Quantcast
Babaeski Semiz Ali Paşa Külliyesi – Belgesel Tarih

A.Gülçin KÜÇÜKKAYA
A.Gülçin  KÜÇÜKKAYA
Babaeski Semiz Ali Paşa Külliyesi
  • 29 Mayıs 2022 Pazar
  • +
  • -
  • A.Gülçin KÜÇÜKKAYA /

Loading

  • Prof. Dr. Ayşe Gülçin Küçükkaya (Yeditepe Üniversitesi)
  • Dr. Öğretim Üyesi Tülay Canıtez (Trakya Üniversitesi)

1.GİRİŞ

Yerleşimin ilk izleri Traklar’a kadar dayanan Babaeski ilçesi, Roma ve Bizans hâkimiyeti altında kalmış ve 1359 yılında Osmanlı toprakların katılmıştır (Kırklareli İl Yıllığı, 1967). Türklerin Avrupa’da adım adım ilerlediği 16. Yüzyılda Trakya’da ve Balkanlarda İstanbul-Belgrad arasında yaklaşık deve yüküyle 4 saatlik mesafelerde teşkilatlı külliyeler inşa edilmiştir. Bunlardan Büyükçekmece-Edirne arasında; Havsa’dan önce, Lüleburgaz menzil noktasından sonra yer alan Babaeski’de de Mimar Sinan’ın Mimarbaşı olduğu dönemde cami, medrese, hamam, kervansaray ve dükkânlardan müteşekkil bir külliye inşa edilmiştir.

Tarihsel kentler sosyolojik, politik ya da askeri nedenlerle zaman içinde çok hızlı biçimde değişime uğrayabilmekte bazen plansız bazen de yanlış imar planlarıyla farkında olunmadan kimliğini, kültürel değerlerini koruyamaz duruma gelebilmektedir.  Osmanlı İmparatorluğu’nun 16.yüzyıldaki şaşaalı döneminin Trakya’daki belgelerinden biri olan Babaeski’deki Cedid Ali Paşa’nın Vakfından Mimar Sinan’a yaptırılan cami, medrese, hamam, kervansaray ve dükkânlardan oluşan külliyesinden günümüze sadece cami ve hamam gelebilmiştir.

2.Babaeski Coğrafi Konumu ve Tarihsel Gelişim

2.1.Coğrafi Konumu

İstanbul Edirne karayolu üzerinde yer alan Babaeski[1], Kırklareli il merkezinden 35 km uzaklıkta,  41°25ˈ30 ̎ enlem ve 27°05ˈ30 ̎ boylamında ve Ergene Havzasında yer almaktadır[2].

Babaeski’nin Orta Yol ya da Via Militaris olarak bilinen Antik Roma yolu üzerinde yer alması ve dolayısıyla Orta Avrupa ve Balkanları İstanbul ve Anadolu’ya bağlayan yol üzerinde konumlanması önemini arttırmıştır. Osmanlı İmparatorluğu’nun hâkim olduğu dönemlerde bu yol üzerinde yer alan yerleşmelerde ordunun sefer sırasında ihtiyaçlarının karşılanması veya kervanların ve seyyahların ihtiyaçlarının giderilmesi amacıyla külliyeler inşa edilmiştir. Çoğu Mimar Sinan tarafından tasarlanan külliyelerden biri de Babaeski’deki Semiz Ali Paşa Külliyesi’dir (Müderrisoğlu, 1993).

2.2. Tarihsel Gelişim

Türklerin Trakya’daki hâkimiyetleri 12. yüzyılda Trakya’da egemenlik savaşları veren Trak Türklerine kadar dayanır (Akalın, 1988). Osmanlı Türklerinin Rumeli’ye geçişinden bir süre sonra Babaeski fethedilmiş, Trakya’nın fethi esnasında ise kuvvetlerin dağılım merkezi vazifesi görmüştür. Fatih’in İstanbul’u almasından sonraki strateji Osmanlı topraklarının batıda genişletilmesidir. Sultan Süleyman ve Sultan II. Selim dönemlerinde Avrupa’ya pek çok sefer düzenlemiştir[3]. Hatta bu seferlerin planları, karargâhları, ordunun karıştırılması İstanbul’da değil de Büyükkarıştıran, Lüleburgaz, Edirne gibi Trakya yerleşmelerinde tasarlanmış ve uygulanmıştır. Bu seferler sonucunda Mimar Sinan’ın mimarbaşı olduğu XVI. yüzyılda İstanbul Belgrad arasında ana stratejik bir hat ve hat üzerinde kâgir büyük mescitler, hanlar, hamamlar, kervansaraylar, hastaneler bulunan teşkilatlı menzil alanları meydana gelmiştir (Kucukkaya, 1990). Büyükçekmece, Çorlu, Büyükkarıştıran, Lüleburgaz, Babaeski, Havsa, Edirne, Svilengrad, Filibe, Belgrad gibi menzil alanları Sinan’ın şehircilik anlayışıyla yeni kullanımlara dönük, yeni biçimler ve yeni öğeleriyle ve klasik dönemin en rasyonel çözümleriyle yeniden imar edilmiştir (Kucukkaya, 1990). İstanbul-Belgrad arasında bir menzil alanı da Babaeski olup, Sadrazam Semiz Ali Paşa’nın Edirne’de yaptırdığı Ali Paşa Çarşısı dükkânlarından elde edilen gelir ile (Peremeci, 1939) kervansaray, dükkânlar, hamam, medrese ve camiden oluşan bu külliye yapılmıştır (Bkz. Ş.1,2).

Planlama aşamasında koruma alanları ve kararları ile bütünleşmiş rasyonel düzenlemelerin birçok tarihi kentimizde olduğu gibi, Babaeski ilçesi için de uzun yıllar yapılmamış olması, özellikle İstanbul-Edirne (E5) otoyolunun (Londra Asfaltı) tarihsel merkez içinden geçirilmesi, yeni yol açma-genişletme, parsel alanları düzenleme ve yapılaşma faaliyetleri kent merkezinde yer alan kültür varlıklarının zarar görmesine neden olmuştur (Bkz. Ş.1,2) Kent merkezinde yer alan sınırlı sayıdaki anıtsal yapılar ya zaman içinde duyarsız imar kararları ya da hatalı restorasyon uygulamaları sonucunda özgünlüklerini yitirmişlerdir.  Çalışma konusu olan cami, medrese ve hamamdan oluşan Cedid (Semiz) Ali Paşa Külliyesi’nden de günümüze sadece cami ve hamam gelebilmiştir (Eyice, 2009) (Ş.2).

