Quantcast
Fergana – Belgesel Tarih

  • 02 Temmuz 2019 Salı
  • +
  • -
  • Ekrem Hayri PEKER /

Loading

 

Tellerdeki kuşları görünce ”Telgrafın tellerine kuşlar mı konar herkes sevdiğine böyle mi yanar” türküsü aklıma geldi. Telgraf tellerinin kaderi sanırım her yerde aynı. Kaderlerinde kuşlara tünek olmak varmış.

Bağdat, Bostan, Riştan. Her taraf ekili, tarla sınırlarını çizen dutlar ve kavaklar, kavaklar. Yine çocukluğuma, gençliğime döndüm. Köyümdeki bahçem, babaannemle beslediğimiz ipek böceklerini hatırladım. Mustafakemalpaşa ve İnegöl’de kurulan koza pazarları. Sonra sadece Koza Han çevresine sıkışan kozacılar. Bursa’daki mancınıklar, kozakhaneler, İpek boyacıları. Nazım Hikmet’in Bursa cezaevinde yazdığı “İpekli Mendil” hikâyesi. Fergana yakınındaki Margilan kentinin ipekçilik merkezi olduğunu öğrenmiştim.

Margilan ve çevresinde Tekstil ve Gıda sektörlerine yatırım yapmış çok sayıda Türk firması var.

Yol boyundaki kanallarda, derelerde balık tutan çocuklar var. Okulların tatil oluşunu değerlendiriyorlar.  Bağdat’ı geçiyorum.

Bostan’a yaklaşıyoruz. Anıt duvar var. Duvarda “Saygı ve Anma günü” yazılı. Biraz ilerde bir anıt daha var, üzerinde “1941-1945” yazıyor savaşta ölenler için dikilmiş. Yolda bir büst var ama üzerindeki ismi okuyamadım.

Taşkent deki arkadaşlarım, Fergana için Taşkent modeli tarihi bir kent demişlerdi. Doğruymuş. Geniş caddeleri, yaşlı çınarlarıyla modern bir kent çıktı karşıma. Bazı caddelerde tarihi binalar göze çarpıyor.

Fergana nüfusunun bir zamanlar yüzde kırkını oluşturan Ruslar bağımsızlıktan Rusya’ya göç etmişler. Şu anda oranları yüzde on beşmiş. Taksici beni Bravo Kafe’de bekleyen insana görürdü. Tanıştık. Rehberim Anjalina iyi Türkçe biliyor. Sohbet ettik. Türkiye’de kalmış, Bursa’ya da gelmiş, Moskova’da bulunmuş. “Burada Rus’uz; Rusya’da ise Özbek. Rusya’ya çalışmaya gittiğimizde nerede ayak işleri var, nerede zor işler var onlar bize kalıyor. Düzgün işler bize bırakılmıyor” diye dert yandı.

Kentin iki tarafında çınarların yer aldığı caddelerini rehberimle gezdik. 50-100 yaşında olduğu tahmin ettiğim birkaç yapıdan başka bir şey görememek bende hayal kırıklığı yarattı. Tatar rehberim şehirde bir müze olduğunu söyledi. Müzeyi gezmeyi sonraki ziyarete bıraktık. Yürüyerek şehir merkezine gittik. Güzel bir park var. Parkta oturup dinlenirken parka bitişik stattan gelen sesler bana Bursa’yı hatırlattı. Stadyumdan yapılan tezahürat parkın her yanına ulaşırdı. Stadyumda Pakistan ve Özbek takımları arasında milli maç yapıldığını öğrendim. Özbekler takımlarına büyük destek veriyorlardı.

Parkın çıkışına yürüdük. Çıkışa doğru elinde gök atlası, arkasında yıldızlar olan bir heykel gördüm.

Tanınmış bir gök bilimci olan El-Fergani adına birkaç yıl önce dikilmiş. Yanımda fotoğraf makinesi olmadığına üzüldüm, Türk döneri yapan bir kafede kısa bir moladan sonra merkezdeki küçük otopark/otogar benzeri yerden Hokant’a kalkan Maşrutkaya bindim. “Tekrar görüşmek üzere Fergana” deyip yola koyuldum. Hava karardıktan sonra Hokant’a ulaştım.

