Quantcast
Keles-Taşkent Hattı – Belgesel Tarih

Ekrem Hayri PEKER
Ekrem Hayri  PEKER
Keles-Taşkent Hattı
  • 25 Kasım 2018 Pazar
  • +
  • -
  • Ekrem Hayri PEKER /

Loading

Yakın zamanda Özbekistan Devlet Başkanı İslam Kerimov hayatını kaybetti.  Cenazesinde taziyeleri eşi Tatyana ve küçük kızı lola (Lale) kabul etti. Büyük kızı, Harward mezunu, diplomat, pop yıldızı, modacı ve bir zamanlar jet sosyetenin uğrak yeri İspanya’daki Marbella’da yaşayan Gülnara Kerimova yoktu. Eylül 2012’de Buhara’nın tarihi mekânlarında çektiği renkli klibi Özbek televizyonlarında yayınlanan Gülnara ev hapsinde tutulduğu için yoktu.

Kurduğu Fund Forum’la babasının veliahtı olarak görünen Gülnara’nın yıldızını küçük kız kardeşinin babasına ablasının rüşvet aldığı söylemesiyle ve ablasının çektirdiği yarı çıplak fotoğrafları göstermesiyle söndü. Sürdüğü renkli hayatla tepkileri üzerine çekiyordu. Birçok alan onun hâkimiyetinde olduğu için yatırım yapılmıyordu. Gülnara nasılsa basına verdiği bir demeçte küçük kız kardeşini ve kızkardeşinin üçüncü kocasını rüşvetçilikle, ülkeden para kaçırmakla suçluyordu. Gülnara, ev hapsindeyken Hollanda Devleti 135 milyon dolarlık hesabın el koydu.

Babası, Gülnara Kerimova’nın kurduğu Fund Forum adlı vakfı kapattı. Vakfın kapsamında bir dizi televizyon kanalı ve radyo istasyonu da bulunuyordu. Gizli servisi SNB, Fund Forum’un banka hesaplarını dondurdu ve çalışanlarını sorguya aldı. Sonra Gulnara’nın Kerimova’nın Fergana’da büyük yatırımlara sahip olan kuzeni Akbar Abdülayev zimmetine para geçirmek, vergi kaçırmak ve rüşvet suçlamalarıyla tutuklandı. Sonra Kerimova’nın medya ilişkileri danışmanı Firdevs Abdülhalikov tutuklandı ve kurduğu Semerkant TV de yayından kaldırıldı. Gülnara’yla ilgili çok sayıda iş yeri kapatıldı. Yandaşlarının da iş yerleri kapatıldı.

İslam Kerimov’un arkasından devlet başkanlığı için en önemli adayların, Başbakan Şevket Mirziyoyev, SNB’nin Başkanı Rüstem İnoyatov ve Maliye Bakanı Rüstem Azimov olduğunu söyleniyordu. Sonra,  Gülnara’nın başbakan tarafından akıl hastanesinde tutulduğu söyleniyor. Sonunda Başbakan Şevket Mirziyoyev, devlet başkanı, prezident seçildi.

Siyasi olayları geride bırakarak, sizi benimle beraber Taşkent’i dolaşmaya davet ediyorum.

                                         *

Seni seviyorum Taşkent. Kanallarında tekneler dolaşmasa da, deniz kenarında olmasan da seni seviyorum. Bir kenti yazmak için sevmek gerekiyor diye düşünüyorum. Aksi takdirde yazılan sadece gezilecek yer listesi oluyor.