3.Semiz Ali Paşa Külliyesi – Belgelere Göre Değerlendirme

Semiz Ali Paşa, İkinci Vezir iken 10 Temmuz 1561 (26 Şevval 968) tarihinde Birinci Vezir olmuş Kanuni Sultan Süleyman Devri sadrazamıdır (Danişmend, 1971). Dalmaçya sahillerindeki Brazza (Brac, Braca) adasından devşirilmiş olduğu bilinir (Gökbilgin, 1952). Uzun boylu heybetli bir zat olduğu için Semin, Semiz lakapları takılan Ali Paşa[4] çok zeki ve nüktedan bir zattır. Latife ve nükteleri bazı letaifnamelerde yazılmış ve bunlar halk arasında yayılmıştır (Afyoncu, 2009).

Sadrazam Semiz Ali Paşa’ya ait en eski belge Vakıflar Genel Müdürlüğü Vakfiyeler Arşivi’nde 585 nolu Vakfiye Defterinin 16.sıra no’sunda kayıtlı H.973 tarihli Arapça Ali Paşa Vakfı[5] olup Babaeski’de cami dâhil hiçbir emlakten bahsedilmemektedir. Buna karşın anlatımdan yeni bittiği anlaşılan Edirne Ali Paşa Çarşısı dükkânları yapısal özellikleri, çevresiyle ilişkisi, sınırlarını belirleyen yapılarla birlikte ayrıntılı bir şekilde anlatılmaktadır. Sinan’ın eserlerini belgeleyen kendi ağzından yazılmış risalelerde de cami ile medrese anılmakta fakat dükkânlar, kervansaray ile hamamın adları geçmemektedir (Mimar Sinan 1, 2). Bu yapıların Mimar Sinan’ın ölümünden sonraki tarihlerde ilave edilmiş olması muhtemeldir[6].

Semiz Ali Paşa’nın Edirne’deki emlakine ait bir diğer belge H.892 tarihli bir muhasebe evrakı olup “Ali Paşa’nın Babaeski’de bir camii, bunun için de bu kasabada hamam, kervansaray ve dükkânlar vardı” denmektedir (Gökbilgin, 1952).   Göbilgin’in “XV. Ve XVI. Asırlarda Edirne ve Paşa Livası/ Vakıflar-Mülkler-Mukataalar” adlı kitabında 827 nolu dipnotundaki[7] bilgilere göre kervansaray, hamam için cedid (yeni) sözcüğü tekrar tekrar kullanılmakta ve akarları toplamakla yükümlü Kasım Bey tarafından yaptırıldığı açıklanmaktadır[8].

XVIII. yüzyılda yaşamış ünlü seyyah Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde, “…Evvela şehrin doğu tarafında su kenarında Ali Paşa Camii, yapanı Süleyman Han Vezirlerinden Semiz Ali Paşa adıyla meşhur tedbirli bir vezirmiş, bu şehir içinde bir cami yaptırmış ki güya selatin camiidir. Hemen İstanbul’daki Topkapı içinde Ahmet Paşa Camii’ne benzer. Ama ondan aydınlık, süslü, mükemmel bir camidir. Medrese imaret, hanlar, dükkânlar hep bu Ali Paşa’nın hayrıdır.” demiş, ayrıca kasabada bir de hamam olduğundan bahsetmiştir.

H.1126 tarihli Baba-yı Atik Kadısı’na yazılmış, caminin ve hamamın onarılması gerektiğini belirten bir hükümden[9] hamamın camiden 25 gün önce bittiği anlaşılmaktadır (Erdoğan 1978). Bu bilgilere göre; Semiz Ali Paşa 1565 (H.972) de ölümünden sonra (H.976) da Edirne Ali Paşa Çarşısı tamamlanmış (Ahmet Badi Efendi, 1914) ve dükkânlardan elde edilen gelirle (Peremeci,  1939) kiraları toplamakla yükümlü Kasım Bey tarafından Mimar Sinan’a cami, medrese, kervansaray, hamam ve dükkânlardan müteşekkil bir küçük külliye daha Babaeski’de (H.982) 1575 tarihinde, Semiz Ali Paşa’nın ölümünden (1565) 10 yıl sonra yaptırılmış olmalıdır. Kaynak zikredilmeden belirtilen 1555, 1561 (Tuncel, 1974) gibi muhtelif tarihler caminin esas inşa tarihi değildir. 1574 ve 1577 arasındaki masraflarını kaydeden inşaat defterinde o yıllarda da inşaatın devam ettiğini ifade edilmekte olup,  15 Eylül 1585’te mütevelliye gönderilen bir fermandan, caminin önündeki son cemaat yerinin ve avlunun henüz tamamlanmadığı ve bu tarihte inşaat halinde olduğu anlaşılmaktadır (Necipoğlu, 2013).

Trakya’nın XIX. yüzyıl boyunca yaşadığı istilâlar ve tahribat sonunda bu büyük külliyenin medrese, kervansaray ve dükkânları (arasta) hiçbir iz kalmayacak surette ortadan kalkmıştır (Eyice, 2009).  Balkan Savaşı’nda da cami büyük ölçüde zarar görmesine, hatta minaresinin yıktırılmasına rağmen sonraları tamir edilmiş ve tarihi kaynaklarda adı geçen Külliye yapılarından günümüze sadece cami ve hamam gelebilmiştir (Eyice, 2009).

3.1. Cami

Cami ile ilgili esaslı belgeler Mimar Sinan’ın Şair Sai’ye hikâye ettiği risalelerdir.   “Tuhfetü’l Mi’marin’de; “Camii Şerif-i Ali Paşa Veziria’zam der Babaeskisi” ibaresi (Mimar Sinan 1), Tezkiretü’l Ebniye’de  ise;  “Merhum Ali Paşa Camii” ibaresi ile (Mimar Sinan 2), kayıtlara geçmiş olan cami için Ahmet Badi Efendi (M.1312) de hazırladığı çalışmasında “H.1308’de vakfı envalinden ve ianat-ı ahaliden terakün eden akçe ile mükemmel bir tamir geçirmiştir.” demekte ayrıca haziresinde Şeyh Mahmut Şuhuri adlı bir zatın gömülü olduğunu fakat bu zatın kişiliği hakkında bir bilgi bulamadığını belirtmektedir. Bu bilgilere göre caminin kıble tarafında bir haziresi olmalıdır. Fakat hazire günümüzde mevcut değildir.

