bavyera Devlet Kitaplığı (Bayerische Staatsbibliothek) Türkçe Yazmalar Bölümünde de, cilt, süsleme, yazı ve minyatür sanatı yönünden değerleri bulunan yazma kitaplar vardır.

Museum für Kunst und Gewerbe Hamburg - hamburg.de Tiled Arch, Ottoman dynasty, Mid 16th Century Iznik/Turkey glazed fritware | Museum für Kunst und Gewerbe Hamburg

Museum für Kunst und Gewerbe

Hamburg’taki Sanat ve Etnografya Müzesin’de, İslâm Seramikleri Bölümü, İran, Mezopotamya, Türkiye gibi İslâm ülkelerinden derlenen seramik eserlerle, önemli bir koleksiyonu sergilenmektedir. İslâm seramikleri arasında XVI. yüzyıl olarak tarihlenen Osmanlı devri İznik duvar çinileri, İznik çini tabakları, maşrapalar kobalt mavisi, turkuvaz ve mor renk çiçek süslemeleri ile dikkati çeker. Hamburg Sanat ve Etnografya Müzesi Doğu eserleri bölümünde ayrıca, XVI. ve XVII. yüzyıl Uşak halıları geleneksel renk ve desenleri ile Müze’nin şaheserleri arasında yerini alır.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\url.jpg File:Kapellenfenster Köln um 1340 KGM paste.JPG

Köln Kunstgewerbemuseum

Köln’deki Sanat ve Etnoğrafya Müzesi’nde Türk çini sanatından birkaç seçkin örnek bulunmakta ve sergilenmektedir. Bu örnekler arasında, İstanbul’da Piyale Paşa Camii pencere kemer dolgularına ait olduğu söylenen yarım daire biçimindeki 16 parçalık çini pano dikkati çeker. XVI. yüzyıl İznik işi bu çini panonun Paris’te Louvre Müzesi’nde, Viyana’da geleneksel Sanatlar Müzesi’nde, Doğu Berlin Pergamon Müzesi İslâm Eserleri Bölümünde, ayrıca Lizbon’da Güllenkyan Vakfı Müzesi’nde eş örnekleri bulunmaktadır. Köln-Sanat ve Etnoğrafya Müzesi’nde XVII. yüzyıl’a ait bir kaç Türk halısı sergilenmektedir.

Sankt Servatius | Messe aus St. Servatius im Live-Stream Schatzkammer St. Servatius in Siegburg - Posts | Facebook

Siegburg St. Servatius Kilisesi Hazinesi

Köln şehri yakınlarındaki küçük Siegburg şehrindeki St. Servatius Kilisesi Hazine eserleri arasında, Selçuklu devrine ait altın telli kemhadan bir kumaş parçası bulunmaktadır. Türk kumaş sanatı yönünden ünik bir eser olan bu parçanın, XIII. yüzyıl başlarında dokunduğu sanılmaktadır. Selçuklu arması olan çiftbaşlı kartal figürleri ve rumi motiflerin süslediği kumaşın, Saray için dokunduğu ihtimali akla gelmektedir. Depolarda titizlikle korunan bu kumaş parçası, 1978 yılında tarafımızdan da göriilmüş ve fotoğrafları alınmıştır.

Frankfurt Museum für Kunsthandwerk Building - e-architect C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\40x60_hali_tuccari_osman_hamdi_bey_el_yapimi_dekoru_tablo_resim_osmanli_desen_ressam_kutahya_cini_gravur.jpg

Frankfurt Museum für Kunsthandwerk

Frankfurt’taki El Sanatları Müzesi’nde sergilenen seramikler arasında, özellikle XVII. yüzyıl İznik yapısı çini tabak ve sürahiler, dikkati çeker. Müzede ayrıca birkaç parça Türk Halısı da bulunmaktadır.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Hannover Ketsmer museum.jpg C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Schloss Gottorf.jpg

DİĞER MÜZELER

Almanya’da, Türkiye ile ilgili eserlerin sergilendiği daha pek çok müze vardır. Bunlardan bazıları da şunlardır.
Hannover şehrinde Kestner Museum, Schleswig şehrinde Schloss Gottorf’ta bulunan Landesmuseum, Krefeld şehrinde Textilmuseum (Türk kumaş ve kadifeleri) ve daha başka mahalli müzeler, İslâm devri eserleri kolleksiyonlarına Osmanlı devri çini, halı, kumaş, minyatür gibi eserleri de ilâve etmişlerdir.