Taşkent havaalanından çıkıp beni bekleyen arabaya doğru baktığımda  “AA… Aynen Esenboğa Havaalanı girişi” dedim. Ve o sıcaklık bana dört buçuk saatlik uçak yolculuğu üzerine 1,5 saat süren gümrük işlemlerinin yorgunluğunu unutturdu. Hayallerim gerçekleşmiş ve Orta Asya’nın merkezine gelmiştim. Havaalanından ayrılıp sabahın ilk saatlerinde kentin geniş ve tenha caddelerini dolaşarak gideceğimiz ilçeye yol aldık. Sakin trafik beni şaşırtmıştı. Yollar geniş ve araçlar azdı. Aralık ayının ortasındaydık ve kentin ana caddelerinde sıralanmış çınarlar yapraksızdı. Çalışacağım fabrika ve evin bulunduğu “Çırçık” yolunun ilk beş kilometresi çınarlar arasında uzanıyordu. Dört-beş aracın rahatça geçebileceği genişlikteki bu yol bahar ve yaz mevsimlerinde çınarların gölgesinde kalıyordu. Yolun iki tarafındaki çınarların yaprakları birbirine değiyordu. İlk gidişimde dört ay kalabildim Özbekistan’da. İlk haftalar geçer geçmez soluğu Taşkent’te almaya başladım. Ünlü “Broadway” caddesinde yer alan bir gazete ve kitap satış büfesinden İngilizce bir şehir haritası aldım. Artık şehir ellerimdeydi.

Şehri tanıtmaya, Broadway caddesinden başlayayım. Bir Türk firmasının kurup işlettiği Demir Kafe, market, lokanta ve Rus Dram Tiyatrosu’nun bulunduğu “Atatürk” Caddesinden Sanatçılar Parkı’na giderken sağa döndüğünüzde Emir Timur’un Heykelinin bulunduğu parka ve müzeye uzanan caddeye yani  “Broadway” Caddesine adım atmış olursunuz.

Emir Timur’un heykelinin bulunduğu parkın solunda onun adını taşıyan bir müze, solunda büyük bir fantamın yer aldığı kafe bulunuyor. Fantam, burada havalandırmada kullanan fiskiyeli dev havuzlara verilen ad.

Caddenin her iki tarafında kafeler, değişik ülke lokantaları, panayırlarda rastladığımız tüfekle hedef vurma tezgâhları, yumruk salladığımız boks torbaları, telefoncular. Kısacası aradığınız her şey vardı, hatta üstsüz dans kulübü bile.

Bir çocuğun yürümeye başladığında nasıl yavaş yavaş çekingen adımlarla yürümeye başlaması gibi başladım şehri tanımaya. Önce metroyu kullanmayı öğrendim. Çırçık’tan geldiğimde minibüsümüz son durağı olan Maksim Gorki semtinden metroya binip üç durak sonrası (Durak, Özbek dilinde aptal anlamına geliyor) Emir Timur İstasyonunda inmeyi öğrendim. Çok sevdiğim yazar Maksim Gorki’nin adını taşıyan metro istasyonundan sonra, sırasıyla Puşkin, Dahran istasyonlarından geçiyor, sonra şehir merkezine, Emir Timur Parkı’na ulaşıyorsunuz. Demir Kafe ve marketten başka Türklerin gittiği Ankara Kafe ve İstanbul Kafe burada. Sonra Atatürk Caddesinin bitimindeki Som Semtinde de Kapadokya isimli bir Kafe-restoran açıldı. Cıvıl cıvıl Broadway Caddesinin sonunda üniversitenin binaları yer alıyor.

1865’de şehri ele geçiren Ruslar 25 yıl sonra 1890 şehirde bölgenin ilk üniversitesini kurmuşlar. Caddenin karşısındaki parka giriyorum. Asırlık çınarların gölgesinde atının üzerinde rüzgârla uçuşan harmaniyesiyle Emir Timur, sanki yeni bir sefere çıkacak gibi duruyordu. Heykeli Bursa’daki Yıldırım Beyazıt Heykeliyle karşılaştırmadan edemedim. Beyazıt bu heykeli görebilseydi sanırım bunda da yenildim diye kahrolurdu. Daha sonra şunu fark ettim parkın bulunduğu meydana açılan altı caddeden de Emir Timur’un heykeli görülüyordu. (Parktaki asırlık çınarlar maalesef 2013 yılında kesildi.)