Caminin Duvarla çevrili bahçe avlusunun ortasında on iki kenarlı bir şadırvan yer alır. Çift revaklı son cemaat mahallinden camiye girilir (Ş.3, 4). İç revak, altı sütun ile taşınmakta olup ortada aynalı tonoz, yanlarda ise ikişer kubbe ile örtülüdür. Dış revak ise ahşap çatılı olup, kuzey yönünde altı sütun ile taşınırken yanlarda (doğu ve batı yönlerinde) ayaklar ile taşınmaktadır[11](R.1-5).

Cami harimine iki yanı mihrabiyeli mermer bir cümle kapısından girilir (R.6). Enine gelişmiş harim mihrap kısmında dışa taşma gösterir ve bu kısmın üstü yarım kubbe örtülü olup (Ş.3,4) harim mekânına hâkim olan ana kubbe, iki yanda 2 şerden dört yarım kubbe olmak üzere 5 yarım kubbe ile mekân genişletilmiştir. Taşıyıcı duvar pâyeleri arasında kalan ara mekânlara, sütunlara oturan mahfiller yerleştirilmiştir[12].

Camiin orijinal inşaat kitabesi olmayıp, batı portali üzerindeki tamir kitabesinden 1832 (H.1248) de esaslı bir restorasyon geçirdiği anlaşılmaktadır. Kitabesi şöyledir (R7);

Şehinşah, ibâdet-pîşe hân Mahmud hayr a’mâl
O, hami-i şeriat âlemin emn ü emânıdır
Değil Hazreti Peygamber ve Zıll-ı Cenâb-ı Hak
Cihânın Padişâhı mehdi-i sahib-i zamanıdır.

Ali Paşanın etdi ma’bedin ta’mir gördüğün
Senây-ı cûdu hayr herkesin vird-i zebanıdır.

Salât-ı hamse de ol şâh-ı devrâna duâ kıl kim
Bu din ve devlet ve mülkün medâr-ı fahr-ı şânıdır.

Sipihr tâkına ‘aynı şüreyyâ oldı târihim
Bu dil-cu câmiin muhyisi Han Mahmud şânidir.
-1248-

Avlunun kuzeybatı köşesinde yer alan minaresi 1911-1912’deki Bulgar istilası sırasında yıkılmış ve 1934’te yeniden inşa edilmiştir (R.10).

Camide Edirne Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından 1986-1988 tarihleri arasında da restorasyon çalışmaları gerçekleştirilmiştir.  Bu dönemde, dışta taş duvar temizleme, derz yenileme, raspa etme, kaplama işleri, kubbe etrafının horasan harçla sıvanması ve pencere dışlıklarının yenilemesi,  içeride alçı müzeyyen içlikler kalem işleri, taş işleri taş ve mermer temizliği yapılmıştır (R.14-30).

Cami içinde yapılan kalem işleri restorasyonu 1980’li yıllarda Edirne Selimiye Camii’nde çalışmış kalemkarlara ve bu restorasyonda izlenen yolu takip ederek yaptırılmış olup, burada da mevcut son dönem kalem işi süslemeler (R.8-9, 11-12) sökülerek, analizlerle yer yer bulunmuş alt katman klasik dönem kalem işi dekorasyon ihya edilmeye çalışılmıştır[13]. Esasen sağlam bölgelerin ve klasik dekorasyonun tespiti için yapılan analizlerde Abdülhamid ve II. Mahmut dönemlerine ait olduğu düşünülen (Eyice, 2009)  iki farklı Barok dekorasyon daha mevcuttur. Fakat bu restorasyonlar  sırasında mevcut Barok süslemeler ya tamamen yok edilmiş ya da beyaz zemin altına gizlenmiştir[14].

Babaeski Semiz Ali Paşa Cami kalem işi restorasyonlarında (1980’ler) kubbelerde kesin ve belirgin röprodüksiyonlarla orijinal klasik dekorasyonun tekrarı ile bir bütünlemeye gidilmesi camiin genel iç dekorasyonuna kazandırdığı uygunluk açısından oldukça olumludur (R13-14). Fakat restorasyonda amaç tarihi belge değeri taşıyan özgün bütün malzeme ve teknikleri geleceğe ulaştırmaktır (Kucukkaya,1992). Eskiyi gösteren belgelerin ortaya çıkarılması çok hassas bilgi ve denemelerle elde edilen yöntem ve malzemeler kullanılarak yapılmalıdır.

2003 yılında uygulanan restorasyon çalışmalarında ise son cemaat mahalli ahşap konstrüksiyonunun tamir ve tahkimi yapılarak camide bozulan tüm kurşun kaplamalar yenilenmiştir (EVBMA)  (R.15-16). 2018’de yerinde yapılan incelemede; özellikle çevre zemin kotunun kısmen yükselmesi sonucu zeminden gelen kılcal yollardan yükselen (capillarity)  suyun etkisiyle yosunlaşma, kararma, liken oluşumu görülmektedir. Duvar yüzeylerinde yer yer çimento malzeme kullanımının neden olduğu, kılcal çatlaklar, kuzey beden duvarında sıva kabarma ve dökülmeleri görülmüştür (R. 17-18-19).

3.2. Medrese

Mimar Sinan’ın Tuhfetü’l Mi’marin’de “Medrese-i Ali Paşa Der Babaeskisi” ve Tezkiret’ül Ebniye’de “Babaeski’de Merhum Ali Paşa Medresesi” olarak tanımladığı Babaeski’deki Semiz Ali Paşa medresesi bugün mevcut değildir.

Medresenin niteliklerine açıklık getiren bilgilerden en önemlisi: Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde Babaeski’de camiden bahsederken vurguladığı Topkapı’daki Ahmet Paşa Camii ile benzerliği (Şekil 5-9), ikinci önemli bilgi ise avlu girişi ve avlu duvarı-cami mekânı bağlantı noktalarındaki mevcut duvarlar üzerindeki medreseye ait olması muhtemel pek çok kalıntının olmasıdır (R.20-22)

Evliya Çelebi’nin bahsettiği Topkapı Kara Ahmet Paşa Cami ve çevresindeki medrese odalarına mimari pozisyon ve işleyişini ve hatta işçiliklerini karşılaştırmalı analize tabi tuttuğumuzda (Şekil 5-8) her iki yapının cami harimlerinin birbirlerinin benzeri olduğu, medrese odalarının da Babaeski’de aynı konumda cami avlusu etrafında yer alabileceği ihtimalinin değerlendirilmesiyle restitüsyon projesinin tasarlanması mümkündür (Şekil 6).

Şekil 8abc. Eskiye ait izler taşıyan bugünkü Cami Avlusu esas girişinin Medresenin ana dersliği olması ihtimali iç ve dış cephe rölöveleri ile irdelenmektedir (TÜMFRA, 1986).