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Kreeld textilmuseum.jpg C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\Krefeld textilmuseum 2.jpg
Bu arada Batı Berlin, Münih, Köln gibi büyük şehirlerin kitaplıklarında (Staatsbibliothek) bulunan, İslâm Ülkeleri yazmaları arasında, tezhipli ve minyatürlü çok sayıda müzelik kitap mevcuttur.

 

Geçmişte ve günümüzde Türkiye’ye göç eden Almanlar

Çoğumuz, çoğu zaman, Almanya’daki ‘Türk işçisi’, daha doğrusu ‘Türk göçmenler’den söz ederiz. Madalyonu ters çevirip bakarsak, Türkiye’ye göç etmiş Almanlar olduğunu da görürüz. Hem de taaa 150 yıl öncesine kadar. Daha sonra da 1930 yıllardan bu yana Türkiye’ye sığınanlar var. Günümüzde de emekliliklerini Türkiye’de yaşamak isteyen Almanlar var.

Önce, 150 yıl eskiye gidelim.
Onların hikayesi bundan neredeyse 150 sene öncesine dayanıyor. Kars’ta yaşamış ve hâlâ yaşayan bir avuç Alman’ın hikayesi…

Bu köyde iyi günde kötü günde birlikte“ - Pazar
                                                  Kars’ta, Alman asıllı mutlu bir aile

93 Harbi’nden sonra Ruslar, Estonya sınırından getirdikleri Almanları Kars’a yerleştirmişler. Almanlar, burada kendilerine bir köy inşa ederek bu günlere kadar yaşamışlar. Sarı saçları, mavi gözleriyle Karslılardan hemen ayrılıyor. Geçimlerini daha çok çiftçilik ve hayvancılıkla sağlayan aileler, yüz yıllardır burada yaşadıkları için aslında Karslı bir aileden de farkları yok. Kars’ın Karacaören Köyü, bu topraklarda kurulmuş ilk ve tek Alman köyü. Köyün kurucusu August Dede, Birinci Dünya Savaşı öncesinde buraya gelmiş.

1893 yılında Ruslara esir düşmüşler. Bu nedenle de buraya gönderilmişler. Bir de bölgedeki tarımın geliştirilmesi için Kars’a yerleştirildikleri söyleniyor. Hikayenin devamında dramatik bir şey daha var. Kars’taki Almanların bir kısmı, Türkiye’den Almanya’ya işçi gönderimi sırasında kervana katılmışlar. Yani Almanlar, kendi topraklarına “Türk işçisi” olarak geri dönmüş.
Bu insanlar Kars’a bilgi birikimlerini de getirmişler ve o zaman topraklarımızda henüz bilinmeyen tarım teknolojisini de ülkemize katmışlar.

150 yıldır Kars'ta yaşayan Almanlar

O dönemlerde Karslılar tarlalarını öküzlerle sürerken, Almanlar ise melezleştirdikleri atlarla toprağı sürmeye başlamışlar. Aynı zamanda bu topraklara fennî arıcılığı ve çiçekçiliği kazandırmışlar.

1930’lu Yıllar – Türkiye’ye Gelen Almanlar

C:\Users\ILHAN\Desktop\ARALIK BULTENINE GIRECEKLER\archaeologie-hattuscha3.jpg

1930’lu ve 1940’lı yıllarda, Nasyonal Sosyalizm döneminde, Nazi rejiminin zulmüne uğrayan 80’den fazla ünlü Alman bilim adamı ve sanatçı Türkiye’ye sığındı. Ünlü profesörler ve ailelerinin yanı sıra üniversitelerden genç araştırma görevlileri ve okutmanlar da geçici olarak Türkiye’de çalışma imkânı buldu. Mimar Bruno Taut,  ünlü ekonomistler Alexander Rüstow, Gerhard Kessler ve Wilhelm Röpke Türk üniversitelerinin veya 1935 yılında Dr. Ernst Praetorius Ankara Devlet Konservatuvarının kurulmasına yardımcı oldular. O dönemin sığınmacıları, bugüne kadar devam eden genç Türk bilim adamlarının Almanya’ya yönelmesine vesile oldular. Nazi Almanya’sı tarafından vatandaşlıktan çıkarılan veya başka nedenlerle vatansız kalanların pasaportuna, “heimatlos” damgası basılıyordu. ‘Haymatloz’ kavramı kelime olarak Türk dilinde sürgünler için kullanılan eşanlamlı sözcüktür.