Bir hafta sonu milli kıyafetler almak için Çarsu’ya (burada çarşılara çarsu deniyor) gittim. Yanındaki tarihi medreseyi gezemedim. Medresenin yanına yeni bir cami yapmışlar. Buradaki yeni camilerde minare yok. Novay’da indim, aktarma yaptım. Novay’da perde ve beyaz eşya satan çok sayıda dükkân bulunuyordu. Semte adını veren Ali Şir Novai adına yapılan tiyatronun önünde bir heykeli bulunuyor. Burada bir çocuk oyunu seyrettim.

Metroda aktarma yaparak Çarşu’ya ulaştım. Milli kıyafet satan dükkânları dolaştım. Kızıma ve oğluma birer kaftan aldım. Bayanların kaftanları kısa kollu oluyor. Ayrıca kızıma ve bir kaç yakınıma bayanların giydiği doppi denen feslerden, oğluma Özbek hanlarının giydiği kavuklardan aldım. Buradan aldığım kılıçları oğluma ve damadıma hediye ettim.

Sonraki hafta sonu Özbekistan Milli Müze’sini gezdim. İçinde Prehistorik çağlardan günümüze uzanan tarihi eserler vardı. Müzede Yılın 10-11 ayı karlarla kaplı binlerce kaya resminin bulunduğu Saymalıtaş bölgesinden gelen kaya resimleri, eski medeniyetlerden kalma yüzlerce eser sergileniyordu.

Dünyanın en yüksek dokuzuncu TV kulesinin Taşkent’te bulunduğunu biliyor muydunuz? Çıkabildiğim kadar yükseğe çıkıp kenti seyrettim. Bir de hava puslu olmasaydı. TV kulesinin hemen yanında bir Türk firmasının yaptığı su kaydırağı vardı. TV kulesinin karşısındaki parkın adı “Hatıralar” idi. Burası iç savaş ve Stalin’in temizlik dönemlerinde milliyetçi komünistlerin kurşuna dizildiği yermiş.  Burada şimdi şehitler anıtı var.

Emir Timur’un heykelinin bulunduğu parkın hemen karşısına Özbekistan’ın bağımsızlığını kazanmasından hemen sonra büyük bir müze yapılmış. Müzenin çatısı o bölgede çok kullanılan ve dilimi andıran çatı tipi seçilmiş. Emir Timur Özbeklerin ulusal kahramanı olmasına rağmen Sovyet döneminde hep kötülenmiş. Müzede yaşamı, ardılları ve o çağ hakkında bilgiler vardı. Sergilenen en önemli eser Emir Timur’un Bağdat’tan getirdiği üçüncü halife Osman’ın hazırlattığı Kur’an.

Sonrası dikkatsizlik nedeniyle zatürree olmam, uzayan tedavi sebebiyle Türkiye’ye dönüş. Dokuz ay sonra tekrar döndüm ve kente yerleştim. Kentin her tarafını dolaştım. Şimdiki Taşkent, yeni bir kent sayılır, eski şehir kente yaklaşık 10 kilometre mesafede. Eski kentte birkaç yıkık sur kalıntısından başka bir şey kalmamış. Yeni Taşkent’te bir kaç eski medrese ve cami var. Gerisi depremlerde yerle bir olmuş. Taşkent M.Ö. birinci veya ikinci yüzyıllarda kurulmuş. Kente sırasıyla Cac, Cackent, Şaş, Şaşkent, Binkent ve 11.yüzyılda Taşkent ismi verilmiş. Sekizinci yüzyılda Arapların istila ettiği kent 13.yüzyılda Moğolların eline geçmiş. Harzemşahlar’ın son hükümdarı ve tarihin yetiştirdiği en büyük cengâverlerinden biri olan Celaleddin Mengüberdi’nin direnişi Moğol istilasını önlemeye yetmemiş.1865’de şiddetli savaşlardan sonra Rusların eline geçmiş. 1918 yılında Türkistan Sovyet Cumhuriyetinin başkenti olmuş. 1924’de Özbekistan’ın başkenti olmuş.