 Ayrıca; Cami giriş avlusu etrafındaki duvar dokusu incelendiğinde (Resim 16, 20-22) çeşitli müdahalelerle özgün niteliklerini kaybetmiş bir duvar kalıntısı olması, iç ve dış duvar dokusunun farklı karakterlerde oluşuyla yenilenmiş olması ihtimalinin kuvvetli olduğu, mevcut pencerelerinde medreseye ait kapılar olabileceğidir. Burada olması muhtemel “revaklı bir medrese” ihtimalini destekleyen avlu girişindeki yapı kalıntıları irdelendiğinde (Ş. 7, 8abc, R. 20-21); kapı dışta kaş (Bkz Rölöve, Ş.8a), ve içte basık kemerli (Ş.8c)  olup ayrıca sağında üç basamağı mevcut bir merdiven mekânı kalıntısı (Ş.8.bc) solunda ise simetrik bir niş bulunmaktadır. Merdiven mekânı üst katta bir kitaplık katının (Tuncel, 1974) ya da bir dersliğin girişi ya da iki katlı bir ana giriş kapısını düşündürmektedir[15].  Ayrıca bu kısmın iç yüzünde muhtemel revaklara ait kemer izleri de mevcuttur. Cami avlusu etrafında revaklı avlusu olan medrese odaları ve de girişin olduğu yerde de 2 katlı bir medrese dersliği olabileceği düşünülebilir (Bkz. Ş.8c, 9, 10).

Şekil 9. Babaeski Camii ve Avlusu Boyuna Kesit Rölövesi (TÜMFRA, 1986)

3.3. Hamam

Kültür Bakanlığı, Kırklareli Kültür Varlıkları Envanterinde 39-02-719 no ile kayıtlı,  Babaeski Hacı Hasan Mahallesi, 73 Ada, 3 Parselde kain, Fatih Camii karşısında yer aldığı için “Fatih Hamamı” olarak da bilinen hamamın; (H.1126) tarihi belgeye göre Semiz Ali Paşa vakfı geliri ile yaptırılmış olduğu ve inşasının camiden 25 gün önce bittiği anlaşılmaktadır[16]. 1989 da VGM tarafından esaslı restorasyon geçirmiştir.

Şekil 12. Kırklareli Kültür Varlıkları Envanterinde yer alan parsel durumu(www.kirklarelienvanteri.gov.tr)

E5 yolu üzerinde Fatih Camii karşısında yer alan Semiz Ali Paşa hamamına Fatih Caddesi üzerindeki XIX.yy yapısı oryantalist yaşmaklı ana kapıdan girilir (Şekil 14, R.23).

Kadınların kullanımına açıldığı günlerde kullanılmak üzere Hamam Sokağa bakan doğu cephesinde ikinci bir giriş sonradan açılmıştır. İki katlı soyunma mahalli (camekân) klasik özelliklerini yitirmiş geç dönem yapısıdır (Bkz. Ş.14-15). Üzeri muhtemelen önceleri kubbeli olan bu soğukluk mahallinin de Balkan Savaşları sonrası değişime uğramış olması ve düz çatı ile örtülmüş olması muhtemeldir (R.25 ve Ş.16.Restitüsyon Projesi).

Yapının soğukluk kısmından sonra ılıklık, üç ayrı mekândan oluşmaktadır. Ortadaki en geniş mekân geçiş holü niteliğinde olup 13 adet tepe ışıklığı olan aynalı bir tonozla örtülüdür[17]. İki yanlarda bulunan tuvalet ve usturalık mekânlarının üst örtüleri farklı düzenlemelerde olup mekân ölçüleri farklıdır (Ş. 13). Hamamın üçüncü ve en sıcak bölümü, Arapçada “Harara”(Aru, 1949) adı verilen iç hamam (sıcaklık), köşelerde dört adet özel yıkanma hücreleri (halvetler) ile aralarında tonozlu umumi yıkanma eyvanlarından oluşur. Halvetler ve eyvanlarda 20 cm yüksekliğinde çepeçevre dönen mermer seki üzerinde sıcak-soğuk su tesisatı olan mermer kurnalar vardır. Ana kubbenin tam altında yer alan göbek taşı tek bir tepe ışıklığı ile aydınlanmaktadır. (Bkz. Kesit Rölöve ve Restitüsyon Projeleri). Külhan hamamın ısıtma merkezidir. Yaklaşık 1.5 m çapındaki kesme taş örgülü külhan ocağında yakılan odunlar bir taraftan sıcak su kazanını ısıttığı gibi çevresindeki taş kasnak üzerinde bırakılan deliklerden geçen alev ve duman cehennemlik adı verilen döşeme altındaki boşluklarda dolaşarak döşemeyi duvarlarda bırakılan kanallarda dolaşarak duvarları ısıtır ve yine tütekliklerden dışarı çıkar. Külhan önündeki baca ise kapak açıldığında dışarı vuran dumanın çekilmesini temin içindir (Bkz. Ş. 13, 18-19). Külhanın bulunduğu kısmın üzeri sıcak ve soğuk su depolarıdır.

Günümüzde Edirne Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından şahsa kiralanmış olup aktif olarak kullanımına devam etmektedir. 2018 yılında hamamda yapılan incelemeler göre, işletmeci tarafından yapılan bilinçsiz fiziki müdahaleler sonucu yapının büyük zarar görmüş olduğu gözlemlenmiştir. Ilıklık mekânı solunda yer alan hücre şok havuzuna dönüştürülmüş ve eklenen merdivenle çıkış sağlanmış (R.26), ayrıca yine ılıklık mekânına eklenen kalorifer petekleri duvara zarar vererek asılmıştır (R.27). Hamamın ılıklık ve sıcaklık mekânlarında sonradan yapılan sıcak ve soğuk su tesisatları (R.28) yapıya zarar verdiği gibi görsel kirlilik de oluşturmaktadır. Yapıda yeni sıvanın uyumsuzluğuna bağlı yoğun nem problemi (koku) gözlenmektedir.

Sol yan cephede bulunan duvar kalıntıları (R.25) ve Kültür Bakanlığı, Kırklareli Kültür Varlıkları Envanterinde 39-02-719 no ile kayıtta bulunan palan ve sokak dokusuna bakıldığında yapının kadın-erkek hamamları olan bir çifte hamam olabileceği anlaşılır (Ş.20). Savaşlar, depremler,  yol genişletme çalışmaları ve başka nedenlerle yapını bir kısmı yıkılmış olmalıdır.