İstanbullu Almanlar veya Boğazlı Almanlar diye isimlendirilen İstanbul’da yerleşik olarak yaşayan Alman kökenliler, şu an üçüncü nesil sahibi olarak yaşıyorlar.

Germans and Ottomans in the First World War: A partnership of privilege - Qantara.de
                                   İstanbul’a ilk göç eden grubun başında Kaiser Wilhelm vardı

İlk gruplar Kaiser Wilhelm’le birlikte İstanbul’a gelmişler. Bu grubun birçoğu saatçiler, askerler ve endüstri ile uğraşan kişilerdi. Liman von Sanders Osmanlı komutanıdır ki, belki de bu kişilerden kamuoyu tarafından en çok bilinenidir. Birçok güzel villalar, örneğin Krupp ve Huber villası gibi, Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman etkisinin göstergesidir. Ayrıca İstanbul’da birçok Alman, Jön Türkleri desteklemişlerdir.

http://ereuter.ankara.edu.tr/wp-content/uploads/sites/821/2018/10/ernst_reuter_portraet-data.jpg

İkinci kuşak ise, Nazi Almanya‘sından kaçarak gelmişlerdi. Berlin eski belediye başkanı Ernst Reuter ve Chrysler firmasının başkanı Dieter Zetsche belki de en çok bilinen isimlerdir. Avusturyalı mimar Clemens Holzmeister de bu kişiler arasında sayılabilir. Ancak bunların dışında daha fakir Alman aileler de, Anadolu‘da yaşamlarını fakirlik içerisinde geçirmişlerdi. Bu aileler kendilerine Türkçe olarak “vatansızlar” (Almanca: Heimatlos) adını vermişlerdi. Çünkü Türk yöneticiler tarafından pasaportlarına bu ibare vurulmuştu.
Günümüzde sanayi ile uğraşan Almanlar, Türkiye‘nin sahil kesimlerinde yaşayan Almanlar veya Türklerle evlenip Türkiye’ye Yerleşen Almanlar, üçüncü kuşak olarak sayılabilir.

Günümüzde, Almanların tercihi Akdeniz sahilleri

Türkiye'den en çok konut alan ülkeler - Galeri - EkonomiTürkiye’de en çok taşınmaz satın alan yabancılar içerisinde Almanlar ilk sırada yer alıyor. Almanların en çok tercih ettiği il Antalya. Antalya’yı İstanbul ve İzmir takip ediyor.

Türkiye Çevre ve Şehircilik Bakanlığı yabancılara yapılan taşınmaz satışı ile ilgili dikkat çekici bilgiler sundu. Türkiye’nin yabancılar tarafından en çok ilgi gören noktaları ve burada alınan taşınmazların büyüklüğüne yönelik ilk verilere göre, Türkiye’deki taşınmazlara en çok ilgi gösterenlerin başında Alman vatandaşları geliyor. Buna göre Türkiye’nin yabancılar tarafından en çok ilgi gören 10 ilinde en çok taşınmazı bulunan grup Almanlar. Türkiye’nin bu 10 ilinde bir taşınmazı ya da kat mülkiyeti bulunan Alman vatandaşının sayısı 20 bini geçti. Bugün Türkiye’ye yerleşik Almanlar’ın sayısı 100 bine yaklaştı.