*

Fergana’nın yeni bir kent olduğunu bilmiyordum. Özbek dostum gazeteci yazar Talip Nazirov, kentin 1877’de kurulduğunu söyleyince doğrusu çok şaşırdım. Evet, vadinin adı binlerce yıldır Fergana vadisi ama kent yeni. Oysa yanı başındaki Margilan kenti eylül ayı başlarında devlet başkanının katıldığı bir törenle kuruluşunun iki bininci yılını kutladı. Kentin kuruluş öyküsü kısaca şöyle: tarihsel Hokant

Hanlığının toprakları Kazakistan’ın güneyi, Tacikistan’ın kuzeyini, batıda Taşkent çevresini, 1820’lere kadar doğuda şimdi Doğu Türkistan’da yer alan Kaşgar kentini de kaplamaktaydı. Osman Han’ın kurduğu Özbek İmparatorluğu zaman içinde Hive, Buhara ve Hokant hanlıklarına bölündü. Şimdiki başkent Taşkent zaman zaman bağımsız beylik olarak varlığını sürdürdü. Hanlıklar, beylikler birbirleriyle savaşmayı sürdürürler.

Onlar, birbirlerini yerken yayılmacı Rus Çarlığı Kazakistan topraklarında yer alan üç Kazak hanlığını Büyük Orda-Orta Orda ve Küçük Orta ortadan kaldırırlar. Bu Hanlıklar Osmanlı İmparatorluğu ile temas ederler. Osmanlı Padişahları onlara umduğu yardımı yapamaz; İran ve Çarlık yolları kesmiştir. Osmanlı onlara asla tutmadıkları şu altın öğüdü verir, “Birbirinizle kavga etmeyin, Rus Çarlığına karşı birleşin”. Öğüt tutulmamıştı. Taşkent’i kuşatan Ruslara karşı, yardım için yola çıkan Buhara kuvvetleri ağır kalınca -kuşatma bir ay sürer- Taşkent düşer. Yardım için gelenler çarpışmadan geri dönerler.

1876 yılında Hokant Hanlığı’nı işgal eden Ruslar, son han Hudayi Han’ın iki yıl kadar hüküm sürmesine izin verirler. Han Ruslara ödemek için halktan ağır vergiler alınca halk ayaklanır. Han Afganistan’a kaçar, Ruslar da Hanlığı ortadan kaldırıp askeri idare kurarlar. Hokant halkı sık sık hanlara başkaldırmıştır. Bunu bilen Ruslar idare merkezini, Hokant’ın yazları koktuğunu (Çevrede bataklıklar varmış) bahane ederler. Yönetim merkezini yeni kurdukları Fergana’ya taşırlar. Kurulan kente Hokant’ı işgal eden General Skobelev’in adını verirler. Ayrıca yeni Margilan adı da kullanılır.

Uçsuz bucaksız bir ova uzanıyor önümüzde, her taraf ekili. Yol kenarındaki sulama kanallarında çocuklar yüzüyor anadan doğma. Neden sonra çıplak tepeler gözükmeye başladı. Tepelerin bir kısmı ağaçlandırılmış, demek ki bu tepeler bir zamanlar ağaçlarla kaplıymış.

Dostum Şukrat Eke’yle, genç Eldar’la kenti taksiyle dolaştım. Güzel bir kent Fergana. Cıvıl cıvıl olan kent parkına gittim. Şehir müzesinin yerini buldum, gezmeyi ertesi güne bıraktım. Dostum Talip Eke müzede el yazması Kur’an’lar, kitaplar ve Mürşit olarak bilinen, Rus’lara karşı ayaklanmış Dükçü İşan adlı Şeyhin vaaz verdiği caminin tahta kapısının orada olduğunu söylemişti. Parkın içinde ünlü gök bilimci Fergani’nin büyük bir heykeli yer alıyordu. Heykel bağımsızlıktan sonra dikilmiş. Devir değişince bazı heykeller yıkılıyor, yerlerine başka heykeller dikiliyor.