3.4. Kervansaray ve Dükkânlar

Semiz Ali Paşa’nın Edirne’deki emlakine ait bir belgede[18] “Ali Paşa’nın Babaeski’de bir camii, bunun için de bu kasabada hamam, kervansaray ve dükkânlar vardı” denmekte,  827 nolu dipnotundaki[19] bilgilerine göre; dükkânların var olduğu ve yeni bir de kervansaray yapıldığı anlaşılmaktadır. Kervansaray günümüze gelememiş olsa da bugün mülkiyeti şahıs elinde olan Cami ve Hamam arasında, Fatih Caddesi üzerindeki çarşı aksındaki (Şekil 3) dükkânların bir zamanlar Ali Paşa Vakfına ait olması ve bu güne gelene kadar yol genişletme, yenileme vb. nedenler ile özgün nitelikleri kaybetmiş olmaları muhtemeldir.

SONUÇ

Semiz Ali Paşa Külliyesi, İstanbul-Edirne yolu üzerinde, Lüleburgaz ile Havsa arasında küçük bir menzil olan Babaeski’de yer alır. Külliye kervansaray, dükkanlar, medrese, cami ve hamamdan ibaret olup, Trakya’nın yaşadığı istilalar ve tahribatlar ile, zaman içerisindeki yanlış kullanımlar, bilinçsiz müdahaleler, imar hareketleri vb sonucu günümüze sadece cami ve hamam gelebilmiştir.

Etrafı duvarlarla çevrili şadırvanlı avlu ve çifte revaklı son cemaat mahallinden girilen cami çeşitli dönemlerde restorasyon geçirmiş fakat yapı bütüncül olarak ele alınmamış, yapılan müdahaleler genel olarak kalem işi, taş duvar temizliği ve derz onarımı niteliğinde olmuştur. Nitekim kaynaklardan varlığını bildiğimiz ve cami şadırvanlı avlu etrafındaki duvar kalıntıları irdelendiğinde medresenin izlerine ulaşmak mümkündür.

Külliyenin bir parçası olan ve özünde çifte hamam olan yapının özellikle imar faaliyetleri ve bilinçsiz müdahaleler sonucunda günümüze erkekler kısmı gelebilmiştir. Erkekler kısmı, mevcut durumuyla özgün dış görünümünü kaybetmiş olmasına rağmen sıcaklık kısmı kütle hareketi, buradaki proporsiyon ve iç mimari öğelerinin form ve işçilik olarak özgün niteliklerini kısmen korumuş olmaları hamamın tarihsel niteliğini olabildiğince koruduğuna dair belgelerdir. 1989 yılı restorasyonu sağ yan cephede gizlenmiş olan çifte hamamın açığa çıkmasını sağlamış önemli bir çalışmadır.

Semiz Ali Paşa Külliyesi yapılarının mevcut özgün niteliklerini korumak, gelecek nesillere tüm değerleriyle intikal ettirmek yapının bütüncül belgelerinin bozulmadan korunmasıyla olur. Venedik Tüzüğü 2.maddesinde “Anıtların korunması ve onarımı için, mimari mirasın incelenmesine ve korunmasına yardımcı olabilecek bütün bilim ve tekniklerden yararlanılmalıdır” denilmektedir. Yapılacak restorasyon çalışmalarında salt cami onarımı değil Gelişmiş teknikler (non-destructive-yapıyı bozmadan) kullanılarak, cami avlusunda yer alması muhtemel mekanların, medresenin kervansarayın ve dükkanların toprak altında kalmış olan kalıntıları, ya da mevcut duvarlardaki dönemsel ilavelerin analizleri yapılabilir ve doğru restitüsyon projeleriyle doğru restorasyon projeleri üretilebilir.

 