En son 1966’da büyük bir deprem yaşanmış Binlerce bina yıkılmış, binlerce kişi ölmüş. Küllerinden doğan “Foenix” kuşu gibi tekrar yükselmiş. Taşkent ileri görüşlü yöneticilere sahipmiş. Metronun temeli depremden sonra atılmış. Müstakillikten sonra iki hat daha ilave edilmiş. Metro kentin her tarafına uzanıyor. Taşkent toplu taşımacılık için örnek bir kent.

Metro, hafif raylı sistem, otobüsler,1980’lere kadar İstanbul’da çalışan ve elektrik kesilmeleri nedeniyle seferden kaldırdığımız troleybüsler mevcut (Birkaç sene evvel kaldırıldı). Seyrek de olsa bazı noktalara ulaşan minibüsler de var. İnşallah bizim kentlere benzemez.

Gündüz gezilecek neresi kaldı derseniz size Taşkent Galerisi’ni ve Milli Galeri’yi öneririm. Taşkent Galerisi’nin fuayesinde Çarlık Rusya’sından kalma resimler var. Bu resimlerin birinde son Buhara Hanı Alimkuli Han’ın capcanlı görüntüsünü bulursunuz. Galeride her ay caz konseri veriliyor.

Milli Galeri’de çok sevdiğim Kandjisky’inin resimlerini karşımda görünce ne kadar mutlu olduğumu tahmin edemezsiniz. Galerinin iki katı etnografya müzesine dönüştürülmüş. Buradaki bazı eşyaların benzerlerini Bursa’da Muradiye’deki Uluumay müzesinde görmüştüm.  Bursa’ya dönünce kendisine de söyledim. Bursa’da satın aldığı evi Kaşık ve Ağaç Eşya Müzesi yapan dostum Hüsnü Züber’e de Taşkent’ten kaşık getirdim.

Bursa’dan geldiyseniz bazen metroda, bazen bir gazetede yer alan reklamın altındaki adres sizi şaşırtabilir.”Keles” ismini görünce şaşıracaksınız. Keles, Taşkent yakınlarında küçük bir kasabanın adı. Bursa’nın dağ ilçesi Keles’i kuranlar bu yöreden gelmişler, geldikleri yere de eski yurtları Keles ismini vermişler. Dağdaki diğer ilçe Atranos, Adırnaz adıyla zamanımıza kadar gelmiş. Eski yerleşim olduğu için değiştirmemişler. Sadece Keles ve Adırnaz değil, Domaniç, dağın arka yüzünde yer alan Simav ve Tavşanlı yörelerinde yaşayanların ataları da buradan gelmiş. Çırçık’ta gördüğüm çarkıfelekler burada da sulamada kullanılıyor. Araştırılsa bu yöreyle Taşkent arasında kim bilir ne bağlantılar çıkacak.

Bu kentin geceleri bir başka güzeldir. Sinemalar, tiyatrolar, operalar, konserler Avrupa’da olduğu gibi erken biter. Opera binası İkinci Dünya Savaşı sırasında Japon esirlere yaptırılmış. Opera ve bale seyretmeye olan hasretimi burada giderdim. Çaykovski’nin baleleri, Haçaturyan’ın Spartaküs Balesi, birbirinden güzel İtalyan ve Fransız operaları ve unutulmaz Faust.

Yazın “Fantam” adı verilen fıskiyeli havuzların kenarında serinlersiniz.

Gece yarısına doğru diskoların ışıkları yanmaya başlar. Fantam Kafedeki gece işçileri görev yerlerine yönelirler. Diplomat, Tata, Bakara ve Julianna’nın ışıklarını yakar. Hintliler, Afganlar, Amerikalı zenciler, Türkler… Her çeşit millet gecelere akar. Diskolarda Tarkan, Mustafa Sandal, Serdar Ortaç çalar. Son zamanlarda  “Ağrı Dağının Eteğinde” gözdeydi. Yanınızdan geçen bir taksiden, minibüsten İbrahim Tatlıses’in sesini duyarsanız şaşırmayın.