İki katlı şehir müzesi bir su kanalının yanına kurulmuş, akan suyun serinliğini yüzünüzde hissediyorsunuz. İçeri giriyorum. Girişte birkaç eski eser, büstler ve idari ofisler var. Esas sergi salonları ikinci ve üçüncü katlarda bulunuyor. Gezdiğim müze şehir müzesi havasında. Bursa’daki Şehir müzesi geldi aklıma ve emeği geçenlere şükranlarımı sunuyorum. Bir köşede eski çağlara ait eserler, başka bir köşede etnografik eserler bulunuyor. İlk salonda vadinin jeolojik yapısının sergilendiği bir köşe var. Müzede şehrin kurucusu General Skobelev’in bir büstü var Büst bir zamanlar şehirdeki bir sütunun tepesindeymiş. Bağımsızlıktan sonra yerinden sökülüp müzeye getirilmiş. Müzede Generalin şahsi eşyaları da-çoğunluğu askeri malzeme ve kıyafetleri sergileniyor. Müzede bronz çağa ait eserlerin yanında Saymalıtaş denen bölgeden getirilmiş ilk çağ insanlarının çizdiği kaya resimleri var. Saymalıtaş denen bölge simdi karlarla kaplı. Yılın bir iki ayında bölgeye gidip resimleri görmek mümkün. Müze salonlarında şehrin kuruluş yıllarına ait resimler, şehirde yayınlanan gazeteler var.1910 yıllarında şehrin nüfusu on bine ulaşmış. Müzedeki başka resimler hüzün verici. Hokant’ın işgalini kabullenmeyip Çarlık Rusya’sına isyan ettiği için asılanların resimleri var. İsyan ettiği için asılanların birisi de yukarıda isminden bahsettiğim Dükçü İşan, onunda resmi var. Hüzünlü resimler sadece bunlarla kalmıyor.

Kente Fergana adını 1924 de Sovyetler verir. Fergana bölgesinin acıları bitmez, 1920’lerdeki bağımsızlık mücadelesi de kanla bastırıldı. Bağımsızlık mücadelesine önderlik etmek için bölgeye gelen Enver Paşa burada, Duşanbe yakınlarında şehit oldu.

Yıllar geçer İkinci dünya savaşı başlar, Alman orduları Moskova’ya kadar ilerler. Sovyetler seferber olur.

Duvar afişleriyle halk orduya, Sovyet anavatanını savunmaya çağrılır. Kimi afişlerde asker resimleri, kimi afişlerde kalın bıyıklı işçi resimleri, kimilerinde ise kadın resimleri soruyorlar “Vatan müdafaası için ne yaptın?” Müzede savaşta Nazilerden ele geçen silahlar, savaşta partizanların ve Sovyet ordusunun kullandığı silahlar sergileniyor. Bölgeden gönüllü savaşa katılan partizanların resimleri de yer alıyor. Özbekistan bu savaşta nüfusunun yüzde onunu kaybetmiş.

Müzeden çıkıp sosyal bilimler üniversitesinin bulunduğu caddeye gidiyorum. Caddede kısa bir yürüyüş yapıyorum. Sonra da parka yöneliyorum. Belki soğuk ikliminden ötürü Rus şehir mimarisinde binalarda balkon olayı yok. Mevcut balkonlar süs işlevi görüyorAksam olmakta, Hokant’a giden taksilerin, dolmuşların kalktığı durağa doğru gidiyorum. Durak burada aptal anlamını taşıyor.

Döner Kafe bu Pazar da kapalı. Niye diyorum, güzel bir yemek yemek vardı şimdi. Yakındaki CD satan dükkâna gidiyorum, Rusça bir müzik CD si alıyorum. Kapağında Rusça en güzel aşk şarkıları yazıyor. Yakındaki internet kafeye giriyorum. Giderayak dostlara üç-beş satır yazıyorum. Gazetelerden birine göz gezdiriyorum. Hokant’a giden taksiye biniyorum.

  • Ekrem Hayri Peker

 

Ekrem Hayri PEKER

Kimya mühendisi, araştırmacı, yazar. Bursa Mustafakemalpaşa’da (1954) doğdu. Anadolu Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümü mezunu. TUBİTAK veri tabanına kayıtlı “Teknoloji tabanlı Başlangıç Firmalarına Özel İş Geliştirme” mentörü, C Grubu iş Güvenliği uzmanı olarak Nano kimyasalların tekstil materyallerine uygulamalar konusunda üniversitelerde konferanslar verdi. Yayınlanmış kitaplarından bazıları: "Kuşçubaşı Hacı Sami Bey", "Özbek Mektupları", "Yeşim Taşı - Ön Türkler ve Türk Tarihinden Kesitler", "Kafkasya'dan Anadolu'ya - Zekeriya Efendi". Belgeseltarih.com kurucu ortağı ve yazarıdır. E-Posta: [email protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:
Etiketler:
Ekrem Hayri Peker

BU MAKALELER İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR!

  • YENİ