Kaynaklar

  • Afyoncu Erhan, “Semiz Ali Paşa”, İslam Ansiklopedisi, cilt: 36; sayfa: 496, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi Yayını, İstanbul, 2009. http://www.islamansiklopedisi.info/dia/ayrmetin.php?idno=360496
  • Ahmet Bâdi Efendi; Riyaz-i Belde-i Edirne, Cl-II-III, Edime, 1932.
  • Allahverdi, Reyhan Şahin,  “Semiz Ali Paşa’ya Ait Bir Vakfiye Ve Sınırnâme”, SOSYAL ve Liberal Bilimlerde Yeni Yönelimler, (Ed. Hasan Babacan, Sevilay Öner, s. 567-600, Ankara, 2016.
  • Andreasyan Hrand D., Polonyalı Simeon’un Seyahatnamesi (1608-1619), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, No:1073, İstanbul, 1964
  • Aru, Kemal Ahmet, Türk Hamamları Etüdü, İ.T.Ü. Yayını, İstanbul, 1949.
  • Aslanapa, Oktay, Osmanlı Devri Mimarisi, İstanbul, 1986.
  • Akalın Şükrü, Ebu’l Hayr-ı Rumi, Saltuk-Name, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 809, Ankara, 1988.
  • Babaeski Belediyesi Web Sitesi, “Tarihi Babaeski’ de Bulunan Tarihi Eserler” –Hamam, http://www.babaeski-bld.gov.tr/WebSite/Display.aspx?ContentID=51
  • Cedid Ali Paşa Vakfiyesi; 585 numaralı Vakfiye Defterinden 16. Sayla; Cemazilahire 973 tarihli Arapça Vakfiyesinin ayet ve hadis ve dua cümleleri hariç Yeni Defter No 1961, S.441-452 deki Türkçe tercümesinden.
  • Danişmend, İsmail Hami, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, C.2, İstanbul, 1971.
  • Erdoğan, M. Osmanlı Devrinde Trakya Abidelerinde Yapılan İmar Çalışmaları, Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Dergisi, C.6-7, İstanbul 1978, s.122-188.
  • Evliya Çetebi, Seyahatname, C.I-X, İstanbul, 1938 (H.1314); Yayınlayan Mehmet Zillioglu, C l-12, İstanbul, 1970.
  • (E.V.B.M.A) Edirne Vakıflar Bölge Müdürlüğü Arşivi
  • Eyice Semavi, “Ali Paşa Camii Babaeski’de XVI. yüzyıla ait cami”, İslam Ansiklopedisi, cilt: 36; sayfa:427, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi Yayını, İstanbul, 2009, http://www.islamansiklopedisi.info/dia/pdf/c02/c020419.pdf
  • Gökbilgin, M. Tayyib, XV., XVI. Asırda Edirne ve Paşa Livası Vakıflar-Mülkler-Mukataalar, İstanbul Üniversitesi Yayını, No: 508, İstanbul 1952, s.486-519.
  • Karaçam, N., Bütün Yönleriyle Kırklareli ve ilçeleri, Yaylacık Matbaası, 1970, İstanbul, s.225
  • Kırklareli İl Yıllığı 1967
  • Küçükkaya, Ayşe Gülçin,“Mimar Sinan Dönemi Edirne-Belgrad Arası Menzil Yapıları Hakkında Bir Deneme”, Vakıflar Dergisi, XXI, 183-254, Ankara, 1990.
  • Küçükkaya, Ayşe Gülçin,“Revival Clasic Restorasyon Anlayışı ile Kalem İşi Restorasyonunda Yitirdiklerimiz, Eski Cami”, Mimarlık, 92/2,s.56-60.
  • Kültür Bakanlığı(1), “Babaeski Cedid (Semiz) Ali Paşa Camii”, Kırklareli Kültür Varlıkları Envanteri, Envanter No; 39-02-726, http://www.kirklarelienvanteri.gov.tr/anitlar.php?id=222
  • Kültür Bakanlığı(2), “Babaeski Özel İdare Binası”, Kırklareli Kültür Varlıkları Envanteri, Envanter No; 39-02-724, http://www.kirklarelienvanteri.gov.tr/anitlar.php?id=184
  • Kültür Bakanlığı(3), “Babaeski Merkez Konak”, Kırklareli Kültür Varlıkları Envanteri, Envanter No; 39-02-725, http://www.kirklarelienvanteri.gov.tr/anitlar.php?id=199
  • Kültür Bakanlığı(4), “Babaeski Osmanlı (Fatih) Hamamı”, Kırklareli Kültür Varlıkları Envanteri, Envanter No; 39-02-719
  • Mehmed Süreyya (Haz. Nuri Akbayar), “Semiz Ali Paşa”, 1845-1909; Sicill-i Osmani, C.III, s. 499, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul, 1996
  • Mimar Sinan (1), “Tuhfetü’l Mi’marin” Mimar Sinan’ın Hayatı ve Eserleri (Mimar Sinan’ın Hayatı ve Eserlerine Dair Metinler), Çeviren Rıfkı Melül Meriç, Türk Tarih Kurumu Yayını, Seri No 1, Ankara, 1965, s.15-55.
  • Mimar Sinan (2), “Tezkiretü’l Ebniye” Mimar Sinan’ın Hayatı ve Eserleri (Mimar Sinan’ın Hayatı ve Eserlerine Dair Metinler) Çeviren Rıfkı Melül Meriç, Türk Tarih Kurumu Yayını, Seri No 1, Ankara, 1965, s.56-129.
  • Müderrisoğlu, M.F.; 16.Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda İnşa Edilen Menzil Külliyeleri, Hacettepe Üniversitesi Sosyal bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Doktora Tezi, 1993, Ankara.
  • Necipoğlu, Gülru, Sinan Çağı Osmanlı İmparatorluğu’nda Mimari Kültür, Çev.Gül Çağalı Güven,  İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları 440, İstanbul, 2013
  • Özön, Mustafa Nihat, Büyük Osmanlıca Türkçe Sözlük, İstanbul, 1965.
  • Peremeci, Osman Nuri, Edirne Tarihi, Edirne Eski Eserleri Sevenler Kurumu Yayınlarından, Sayı 6. İstanbul, 1939.
  • Salname (1892), Babaeski Belediyesi Web sitesi, http://www.babaeski-bld.gov.tr/WebSite/Display.aspx?ContentID=46
  • Tuğlacı, Pars, Osmanlı Şehirleri, Milliyet Yayınları, İstanbul, 1985.
  • Tuncel, Mehmet, Babaeski, Kırklareli, Tekirdağ Camileri, Ankara, 1974.
  • (TÜMFRA) Trakya Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi Restorasyon ABD Arşivi

DİPNOTLAR

[1]Babaeski” adının menşei hakkında çeşitli kaynaklarda farklı bilgiler yer almaktadır. Evliya Çelebi’ye göre (1970), XIII.yy da Türklerin Trakya’da egemen olmalarında büyük emeği geçmiş, Alp Erenlerden Sarı Saltuk Bey’in (Akalın, 1988) gömüldüğü yer olduğu için, Badi Efendi’ye göre (1312) Fatih Camii Haziresi’nde gömülü Ahmet Baba’dan dolayı, Kırklareli İl Yıllığı’na göre (1967) Balaban Bey adlı bir zata bağlı olarak Baba-yı Atik olarak adlandırılan ilçe ile ilgili bir başka bilgi ise; Babaeski’nin ilk fetih yıllarında bir akıncı komutanına arpalık olarak verildiği, bu akıncı beyinin de Anadolu’dan Rumeli’nin fethine katılan Ahilerden olduğudur. Ahiler Anadolu’da Selçuklu Devleti’nin yıkılması üzerine yeni bir düzen kurmak için örgütlenmiştir. Babaeski’nin fethinden sonra burası bir Ahi Baba’nın yönetimine verilmiş ve kendisinden fethedilen yerlerde devlet örgütünü sağlam bir şekilde kurması istenmiştir. Bu işi çabuk yapıp bitirdiğinden dolayı da Baba-Atik veya Baba-yı Atik denmiştir (Karaçam, 1970). “Atik” sözcüğünün Osmanlıcada “ıtk” tan gelen “eski” anlamında (Özön, 1965) kullanıldığı da değerlendirilirse, Baba-yı Atik olarak kadı hükümlerinde adı geçen bu tarihi merkez, harf inkılabı ile “Babaeski” adını almış olmalıdır.

[2] Edirne Valilerinden Hacı Ahmet İzzet Paşa’nın isteği üzerine hazırlanarak, Edirne Vilayet Matbaasında basılmış olan 1892 yılı Edirne Salnamesi, daha önce çıkmış olan salnamelerden farklı olarak, tarihi bilgiler ile birlikte önemli bilgiler de içermektedir. Edirne Vilayeti ve buna bağlı sancak ve kazaların geniş olarak anlatıldığı bu Salnamede Baba-eski ile ilgili olarak şunlar yazılıdır (Salname, 1892):“İstanbul demiryolu üzerinde, Lüleburgaz, Uzunköprü, Havsa, Hayrabolu, Kırkkilise kazalarıyla çevrili, Kırkkilise’nin 30 km. güneyinde, Edirne’nin 50 km. güneydoğusunda Ergeneye akan büyük derenin batı kenarında ve demiryolunun 10 km. kuzeyinde bulunmaktadır.”