Yaz geldiği zaman otel havuzları sizi çağırır. Daha geniş bir yerde yüzeyim derseniz iki seçeneğiniz var. Şehrin çıkışındaki gölet ve Çimgan Dağı eteklerinde yer alan göl. Gölün kıyısında kimi yüzme havuzlu evler, oteller hizmetinizdedir. Kayağa meraklıysanız yaklaşık 50-60 kilometre uzaktaki Çimgan Dağı’na gidersiniz. Buradaki tesisler Türkiye’deki gibi değilse de idare eder.

Dağa çıkan aracınız kışın yolda kalırsa üzülmeyin. Atlarıyla bekleyen sürücüler gelir. Ata bağlı ipi aracınıza takar ve atıyla çekerek sizi kurtarır.

Botanik bahçesini gezemedim, ama hayvanat bahçesine gittim.  Burada küçük bir ücret karşılığı bazı hayvanlarla fotoğraf çektirebiliyorsunuz. Hayvanlardan korkmamayı öğreniyorsunuz. Aslanla, Kartalla, şahinle fotoğraf çektirdim. Hörgüçlü deveye bindim. Cüneyt’e özenip, deveden çökmeden indim, ama pişman oldum. Hayvanat bahçesinin her köşesinde satıcılar var. Cıvıl cıvıldı.

Taşkent yaşanabilecek bir kent. Geniş bulvarların etrafında semtine göre büyüklüğü değişen çok katlı yapıların arasındaki boş alanlar parka dönüştürülmüş. Asırlık ağaçların altında çocuklar oynarken yaşlılar kameriyelerde sohbet ederler. Buradaki evlerde kuş sesleriyle uyanabilirsiniz. Kuşların tek düşmanı var, Afgan kargaları. Yanlış okumadınız, savaştan kaçan Afgan kargaları buraları yurt edinmiş, diğer kuşların yumurtalarını yiyip yavrularını öldürüyor.

Milletler topluluğudur Taşkent. Seksen çeşit millet yaşar bu kentte. Özbeklerin dışında Ruslar, Ukraynalılar, Beyaz Ruslar, Tatarlar (Kırım, Kazan, Ufa), Kafkas halkları, çevredeki Türk Cumhuriyetlerinin halkları. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra buraya sürülen Almanlar, Ahıska Türkleri ve Batum’lu Lazlar. Evet, yanlış duymadınız, hala geleneklerini muhafaza eden, Türkçe konuşan bir kaç Laz köyü de var. Kore Savaşı sırasında yerlerinden edilen binlerce Koreliyi Özbekistan’a yerleştirmişler. Bugün sayıları 500.000’e ulaşan Koreli Özbekistan’da yaşıyor.

Şehrin ana caddelerinde dolaşırken kimi savaş kahramanlarına, kimi uzaya çıkan kosmonotlara ait heykel ve rölyefler görürsünüz. Şiirlerini Cumhuriyet gazetesinde okuduğum ünlü Gürcü şair Şota Rusteveli’nin heykelini görünce de çok şaşırmıştım.

Mirabad pazarına yakın soğan kubbeli kilise depremden sonra yapılmış. Ziyarete gittiğimde içinde dua eden, yerlere kapanıp ibadet edenleri elindeki zincire bağlı yuvarlak çıngırağı sallayarak kutsuyordu. Katedral benzeri büyük kilise Protestan inançlılara hizmet veriyormuş. Küçük bir kilise de Katolikler için yaptırılmış. Ruslar kiliselerine Tsarkof, Özbekler Çarkof diyorlar. Yani çara ait.17.yüzyılda Rus Kilisesi özgürlüğünü yitirip Rus Çarlarına bağlanmış, bu deyim o zamandan kalma sanırım.