Bununla birlikte emeklilik döneminde özellikle Antalya, İzmir ve Muğla gibi yazlık bölgelere yerleşen Almanların deneyimleri de, Almanların birçoğunu Türkiye’de taşınmaz almaya teşvik ediyor

Almanlar Alanya'dan neden vazgeçmez? - Alanya Gündem
Bununla birlikte ilde Alman yoğunluğu dikkat çekici. Antalya’nın denize kıyısı olmayan Korkuteli ilçesinde başka hiçbir yabancı ülke vatandaşı bulunmazken Alman vatandaşlarının taşınmaz edinmesi Almanların Antalya bölgesine gösterdikleri bu ilgiyi ortaya koyuyor.

Alanya'da en çok Almanlar yaşıyorAkdeniz sahillerini mesken tutan Mutlu bir Alman ailesi

Alman vatandaşlarının Antalya’da en çok yoğunlaştıkları bölge ise Alanya. Aynı zamanda İngiliz vatandaşlarının da büyük ilgi gösterdiği Alanya’da Alman vatandaşlarının bini aşkın taşınmazı bulunuyor. Alanya’nın ardından Almanların Antalya’da en çok taşınmaz aldığı bölgelerin başında Manavgat ve Gazipaşa geliyor.
1059) YABANCILARIN MÜLK ALDIĞI 10 İL - Yeniden Ergenekon : Yeniden Ergenekon
Suriye’nin yanıbaşındaki küçük Almanya

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın açıkladığı veriler içerisinde dikkat çekici bilgiler de yer alıyor. Suriye’de yaşanan iç savaşın etkilerini ciddi şekilde hisseden sınır bölgesi Hatay’da, Lübnan vatandaşlarından sonra en çok Alman vatandaşlarının taşınmazı bulunuyor. Buna göre Alman vatandaşlarının Hatay’daki 676 adet taşınmazının toplam büyüklüğü ise 593 bin metrekare civarında.

-SON-

 

Belgesel Video Linkleri

Yukarıdaki konuları TRT’de izlemek isterseniz Youtube’da aşağıdaki linkler ile arama yapabilirsiniz:

-Dresden’de cami görnümünde sigara fabrikası:
TRT BELGESEL İZLER 4.BÖLÜM https://www.youtube.com/watch?v=g76_t40fLz0

-Berlin’de Şehitlik ve cami. Nurnberg’de Türk Müzesi
TRT BELGESEL 5. BÖLÜM https://www.youtube.com/watch?v=Z5nmVwyTILs

-Almanya’da Mehmet Akif Ersoy’un ziyaret ettiği Esir Kampı, Adlen Oteli ve müze
TRT BELGESEL 6. BÖLÜM https://www.youtube.com/watch?v=HlYdWvM0V1Q

-Almanya’da kültürümüze uygun yapılar (Scwetsingen) Cami görünümlü su deposu
TRT BELGESEL 7. BÖLÜM https://www.youtube.com/watch?v=6OKnb7qoWqA

İlhan KARAÇAY

Gazeteci / Belgeselci - Mersin 1942 doğumlu, yaşamını çok uzun yıllardır Hollanda'da sürdürüyor. Birçok gazete ve ajansta görev yaptı, TRT Belgesel kanalı için yıllar içinde birçok programa imza attı. Site: https://www.ilhankaracay.com | email: [email protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:
Etiketler:
İlhan Karaçay
  • YENİ
Bir Mektup.. Bir Tehdit… Bir İsyan…

Bir Mektup.. Bir Tehdit… Bir İsyan…

Haber Merkezi, 13 Mart 2024
Kalfatlı – Kalafatlı ve Kültürel Kimliği

Kalfatlı – Kalafatlı ve Kültürel Kimliği

Dr. Yaşar KALAFAT, 11 Mart 2024
İnegöl’de Bir Yıldız Söndü

İnegöl’de Bir Yıldız Söndü

Haber Merkezi, 11 Mart 2024
Osman, Atman, Tuman ve Vakanüvislik

Osman, Atman, Tuman ve Vakanüvislik

Ekrem Hayri PEKER, 18 Şubat 2024
Muğla Kalafatları ve Halk İnançları

Muğla Kalafatları ve Halk İnançları

Dr. Yaşar KALAFAT, 11 Şubat 2024
100 Yıllık Bir Lezzet: Hacıbaba Köfte

100 Yıllık Bir Lezzet: Hacıbaba Köfte

Ekrem Hayri PEKER, 11 Şubat 2024