[3] Andreasyan, “Polonyalı Simeon’un Seyahatnamesi” adlı eserinde “İstanbul’dan Venedik’e uzanan muhteşem yol” olarak betimlemektedir (1964)

[4] Ali Paşa Enderun’daki eğitimini tamamladıktan sonra ilk olarak rikâb ağalığı, sonra miralem (1545) ve yeniçeri ağalığına (1546), daha sonra Rumeli Beylerbeyliği (1550) ve akabinde vezaretle Mısır Beylerbeyliğine tayin edilmiş (1552-1553) ve 1561 yılında Rüstem Paşa’nın vefatından sonra Veziriazamlık görevine getirilmiştir(Danişmend, 1971). Semiz Ali Paşa sadarete geçer geçmez o zamana kadar iyi yolda yürümeyen Avusturya ile sulh müzakerelerine önem vermiş ve müzakerelerde, hadiseleri kendi lehine kullanmak ve onlardan istifade etmek suretiyle büyük kabiliyet göstererek, Avusturya Elçisi Busbecq ile sadaretin ilk senelerinde sekiz senelik bir anlaşma akdine muvaffak olmuştur (Danişmend, 1971). 1565 yılında vefat ettiğinde Eyüp Sultan’da bulunan türbesine defnedilmiştir (Allahverdi, 2016).

[5] Vakıflar Genel Müdürlüğü, Vakfiyeler Arşivi, 585 nolu Vakfiye Defterinin 16. Sayfa ve 16. sıra numarasında Ali Paşa  İbni Hüseyin’e ait availi cemazilahire 973 tarihli Arapça Vakfiyesinin ayet hadis ve dua cümleleri hariç Yeni Defter No 1961, sayfa 441-452 deki Türkçe Tercümesinden istifade edilmiştir. Asıl vakfiyenin başladığı varakta hemen üst kısımda siyakat yazısıyla vakfiyenin içeriğine dair bir açıklama ile deftere kaydedildiği tarih yer almaktadır. Buna göre vakfiyenin sureti deftere 10 Zilkade 1287/1 Şubat 1871’de kaydedilmiştir. Arapça hazırlanan vakfiyenin tarihi evâil-i cemaziyel âhir 973/Aralık 1565-Ocak 1566’dir. Vakfiye azatlı kölesinin oğlu Muhammed Mustafa b. Abdülmennan’ında bulunduğu şahitler huzurunda düzenlenmiş, bu kişi mütevelli olarak tayin edilmiştir (Allahverdi, 2016).

Vakfiyede vakıf eserleri ve bulundukları mahaller ve hudutları belirtildikten sonra Osmanlı coğrafyasının çeşitli yerlerinde bulunan vakıflardaki vazifelilere tahsis edilen ücretler tayin edilmiştir. Daha sonra vâkıfın vakıflarla ilgili şartlarına yer verilmiştir. Çiftliklerdeki tarlaların nasıl ekilip biçileceğinden, hasadın toplanıp, ambarlanması, kölelerin çalışma şartları ve çiftlik hayvanlarının bakımına kadar ayrıntılı olarak düzenlenmiştir (Allahverdi, 2016).“Baba[eski] kasabasında inşa edilen medrese ve camiin ihtiyacı olan hasır, kandil yağı, süpürge ihtiyaç oldukça alınır, bakım ve tamiri yapılır.” (Allahverdi, 2016). Bilgisi de yer almaktadır.

[6] 1569 da (Aslanapa, 1986) 211 dükkandan oluşmuş Edirne Cedid Ali Paşa Camii akarlarıyla  H.982(1574) de (Kucukkaya, 1990; Gökbilgin, 1952) yeni bir külliyenin inşasına başlanması, cami ve medresenin Sinan’ın tasarımıyla tamamlanması bu arada hamamın camiden önce bitirilmesi ve Edirne dükkanlarının gelirlerinin önceleri yeterli olması nedeniyle daha sonraki yıllarda kervansaray ve dükkanların  inşasına devam edilmiş olması muhtemeldir.

[7] “Muhasebe-i müfredat icar hayu hamam-ı cedid ve kervansaray-ı cedid ve sair dekakin (dükkanlar) der nefes-i kaza Babaeski’si Evkaf merhum ve mağfur seyit ve sehil sahib ül hayrat Veziriazam Ali Paşa nurullah merkada bi marifeti Kasım Bey cabi”.

[8] “Hüseyin Ayvansarâyî Vefeyât-ı Selâtîn’inde Semiz Ali Paşa’nın hayratını, “…Baba-yı atîk kasabasında bir kebîr camii ve bir çifte hamam ve çarşıda bir mâ-i lezîz çeşmesi cârîdir” şeklinde kaydettiğine göre: muhtemelen XVIII. yüzyıl sonlarında medrese ve hanı harap olmuş, fakat çifte hamam ile çeşmesi mevcuttur. 982 tarihli muhasebe evrakında bunlar “hamâm-ı cedîd” ve “kârbansarây-ı cedîd” olarak kaydedildiklerine göre sonradan yapılmış olmalıdır” (Eyice, 2009).

[9] “Baba-yı Atik Kadısı’na Hüküm ki, Süddee-i Saadetime mektup gönderip Baba-yı Atik Kasabasında vaki ülema ve suleha ve eimme ve huteba ve sairleri biisrihim meclis-i şer’e varup sadrazam nezaretinde olan evkaftan Ali Paşa’yı Cedid’in Kasaba-i mezburede bina eylediği camii şerif mürur-ı eyyam ile harabe müşrif olup ve 25 gün mukaddem (önceden gelen) hamamın dahi kazganı delinip, ol dahi harap olup ziyadesiyle her biri ücret çekmeleriyle vaki hali arz ve derun-ı arzda vezaif-i Baba-yı Atik ahalilerinden mufassal masharları olmakla vakf-ı mezburun mütevelli ve mürtezikaları camii mezkur ve hamam-ı merhumun ta’mirine raziler olup fukahayı hanefiye…deyu tasrih etmeleriyle kasaba-i mezburede olan camii şerif ve hamamın ta’mirleri galle-i vakıftan ta’mir için Evkaf-ı Merkume Müfettişi Mevlana Ahmed Ziyde ilmehu i’lam etmekle müşarünileyhin i’lamı mucibince şer ile keşif ve galle-i Vakıftan ta’mir ettirmek için yazılmıştır. Evahir-i C.Evvel 1126”.