Gelelim yemeğe. Taşkent’te size hizmet verecek 5-6 Türk lokantası var. Bunlardan başka uluslararası diyebileceğimiz pizza ve hamburgerciler mevcut. Sokakları dolaşırken gördüğünüz “EVKAD” tabelalarına bakıp amma da avukat varmış demeyin, Lokantaların Özbek dilindeki adı bu. Yerel yemekleri sunan kaliteli Özbek lokantalarında “milli taam”ların tadına bakın. Tavsiyelerim şaşlık, mantı, etli çorbalar. Mantıları bizim gibi değil. Üç tanesi tabağı dolduruyor. Şaşlıklarına bakmadan sipariş vermeyin, neredeyse iki kişiyi doyuracak Kafkas şaşlıkları önünüze gelebilir. Taşkent “Paterni” yemeden dönmeyin. Patern bizim pidelerin atası, farklı çeşidi. Samsa yemeyi ihmal etmeyin. Samsa içine et, kabak, patates konup fırında pişirilen bir tür poğaça. Garson size ne içersiniz dediğinde yeşil veya siyah çay getir diyebilirsiniz. Burada yemekte su yerine çay tercih ediliyor. Rastlayacağınız büfe ve marketlerde Türk malı çikolata, gofret, bisküvi gördüğünüzde şaşırmayın. Türkiye’de yetişen bütün meyve sebzeyi Taşkent’te bulabilirsiniz. Sadece çorbalara  “kinza” koydurmayın diyeceğim. Maydanoza benzeyen değişik aromalı bu bitki ağız tadınızı bozabilir. “Ni kinza” veya “kinza kerekmez” demeniz yeterli.

Ya düğünleri, meşhur Özbek pilavları?  Bir düğüne katılıp, pilavdan yemediyseniz gezinizde bir şeyler eksik kalmış demektir.

Pazar yerlerindeki “HOCALIK MALLARI” yazan dükkânlara belki ilginizi çekebilir. Bu dükkânlar, başta mutfak eşyaları olmak üzere ev eşyaları satılmakta. Hocada burada koca demek. Evleneceklere geren eşyalar burada satılıyor.

Seni özledim Taşkent, seni seviyorum.

Ekrem Hayri PEKER

Kimya mühendisi, araştırmacı, yazar. Bursa Mustafakemalpaşa’da (1954) doğdu. Anadolu Üniversitesi Kimya Mühendisliği bölümü mezunu. TUBİTAK veri tabanına kayıtlı “Teknoloji tabanlı Başlangıç Firmalarına Özel İş Geliştirme” mentörü, C Grubu iş Güvenliği uzmanı olarak Nano kimyasalların tekstil materyallerine uygulamalar konusunda üniversitelerde konferanslar verdi. Yayınlanmış kitaplarından bazıları: "Kuşçubaşı Hacı Sami Bey", "Özbek Mektupları", "Yeşim Taşı - Ön Türkler ve Türk Tarihinden Kesitler", "Kafkasya'dan Anadolu'ya - Zekeriya Efendi". Belgeseltarih.com kurucu ortağı ve yazarıdır. E-Posta: [email protected]

FACEBOOK - YORUM YAZ

Sosyal Medyada Paylaşın:
Etiketler:
Ekrem Hayri Peker
  • YENİ
Bir Mektup.. Bir Tehdit… Bir İsyan…

Bir Mektup.. Bir Tehdit… Bir İsyan…

Haber Merkezi, 13 Mart 2024
Kalfatlı – Kalafatlı ve Kültürel Kimliği

Kalfatlı – Kalafatlı ve Kültürel Kimliği

Dr. Yaşar KALAFAT, 11 Mart 2024
İnegöl’de Bir Yıldız Söndü

İnegöl’de Bir Yıldız Söndü

Haber Merkezi, 11 Mart 2024
Osman, Atman, Tuman ve Vakanüvislik

Osman, Atman, Tuman ve Vakanüvislik

Ekrem Hayri PEKER, 18 Şubat 2024
Muğla Kalafatları ve Halk İnançları

Muğla Kalafatları ve Halk İnançları

Dr. Yaşar KALAFAT, 11 Şubat 2024
100 Yıllık Bir Lezzet: Hacıbaba Köfte

100 Yıllık Bir Lezzet: Hacıbaba Köfte

Ekrem Hayri PEKER, 11 Şubat 2024