[10] Kısaltma: TÜMFRA, Trakya Üniversitesi Restorasyon Anabilim Dalı Arşivi

[11] “Avlu ile esas son cemaat yeri arasında sekiz mermer sütuna oturan yedi sivri kemerli ikinci son cemaat yeri vardır. Yanlarda çıkıntı teşkil eden ve gerek avlu gerek cami duvarlarına organik biçimde bağlanan bu dış revak, diğer bazı benzerlerinde sanıldığı ve hatta iddia edildiği gibi sonradan ilâve olmayıp esas plana aittir. Bu dış revak üstündeki sütun başlıkları baklavalıdır. Yalnız esas girişin iki yanında bulunan sütunların gövdelerinin alt kısımları daha kalın olup, başlıkları da daha zengin biçimde mukarnaslıdır (stalaktitli).” (Eyice, 2009)

[12] Eyice (2009) bu konuyu söyle değerlendirmektedir; “Ali Paşa Camii, Mimar Sinan’ın İstanbul’da birkaç eserde değişik biçimlerde uyguladığı ve sonraki mimarların da kullandıkları (Beşiktaş’ta Sinan Paşa ve Ahmed Paşa, Kadırga’da Sokullu Mehmed Paşa, Üsküdar Atik Vâlide, Fındıklı’da Molla Çelebi, Cerrah Mehmed Paşa, Hekimoğlu Ali Paşa camileri) altı destekli sistemin şimdiye kadar bilindiği kadarı ile taşradaki tek örneğidir.”

[13] 1980 lerdeki Cami kalem işi restorasyonunda amaç; başlangıçta dökülmekte olan sıvanın desteklenmesidir. Fakat iskele kurulup, iç kubbe yüzeylerine ulaşıldığında sıva ve kalem işi erozyonunun artmakta olduğu anlaşılmış ve eldeki imkânlarla, bazı kısımlarda mevcut sıvanın desteklenerek korunmasına bazı kısımlarda ise sıvanın tamamen kaldırılarak yeni bir zemin oluşturulmasına ve bu zemin üzerine alt katmandan çıkarılan ve orijinal olduğu düşünülen klasik dönem kalem işi dekorasyonun  bütün yüzeylere uygulanmasına karar verilmiştir(EVBMA).

[14] 1980’lerdeki  restorasyonlarında mihrap üstü yarım kubbesi tamamen ana kubbede ise alçı malakari göbek üzerindeki kalem işi rozetler, tığlar, pandantif flatoları klasik dekorasyonu uygun olarak yeniden yapılmışlardır. Son cemaat mahalli kubbelerindeki son devir Barok süslemelere dokunulmamıştır (EVBMA).

[15] Eyice (2009) bu kalıntıları söyle değerlendirmektedir; “Caminin önünde üç taraftan girişi olan pencereli duvarla çevrili büyük bir avlu bulunur. Ortadaki esas kapı diğerlerinden daha gösterişli bir mimariye sahiptir. Bu kapının avluya bakan tarafında görülen bazı izlerden, girişin üstünde evvelce sütunlara oturan köşk biçiminde bir oda bulunduğu tahmin edilebilir. Ancak burada kanaatimizce sundurma şeklinde sadece bir sakıf olabileceği de düşünülmelidir. Mehmet Tuncel’in evvelce burada bir kütüphane olduğu hakkındaki görüşüne katılmak mümkün değildir. Cami dışında kütüphane binaları ancak XVII. yüzyılda başlamaktadır.”

[16] Bkz. Dip not 7

[17] 1989 da alınan rölöveler ve anlatım restorasyon öncesi durumu arzetmektedir.

[18] H.892 tarihli bir muhasebe evrakı

[19] “Muhasebe-i müfredat icar hayu hamam-ı cedid ve kervansaray-ı cedid ve sair dekakin (dükkanlar) der nefes-i kaza Babaeski’si Evkaf merhum ve mağfur seyit ve sehil sahib ül hayrat Veziriazam Ali Paşa nurullah merkada bi marifeti Kasım Bey cabi”.

A.Gülçin KÜÇÜKKAYA

Prof. Dr. AYSE GULCIN KUCUKKAYA (TALUY) Yeditepe University, Faculty of Architecture, Istanbul-, Turkey Architectural Conservation, Stone Conservation Technology & Turkish History of Architecture Address; Yeditepe University, Mimarlik Bolumu, 34755 Kayisdagi, Istanbul, Turkey(Office) [email protected], [email protected] http://mimarlik.yeditepe.edu.tr/en/akademik-kadro ORCHID NO: 0000-0003-3454-1254 Date of Birth and Place: 13 May, 1957-Istanbul, Turkey Ayşe Gülçin KÜÇÜKKAYA (Taluy), İstanbul Yeditepe Üniversitesi Mimarlık Fakultesi Mimarlık Tarihi ve Restorasyon konusunda uzman bir profesördür. Doktorasını İstanbul’daki Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nden Mimarlık Tarihi ve Koruma alanında (1987) “17. Yüzyıl Osmanlı Mimarı; Sedefkar Mehmet Ağa”. ICCROM’da koruma konulu sertifika kurslarına katıldı; Roma’da Mimari Koruma Kursu (1993), Oslo’da Ahşap Koruma Teknolojisi Kursu (1996) ve Venedik’te Taş Koruma Teknolojisi Kursu (1999). 1984-2009 yılları arasında Edirne Trakya Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde çalıştı. 2005-2009 yılları arasında aynı üniversitede Mimarlık Bölüm Başkanı olarak çalıştı. 2010-2011 yılları arasında bir yıl boyunca Güney Afrika Durban’da UKZN’de School of Architecture, Planning & Housing’de çalıştı. Profesör Küçükkaya, taş koruma, mimari koruma ve Türk-Osmanlı Mimarlık Tarihi konularında uzmandır. Stone Conservation (2004, 2014) üzerine yayınlanmış iki kitabı ve farklı dergilerde yayınlanmış çok sayıda makalesi bulunmaktadır. 2011 yılından itibaren Yeditepe Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde görev yapmaktadır.

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:
  • YENİ
Bir Mektup.. Bir Tehdit… Bir İsyan…

Bir Mektup.. Bir Tehdit… Bir İsyan…

Haber Merkezi, 13 Mart 2024
Kalfatlı – Kalafatlı ve Kültürel Kimliği

Kalfatlı – Kalafatlı ve Kültürel Kimliği

Dr. Yaşar KALAFAT, 11 Mart 2024
İnegöl’de Bir Yıldız Söndü

İnegöl’de Bir Yıldız Söndü

Haber Merkezi, 11 Mart 2024
Osman, Atman, Tuman ve Vakanüvislik

Osman, Atman, Tuman ve Vakanüvislik

Ekrem Hayri PEKER, 18 Şubat 2024
Muğla Kalafatları ve Halk İnançları

Muğla Kalafatları ve Halk İnançları

Dr. Yaşar KALAFAT, 11 Şubat 2024
100 Yıllık Bir Lezzet: Hacıbaba Köfte

100 Yıllık Bir Lezzet: Hacıbaba Köfte

Ekrem Hayri PEKER, 11 Şubat 2024